Osmanlı Hanedanında Cinsel Yaşamın Bilinmeyen Yönleri

Bu konuyu okuyanlar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

tony_almeida

Doçent
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
933
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
Görüyor musunuz arkadaşlar ne yazılar çıkmış koskoca imparatorluk hakkında
Yazının baştansavma olduğu yazan adamın cinsel fantezilerini içerip bunu Osmanlıya naklettiği zaten belli de
Buna inananlar da var demek ki:blink:
Eminim burada da çıkacak, yazıklar olsun inananlara
Kaynak bilinmiyor, adam yazmamış adını, öldürülmekten korkmuş olabilir:devil2:



"""Osmanlı üst yöneticilerinin cinsel hayatı oldukça renkli sayılırdı. Özellikle sarayda dönen dolaplar, oyunlar, cinsel arzular uğruna harcanmış zaman ve paralar Osmanlı üst yöneticileri için önemli bir yer tutar.

Birden fazla kadınla evlenme izin veren İslam inancı Osmanlı yöneticileri için bulunmaz bir nimet olmuştur. İslam dininin vermiş olduğu bu rahatlık sonucu devletin üst kademesini işgal eden kişiler kendilerini cinselliğe olabileceğinden daha uzun kaptırmışlardır.

Sarayda cinsellik adeta bir sektör haline gelmiştir. Sarayın cinsel politikasını yönlendiren, saraya cariye bulan, padişaha cinsel taktikler veren, saraydaki cariyeleri giydiren, cariyeleri padişaha sunan ve benzer bir sürü uzman çalışıyordu. Padişahın gününün çoğu hareminde cariyelerinin arasında geçiyordu. Bir padişahın sayısı yüzleri bulan cariyeleri olabiliyordu.

Devletin üst kademesini işgal eden çoğu kişi için de durum buna benziyordu.

Osmanlı Devleti’nde üst düzey yöneticilerde cinsel sapıklık denen anlayış olabildiğince artmıştı. Özellikle oğlancılık ayyuka çıkmıştı. Oğlancılığın gizlenmesi dahi lüzum görülmeksizin çok açık bir şekilde cinsel tercihleri arasında kabul ediliyordu. Sarayda bir dizi oğlan vardı. Oğlancılık öyle boyutlara ulaşmıştı ki bir Osmanlı paşası padişahın özel oğlanına dahi göz koyabilmekte, onun için şiirler yazabilmekteydi.

Padişaha, paşalara hediye vermek isteyenler hediyelerinde oğlan vermeyi de ihmal etmiyorlardı. Oğlancılık öyle boyutlara ulaşmıştı ki padişahın annesi bir fiil oğluna oğlan buluyordu.

Padişahlar halktan birinin oğlunu güzel görürse onu saraya almak istiyorlardı. Böylece o çocuğu oğlan olarak kullanmak istiyorlardı. Bir padişahın bu şekilde halka gitmesi tabiî ki halkta oldukça kötü bir izlenim yaratıyordu.
Sarayın harem dairesinde bulunan yüzlere varan cariye ise bir tek erkeğe muhtaç kalmanın rahatsızlığı ile çeşitli sapıklıklara başvuruyorlardı. Savaşlarda esir alınan kızların en güzelleri padişahlara ve paşalara hediye edilirlerdi. Bu yetmezmiş gibi padişahların pezevenkbaşları ülke ülke dolaşarak padişahlara kadın, kız ararlardı.

Padişahlar öldükten sonra cariyeleri ya devletin ileri gelenlerine hediye olarak verilir ya da fazladan cariye kalmışsa onlarda sıradan kişilerle evlendirilerek o kişiye devlet kademelerinde mevki verilir ve böylece ödüllendirilirlerdi.

Padişahın cinsel ilişkileri sonucu onlarca hatta bazen yüzü bulan çocuk, yüzü bulan cariyeler ve padişahın hizmetindeki kişilerle saraydaki cinsel teşkilat önemli sayıda bir nüfus oluşturuyordu. Tabi cinselliğin padişahın üzerine yansıdığı oranda etkileri devlet yönetimlerini de etkiliyordu.

