Said Nursi'nin Hayatı

Bu konuyu okuyanlar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Futureng demiş ki;

Tabikide fikrin değişmez çünkü, tarafsız bakamazssın.

Ben tarafsız değilimki tarafsız bakayım.Sizde tarafsınız,bende tarafım.İki taraf geldi meydane,ikiside birbirinden ....diye devam eder.Uzatmayalım.Burada tezler birbiriyle çatışır.Sonuçta imsanlar birini diğerine yeğler.Ben bu anlamda sizden tarafsız olmanızı beklemiyorum.Aksine taraf olun.Ama olduğunuz tarafı iyi araştırın,konuları bilin,olaylara ve fikirlere hakim olun,Savunduğunuz şeyleri akıl süzgecinden geçirin önce.Aklınızı iman torbasına koymadan ,olaylara ve fikirlere nesnel yaklaşın.
Her neyse.

Konu yine dağılıyor arkadaşlar.Yapmayın.
Saidi Nursi ile ilgili söyleyeceklerinizi dinleyelim önce...
Tabi varsa bi bildiğiniz.

Selamlar.
 

sessizce

Öğrenci
Katılım
16 Mart 2008
Mesajlar
68
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
aslında uzlaşamayacağımız insanlarla tartışmaya girmemek lazım..fikirler paylaşılmıyor sanki resmen herkes birbirine fikirlerini kabul ettirmeye çalışıyor...hatta okudum tek tek hakaret boyutlarına gelmiş..biz daha birbirimizi kabullenemezken yıllar öncesinde yaşamış bir insanı nasıl anlatabiliriz birbirimize bilemiyorum..birazcık saygı işimizi kolaylaştırabilir, fikirlerimiz ne olursa olsun..ateist yada iman eden..haddim olmayarak yazdım bunları belki, ama üzüldüm okuyunca konu zaten saidi nursi onu biliyorum yani..
 

pusluvadi

Asistan
Katılım
19 Mart 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
16
:) insanın bazen gülesi, :( bazen üzülesi geliyor mesajlarınızı okurken, Kendi içimizden çıkmış bir insanı ki hayatına baktığımızda Türk Milleti için neler çabaladığını gördüğümüz bir hoca'yı kimimiz "dine bitaraf olanlar" hemen basmış kalayı kimimiz "dine taraf olanlar" basanlara basmış kalayı :)... Küçükken bende abimle çok dövüşürdüm ama şimdi düşünüyorum ne için dövüştüğümü, bir türlü çıkaramıyorum neden dövüştüğümüzü.
Sudan meselelerle yada önyargılı davrandığımız içindir belki. At gözlüklerimizi çıkarmadığımız içinde olabilir.
Adam'ın birine sormuşlar yüzmeyi biliyor musun?
Evet, demiş adam gururla.
O zaman ne demeye vapur'a biniyorsun, yüzerek geçsen ya Anadolu'dan Avrupa'ya...
Bende Abdulkadir Geylani, Mevlana, İmam Nakşibendi, İmam Gazali vede Bediüzzaman Hz.'lerini (Allah hepsinden razı olsun.) Vapur gibi görüyorum Kuran'ın ve Hadis'lerin en derin yerlerinden bizi boğulmadan hakikati anlatarak doğru yolda götürdüklerinden dolayı. Herkes Kuran'ı ve Hadisleri gazetecilerin köşe yazıları romanlar gibi zannediyor. Bir defa meal okusam hallolur zannediyor. Onlarda kendi çapında ilim değil mi, onları öğretecek hocalara kimsenin mi ihtiyacı yok. Eskiden bu ilimleri öğrenebilmek için 15 sene medrese'ye gidip arapça öğrenecen'de ondan sonra öğreneceksin bunları, Allah aşkına o zaman meal yazacak birisi yokmuydu o meali okusaydıda millet 15 sene tahsil görmeseydi, demek meal okumayla iş bitmiyor, biz o derin sularda yüzemiyoruz.
Bediüzzaman çıkmış Allah ondan razı olsun kendi dilimizde Kuran'ı tefsir etmiş bize vapurluk vazifesini görüyor, adama çok teşekkür etmemiz lazım gelirken hala taş atılıyor ya ona canım sıkılıyor. Adam öldüğünde yanında dünya serveti namına hiçbirşeyi yokmuş hayatını bu uğurda feda etmiş dava adamıymış, 80 sene ömür feda etmiş biz bu adama doğrularıyla hatalarıyla teşekkür etmemiz gerekirken (15 sene artık medrese eğitimide yok yani gerçi olsada ben dahil hiç kimseninde bu işe bulaşmayacağını biliyorum) biz çıkmışız şucu bucu değip adamı siliyoruz. 3-5 ay önce istanbul'da ikm'de sempozyum oldu bende gittim, Ülen bütün dünya'dan prof'lar hatta rektör bile vardı aralarında "adalet" konulu sempozyumda Bediüzzaman'ın görüşünü anlattılar, dünya kabullenmiş ben iftihar etmem gerekirken ki benim vatanımdan benim dilimden çıkmış... neyse fazla uzadı ama kusura bakmayın... ben bir kaç kitabını okudum sizede tavsiye ederim :)
 

korsan12

Doçent
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
506
Reaksiyon puanı
3
Puanları
18
arkadaşlar sapkınlığa uğrayanlara ne kadar anlatsanız anlamsız gelir onlara onun için mutlaka başından bazı şeylerin geçmesi gerekiyor. diyecek bişi yok
ALLAH ıslah etsin. hiç uzatmaya gerek yok
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Lütfen sadece ciddi olan arkadaşlar birkaç kez sonuna kadar okusa, çok faydalı olur..,
Değerli Arkadaşlar,
Bediüzzzaman Hazretleri 15. Sözün Zeylinde Hizb-ül Kur'an, Alehyşeytan ve hizbihi risalesinde şöyle der..
Dedim: Ey şeytan! Bîtarafâne muhâkeme, iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki, hem senin, hem insandaki senin şâkirdlerin, dediğiniz bîtarafâne muhâkeme ise, taraf-ı muhâlifi iltizamdır. Bîtaraflık değildir, muvakkaten bir dinsizliktir. Çünkü, Kur'ân'a kelâm-ı beşer diye bakmak ve öyle muhâkeme etmek, şıkk-ı muhâlifi esas tutmaktır,
bâtılı iltizamdır. Bîtarafâne muhâkeme değildir, belki bâtıla tarafgirliktir.

Şeytan dedi ki: "Öyle ise, ne Allah'ın kelâmı, ne de beşer kelâmı deme; ortada farz et, bak."

Ben dedim: O da olamaz. Çünkü, münâzâü'n-fîhi (tartışmalı bir mal bulunsa) bir mal bulunsa, eğer iki müddeî birbirine yakın ise ve kurbiyet-i mekân varsa, o vakit, o mal ikisinden başka birinin elinde veya ikisinin elleri yetişecek bir sûrette bir yere bırakılacak. Hangisi ispat etse, o alır. Eğer o iki müddeî birbirine gayet uzak, biri maşrıkta biri mağribde ise, o vakit, kaideten, "sahibü'l-yed" kim ise onun elinde bırakılacaktır. Çünkü, ortada bırakmak kâbil değildir.

