ethullah Gülen yıllardır Amerika'da yaşıyor. Fakat, Amerika'da kalmaya devam edebilmesi için, "Yeşil Kart" alabilmesi gerekti.
Gülen, Yeşil Kart alabilmek için açtığı davayı kaybetti. Çünkü, Gülen'de Yeşil Kart verilen kişilerde aranan,"olağanüstü yetenekte olması... ulusal ve uluslararası toplumda mesleğinde en üst düzeyde bulunması" gibi nitelikler bulunmuyormuş!
Gülen'in asıl mesleği, Amerikan ajanlığı, din tüccarlığıdır. Bu açıdan Gülen, mesleğinin en üst düzeylerinden birisidir. Fakat, mahkemeye bu mesleğini söylemek yerine, kendini "eğitimci" diye pazarlamaya kalkışmış. Bu iddiasını kanıtlamak için sunduğu belgeler ise geçersiz sayılmış.
Demek ki; Fethullah, "yeşil dolar"ları bastırıp, dünyanın dört bir yanında okul kurarak elde ettiğini sandığı eğitimci pozisyonunu(!) mahkemeye kabul ettirememiş.
Gülen'in en yakın dostlarının kimler olduğunu bir kez daha gösteren gelişme de bunun üzerine yaşanıyor. Gülen, belgelerle kabul ettiremediği "liyakatını(!)", dostlarından topladığı referans mektupları ile kanıtlamaya çalışıyor.
CIA Gülen'e Kefil
Gülen için referans mektubu verenlerden bir kaçının kimlikleri şöyle;
* George Fidas; CIA'dan Analiz ve Prodüksüyon Direktörü olarak emekli oldu. CIA'nın Balkan politikaları uzmanı ve halen Washington Universitesi Uluslarası İlişkiler Bölümü'nde ders veriyor.
Mahkemeye sunulan destek mektuplarında ilk sırada yer alıyor.
* Graham Fuller: Eski CIA ajanı ve yine eski "National Intelligence Council" (Ulusal İstihbarat Konseyi) Başkan Yardımcısı. "RAND Corporation"da danışmanlık hizmeti veriyor.
* Morton Abramowitz; ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi.
Listede bunlar dışında da, Gülen'e kefil olan pek çok Amerika'lı isim var.
CIA ajanları ile Fethullah'ın bu "güven" ilişkisinin, elbette geçerli nedenleri vardır. Bunun en bilinen nedeni, Gülen'in Amerikan islamcılığının savunucusu ve yayıcısı olmasıdır.
Ki, 2003 yılında ülkemize gelen, Graham Fuller Fethullah Gülen'i de şu sözlerle savunuyordu; "Fethullah Gülen'in radikal İslamcı olduğunu düşünmek bana zor geliyor. Kesinlikle değil, bu yöndeki görüşlere katılmıyorum" dedi. Elbette Fuller haklıydı, Gülen'in islamcılığını tarif edecek kelime, "Radikal İslamcılık" değil, ancak "Amerikan İslamcılığı" kelimesi olabilirdi. Gülen islamcılığı, Amerika için çok gerekli ve yararlı bir islamcılıktı. O süreçte Türkiye'de aranır durumda olan Gülen'in Amerika tarafından iade edilmemesinin nedeni de buydu.
Müslümanları Amerikan Emperyalizmine Peşkeş Çeken Gülen
2003 rakamlarına göre, Gülen'in denetiminde dünyanın dört bir yanındaki dershane ve okul sayısı 570'dir. Bu okulların ne işe yaradığına ilişkin fikir verebilecek örneklerden biri Rusya Federasyonu'nda yaşananlar olmuştu.
Kuşkusuz ki, Gülen'e CIA'cıların kefil olmasının nedenleri var. Bunun başında Gülen'in dünyanın çeşitli bölgelerinde kurduğu okullar ve dershanelerde Amerikan politikalarının yayılmasına hizmet etmesi, Amerikan çıkarları için çalışıyor olması geliyor.
