Kuran daki bilimsel mucizeler

Bu konuyu okuyanlar

ouslu77

Asistan
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
212
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kuran'in uslubu ve icerdigi ustun hikmet, onun Allah'in sozu oldugunun kesin bir delilidir. Bunlarin yani sira, Kuran'in Allah katindan indirildigini ispatlayan pek cok mucizevi ozelligi de vardir. Bu ozelliklerden biri, ancak 20. yuzyil teknolojisiyle eristigimiz bazi bilimsel gerceklerin 1400 yil once Kuran'da bildirilmis olmasidir.
Elbette ki Kuran bir bilim kitabi degildir. Fakat cesitli ayetlerinde, son derece ozlu ve hikmetli bir anlatim icinde aktarilan bazi bilimsel gercekler ancak 20. yuzyil teknolojisi ile kesfedilmistir. Kuran'in indirildigi donemde bilimsel olarak saptanmasi mumkun olmayan bu bilgiler gunumuz insanina Kuran'in Allah sozu oldugunu bir kez daha ispatlamaktadir.
Simdi, Kuran'da yer alan bu bilimsel mucizelerden bir bolumunu birlikte gorelim.

EVRENIN VAROLUSU
Kuran-i Kerim'de evrenin ortaya cikisi soyle aciklanir:

"O gokleri ve yeri yoktan var edendir...„
(En'am Suresi, 101)

Kuran'da verilen bu bilgi, cagdas bilimin bulgulariyla tam bir uyum icindedir. Bugun astrofizigin ulastigi kesin sonuc, tum evrenin madde ve zaman boyutlariyla birlikte, bir sifir aninda, buyuk bir patlamayla var oldugudur. "Buyuk Patlama", orijinal adiyla "Big Bang" teorisi, tum evrenin yaklasik 15 milyar yil once tek bir noktanin patlamasiyla yokluktan meydana geldigini kanitlamistir. Buyuk Patlama teorisi bugun evrenin varolusu ve baslangici konusunda butun bilim cevreleri tarafindan ortak kabul goren yegane bilimsel aciklamadir.
Big Bang'den once madde diye bir sey yoktur. Maddenin, enerjinin, hatta zamanin dahi bulunmadigi, tamamen metafizik olarak tanimlanabilecek bir yokluk ortaminda madde, enerji ve zaman yaratilmistir. Modern fizigin ortaya koydugu bu buyuk gercek, Kuran'da bize 1400 yil onceden haber verilmektedir.

EVRENIN GENISLEMESI
Astronomi biliminin henuz gelismemis oldugu bir donemde, 14 asir once indirilen Kuran-i Kerim'de evrenin genislediginden soyle bahsedilir:

"Biz gogu 'buyuk bir kudretle' bina ettik ve suphesiz Biz (onu) genisleticiyiz.„
(Zariyat Suresi, 47)

Ayette gecen "gok" kelimesi Kuran'in pek cok yerinde uzay ve evren anlaminda kullanilir. Burada da bu anlamda kullanilmistir. Yani Kuran'da, evrenin genisleyici oldugu bildirilmistir. Bilimin bugun varmis oldugu sonuc da Kuran'da bildirilenle aynidir.
Yuzyilimizin baslarina dek bilim dunyasinda hakim olan tek gorus, "evrenin duragan bir yapiya sahip oldugu ve sonsuzdan beri suregeldigi" seklindeydi. Ancak, gunumuz teknolojisi sayesinde gerceklestirilen arastirma, gozlem ve hesaplamalar evrenin bir baslangici oldugunu ve Big Bang'ten (Buyuk Patlama) sonra surekli olarak "genisledigini" ortaya koydu. Rus fizikci Alexander Friedmann ve Belcikali evren bilimci Georges Lemaitre, bu yuzyilin baslarinda evrenin surekli hareket halinde oldugunu ve genisledigini teorik olarak hesapladilar. Bu gercek, 1929 yilinda gozlemsel olarak da ispatlandi. Amerikali astronom Edwin Hubble kullandigi dev teleskopla gokyuzunu incelerken yildizlarin ve galaksilerin surekli olarak birbirlerinden uzaklastiklarini kesfetti. Herseyin surekli olarak birbirinden uzaklastigi bir evren ise, surekli "genisleyen" bir evren anlamina gelmekteydi. Evrenin genislemekte oldugu, ilerleyen yillardaki gozlemlerle de kesinlik kazandi.

GOKLERLE YERIN BIRBIRINDEN AYRILMASI

Goklerin yaratilisi konusundan bahseden bir baska ayet ise soyledir:
"O inkar edenler gormuyorlar mi ki, (baslangicta) goklerle yer,
birbiriyle bitisik iken, Biz onlari ayirdik ve her canli seyi
sudan yarattik. Yine de onlar inanmayacaklar mi?„
(Enbiya Suresi, 30)

Ayetin "birbiriyle bitisik" olarak tercume edilen "ratk" kelimesi, Arapca sozluklerde "birbiriyle ic ice, ayrilmaz durumda, kaynasmis" anlamlarina gelir. Yani tam bir butun olusturan iki maddeyi tanimlamak icin bu kelime kullanilir. Ayette gecen "ayirdik" ifadesi ise Arapca "fatk" fiilidir ki, bu fiil "ratk" halindeki bir nesneyi yarip, parcalayip disari cikmasi anlamina gelir. Ornegin tohumun filizlenerek topraktan disari cikmasi Arapca'da bu fiille ifade edilir. Gercekten de Big Bang'in ilk anini hatirladigimizda, tek bir noktanin evrenin tum maddesini icerdigini goruyoruz. Yani her sey, hatta henuz yaratilmamis olan "gokler ve yer" bile bu noktanin icinde, "ratk" halindeler. Ardindan bu nokta siddetle patliyor ve bu yolla maddeler "fatk" oluyorlar. Ayette gecen ifadeleri bilimsel bulgularla karsilastirdigimizda tam bir uyum icinde olduklarini goruyoruz. 14 asir once haber verilmis olan bu bulgularin bilimsel olarak ortaya konmasi ise ancak 20. yuzyilda mumkun olmustur.

