Mekkenin Fethi Ebû Süfyan Medine'de

Bu konuyu okuyanlar

ashabulyemin

Müdavim
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Ebû Süfyan Medine'de


Ebû Süfyan Medine'de
Müşrik ileri gelenlerinin verdiği direktife göre Ebû Süfyan, Peygamberimizle görüşüp, eski fikirlerinden vazgeçtiklerini bildirecek ve Hudeybiye Anlaşmasının yenilenmesini, hattâ müddetin uzatılmasını temine çalışacaktı. Ancak son pişmanlık fayda vermeyecek ve müşrikler bu isteklerinde muvaffak olamayacaklardı. Çünkü, Peygamber Efendimiz (a.s.m.), daha henüz Ebû Süfyan Medine'ye gelmeden Ashabına işin neticesini haber verip şöyle buyuruyordu:
"Ebû Süfyan Hudeybiye Anlaşmasını takviye etmek ve mütâreke müddetini uzatmak için yanımıza gelmek üzeredir. Fakat bu arzusuna nâil olamadan öfke ile geri dönecektir."508
Ebû Süfyan Medine'ye gelince, Peygamber Efendimizin huzuruna çıkmadan önce Ezvâc-ı Tahirattan kızı Hz. Ümmü Habîbe'nin evine gitti.
Baba, henüz îmân etmemiş ve müşriklerin lideri, kızı ise Hz. Resûl-i Ekremin pâk zevcesi. Ebû Süfyan, Hz. Resûlullahın minderine oturmak istedi. Hz. Ümmü Habîbe buna müsaade etmedi.
Ebû Süfyan, "Kızım" dedi, "anlayamadım, sen minderi mi benden, beni mi minderden esirgiyorsun?"
Hz. Ümmü Habîbe, "Bu, Resûlullahın (a.s.m.) minderidir. Sen ise şirk içindesin? Senin gibi birisinin Resûlullahın minderine oturmasına gönlüm asla razı olmaz"509 diye cevap verdi.
Evet, Allah ve Resûlünün hatır ve muhabbeti her hatır ve muhabbetin üstündedir. Onların hatırları anne babanın, hele hele müşrik bir babanın hatırı ile değiştirilemez. Onlara muhabbet, sâir muhabbetler için terk edilemez. Çünkü, insana ebedî saadeti kazandıran, Allah ve Resûlüne olan samimi muhabbettir ve emir ve nehiylerine ciddi hürmettir.
Ebû Süfyan kerimesinin bu hareketi üzerine, "Vallahi kızım, sen yanımdan ayrıldıktan sonra çok değişmişsin. Sana kötülük gelmiş" diyerek kızgınlığını ifade etti."
Hz. Ümmü Habîbe, "Hayır! Allah, bana kötülüğü değil, İslâmiyeti nasib kıldı. Sen ise, işitmez görmez, taştan yontulmuş puta tapmakta devam ediyorsun" dedikten sonra şunları ilâve etti:
"Babacığım! Senin gibi Kureyşlilerin büyüğü, ulusu bir kimse nasıl olur da İslâmiyete uzak kalır?"
Ebû Süfyan'ın kızgınlığı daha da arttı, "Yazıklar olsun sana!" dedi, "Senden bu sözleri de mi işitecektim? Ben, atalarımın tapa geldiklerini bırakıp, Muhammed'in dinine gireceğim, öyle mi?"
Sonra da, Hz. Ümmü Habîbe'nin yanından son derece öfkeli bir şekilde ayrıldı.510

