Rehber 21- Enbiya Suresi/ Ayet 74

murat zorluu

İçerik Ekibi
İçerik Ekibi
Top Poster Of Month
Katılım
17 Mayıs 2017
Mesajlar
3,359
Çözümler
2
Reaksiyon puanı
1,299
Puanları
358
Konum
İstanbul/Kartal
21- ENBİYA SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
ENBİYA 74- “Lut'a da hükmü ve ilmi verdik. O'nu kötülükler yapan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar kötü, fasık bir kavim idiler.”

Hikmet veya hüküm Peygamberlik, hükümranlık, yöneticilik anlamındadır. Tabii ki Peygamberlik verilince peşinden ilim de gerekir. Ve ilmi de verdik, buyuruyor.
Allah(c.c.) onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtarır. Kötü işlerden maksat da, başka surelerde ve Hud Suresi'nde de (Ayet 77-83) ifade edildiği gibi, Lutilik dediğimiz, erkek erkeğe yapılan bir ahlaksızlıktır. İnsanlık tarihinde bu ahlaksızlığı yapan kavim Lût(a.s.)'ın kavmidir. Allah(c.c.) onların arasından Lût(a.s.)'ı kurtarmıştır.
Bu ahlaksızlığı, bugün medeniyetin beşiği dedikleri Avrupa devletleri de resmileştirip kanunlaştırıyor. Yani kanunlarla serbest bırakıyor. (Ülkemizde de var.)
Bir gün gelecek bu işten onlar da dönecekler. Zira Allah(c.c.) bize günümüzdeki ahlaksızlığa bakıp da bu millet iflah olmaz demeyin. Allah(c.c.) tamamı ahlaksızlaşmış nice toplumlarda, Peygamberine devlet kurdurmuştur.
Bu tip insanların iyi tarafları da var. Onlara biz kendimizi tanıtsak iş biraz daha değişik olacaktır. Bu bizim dışımızdaki toplum, yaptıklarının iyi olduğuna inanıyor. Bizce çok kötü olarak kabul ettiğimiz şey, onlara göre iyi olarak kabul ediliyor.
Bu insanlara kötülüğü anlatmanın bir faydası yoktur.
Malkolm X'in dediği gibi, babasından kalan kirli bir bardakla su içen adama, onun pis bir bardak olduğunu anlatmak çok zordur. Ona yeni bir bardak alıp sen de bardağını yıkarsan aynı şekilde olur, derseniz inanır. Yani işin doğrusunu anlatma yerine bizzat onu göstermek daha etkili olur.
Lût(a.s.) da insanları çirkinlikten, ahlaksızlıktan uzaklaştırırken "bunu yapmayın" derken, öbür taraftan da doğrusunu göstermiştir. "Gidin kızlarımla evlenin, nikahlanın" diyor ki her Peygamber, ümmetinin babası makamındadır. Lût(a.s.) Onlara bu şehvetinizden vazgeçin demiyor, şehvetlerini meşru yolda teskin etmelerini söylüyor.

Günümüzde biz de Müslüman'a şu hatayı yapma, bunu bırak, onu yapma şeklinde hep yanlıştan men edip, ona doğrusunu göstermiyoruz.
Kumarı bırak diyoruz da onun yerine neyi yapacağını öğretmiyoruz. Halbuki bütün insanları Kur'an'a yöneltmemiz gerekiyor, orada herkes kendi hastalığının çaresini bulacaktır.

ENBİYA 75- “Onu (Lut'u) rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o salihlerdendi."

Allah'ın rahmetine ulaşabilmenin yolu, salih insan olmaktan geçmektedir.”

ENBİYA 76- “Daha önce dua ettiğinde Nuh'un da duasını kabul edip kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.”

ENBİYA 77- “Ayetlerimizi yalanlayan kavme karşı, Ona (Nuh'a) yardım ettik. Onlar kötü bir kavim olmaları sebebiyle, onların hepsini suda boğduk.”