Rusya Federasyonu, 2001'den sonra, Gülen'e ait 16 okulu kapattı, 2003'te Gülen okullarında çalışan 10 öğretmeni sınır dışı etti, 2006'da sınır dışı edilen öğretmen sayısı 50'ye yakındı. Rus gizli servisi, bu okullarda Rusya Federasyonu'nun ulusal güvenliğine aykırı eğitim ve öğretim yapıldığını söylüyor, bu okullarda çalışan öğretmenlerin, ABD ve İngiltere adına ajanlık yaptığı, Türki cumhuriyetlerde darbe girişimlerine karıştığının saptandığı açıklanıyordu. Gülen'in Rusya temsilcisinin Rusya'ya girişi yasaklanıyordu.
Yine, Gülen'in Özbekistan'daki okulları da, Devlet Başkanı İslam Kerimov'a yönelik suikasta adı karışanlardan bazılarının Gülen cemaatine mensup olduğu gerekçesiyle 1999-2000 yıllarında kapatılmıştı.
Gülen'in ayrıca Azerbaycan, Nahçıvan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan'ın yanında Afrika'da okullar açtığı biliniyor. Amerikan çıkarlarının olduğu özellikle Müslüman halkların olduğu ülkelere, Amerikancı Gülen de okulları aracılığıyla giriyor.
"Yeşil Kuşak" sürecinden itibaren Amerika'ya hizmet eden islamcılık, hizmetlerine devam ediyor.
Bu özellikleri nedeniyle Amerikancı 12 Eylül cuntası tarafından önleri açıldı, geliştirildiler. Bu özellikleri nedeniyledir ki, sözde Fethullah Gülen aranır durumda iken, polis başta olmak üzere, düzenin içindeki kurumlaşmalarına ses çıkarılmamıştır.
Gülen, okullarıyla, medyasıyla, elindeki olanakların tümüyle Amerika'nın hizmetindedir. Kendisini Müslüman diye tanımlayanların, Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren Amerika'nın karşısında olması gerekir; fakat Gülen değil karşısında olmak, okullarıyla, elindeki basın yayın araçlarıyla Amerikan politikalarını halklara empoze etmeye çalışan bir politika izlemiştir.
Amerika'yla aynı ağızla, Müslüman halkların işgale karşı direnişleri "terör" diye tanımlandı, Amerika'ya karşı olan her şey "terör"dü. Halklara direnişlerden uzak durmaları telkin ediliyordu.
Gülen'in Müslümanlığının çerçevesi de bu temel noktada çizilmektedir. Gerçekte, müslümanlıkla, dinle imanla ilgisi yoktur. İslamın tüm değerlerini satabilir. Nitekim yaptığı da budur.
Amerikancı islamcılar için her şey satılıktır. En iyi pazarladıkları ve kullanabilecekleri malzeme din olduğu için dini satıyorlar. Halkın inançlarının onların gözünde bir değeri yoktur, rahatlıkla Amerika'nın hizmetine sunmaları da bunu göstermektedir.
Sadece din de değil, örneğin bir bakarsınız, islamcılıkla ilgisi olmayan futbol kulüplerine el atarlar. Futbol kulüplerinin hepsi mafya yuvasıdır, onların islamcılığı bu mafya yuvalarına el atıp rantından yararlanmaya, futbolu kitleleri uyutma ve iktidarları için kullanmaya engel olmaz.
Dinse din, futbolsa futbol, mafyaysa mafya, hepsini kullanabilirler. Dini ticaret malı gibi gören bu kafa yapılarının, Müslümanların "büyük şeytan" dedikleri Amerikan emperyalizmi ile aynı cephede yer almaları da bu nedenle şaşırtıcı olmuyor.
Fethullah'tan Genelkurmay'a... Dini Kullanmayan Mı Var?
Bugün dini en etkili şekilde kullanan islamcılar karşısında, laiklik savunucusu kesilen Genelkurmay'ın da dini kullanmakta islamcı kesimden özde farkı yoktur.
Ülkemizde islamcılığın ve özellikle de din tüccarlarının bu kadar güçlenmelerinde 12 Eylül Cuntacılarının destekleri belirleyicidir.
