- Katılım
- 30 Temmuz 2009
- Mesajlar
- 23,098
- Reaksiyon puanı
- 1,117
- Puanları
- 113
- Yaş
- 40
Zaman tünelinde fotoğraflara bakınca sosyal medya sakinlerinin hepsi birer Polyanna. Oysa hayatın en özel anlarının bu şekilde paylaşılması mutsuzluk sinyali. En iyi ihtimalle teşhire odaklı bir hayatın göstergesi. Yanı başındaki eşinin aldığı çiçeğe Facebooktan teşekkür edecek noktaya varan kişileri psikologlar daha kontrollü olmaları konusunda uyarıyor.
Aslında her şey yolundayken bir anda keyfiniz kaçıyor. İçinizden geçense şu; Herkes ne kadar mutlu? Ne mekânlar, ne kafeler geziyor. Benim hayatım neden bu kadar sıradan? Bu bizim iddiamız değil elbette. Araştırmalara göre Facebook, Instagram gibi başkalarının hayatını teşhir eden araçlar mutsuzluğa kapı aralıyor. Bununla da kalmayıp kıskançlık hislerini kamçılıyor, hayata karşı tatminsiz kişiler haline getiriyor.
Nasıl yapmasın ki. Siz evde otururken tarz mekânlara giden, arkadaşlarıyla buluşan, misafir çağıran, misafirliğe giden, kır kahvaltısı yapan, evlenen, evlilik teklifi alan, güllere, çiçeklere boğulanların fotoğrafları birbiri ardına sıralanıyor. İşte önünüzden akıp giden bütün bu fotoğraflar psikologların tespitine göre insandaki tatminsizlik hissini artırıyor. Hatta öyle bir noktaya getiriyor ki, sırf Facebooktaki bu furyaya yetişebilme adına kişileri kendi hayatının dışında arayışlara itiyor. Güzel bir mekânda check in yapıp bol gülüşlü fotoğraf paylaşmak için nerelere gidilir planları yapılıyor. Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan ise hayatın her anını teşhir etmeye odaklı bir yaşam şekli. Üstelik yapay.
Bunun sadece Türkiyeye özgü bir gerçeklik olmadığını da eklemek gerek. Zira uluslararası düzeyde yapılan araştırmaların hepsi aynı sonuca ulaşmış. Örneğin Amerikadaki Michigan Üniversitesinin araştırmasına göre Facebookta geçirilen vakit arttıkça insanlar mutsuzlaşıyor.
Facebook genç-yetişkinlerin tatmin hissini azaltıyor başlıklı araştırma bu tür paylaşımların hayata dair memnuniyet duygusunu düşürüyor.
Sosyal medya kullanıcılarıyla internet üzerinden anketle gerçekleştirilen araştırmanın sonucu şöyle: Facebook her ne kadar kolay yoldan sosyalleşme aracı gibi görünse de günün sonunda sebep olduğu his, yalnızlık ve mutsuzluk. Sebebi ise ağınızdaki çok mutlu, birbirini çok seven, eğlenen, sofradan sofraya gezen, mekânlar keşfeden arkadaşlarınızın paylaşımları.
Peki, arkadaş listenizdeki herkes gerçekten bu kadar mutlu ve mükemmel hayatlara sahip mi? Keşke olsaydı. Ama aynı araştırmalar en özel anlarını bile sosyal medyada paylaşan kişilerin hayatında bazı şeylerin yolunda gitmediğini söylüyor. Psikologlar doğum günü, evlilik, nişan gibi günlerin paylaşımını, insanlara duyurma amaçlı, olağan paylaşımlar olarak görüyor. İnsanın yaratılışında olumlu ya da olumsuz duyguları paylaşma ihtiyacı olduğunu ekliyorlar. Sosyal medya da bu paylaşım araçlarından biri olduğundan eleştiriler arada bir yapılan paylaşımlara değil. Ancak hayatına dair her anı paylaşanlar için aynı durum geçerli değil.
