Ayağa kalk Arakanda Müslümanlar diri diri yakılıyor!!!!

Bu konuyu okuyanlar

ashabulyemin

Müdavim
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Değerli arkadaşlarım
insan Allah[cc]ın yeryüzündeki halifesidir mübarektir.Kendine Allah[cc]tan gayri ilah edinirse bu özelliği kalmaz bu tespiti yapalım.
Sadece inananlar kardeştir bu kardeş kavramına Efendimiz[sav]nin müslümanlığı tebliğinden önce o zamana kadar gelmiş geçmiş Tüm peygamber efendilerimize[as ecmain]biat edenler onların şeriatından çıkmayanlar kardeşlerimizdir
İnananlar arasında yer ırk renk dil zengin fakir ayrımı olmaz Eğer bir kişi bir müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmezse tam iman etmiş sayılmaz.Bizim için ülkemizde Rabbim allah[cc]diye zulm görenler suriyede arakanda doğu türkistanda filistinde sudanda zulüm görenler aynıdır hepsi eşit biçimde yüreğimizi yakar
Buluğ çağına erene kadar tüm çocuklar müslümandır bunlara yapılan zulum aynı kategoridedir
şimdi diyeceksiniz ki rumu ermenisi veya inançsızı zulum görse onada karşı çıkarız çünki müslüman bilir ki
zulme rıza zulumdur zulmaden zalimdir zalimlerin gideceği yer ise nar-ı cehennemdir orası ne kötü bir yerdir
arakanda budistlerin inançları gereği yaktıkları müslümanlar var onlar bunu cinayet vahşet görmüyor suriyede mezheb ayrımı var ıraktada onlar bu katliamı yaparken kerbelanın sözde öcünü alıyorlar her ikiside yanlış velevki gücü diğer taraf ele geçirsede katliam kafirlere karşı olsa oda yanlış
Değerli kardeşlerim
Kıyamet alametleri yaşanırken Buruc sure-i celilesinde zikredilen ashab-ı uhdudu dehşet içinde seyrediyoruz onlarda inanmayanları içi ateş dolu çukurlara atıyorlardı Sadec cebrail aleyisselamın sayhası işitildi ''estauzubillah bismillah sayhaten vahideten''o çığlık uhdud halkını yok etmeye yetti.Efendimiz[sav]bu konuyu ashab-ı kirama anlatırken sizden önceki inananlar ateş dolu çukurlara atılıyordu demir taraklarla etleri taranıyordu sizler bu zulumleri görmeden mi cennete gireceğinizi zannediyorsunuz buyurdu
insanoğlunun hayvandan daha vahşi olduğu bir olaylar zincirini görüyoruz ve müslüman zannedilen suud iran ve bilcümlesi sessiz hatta derinden destekliyor
 

execute

Asistan
Katılım
15 Şubat 2011
Mesajlar
469
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
“Hepinizin dönüşü, O’nadır. Allah'ın vadi haktır. O, önce mahlukatı yaratır, sonra iman edip yararlı işler yapanların ve küfredenlerin hareketlerinin karşılığını adaletle vermek için tekrar diriltir. Küfredenlere, küfürlerinden ötürü kızgın bir içecek ve can yakıcı azâb vardır.” [32]“Onun üzerine kaynar su içeceksiniz. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.” [33]

“Andolsun ki, cehennem için de bir çok cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.” [41]

“Cehennemde şöyle seslenirler: “Ey Nöbetçi! Rabbin hiç değilse canımızı alsın.” Nöbetçi: “Siz böyle kalacaksınız” der.” [75]
“Küfredenlere cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler; kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez.”
[76]
“Ardında cehennem vardır; orada kendisine irinli su içirilecektir. Onu yudum yudum alacak fakat yutamayacaktır. Ölüm ona her taraftan geldiği halde, ölemeyecek, arkasından da çetin bir azâb gelecektir.” [77]

“Rabbine suçlu olarak gelen bilsin ki, cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne de yaşar.”[78]

Allah Sözünde durandır. Herşeyi Hakkıyla bilendir.

Bu tür haberleri duydukça içim cız ediyor dertleniyorum. İmkan olsada savaşıp şehit olsam Allah yolunda.

Elden birşey gelmediğinde ise cehennemin azabı serinletiyor bir nebze içimi.
 

CMYK

Müdavim
Katılım
11 Haziran 2011
Mesajlar
1,048
Reaksiyon puanı
7
Puanları
38
Dün bir haber kanalında izledim:Bu görüntüler sonradan bilinçli olarak budistler tarafından dünyaya yayınlanıyor ve amaçları Müslümanlara göz dağı vermekmiş ve arakan Müslümanları bu zulmü 40 yıldır yaşıyorlar.Yani anlayacağınız olaylar yeni değil görmezden gelinen 40 yıllık bir dram.Tabi Dünyanın her yerinde...Asırlardır...
 