İşte Kur'ân, kıymettar bir kitaptır. Beşer kelâmı Cenâb-ı Hakkın kelâmından ne kadar uzaksa, o iki taraf, o kadar, belki hadsiz birbirinden uzaktır. İşte, serâdan Süreyyâ'ya kadar birbirinden uzak o iki taraf ortasında bırakmak mümkün değildir. Hem, ortası yoktur; çünkü, vücud(varlık) ve adem(yokluk) gibi ve iki nâkızeyn gibi, iki zıddırlar. Ortası olamaz. Öyle ise, Kur'ân için sahibü'l-yed, taraf-ı İlâhîdir. Öyle ise, Onun elinde kabul edilip, öylece delâil-i ispata bakılacak. Eğer, öteki taraf Onun kelâmullah olduğuna dâir bütün bürhanları(delilleri) birer birer çürütse, elini Ona uzatabilir; yoksa uzatamaz.
Bir kere beşer kelâmı farz edilse, yani Arşa bağlanan o muazzam pırlanta yere atılsa, bütün mıhların kuvvetinde ve çok bürhanların metânetinde birtek bürhan(delil) lâzım ki, onu yerden kaldırıp Arş-ı mânevîye çaksın. Tâ küfrün zulümâtından kurtulup, imânın envârına erişsin. Halbuki, buna muvaffak olmak pek güçtür. Onun için, senin desîsen ile şu zamanda bîtarafâne muhâkeme sûreti altında çokları imânını kaybediyorlar...

Şimdi burada tek bir delil Kur'ana kafidir...Çünkü karşı tarafın birtek delili bile yok...Dikkat edin sadece EVRİM aldatmacası var. Oda uydurmadır....

Bu tek delil meselesine 26. mektubun 6.Meslesinde anlatılıyor...Şöyle ki;

Meselâ, semâvâta başı temas etmiş pek yüksek bir minare ve o minarenin altında, küre-i arzın merkezine kadar bir kuyu kazılmış farz ediyoruz. İşte, ezanı umum memlekette umum ahaliye işitilen bir zat minare başından ta kuyu dibine kadar hangi mevkide bulunduğunu ispat etmek için, iki fırka münakaşa ediyorlar.

Birinci fırka der ki: "Minare başındadır, kâinata ezan okuyor. Çünkü ezanını işitiyoruz; hayattardır, ulvîdir. Çendan herkes onu o yüksek yerde görmüyor. Fakat herkes derecesine göre, onu çıktığı ve indiği vakit, bir makamda, bir basamakta görür ve onunla bilir ki, o yukarı çıkar ve nerede görünürse görünsün, o yüksek makam sahibidir."

Diğer şeytanî ve ahmak güruh ise der: "Yok, makamı minare başı değil. Nerede görünürse görünsün, makamı kuyu dibidir." Halbuki, hiç kimse ne onu kuyu dibinde görmüş ve ne de görebilir. Faraza, eğer taş gibi sakîl, ihtiyarsız olsaydı, elbette kuyu dibinde bulunacaktı, birisi görecekti.

Şimdi, bu iki muarız fırkanın muharebe meydanı, o minare başından tâ kuyu dibine kadar uzun bir mesafedir. Hizbullah denilen ehl-i nur cemaati, yüksek nazarlı olanlara, o müezzin zâtı minare başında gösteriyorlar. Ve nazarları o dereceye çıkmayanlara ve kasîrü'n-nazar olanlara, derecelerine göre birer basamakta o müezzin-i âzamı gösteriyorlar. Küçük bir emâre onlara kâfi gelir ve ispat eder ki, o zat taş gibi câmid bir cisim değil; belki istediği vakit yukarı çıkar, görünür, ezan okur bir insan-ı kâmildir.

Diğer hizbüşşeytan denilen güruh ise derler: "Ya minare başında herkese gösteriniz; veyahut makamı kuyu dibidir" diye ahmakane hükmederler. Ahmaklıklarından bilmiyorlar ki, minare başında herkese gösterilmemesi, herkesin nazarı oraya çıkmamasından ileri geliyor. Hem mugalâta suretinde, minare başı hariç olarak bütün mesafeyi zaptetmek istiyorlar.

İşte, o iki cemaatin münakaşasını halletmek için, biri çıkar, o hizbüşşeytana der ki: (LÜTFEN DİKKAT EDİN İŞİN ÇÖZÜM NOKTASI MİNARE MİSALİNİN ANLAŞILMASINDADIR )

"Ey menhus güruh! Eğer o müezzin-i âzamın makamı kuyu dibi olsa, taş gibi câmid, hayatsız, kuvvetsiz olmak lâzım gelir. Ve kuyu basamaklarında ve minarenin derecelerinde görünen, o olmamak lâzım gelir. Madem öyle görüyorsunuz; elbette o, kuvvetsiz, hakikatsiz, câmid olmayacak. Minare başı onun makamı olacak. Öyleyse, ya siz onu kuyu dibinde göstereceksiniz-ki hiçbir cihette bunu gösteremezsiniz ve hiçbir kimseye orada bulunmasını dinletemezsiniz-veyahut susunuz. Meydan-ı müdafaanız kuyu dibidir. Sair meydan ve uzun mesafe ise, şu mübarek cemaatin meydanıdır. Kuyu dibinden başka, o zâtı nerede gösterseler, dâvâyı kazanırlar."

İşte, şu temsil gibi, Münazara-i Şeytanî mebhası, Arştan ferşe kadar olan uzun mesafeyi hizbüşşeytanın elinden alıyor ve hizbüşşeytanı mecbur ediyor, sıkıştırıyor. En gayr-ı makul, en muhal, en menfur mevkii onlara bırakıyor. En dar ve kimse giremeyecek bir deliğe onları sokuyor, bütün mesafeyi Kur'ân namına zaptediyor.

Eğer onlara denilse, "Kur'ân nasıldır?" Derler: "Güzel ve ahlâk dersini veren bir insan kitabıdır." O vakit onlara denilir: "Öyleyse Allah'ın kelâmıdır ve böyle kabul etmeye mecbursunuz. Çünkü siz mesleğinizce güzel diyemeyeceksiniz."

Hem eğer onlara denilse, "Peygamberi nasıl bilirsiniz?" Derler: "Güzel ahlâklı, çok akıllı bir adam." O vakit onlara denilecek: "Öyleyse imana geliniz. Çünkü güzel ahlâklı, akıllı olsa, alâküllihal Resulullahtır. Çünkü sizin bu 'güzel' sözünüz, hududunuz dahilinde değil; mesleğinizce böyle diyemezsiniz......
.Çünkü kuyu dibinde hayat olmaz ki, güzellik olsun......

Değerli Arkadaşlar Halböyle İken,
Buradaki Cavcavlar,
İnsanların bilgisizliği yüzünden, konulara uzaktan baktırarak güya davalarını ispat edecekler...Konuştuğu konu Kainat ve Kur'an zaten Allahın delili, sadece çamur atıyor...Kendisi aksine bir delil bulamaz.Yokki Çünkü...Ama kendisi de yanlışlığını biliyor ha....Bile bile O inkarı yapıyor...O yüzden muhatap alınmaya değmez....Ama insanları tereddütlerden kurtarmak için bu hakikatların bilinmesi gereklidir....

