Abdest ayeti ve ayakaların yıkanması [Ebubekir Sifil

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
Okuyucu Soruları 1 Muhtelif Meseleler-I ABDEST AYETİ VE AYAKLARIN YIKANMASI


Milli Gazete - 6 Ocak 2008



Soru
1. Kur'an-ı Kerim'de Maide suresi 6. ayette ayakların yıkanması mı, yoksa mesh edilmesi mi emrediliyor?
2. Kur'an-ı Kerim'in ilk nazil olan ayeti hangisidir; nerede ve miladi olarak ne zaman nazil olmuştur? Son nazil olan ayet hangisidir; nerede ve miladi olarak ne zaman nazil olmuştur?
3. Cuma suresinde "namaza çağırıldığınız zaman" ayetinde "çağırıldığınız" ile ne kastediliyor? O zaman ezan var mıydı?
4. Tevrat ve İncil kitap halinde mi nazil oldu? Bunları Yahudiler ve Hıristiyanlar mı tahrif etti? Kur'an'ı koruyan Allah (c.c) –haşa– onları niye korumadı? Onlar tahrif olmasaydı Kur'an gelir miydi?
5. Regl (hayız) döneminde namaz ve oruç olur mu? Hadis ile farziyet-haramlık hükmü sabit olur mu?
6. Namaz ve orucun kazası vardır da zekâtın yok mudur?
7. Kabirde azap var mıdır? Var ise Hz. Adem zamanında ölen ile Hz. Muhammed zamanında ölen aynı azaba mı çekilecek? Daha sonra ölen daha avantajlı mı oluyor? Ayrıca kabir azabı bir nevi yargısız infaz olmuyor mu?
Cevap
1. Gerek rivayet tefsirlerinde 5/el-Mâide, 6. ayetinin tefsirinin zikredildiği yerlerde, gerekse Hadis kaynaklarında abdestin nasıl alınacağını bildiren rivayetlerin ve tatbikatın zikri sadedinde nakledilenler, abdestte ayakların yıkanacağını bildirmektedir.
Sahabe'den birkaç kişi ve bir kısım Sünnî alimler, mezkûr ayette geçen "ayaklarınızı" kelimesinin, meshi anlatacak şekilde okunacağını söylemiştir. (Arapça gramatik izahlar gerektiren bu noktayı bu kadarla geçiyorum. Detay mufassal Tefsir ve Fıkıh kitaplarında görülebilir.)
Hemen belirtelim ki, bu kıraat vechini tercih/kabul edenler iki gruptur ve bunlardan hiç birisi abdestte ayakların meshiyle yetinilebileceğini söylememiştir. Şöyle ki:
A. İlgili ayetin ayakların meshini ifade ettiğini söyleyenler, buradaki "mesh"in "yıkama" anlamı ifade ettiği görüşündedir. Bu görüşün çeşitli delilleri vardır. Ancak yer kaplamaması için onların zikrine girmeyeceğim.
B. İlgili kelimenin ayakların yıkanacağını değil, mesh edileceğini anlattığını, "mesh" kelimesinin "yıkama" anlamı ifade etmediğini, ancak bu hükmün Sünnet tarafından "yıkama"ya tahvil edildiğini söyleyenler.
Bu iki görüşten hangisi kabul/tercih edilirse edilsin aynı kapıya çıkar. Bu meselede son sözü Sünnet söylemiş ve abdestte ayakların meshiyle yetinilemeyeceği taayyun etmiştir.
Bu mesele Kur'an-Sünnet ilişkisi bahsinde ilginç bir örnek oluşturmaktadır. "Sadece Kur'an" sloganını benimseyenler, Sünnet'in ayakları yıkamak şeklinde takarrur etmiş olmasını ve Efendimiz (s.a.v)'in, ayakların her tarafının yıkanmasının "abdestin tastamam alınmış olması" için şart olduğunu tasrih buyurmasını izah edemez. Ulema abdestte ayakların yıkanmasının Efendimiz (s.a.v)'den tevatürle sabit olduğunu ifade etmiştir. Bu sebeple Sahabe, abdestte ayakların yıkanması gerektiği konusunda icma etmiştir.[ii]
2. İlk nazil olan ayetin hangisi olduğu konusunda ihtilaf vardır. el-Fâtiha ayetleri olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, el-Müddessir ya da el-Alak ayetleri olduğu söyleyenler de mevcuttur.
(Devam edecek)


Bkz. İbn Kesîr, Tesîru'l-Kur'âni'l-Azîm, II, 31 (5/el-Mâide, 6. ayetinin tefsiri sadedinde); el-Aynî, Umdetu'l-Karî, III, 21; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, I, 266; el-Kettânî, Nazmu'l-Mütenâsir, 45. [ii] Sa'id b. Mansûr'un Sünen'inden naklen el-Aynî, a.g.e., a.y.; İbn Hacer, a.g.e., a.y.
Ebubekir Sifil
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
Selamlar.