YORUNGELER

Kuran'da Gunes ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yorungesi oldugu soyle vurgulanir:
"Geceyi, gunduzu, Gunes'i ve Ay'i yaratan O'dur;
her biri bir yorungede yuzup gidiyor.„
(Enbiya Suresi, 33)

Gunes'in sabit olmadigi, belli bir yorungede yol almakta oldugu, bir baska ayette de soyle bildirilmektedir:

"Gunes de, kendisi icin (tespit edilmis) olan bir karar yerine dogru akip gitmektedir. Bu ustun ve guclu olan, bilenin takdiridir.„
(Yasin Suresi, 38)

Kuran'da bildirilen bu gercekler, ancak cagimizdaki astronomik gozlemlerle anlasilmistir. Astronomi uzmanlarinin hesaplarina gore Gunes, Solar Apex adi verilen bir yorunge boyunca Vega Yildizi dogrultusunda saatte 720 bin km.'lik muazzam bir hizla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Gunes'in gunde 17 milyon 280 bin km. yol katettigini gosterir. Gunes'le birlikte onun cekim sistemi icindeki tum gezegenler ve uydulari da ayni mesafeyi katederler. Ayrica, evrendeki tum yildizlar da buna benzer planli bir harekete sahiptirler. Tum evrenin bu sekilde yorungelerle donatilmis oldugu, yine Kuran'da soyle haber verilmistir:

"'Ozen icinde yollar ve yorungelerle donatilmis' goge andolsun.„
(Zariyat Suresi, 7)

Evrende yaklasik 200 milyar galaksi mevcuttur ve her galakside ortalama 200 milyar yildiz bulunur. Bu yildizlarin pek cogunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uydulari vardir. Tum bu gok cisimleri cok ince hesaplarla saptanmis yorungelere sahiptir. Ve milyonlarca yildir her biri kendi yorungesinde digerleriyle kusursuz bir uyum ve duzen icinde akip gitmektedir. Bunlarin disinda pek cok kuyruklu yildiz da kendisi icin tespit edilmis olan yorungede yuzup gider. Evrendeki yorungeler sadece gok cisimlerine ait degildir. Galaksiler de sasirtici hizlarla planli ve hesapli yorungeler uzerinde hareket ederler. Bu hareketleri esnasinda hicbir gok cismi bir digeriyle carpismaz, yollari kesismez.
Elbette, Kuran'in indirildigi donemde insanlik, gunumuzdeki gibi uzayi milyonlarca kilometre uzaklara dek gozlemleyecek teleskoplara, gelismis gozlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip degildi. Dolayisiyla uzayin, ayette bildirildigi gibi, "ozen icinde yollar ve yorungelerle donatilmis" oldugunu, o donemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkansizdi. Ancak o cagda indirilmis olan Kuran-i Kerim'de bu gercek bizlere acikca haber verilmistir; cunku Kuran, Allah'in sozudur.
Kuran'in evreni tanitan ayetlerinde kullanilan ifadeler oldukca dikkat cekicidir. Ustteki ayette "sarip ortmek" olarak tercume edilen Arapca kelime "tekvir"dir. Bu kelimenin Turkce karsiligi, "yuvarlak bir seyin uzerine bir cisim sarmak"tir. (Ornegin Arapca sozluklerde "basa sarik sarma" gibi yuvarlak cisimleri iceren fiiller icin bu kelime kullanilir).
Ayette, gecenin ve gunduzun birbirlerinin uzerlerini sarip-ortmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, ayni zamanda Dunya'nin bicimi konusunda kesin bir bilgi icermektedir. Ancak ve ancak Dunya'nin yuvarlak olmasi durumunda bu ayette ifade edilen fiil gerceklesebilir. Yani 7. yuzyilda indirilen Kuran'da Dunya'nin yuvarlak olduguna isaret edilmistir.
Unutmamak gerekir ki, o donemdeki astronomi anlayisi Dunya'yi daha farkli algiliyordu. O donemde Dunya'nin duz bir satih oldugu dusunuluyordu ve tum bilimsel hesap ve aciklamalar da buna gore yapiliyordu. Kuran ayetleri ise bize henuz bu yuzyilda ogrendigimiz bilgileri vermektedir. Kuran Allah'in sozu oldugu icin evreni tarif ederken olabilecek en dogru kelimeler kullanilmistir.

KORUNMUS TAVAN
Kuran'da Allah, gokyuzunun ilginc bir ozelligine soyle dikkat ceker:

"Gokyuzunu korunmus bir tavan kildik;
onlar ise bunun ayetlerinden yuz ceviriyorlar. „
(Enbiya Suresi, 32)

Ayette belirtilen gokyuzunun bu ozelligi, 20. yuzyildaki bilimsel arastirmalarla kanitlanmistir.
Yerkuremizi cepecevre kusatan atmosfer, canliligin devami icin son derece hayati islevleri yerine getirir. Dunyaya dogru yaklasan irili ufakli pek cok gok tasini eriterek yok eder ve bunlarin yeryuzune duserek canlilara buyuk zararlar vermesini engeller.
Atmosfer, bunun yanisira, uzaydan gelen ve canlilar icin zararli olan isinlari da filtre eder. Isin ilginc olan yani, atmosferin sadece zararsiz orandaki isinlari, yani gorunur isik, kizil otesi isinlar ve radyo dalgalarini gecirmesidir. Bunlarin tumu yasam icin gerekli isinlardir. Ornegin atmosfer tarafindan belirli oranda gecmesine izin verilen ultraviyole isinlari, bitkilerin fotosentez yapmalari ve dolayisiyla tum canlilarin hayatta kalmalari acisindan buyuk onem tasir. Gunes tarafindan yayilan siddetli ultraviyole isinlarinin buyuk bolumu, atmosferin ozon tabakasinda suzulur ve Dunya yuzeyine yasam icin gerekli olan az bir kismi ulasir.
Atmosferin koruyucu ozelligi bunlarla da kalmaz. Dunya, uzayin ortalama eksi 270 derecelik dondurucu sogugundan yine atmosfer sayesinde korunur.

GERI DONDUREN GOK
Kuran-i Kerim'de, Tarik Suresi'nin 11. ayetinde gokyuzunun "geri dondurucu" ozelliginden bahsedilir:

"Donuslu olan goge andolsun.„
(Tarik Suresi, 11)

Kuran meallerinde "donuslu" olarak tercume edilen kelime, "geri ceviren" ya da "geri donduren" anlamina gelmektedir. Bilindigi gibi Dunya'yi cevreleyen atmosfer pek cok katmandan olusur. Her katmanin, canliligin yararina yonelik onemli bir gorevi vardir. Incelendigi zaman her tabakanin kendisine ulasan madde ya da isinlari uzaya ya da yeryuzune geri dondurme ozelliklerinin oldugu anlasilmistir. Burada atmosfer katmanlarinin geri dondurme ozelligini birkac ornekle inceleyelim.
Ornegin 13 ile 15 km yukseklikteki Troposfer tabakasi, yeryuzunden yukselen su buharinin yogunlasarak yagis olarak yere geri donmesini saglar.
25 km yukseklikteki Ozonosfer uzaydan gelen radyasyon ve zararli ultraviyole isinlarini yansitarak yeryuzune ulasamadan uzaya geri donmelerini saglar.
Iyonosfer tabakasi da yeryuzunden yayinlanan radyo dalgalarini bir uydu gibi yeryuzunun farkli bolgelerine geri yansitarak, telsiz konusmalarinin, radyo ve televizyon yayinlarinin uzak mesafelerden izlenebilmesini saglar.
Manyetosfer tabakasi ise, Gunes'ten ve diger yildizlardan yayilan zararli radyoaktif parcaciklari, yeryuzune ulasmadan uzaya geri dondurur.
Gokyuzu tabakalarinin henuz yakin bir gecmiste kesfedilen bu ozelliginin yuzyillar oncesinden Kuran'da belirtilmesi, onun Allah'in sozu oldugunu bir kez daha vurgulamaktadir.