Tekrar Ciddi Arkadaşlardan istirham ediyorum..Lütfen birkaç kez dikkatlice okuyunuz...Anladığınız zaman çok sağlam bir hazineye kavuşaçaksınız...
Görüşmek Üzere Allaha emanet olunuz...
Dost İstersen Allah Yeter..
 

hakan.daburda

Profesör
Katılım
26 Haziran 2007
Mesajlar
1,112
Reaksiyon puanı
7
Puanları
38
Said Nursi onlarca eseri yazmış,Eserleri 35 Dile çevrilmiş,SEN onlara deli saçması diyorsun,
Said Nursi bugün SENLE karşılaysaydı
SANA derdiki;


Biz Tımarhaneye Delilikten Girdik, Salaklıktan değil !!!
 

mehmet

Profesör
Emektar
Katılım
9 Mayıs 2007
Mesajlar
2,699
Reaksiyon puanı
47
Puanları
48
Hayırlı akşamlar arkadaşlar;
İnanın iki günden beri iki defa müsvedde yazı yazdım,tam yayınlayayım dedim,işim çıktı,yayınlayamadım.Konuya her bakışımda farklı yorumlar ve farklı iddialarla karşılaştım.

Ama üzüldüğüm bir nokta var;
Acaba bu hacicavcav arkadaşlarım şunu bilmiyorlar mı?;

Bu zatın eserleri zaten zamanında yeteri kadar kelimesi kelimesine,harfi harfine kadar incelenmiş,tedkik edilmiş,suç araştırılmış,mahkemelere verilmiş,zamanın büyük feylosofları ve ilim adamları herkes bu eserleri tedkik etmiş.
Sizin ve T.Dursun'un ettiği iddiaların yüzlercesi binlercesi yapılmış.

Adamın ömrü hapishanelerde,hücrelerde ve sürgünlerde geçmiş.
Adamın dünyalık üç beş kap kacakdan başka bir şeyi yokmuş.
Adam şan,şöhret,makam ve para peşinde koşmuş olsaydı,bence ve inanın sizce de şu anda altından bir mezarı olurdu.

Sizler şurdan burdan alıntı yaparak bir meseleyi halletmiş,bir iddiayı çürütmüş,bir zafer kazanmış edasında olmayın.

Sizin deli dediğiniz adamın hayatına bir bakın,eğer çok derin araştırmacı iseniz mahkeme kayıtlarına bir bakın,o zamanın şartlarına bir bakın,hiçbir şeye bakmıyor iseniz veya bakmayacaksanız alın eserlerinden okuyun.Sizce gerçekten her kelimesi her cümlesi saçma mı?

Şimdi düşünüyorum;hacicavcav ve onun fikir yandaşı arkadaşlar diyecekler;
"Mehmet bırak duygu sömürüsünü de sadede gel,bizim yazdığım iddialara bir cevap ver,eğer veremiyorsan bari sözünü yerine getirde millete rezil olma"

Bunu yazmasanızda aklınızdan geçireceğinizi adım gibi biliyorum.

Onun için burda hacicavcav arkadaşımın 93nolu mesajına atfen yazıyorum.

Bir kere ilk iddia Bediüzzamana ait değil. Ahmet Husrev Abi'yeait.O da doğal olarak üstadını ve eserlerini methediyor.

İkinci iddiada ise var mı aksini isbat edebilen,gerçi hacicavcav arkadaşım önce o kitapları bir okuyacak,sonra kanaat getirecek,bu eser gibi bir eser daha olmadığına.

Allah için burdan Kuran'dan üstünmüş gibi bir mana nasıl çıkartabilirsiniz.
Mevcut anayasamızda bile değiştirilmez,değiştirilemez,değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerimiz mevcut.Ben şimdi anayasamız Kuran'dan üstün desem ne kadar manasız olur değil mi?

Tekrar soruyorum bu iddiaların hangisinde Kuran'dan bir üstünlük görüyorsunuz?

O kadar kitapların neresinde kuran okumayın,bunu okuyun,bunlar kurandan üstündür diye bir yazı var?
Adam deli olunca bence kendini mehdi veya peygamber ilan etmesi lazım.

Ama anlaşılıyor ki,
"Bediüzzaman Hazretlerinin dinsizlik akımlariyle mücadeleye başlamasına esas teşkil eden olaylardan biri de, o zamanın (1900 yılı) süpergücü olan İngiltere’nin Sömürgelerden mesul Bakanı Gladstone’un beyanatıydı. Bu bahis kendisinin Tarihçe-i Hayat kitabında şu şekilde anlatılmaktadır:

«Bediüzzaman, Van’daki ikameti esnasında Âlem-i İslâm’ın vaziyetini bir derece öğrenmiş bulunu­yordu. Bir gün Tahir Paşa bir gazetede şu müdhiş haberi ona gös­termişti. Haber şu idi:

İngiliz Meclis-i Meb’usanında Müstemlekât Nâzırı, elinde Kur’an-ı Kerim’i göstererek söylediği bir nutukta:

Bu Kur’an, İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalı­yız, bu Kur’an’ı on­la­rın elinden kaldırmalıyız yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız, diye hitabede bulunmuş.

İşte bu müdhiş haber, onda tarifin fevkinde bir te­sir uyan­dırmıştı. İstidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bü­tün letaifi uyanık ve ilim, irfan, ihlâs, cesaret ve şe­caat gibi hârika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzzaman’ın bu havadis üzerine:

“Kur’an’ın sön­mez ve söndürülmez manevî bir güneş hük­münde olduğunu, ben dünyaya is­bat edeceğim ve gös­tereceğim!”

diye kuvvetli bir niyet ruhunda uyanır ve bu sâikle çalışır.» (Tarihçe-i Hayat sh: 51)

bu zatta "Kur’an’ın sön­mez ve söndürülmez manevî bir güneş hük­münde olduğunu ben dünyaya is­bat edeceğim ve gös­tereceğim" diye kainata meydan okuyor.

Ama T.Dursun veya herkimseler onun eserlerini kurandan üstün gördüğünü iddia ediyor.
Amacı Kuranın hakikatlarini anlatmak olan bir kimse onu kendine alet edermi?Böyle bir ahmaklığa düşer mi?

Ve daha da fazlası için o eserleden 25.söz adlı eserinde tamamen kuranın mucizeliğinden bahsediyor.

İşte değerli arkadaşlarım;
Nihayet bu yazımı bir mani olmadan gönderebildim.
Gecikmemden dolayı özellikle hacicavcav ve yandaşı arkadaşlarımdan helallik dileyeceğim.
İnanın vaktim müsade etse idi, diğer iddialarada tek tek cevap verecektim.

Ama Rabbim ömür nasip ederse ileriki günlerde veya aylarda bir sabit konu açıp T.Dursun'un iddilarının hergün bir tanesine cevap vermeyi sizin vesilenizle niyet ettim.

Değerli arkadaşlarımda bana bu konu ile ilgili fikir ve düşüncelerini özel mesajla yazabilirlerse inşallah daha isabetli kararlar vermeme vesile olurlar.

Şimdilik herkesi Rabbime emanet ederek;

Saygılarımı sunuyorum.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Acı gerçek cevap veremeyince saldırmışsın.
Aferin ;
sana yakışanı yapıyorsun.