IuTKuI

Müdavim
Katılım
20 Aralık 2011
Mesajlar
1,622
Reaksiyon puanı
4
Puanları
38
Bugün var bu konu yarın yok. Bu tür konular hep gündem değiştiriyor. Bugün üzülüyoruz lanetler ediyoruz 3 5 gün sonra bunun yerine başka bir konu geliyor ve bu unutuluyor. Üzülmemek elde değil fakat çözüm yok.
 

energyy

Asistan
Katılım
9 Temmuz 2012
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
yapcak başka birsey varmı bukadar yardım severlik olmaz ne şartlar altında yasıyoruzz...
sen ilk ömce etrafındaki sülükleri temizle sonra diger sülüklerle ugrass. sen fakir oo fakir neyapcaksın ? heryere koşamassın sen ne yiyceksin.
Allah onlara birlikversin yerlerinde olasam adamları toplayıp gerilla olustursunlar 4 000.000 nüfus 10000 erkek cetelerle ugrassaa köklerin kazırlar....
bu vatan nasıl kazma küraklen kurtulduysa onlarda öyle yapmak zorunda.
işte müslümanlar bu zihniyet yüzünden yıllardır zulüm görüyor.. merak ediyorum dogrusu Türkiye de ne kadar zor sartta yasanabilir.. şu anda hiç bir müslüman ülkede olmayan refah bizim ülkemizde var .. Müslüman her yerde müslümandır ..
 

erde89

Asistan
Katılım
4 Nisan 2012
Mesajlar
119
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
ben inanıyorumki imam mehdi aramızda (müslüman degilim)
 

ashabulyemin

Müdavim
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
ben inanıyorumki imam mehdi aramızda (müslüman degilim)
Mehdi[as]halen inmemiştir zamanı yeri vardır bu yaklaşık 10-05 saatlik bir sohbet dizisikonusudur tamamı 40 nsaattten de fazladır ki ahir zamanda... ve deccal konularıyla beraberdir.Eğer talep gelirse din kültürü bölümünde yayınlarız.
Bu olay ashab-ı uhdud yanı uhdud halkı Kur'anda belirtilen helak olan kavimlerden ki insanları inançları yüzünden ateş dolu çukurlara atarlarmış ve sayhaten vahiden bir çığlık onlara yetti
Değerli kardeşim konu insan sa din kulu ile rabbi arasında bir köprüdür yani ancak kendini ilgilendirir
kur'aanda ve sünnette öldürülmesinde beis olmayan hayvanlar vardır fare yılan karga gibi bunların dahi yakılarak veya boğulara öldürülmesi nehyedilmiştir.
Burada dikkat edeceğimiz bizlere öve öve bitirilemeyenbudizm inancının ne kadar ilkel ve hayvanlardan dahi daha aşağılık bir yapıya sahip olduğudur
islamiyetten uzaklaştıkça insanlıktan uzaklaşılır
 

ashabulyemin

Müdavim
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Türkistan'da her yıl binlerce Türk ölüyor sesiniz sedanız var mı ?
Biraz incelersen bulursun doğu türkistanla ilgili onlarca video ekledik
Turancıyım ama burada din ırk önemli değil önemli olan insan ve onu bir çöp gibi yakmak uhdud halkı gibi olmak
Kimisi din siyaset ekseninden kimi milliyetinden girmiş ikiside yanlış orada yakılarak ölenler yahudi de ermenide ateistte olsa duruşumuz aynı olmalıdır
 

NT1

Doçent
Katılım
1 Nisan 2012
Mesajlar
598
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
Somalı ye yardım dıye cıldıranlar neredesınız ???
 

ashabulyemin

Müdavim
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Değerli arkadaşlar özellikle insanı demoralize edip uzun zaman hafızasından silinmeyecek fotoğraflar var yayınlamadık
[h=1]Arakanlı Ashabı Uhdud[/h]27 TEMMUZ 2012 http://www.milligazete.com.tr/makale/arakanli-ashab-i-uhdud-245701.htm