ATMOSFERIN KATMANLARI
Kuran ayetlerinde evren hakkinda verilen bilgilerden biri, gokyuzunun yedi kat olarak duzenlendigidir:

"Sizin icin yerde olanlarin tumunu yaratan O'dur.
Sonra goge istiva edip de onlari yedi gok olarak
duzenleyen O'dur. Ve O, her seyi bilendir. „
(Bakara Suresi, 29)

"Sonra, duman halinde olan goge yoneldi;
Boylece onlari iki gun icinde yedi gok olarak tamamladi
ve her bir goge emrini vahyetti...„
(Fussilet Suresi, 11-12)

Kuran'da pek cok ayette kullanilan gok kelimesi tum evreni ifade etmek icin kullanildigi gibi, Dunya gogunu ifade etmek icin de kullanilir. Kelimenin bu anlami alindiginda, Dunya gogunun, bir baska deyisle atmosferin, 7 katmandan olustugu sonucu ortaya cikmaktadir.
Nitekim bugun Dunya atmosferinin ust uste dizilmis farkli katmanlardan meydana geldigi bilinmektedir. Ustelik aynen ayette bildirildigi gibi, tam yedi temel katmandan...
Bilimsel bir kaynakta bu konu soyle aciklanir: Bilim adamlari atmosferin bircok katmandan olustugunu kesfettiler. Katmanlar, basinclari ve bunlari olusturan gazlarin bilesimi gibi belirgin fiziksel ozelliklerle birbirlerinden farklilasirlar... Atmosferin Dunya'ya en yakin katmani "TROPOSFER"dir. Atmosferin toplam kutlesinin %90'ini olusturur... Troposfer'in uzerindeki katman "STRATOSFER" dir... Stratosfer'de ultraviyole isinlarinin emildigi katmana "OZONOSFER" adi verilir... Stratosfer'in uzerindeki tabakaya ise "MEZOSFER" adi verilir... Mezosfer'in uzerinde "TERMOSFER" yer alir... Iyonize olmus gazlar Termosfer'in icinde "IYONOSFER" adi verilen baska bir katman olustururlar... Dunya atmosferinin en dis tabakasi ise 450 km. den 960 km. ye kadar uzanir. Bu katmana "EKZOSFER" adi verilir. (Carolyn Sheets, Robert Gardner, Samuel F. Howe; General Science, Allyn and Bacon Inc. Newton, Massachusetts, 1985, s. 319-322 )
Bu kaynakta belirtilen katmanlarini saydigimizda atmosferin ayette bildirildigi gibi tam olarak 7 tabakadan olustugunu goruruz:
1- TROPOSFER 2- STRATOSFER 3- OZONOSFER 4- MEZOSFER
5- TERMOSFER 6- IYONOSFER 7- EKZOSFER
Bu konuyla ilgili bir diger onemli mucize de Fussilet Suresi'nin 12. ayetinde gecen "Her bir goge emrini vahyetti" ifadesinde yer almaktadir. Yani ayette Allah'in her tabakayi belli bir gorevle gorevlendirdigi belirtilmektedir. Gercekten, daha onceki bolumlerde de gordugumuz gibi, yukarida saydigimiz tabakalarin her birinin insanlarin ve yeryuzundeki tum canlilarin yarari acisindan cok hayati gorevleri vardir. Yagmurlarin olusmasindan, zararli isinlarin engellenmesine, radyo dalgalarinin yansitilmasindan, gok taslarinin zararsiz hale getirilmesine kadar her tabakanin kendine ozgu bir islevi bulunmaktadir.
Ornegin bu gorevlerden biri bilimsel bir kaynakta soyle bildirilmistir:
Dunya'nin atmosferi 7 katmandan olusmaktadir. En alttaki tabaka Troposfer'dir. Yagmur, kar ve ruzgar yalnizca Troposfer'de olusur.(http://muttley.ucdavis.edu/Book/Atmosphere/beginner/layers-01.html)
20. yuzyil teknolojisi olmadan tespit edilmesi hicbir bicimde mumkun olmayan bu bilgilerin 1400 yuzyil once indirilmis olan Kuran-i Kerim'de acikca bildirilmesi ise, cok buyuk bir mucizedir.

DAGLARIN GOREVI
Kuran'da daglarin onemli bir jeolojik islevine dikkat cekilmektedir:

"Yeryuzunde, onlari sarsmasin diye, sabit daglar yarattik...„
(Enbiya Suresi, 31)

Dikkat edilirse ayette, daglarin yeryuzundeki sarsintilari onleyici bir ozelliginin oldugu haber verilmektedir.
Kuran'in indirildigi donemde hicbir insan tarafindan bilinmeyen bu gercek, gunumuzde modern jeolojinin bulgulari sonucunda ortaya cikarilmistir. Bu bulgulara gore, daglar, yeryuzu kabugunu olusturan cok buyuk tabakalarin hareketleri ve carpismalari sonucunda meydana gelir.
Iki tabaka carpistigi zaman daha dayanikli olani otekinin altina girer. Ustte kalan tabaka kivrilarak yukselir ve daglari meydana getirir. Altta kalan tabaka ise yeraltinda ilerleyerek asagiya dogru derin bir uzanti meydana getirir. Yani daglarin yeryuzunde gordugumuz kutleleri kadar, yeraltina dogru ilerleyen derin bir uzantilari daha vardir. Bilimsel bir kaynakta daglarin bu yapisi soyle tarif edilir:
"Kitalarin daha kalin oldugu daglik bolgelerde yerkabugu mantoya derinlemesine saplanir." (General Science, Carolyn Sheets, Robert Gardner, Samuel F. Howe; Allyn and Bacon Inc. Newton, Massachusetts, 1985, s. 305)
Bir ayette, daglarin bu islevine, "kazik" benzetmesi yapilarak soyle isaret edilir:

"Biz, yeryuzunu bir dosek kilmadik mi?
Daglari da birer kazik?„
(Nebe Suresi, 6-7)

Bu ozellikleri sayesinde daglar, yeryuzu tabakalarinin birlesim noktalarinda yer ustune ve yeraltina dogru uzanarak bu tabakalari birbirine percinler. Bu sekilde, yerkabugunu sabitleyerek magma tabakasi uzerinde ya da kendi tabakalari arasinda kaymasini engeller. Kisacasi daglari, tahtalari birarada tutan civilere benzetebiliriz.
Daglarin bu sabitleyici ozelligi bilimsel literaturde "izostasi" terimiyle tanimlanir. Izostasi'nin kelime anlami soyledir:
"Izostasi: ... Jeolojide, daglarin Dunya yuzeyinin altinda olusturduklari yercekimsel kuvvet sayesinde yerkabugunun genel dengesinin saglanmasi." (Webster's New Twentieth Century Dictionary, 2. edition "Isostasy", New York, s. 975)
Goruldugu gibi, modern jeolojik ve sismik arastirmalar sonucunda kesfedilen daglarin cok hayati bir islevi, yuzyillar once indirilmis olan Kuran-i Kerim'de Allah'in yaratmasindaki ustun hikmete bir ornek olarak verilmistir. Bir baska ayette soyle buyrulur:
"... Arzda da, sizi sarsintiya ugratir diye sarsilmaz daglar birakti...„
(Lokman Suresi, 10)