Biz Tımarhaneye Delilikten Girdik, Salaklıktan değil

Bende onu dedim.Tamda deliklikten girmiş tımarhaneye.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Mehmet bey;
yazınız için teşekkürler.Size katılmadığımı söyleyeceğim.Yazdıklarınıza bir cevap yazmayı düşünmüyorum.Zira siz yazdıklarımla ilgili bir yorum yapmamışsınız.Benim ha bire yeni şeyler getirmem bir şey değiştirmeyecek.Zira bazı arkadaşlar mesnetsizce,bilgisizce,cahilane bir şekilde saldıracaklar.(sizi tenzih ederim)
Dediğiniz gibi ilerde yazacağınız yazılarla ilgili olarak icap ederse fikrimi yazarım.
iyi akşamlar.
 

saha

Asistan
Katılım
12 Mart 2008
Mesajlar
123
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
Merhaba arkadaşlar bence konu burada kilitlenmeli
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Değerli Arkadaşlar,
Said Nursi Hz.ni tanıtan tarihi bir vesikadır..
Bediüzzaman'ın akıllara hayret veren bir seciyesi
Ehl-i Sünnet mecmuasının 15 Teşrin-i Evvel 948 tarih
li nüshasında neşredilmiştir. Ehl-i Sünnet gazetesi sahibi
avukat bir zâtın makalesidir.
Ben Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü. O Sibirya'ya gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi. Ben Bakü'nın Nangün adasında idim. Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman'ın önünden geçen Nikola Nikolaviç'e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor. Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahane ile önünden geçiyor. Yine kımıldanmıyor. Üçüncü defasında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir muhavere geçiyor:
"Beni tanımadılar mı?"
"Evet, tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çarın dayısıdır, Kafkas Cephesi Başkumandanıdır."
"O halde ne için hakaret ettiler?"
"Hayır, affetsinler, ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım."
"Mukaddesat ne emrediyormuş?"
"Ben Müslüman âlimiyim. Kalbimde İmân vardır. Kendisinde İmân olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben ona kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim."
"Şu halde, bana imansız demekle benim şahsıma, hem ordumu, hem de milletimi ve çarı tahkir etmiş oluyor. Derhal divan-ı harp kurulunda isticvab edilsin."

Bu emir üzerine divan-ı harp kuruluyor. Karargâhdaki Türk, Alman ve Avusturya zâbitleri, ayrı ayrı Bediüzzaman'a rica ederek Başkumandana tarziye(özür) vermesi için ısrar ediyorlar. Verdiği cevap bu oluyor:
"Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resulullaha varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. Ben imanıma muhalif hareket edemem."
Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor. İsticvab bitiyor. Rus Çarını ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararını veriyorlar. Kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya kemâl-i şetâretle, "Müsaade ediniz, on beş dakika vazifemi îfa edeyim" diye abdest alıp iki rekat namaz kılarken, Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben:
"Beni affediniz. Sizin beni tahkir için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanunî muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatın emirlerini îfa ediyorsunuz. Hükmünüz iptal edilmiş; dinî salâhatinizden (salihliğinizden) dolayı şâyân-ı takdirsiniz. Sizi rahatsız ettim, tekrar tekrar rica ediyorum, beni affediniz."
Bütün Müslümanlar için şâyân-ı misal olan bu salâbet-i diniye ve yüksek seciyeyi, arkadaşlarından bir yüzbaşı, müşahedesine müsteniden anlatıyordu. Bunu duydukça, ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla doldu.
Abdurrahim

Değerli Arkadaşlar Bediüzzamanın hayatında buna benzer hadiseler çoktur...Bir misali budur..Devam edecek...
Selam ve Saygılar
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
SaiD Nursinin Bilinmeyen yönleri
'Hayatımda iki şeyi bilmiyorum: Unutmak ve korkmak!'
Bedîüzzaman Hazretleri’nin doğduğunda, etrafına mânâlı mânâlı baktığını, fakat hiç ağlamadığını…

- Hz. Üstadın babası Mirza Efendinin, ekin tarlalarından geçerken başkasının tarlasından yemesinler diye öküzlerinin ağzını bağlayacak kadar takva sahibi bir zat olduğunu, Annesi Nuriye Hanımın da, teheccüd namazlarını geçirmeyen ve Hz. Üstadı hiç abdestsiz emzirmeyen, sâliha bir kadın olduğunu…



- Hz.Üstadın göbek adının Rızâ olduğunu, Babasının adının Mirzâ, annesinin adının Nûriye olduğunu…

- Bedîüzzaman Hazretleri’nin dedelerinin Isparta’dan gittiğini. Dedesinin ismi Ali, onun babası Hızır, Onun babası Mirza Halid onun babasının da Mirza Reşan olduğunu…

- Bedîüzzaman Hazretleri’nin üç erkek, üç kız kardeşi olduğunu, yaş sırasına göre kardeşleri Dürriye, Hanım, Abdullah, Mehmed, Abdülmecid ve Mercan olduğunu…

- Hz. Üstadın babası Sofi Mirza’nın, kız erkek ayırımı yapmaksızın bütün çocuklarını okuttuğunu, bu sebeple çocuklarının hepsinin âlim olduğunu…

- Hz. Üstadın kardeşlerinden Dürriyye Hanımın, Birinci Cihan Harbinden önce Nurs deresine düşüp boğularak şehid olduğunu, oğlu ve Hz. Üstadın da talebesi olan Ubeyd’in de Rus Harbinde şehit düştüğünü…

- Bedîüzzaman Hazretleri’nin, dokuz yaşından sonra validesinin şefkatli sinesinden mahrum olarak büyüdüğünü…

- Bedîüzzaman Hazretleri’nin etrafındaki ahalinin Nakşî tarikatına bağlı olduğunu, kendisinin ise, akrabalarına ve umum ahaliye muhalif olarak, Kadirî tarikatına bağlı olduğuğunu, “Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa, 'Ya Şeyh! Sana bir Fatiha, sen benim şu şeyimi buldur.” dediğini…

- Hz. Üstada ilk olarak Bedîüzzaman lakabını veren zatın, Siirt’te bir medrese hocası olan Molla Fethullah olduğunu, Hz. Üstadı, Bedîüzzaman Hemedani’ye benzeterek bu lakabı verdiğini…

- Hz. Üstadın, Siirt’in Tillo kasabasında, Arapça bir lügat olan Kamus-u Okyanus’u “sin” harfine kadar ezberlediğini, seksen-doksan cild kitabı da üç ayda bir ezberden tekrarladığını…

- Bedîüzzaman Hazretlerinin, “Hayatımda iki şeyi bilmiyorum: korkmak ve unutmak!” dediğini hatta herkesin gündüz geçmekten korktukları yerlerden onun yalnız geçtiğini, talebelik yıllarında Mardin’deki Ulu Caminin şerefesindeki 4cm genişliğindeki demir korkulukların üzerine çıkıp, iki kollarını yanlara açarak dolaştığını…

- Hz. Üstadın, iki minare yüksekliğindeki, Van kalesinin tepesinde iken ayağının kaydığını, aşağı doğru düşerken, ağzından çıkan tek sözün, "Eyvah! Davam" olduğunu. Kendi ifadesiyle, “gaybî bir el” tarafından itilerek, 3 metrelik bir kavis çizerek, aşağıdaki mağaranın kapısına düştüğünü...