Nuh'a, ayetlerimizi inkar eden kavme karşı yardım etmiştik, Onu korumuştuk. Onlar kötü bir toplumdu. Ve onların tamamını suyun içinde boğduk buyuruyor Allah(c.c).
Nuh Suresi, mustakillen Nuh(a.s.)'ın kıssasını anlatıyor. Daha önceki surelerde de tefsiri geçmişti. Nuh(a.s.) 950 yıl kavmi içinde kalmış bir insan. Bu kadar zaman içinde kendine inanan çok azdır.
Bize verilen mesaj şudur: Biz Müslümanlara düşen İslamı anlatmaktır. Bunun neticesinde inanan insanlar çok az olabilirler. Hz. Peygamberin bir hadisinde de "Kendisine hiç inanmayan insanları olan Peygamberler vardır" buyuruyor. (Buharı, Enbiya 31) Yani Peygamber olarak gönderilmiş bu dünyaya, ona hiç inanan kimse olmamış.
Fakat biz her yatsı namazı sonunda okuduğumuz ve Amenarrasulü" diye bilinen ayette; "biz hiçbir Peygamber arasında ayırım yapmayız" diyoruz. Yani başarımızın ölçüsü, çevremizdeki insanlarla orantılı değildir. Başarımızın ölçüsü Kur’an ve sünnete uygun olarak İslam'ı anlatıp ve de onu bizzat kendi nefsimizde yaşamaktır.
Nuh(a.s.) da bizzat bunu uygulamış. 950 yıl bıkmadan, usanmadan anlatmış ve Rabbin rızasını kazanmıştır.

ENBİYA 78- “Davud ve Süleyman'a da (bağışda bulunduk.) Hani o ikisi, o kavmin koyun sürüsünün girdiği ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz de onların hükmüne şahittik.”

ENBİYA 79- “Biz onu (n hükmünü) Süleyman'a anlattık. Her birine hüküm ve ilim verdik. Dağları ve kuşları Davud'un emrine verdik. Onunla beraber tesbih ediyorlardı. Bunları yapan bizdik.”

Bu iki ayette Allah(c.c.) Davud ve Süleyman(a.s.)'ın bir konuda vermiş oldukları hükme dikkat çekiyor. Ayetin ifadesi şudur;
Süleyman ile Davud(a.s.) zirai mahsul olan tarlaya giren koyun sürüsünün yemesi neticesinde vermiş olduğu zarar konusunda Davud(a.s.)'ın da, Süleyman(a.s.)'ın da hüküm verdiğini, Allah'ın da(c.c.) bu olaya şahid olduğunu, Süleyman(a.s.)'a nasıl hükmedeceğini Allah'ın öğrettiği şeklindedir.
Tefsirlerde ise bu olay şöyle anlatılır; Koyun sürüsü olan bir adam, ekini olan bir adamın tarlasına koyunlarını salar ve koyunlar ekini yer.
Bu her iki adam Davud (a.s.)'ın huzurunda mahkemeleşir. Davud(a.s.) ekinin zararına karşılık olarak koyun sürüsünün ekin sahibine verilmesine hükmeder. Ekinin zararı hesap edilir, koyunlar hesap edilir. Her ikisi de denk olunca bu hükme varır. Süleyman(a.s.) ise; "Hayır öyle değil" der. "Koyunları ekin sahibine emaneten verecek, ekin sahibi koyunlardan faydalanacak. Koyun sahibi de tarlayı alıp tarlada ziraat edecek ve tarladaki mahsulü eski haline kadar getirecek.
Yani koyunlarıyla otlatmadan, zarar vermeden önceki haline kadar büyüyecek ve böylelikle artık bir yıl sonra veya altı ay sonra karşılıklı koyun sahibi koyunlarını emanet olarak verdiği tarla sahibinden alacak. Tarla sahibi de koyunları teslim edip tarlasını alacak, kaldığı yerden ziraatına devam edecektir.
Tefsirlerde bu şekilde anlatılıyor. Ama bu hadis değildir. Hz. Peygamber nakletmemiştir. Ayetten bize verilen şey; "Davud(a.s.) bir hüküm veriyor ve bu hükmünde isabet etmeyip Süleyman(a.s.) hükmünü bildirmesi ile Süleyman(a.s.) hükmünde isabet ediyor. Allah(c.c.)'de buna tanıklık ediyor. Fakat nasıl hükmedip, Allah'ın(c.c.) nasıl öğrettiği verilmiyor.
Verilmemesinin hikmet ve sebebine gelince; zamanın değişmesi ile fıkhı hükümlerde, örf ve zaman şartlarına göre değişebilir. Belki öğretse idi, yani verilen hükmü de bize bildirse idi zamanın değişmesi ile hüküm değişeceğinden bizi ilgilendirecek bir şey olmayacaktı.
Bir diğer husus da Davud(a.s.) da Peygamber, Süleyman(a.s.)da Peygamber. Ayette Davud(a.s.)'ın hükümde isabet etmeyip Süleyman (a.s.)'ın Allah'ın öğretmesi ile hükümde isabet ettiği belirtiliyor. Yani Peygamberlerde bir insandır. Onlar ancak kendilerine öğretileni ve öğretildikleri kadarını insanlara açıklarlar, bildirirler ve hükmederler.