Kur'an'da Buruc Suresinde geçen Ashab-ı Uhdud kıssasının günümüzde yeni versiyonları yaşanıyor. Ashab-ı Uhdud, hendek veya çukur halkı anlamına gelmektedir. Sırf imanlarından dolayı iktidar sahipleri tarafından emsali görülmemiş bir şiddetle cezalandırılırlar. Kıssanın geçtiği mekan ve yerle alakalı muhtelif rivayetler vardır. Bu rivayetlerden birisine göre, Kur'an'da anlatılan söz konusu kıssa Necran'da geçmiştir. Çukurlarda canlı canlı yakılanlar ise dönemin mazlum Hıristiyanlarıdır. Bir şekilde Hıristiyanlık Necran ahalisi arasında yayılmıştır. Ashab-ı uhdud hakkında tefsirlerde dört kadar rivayet aktarılır. Bunlar arasında en meşhuru, Yemen/Necran hükümranlığını ele geçiren Zû Nuvas ile alakalı olandır. Ebrehe Kabe'ye yönelik başarısız saldırısında Hıristiyanlık taassubuyla ve dürtüsüyle hareket ederken Zü Nuvas da daha öncesinde Necran'da Hıristiyan olan müminlere yönelik vahşi bir katliamın aktörüdür. Dönemin zalim ve diktatörlerinden biridir. Dördüncü asırda Yemen'e hakim olan bu kral Yahudi dinini benimseyip Hıristiyan olan Necran ahalisini de Yahudiliği kabule zorlar. Halk direnince, birçok insanı ateş dolu hendeklere attırır. Böylece öldürülenlerin 20.000 kadar olduğu söylenir. Bu bölgedeki Yahudi hakimiyeti 340-378 yılları arasında gerçekleşmiştir. Yahudilik üzerine olan Zü Nuvas büyük bir ordu toplayarak Necran üzerine gider ve tehdidini ikaa etmeye yeltenir. Halkı iki seçenekle karşı karşıya bırakır. Bunlardan birisi dinlerini değiştirmeleri ve Yahudiliğe geçmeleri. İkincisi ise canlı canlı yakılmak suretiyle cezalandırılmalarıdır. Halk ise canları pahasına din değiştirmeyi reddeder. Bu kıssayı ibretlik kılan hadise çileye maruz kalanların ve ateşe atılanların tamamen masum olmaları ve hak etmedikleri bir biçimde sırf inançlarından dolayı cezalandırılmalarıdır. Ceza da en vahşi şekliyle infaz edilmiş ve uygulanmıştır.
Buruc Suresindeki ilgili ayetler şöyledir: Burçlarla süslü göğe, Geleceği vâd olunan kıyamet gününe, Şahid ile meşhûda kasem ederim ki: Kur'ân'ı inkâr eden kâfirler mel'undurlar. Tıpkı kahrolası Ashab-ı uhdud'un, o tutuşturulmuş ateşle dolu hendeği hazırlayanların mel'un oldukları gibi... Hani onlar ateşin başında oturur, müminlere yaptıklarını acımasızca seyrederlerdi. Onların müminlere bu işkenceyi yapmalarının tek sebebi, müminlerin göklerin ve yerin tek hâkimi, azîz ve hamîd (mutlak galip ve bütün övgülere lâyık) olan Allah'a iman etmeleri idi. Allah her şeye şahittir.
Tarihçi İbni İshak, Siyerinde çukurlara ve hendeklere atılan müminleri yakan kişinin Zü Nuvas olduğu kanatindedir. Bu olaydan sonra Hıristiyan olan Habeşiştan, tedip etmek üzere Zü Nuvas'ın üzerine güç gönderir ve Zü Nuvas kaçarken denizde boğulur ve böylece Yemen'deki Yahudi hakimiyeti sona erer. Kıssadan hisse şudur: Taassup insanın gözlerini kör etmekte ve bu da insanı suç makinası ve hatta canavar haline getirmektedir. Yemen'de buna maruz kalan Hıristiyanlar Endülüs'te aynısını Müslümanlara ve Heterodoks Hıristiyanlara yapmışlar ve yaşatmışlardır. Engizisyon Mahkemeleri dinlerini değiştirmeyen Müslümanları meydanlara toplayarak canlı canlı yakmıştır. Demek ki, tarih sürekli olarak tekerrür etmektedir. Ferdinand ve İzebella ve halefleri Müslümanlarla yaptıkları ahitleri ve sözleşmeleri geçersiz saydıkları gibi asimilasyon için Müslümanların deniz kenarına inmelerini bile yasaklamışlar ve Müslümanları ölümle Hıristiyanlığı benimseme seçeneği arasında bırakmışlardır. O önemde de İslam dünyası eli kolu bağlı bir biçimde Endülüs faciasına seyirci kalmıştır. Bu mesele organize olma meselesi, himmet ve güç meselesidir. Bugün de Arakan Müslümanları modern bir Ashab-ı Uhdud hikayesini temsil ediyorlar. Burmalı askeri cunta ve rahipler ve onların yedeğindeki ayak takımı dinlerini değiştirmeyen Müslümanları canlı canlı yakarak imha etmektedir. Sanki Burma tarihe döndü ya da tarih Burma'ya geri geldi. Çoktandır Arakan Müslümanları gerçek bir Endülüsleşme vakası yaşıyorlar. Zü Nuvas'ın hahamlarının yaptıklarını veya Engizisyon mahkemelerinde papazların yaptıklarını Burma'da Budist rahipler yapıyorlar. Müslümanlara yönelik yardımların ulaşmasını bile engelliyorlar.
Müslümanların sahibi olmadığı için kanları her yerde ucuz. Halbuki azınlık da değiller. Lakin hadislerde ifade edildiği gibi selin önünde çer çöp gibiler. Onlar belirleyici veya yönlendirici makamda değil yönlendirilen ve edilgen makamdalar. Nedeni ise dünyaya düşkan olmaları ve dünyayı sevmeleridir. İnşallah denklem bir gün tersine döner
 

ashabulyemin

Müdavim
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
[video=youtube;zrQ9njv2Q7k]http://www.youtube.com/watch?v=zrQ9njv2Q7k[/video]
http://www.kuranikerim.com/telmalili/buruc.htm
BURUÇ SURESİ IŞIĞINDA ASHAB-I UHDUD KISSASI http://www.kurankissalari.tr.gg/ASHAB_I-UHDUD.htm

Giriş

Buruç Suresi, resmi tertipte seksen beşinci, nüzul sırasına göre yirmi yedinci sırada yer alır. Şems Suresi'nden sonra inmiştir. Yirmi iki ayettir. Konusu, inananlara yapılan işkenceleri, bunlara işkence edenleri ve uğrunda işkence görülen vahyi kapsar.
Cenab-ı Allah, Buruç süresi içersinde yer alan, geçmişte işkencelere uğrayan "Ashab-ı Uhdud" kıssasında geçen müminleri örnek vererek, Müslümanlara eziyet yapan Mekkeli müşrikleri uyarır. Baskı ve işkencelere uğrayan müminleri de bu çektikleri eziyetlerin karşılığı olarak cennetle müjdeler.
Buruç suresi ve Ashab- Uhdud kıssasındaki, Allah'ın uyarı ve müjdelemeleri yalnızca Mekkeli müşrikler ve inananlar için değildir. Kıyamete kadar hükümleri baki olan Kur’an’ın, muhatapları olan ve aynı halleri yaşayabilecek tüm insanları kapsamaktadır.
Buruç Suresi'ni üç bölümde inceleyeceğiz.
1. Bir ve üçüncü ayetleri kapsayan "yeminler".
2. Dört ve yirminci ayetleri kapsayan "işkence edenler ve edilenler"
3. Yirmi bir ve yirmi ikinci ayetleri kapsayan "Vahy'in savunulması".