Bu kadar çeşitli ve karışık cinsel bir dünyanın içinde tek kişi olarak yaşayan padişah gerçek dünya ile ilgilenmek istemiyordu. Savaşta askerlerin savaş alanını bırakıp kaçmamaları için padişahlar savaşa ordunun başında gitmek durumunda kaldıkları zaman dahi cariyelerden seçilenler savaş meydanlarında padişahın cinsel emirlerini yerine getirmek için götürülüyorlardı.

Sonuç olarak Osmanlı’da saray ayrı bir dünya yaşıyordu. Halkın yaşamına çok yabancılaşmışlardı. Arada uçurumlar bulunan iki dünya söz konusuydu. Halkın sorunları padişahın sorunları olmaktan çoktan çıkmıştı.


Çarpık ilişkiler

Osmanlı Sarayının Harem dairesine müzik ilk defa Yıldırım Beyazıt zamanında girmiştir
Düşman orduları karşısında hızından dolayı “Yıldırım” ünvanını alan Beyazıt, özel yaşamında da aynı tempoyu sürdürmüştü. Sırp prensesi Olivera’nın Hareme gelişiyle canlanan bu dünyada MACAR, Sırp ve Rum kızlarının sayısı fazlaydı. Olıvera da Yıldırım’ın içki sofrasını zenginleştirmek için elinden geleni yapıyordu. Beyazıt dönemiyle başlayan Harem musikisi İstanbul’un fethiyle daha geniş sınırlara ulaşmıştı. İstanbul’da yapılan Eski Saray ve Topkapı Sarayı, Fatih’in şanına yakışacak büyüklük ve teşkilattaydı. Bizans eğlenceleri Harem dairesinin ufkunu açmış,kazanılan topraklardan getirilen hanende sazende ve rakkaselerin sayısı giderek artmıştı. Yıldırım Beyazıt’la başlayan müzik eğlence Harem ile Enderun teşkilatının bir parçası olacaktı. Enderun kurumunda da çalgıcı ve şarkıcı ağalar müzik icra ederdi. Enderun ağalarının kural olarak evlenmeleri yasaktı. Ancak yüksek rütbeye erişenler ve Enderun’dan ayrılanlar evlenebiliyordu.

Kadından yoksun Enderun grubu bu ihtiyaçlarını “ateş gibi kırmızı yanaklı” ve “kız gibi”oğlanlarla gideriyordu.

Türk musikisinin besteden çok güfteye dayanması da bu oluşumu kolaylaştırıyordu. Müzikle uğraşan Enderunlular’ın çoğu eşcinseldi.Ve ilişkiler kitaplara geçecek kadar açık ve rahattı. 18. yüzyılın eşcinsel şairi Fazlı,küçük yaşta Enderun’a alınmıştı.Üç delikanlıyla aşk yaşayıp erkeklik organı için gazeller yazan şairin bir de kadınlara yönelik “Zenannamesi” vardı.Bu eserinde yaşadığı yüzyılın kadınlarını dört gruba ayıran FAZIL,İstanbul’da namuslu zampara,fahişe ve sevici kadınlar olduğunu söyler.Zampara ve sevicileri şöyle tanımlar. Enderunlu Fazıl: “Evli barklı,namuslu gibi görünüp, çarşıda tezgahtar aramak için dolaşan kadınlar zamparadır. Avladıkları tezgahtarı evlerine götürürler. Ama bütün suç kocadadır,gece karıları yanaştığında başlarını çevirirler.


Birbirlerini gönül verip aşık olan kadınlar da sevicileri oluşturuyor.