Bize burada verilen ders, Allah'tan başkalarının hükmüne uymayın, çünkü insan yanılabildiği gibi yanlış da hükmedebilir.
Davud(a.s.) Peygamber iken bile yanılabiliyor. Fakat Allah(c.c.) bu yanılmadan dolayı da Davud(a.s.)'ı kötülemiyor. Hz. Peygamber bir hadisinde, "Hakim, içtihadına dayanarak bir davada hüküm verir, isabet ederse iki sevap alır. Yanılacak olursa bir sevap alır" buyurmaktadır. Bu içtihadını İslam'i esaslara göre ve bütün taraf şahitleri dinledikten sonra hata yapmamak için hüküm verirken, sanki Cehenneme gidiyormuş titizliği ile hükmetmesi gerekir.
Davud(a.s.) da burada bütün gayretini gösterdiğinden dolayı bir sevabını almıştır. Süleyman(a.s.) ise Allah'ın öğretmesi ile meseleyi hükme bağladı. Ama nasıl bağladığını Allah(c.c.) ayetinde bahsetmiyor.

"Biz hepsine hikmeti verdik, otoriteyi verdik, ilmi verdik" dedikten sonra "Tesbih eden, dağları ve kuşları da Davud'a boyun eğdirdik, itaatkâr kıldık" buyuruyor.
Davud(a.s.) Zebur'u okurken dağlar ve kuşlar onu dinler, Davud(a.s.)'la birlikte tesbih ederlermiş.
Ebu Musa Eşari(r.a.) Kur'an okurken, Hz. Peygamber onu dinler, sonra yanına varıp, "sana Davud'un sesinden bir ses verildi" demiştir. Bu hadisinde ifade ettiği gibi Hz. Davud(a.s.)'ın sesi çok güzelmiş. Zebur'u okurken kuşlar da onu dinlermiş. Yunus'un,
Dağlar ile taşlar ile, çağırayım mevlam seni, seherlerde kuşlar ile, çağırayım mevlam seni, şiiri de bu ayetten esinlenerek söylenmiş bir manzumedir.

Bestekârlarımızdan Alaaddin Yavaşça bir televizyon programında; "Ben Kilis'liyim, dedem hafızdı. Bahçemizde Kur'an okumaya başladığında etraftan bülbüllerin gelip dinlediğini bizzat görmüşümdür. Fakat dedemin ölümünden uzun bir müddet sonra memleketime gittiğimde baktım ki ağaçlar kurumuş, evimiz çökmüş, kuşlar da gelmez olmuştu." diyor.
"Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok" isimli şarkısını bunun üzerine yazdığını ifade ediyor. İşte bu 79. ayete günümüzde canlı bir örnektir.

Bazıları şarkıların dinlenip, dinlenemeyeceğini sorarlar. Böyle soru soranlara ilahinin dinlenip, dinlenemeyeceğini sormak gerekir.
Merhum Saadettin Kaynak, bir gün sabah namazından sonra yatar ve rüyasında Hz. Peygamberi görür ve alır eline kalemi;
"Muhabbet bağına girdim bu gece" diye bir şiir yazar. Tabii ki bu ilahi olarak söylendiği gibi şarkı olarak da söyleniyor.
Bu olayı birisine anlattığımda, O da; "Hocam ben o şarkıyı dinlerken ne kadınlar düşünürdüm" diyor. Onun için kabahat şarkının kendisinde değil, dinleyenle, söyleyendedir.
Azîm olan ALLAH cc doğru söyledi

Kur'an-ı Kerim Şifa Tefsiri
Mahmut Toptaş
 
Üst