Sayın Ebubekir Sifil'in, farklı bakış açılarının ortaya çıkmasına vesile olan bu anlatımı ve referans aldığı konu son derece önemlidir. Allah razı olsun.

1. Gerek rivayet tefsirlerinde 5/el-Mâide, 6. ayetinin tefsirinin zikredildiği yerlerde, gerekse Hadis kaynaklarında abdestin nasıl alınacağını bildiren rivayetlerin ve tatbikatın zikri sadedinde nakledilenler, abdestte ayakların yıkanacağını bildirmektedir.

Biliyoruz ki ayetlerin tefsirini bize öğreten peygamberimizdir. Keşke Ebubekir Sifil "tefsirciler böyle söylemiş, demek ki böyledir" demekle yetinmemiş ve meselenin özünü açıklamış olsaydı. Ki bu konuda Allah'tan bize zahirde gelen tek bir ayet vardır. Yani Maide suresinin 6. ayetinden başka abdeste bu şekilde değinen bir başka ayet daha yoktur.

Sahabe'den birkaç kişi ve bir kısım Sünnî alimler, mezkûr ayette geçen "ayaklarınızı" kelimesinin, meshi anlatacak şekilde okunacağını söylemiştir. (Arapça gramatik izahlar gerektiren bu noktayı bu kadarla geçiyorum. Detay mufassal Tefsir ve Fıkıh kitaplarında görülebilir.)

Aslında Arapça gramer açısında izahata gerek duyulan ve üzerinde yorum yapılabilecek tevriyeli veya kinayeli herhangi bir anlatım yoktur bu ayette. Bilakis, "elini yüzünü yıka" şeklinde ifade edilebilecek kadar açık ve herkesin anlayabileceği bir ifadedir.

Ayetin orijinali şu şekildedir: "Ya eyyuhallezine amenu, iza kumtum iles-salati, fağsilu vucuhekum ve eydiyakum ilel'merafiki, vemsehu urusekum ve erculekum ilal'kabeyn".

Burada kalın yazdığım sözcük "meshedin" sözcüğüdür. Ayetin giriş kısmı zaten ihtilaflı değil; "Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman (namaz kılacağınız zaman)..." diye başlıyor.

Devamında ise Allah "yıkayın" buyurarak bize neyi yıkayacağımızı anlatıyor: "vucuhekum ve eydiyekum ilel'merafiki", yani "yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar". Daha sonra ise, kalın yazdığım yerde tamamen farklı bir fiile geçiyor ve "meshedin" buyuruyor. Neyi meshedeceğiz? "Urusekum ve erculekum ilel'kabeyn". Yani "başlarınızı ve ayaklarınızı kemiklere kadar". Yani ayet şu şekilde: "Yıkayın yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar, meshedin başlarınızı ve ayaklarınızı kemiklere kadar". Burada ihtilafa düşülen, sondaki "ve ayaklarınızı" diyen kısım. Cümlenin yapısına baktığımızda görüyoruz ki birbirinden tamamen bağımsız iki yüklem, iki ayrı cümleyi oluşturmuş ve sıralı cümle halinde verilmiş. Örneğin "Ahmet eve geldi ve sütünü içti" cümlesindeki gibi, "Ahmet eve geldi" ile "Ahmet sütünü içti", tamamen iki farklı yüklemin oluşturduğu iki farklı cümledir. Söz konusu "meshedin" fiili de emir kipinde bir yüklemdir ve fiilimsi değildir, o nedenle burada aslında çok açık bir ifade vardır.

Zaten cümle yapısı olarak da "yıkayın yüzünüzü ve ellerinizi" dedikten sonra "meshedin başınızı ve ayağınızı" denildiği için, "ve ayağınızı" denilen kısmı baştaki fiile bağlarsak, aynı mantıkla baştaki "ve ellerinizi" nesnesi boşa düşmüş olur.

Süleyman Ateş'in son çıkan meallerinde bu ayet "meshedin" diye çevrilirken bazı baskılarda yanında parantez içinde "yıkayın" yazılıyor.

Ebubekir Sifil'in incelediği iki görüşe bakarsak:
A. İlgili ayetin ayakların meshini ifade ettiğini söyleyenler, buradaki "mesh"in "yıkama" anlamı ifade ettiği görüşündedir.