DAGLARI HAREKET ETMESI
Bir ayette daglarin gorundukleri gibi sabit olmadiklari, surekli hareket halinde bulunduklari soyle bildirilmektedir:
"Daglari gorursun de, donmus sanirsin;
oysa onlar bulutlarin suruklenmesi gibi suruklenirler...„
(Neml Suresi, 88)

Daglarin bu hareketi, uzerinde bulunduklari yerkabugunun hareketinden kaynaklanir. Yerkabugu kendisinden daha yogun olan manto tabakasi uzerinde adeta yuzer gibi hareket etmektedir. Ilk olarak bu yuzyilin baslarinda Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adami, yeryuzundeki kitalarin Dunya'nin ilk donemlerinde bir arada bulunduklarini, daha sonra farkli yonlerde suruklenerek birbirlerinden ayrilip uzaklastiklarini one surmustu.
Ancak jeologlar, Wegener'in hakli oldugunu onun olumunden 50 yil sonra yani 1980'li yillarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yilinda yayinladigi bir makalede belirtmis oldugu gibi yeryuzundeki kara parcalari yaklasik 500 milyon yil once birbirlerine baglilardi ve Pangaea ismi verilen bu buyuk kara parcasi Guney Kutbu'nda bulunuyordu.
Yaklasik 180 milyon yil once Pangaea ikiye ayrildi. Farkli yonlere suruklenen bu iki dev kitadan birincisi Afrika, Avustralya, Antarktika ve Hindistan'i kapsayan Gondwana idi. Ikincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistan'siz Asya'dan olusan Laurasia idi. Bu bolunmeyi izleyen yaklasik 150 milyon yil icindeki cesitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha kucuk parcalara ayrildilar.
Iste Pangaea'nin parcalanmasiyla ortaya cikan bu kitalar surekli olarak kara ve deniz arasindaki dagilimi degistirerek, yilda birkac santimetrelik hizlarla Dunya yuzeyinde suruklenmektedirler.
20. yuzyilin baslarinda yapilan jeolojik arastirmalar sonucunda kesfedilen yerkabugunun bu hareketi bilimsel kaynaklarda soyle aciklanmaktadir:
Yerkabugu ve ust mantodan olusan 100 km. kalinligindaki Dunya yuzeyi "tabaka" adi verilen parcalardan olusmustur. Dunya yuzeyini olusturan alti buyuk tabaka ve sayisiz kucuk tabaka vardir. "Tabaka tektonigi" adi verilen teoriye gore bu tabakalar kitalari ve okyanus tabanini da beraberinde tasiyarak Dunya uzerinde hareket ederler... Kitasal hareketin yilda 1 ile 5 cm. civarinda oldugu hesaplanmistir. Tabakalar bu sekilde hareket ettikce Dunya cografyasinda degisiklikler meydana gelir. Ornegin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genislemektedir. (Carolyn Sheets, Robert Gardner, Samuel F. Howe; General Science, Allyn and Bacon Inc. Newton, Massachusetts, 1985, s. 30)
Burada belirtilmesi gereken onemli bir nokta da sudur: Allah daglarin hareketini ayette "suruklenme" olarak bildirmistir. Nitekim bilim adamlarinin bugun bu hareket icin kullandiklari Ingilizce terim de "Continental Drift" yani "Kitasal Suruklenme"dir. (National Geographic Society, Powers of Nature, Washington D.C., 1978, s.12-13)
Bilimin cok yeni kesfettigi bu bilimsel gercegin, Kuran'da bildirilmis olmasi kuskusuz Kuran'in mucizelerinden biridir.

DEMIRDEKI SIR
Demir, Kuran'da dikkat cekilen elementlerden biridir. Kuran'in "Hadid", yani "Demir" adli suresinde soyle buyrulur:

"... Ve kendisinde cetin bir sertlik ve insanlar icin
(cesitli) yararlar bulunan demiri de indirdik...„
(Hadid,25)

Ayette, demir icin ozel olarak kullanilan "indirme" kelimesi, mecazi olarak insanlarin hizmetine verilme anlaminda dusunulebilir. Fakat kelimenin, "gokten fiziksel olarak indirme" seklindeki gercek anlami dikkate alindiginda, ayetin cok onemli bir bilimsel mucize icerdigi gorulmektedir.
Cunku modern astronomik bulgular, Dunyamiz'daki demir madeninin dis uzaydaki dev yildizlardan geldigini ortaya koymustur. Bunun yanisira icinde demirden bahsedilen Hadid Suresi'nin 25. ayeti oldukca ilginc iki matematiksel sifre icermektedir:
"El-Hadid" Kuran'in 57. Suresidir. "El hadid" kelimesinin Arapca'daki sayisal degeri, yani ebcedi hesaplandiginda karsimiza cikan rakam da aynidir: "57"
Sadece "hadid" kelimesinin sayisal degeri 26'dir. 26 sayisi ise demirin atom numarasidir.

YARATILISTAKI CIFTLER

"Yerin bitirmekte olduklarindan, kendi nefislerinden
ve daha bilmedikleri nice seylerden butun ciftleri
yaratan (Allah cok) yucedir.„
(Yasin,36)

Erkeklik disilik, "cift" kavraminin bir karsiligi olmakla birlikte, ayette bahsedilen "bilmedikleri nice seylerden" ifadesi daha genis bir anlam icermektedir. Nitekim gunumuzde ayetin isaret ettigi anlamlardan biri ile karsilasmaktayiz. Maddenin ciftler halinde yaratildigini ortaya koyan Ingiliz bilim adami Paul Dirac, 1933 yilinda Nobel Fizik Odulu'nu kazanmistir. "Parité" adi verilen bu bulus, maddenin anti-madde denilen bir cifti oldugunu ortaya koymustur. Anti-madde, maddenin tersi ozellikler tasir. Ornegin maddenin tersine anti-maddenin elektronlari arti, protonlari da eksi yukludur. Bu gercek bilimsel bir kaynakta soyle ifade edilmektedir:
"...Her parcacigin zit yukte bir antiparcacigi vardir. Kararsizlik iliskisi bize bu ciftlerin varolusu ve yokolusunun her yerde ve her zaman ayni anda olustugunu gostermektedir." (http://www.2think.org/nothingness.html, Henning Genz – Nothingness: The Science of Empty Space, s. 205)