- Hz. Üstadı, 2 Musevi, 1 Rum, 1 Ermeni, 1’de Türk doktorundan rapor alarak, "Toptaşı tımarhanesi"ne koyduklarını, tımarhanenin en yetkili doktorunun, “ Eğer Bedîüzzaman da zerre kadar mecnunluk eseri varsa, dünyada akıllı adam yoktur.” şeklinde bir rapor hazırladığını…

- Bedîüzzaman Hazretlerinin, 500 talebesiyle birlikte, Birinci Cihan Harbine iştirak edip, Ruslarla savaştığını ve bütün talebelerini şehit verip, kendisinin de bir ayağı kırık ve 3 yerinden yaralı olduğu halde, şiddetli soğukta 36 saat su içerisinde kaldıktan sonra Ruslara esir düştüğünü…

- Hz. Üstadın bu harp esnasında, cephede, kurşunların altında, “İşarat’ül İcaz” gibi çok ilmî bir eseri, Arapça olarak kâtibi Molla Habibe yazdırdığını. Bu eserin, esaretten sonra, kâğıdını bizzat Enver Paşa temin ederek neşredildiğini…

- Bedîüzzaman Hazretleri’nin, Rusya’nın kuzeyindeki Kosturma’dan 2,5 senelik esaretten sonra firar ettiğini, önce Petersburg’a, oradan Varşova’ya, oradan da Viyana’ya geçip, Sofya üzerinden İstanbul’a geldiğini. Bu seyahatte, kendisine Abdulkadir-i Geylani hazretlerinin imdat ettiğini…

- Hz. Üstadın esaretten sonra, İman rükünlerinin ispatına dair “Nokta”, çeşitli ayet ve hadisleri tefsir eden “Sünuhat”, Hz Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliğini ispat eden “Şuaat”, Kur’an’ın mucizeliğini anlatan “Rumuz”, sosyal konularda “Tuluat”, tevhidin ispatı hakkında “Katre”, özlü sözleri içine alan “Hakikat Çekirdekleri”, ahlak ve ubudiyet derslerini ihtiva eden “Habbe”, “Zerre” ve “Şemme” adlı risalelerini yazıp yayınladığını...

- Bedîüzzaman Hazretleri’nin, esaretten döndükten sonra Dar-ül Hikmet-il İslamiye’yede aza olarak çalıştığını. Dört sene üç aylık azalık döneminde biriktirdiği para ile, hiç kimseden zekât, sadaka, hediye almadan ahir ömrünü geçirdiğini …

- İstanbul Hahambaşısı Selanik Mebusu Yahudi Emenuel Karasso’nun Hz. Üstad ile bir görüşme yaptığını, Karasso’nun görüşmeyi yarıda bırakarak “Eğer biraz daha yanında kalsaydım, az kalsın beni de Müslüman edecekti” diyerek, mağlubiyetini hayret ve telaşla izhar ettiğini…

- Hz. Üstadın, İngilizler başta olmak üzere, bütün Anadolu İşgalcilerine karşı, İslâm’ın izzet ve şerefini haykıran, "Hutuvat-ı Sitte" adlı bir eser yazarak mücadele ettiğini. Bu eseri gören işgal kuvvetleri kumandanının çok hiddetlenip, Üstadın, idam kararıyla vücudunun ortadan kaldırılmasını istediğini…

- Bedîüzzaman Hazretleri’nin, İstanbul’da ayaklanmış 20 bine yakın hamalı, bir nutkuyla yatıştırıp, onların devlete karşı bağlılıklarını sağladığını. Ayrıca, subaylarına isyan eden 8 tabur askeri yaptığı tesirli konuşmalarıyla komutanlarına itaate sevk ettiğini…

- Hz. Üstadı, İstanbul’daki vatan ve millet için yaptığı hizmetlerini yakinen takip eden Ankara hükümetinin ısrarla Ankara’ya davet ettiklerini. Ankara’ya gittiğinde ise, kendisine mecliste hoş geldin merasimi yapıldığı…

- Bütün mevcudiyetini vatan, millet, gençlik ve Âlem-i İslam ve beşerin ebedi refah ve saadeti uğruna feda eden Hz. Üstadı, karşılığında 19 kez zehirlediklerini, 28 yıl hapse mahkûm ettiklerini ve memleket memleket sürgünlere gönderdiklerini…

- Hz. Üstadın, gerek yaşı küçük olduğundan, gerekse kendine icazet verecek âlim bulunmadığından dolayı, icazetin göstergesi olan cübbeyi giyemediğini. Mevlana Halid-i Bağdadî Hazretlerinin, Küçük Âşık namında bir talebesinin neslinden gelen Asiye isimli mübarek bir hanım ile, bir asır evvelinden, müceddidlik alameti olan kendi cübbesini Hz. Üstada göndererek, manen icazet verdiğini…

- Risale-i Nurların telifinin1926’da Barla’da, 10. söz ile başladığını ve 23 yılda tamamlandığını…

- Hz. Üstadın, 23 Mart 1960 yılında Urfa’da vefat ettiğini, 3,5 ay sonra dergâhtaki kabrinin yıkılıp, mübarek naşının bilinmeyen bir yere götürüldüğünü ve hala kabrinin bilinmediğini…

... biliyor muydunuz?

Afra betül ışıklı

İrfan Mektebi Dergisi
27-Mart-2008
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Ersen64,

Sen iyice coştun fakat durumun hiç iyi değil.Hacıcavcav'ın dediği doğru çıkıyor sonunda kuranı muhammedi biz ateistler savunmaya başlıycaz.

Sen bu nursuz herife resmen hz. falan filan diyerek,aynı muhammedin yaşantısına benzettiğin doğruluğu şüpheli yaşantısını överek ne yapmaya çalışıyorsun?

Nurculara mücahit lazım galiba.

Asıl şeytan namzedi sensin cahil adam.

Hadi ben müslüman değilim arkadaşlar niye aranızdan kimse bu duruma "sen ne diyorsun bu adam peygamber değil ama resmen peygamber muamelesi yapıyorsun" demiyor.

Arkadaşlar,

Anlatılanlara iyi bakın.Kendinizi tartın.Esas tehlike nedir anlayın artık.Bırakın şu cahilliği.Kimseye ateist olun demiyorum asla da demem.Ama hiç olmazsa bu saçmalıklara meydan vermeyin.

Saygılar...
 

mehmet

Profesör
Emektar
Katılım
9 Mayıs 2007
Mesajlar
2,699
Reaksiyon puanı
47
Puanları
48
Hayırlı sabahlar arkadaşlar;
Hacicavcav arkadaşım bir noktada haklı;
Onun her söylediklerine yorum yapamadım, kendileri kusura bakmasın, çünkü bu sıralar biraz vaktim kısıtlı olduğu için forumumuzu takip etsem de, cevap yazmada biraz sıkıntı yaşıyorum.

Yazdıklarımı kendileri tasdik edebilir veya etmeyebilir, hiç kimse ne hacicavcav arkadaşımızı, nede diğer arkadaşları neden böyle düşünmüyorsun diye zorlamaz, zorlayamazda.
Ama maalesef doğru olan bir tanedir, değişmez, değiştirilmez.
100cm 1 metredir.
Ama bana göre 95cm 1 metredir.
Diğerine göre 105cm 1 metredir.
Hiç kimse neden 95cm'ye veya 105cm'ye 1 metre diyorsun diye karışamaz.
Karışırsa "sana ne, bana göre öyle" der olur, biter.
Ama onun veya benim için 1metre'nin 95cm veya 105cm olması asla ve kat'a 1metre'nin 10cm olması gerçeğini değiştirmez.