Psikolog Emir Erünsal, bu tip insanların bir süre sonra desinler diye yaşamaya başladığını söylüyor. Hayat enerjisini dışarıda aramanın veya kıyaslamanın her insanda az çok bulunan bir özellik olduğunu anlatan Erünsal, Bu hakim bir durum mudur ona bakmak gerek. Yoksa farklı duygular daha baskın geliyorsa sosyal medyadaki bu halden çok etkilenmezsin. diyor. Örneğin gerçek hayatında takdir edildiği zaman yüzünde güller açan ama eleştirildiğinde aşırı öfkelenen insanlar, sosyal medyadaki etkileşime göre bir hayat oluşturmaya daha meyilli. Ya da bir kişi yeni aldığı evi ya da arabayı saatlerce arkadaşlarına anlatıyorsa Facebookta fotoğraflarını paylaşması çok da şaşırılacak bir durum değil. Yani herkes üç aşağı beş yukarı kendi karakterini yansıtıyor.
Zamanla bir sosyal medya adabı oluşabilir
Hem araştırmaların hem de psikologların uyardığı konu, özellikle fotoğraf paylaşmaya yönelik sitelerin hayatı teşhir duygusunu ve yapmacıklığı artırdığı. Ancak teşhir duygusunun tek başına gelişemeyeceğinin altını çizen psikolog Emir Erünsal, Birileri dikizlemek istediği için teşhir var. diyor. Facebookun insanlara birilerinin hayatını dikizleme imkânı sunduğunu anlatan Erünsal, şöyle konuşuyor: Bu merak tatmin olurken kıyas başlıyor. İnsanda merak duygusu olduğu gibi teşhir etme duygusu da var. Ve sosyal medyada her ikisi de abartılı şekilde yaşanıyor. Örneğin yeni evli bir çift, bitanemle akşam yemeği fotoğrafı paylaşıp ardından, şimdi de mehtapta gezmeler duyurusunu yapınca Instagramın diğer ucunda onların özel hayatını dikizleyen birileri hep var. Bu teşhir-merak döngüsü içinde zaman tüneli ardı arkası gelmeyen paylaşımlar; kocamla sinema keyfi, eşimle yemek yapıyoruz, birinci ayımızı doldurduk, çoook mutluyuz.
Dünyada tek evlenebilen kendisiymişçesine çılgınca paylaşımlar yapılıyor. yorumlarına neden olan bu halin birebir aynısı başka ülkelerde belki yoktur. Ancak teşhir modasının Türkiyeye özgü bir durum olmadığını tekrar eden Emir Erünsala göre sorun biraz da sosyal medyanın nispeten yeni bir iletişim mecrası olması. Bu yüzden kabullenilmiş toplumsal kurallar burada pek işlemiyor. Kendine ait usulü erkânı da henüz netleşmedi. Zamanla burada da bir toplumsal kural oluşacağını ve insanların buna uygun davranabileceğini düşünen Erünsal, şöyle konuşuyor: Şu an tam bir kaos ortamı. Ama bana sorarsanız süreç içinde toparlanır. Eninde sonunda bir sosyal medya görgüsü oluşacaktır.
Fotoğraflardaki bütün kitaplar okunuyorsa
Son dönemin popüler paylaşımlarından biri de şık kahve fincanı ve yanında afili bir kitap fotoğrafı. Kitaplar ki birbirinden kalın ve derin mevzulu... Elinizin altında varsa bir tane de kuru çiçek dalı. Olmasa da sorun değil. Maksat okuyorum mesajı vermek zaten.
Sözümüz okuduğu kitabın içeriğinden, yazarından bahsedenlerden, beğendiği için arkadaşlarına tavsiye edenlerden dışarı tabii ki. Zaten bu kişiler gerçek hayatında da kitapla hemhal olmalarıyla bilinir. Ancak okuma oranlarının neredeyse dibe vurduğu ülkemizde bu kadar çok kitap paylaşımına karşın insan, Bütün bu okumalar gerçekse memleketi bir kültür patlaması bekliyor. diye düşünmeden edemiyor.