YAGMURDAKI OLCU
Kuran'da yagmur hakkinda verilen bir diger bilgi ise, yagmurun belli bir olcu ile indirildigidir. Zuhruf Suresi'nde soyle buyrulur:
"Ki O, belli bir miktar ile gokten su indirdi de,
onunla olu bir memleketi `diriltti (ve her yanina hayat) yaydi';
siz de boyle (kabirlerinizden diriltilip) cikarilacaksiniz.„
(Zuhruf,11)

Yagmurdaki bu olcu de, yine cagimizdaki arastirmalarla tespit edilmistir. Olcumlere gore, yeryuzunden bir saniyede 16 milyon ton su buharlasmaktadir. Bir yilda bu miktar 505 trilyon tona ulasir. Bu, ayni zamanda bir yilda Dunya'ya yagan yagmur miktaridir. Yani su, surekli bir denge icinde, "bir olcuye gore" donup durmaktadir. Yeryuzundeki hayatin devami da, bu su dongusu sayesinde saglanir. Insan sahip oldugu tum teknolojik imkanlari kullansa dahi bu donguyu asla yapay olarak gerceklestiremez.
Eger bu miktarda en kucuk bir degisiklik bile olsa, kisa bir zaman sonra buyuk bir ekolojik dengesizlik ortaya cikacak ve bu da hayatin sonunu getirecektir. Fakat hicbir zaman boyle olmaz; yagmur, Kuran'da bildirildigi gibi, yeryuzune her sene ayni miktarda inmeye devam eder.

YAGMURUN OLUSUMU

"Gormedin mi ki, Allah bulutlari surmekte, sonra
aralarini birlestirmekte, sonra da onlari ust uste yigmaktadir;
boylece, yagmurun bunlarin arasindan akip-ciktigini gorursun.
Gokten icinde dolu bulunan daglar (gibi bulutlar) indiriverir, onu
diledigine isabet ettirir de, dilediginden onu cevirir; simseginin
pariltisi neredeyse gozleri kamastirip goturuverecektir.„
(Nur,43)

Bulut tipleri uzerinde arastirma yapan bilim adamlari yagmurun olusumu ile ilgili sasirtici sonuclarla karsilasmislardir. Yagmur bulutlari belirli bir sistem ve asamalar dahilinde olusmakta ve sekillenmektedir. Yagmur bulutlarindan biri olan cumulonimbus turu bulutlarin olusum asamalari bilimsel olarak soyledir:
1. ASAMA, Surulme: Bulutlar ruzgarlar tarafindan bulunduklari yerden itilirler yani surulur.
2. ASAMA, Birlesme: Ruzgar tarafindan itilen bu kucuk boyuttaki bulutlar (cumulus) suruklendikleri yerde birlesip yeni buyuk bulutlari olusturur.( Anthes, Richard A., John J. Cahir, Alistair B. Fraser, and Hans A. Panofsky, 1981, The Atmosphere, 3. edition, Columbus, Charles E. Merrill Publishing Company, s. 268-269; Millers, Albert; and Jack C. Thompson, 1975, Elements of Meteorology, 2. edition, Columbus, Charles E. Merrill Publishing Company, s. 141)
3. ASAMA, Yigilma: Kucuk bulutlar birlestikten sonra buyuk bulutun icindeki yukari dogru cekis kuvveti artar. Bulutun merkezindeki yukari cekis kuvveti kenarlardaki cekisten daha gucludur. Bu yukari cekisler bulutun govdesinin dikey olarak buyumesine neden olur. Boylece bulutlar yukariya dogru genisleyerek ust uste yigilmis olur. Bu, dikey olarak buyumus bulutun govdesinin atmosferin daha serin yerlerine dogru uzamasina sebep olur. Iste bu noktada atmosferin serin bolgelerinde bulutta su ve dolu damlalari buyumeye baslar.
Bu asamalarin sonucunda, su ve dolu damlalari -yukari cekis gucunun onlari destekleyemeyecegi kadar- agirlastiklari zaman da bulutlardan yagmur, dolu vs. seklinde dusmeye baslarlar. (Anthes, Richard A.; John J. Cahir; Alistair B. Fraser; and Hans A. Panofsky, 1981, The Atmosphere, s. 269; Millers, Albert; and Jack C. Thompson, 1975, Elements of Meteorology, s. 141-142 )
Unutmamak gerekir ki meteorologlar bulut olusumu, yapisi ve fonksiyonu ile ilgili detaylari gelismis ekipmanlar (ucak, uydu, bilgisayar vs.) kullanarak yakin zamanda ogrenmislerdir. Gorulen odur ki, Allah bu ayetlerinde de bize 1400 sene oncesinde bilinmesi mumkun olmayan bir bilgi vermistir.

ASILAYICI RUZGARLAR
Kuran'in bir ayetinde ruzgarlarin "asilama" ozelligine ve bunun sonucunda yagmurun olustuguna dikkat cekilir:
"Ve asilayicilar olarak ruzgarlari gonderdik, boylece gokten su indirdik de sizleri suladik..."
(Hicr,22)
Ayette, yagmur olusumundaki ilk asamanin ruzgarlar olduguna dikkat cekilmektedir. Oysa bu yuzyilin baslarina kadar, ruzgarla yagmurun yagmasi arasindaki tek iliski ruzgarin bulutlari suruklemesi olarak biliniyordu. Modern meteorolojik bulgular ise ruzgarlarin yagmurun olusumunda "asilayici" rol oynadiklarini gosterdi. Ruzgarlarin bu asilama ozelligi soyle gerceklesir:
Okyanuslarin ve denizlerin yuzeyinde, kopuklenme nedeniyle her an sayisiz hava kabarcigi olusmaktadir. Bu kabarciklar patladiklari anda, milimetrenin 100'de biri capindaki binlerce parcacigi havaya firlatirlar. "Aerosol" adi verilen bu parcaciklar, ruzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karisarak atmosferin ust katmanlarina tasinir. Ruzgarlarin bu sekilde yukseklere tasidigi parcaciklar, burada su buhari ile temas eder. Su buhari da bu parcaciklarin etrafina toplanarak yogunlasir ve su damlaciklarina donusur. Bu su damlaciklari once biraraya gelerek bulutlari olusturur, bir sure sonra da yagmur olarak yeryuzune iner.
Goruldugu gibi ruzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharini denizlerden tasidiklari parcaciklarla "asilamakta" ve boylece yagmur bulutlarinin olusumunu saglamaktadir.
Eger ruzgarlarin bu ozelligi olmasa, yuksek atmosferdeki su damlaciklari hicbir zaman olusamayacak ve yagmur diye bir sey de olmayacakti.
Burada onemli olan nokta ise, ruzgarlarin yagmur olusumundaki bu kritik gorevinin asirlar once Kuran ayetinde bildirilmis olmasidir. Hem de insanlarin doga olaylari hakkinda hemen hicbir sey bilmedikleri bir devirde...