Devrimciler, halkta bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm, hak ve özgürlükler, adalet, anti-emperyalist, anti-oligarşik, anti-faşist bilinci geliştirirken, cuntacılar bunun karşısında halkı dini geliştirerek denetim altında tutma politikası uyguladılar.
Bunun için tarikatları desteklediler, yaygınlaştırdılar. Gülen hareketi de, bugün AKP'yi oluşturan islamcılık da bu koşullarda hızla gelişti, örgütlendi ve bugün Genelkurmay'a karşı iktidar çatışması yürütecek duruma geldi.
Bugün için Genelkurmay'ın laiklik söylemine sarılmasının da inandırıcılığı yoktur. Laikliği tutunacak nokta olarak görmektediler, fakat aynı zamanda halkın mücadelesi karşısında bugün de dini kullanmakta ve "Dinin lüzumlu bir müessese" olduğu düşüncesinden hareketle, halka karşı savaştırdıkları askerleri dini söylemlerle motive etmektedirler.
Din, Müslümanları aşağılayan, Amerikan halkını Müslümanlara karşı düşmanlaştırmak için, islama hakaret eden Amerika yönetiminin de ilgi alanı dışında değil. Onlar da, islamı kendilerinin kullanabileceği şekilde biçimlendirmenin ve kullanmanın politikasını yapıyor ve AKP gibi, Fethullah gibi işbirlikçileri aracılığıyla uyguluyorlar.
Kısacası din, halkları denetim altına almaya çalışan, sömürü ve zulmü perdelemek isteyen, halkı gerçek sorunlarından uzaklaştırmaya çalışan tüm egemenlerin kullandığı, kullanmaya çalıştığı bir malzemedir.
izmet Karşılıksız Değil
Gülenler'in, AKP'lilerin Amerika için çalışırken yürüttükleri ilişki tek yanlı bir ilişki değildir. Bu ilişki içinde kendi çıkarları da vardır.
Bu ilişki içinde, emperyalizmin de desteğini alarak, gerek ülke içinde, gerekse değişik ülkelerde ekonomik, siyasi, örgütsel güç kazanmaktadırlar.
Örneğin, Gülen'in denetimindeki mal varlığı listesi şöyle;
Türkiye'de; 88 vakıf, 20 dernek, 128 özel okul, 218 şirket, 129 dershane ve yaklaşık 500 öğrenci yurdu, 1 ingilizce olmak üzere 17 yayın organı, TV istasyonu, ulusal düzeyde 2 radyo istasyonu, finans kurumu ve 1 sigorta şirketi.
Yurtdışında; 6 üniversite, 236 lise, 2 ilkokul, 8 yabancı dil ve bilgisayar merkezi, 6 üniversite hazırlık kursu ve 21 öğrenci yurdu.
2003 yılına ait olan bu listenin bugün için çok daha fazla büyüdüğünü tahmin etmek zor değildir.
Gülen'in Yeşil Kart başvurusuna ilişkin Amerikan Savcılığı'nın hazırladığı dosyada da, Gülen cemaatinin 25 milyar dolarlık maddi gücü olduğu belirtiliyor.
Yine Amerikan Savcılığı, Gülen'in finans kaynaklarına ilişkin de değerlendirme yapıyor. Dosyada deniyor ki; "Gülen hareketinin, yürüttüğü projelerin finansmanında kullanılan paraların büyüklüğü nedeniyle Suudi Arabistan, İran ve Türk hükümetleriyle gizli anlaşma içinde olduğu iddiaları dile getirilmektedir. CIA'in de bu projelere finansal ortaklık ettiği şüpheleri bulunmaktadır" .
Gülen'in bu güce ulaşmasında işbirlikçiliğinin rolü, görmek isteyenler için gizli saklı değil. Türkiye'de bizzat cuntanın ve sonrasında ki iktidarların bilgileri ve onayları dahilinde, Amerika ve Suudi Arabistan tarafından finanse edilen bankalar, holdingler, yatılı okullar, kolejler, dershaneler kuruldu. Fethullah Gülen de, o günlerde büyütülmeye başlandı. Bu ilişki içinde, bir yandan sermaye büyütülürken, diğer yandan kapitalist sistemle bütünleşildi.
yuruyus.com
Gülen, Yeşil Kart alabilmek için açtığı davayı kaybetti. Çünkü, Gülen'de Yeşil Kart verilen kişilerde aranan,"olağanüstü yetenekte olması... ulusal ve uluslararası toplumda mesleğinde en üst düzeyde bulunması" gibi nitelikler bulunmuyormuş!