@Değerli orcagada arkadaşım;
Hazret kelimesi; saygı, övme ve yüceltme anlamında kullanılan bir kelime,sadece peygamberlere has bir sıfat değil.Birçok alime ve evliyalara kullanılmıştır.Ve hala da günümüzde saygı ve övme anlamında kullanılmaktadır.
Evet, o zat elinden geldiği kadar Efendimiz'in yaşantısını taklit etmeye çalışmıştır. Keşke bende taklit etmeye çalışabilsem.
Bu adam elbette peygamber değil, ama lütfen hangi cümlede peygambere benzetilmiş, söyleyebilir misiniz?
Bu arada şurası yanlış anlaşılmasın, Peygambere benzetilmez, ama herkes güzel ahlaklı olarak Efendimizin ahlakına benzemeye çalışabilir.
O zaman bu adam hiç yalan söylemez deyince Peygambere ‘mi benzedi olur?

Saygılarımla
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Değerli Arkadaşlar,
Lütfen dikkat ediniz......
Bu Cavcavlar büyük zatların içinde Hz. kelimesini kullanılabileceğini bilmiyorlar heralde..Kimin cahil olduğu burdanda bellidir....Kullanınca da onu hemen peygamber sırasına koyuyorsun diye iftira atıyorlar.....Haşa Yüzbin defa Haşa....Peygamberlerin Sonuncusu Hz. Muhammed (a.s.m) dır.....

...Biz Sadece Bedüzzamanın Kuran'ın sönmez ve söndürülemez olduğunu bütün dünyaya ilan ettiğini söylüyoruz bu kadar ...Lütfen çarpıtılmasın.......

Dünyada Kur'an davasına en büyük delillerden, birisi Risale-i Nurdur....Bu akl-ı Evveller Risale-i Nuru da iptal edemedikleri gibi, uzaktan bakanlara Kur'ana muhalifmiş gibi iftiralarla çamur atmaya çalışıyor....

Lütfen Arkadaşlar.. Uzaktan değil, yakından alıcı gözüyle bakın....devam edecek...
Saygılar..
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Mehmet Kardeş,

1-Bu adama bu değeri kim yakıştırmış?

2-Biz arap değiliz o yüzden bizim için hazret daha çok peygamber ve tayfasına denir.Eğer Ersen64 yazısındaki gibi kullanılıyorsa MAKSATLIDIR.Biz böyle durumlarda "sayın" kelimesini kullanırız.

3-Adamın ablası derede boğulmuş şehit olmuş bu ne demek?

4-Kuranın tamamlanması gibi aynı sürede biten risale-i nur'a bir kutsallık süslemesi yapılmış mı,yapılmamış mı?

5-"Mübarek naaş" ne demek?Neden bu adamın naaşı mübarekte muhammedin yakınlarına bile bu muamele yapılmamış?Yakın zamana kadar hac görüntülerini izleyenler bilirler ehli beytin bile mezarları ortalıktadır.Ve hiçbirine özellikle "mübarek naaş" muamelesi yapılmamıştır.

Nedir bu saidin kutsallığı?Şiir yazmadan direk cevaplayın lütfen.

Saygılar...
 

zatialim

Öğrenci
Katılım
2 Şubat 2008
Mesajlar
58
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Bu örnegi özellikle veriyorum bi din adamı değil bir bilim adamı oldugu için..Albert Einsteinada hocaları gerizekalı demişlerdi.Hatta fizik hocası liseden kovarken kesinlikle fizikle bir daha uzaktan yakından ilgilenmemesi gerektigini yazmış..Okul kararıyla gerizekalı olarak nitelendirilen adam dünyanın en büyük teorisinin altına adını kazımıştır.Şimdi hacıcavcav birileri bu adamada deli dedi.ve eminim birileri öyle dedi diye sen kesin onlara inanırsın.Şunuda unutma eminim bu lafı çok duymuşssundur delilikle dahilik arasında ince bir fark vardır.Dediğin gibi bu adamlar deli.Bakalım senin dahi oldugunu zaman göstericek !!!
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Ersen64;

Biz konu kapansın bu kadar yeter derken sen habire sayfayı,tabiri caizse PİSLETMEYE devam ediyorsun.

Anlaşılan yazdıklarımız kafi gelmemiş.Ne yapalım sen kaşındın.

Saidi nursi denen zat kendini peygamber olarak görüyor.Dünyanın en bilgili insanı olduğuna inanıyor.Her konuda bilgisi olduğuna inanıyor.

Bu konuya ilişkin Turan Dursun'dan alıntı yapacağım.

"... Gerek Avrupa Filozoflarına, gerek Üleması'na ve gerek
okullarda yetişmiş olanlara meydan okuyan, kendisi
soru sormadan sorulan soruları eksiksiz cevaplandıran;
"Bütün ömrünü bu milletin mutlu olması için harcayan;
"100'den çok kitap yazarak ve Türkçe yayınlayarak bu
milleti aydinlatan... bir marifet ehli olan kişi..."

Bu sözler başkası tarafından söylenmiyor, Said-i Nursi'nin
kendisi tarafindan yazılıp kitabına konuluyor yani;
Said-i Nursi kendisinde böyle meziyetler bulunduğunu
kitaplarında anlatıyor.
Said-i Nursi demek ister ki: "Ne şeyhülislâmlıkla ne de okuldan yetişmiş olanlar arasında benden daha büyük bir âlim bulunmadığı için İngiltere'den gelen Bilim Kurulu'nun bütün sorularına ben cevap verdim. Ve ben bütün bilim adamlarına meydan okudum. Hangi ilimden olursa olsun sorulan, bana yöneltilen soruların hepsine cevap verdiğim için yapılan ilmi tartışmada herkese karşi üstün çıktım, ne Avrupa Filozofları ne İstanbul uleması bana yetişebildi, ben işte böyle bir âlim böyle bir marifet ehliyim."

Evet, Said-i Nursi, açık açık böyle diyor, bunu anlatmaya çahşıyor.

En'âm Suresi'nin 161. ayetinde Peygambere şöyle hitap edilir:

"De ki: §uphesiz Rabbim beni doğru yola iletmiştir."

Said-i Nursi bu ayetle de kendisine hitap edildiğini iddia
ediyor. Ve şöyle ispatlamaya çalışıyor:
"Bu âyetin sayı değeri 1316 eder ki; Risale-i Nur yazan
(Said-i Nursi) nin Nurları hazırladığı tarihi gösterir."(Said-i Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Arap harfleriyle teksir), s.67.)

Demek ki, Said-i Nursi'ye göre; Tanrı bu ayetle Said-i
Nursi'ye sesleniyor. çunki Said-i Nursi'nin nurları
hazırladigi tarihle bu ayetin cifir yönünden sayı degeri aynı
rakamları ifade ediyor; aynı tarihe denk geliyormus..
O zaman Said-i Nursi'ye göre ayetin anlamı şu demek
oluyor: "Ey Said-i Nursi de ki: şuphesiz Rabbim beni
doğru yola iletmiştir."

Said-i Nürsi, bu ayet hakkında yaptigi yorumla; bir yandan
kendisine Peygamber süsü vererek Hz. Muhammed'in
yerine koyuyor ve bir yandan da doğru yolda olduğuna
Allah'ın ayetini şahit gösteriyor, daha doğrusu alet ediyor.

Bakara Suresi'nin 269. ayetinin anlamı şöyledir:
"Hikmeti diledigine verir. Kime hikmet verilmişse
şuphesiz ona büyuk iyilik edilmiştir. Bundan ancak akıl
sahipleri ibret alır."
Aynı surenin 151. ayetinin anlamı da şöyledir:


"Nitekim biz size aranızdan, âyetlerimizi okuyacak, sizi
her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve
bilmekte olduklarınızı bildirecek bir peygamber
gönderdik."
Said-i Nursi bu ayetleri de kendi hakkında yorumluyor ve
bu ayetlerde; "Kendisine anlatılan, hikmet verilen, kitabı
hikmeti öğreten ve herkese bilmediği şeyleri bildiren"
kişinin kendisi olduğunu iddia ediyor. Bu iddialarını da
cifır hesaplarıyla ispatlamaya çalışıyor.