Bir./ Yeminler

1. Burçlara sahip göğe andolsun.
2. Vadedilen güne andolsun.
3. Tanıklık edene ve tanıklık edilene andolsun."
Sureye, Mekkî surelerin özelliklerinden biri olan "yeminlerle başlanıyor.
Allah, Kur'an'ı apaçık, anlaşılır ve muhataplarını çarpıcı bir biçimde sunar. Bunu da Araplar'ın konuştuğu dilin öğelerini kullanarak yapar.
Arapça konuşan bir topluma, anlaşılması için onların anladığı bir dille inen Kur'an-ı Kerim, Arapların dilini kullanması dolayısıyla, o günün lisanının anlatım özelliklerinden biri olan "yeminleri de doğal olarak kullanır.
Kur'an-ı Kerim'de yeminler; yeminlerin ardından anlatılacak olayların önemine şahitlik etmesi için kullanılmıştır. Böylece yemin edilen şeyler şahit gösterilerek daha sonra anlatılacak olanların önemine dikkat çekilmek istenmiştir.
1. Burçlara sahip göğe andolsun."
Ayette burçlarla donanmış gökyüzüne yemin ediliyor.
Buruç, burc'un çoğuludur. Burç, aşikâr olan şeyleri ifade eder. Göze çarpacak yüksek bir yerde bulunan köşk'e, kalenin en yüksek yerine burç denilir. Gökte görülen yıldızlara ve insanlar tarafından bunların kümelendirilmesi ile oluşturulan gruplara da burç denilmiştir. Bu hususa Kur'an'da şöyle değinilir.
"Gökte Burçlar var eden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ay'ı yaratan Allah yücelerin yücesidir." (25/61)
"Andolsun ki gökte burçlar var ettik." (15/16)
Kur'an-ı Kerim'de doğadan örneklemeler yapılırken gökyüzünün sıkça örnek verildiğini görmekteyiz. İnsanların üzerinde gece ve gündüz her an asılı duran gökyüzünün azameti içinde yer alan güneş, ay ve yıldızların yaratılışına dikkat çekilir. İnsanların ışık ve daha nice değişik nimetler olarak istifade ettiği gökyüzünün yaratanına kulluk etmeleri istenir.
Dolayısıyla içinde türlü nesnelerin ve aynı zamanda burçlarında bulunduğu göğe yemin eden Allah, yarattığı bu büyük nimeti şahit göstererek, evrenin tek sahibi olduğunu ve ona kulluk edilmesi gerektiğini kullarına anlatmış olur.
"Va'dedilen güne andolsun."
Kur'an'ın inişiyle beraber Allah, insanları kendisine kulluk etmeye çağırır. Allah, emirlerini yerine getirenleri cennete, karşı gelenleri cehenneme atacağını beyan eder.
Bu yüzden evrenin yok olup, insanların yeniden diriltilerek yaptıklarının hesaba çekileceğini bildirir.
"Kıyametin koptuğu o gün, yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar yumuşak kum yığını haline gelir." (73/14)
"O insan, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve kalplerde olanların ortaya konulacağı bir zamanın geleceğini bilmez mi?" (100/9–10)
"Canlar bedenlerle birleştiği zaman." (81/7)
İşte Allah, daha önce inen surelerde beyan ettiği, insanların hesaba çekileceğini haber verdiği ahireti yani vadettiği günü şahit gösteriyor. Ona yemin ederek inananlara işkence edenlerin bunların hesabını o günde vereceğine dikkat çekip işkence etmekten vazgeçmelerini, tek ve affedici olan Allah'a kulluk etmelerini istiyor.
"Tanıklık edene ve edilene andolsun."
Daha önceki ayette yemin edilen ahiret günü geldiğinde insanlar yaptıklarının hesabını bir bir vereceklerdir. İnsanların bu hesabı verirken aynı zamanda kendi kendinin tanığı da olacaktır.
"Ey insan! O gün sen, Rabbinin huzuruna varıp durursun. O gün, insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir. Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu artık kendi kendinin tanığıdır." (75/12 -15)
"Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve tanık bulunduğu halde gelir." (50/21)
Ahiret gününde tanıklık eden daha nice şeyler vardır. Allah, resuller, amel defterleri... v.s.
Bütün bu tanıklar vadolunan günde inananlara işkence yapanları ve yaptıkları zulümleri tek tek bütün detaylarıyla sayıp dökeceklerdir.
Görülüyor ki tanık ve tanık olunana yapılan yemin, daha sonra anlatılacak işkencecileri hesap günü ile uyarmaktadır.

İki./ İşkence Eden ve Edilenler

Surenin yeminlerden sonra gelen bu bölümün de geçmişte işkence görmüş bir topluluğun başına gelenler, Ashab-ı Uhdud adı verilen kıssada vazedilir.
4. Katledildi, hendeğin adamları
(Kutile Ashabu’l uhdud) ayetinin Motamot tercümesi; “Katledildi, hendeğin ashabı” olsa bile bu şekilde meallendirilmesinde sorun olabileceği, bu mealin ayetin asıl kastını tam yansıtmayacağı hususunda görüşler bulunmaktadır.