Gülen'in asıl mesleği, Amerikan ajanlığı, din tüccarlığıdır. Bu açıdan Gülen, mesleğinin en üst düzeylerinden birisidir. Fakat, mahkemeye bu mesleğini söylemek yerine, kendini "eğitimci" diye pazarlamaya kalkışmış. Bu iddiasını kanıtlamak için sunduğu belgeler ise geçersiz sayılmış.
Demek ki; Fethullah, "yeşil dolar"ları bastırıp, dünyanın dört bir yanında okul kurarak elde ettiğini sandığı eğitimci pozisyonunu(!) mahkemeye kabul ettirememiş.
Gülen'in en yakın dostlarının kimler olduğunu bir kez daha gösteren gelişme de bunun üzerine yaşanıyor. Gülen, belgelerle kabul ettiremediği "liyakatını(!)", dostlarından topladığı referans mektupları ile kanıtlamaya çalışıyor.
CIA Gülen'e Kefil
Gülen için referans mektubu verenlerden bir kaçının kimlikleri şöyle;
* George Fidas; CIA'dan Analiz ve Prodüksüyon Direktörü olarak emekli oldu. CIA'nın Balkan politikaları uzmanı ve halen Washington Universitesi Uluslarası İlişkiler Bölümü'nde ders veriyor.
Mahkemeye sunulan destek mektuplarında ilk sırada yer alıyor.
* Graham Fuller: Eski CIA ajanı ve yine eski "National Intelligence Council" (Ulusal İstihbarat Konseyi) Başkan Yardımcısı. "RAND Corporation"da danışmanlık hizmeti veriyor.
* Morton Abramowitz; ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi.
Listede bunlar dışında da, Gülen'e kefil olan pek çok Amerika'lı isim var.
CIA ajanları ile Fethullah'ın bu "güven" ilişkisinin, elbette geçerli nedenleri vardır. Bunun en bilinen nedeni, Gülen'in Amerikan islamcılığının savunucusu ve yayıcısı olmasıdır.
Ki, 2003 yılında ülkemize gelen, Graham Fuller Fethullah Gülen'i de şu sözlerle savunuyordu; "Fethullah Gülen'in radikal İslamcı olduğunu düşünmek bana zor geliyor. Kesinlikle değil, bu yöndeki görüşlere katılmıyorum" dedi. Elbette Fuller haklıydı, Gülen'in islamcılığını tarif edecek kelime, "Radikal İslamcılık" değil, ancak "Amerikan İslamcılığı" kelimesi olabilirdi. Gülen islamcılığı, Amerika için çok gerekli ve yararlı bir islamcılıktı. O süreçte Türkiye'de aranır durumda olan Gülen'in Amerika tarafından iade edilmemesinin nedeni de buydu.
Müslümanları Amerikan Emperyalizmine Peşkeş Çeken Gülen
2003 rakamlarına göre, Gülen'in denetiminde dünyanın dört bir yanındaki dershane ve okul sayısı 570'dir. Bu okulların ne işe yaradığına ilişkin fikir verebilecek örneklerden biri Rusya Federasyonu'nda yaşananlar olmuştu.
Kuşkusuz ki, Gülen'e CIA'cıların kefil olmasının nedenleri var. Bunun başında Gülen'in dünyanın çeşitli bölgelerinde kurduğu okullar ve dershanelerde Amerikan politikalarının yayılmasına hizmet etmesi, Amerikan çıkarları için çalışıyor olması geliyor.