O zaman Said-i Nursi'ye göre ayetlerin anlamı şu demek
oluyor:
"Allah hikmeti Said-i Nursi'ye vermiştir. Kime hikmet
verilmişse şüphesiz ona büyük iyilik edilmiştir. Nitekim
biz size aranızdan, âyetlerimizi okuyacak, sizi her
kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve
bilmemekte olduklarınızı bildirecek bir Peygamber, Said-i
Nursi adlı bir zat gönderdik "
Said-i Nursi, Hûd Suresi'nin, "Onlardan kimileri bedbaht
(Cehennemlik), kimileri de Said=mutlu (Cennetlik)tirler"
anlamındaki 105. ayetini tekrarlıyor.
Said-i Nursi, bir yandan ayette geçen Said kelimesiyle
kendisinin anlatıldığını ileri sürerken, bir yandan da
cennetliklerden olduğunu kabulleniyor.
Tevbe Suresi'nin 33. ve Saff Suresi'nin 8. ayetinde şöyle
buyurulur:
"Onlar istiyorlar ki, Allah'ın nurunu ağızlarıyla
söndürsünler. Oysa Allah kâfirler hoşlanmasalar bile,
nurunun tamamlayıcısıdır."
Said-i Nursi'ye göre:
"Bu Nur, Risale-i Nur'un nurudur. Daha doğrusu Risale-i
Nur'un kendisidir. Bu nuru ağızlarıyla söndürmek
isteyenler de Said-i Nursi'ye ve kitabına karşı olanlardır." Said-i Nursi bunu ispatlamak için de şöyle diyor:

'"Allah'ın nurunu agizlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa
Allah nurunun tamamlayıcıdır.' anlamındaki cümlenin sayı
degeri 1316 ya da 1317'dir. Bu sayıda Avrupa
Mustemlekeler Bakanının, Kur-an'ın ışıgını söndürmeye
başlamasına karşilık Risale-i Nur yazarının O nuru
parlatmaya çalıştığı tarihe denk geliyor. Bu kadar âyetlerin
sayı değeri de ayni tarihin denk gelmesi, işaretten de ötede
bir anlam taşır ve Risale-i Nur'un yazan (Said-i Nursi) nin
Kur'an âyetlerinde sözü edildiğini açıkça gösterir."


Peygamber gibi adam walla.Siz iyisimi buna tapın... ;D
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Değerli Arkadaşlar,
dikkat ederseniz burası Said Nursi için açılan bir forumdur...Bu ateistlerin derdi ne anlamıyorum....Git ateistlerin forumunda ne istiyorsan yaz....Kimse sana karışıyor mu?..Burada iftira atacığana fikrini, kendin gibi olanlarla paylaş bakalım kaç destekçi bulacaksın......
Aklı sıra ortaya sorular koydu....İşi Çıkmaz sokağa götürmek istiyor....Git Kardeşim burası, İslamiyet memleketi burda kimseye salyongoz satamazsın...Git başka yerde, müşteri ara,ateist dostlarınla paylaş doğrularını (!) Bu sorulara cevap versen ne olacak, başka sorular çıkartacak neden? Çünkü niyeti öğrenmek değil sadece çamur atmak..Niyeti olan, sorulması gerekeni sorar..Çıkmaz sokağa girmye çalışmaz....Var sen deli de önemli değil...Biz de Veli deriz...bu kadar mesele bitmiştir..Kimseyle uğraşacak halimizde vaktimiz de yok...
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
İftira- 1
Said-i Nursi demek ister ki: "Ne şeyhülislâmlıkla ne de okuldan yetişmiş olanlar arasında benden daha büyük bir âlim bulunmadığı için İngiltere'den gelen Bilim Kurulu'nun bütün sorularına ben cevap verdim. Ve ben bütün bilim adamlarına meydan okudum. Hangi ilimden olursa olsun sorulan, bana yöneltilen soruların hepsine cevap verdiğim için yapılan ilmi tartışmada herkese karşi üstün çıktım, ne Avrupa Filozofları ne İstanbul uleması bana yetişebildi, ben işte böyle bir âlim böyle bir marifet ehliyim."

Böyle bişey demek isteseydi yazardı..Risalede böyle bişey yoktur.Demek isterki diyenin iftirasıdır...
Said Nursi kendini övmediği gibi, övenleri şiddetle azarlamıştır.....Ve ey gafil said diye nefsine vurmuştur......
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kızma ersen64.Sakin ol biçare mücahidim.
Sen islamiyeti bize tebliğ et.Bizde dinlerin insanlara ne fenalıklar,ne felaketler,ne düşmanlıklar getirdiğini anlatalım.
Anlıyorum çaresizsin,cevap veremiyorsun.Yıllarca bu tip insanlara inanmışsın ama ben aslında neye inanmışım diye oturup akıl süzgecinden geçirmemişsin.Şimdi biz çıkıp Dinlerde,kutsal dediğin şeylerde akla mantığa uyan şeyler değil diyince kızıyorsun.
Ama yüreğine su serpeyim birazcık.Belki de senin söylediklerin doğrudur ama bunları savunacak kadar bilgi sahibi değilsindir.Olabilir değil mi?
Sen iyisi mi biraz daha oku,biraz daha araştır.
Ama ön yargılı olma,Aklını iman denen zincirin halkalarından kurtararak oku,araştır.
Biz daha burdayız.Çok konuşuruz bunları seninle...

Seni kırdığımın farkındayım.Kusura bakma.Ama doğrular da bir şekilde söylenmeli...
Keşke insanları kırmadan anlatmanın bir yolu olsaydı...
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Buda Cavcavın iftirasıdır,
Peygamber gibi adam walla.Siz iyisimi buna tapın...

İftiracıları en iyi Allah bilir...

Ebced hesabını, islam alimleri kabul etmişlerdir....
Cavcavlarda kabul etmişler demekki oradan delil getirmeye çalışmaktadır....Rakamsal değerler sadece işarettir, delil olmazlar.Çünkü açık ifade değillerdir......

İslamiyeti size tebliğ etmek öküzün boynuna gerdanlık takmak olur...
Sizin göreviniz Said Nursi forumunu sabote etmek heralde....
Kararıda bırak ta 3. kişiler versin....
Birde Said Nursinin bir sözü daha var. Cevab-ül Ahmak-us Sukut diye bilmem anlatabildim mi?...
 

ortitorti

Asistan
Katılım
25 Şubat 2008
Mesajlar
165
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
anlamadım gitti. sayın içi dişı bir arkadaşım... maksat islamı yete hizmet etmekse..
niye peygamder efen dimizin. hayatını..davranışlarını anlatmıyoda... o zaaatı anlatıyon..bu nun altın da bişiler mi yatıyor..

biz de yuutukk.
 

sessizce

Öğrenci
Katılım
16 Mart 2008
Mesajlar
68
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
ersen64 dedi ki:
İslamiyeti size tebliğ etmek öküzün boynuna gerdanlık takmak olur...
Cevab-ül Ahmak-us Sukut diye bilmem anlatabildim mi?...
anlatmak ne kelime kardeşim allah razı olsun...taşı gediğine koymak denir !!!
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Ebced hesabını, islam alimleri kabul etmişlerdir....