Merhum, Muhammed Esed; “Kur’an mesaj”ı isimli meal-tefsir eserinde bu hususta şunları kaydetmektedir. “Kutile ifadesi, lâfzen, “öldürüldü” yahut bir beddua olarak “öldürülse” anlamına gelir. Bu ifadenin lâfzî çevirisi –ister bir durum tasviri, isterse temenni olarak alınsın- burada anlamsız olurdu. Bu nedenle birçok müfessir (ki Taberî de onlardan biridir) onu, “Allah’ın rahmetinden kovulmuş” olmak, (lu’ine) yani, kendi fiili veya davranışı yüzünden ruhsal olarak “öldürülmüş” olmak şeklinde anlarlar. Benim “kendini mahveder” şeklindeki çevirimin nedeni budur.” Şeklinde konuya izah getirmektedir.

Prof. Dr. Süleyman Ateş ise “Yüce Kur’an’ın tefsiri”nde konu hakkında; “ (Kutile) öldürüldü demek ise de burada kahroldu, lanetlendi anlamını vermektedir.” Demektedir.

Ayetteki “mahvoldu/lanetlendi/kahroldu hendeğin adamları” ifadesinden, daha sonra anlatılacak olumsuz fiillerinden dolayı Ashab-u Uhdud’un iflah olamadıklarını / olmayacaklarını belirtmek istediğini anlamamız gerekmektedir.

Beşinci ayetten itibaren hendek sahiplerinin ve sahip oldukları hendeğin mahiyeti anlatılmaya başlanmaktadır
5. O tutuşturucu ateşin sahibi,
6. Onlar o zaman onun kenarına oturmuşlar,
7. Müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
8. Onlardan, sırf, Aziz ve Hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar.

9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir ve Allah her şeye şahittir.
Kur'an-ı Kerim'de geçmiş kavimler içinde yaşamış olan bir taifeyi anlatan Ashab-ı Uhdud kıssası; öncelikle Kur’an’ın iniş döneminde, ilk Müslümanlar ve karşıtları sonrasında ise kıyamete kadar Kur’an’a muhatap tüm insanlar için öğüt ve ibret olması için veriliyor.
Tefsirlerde her ne kadar ashab-ı Uhdud’un mahiyeti hakkında bilgi verilmeye çalışılıyorsa da, onlar hakkında kesin bir bilgi yalnızca Kur'an'da Ashab-ı Uhdud kıssasında mücmel olarak verilmektedir.
Kur’an’da yer alan Ashab-ı Uhdud kıssasının, öğüt ve ibret yönü ön planda olan mücmel vasfı, müfessirler tarafından, kıssa hakkında tevatür ve çeşitli kaynaklar yoluyla edinilen, tarihsel, coğrafik, biyografik malûmat ile mufassallaştırılarak anlatılmaya gayret edildiğini müşahede etmekteyiz. Bu gayretler olumsuzluk taşımamış olsa da mufassallaştırma çabalarındaki uç tavırların (İsrailiyat, lüzumsuz mitolojik eklentiler, v.s) kıssaları asıl gayesinden saptırdığını ya da vermek istediği mesajları örtebildiğini söylemek de mümkündür.
Oysa Kur'an'da anlatılan kıssalarda mühim olan; yer, zaman ve şahıslar değildir. Anlatılan kıssaların öğüt ve ibret verici yanıdır ve bu her zaman mücmel olarak gerçekleşmiştir. Bunun bir nedeni de Kur’an öncesi inen Tevrat, İncil gibi kutsal kitapların yazılı ve sözlü kalıntılarına ait birikimler ve bu kalıntılar ile birlikte oluşmuş tevatüre dayalı olan cahiliyye Arap kültürel bilgi birikimidir.
Kur’an, Arap arka planına ait bu bilgi birikimleri üzerine, kendi mücmel doğrularını bildirmiştir. Buna binaen Kur’an’daki kıssaların mücmelliği, Arap cahiliyye ve Ehl-i Kitap arka planındaki bilgi birikimleri ile Kur’an perspektifinde müşahhaslaştırılabilir kanaatindeyiz.
Ashab-ı Uhdud kıssasının anlatıldığı Buruç suresindeki ayetlerde; sırf Allah'a inançlarından dolayı ateşe atılmak gibi çok ağır bir işkenceye maruz kalan insanlar olduğu beyan edilir. İsim, yer ve zaman verilmeyen bu ayetlerde geçen yer olgusu tefsirlerde; Arabistan’ın güney batısında kalan Yemen, ve Habeşistan’ın Necran toprakları olarak verilmektedir. Kıssada geçen şahıs olarak, bu topraklarda hakimiyet süren Yahudi kral Zü-Nüvas olduğu belirtilmektedir. Müfessirler, Zü-Nüvas’ın, Hıristiyanlığı seçen toplulukları, ateşli hendeklerde işkence ile katlettiği rivayetlerine yer vermektedirler. Zaman olarak, Kur’an’ın iniş sürecine yakın bir zamanda bu olayın yaşandığı rivayetleri yer almaktadır.

Nerede yaşamış, kim tarafından, ne zaman, işkence ve katliama uğramış olurlarsa olsunlar; Ashab-ı Uhdud kıssasında anlatılan insanların; Mekke'de yaşayan Müslümanlardan, inanış olarak bir farklarının bulunmadığı; “Onlardan, sırf, Aziz ve Hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar.” “ O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir ve Allah her şeye şahittir.” Ayetlerindeki anlatımlarla belirtilmiş olur.

