Şimdi onu tanıdın mı kızım?!

Bu konuyu okuyanlar

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
[h=1]Şimdi onu tanıdın mı kızım![/h]Bir yaz boyu hiç durmadan onu dinlemiştik. Çoluk çocuk nerdeyse bütün parçalarını ezberlemiştik.
Birçok türküsüne de eşlik ediyorduk..
'Karadır şu bahtım kara / Sözüm kâr etmiyor yare / Yüreğimi yaktı nara / Eyvah...'
Köy yolunun kurumaya yüz tutmuş derelerinin yanından geçerken, dağlara sis çökerken, Tonya'nın yemyeşil yamaçlarını seyrederken, daha önce hiç yolumuzu düşürmediğimiz Anadolu kasabalarından geçerken onu dinliyorduk.
Çocuklarda nasıl bir etki bırakıyordu bilmiyordum.
Bildiğim tek şey; felaket alışmışlardı.
O kadar ki, ne zaman uzun yolculuğa çıksak, 'Baba Neşet Ertaş koysana..' diyorlardı.
Bizim için uzun yolculuğa çıkmak biraz da Neşet Ertaş dinlemek demekti.
Çocuklar Neşet Ertaş'la daha önce görmedikleri köyleri, kasabaları, şehirleri gezmiş oluyor, ben çocukluğuma gidiyordum!
Oyun havaları çalıyordu, benim boğazım düğümleniyordu.
'Sallan boyuna bakıyım / Elmas küpeler takıyım / Eğil gerdandan öpeyim / Üç o yandan beş bu yandan / Bir de gönül yaylasından / Haydan olur huydan olur /Arap atı taydan olur / Bu güzellik soydan olur...'
Siyah beyazlı TRT'den her bayram sabahı yükselen Neşet Ertaş oyun havaları mahallemizi çiçeklendiriyordu.
Avucuna para sayarak çocukluğumuzu satın alabileceğimiz bir Affan Dede yoktu, hiçbir zaman da olmayacaktı.
Ama her türküsüyle çocukluğumuza dönebileceğimiz çok şükür bir Neşet Ertaş'ımız vardı...
Her türküsü çocukluğuma götürüyordu beni.
Ramazan hazırlığı için annelerimizin yufka açtığı bahçelere, rüzgârda uçmasın diye iç içe geçirdiğimiz mika toplarla akşamlara kadar top oynadığımız sokaklara, bütün bir mahallenin geniş bir aile hüviyetine büründüğü o bayram günlerine gidiyordum.
* * *Bir gün, Milli Eğitim Eski Bakanımız Nimet Çubukçu'dan sevgili Mustafa Karaalioğlu'na kadar birçok dostun yer aldığı bir dost meclisinde canlı canlı dinlemek nasip olmuştu.
Bir şey dikkatimi çekmişti:
Sazını çalarken, bozlak türküleri çığırırken nerde olduğu, kaç kişinin kendisini dinlediği Neşet Ertaş'ın hiç umrunda değildi.
Yüz bin kişiye konser verirken nasıl bir coşkuyla söylüyorsa, ıssız dağ başlarında da aynı coşkuyla söyleyecekmiş gibi bir hali vardı.
Şöyle ayak üstü konuşmuştuk.
Mültefitti.
Mütevazıydı.
Gönül ve aşktan gayrı hiçbir sözden heyecan duymuyordu.
* * *'Ben bu yaz bronzlaşmak / Kendimle uzlaşmak / Yer yer yozlaşmak / Uzaklaşmak istiyorum' şarkısını dillendiren bir Nil Karaibrahimgil kızımız vardı.
Hani bir aralar arzı endam ettiği reklam filminden mülhem 'Özgür kız' diyorlardı.
'Neşet Ertaş dinler misin?' sorusuna vaktiyle 'Tanımıyorum..' cevabını vermişti.
Neşet Ertaş öldü kızım, şimdi onu tanıdın mı?
Öldü ama o hep yaşayacak..
Sen ve senin gibiler 'bronzlaşmak, mümkünse biraz da uzaklaşmak isterken' o aşıkların yüreğinde, dertlilerin sinesinde hep yaşayacak: 'Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor / Hiçbir tabip yarama merhem olmuyor / Boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen..'


devamı...
 
Üst