DENIZLERIN BIRBIRINE KARISMAMASI
Denizlerin, arastirmacilar tarafindan cok yakin bir gecmiste tespit edilen bir ozelligi, Kuran'in Rahman Suresi'nde soyle bildirilir:
"Birbirleriyle kavusmak uzere iki denizi saliverdi. Ikisi arasinda bir engel vardir; birbirlerinin sinirini gecmezler.„
(Rahman,19-20)
Birbirine acilan fakat sulari kesinlikle birbiriyle karismayan denizlerin ayette bildirilen bu ozelligi, okyanus bilimciler tarafindan cok yakin bir zaman once kesfedilmistir. "Yuzey gerilimi" adi verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komsu denizlerin sularinin karismadigi ortaya cikmistir. Denizlerin farkli yogunluklarindan kaynaklanan yuzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularinin birbirine karismasini engeller. (Davis, Richard A., Jr. 1972, Principles of Oceanography, Don Mills, Ontario, Addison-Wesley Publishing, s. 92-93)

DENIZLERDEKI KARANLIK VE IC DALGALAR

"Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanliklara benzer; onun ustunu bir dalga kaplar, onun ustunde bir dalga, onun da ustunde bir bulut vardir. Bir kismi bir kismi
uzerinde olan karanliklar; elini cikardiginda onu bile neredeyse goremeyecek. Allah kime nur vermemisse, artik onun icin nur yoktur.„ (Nur,40)

Derin denizlerdeki genel ortam "Oceans" adli kitapta su sekilde tanimlanmaktadir:
Bugun biliyoruz ki, derin denizlerdeki ve okyanuslardaki karanlik, yaklasik olarak 200 m. ve daha derin yerlerde olur. Bu derinlikte, hemen hemen hic isik yoktur. 1000 m.'nin altindaki derinliklerde ise artik hicbir sekilde isiga rastlamak mumkun degildir. (Elder, Danny; and John Pernetta, 1991, Oceans, London, Mitchell Beazley Publishers, s. 27)
Bir insanin bu aletler olmadan 40 m.'den daha derine dalmasi ise neredeyse imkansizdir. Bununla birlikte bir insanin yardimsiz olarak okyanuslarin 200 m. civarindaki karanlik derinliklerinde yasamasi da kesinlikle mumkun degildir. Bu nedenle bilim adamlari denizler hakkindaki detayli bilgileri cok yakin zamanlarda kesfetmislerdir. Oysa Nur Suresi'ndeki ayette gecen "engin denizlerin karanlik" oldugu ifadesi bundan 1400 sene once haber verilmistir.
Nur Suresi'nin 40. ayetinde belirtilen "…engin bir denizdeki karanliklara benzer; onun ustunu bir dalga kaplar, onun ustunde bir dalga, onun da ustunde bir bulut vardir…" ifadesi de Kuran'daki baska bir bilimsel mucizeye isaret etmektedir:
Bilim adamlari yakin zamanda "farkli yogunluktaki katmanlar arasinda yogunluk ara yuzlerinde meydana gelen ic dalgalar"in oldugunu bulmuslardir. Ic dalgalar deniz ve okyanuslarin derinliklerini kaplar cunku derin denizlerin, uzerlerindeki sudan daha fazla yogunluklari vardir. Ic dalgalar yuzey dalgalari gibi davranir. Yuzey dalgalari gibi onlar da kirilabilir. Ic dalgalar, insan gozuyle gorulemez ancak belirli bir bolgedeki sicaklik ve tuzluluk degisiklikleri incelendiginde bu dalgalar fark edilebilir. (Gross, M. Grant; 1993, Oceanography, a View of Earth, 6. edition, Englewood Cliffs, Prentice-Hall Inc., s. 205)
Ayetteki ifadelerle yukaridaki anlatim birbirleriyle tamamen paraleldir. Yapilan arastirmalar olmadan bir insan ancak denizin yuzeyinde bulunan dalgalarin varligini bilebilir. Bunlarin disinda denizin icinde meydana gelen dalgalanmalardan haberdar olmasi ise mumkun degildir. Ama Nur Suresi'nde Allah denizlerin derinliklerindeki ikinci bir dalga sekline dikkat cekmistir. Elbette bilim adamlarinin yakin zamanlarda kesfettikleri bu gercek de, Kuran'in Allah sozu oldugunu bir kez daha gozler onune sermektedir.

HAREKETLERIMIZI YONLENDIREN BOLGE

"Hayir; eger o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perceminden tutup surukleyecegiz; O yalanci, gunahkar olan alnindan.„
(Alak,15-16)

Yukaridaki ayetlerde gecen "yalanci, gunahkar olan alin" tanimlamasi son derece dikkat cekicidir. Cunku son yillarda yapilan arastirmalar, kafatasinin on alin bolgesinde, beynin bazi faaliyetleri yoneten bolumunun bulundugunu gostermistir. 1400 yil once Kuran'da dikkat cekilen bu bolge ve gorevi hakkindaki bilgilere gunumuz bilim adamlari ancak son 60 yil icinde aciklama getirilebilmislerdir. Kafatasinin icine, basin on kismina bakildiginda beynin on alin bolgesi gorulecektir. Bu bolgenin fonksiyonlari hakkinda fizyoloji dalinda yapilan arastirmalar neticesinde elde edilen bilgiler Essentials of Anatomy and Physiology isimli kitapta su sekilde gecmektedir:
"Hareketlerin motivasyonu, planlama ongorusu ve baslatilmasi alin loblarinin on kismi olan on alin bolgesinde (cerebrum) gerceklesir. Burasi cagirisim (birlik) korteksinin bir bolgesidir…" (Seeley, Rod R.; Trent D. Stephens; and Philip Tate, 1996, Essentials of Anatomy & Physiology, 2. edition, St. Louis, Mosby-Year Book Inc., s. 211; Noback, Charles R.; N. L. Strominger; and R. J. Demarest, 1991, The Human Nervous)
Kitapta bu bolge ile ilgili ayrica su ifadeler yer almaktadir:
"Hareketle olan ilgisiyle beraber, on alin bolgesinin ayni zamanda saldirganligin da fonksiyonel merkezi oldugu dusunulmektedir…" (Seeley, Rod R.; Trent D. Stephens; and Philip Tate, 1996, Essentials of Anatomy & Physiology, 2. edition, St. Louis, Mosby-Year Book Inc., s. 211)

Bu aciklamalardan da anlasildigi gibi, beynin on alin bolgesi, planlama, motivasyon ve iyi veya kotu hareketlerin baslatilmasi, yalan veya dogrunun soylenmesi ile ilgili faaliyetlerin tumunu yurutmektedir. Goruldugu gibi Alak Suresi'nde gecen "yalanci gunahkar olan alin" ifadesi ile yukaridaki tanimlama buyuk bir paralellik gostermektedir. Bilim adamlarinin son altmis yil icinde kesfettikleri bu gibi bilimsel gercekler Kuran ayetlerinde asirlarca once Allah tarafindan insanlara haber verilmistir.