Kıssanın anlatılış amacı da geçmişte yaşanmış bu olay örnek gösterilerek, Vahiy’e muhatap toplumların, bu yaşananlar veçhesinde öğüt ve ibret almaları isteğidir.
Mekke müşrikleri tarafından işkence edilen Müslümanların başına gelenler, Ashab-ı Uhdud kıssasındaki inananlara göre daha hafif kalmaktadır. Nitekim sırf Allah'a iman ettikleri için, Mekkeli Müslümanlara; karşılarında olan Mekkeli müşrikler tarafından, belki de Ashab-ı Uhdud kıssasında inananlara yapıldığı gibi de işkence edilebilir, mesajı verilir. Bu inkârcı müşrik zalimlerin tarihin her devrinde olduğu gibi alçaklıklarını bu boyutlara çıkaracak kadar gafil oldukları gözler önüne serilmiş olur.
Verilen Ashab-ı Uhdud kıssasındaki müminlere işkence vahşeti örneği; işkencecilerin yaptıkları ve işkence edilenlerin başına gelenler, kıyamete kadar Kur'an'a iman edecek ve etmiş olan tüm inananların başından geçebilecek safhalardan biri olduğu böylece ifade edilmiş olur. İnananlara, müşriklerin bu gibi işkencelerine hazırlıklı olmaları hatırlatılır.
10. “İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip sonra tevbe etmeyenler, onlar için Cehennem azabı vardır. Ve onlar için yangın azabı vardır."
İnananlara işkence eden inkârcıların gidecekleri yer onlara hatırlatılır. Cehennem... Ne kötü bir azab... Oradaki ateşler, müminleri attıkları ateşten çok daha farklı ve daha şiddetlidir.
“O kimse en büyük ateşe girer. Sonra onun içinde ne ölür, ne de yaşar." (87/12–13)
11. “İnanan ve Salih ameller işleyen kimseler için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur."
Bu ayette Cenab-ı Allah, müşriklerin baskı ve işkencelerine karşı direnip, vahyi insanlara iletmeye devam etmelerine karşılık inananları, mükâfatın en büyüğü altlarından ırmaklar akan cennetle müjdelemektedir.
12. “Kuşkusuz Rabbinin tutuşu şiddetlidir."
İnananlara işkence edenlerin ise sapasağlam durduklarını gören Müslümanlara Allah şu gerçeği beyan ediyor. Merak etmeyin! Allah, zamanı geldiğinde onları yerle bir edecek, onlara gerekli azabı verecektir. Çünkü Allah zalimlerin en büyük rakibidir. "Allah'ın tutuşu şiddetlidir." Bunun en bariz örneklerini ise on yedinci ayetten itibaren verecektir.
13. “Önce yaratıp sonra bunu tekrar eden O'dur.”
14. “O bağışlayandır, sevendir.”
15. “Arşın sahibidir, yücedir.”
16. “Her dilediğini mutlaka yapandır."
Allah tevhidi gerçekleri açıklamaktadır. İnsanları yaratanın ve ahirette tekrar diriltecek olanın kendisi olduğunu bildirir. O halde ey işkenceciler! Kendinize gelin, Allah'a iman edin. Tevbe eder küfürden vazgeçerseniz bilin ki Allah, affeder. Çünkü O yarattıklarını sever, insanları ille de cezalandırma gibi bir amacı yoktur. O arşın hâkimidir. İstediğini yapmakta ona karşı koyacak kimse yoktur.
17. “Orduların haberi sana geldi mi?”
18. “Firavun ve Semud'un.”
19. “Doğrusu, inkârcılar hep yalanlaya gelmişlerdir.”
20. “Oysa Allah onları arkalarından çevirmiştir."
On ikinci ayette "Kuşkusuz Allah'ın tutuşu şiddetlidir." diye beyan edilmişti. Bu ayetlerde ise on ikinci ayetteki Allah'ın tutuşunun açıklaması yapılmaktadır. Firavun ve Semud'un halkı da Allah'ı inkâr edip onun peygamberini yalanlamışlardır. Onlar da inananlara işkenceler edip baskı yapmışlardı. Lakin sonlarının ne kadar kötü olduğunu ticaret kervanlarının seferleri esnasında cahiliye Arapları da görüyorlardı. Atalarında gelen tevatürler sayesinde de bu kavimlerin kötü sonlarını duymuşlardı. İşte Allah; Mekke müşrikleri tarafından işkence edilen, baskı altında tutulan ve Allah'tan yardım bekleyen İnananlara acele etmemelerini yeri ve zamanı geldiğinde nasıl Firavun ve Semud ordularını cezalandırdı ise Mekke müşriklerinin de cezasız kalmayacağını böylece açıklamış olur.
"Oysa Allah onları arkalarından çevirmiştir." ayetindeki ifade Mekke inananlarına ipuçları vermektedir.
Mekke müşrikleri elde ettikleri sınırsız zenginlik ve otoriteden dolayı kendilerini kavimlerinin hâkimi olarak kabul ettirdikleri için, Allah'ın inkâr edip inananlara da inançlarından dolayı işkenceler yapıyorlardı.
Bunun benzeri tavrı; Firavun ve Semud'un inkârcıları da uygulamıştı. Ancak, Allah zaman içinde onları güçsüz ve kımıldayamayacak hale getirmiş ve onları cezalandırmıştı. Ama onlar bunun farkına varamamışlardı.