Rusya Federasyonu, 2001'den sonra, Gülen'e ait 16 okulu kapattı, 2003'te Gülen okullarında çalışan 10 öğretmeni sınır dışı etti, 2006'da sınır dışı edilen öğretmen sayısı 50'ye yakındı. Rus gizli servisi, bu okullarda Rusya Federasyonu'nun ulusal güvenliğine aykırı eğitim ve öğretim yapıldığını söylüyor, bu okullarda çalışan öğretmenlerin, ABD ve İngiltere adına ajanlık yaptığı, Türki cumhuriyetlerde darbe girişimlerine karıştığının saptandığı açıklanıyordu. Gülen'in Rusya temsilcisinin Rusya'ya girişi yasaklanıyordu.
Yine, Gülen'in Özbekistan'daki okulları da, Devlet Başkanı İslam Kerimov'a yönelik suikasta adı karışanlardan bazılarının Gülen cemaatine mensup olduğu gerekçesiyle 1999-2000 yıllarında kapatılmıştı.
Gülen'in ayrıca Azerbaycan, Nahçıvan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan'ın yanında Afrika'da okullar açtığı biliniyor. Amerikan çıkarlarının olduğu özellikle Müslüman halkların olduğu ülkelere, Amerikancı Gülen de okulları aracılığıyla giriyor.
"Yeşil Kuşak" sürecinden itibaren Amerika'ya hizmet eden islamcılık, hizmetlerine devam ediyor.
Bu özellikleri nedeniyle Amerikancı 12 Eylül cuntası tarafından önleri açıldı, geliştirildiler. Bu özellikleri nedeniyledir ki, sözde Fethullah Gülen aranır durumda iken, polis başta olmak üzere, düzenin içindeki kurumlaşmalarına ses çıkarılmamıştır.
Gülen, okullarıyla, medyasıyla, elindeki olanakların tümüyle Amerika'nın hizmetindedir. Kendisini Müslüman diye tanımlayanların, Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren Amerika'nın karşısında olması gerekir; fakat Gülen değil karşısında olmak, okullarıyla, elindeki basın yayın araçlarıyla Amerikan politikalarını halklara empoze etmeye çalışan bir politika izlemiştir.
Amerika'yla aynı ağızla, Müslüman halkların işgale karşı direnişleri "terör" diye tanımlandı, Amerika'ya karşı olan her şey "terör"dü. Halklara direnişlerden uzak durmaları telkin ediliyordu.
Gülen'in Müslümanlığının çerçevesi de bu temel noktada çizilmektedir. Gerçekte, müslümanlıkla, dinle imanla ilgisi yoktur. İslamın tüm değerlerini satabilir. Nitekim yaptığı da budur.
Amerikancı islamcılar için her şey satılıktır. En iyi pazarladıkları ve kullanabilecekleri malzeme din olduğu için dini satıyorlar. Halkın inançlarının onların gözünde bir değeri yoktur, rahatlıkla Amerika'nın hizmetine sunmaları da bunu göstermektedir.
Sadece din de değil, örneğin bir bakarsınız, islamcılıkla ilgisi olmayan futbol kulüplerine el atarlar. Futbol kulüplerinin hepsi mafya yuvasıdır, onların islamcılığı bu mafya yuvalarına el atıp rantından yararlanmaya, futbolu kitleleri uyutma ve iktidarları için kullanmaya engel olmaz.
Dinse din, futbolsa futbol, mafyaysa mafya, hepsini kullanabilirler. Dini ticaret malı gibi gören bu kafa yapılarının, Müslümanların "büyük şeytan" dedikleri Amerikan emperyalizmi ile aynı cephede yer almaları da bu nedenle şaşırtıcı olmuyor.
Fethullah'tan Genelkurmay'a... Dini Kullanmayan Mı Var?
Bugün dini en etkili şekilde kullanan islamcılar karşısında, laiklik savunucusu kesilen Genelkurmay'ın da dini kullanmakta islamcı kesimden özde farkı yoktur.
Ülkemizde islamcılığın ve özellikle de din tüccarlarının bu kadar güçlenmelerinde 12 Eylül Cuntacılarının destekleri belirleyicidir.
Devrimciler, halkta bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm, hak ve özgürlükler, adalet, anti-emperyalist, anti-oligarşik, anti-faşist bilinci geliştirirken, cuntacılar bunun karşısında halkı dini geliştirerek denetim altında tutma politikası uyguladılar.