MENIDEN BIR DAMLA
Cinsel birlesme sirasinda erkekten bir kerede ortalama 250 milyon sperm atilir. Spermler yumurtaya varana kadar annenin vucudunda zorlu bir yolculuk gecirirler. Bu yolculukta 250 milyon spermin ancak bin kadari yumurtaya ulasmayi basarir. Bes dakika sonra sona erecek yarisin sonunda yarim tuz tanesi buyuklugundeki yumurta, spermlerden yalnizca birini kabul edecektir. Yani insanin ozu, meninin tamami degil, ondan kucuk bir parcadir. Kuran'da bu gercek soyle aciklanmistir:
"Insan, `kendi basina ve sorumsuz' birakilacagini mi saniyor? Kendisi, akitilan meniden bir damla su degil miydi?„
(Kiyamet,36-37)
Dikkat edilirse Kuran'da, insanin meninin tamamindan degil, onun icinden alinan kucuk bir parcadan yapildigi haber verilmektedir! Bu ifadedeki ozel vurgunun, ancak modern bilim tarafindan kesfedilen bir gercegi aciklamasi ise, ifadenin Ilahi kaynakli bir bilgi oldugunun delilidir.

BEBEGIN CINSIYETI
Yakin bir zamana kadar, insanlar, bebegin cinsiyetinin anne hucreleri tarafindan belirlendigini saniyorlardi. Ya da en azindan, anne ve babadan gelen hucrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran'da bu konuda farkli bir bilgi verilmis ve erkeklik ve disiligin, "rahime dokulen meniden" yaratildigi bildirilmistir:
"Rahime dokulen meniden erkek ve disi iki cifti O yaratti...„
(Necm Suresi, 45-46)
Kuran'da verilen bu bilginin dogrulugu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelismesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandi. Cinsiyetin tumuyle erkekten gelen sperm hucreleri tarafindan belirlendigi, kadinin ise bu iste hicbir rolunun olmadigi anlasildi.
Cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardir. Insan yapisini belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandirilir. Bu iki kromozom erkekte XY, kadinda ise XX olarak tanimlanir. Bunun sebebi soz konusu kromozomlarin bu harflere benzemesidir. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadinlik genlerini tasir.
Bir insanin olusmasi, erkek ve kadinda ciftler halinde yer alan bu kromozomlarin birer tanesinin birlesmesi ile baslar. Kadinda yumurtlama sirasinda ikiye ayrilan esey hucresinin her iki parcasi da X kromozomu tasir. Oysa erkekte ikiye ayrilan esey hucresi, X ve Y kromozomlari iceren iki farkli sperm meydana getirir. Kadinda bulunan X kromozomu, eger erkekteki X kromozomunu iceren spermle birlesirse dogacak bebek kiz olacaktir. Eger Y kromozomu iceren spermle birlesirse, bu kez dogacak cocuk erkek olur.
Yani dogacak cocugun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadinin yumurtasiyla birlesecegine baglidir.
Kuskusuz genetik bilimi ortaya cikincaya dek, yani 20. yuzyila kadar bunlarin hicbiri bilinmiyordu. Aksine pek cok kulturde, dogacak cocugun cinsiyetinin kadin bedeni tarafindan belirlendigi inanci yaygindi. Hatta bu nedenle kiz cocuk doguran kadinlar kinanirdi.
Oysa Kuran'da, insanlara genlerin kesfinden 13 yuzyil once bu batil inanisi reddeden bir bilgi verilmis, cinsiyetin kokeninin kadin degil, erkekten gelen meni oldugu bildirilmistir.

RAHME ASILIP TUTULAN "ALAK"
Erkekten gelen sperm ve kadindaki yumurta birlestiginde, dogacak bebegin ilk ozu de olusmus olur. Biyolojide "zigot" olarak tanimlanan bu tek hucre, hic zaman yitirmeden bolunerek cogalacak ve giderek kucuk bir "et parcasi" haline gelecektir.
Ancak zigot bu buyumesini boslukta gerceklestirmez. Rahim duvarina asilip tutunur. Sahip oldugu uzantilar sayesinde topraga yerlesen kokler gibi, buraya yapisir. Bu bag sayesinde de, gelisimi icin ihtiyac duydugu maddeleri annenin vucudundan emebilir. (Moore, Keith L., E. Marshall Johnson, T. V. N. Persaud, Gerald C. Goeringer, Abdul-Majeed A. Zindani, and Mustafa A. Ahmed, 1992, Human Development as Described in the Qur'an and Sunnah, Makkah, Commission on Scientific Signs of the Qur'an and Sunnah, s. 36)
Iste burada cok onemli bir Kuran mucizesi ortaya cikmaktadir. Allah Kuran'da, anne rahmine tutunarak gelismeye baslayan zigottan soz ederken, "alak" kelimesini kullanmaktadir:
"Yaratan Rabbin adiyla oku. O, insani bir "alak"tan yaratti. Oku, Rabbin en buyuk kerem sahibidir.„
(Alak,1-3)
"Alak" kelimesinin Arapca'daki anlami ise, "bir yere asilip tutunan sey" demektir. Hatta kelime asil olarak deriye yapisarak oradan kan emen sulukler icin kullanilir.
Kuskusuz, anne karninda gelismekte olan zigotu bu ozelligiyle tarif eden bir kelime kullanilmasi, Kuran'in Alemlerin Rabbi olan Allah tarafindan indirildigini bir kez daha ispatlamaktadir.

Bebegin Rahimdeki Uc Evresi
Kuran'da insanin anne karninda uc asamali bir yaratilisla yaratildigi bildirilmektedir:
"... Sizi annelerinizin karinlarinda, uc karanlik icinde, bir yaratilistan sonra (bir baska) yaratilisa (donusturup) yaratmaktadir. Iste Rabbiniz olan Allah budur, mulk O'nundur. O'ndan baska ilah yoktur. Buna ragmen nasil cevriliyorsunuz?„
(Zumer,6)
Dikkat edilirse, ayette, insanin anne karninda, birinden digerine farklilasan uc ayri evrede meydana geldigine isaret edilmektedir.
Gercekten de bugun modern biyoloji, bebegin anne karnindaki embriyolojik gelisiminin uc farkli devrede gerceklestigini ortaya koymustur. Bugun tip fakultelerinde ders kitabi olarak okutulan butun embriyoloji kitaplarinda bu konu en temel bilgiler arasinda yer alir. Ornegin, embriyoloji hakkinda temel basvuru kitaplarindan biri olan "Basic Human Embryology" isimli kaynakta bu gercek soyle ifade edilmektedir:
Rahimdeki hayat 3 EVREDEN olusur; preembriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanin sonuna kadar), ve fetal (8. haftadan doguma kadar). (Williams P., Basic Human Embryology, 3. edition, 1984, s. 64.)
Tip dilinde "trimester" yani "uc donem" olarak da tanimlanan bu evreler bebegin farkli gelisim asamalarini icerir. Bu uc gelisim safhasinin belli basli ozellikleri kisaca soyledir:
Preembriyonik evre:
Yaygin olarak "1. trimester" olarak anilan bu ilk evrede zigot bolunerek cogalir, bir hucre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarina gomer. Hucreler cogalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar.
Embriyonik evre:
"2. trimester" olarak da tanimlanan ikinci evre toplam 5,5 hafta surer ve bu sure boyunca canli "embriyo" olarak adlandirilir. Bu evrede hucre tabakalarindan bedenin temel organ ve sistemleri ortaya cikar.
Fetal evre:
Gebeligin "3. trimesteri" olarak adlandirilan doneme girildiginde embriyo artik "fetus" diye adlandirilir. Bu donem gebeligin sekizinci haftasindan itibaren baslar ve doguma dek surer. Bir onceki donemden ayirt edici ozelligi fetusun yuzu, elleri ve ayaklariyla belirgin, insan dis gorunumune sahip bir canli olmasidir. Donemin basinda 3 cm. boyunda olmasina ragmen tum organlari ortaya cikmistir. Bu donem 30 hafta kadar surer ve gelisme dogum haftasina kadar devam eder.
Anne rahmindeki gelisim ile ilgili bu bilgiler, ancak modern teknolojik aletlerle yapilan gozlemler sayesinde elde edilmistir. Ancak goruldugu gibi bu bilgiler de, diger pek cok bilimsel gercek gibi, mucizevi bir bicimde Kuran ayetlerinde haber verilmistir. Insanligin tibbi konularda hicbir detayli bilgiye sahip olmadigi bir donemde, Kuran'da bu derece ayrintili ve dogru bilgiler verilmis olmasi, elbette Kuran'in insan sozu degil, Allah Kelami oldugunun acik bir delilidir.