Söz konusu fotoğraflar giderek daha çok mecrada eleştirilerin hedefi oluyor. Sosyal içerik platformu Onedionun hazırladığı, Sosyal Medyada Entelektüel Görünmek İçin 8 Altın Kural başlıklı yazı da bunlardan biri. Sitenin entelektüel görünmek için hazırladığı önerilerden biri de sanal kitap okurluğu.
Söz konusu fotoğraflara gönderme yapan yazar, Okuduğunuz veya okuduğunuza inandırmak istediğiniz kitapların fotoğraflarını çekip Instagramda paylaşmazsanız insanlar o kitapları okuduğunuzu nereden bilecek? cümlesiyle giriş yaptığı yazıya şöyle devam ediyor: İçtiğiniz çayı veya kahveyi de kitabın yanına iliştirin ki kitap okumak her gün yaptığınız ve keyif aldığınız doğal bir aktivite görünümü kazansın.
Bebek bahane!
Giderek teşhir alanına dönen sosyal medyada bebeğiyle mutlu olanları da unutmamak gerek. Bu duyguyu göstermenin en yaygın şekli ise baby shower fotoğrafları.
Çikolata toplarına takılan pembe tüylü çubuklar, kurdeleyle çevrili bebeğin isminin yazdığı bardaklar, pembe tüylü taçlar Bir mahalleyi doyurmaya yetecek kadar pasta-börekle süslenmiş abartılı bir sofra Kenarda ise pasta şeklindeki bebek bezleri. Ve tabii ki Aybükeyi bekliyoruz yazılı pankartla fotoğraf çektiren anneler.
Eğer doğumdan sonra toplanmışlarsa kucaklarında bütün bu pasta börekten ve gösterişten habersiz bebekleri var. Dostlar alışverişte görsün tabirini Dostlar doğum yaptığımda görsün formuna sokan bu organizasyonlar fazla abartılı bulunduğu için birçokları tarafından eleştiriliyor. Aslında baby shower diye adlandırılan gelenek Amerikada anne adayının arkadaşları tarafından düzenlenir. Bebeğin ihtiyaçları el birliği ile belirlenip karşılanır. Türkiyede ise ufak bir değişime uğrayarak annenin kendi kendine düzenlediği bir gün haline gelmiş. Hatta bu modayı fark edip harekete geçen organizasyon şirketleri bile var. Daha dünyaya geldiği ilk günlerde böylesi bir teşhir mantığına ve gösterişe alet olan bebeklerin büyürken nelere maruz kalacağı ise merak konusu.
KAYNAK
Aslında her şey yolundayken bir anda keyfiniz kaçıyor. İçinizden geçense şu; Herkes ne kadar mutlu? Ne mekânlar, ne kafeler geziyor. Benim hayatım neden bu kadar sıradan? Bu bizim iddiamız değil elbette. Araştırmalara göre Facebook, Instagram gibi başkalarının hayatını teşhir eden araçlar mutsuzluğa kapı aralıyor. Bununla da kalmayıp kıskançlık hislerini kamçılıyor, hayata karşı tatminsiz kişiler haline getiriyor.
Nasıl yapmasın ki. Siz evde otururken tarz mekânlara giden, arkadaşlarıyla buluşan, misafir çağıran, misafirliğe giden, kır kahvaltısı yapan, evlenen, evlilik teklifi alan, güllere, çiçeklere boğulanların fotoğrafları birbiri ardına sıralanıyor. İşte önünüzden akıp giden bütün bu fotoğraflar psikologların tespitine göre insandaki tatminsizlik hissini artırıyor. Hatta öyle bir noktaya getiriyor ki, sırf Facebooktaki bu furyaya yetişebilme adına kişileri kendi hayatının dışında arayışlara itiyor. Güzel bir mekânda check in yapıp bol gülüşlü fotoğraf paylaşmak için nerelere gidilir planları yapılıyor. Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan ise hayatın her anını teşhir etmeye odaklı bir yaşam şekli. Üstelik yapay.
Bunun sadece Türkiyeye özgü bir gerçeklik olmadığını da eklemek gerek. Zira uluslararası düzeyde yapılan araştırmaların hepsi aynı sonuca ulaşmış. Örneğin Amerikadaki Michigan Üniversitesinin araştırmasına göre Facebookta geçirilen vakit arttıkça insanlar mutsuzlaşıyor.