Eskiden böyle bir şeye rastlanmadığını söyleyen Enderunlu Fazıl,onları şöyle anlatıyor “Cimayı taklit edip hileye bağlamışlar, zıbık diye bir alet kullanıyorlar. Bu yola düşmelerinin sebebi,çeşit çeşit erkekle beraber olup, zekerden bıkmaları…Ama erkeklere karşı pek o kadar kör değiller. ”Kadınlarla ilgili her şeyin sapa bir yol olduğunu söyleyen Enderunlu Fazıl kadın denilen fahişenin kitabımızda yer alması,şanımıza utanç verir der ama kitabı yazış nedeninin erkek sevgilisinin ricası olduğunu garipsemez. 18.yüzyıla dek sevicilerin olmadığı pek inandırıcı gelmiyor. Belki Fazlı Bey dikkatini, erkeklerden kadınlara ilk kez çevirdiği için,bunu yeni keşfediyor olabilir. Sarayın ve konakların Hareminde, Efendi ile bir kez birlikte olabilmiş, ya da hiç olamamış köpekler ne yapıyordu acaba? Küçük yaştan itibaren dürtüleri uyandırılan kızlar, evlense bile yaşlı ve birçok kadını olan kişilerle mesut olabiliyorlar mıydı? Ya da 15 yaşında dul kalanlar nasıl bir hayat sürüyordu?


Abdülhamit Yıldız Sarayı Haremini Kadınlar Manastırı haline getirdi...

Bu konuda Süleyman Kami İrtem’in yazdıkları hayli ilginçtir. “Abdulhamid,Yıldız Sarayı Haremini hakikaten bir kadınlar manastırı haline getirmişti. Sultanın sarayında kadınlar birbirinden zevk almak için toplantılar tertip ederlerdi. Burası şehvetli kadınların bir mabedi halinde idi. Dışardan yabancı gelmezdi. Mabede bu sultanın annesi hakimdi. Bu tarikata kabul edilen körpe ve güzel kızların saraydan çıktıktan sonra burada alıştıkları ayinleri dışarda da tatbik ettiklerini o devri yaşayanlar bilirler. Damat (…) paşanın karısı (….) Sultan da güzelliği ve gaddarlığı ile meşhurdu. Fakat bu kadının en büyük şöhreti şehvete düşkünlüğünün hastalık derecesine varmış olması idi. Bu saray Mesalinasının tertip ettiği toplantıların hikayeleri,zevk düşkünlerinin ağızlarının suyunu akıtırdı. 11.yüzyılda Keykavus tarafından yazılan KABUSNAME, 15.Yüzyılda Mercimek Ahmet tarafından,Farsçadan dilimize kazandırıldı. II.Sultan Murat (Fatih’in babası) için yapılan bu çeviride güzel konuşmaktan konuk ağırlamaya, satrançtan sevişmeye dek 44 bölüm vardır. 11.yüzyıldan itibaren Doğu aleminin temel kitabı olan Kabusname aslında bir öğütler kitabıdır. II.Murat’tan sonra Osmanlılar da bu öğütlerden epeyce yararlandılar. Divan edebiyatında sevgiye benzer bir platonikliği sunan “Ve EĞER KENDİNİ YENEMEZSEN BARİ SEVDİĞİNLE CİMA ETME Kİ, SEVGİNİN TEMELİ AŞINIP GÖÇMESİN” satırları oldukça ilginçtir. Özellikle aşağıdaki öğütlerin büyük bir kesim tarafından benimsendiğinin birçok örneği vardır. “Ve yaz olunca avretlere meylet, kışın oğlanlara ki sağlık ve esenlik içinde olasın.Çünkü oğlan teni sıcaktır.yazın iki sıcak biraraya gelirse sağlığa zarar verir. Ve avret teni soğuktur,kışın iki soğuk biraraya gelirse teni kurutur. Bazı Enderunlular ve divan şairlerince benimsenen bu durum saray kadınlarının şikayetine neden olacaktı. Talihsiz ve hangi padişaha yazıldığı belli olmayan Fatma Sultan’ın mektubu içeriği bakımından çok önemlidir. Kocası Mustafa’nın ters ilişkilere meyyal olduğunu ve kendisini “köpek yerine bile koymadığını”yazıyor Fatma Sultan. Altınlı kaftan yerine aba giymeye, buğday ekmeği yerine arpa ekmeği yemeye razı olan FATMA Sultan ‘ın tek istediği kocasından ayrılmak, Hitap ettiği padişaha,kapında ölmeye bile razıyım diyen Sultan’ın hissettikleri gerçekten yürek parçalayıcı. Padişah izni olmadan kocasından boşanamayacağı için derdini açıkça yazan Fatma Sultan şöyle diyor: “Dirliğim yoktur.Bir kişiye düştüm ki beni köpek hesabına saymaz. Elin oğlanlarını zulümle, atasından anasından alır,hemen işi gücü oğlanlar derdindedir. Bir yıldır bir saat gülmedim,dul avrat gibi yaşarım. Gece gündüz oğlanlarla yemekte içmekte,bana itibar etmeyip türlü fesatlar eder.” Yazı karakterine göre 16. Yüzyıla ait mektubun Yavuz Sultan Selim’in kızı Fatma Sultan’a ait olması gerekir. Kara Ahmet Paşa’yla evli bulunan Fatma Sultan’ın önceki kocası Antalya Sancakbeyi Mustafa Paşa’dır. Osmanlıya altın çağını yaşatan Kanuni Sultan Süleyman kız kardeşinin mutluluğunu telafi etmiştir herhalde. Ancak padişah kızıyla evli olmasına rağmen bir hanedan damadının bu şekilde davranması dönem hakkında bizi çok iyi aydınlatıyor.