Yukarıda acizane söylediğim gibi, "meshetmet" eğer yıkama anlamında olsa, Allah neden yıkama fiilini ayrıca buyursun? Aynı cümle içinde aynı anlama gelen iki farklı fiil, hem anlatım bozukluğudur (yani abestir), hem de Kur'anın tarzı değildir, hiç bir ayette bu tarz anlatım bozuklukları yoktur. Ki hiç bir sözlükte de meshetmek fiilinin "yıkamak" gibi bir mecazı olduğu da yazılmamıştır. Üstelik Allah açıkça "yıkayın" diye buyurmuşken hemen ardından tekrar mecazi bir "yıkayın" demesi yine abesle iştigal olacaktır. (Haşa) Dolayısıyla aynı cümle içinde Allah iki farklı fiil buyurmuşsa, bu muhakkak hikmet üzeredir ve boşuna değildir.

Bu görüşün doğru olamayacağını ıspat eden diğer bir husus da şudur; eğer meshetmek yıkama anlamına bile olsa, bu durumda ayet şöyle olur: "yıkayın yüzlerinizi, ellerinizi, başlarınızı ve ayaklarınızı". Bu durumda başımızı neden sadece siliyoruz ve yıkamıyoruz?

B. İlgili kelimenin ayakların yıkanacağını değil, mesh edileceğini anlattığını, "mesh" kelimesinin "yıkama" anlamı ifade etmediğini, ancak bu hükmün Sünnet tarafından "yıkama"ya tahvil edildiğini söyleyenler.

Ebubekir Sifil'in ifade ettiği bu ikinci görüş, mesh sözcüğüne sözlükteki hakettiği yeri vermiş olmakla birlikte, peygamberimizin Kur'an ayetleriyle çeliştiği anlamına geliyor. Örneğin "o heva ve hevesinden konuşmaz, onun konuştuğu ancak vahiydir" ayetiyle çelişiyor. Resulullah'ın sünnetlerinin ayetlerle çelişmesine imkan yoktur. Eğer Allah yıkanmasını müstehap sayacaksa önce mesheder sonra yıkar. Yani önce Allah'ın buyruğunu yerine getirir, daha sonra da fazladan amel etmek istiyorsa fazladan amel eder. (Nafile ameller). Ancak burada meshetmeyi kaldırıp, yani ayetin hükmünü kaldırıp, onun yerine başka bir amel yapmak ayetin içeriğini "değiştirmek" anlamına gelir ki, peygamberimiz böyle bir işe yeltenmez.

Bu görüşü savunmak için denilebilir ki; "ayaklar çok kirleniyor o yüzden yıkansa daha iyidir". Bu durumda Allah ayakların vücuttaki konumunu ve ne kadar kirlendiğini ya bilmiyor, yahut da hüküm verirken unutmuştur. (Haşa) Bunlar mümkün olmadığına göre, yani bizi yaratan Allah bizi bizden daha iyi bildiğine göre, O'nun sözünün üstüne "yok bence yıkanması daha iyidir" demek, haşa kendini Allah'a hükümde ortak görmek demektir. Üstelik eğer bu delil sahih olsa, başlarımızı da yıkamamız gerekirdi, nitekim gün içinde bir çok kir ve toz gelip saçımıza yapışıyor.

Halbuki abdestin özü sadece basit bir "temizlenme" eylemi değildir. Eğer öyle olsaydı, her namazdan önce gusül almamız daha doğru olurdu. Nitekim yeni duş almışken bile namaza durduğumuzda terliyoruz bu yaz aylarında.

Temizlik imandandır buyuruyor Hz. Resulullah (aasm). Dolayısıyla her daim temiz olmak müslüman için esastır zaten. Yani müslüman her zaman temiz olmalıdır, sadece namaza duracağı zaman değil. Dolayısıyla abdestin özü temizlenmekten ziyade, namazın maneviyatına bir hazırlık aşamasıdır. Örneğin peygamberimiz bir hadisinde "abdest alanın azalarından sular aktığı gibi üzerinden günahları da akar gider" buyuruyor. Yani abdest günahları temizliyor.

Kaldı ki abdest almak için vücut temizliği de bir farizadır. :) Yani eğer kirliysek, bunun çözümü abdestin hükümlerini değiştirmek değil, önce temizlenip sonra abdest almaktır. Örneğin eğer ayaklarımız kirliyse ayaklarımızı yıkarız, başımız kirliyse başımızı yıkarız ve kurularınız, temizlendiğinden emin olduktan sonra abdest alırız.

Ek olarak, hükmün sonundaki "erculekum ilel'kabeyn" denilen yerde "topuklar" değil, topukların üzerindeki kemikler kastedilmiştir. Topuğun Arapçasının şu anda bilmiyorum ancak "kabeyn" çoğul olarak topuk üstündeki yumru kemiklerin adıdır. Yani eğer yıkamak anlamına alsak bile, sadece o kemiklere kadar yıkamanın bir faydası olmayacağı gibi, amaç temizlik olsa, ayetin "ilel'kabeyn" kısmını da gözardı etmemiz gerekirdi ki topuklara kadar yıkayabilelim.