Üç./ Vahiy’in Savunulması

21. Doğrusu O, şerefli bir Kur'an'dır.
22. Korunan bir levhadadır."
Kur'an'ın iniş süreci içerisinde müşriklerin gerek peygamber, gerek vahiy ve gerekse vahy'i ileten Cebrail (a) hakkında yer yer itham ve iftiralarına rastlanır. Bu hususta nüzul sırasına göre Buruç suresinden önce inen Tekvir süresindeki müşriklerin itham ve iftiralarını anlatan ayetleri verelim.
"O değerli bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür."
"Arkadaşınız cinli değildir."
"O kovulmuş şeytanın sözü değildir." (81/20, 22, 25)
Ayrıca yine nüzul sırasına göre Buruç suresinden önce inen Necm Suresi'nde de Cebrail ve Hz. Peygamber arasındaki bağlantı anlatılır, müşriklerin vahiy hususundaki ithamlarına cevap verilir.
Buruç suresinin yirmi bir ve yirmi ikinci ayetlerine kadar inançlarından dolayı işkence edilen Müslümanlar ve onlara yapılan işkenceler anlatılmış ve işkenceciler -Ashab-ı Uhdud, Firavun, Semud- kınanmıştır.
Yirmi bir ve yirmi ikinci ayetlerde ise özelde müşriklerin genelde geçmiş -Firavun, Semud, v.s- gelecekte diğer tüm “Allah-Vahiy-Resul” bağlamını reddeden yanlış inanışlar reddedilir ve “Allah-Vahiy-Resul” bağlamının müşahhas aracı olan vahyin (Diğer sözlü ve yazılı –Kitap, Suhuf – şeklindeki vahiylerin tamamı) hakkında doğru bilgiler açıklanır. Onların kesin doğrular olduğu vurgulanır.
Kur'an'ın (Vahy) her türlü iftiradan, karıştırmalardan uzak, tertemiz bir kitap olduğu vurgulanır. Kur'an'ı, "Korunan levhadadır." diye beyan eden Allah, vahyin yalnızca kendi bilgi ve tasarrufunda olduğunu ve hiç bir şeyin onu karıştırmaya gücünün yetmeyeceğini bildirir. Müşriklerin, Kur'an hakkındaki suçlamalarını tenzih eder.

Sonuç

Buruç Suresi vahyin inmeye başlaması ile birlikte cahiliye toplumunda başlayan hak ve batıl mücadelesinde Müslümanlar aleyhinde oluşan küfür hareketinin vardığı saflardan bir tanesini anlatır.
Kur'an'ın inmesi ile beraber başlayan iftira kampanyası, Müslüman olanların azalması yerine daha da artmasını teşvik edince ya da hâkim düzen unsurlarının çıkarlarını tehdit etme boyutuna varınca; inanları inandıkları yoldan men etmek için baskı ve işkenceler işleme konur.
İşkencenin amaçları; inananları sindirmek, onları inançlı ve tavizsiz, yılmaz hale getiren ve inkârcıların sistemlerini, maddi ve manevi çıkarlarını tehlikeye sokan asıl unsur resul’ü susturmak ve ona ve inananlara yol gösteren vahyi söndürmektir.
Müşriklerin gayeleri budur, ancak sonuç hiç de umdukları gibi olmayacaktır. Yapılan işkenceler hem inananları, müşriklere ve düzenlerine karşı bileyecek ve hem de toplumda İslam'a karşı sempatiyi artıracaktır.
Müslümanlar çektikleri işkencelere mukabil dünya hayatında vahyin hâkimiyetini sağlamışlar veya sağlamaya çalışmışlardır. Ahiret’te ise kendilerine mükâfat olarak cennetleri satın almışlardır. Çektiklerinin karşılığını mutlaka almışlardır.
İnananlar, işkenceciler karşısında taviz vermemelidirler. Onlar, işkenceciler karşısındaki taviz vermeyen, sabır ve sebatlı tutumlarının karşılığını, bu dünyada olmasa bile ahiret’te mutlaka alacaklardır.
Bu dünyada, İnananlara işkence edenlerin, öncelikle Firavun ve Semud örneğinde olduğu gibi hem bu dünyada ve hem de ahirette yaptıklarının karşılığını görecekleri ihtar edilerek; müminlere işkenceden vazgeçmeleri istenmektedir.
İşkencecilerin; ahirete inanmıyorlarsa bile! Ahiret’ten önce başlarına gelecek olan ve kaçınamayacakları dünya azabına duçar olacakları işaret edilmektedir.
Allah, her an zalimleri ve işkence edilenleri gözlemektedir ve bu yaptıklarının karşılıklarını mutlaka alacaklardır.
Buruç Suresi, İçinde barındırdığı Ashab-ı Uhdud kıssası vesilesi ile inananların yaşayacakları işkence ve baskı safhalarının onlar için zillet değil, bu dünya ve ahiret’te şeref olacağının mesajını bizlere bildirmektedir.
"Yoksa siz, sizden öncekilerin durumu başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi zannettiniz?..." (2/214)
"Allah inananlardan mallarını ve canlarını Cennet karşılığında satın atmıştır." (9/11)
"Elif, Lam, Ra. İnsanlar sadece 'iman ettik' demekle, hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?" (29/1–3)


Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar






 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Hiçbir yerde müslümanların ayağa kalkacağı yok; Suriye gibi yüzlerce yıldır "kardeş" olan bir ülkeyle savaşmayı hesap eden bir ülkeyiz biz. Hem de İsrail'in, Amerika'nın hesabına. Allah Kur'anda "onlar kendi dinlerinden olmadığınız müddetçe sizden razı olmazlar" buyuruyor, onlar asla müslümana dost olmayacaklar, öyleyse onlarla birlikte olup müslümana karşı savaşanlar hiçbir şekilde müslüman değillerdir.

Şimdi hal böyleyken kimin umurunda Arakan'daki, Sudan'daki, Arabistan'daki, Bahreyn'deki müslümanlar?