Bebek yaşta gelinler

Samur devri padişahı Sultan İbrahim masalımsı olaylardan etkilenen bir ruh yapısına sahipti
Babası I.Ahmet gibi,günlerce sürecek efsanevi düğünler yapmak istiyordu.Oysa ne sünnet olacak oğlu,ne de evlenme çağına gelmiş bir kızı vardı. Ağabeyi IV.Murad kızlarından birini silahtar paşasına nişanlamıştı. Ölüm korkusunun kol gezdiği hapis günlerinde bunları duyan İbrahim padişah olunca etkisinde kaldığı her şeyi gerçekleştirmek isteyecekti. Önce saray ağalarından boylu poslu ve yakışıklı Yusuf’u silahtarlığa tayin etmiş, 2.5 yaşındaki kızı Fatma Sultan’la evlendirebilmek için de Yusuf Paşa’yı ikinci vezir yapmıştı. Düğün için Yusuf Paşa’ya İbrahim Paşa Sarayı tahsis edilmiş ve hemen hazırlıklara geçilmişti. Muhteşem şölenlere sahne olan düğün alayında dev nahiller kullanılmıştı. Kaptan-I Derya ve Hanya Fatihi olan Yusuf Paşa bir yıl sonra Sultan İbrahim tarafından öldürülecekti.Girit seferinin açılmasına önayak olan Damat Yusuf Paşa’yı boğduran İbrahim “Yazık, ne güzel yanakları varmış”demekle yetinecekti. 4 yaşında dul kalan Fatma Sultan aynı sene Musahip Fazlullah (Fazlı) Paşa’ ya nikahlandı.Paşa bu nikahla Kaptan-I Derya’ lığa yükseltilmişti Fazlı Paşa ile Fatma Sultan’ ın düğünleri,öncekinden de muazzam oldu. Altın ve gümüşlerle süslenen dev nahillerin sokaklardan geçmesi mümkün değildi. Bu yüzden nahilin geçmesi için duvarlar ve cumbalar yıkılarak sokaklar genişletilmişti. Fatma Sultan gösterişli bir alayla yeni kocasının sarayına götürülmüştü.Vezir ve devlet adamlarının daha değerli hediyeler armağan etmek için girdiği yarışı,küçük gelin hayret ve şaşkınlıkla izleyecekti. Kaptan-I Derya olan Fazlı Paşa aynı yıl görevinden azledilip saraydan uzaklaştırılmış ve dış vazifelere tayin edilmişti. karısı Fatma Sultan’ın buluğ çağına gelmesini bekleyen Fazlı Paşa, onun çocukluktan genç kızlığa geçişini görme muradına ermişti. Ermişti ama işte hepsi buydu.1657 yılında Fatma Sultan tekrar dul kalacaktı.Fazlı Paşa ile aynı yatağı paylaşıp paylaşmadığı bilinmeyen Sultan’ın bu garip birleşmeden sonra evlenip evlenmediği meçhuldür.