Kimmiş bu alimler...

1-Mesela Diyanet ebcet hesabını kabul ediyor mu?
2-Etmiyorsa neden?

Sizin göreviniz Said Nursi forumunu sabote etmek heralde....

3-Burası Saidi Nursi forumu mudur?

Aferin sessizce;Şakşakcılığı iyi yapıyosun.
Daha önce burada yazdım.
Birisi abuk sabuk bir yazı yazar,altında yüz tane adam allah razı olsun diye düşünmeden teşekkür ederdi.
Ersen64'ün mücahidane girişimleri sessizce karşılanmış,kimse alkışlamamıştı.
Şimdi sen bu açığı iyi kapatıyosun.Devam et bu yolda... :D
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Saidi Nursi den alıntılar yapıyorum.Yorumları ortaya koyuyorum,ama yidede sabit fikirlilerin gözlerini açmaya yetmiyor.

Anlaşılan biraz daha devam etmek gerekecek...

Risale-i Nur’un şefaatçı kabul edilmesi Şuâlar, Onüçüncü Şua’da geçen;

…Bütün arkadaşlar lâ ilâhe illallah zikrine devam ediyorduk. Zelzele bütün şiddetiyle devam etmekteydi. O sırada hatırımıza geldi, Risale-i Nur’u aşkla ve bir saikle üç-beş defa şefaatçi ederek Cenab-ı Hak’tan halâs ettik.
Elhamdulillah derhal sakin oldu…

Ey anlamayan kafalar,özellikle de ersen64 iyi oku.Sadece okumak ta yetmiyor,okuduğunu anla.Senden çok ümitli değilim ama belki okuyan başka müslümanlara faydası olur ümidindeyim.

Yukarıda ne anlatıyor bu molla bilirmisiniz?

Bunlar bir zikir ayinindeler,birden bir deprem oluyor.La ilahe illalah diye bütün arkadaşlar zikr ederken durmayan deprem,Risali-i Nurdan bir iki defa şefaat dileyince duruyor.

Pekiyi soralım islam inanırlarına,ey ümmeti muhammedin bu apaçık Allaha ve Kurana şirk(eş koşma)değilmidir? ^^
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kurandan iki ayet veriyorum.

“Darda kalmış kişi dua ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hâkimleri ya­pıyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz..” (Neml 27/62)

“De ki, Allah’ın dışında kuruntu­sunu ettiklerinizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gidermeye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yetirebilirler. (isrâ 17/56)

Şimdi yukarıda verdiğim ayetleri hatırda tutarak aşağıdaki bölümü okuyalım..

Sikke-i Tasdik-i Gaybî’de geçen bir şiirde:

Cürmümüzle külhan gibi pürnârız, Dert elinden hem her gün zâr u zârız.
Affet bizi madem sana hep yârız,
Ey nur-u rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!
Çevrildi ateşle bu koca dünya, Bir cehennem gibi kaynadı derya.
Yetiş imdada ey şâh-ı evliya! Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!”

Risalei nurlar sığınılacak, af dilenecek makam, âlemlerin rahmeti olarak gösterilmektedir. Bu şiir yukarıdaki ayetlere ve Kur’ana göre şirktir. Çünkü af istenecek, sığınılacak, yardım istenecek Risale değil Allah; alemlerin rahmet nuru Risaleler değil Kur’an-ı Kerim’dir.Eğer müslümansanız öyle olması gerekmez mi?

Ha ne dersiniz?

Şakşakçı Sessizce kandine ait fikirlerin varsa bu konuda yorum yapabilirmisin?

Senin bu konuda ne düşündüğünü çok merak ediyorum.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Bedii’in sözlükte iki anlamı vardır. Biri; örneği ve benzeri olmayanı yaratmaktır. İkinci anlamı ise; “örneği ve benzeri olmayan, harika varlıktır.
Kur’ana göre bu özellikler yalnız Allah’a aittir.
O (Allah), göklerin ve yerin bedi’idir.”(Bakara 117)

Bu girizgahtan sonra bakalım molla saidi Kürdi ne söylemiş.

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, Sekizinci Şua’da konuyla ilgili;“…Hem şimdi anlıyorum ki: Eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı benim değildir. Belki, Risale-i Nur’un mânevî bir ismi idi. Zâhir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş.”

cümlesi geçer.

Öyleyse soralım: Neden bu sıfatı Şakirtlerden başka hiç kimse âlimleri için kullanmıyor? Tarihte bu sıfatı kullanan hangi peygamber, hangi âlim var?

El cevab: Yok. Çünkü bu apaçık bir şirktir, bunun lamı cimi de olamaz. Fakat Risale-i Nur’un tercümanı, müritlerince yakıştırılan bu sıfatı kabullenmiş eyvallah demiştir.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Şualar, Birinci Şua,’da geçen;

“Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor.Tenzil’ül-Kitab cümlesinin sarih bir manası asrı saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübîn’in nüzulü olduğu gibi, manayı işarîsiyle de, her asırda o Kitabı Mübin’in mertebe-i arşiyesinden ve mu’cize-i maneviyesinden feyz ve ilham tarîkıyla onun gizli hakikatları ve hakikatlarının bürhanları iniyor, nüzul ediyor…”

Kastamonu Lâhikası, Yirmiyedinci Mektubda geçen;

“Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakâik-ı Kur’aniyenin muammalarını keşfetmiştir ki; her bir tılsımın bilinmemesinden çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddüdlerden kurtulmayıp, bazan îmanını kaybederdi. Şimdi, bütün denizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler.”

Dinin, imanın, ayet ve hadislerin müşkülü olabilir, ama bunlar gizli, sırlı değildir. Kuran esrar perdesiyle örtülü değildir. Esrarengiz bir dinle Allah’a nasıl kulluk edilebilir? Kur’an’ın bir ismi de “Beyan”dır. Allah Ali İmran 138’de “Bu, insanlar için bir beyandır (apaçıktır).” demiştir.
Bu sözlerle Risalelerin kutsallığına, yeni bir peygambere ve dine zemin hazırlanmaktadır. Hedef; Said Nursi yeni bir peygamber, Risaleler yeni bir ilahi kitap, Kur’an ise sırlarla dolu, açıklanmamış gizli bir kitap,Muhammed ise Kur’an’ın sırlarından habersiz veya haberi varsa bunları ümmetten saklamış bir peygamber.

Böyle bir iddia küfürdür, çünkü Tanrı, Bakara 79’da “Vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra “bu Allah katındandır” derler. Hedefleri, onun karşılığında bir şeyler almaktır. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından dolayı onlara!.” demiş.

Molla said acaba peygamber olduğunu düşünmüşmüdür?Tescilli,raporlu birinin böyle bir vehime kapılması kuvvetle muhtemeldir.

Biraz daha araştırısam bununla ilgili bilgilere ulaşacağıma inanmaya başladım.


 

patrick

Profesör
Emektar
Katılım
20 Eylül 2006
Mesajlar
2,369
Reaksiyon puanı
19
Puanları
0
hacicavcav, söylemek istediklerini tek yorumda belirtmelisin(eğer yorumundan hemen sonra birisi yorum eklememiş ise).

ard arda yorum eklemeyelim. kurallara göz gezdirelim lütfen.

iyi paylaşımlar...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst