Modernitenin kına gecesi

Bu konuyu okuyanlar

cacar

Müdavim
Katılım
24 Mart 2006
Mesajlar
1,607
Reaksiyon puanı
13
Puanları
38
Geçen hafta evlenen Pınar Altuğ için, İstanbul'un gözde eğlence mekânı Cahide'de bir kına gecesi düzenlenmiş.
Altuğ, geceye arkasına stras taşlarla “Mrs. Atacan” (İngilizce “Bayan Atacan”) yazısı işlenmiş bir tişörtle gelmiş.
Kına gecesi ritüellerine harfiyen uyulmuş. Gelin adayının başına önce duvak, sonra kırmızı kadifeden bindallı takılmış.
Cahide'nin “şov kızları” gelin için “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar/ aşrı aşrı memlekete kız vermesinler” türküsünü söylemişler.
Bu türküde duygulanıp ağlayan Altuğ, daha önce “Sevgilim istemiyor, kına yaktırmayacağım” derken fikir değiştirip ellerini kınalatmış, tülbent bağlatmış.
Sonra dansözle göbek atmış.
Köy düğünü tadındaki bu gecenin bitiminde de, “bekârlığa veda partisi”nden çıkan sevgilisi Yağmur Atacan'la buluşmuş.
* * *
Rahmetli Nida Tüfekçi orada olsa ne hissederdi kimbilir?
Sosyeteyi ağlatan “Yüksek yüksek tepeler” türküsü, “bir kese akçaya” gelin verilen körpe kızların, ana evinden zorla koparılıp at sırtında günlerce yüksek tepeler aşarak babası yaşında adamların koynuna gidişine yakılmış bir ağıttır. Ana-kız bu son gecede ağlaşırlar:
“Kınayı getir annem/ parmağın batır annem/ Bu gece misafirem/ koynunda yatır annem...”
“Esentepe'den Nakkaştepe'ye” gelin giden kızların “Ben köyümü özledim” nakaratı eşliğinde göbek atıp kına yakması ve çıkışta, belinde bekâret simgesi kırmızı kemerle, nicedir aynı evde birlikte yaşadığı oğlanla buluşması, buna “kına gecesi”nden çok “Türk işi bekârlığa veda partisi” demeyi gerektirmiyor mu?
* * *
“Kına”mak için sormuyorum; gerçekten merak ediyorum: Hayatında köy görmemiş bazı genç kızlardaki bu “kına merakı” nedendir?
Hepimize düğünlerde fraklarla halay çektiren “köy nostaljisi”nin kökeninde ne var?
“Mrs.” yazılı marka tişört üstüne al kadifeden bindallı giymek ne anlama geliyor?
Son dönem siyasetinde moda olmuş bir kavramla sorayım:
“Takiye mi bu?”
Tam “kentli/modern/seçkin”i oynarken üflenen bir zurnayla kültürel belleğimizde yer etmiş köylü ruhumuz mu diriliyor?
Yoksa, biraz da bilmeden “masumiyet” atfettiğimiz ve şimdi çok uzağına düştüğümüz, ninelerimizin hayatının parodilerini canlandırmak, halen yaşadığımız hengâmeden duyduğumuz vicdan azabını dindirmeye mi hizmet ediyor?
“Âleme şan olsun, amma da eğleniyoruz” motifli bir partinin ortasında bize gözyaşı döktüren ağıtta, elimize yakılan kınada, başımıza takılan bindallıda maziyle bağ kurmamızı sağlayan ve bu yolla içi boşalan hayatlarımıza manevi dayanak yaratan bir şeyler mi var?
Geleneğin acısını çekmeden, yani çocuk yaşta gurbete gelin yollanıp 60'ında bir adamın yatağına itilmeden geleneğin âdetlerini yaşatmak, kolayından maneviyat mı tazeliyor?
Kentle taşra, imparatorlukla cumhuriyet, gelenekselle modern, ayrılan kıtalar gibi birbirinden koparken bu tür “suni köprüler” düştüğümüz boşluk duygusunu mu hafifletiyor?
İçimizdeki aidiyet krizini mi çözüyor?
Özetle, Cahide'deki kına gecesi, “Kenti taşradan, moderni gelenekselden öyle kolay kopartamazsınız. Kültürel bellek devamlılık arz eder ve bir çırpıda silinemez. Bunlar, içi boşala boşala, değişe değişe, iç içe yaşar giderler uzunca bir süre” mi demek istiyor?

Can Dündar/Milliyet

Kaynak
 
Üst