ONLAR BİR BEBEKTİ

Sultan İbrahim’in kızlarından Beyhan Sultan’I 2 yaşındayken Veziriazam Hazerpare Ahmet Paşa ile evlendirmişti.Bir yıl sonra Ahmet Paşa’ nın öldürmesiyle Beyhan Sultan henüz 3 yaşındayken dul kalacaktı. Beyhan Sultan daha sonra Uzun İbrahim Paşa ile evlendirilmişti. İbrahim Paşa’ nın ölümüyle damat bu defa Bıyıklı Mustafa Paşa olacaktı. Evlilik 10 yıl sürecek ve Mustafa Paşa 1699 yılında ölünce Beyhan Sultan tekrar dul kalacaktır. Beyhan Sultan’ın da bir yıl sonra ölmesini saray doktorları bir türlü çözemeyeceklerdir. İhtimal aşırı yorgunluktur Kimileri geride çocuklar bırakır. Geverhan Sultan ise ardında borç bırakarak ölmüştür. padişah İbrahim’in kızlarından olan Geverhan dört kardeşlerine nazaran geç evlenmişti.İlk nikahında henüz dört yaşındaydı.Sultan İbrahim musahiplerinden Cafer Paşa ile evlenen Geverhan Sultan’ın çeyizi hazineden gelmişti. Düğününden ölümüne kadar Sultan hazineyi meşgul etmişti. Geverhan bir dizi evlilikten sonra özellikle III.Ahmed’in baş kadını Rabia Sultan’a büyük miktarda borç bırakmıştı.Hazine adına zaptedilen bu borçları kapatıp kapatmadığı bilinmiyor. II.Mustafa büyük kızı 7 yaşındaki Ayşe Sultan’I Numan Paşa’ ya 6 yaşındaki Emine Sultan’ı Silahtar Çorlulu Ali Ağa’ya en küçük kızı Safiye Sultan’ı Maktul Kara Mustafa Paşa’ nın oğlu Ali Paşa’ya nişanlanmış ve Muhsinzade Mehmet Efendi düğün emini tayin edilmişti.Düğün Edirne’deki sarayın inşasını gerektirmişti. Şölenler çeşitli olaylar yüzünden ancak yıllar sonra yapabilmişti. Küçük gelinlere III.Ahmet devrinde çok rastlanmıştır.Fatma Sultan,Ali Paşa’nın ölmesi üzerine ikinci izdivacını 13 yaşında iken Nevşehirli İbrahim Paşa ile yapacaktı.Leydi Monegü’nün hatıralarına göre, gelin 50 yaşındaki damadı görünce gözyaşlarını tutamamış,fakat damat kısa sürede onun gönlünü kazanmasını bilmişti. Osmanlıda küçük yaşta evlenen sultanlar gibi nişanlı bebekler de vardır. III.Mustafa’nın kızı Hibetullah Sultan doğduğunda İstanbul’da askeri uzman olarak bulunan Baron de Tott şenlikleri ayrıntıları ile anlatır. Hibetullah Sultan, I.Mahmut ve III.Osman gibi çocuksuz iki padişah döneminden sonra dünyaya gelen ilk sultandır.III.Mustafa otuz yıldır doğum şenliği göremeyen İstanbul halkını ve saray çevresini eğlendirmek için muhteşem şenlikler düzenlemiştir.""""
 