Bunun için tarikatları desteklediler, yaygınlaştırdılar. Gülen hareketi de, bugün AKP'yi oluşturan islamcılık da bu koşullarda hızla gelişti, örgütlendi ve bugün Genelkurmay'a karşı iktidar çatışması yürütecek duruma geldi.
Bugün için Genelkurmay'ın laiklik söylemine sarılmasının da inandırıcılığı yoktur. Laikliği tutunacak nokta olarak görmektediler, fakat aynı zamanda halkın mücadelesi karşısında bugün de dini kullanmakta ve "Dinin lüzumlu bir müessese" olduğu düşüncesinden hareketle, halka karşı savaştırdıkları askerleri dini söylemlerle motive etmektedirler.
Din, Müslümanları aşağılayan, Amerikan halkını Müslümanlara karşı düşmanlaştırmak için, islama hakaret eden Amerika yönetiminin de ilgi alanı dışında değil. Onlar da, islamı kendilerinin kullanabileceği şekilde biçimlendirmenin ve kullanmanın politikasını yapıyor ve AKP gibi, Fethullah gibi işbirlikçileri aracılığıyla uyguluyorlar.
Kısacası din, halkları denetim altına almaya çalışan, sömürü ve zulmü perdelemek isteyen, halkı gerçek sorunlarından uzaklaştırmaya çalışan tüm egemenlerin kullandığı, kullanmaya çalıştığı bir malzemedir.
izmet Karşılıksız Değil
Gülenler'in, AKP'lilerin Amerika için çalışırken yürüttükleri ilişki tek yanlı bir ilişki değildir. Bu ilişki içinde kendi çıkarları da vardır.
Bu ilişki içinde, emperyalizmin de desteğini alarak, gerek ülke içinde, gerekse değişik ülkelerde ekonomik, siyasi, örgütsel güç kazanmaktadırlar.
Örneğin, Gülen'in denetimindeki mal varlığı listesi şöyle;
Türkiye'de; 88 vakıf, 20 dernek, 128 özel okul, 218 şirket, 129 dershane ve yaklaşık 500 öğrenci yurdu, 1 ingilizce olmak üzere 17 yayın organı, TV istasyonu, ulusal düzeyde 2 radyo istasyonu, finans kurumu ve 1 sigorta şirketi.
Yurtdışında; 6 üniversite, 236 lise, 2 ilkokul, 8 yabancı dil ve bilgisayar merkezi, 6 üniversite hazırlık kursu ve 21 öğrenci yurdu.
2003 yılına ait olan bu listenin bugün için çok daha fazla büyüdüğünü tahmin etmek zor değildir.
Gülen'in Yeşil Kart başvurusuna ilişkin Amerikan Savcılığı'nın hazırladığı dosyada da, Gülen cemaatinin 25 milyar dolarlık maddi gücü olduğu belirtiliyor.
Yine Amerikan Savcılığı, Gülen'in finans kaynaklarına ilişkin de değerlendirme yapıyor. Dosyada deniyor ki; "Gülen hareketinin, yürüttüğü projelerin finansmanında kullanılan paraların büyüklüğü nedeniyle Suudi Arabistan, İran ve Türk hükümetleriyle gizli anlaşma içinde olduğu iddiaları dile getirilmektedir. CIA'in de bu projelere finansal ortaklık ettiği şüpheleri bulunmaktadır" .
Gülen'in bu güce ulaşmasında işbirlikçiliğinin rolü, görmek isteyenler için gizli saklı değil. Türkiye'de bizzat cuntanın ve sonrasında ki iktidarların bilgileri ve onayları dahilinde, Amerika ve Suudi Arabistan tarafından finanse edilen bankalar, holdingler, yatılı okullar, kolejler, dershaneler kuruldu. Fethullah Gülen de, o günlerde büyütülmeye başlandı. Bu ilişki içinde, bir yandan sermaye büyütülürken, diğer yandan kapitalist sistemle bütünleşildi.
yuruyus.com