Facebook genç-yetişkinlerin tatmin hissini azaltıyor başlıklı araştırma bu tür paylaşımların hayata dair memnuniyet duygusunu düşürüyor.
Sosyal medya kullanıcılarıyla internet üzerinden anketle gerçekleştirilen araştırmanın sonucu şöyle: Facebook her ne kadar kolay yoldan sosyalleşme aracı gibi görünse de günün sonunda sebep olduğu his, yalnızlık ve mutsuzluk. Sebebi ise ağınızdaki çok mutlu, birbirini çok seven, eğlenen, sofradan sofraya gezen, mekânlar keşfeden arkadaşlarınızın paylaşımları.
Peki, arkadaş listenizdeki herkes gerçekten bu kadar mutlu ve mükemmel hayatlara sahip mi? Keşke olsaydı. Ama aynı araştırmalar en özel anlarını bile sosyal medyada paylaşan kişilerin hayatında bazı şeylerin yolunda gitmediğini söylüyor. Psikologlar doğum günü, evlilik, nişan gibi günlerin paylaşımını, insanlara duyurma amaçlı, olağan paylaşımlar olarak görüyor. İnsanın yaratılışında olumlu ya da olumsuz duyguları paylaşma ihtiyacı olduğunu ekliyorlar. Sosyal medya da bu paylaşım araçlarından biri olduğundan eleştiriler arada bir yapılan paylaşımlara değil. Ancak hayatına dair her anı paylaşanlar için aynı durum geçerli değil.
Psikolog Emir Erünsal, bu tip insanların bir süre sonra desinler diye yaşamaya başladığını söylüyor. Hayat enerjisini dışarıda aramanın veya kıyaslamanın her insanda az çok bulunan bir özellik olduğunu anlatan Erünsal, Bu hakim bir durum mudur ona bakmak gerek. Yoksa farklı duygular daha baskın geliyorsa sosyal medyadaki bu halden çok etkilenmezsin. diyor. Örneğin gerçek hayatında takdir edildiği zaman yüzünde güller açan ama eleştirildiğinde aşırı öfkelenen insanlar, sosyal medyadaki etkileşime göre bir hayat oluşturmaya daha meyilli. Ya da bir kişi yeni aldığı evi ya da arabayı saatlerce arkadaşlarına anlatıyorsa Facebookta fotoğraflarını paylaşması çok da şaşırılacak bir durum değil. Yani herkes üç aşağı beş yukarı kendi karakterini yansıtıyor.
Zamanla bir sosyal medya adabı oluşabilir
Hem araştırmaların hem de psikologların uyardığı konu, özellikle fotoğraf paylaşmaya yönelik sitelerin hayatı teşhir duygusunu ve yapmacıklığı artırdığı. Ancak teşhir duygusunun tek başına gelişemeyeceğinin altını çizen psikolog Emir Erünsal, Birileri dikizlemek istediği için teşhir var. diyor. Facebookun insanlara birilerinin hayatını dikizleme imkânı sunduğunu anlatan Erünsal, şöyle konuşuyor: Bu merak tatmin olurken kıyas başlıyor. İnsanda merak duygusu olduğu gibi teşhir etme duygusu da var. Ve sosyal medyada her ikisi de abartılı şekilde yaşanıyor. Örneğin yeni evli bir çift, bitanemle akşam yemeği fotoğrafı paylaşıp ardından, şimdi de mehtapta gezmeler duyurusunu yapınca Instagramın diğer ucunda onların özel hayatını dikizleyen birileri hep var. Bu teşhir-merak döngüsü içinde zaman tüneli ardı arkası gelmeyen paylaşımlar; kocamla sinema keyfi, eşimle yemek yapıyoruz, birinci ayımızı doldurduk, çoook mutluyuz.
Dünyada tek evlenebilen kendisiymişçesine çılgınca paylaşımlar yapılıyor. yorumlarına neden olan bu halin birebir aynısı başka ülkelerde belki yoktur. Ancak teşhir modasının Türkiyeye özgü bir durum olmadığını tekrar eden Emir Erünsala göre sorun biraz da sosyal medyanın nispeten yeni bir iletişim mecrası olması. Bu yüzden kabullenilmiş toplumsal kurallar burada pek işlemiyor. Kendine ait usulü erkânı da henüz netleşmedi. Zamanla burada da bir toplumsal kural oluşacağını ve insanların buna uygun davranabileceğini düşünen Erünsal, şöyle konuşuyor: Şu an tam bir kaos ortamı. Ama bana sorarsanız süreç içinde toparlanır. Eninde sonunda bir sosyal medya görgüsü oluşacaktır.
Fotoğraflardaki bütün kitaplar okunuyorsa
Son dönemin popüler paylaşımlarından biri de şık kahve fincanı ve yanında afili bir kitap fotoğrafı. Kitaplar ki birbirinden kalın ve derin mevzulu... Elinizin altında varsa bir tane de kuru çiçek dalı. Olmasa da sorun değil. Maksat okuyorum mesajı vermek zaten.
Sözümüz okuduğu kitabın içeriğinden, yazarından bahsedenlerden, beğendiği için arkadaşlarına tavsiye edenlerden dışarı tabii ki. Zaten bu kişiler gerçek hayatında da kitapla hemhal olmalarıyla bilinir. Ancak okuma oranlarının neredeyse dibe vurduğu ülkemizde bu kadar çok kitap paylaşımına karşın insan, Bütün bu okumalar gerçekse memleketi bir kültür patlaması bekliyor. diye düşünmeden edemiyor.
Söz konusu fotoğraflar giderek daha çok mecrada eleştirilerin hedefi oluyor. Sosyal içerik platformu Onedionun hazırladığı, Sosyal Medyada Entelektüel Görünmek İçin 8 Altın Kural başlıklı yazı da bunlardan biri. Sitenin entelektüel görünmek için hazırladığı önerilerden biri de sanal kitap okurluğu.
Söz konusu fotoğraflara gönderme yapan yazar, Okuduğunuz veya okuduğunuza inandırmak istediğiniz kitapların fotoğraflarını çekip Instagramda paylaşmazsanız insanlar o kitapları okuduğunuzu nereden bilecek? cümlesiyle giriş yaptığı yazıya şöyle devam ediyor: İçtiğiniz çayı veya kahveyi de kitabın yanına iliştirin ki kitap okumak her gün yaptığınız ve keyif aldığınız doğal bir aktivite görünümü kazansın.
Bebek bahane!
Giderek teşhir alanına dönen sosyal medyada bebeğiyle mutlu olanları da unutmamak gerek. Bu duyguyu göstermenin en yaygın şekli ise baby shower fotoğrafları.
Çikolata toplarına takılan pembe tüylü çubuklar, kurdeleyle çevrili bebeğin isminin yazdığı bardaklar, pembe tüylü taçlar Bir mahalleyi doyurmaya yetecek kadar pasta-börekle süslenmiş abartılı bir sofra Kenarda ise pasta şeklindeki bebek bezleri. Ve tabii ki Aybükeyi bekliyoruz yazılı pankartla fotoğraf çektiren anneler.
Eğer doğumdan sonra toplanmışlarsa kucaklarında bütün bu pasta börekten ve gösterişten habersiz bebekleri var. Dostlar alışverişte görsün tabirini Dostlar doğum yaptığımda görsün formuna sokan bu organizasyonlar fazla abartılı bulunduğu için birçokları tarafından eleştiriliyor. Aslında baby shower diye adlandırılan gelenek Amerikada anne adayının arkadaşları tarafından düzenlenir. Bebeğin ihtiyaçları el birliği ile belirlenip karşılanır. Türkiyede ise ufak bir değişime uğrayarak annenin kendi kendine düzenlediği bir gün haline gelmiş. Hatta bu modayı fark edip harekete geçen organizasyon şirketleri bile var. Daha dünyaya geldiği ilk günlerde böylesi bir teşhir mantığına ve gösterişe alet olan bebeklerin büyürken nelere maruz kalacağı ise merak konusu.
KAYNAK