Ahlakı ve siması Resulullah'a en çok benzeyen torunu Hz. Ali Ekber'in buyurduğu gibi, "mazlumun dini sorulmaz" ilkesi dikkate alındığında, bu zalimlerin dini ne olursa olsun insan olmadıkları ortadadır. Dolayısıyla zulme uğrayan müslüman olmasa da mazlumdur. Zulmü yapan da müslüman olsa bile zalimdir.
 

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,324
Puanları
113
Suriye gibi yüzlerce yıldır "kardeş" olan bir ülkeyle savaşmayı hesap eden bir ülkeyiz biz. Hem de İsrail'in, Amerika'nın hesabına.

konuyu saptırma [MENTION=18256]Elmacik[/MENTION] kardeş, biz suriye halkıyla savaşmak istemiyoruz, suriye halkını katleden zalim ve müstebit bir rejimle savaşmak suretiyle onun zulmüne mani olmak istiyoruz. amerika ve israil hesabına derken attığınız iftiranın da büyük bir zulüm olduğunu unutuyorsunuz ama...

neyi savunduğunuzu, neye hizmet ettiğinizi bilmiyorum ama, suret-i haktan gözüküp birilerini karalaman sahiden hoş durmuyor. ama yorumunuzun ikinci paragrafında yazan zulüm konusundaki görüşlerinize aynen katılıyorum.
 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Seyyah kardeşim, senin Suriye'de olanlar hakkında zerre kadar bilgin yok. Ve suret-i haktan görünüp karalamak derken gerçekten ileri gidiyorsun. Sen sadece sana denilene inanmışsın kardeşim.

Orada gerçekleşen olayların, yani müslümanın müslümana düşmesinin bir tek kimseye faydası var; o da müslümanın düşmanı. Gördüğüm kadarıyla televizyonda ne deniyorsa aynen ona inanmaktan başka bir şey yapmıyorsun bu konuda. Yahut da gazete; seç birini. Diğer ülkelerde de aynen böyle cereyan etmişti. Şimdi Sudan'ın katil lideri, Arabistan'ın kendi halkını katleden krallığı ve buna benzer tonla ülke gözümüze çarpmadı da; yıllardır TV programlarımıza konu ettiğimiz ve gayet de bize benzediğini iddia ettiğimiz ve kardeş dediğimiz Suriye mi çarptı gözümüze? Ne tesadüf değil mi; Amerika ve İsrail'i destekleyen bazı gerçekten katil hükümetler; hiç kimsenin gözüne çarpmıyor. Kimse oraları yazıp çizmiyor.

Eğer bu "rejim" birilerini hep öldürüyorduysa, bunu şimdiye kadar niye yazıp çizmedi gazeteler; (hatta hep tam tersini yazdılar, Suriye ne kadar da bize benzeyen bir ülke diye) ve sayın başbakan nasıl oldu da bunca cinayetler(!) işlemiş birine kardeşim deyip duruyordu? Yok eğer bu rejim halkını öldürmeye yeni başladıysa durduk yerde birden bire nereden çıktı bu?

Şimdi birinin hoşuna gitmeyen ülkeler sırayla devriliyorlar ve yıllardır söylenen yalanları birer birer hiç itiraz etmeden yiyoruz. Ancak uzaktan bakıp "orada bir kardeş var uzakta" diyoruz. Sonra da böyle konular açıp ayağa kalk, sahip çık vs diyoruz.

Hayır, Allah'a and olsun, "bir topluluk kendini değiştirmedikçe, Allah o topluluğu değiştirmez".
 

PcMaKeR

Asistan
Katılım
19 Şubat 2008
Mesajlar
101
Reaksiyon puanı
0
Puanları
16
Cihad savaşı başlamalı acilen kıyamet yakın!
 
S

SDN Okuru

SDN Okuru
ayaga-kalk-arakan-agliyor-medium-4.jpg
 

TakeOne

Doçent
Katılım
29 Nisan 2006
Mesajlar
560
Reaksiyon puanı
5
Puanları
18
Güneydoğu Asya ülkesindeki Myanmar`da yaşayan Arakan (Rohingya) Müslümanlarının çilesi büyüyor.
Eski cunta lideri, dünyanın en çok baskı gören azınlıklardan biri olan Arakan Müslümanları için bu sürgünü “tek çözüm” olarak niteledi. Myanmar lideri, bir milyondan fazla Arakanlı`yı “herhangi bir üçüncü ülkenin kabul etmesi durumunda” göndereceklerini söyledi; “Bu bizim düşündüğümüz çözüm yolu” dedi.
Arakan Müslümanları, yıllardır Myanmar hükümeti tarafından uygulanan sistematik baskı karşısında teknelerle kaçmaya çalışıyor. En önemli kaçış noktalarından biri olan Bangladeş ise, ülkede çok fazla Myanmarlı mülteci olduğu gerekçesiyle onları baskı gördükleri ülkeye geri gönderiyor.
Müslüman ülkeler ise bu zulmü sadece sadece seyrediyor. İnanın ahiret hesabımız çok çetin olacak. Ve özellikle Müslüman yöneticiler bu yükü kaldıramayacak…
Budistlerin Müslümanlara yaptığı zulüm ve baskı devam ediyor. İşte bir arap kardeşimizin bize ulaştırdığı dehşet görüntülerinde budist çeteleri yakaldıkları müslümanları canlı canlı yakmak istiyorlar.
[video=youtube;6Y0z2Y8dfXs]http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=6Y0z2Y8dfXs[/video]​
 

Şehzade~

Müdavim
Katılım
9 Nisan 2012
Mesajlar
3,742
Reaksiyon puanı
1
Puanları
38
Allah belalarını versin! Ramazan'da yaptıkları işe bak!
 
Üst