Allah bir hüküm verdiğinde, bize o hükmü değiştirme yetkisini de beraberinde verecek olsa, bir hüküm vermesinin bir anlamı olmazdı. Bazı hükümlerinde bizi iki olay arasında muhayyer bırakması, her hükümde istediğimizi yapabileceğimiz ruhsatı bize vermemektedir. Ki bizi iki seçenek arasında muhayyer bıraktığında bile, hangisinin daha hayırlı olduğunu mutlaka buyurmuştur. Örneğin "kısasta sizin için hayat vardır, ancak affederseniz bu sizin için daha hayırlıdır" ayeti. Yani bizi kısas uygulamak veya affetmek arasında muhayyer bırakmış ancak buna rağmen bir belirsizliğe mahal vermemiş ve affetmenin daha hayırlı olduğunu buyurmuştur.

Hükmün kesin olduğu yerlere örnek olarak da hayızlı bir kadının namaz kılmasını verebiliriz. Hayızlı bir kadın şöyle diyebilir mi: "Allah bana bu haldeyken namaz kılmamamı emretti ama ben bu zorluğa rağmen namaz kılıp daha çok sevap kazanacağım"? Bu mümkün müdür? Hayır, Allah bir işi nasıl yapmamızı emir buyurduysa, ancak o şekilde yapılmasından razı olduğu içindir. Eğer fazladan amel etmek istiyorsak, bunun için Allah'ın hükmünü değiştirmemize gerek olmadığı gibi, bu büyük bir günahtır da. Örneğin fazladan namaz kılmak istiyorsak binlerce rekat kılabiliriz, Allah da muhakkak bu amelimizi sever, ama sırf fazladan namaz kılmak istiyoruz diye örneğin sabah namazını 10 rekat kılmamızı sevmez Allah. Ne yapabiliriz? 2 rekat farzımızı kılarız, daha sonra istersek 100 rekat daha nafile namaz kılarız. Böylece hem Allah'ın emrettiğini yapmış oluruz, hem de O'na yakınlaşmak için fazladan amel yapmış oluruz. Halbuki eğer bunun yerine sırf daha çok sevap kazanmak düşüncesiyle sabah namazının rekat sayısını 100'e çıkarsak, Allah'ı hoşnut etmek şöyle dursun; 100 rekatın her biri için ayrıca gazaplandırmış oluruz ve kıldığımız o sabah namazı da geçersiz olduğu için iki kat yanlış yapmış oluruz.

Herkese hayırlı akşamlar diliyorum.
 

mehmet_21m

Öğrenci
Katılım
18 Şubat 2011
Mesajlar
3
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Allah razı olsun elmacık nickli kardeşimizden gerçekten çok güzel noktalara değinilmiş ve gerçekten arapçasında meshedin diye buyuruyor burda bizim yapmamız gereken bi kaç islam aliminin değil bütün islam alimlerinin görüşlerini taasuptan uzak bir şekilde değerlendirip öyle hareket etmektir ve dediği gibi süleyman ateş gibi bir insan dahi mesh edin diyor burda üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan biride eğer allah mesh edin diyorsa ve biz başkalarına bakıp hayır bunların görüşleri yıkayın yönündeki bir muhalefet yaparsak allahın hükmüne ve emrine direk karşı çıkmış oluruz buda şirk koşmaktır allah muhafaza etsin yani allahın emrine karşı kendi hükmümüzü uygulamış oluruz lütfen ibadeti noktada çok dikkat edin ve biraz araştırma ruhu edinin kopyala yapıştır mantığındanda uzak duralım çünkü bu din sadece islam alimlerinin dini değil hepimizin dini onlar kadar bilmiyorsakta dinin bütün ahkam ve nizamlarını araştırarak öğrenmemiz gerekiyor çünkü yarın allahın c.c. Nun huzurunda benim vaktim yoktu işte falankesten duydum gibi bi şansımız olmayacak allah ben insanları ve cinleri yanlız bana ibadet etsinler diye yarattım ayeti bu konuda çok manidardır yani allah ibadetten başka bir bahaneyi kabul etmeyecektir vesselam...
 

ashabulyemin

Profesör
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Ayak bileğinin altındaki sağ ve sol yandaki çukurların çok iyi temzilenmesi gerektiği yapmayanlaras bukağıların takılacağı bildiriliyor.Bundada Rabbimin büyük hikmetleri vardır.
Quasimodo...:clap:
 
Üst