ANNE SUTU
Anne sutu, bebegin besin ihtiyaclarini eksiksiz olarak gidermek ve bebegi olasi enfeksiyonlara karsi korumak uzere Allah tarafindan yaratilmis essiz bir karisimdir. Gunumuz teknolojisi ile hazirlanan bebek mamalari dahi bu mucizevi besinin yerini tutamamaktadir.
Anne sutunun bebege olan faydalari her gecen gun daha fazla ortaya cikmaktadir. Bilimin anne sutu ile ilgili yeni kesfettigi gerceklerden biri ise bebegin anne sutu ile 2 yil boyunca beslenmesinin son derece faydali oldugudur. (Rex D. Russell, Design in Infant Nutrition, http:// www. icr.org/pubs/imp-259.htm)
Bilimin yeni kesfettigi bu onemli bilgiyi Allah bizlere "…Onun (sutten) ayrilmasi, iki yil icindedir..." ayetiyle 14 asir once bildirmistir.
"Biz insana anne ve babasini (onlara iyilikle davranmayi) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk ustune zorlukla (karninda) tasimistir. Onun (sutten) ayrilmasi, iki yil icindedir. "Hem bana, hem anne ve babana sukret, donus yalniz banadir."„
(Lokman,14)
PARMAK IZLERINDEKI KIMLIK
Kuran'da, insanlari olumden sonra diriltmenin Allah icin cok kolay oldugu anlatilirken, insanlarin ozellikle parmak uclarina dikkat cekilir:
"Evet; onun parmak uclarini dahi derleyip-(yeniden)
duzene koymaya guc yetirenleriz.„
(Kiyamet,4)

Ayette parmak uclarinin vurgulanmasi, son derece hikmetlidir. Cunku tum insanlarin parmak izi, tamamen kendilerine ozeldir. Su an Dunya uzerinde yasayan her insanin parmak izi birbirinden farklidir. Dahasi, tarih boyunca yasamis insanlarinki de birbirinden farklidir.
Iste bu nedenle parmak izi, herkese ozel cok onemli bir "kimlik karti" sayilmakta ve tum dunyada bu amacla kullanilmaktadir.
Ancak onemli olan, parmak izinin ozelliginin ancak 19. Yuzyilin sonlarina dogru kesfedilmis olmasidir. Ondan once, insanlar parmak izini hicbir ozelligi ve anlami olmayan cizgiler olarak gormustur. Fakat Kuran'da, o donemde kimsenin dikkatini dahi cekmeyen parmak izleri vurgulanmakta ve bu izlerin ancak cagimizda fark edilen onemine dikkat cekilmektedir.

"Hala Kuran uzerinde geregi gibi dusunmeyecekler mi? Eger o, Allah'tan baskasinin katindan olsaydi, kuskusuz icinde bircok celiskiler bulacaklardi" buyurmaktadir.
(Nisa,82).

Kuran'da hicbir celiski olmadigi gibi, icinde yer alan her bilgi, gun gectikce bu Ilahi kitabin yeni mucizelerini ortaya koymaktadir. Insana dusen ise, Kuran'i insani ve tum alemleri yaratan, bizi bizden daha iyi bilen Allah'in indirdigi bilinciyle bu kitaba sarilmak ve onu kendisine yol gosterici olarak kabul etmektir. Allah, bir ayetinde bizlere soyle seslenir:
"Bu indirdigimiz mubarek bir Kitap'tir. Su halde O'na uyun
ve korkup-sakinin. Umulur ki esirgenirsiniz.„
(Enam,155)
"Onlar Kuran'i dusunmuyorlar mi? Yoksa kalpleri kilitli mi?"
(Muhammed, 24)

"Suphesiz ki bu Kuran en dogru yola iletir; iyi davranislarda bulunan muminlere kendileri icin buyuk bir mukâfat oldugunu mujdeler."
(Isra, 9)

"Eger biz Kuran'i bir daga indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan bas egerek, parca parca olmus gorurdun. Bu misalleri insanlara dusunsunler diye veriyoruz."
(Hasr, 21)

"(Resulum!) Sana bu mubarek Kitab'i, ayetlerini dusunsunler ve akli olanlar ogut alsinlar diye indirdik."
(Sâd 29)

"Nitekim biz (Kuran'i) kisimlara ayiranlara azabi indirmisizdir."
(Hicr, 90)

"Hakikaten biz Kuran'da insanlar icin her turlu misali sayip dokmusuzdur. Fakat tartismaya en cok duskun olan varlik insandir."
(Kehf, 54)

"Sen, sana vahyedilene simsiki saril. Suphesiz sen, dosdogru yoldasin."
(Zuhruf,43)

"Suphesiz Allah katinda hayvanlarin en kotusu, dusunmeyen sagirlar ve dilsizlerdir."
(Enfal,22)

"Kendilerine okunmakta olan Kitab'i sana indirmemiz onlara yetmemis mi? Elbette iman eden bir kavim icin onda rahmet ve ibret vardir."
(Ankebut,51)

"Iste bu (Kur'an), bizim indirdigimiz mubarek bir kitaptir. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin."
(En'am,155)
 

yavuz_4106

Dekan
Katılım
17 Aralık 2008
Mesajlar
6,118
Reaksiyon puanı
51
Puanları
48
Konu dışında din kültürü bölumune yazsan iyi olurdu
 

ouslu77

Asistan
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
212
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Konunun dinle pek ilgisi yok aslında. Genel kültür sınıfına dahil edilebilir...
 

Son mesajlar

Üst