Ebû Süfyan'ın Peygamberimize Müracaatı
Kerimesi Hz. Ümmü Habîbe'nin yanından öfkeli olarak ayrılan Ebû Süfyan, doğruca, Hz. Resûlullahın yanına vardı, "Ey Muhammed!" dedi. "Hudeybiye Muâhedesini yenile ve mütâreke müddetini de uzat!"
Peygamber Efendimiz, "Ey Ebû Süfyan! Sen bunun için mi geldin?" diye sordu.
Ebû Süfyan, "Evet, bunun için geldim."
Resûl-i Ekrem, "Biz, aramızdaki o ahid üzerinde duruyoruz. Yoksa siz, bir hâdise çıkarıp onu bozdunuz mu?" diye sordu. Ebû Süfyan bir an durakladı. Ne diyeceğini o anda kestiremedi.
Sonunda cesaretini topladı ve "Allah korusun! Öyle bir şey yapmadık. Ama biz, her şeye rağmen muâhedenin yenilenmesini istiyoruz" diye hiçbir şey olmamış gibi konuştu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu teklifine bir cevap vermeden sustu.511
Ebû Süfyan, çıkmaz bir sokağa girdiğini anlamıştı. Bundan nasıl kurtulabileceğini de bir türlü kestiremiyordu.
Hz. Resûlullahtan herhangi bir cevap alamayınca gidip Hz. Ebû Bekir'e başvurdu. Aynı arzusunu ona da tekrarladı ve bu hususta Hz. Resûlullah ile kendisi arasında tavassut etmesini istedi.
Hz. Ebû Bekir, "Bu, benim değil, Resûlullahın bileceği, ona ait bir iştir. Ben, buna asla karışamam" diye cevap verdi.
Ebû Süfyan, "Öyle ise, beni himâyene al ve bunu halka bildir" dedi.
Hz. Ebû Bekir, Hz. Resûlullaha sadakâtını bir kere daha belgeledi:
"Benim himâyemde bulunanlar, Resûlullahın himâyesinde bulunanlardır"512 dedi.
Ebû Süfyan, ümitsiz bir vaziyette bu sefer Hz. Ömer'e başvurdu, "Muâhedeyi yenilemeye çalış, halkın arasını bul" dedi.
Kâfirlere karşı hiddet ve şiddetiyle tanınan Hz. Ömer, öfkeyle, "Demek, siz muâhedeyi bozdunuz, öyle mi?" dedikten sonra ilâve etti:
"Eğer, ondan geride birşey kalmışsa, Allah onu da bir an evvel yok etsin! Ben, bu hususta, asla gidip Resûlullahtan şefaat dilemeyeceğim. Vallahi, ben küçük bir karıncadan başka birşey bulamazsam bile, o karıncadan faydalanır, yine sizinle savaşırım."513
Kendi kendine "Vallahi, ben bugünden daha zor, daha çetin bir gün görmedim" diye mırıldanıp Hz. Ömer'in yanından ayrılan Ebû Süfyan, doğruca Hz. Osman'ın yanına gitti:
"Ey Osman," dedi, "bu topluluk içinde akrabalıkta bana en yakın sensin. Ne olur şu mütârekeyi yenile ve müddetini uzat! Çünkü arkadaşın seni hiçbir zaman reddetmez."
Hz. Osman, "Benim himâyemde bulunanlar, Resûlullahın (a.s.m.) himâyesinde bulunanlardır"514 diyerek, bu hususta kendisine hiçbir yardımda bulunamayacağını ifâde etti.
Ebû Süfyan'ın içi, müracaatlarının neticesiz kalmasından için için yanıyordu. Son şansını denemek için Hz. Ali'ye gitti: "Benim en yakın akrabamsın. Bu akrabalık hakkı için, gidip Resûlullaha bu muâhede işinin yenilenmesi ve müddetin uzatılması için şefaatçı ol," dedi.
Hz. Ali'nin cevabı diğer Ashab-ı Kiramınkinden farklı olmadı: "Allah senin iyiliğini versin, ey Ebû Süfyan!" dedi, "Vallahi, Resûlullah Aleyhisselâm bir işte karar verdi mi, onu mutlaka yapar."
Bu Resûlullahı ilgilendiren bir iştir. Ben onun hakkında asla bir hüküm veremem."515
Bunun üzerine Ebû Süfyan yalvarır bir edâ ile, "Peki, ey Ali, bana bu hususta bir öğüt ver" dedi.
Hz. Ali, "Vallahi, ben senin için bu hususta faydalı olacak birşey bilmiyorum. Ama, sen Kinânelerin büyüğüsün. Kalk, iki taraf halkını uzlaştırmak için himâyene aldığını ilân et! Sonra da yurduna çık git!" dedi.
Çaresiz ve bitkin Ebû Süfyan bu tavsiyeye can simidi gibi yapıştı:
"Evet, sen doğru söyledin. Ben bunu yapmalıyım" diyerek Hz. Ali'nin yanından ayrılıp Mescidi Nebevîye vardı.516
Ebû Süfyan, mânen yorgun ve bitkindi. Üzerine aldığı meseleyi halledememenin üzüntüsünü yaşıyordu.
Mescidi Nebevîde ayakta dikildi ve "Ey insanlar! Ben iki tarafı uzlaştırmak için onları himâyeme aldım, haberiniz olsun" dedikten sonra ürkek ürkek ilâve etti:
"Muhammed'in, bu taahhüdümde bana vefâsızlık edeceğini hiç sanmıyorum."
Sonra tereddütler içinde bocalar bir bitkinlik ile Efendimizin yanına vardı, "Yâ Muhammed," dedi, "zannetmem ki, bu himâye sözümü reddedesin!"
Peygamber Efendimiz, "Ey Ebû Süfyan! Bunu sen söylüyorsun, ben değil" buyurdu.517
Ebû Süfyan meseleyi anlamıştı. Görüşmelerinden hiçbir netice alamamanın eziklik ve ümitsizliği içinde devesine zar zor atlayarak Mekke'nin yolunu tuttu.518
http://www.konakdersleri.com/belge.php?bilgi=478&konu=Ebû-Sufyan-Medine'de
 
Üst