mustifanci

Asistan
Katılım
20 Ağustos 2008
Mesajlar
435
Reaksiyon puanı
3
Puanları
18
nee dii la bu:) tüm safsata bunu yazan ne islamı biliyor ne osmanlıyı
 

The Dark Knight

Müdavim
Katılım
10 Eylül 2009
Mesajlar
3,912
Reaksiyon puanı
77
Puanları
0
Diğerleri için bir şey diyemem ama cariye bulan ve padişaha taktikler verenler var. Bu da normal bir şey, sonuçta bu taktikleri veren dönemin doktorları filan oluyor. Padişah herşeyi bilecek diye bir şey yok ki :)

Ne yazık ki tarihte bulunan her sarayda olduğu gibi Osmanlı saraylarında da siyasi çıkarlar vardı. O yüzden o abuk görünen evlilkler hep siyasi amaçlı. Padişaha damat gitmek için kellesinden olan çok fazla paşa vardır. Yazan kişi biraz abartarak yazmış, tabii ki her yerde iyi ve kötü insanlar var. Aynı şekilde namuslular gibi sapıklarda, ama sanki saray saray değil gece kulübü gibi anlatmış adam :D
 

Slokr

Müdavim
Katılım
17 Mayıs 2009
Mesajlar
2,841
Reaksiyon puanı
33
Puanları
48
ben bunları yalan rüzgarında görmedim bu nedir ?
 

ouslu77

Asistan
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
212
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Gerçekler acıtır. Bunlar bilinen gerçekler. Yadsımak yanlış olur. Ben de severim Atalarımı, ama bu sözler gerçekleri yansıtıyor ne yazık ki...
 

mc92001

Doçent
Katılım
11 Şubat 2009
Mesajlar
786
Reaksiyon puanı
16
Puanları
18
iyi sallamış. kafasındaki fantezileri dökmüş sanki.
 

maske500

Doçent
Katılım
28 Temmuz 2008
Mesajlar
525
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Gerçekler acıtır. Bunlar bilinen gerçekler. Yadsımak yanlış olur. Ben de severim Atalarımı, ama bu sözler gerçekleri yansıtıyor ne yazık ki...
sende 1gr tarihten anlıyosan.bilmeden konuşmayacaksın arkadaş.:thumbdown:
 

disconse

Asistan
Katılım
25 Nisan 2008
Mesajlar
198
Reaksiyon puanı
2
Puanları
18
bu yazıyı buraya koyana yazıklar olsun diyorum sadece
 

ouslu77

Asistan
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
212
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Dost acı söyler. (Sana taş atana sen çiçek at !)
 

disconse

Asistan
Katılım
25 Nisan 2008
Mesajlar
198
Reaksiyon puanı
2
Puanları
18
sizin gibi dost varken düşmana ne hacet
 

ouslu77

Asistan
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
212
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Komiksin. Soyumdan utandığımı söyleyebilmen için beni iyi tanıyor olman gerekir. Her zaman Türk olmakla gurur duydum ben. Ama ne yazık ki bu konuda yazılanlar gerçeklerin ta kendisi. Küçüklüğüne sayıyorum bu sözlerini. Her nedense forumdaki tüm arkadaşlar, inançlar ve din konusunda çok bağnaz kafaya sahipler. Biraz daha esnek olmakta fayda var kanımca.

Gerçekleri yadsımak, gerçek soysuzluğun ta kendisidir.
 

ouslu77

Asistan
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
212
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Seviyene düşmeyeceğim. Gerçekleri yadsımak Türk ün benliğine sığmaz. Bu yazılanlarla gurur duyduğumu mu sanıyorsun ? Hayır. Ama gerçekler bunlar ne yazık ki. Araştır.
 

amesfa

Müdavim
Emektar
Katılım
10 Eylül 2007
Mesajlar
9,863
Reaksiyon puanı
150
Puanları
63
Kaynağı olmayan bir yazı için birbirinizi kırmayınız.

KİLİT.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst