3 Şubat 2012 Mevlid Kandili'niz Mübarek Olsun

Bu konuyu okuyanlar

AliA

Ordinaryüs
Emektar
Katılım
29 Haziran 2007
Mesajlar
64,457
Reaksiyon puanı
529
Puanları
0
mevlid-kandili.jpg


Mevlid kelimesinde "doğum" mânası vardır. Kandil kelimesinde de, belli günlerde yakılan aydınlık anlamı mevcuttur. İkisini bir araya getirip de Mevlid Kandili dediğimizde, Resûlüllah (asv)`ın doğum gecesinde minarelerde yakılan kandiller hâtıra gelmektedir. Müslümanlar, her sene Rebiü`l-evvel ayının on ikinci gecesine giriş teşkil eden geceyi dinî merasimlerle ihyâ eder, farklı bir huzur ve neş`eyle tes`id etme titizliği gösterirler. Kandillerle donatılan camiler bu niyetle dolar, taşar...

Müslümanlar bu geceyi, hem kendi açılarından, hem de çocukları açısından düşünürler. Kendi açılarından düşünürken ibâdetleri, çevredeki konu komşuya yardımları, çeşitli iyilikleri hatırlar, farklı bir yardım anlayışında olurlar. Çocukları açısından ise, çok dikkatli olurlar. Mâsum dimağlarda gecenin güzel bir hatıra olarak kalmasını temin edecek çarelere başvururlar. Nitekim o günde çocukların sevineceği şeyler alırlar, hoşlarına gidecek sohbetler tertip ederler, gecenin, zihinlerinde tatlı bir hâtıra olarak kalmasını temin ederler.

İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır'da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir.
Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîler, Hz. Ali (r.a.) ve Fatıma (r.anha.)'ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.

Sünnî Müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer alimleri Erbil'e çağırır ve kutlamalar gayet debdebeli bir şekilde cereyan ederdi.

Daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke'de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır. Mekke ve Medine'den sonra mevlid merasimleri, İslam coğrafyasının her tarafında birbirinden farklı şekillerde tertiplenmeye başlanmış ve bu, bugüne kadar sürekliliğini korumuştur.

Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi.
Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner, hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu. (Asım Köksal İslam Tarihi)

Mevlidin dinimizdeki yeri nedir?

Mevlid Peygamberimizden (a.s.m.) üç dört asır sonra icad edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte, bid’atın hasene (güzel) kısmına girmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan İbni Hacer, mevlid merâsiminin meşrûiyeti hakkında şu hadisi zikreder:

İbni Abbas’ın rivayetine göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Medine’ye hicret ettiklerinde Aşure gününde Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrenir. Oruç tutmalarının sebebini sorduğunda Yahudilerden şu cevabı alır:

“Bu çok büyük bir gündür. Bugünde Allah, Mûsâ ile kavmini kurtardı. Firavun ile kavmini suda boğdu. Mûsâ da buna şükür için oruç tuttu. İşte biz de bugünün orucunu tutuyoruz.”

“Bunun üzerine Peygamberimiz, ‘Öyleyse biz Mûsâ’ya sizden daha yakın ve evlâyız’ buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulması için tavsiyede bulundu.” ( Müslim, Sıyam 127)

İbni Hacer bu nakilden sonra şöyle der: “Bundan anlaşılıyor ki, böyle bir günde, mevlid gecesinde Allah’a şükretmek tam yerindedir. Fakat mevlid merasiminin Peygamberimizin doğum gününe denk getirilmesi için dikkat etmek gerektir.” (el-Hâvî fi'l-Fetevâ, 1/190.)

Bugünkü İslâm ülkelerinde Peygamberimiz (asv)2in doğumunu yâd etmek, ona salât-selâm getirmek maksadıyla çeşitli dillerde okunan mevlidler vardır. Arapça “Bâned Suâd, Bürde ve Hemziyye” kasideleri birer mevliddir. Türkçede ise yirmiden fazla mevlid manzumesi vardır. Fakat bunların içinde en çok tutulan ve okunanı Süleyman Çelebi merhumun 1409 yılında yazdığı Vesiletü’n-Necât isimli mevlid kitabıdır. Önceleri yalnız Peygamberimiz (asv)'in doğum gününde okunan ve tertip edilen mevlid merâsimleri, daha sonra bütün mübarek gecelerde tekrarlanmış, bilhassa memleketimizde daha da yaygınlaşarak, ölüm, hastalık ve daha birçok vesilelerle okunagelmiştir. Bazı İslâm âlimleri mevlidi bid’at sayarak karşı çıkmışlarsa da yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Bediüzzaman, zamanımızda bu meseleyi şöyle tashih etmiştir:

“Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması gayet nâfi (faydalı) ve güzel âdettir ve müstahsen (iyi, hoş) bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir (sohbet sebebidir). Belki hakaik-i imani-yenin ihtarı (hatırlatılması) için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki îmanın envarını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyandıran) ve müessir bir vasıtadır.”
(Nursi, Meklubat, s. 281-285)

Kandiller Nasıl Değerlendirilmelidir?

Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:

1. Kur'ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.

2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.

4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.

5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.

6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.

7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.

8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.

9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.

10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.

11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.

12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.

14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.

15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.

16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.

17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.

19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili özel bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet–i Kur'ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir... Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289).

Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta bir sakınca yoktur; sevaptan hâli değildir.

Sorularla İslamiyet
 

SwateR

Rektör
Katılım
19 Nisan 2009
Mesajlar
10,201
Reaksiyon puanı
662
Puanları
113
Hepimizin Mevlid Kandili Mübarek olsun. Hayırlı Geceler...
 

Pupilla

Dekan
Katılım
17 Haziran 2009
Mesajlar
8,724
Reaksiyon puanı
138
Puanları
63
Tüm İslam âleminin Mevlid Kandili mübarek olsun:)
 

-Hewal-

Dekan
Katılım
27 Haziran 2008
Mesajlar
5,206
Reaksiyon puanı
11
Puanları
0
Öncelikle bu günü hatırlattığınız için sizin ve bütün Müslüman ların Mevlid Kandili Mübarek olmasını diler bu ve bunun gibi bütün günlerın Rahmet Nurları içinde bulunması dileği ile.
 

AliA

Ordinaryüs
Emektar
Katılım
29 Haziran 2007
Mesajlar
64,457
Reaksiyon puanı
529
Puanları
0
Herkese hayırlı kandiller...
 

ALPARS

Profesör
Katılım
2 Ağustos 2011
Mesajlar
3,883
Reaksiyon puanı
8
Puanları
38
İslam Aleminin Mevlid kandili mübarek olsun :)
Hayırlı Cumalar...
 

uA23uA

Profesör
Katılım
19 Ağustos 2011
Mesajlar
3,448
Reaksiyon puanı
5
Puanları
38
Yaş
36
herkese hayırlı kandiller kardeşlerim
 

mazruf

Guru
Emektar
Katılım
30 Temmuz 2009
Mesajlar
23,098
Reaksiyon puanı
1,117
Puanları
113
Yaş
40
Kandilimiz mübarek olsun. Hayırlı cumalar, hayırlı kandiller.
 

lordofweb

Öğrenci
Katılım
19 Temmuz 2008
Mesajlar
67
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
mevlidkandili-24.png


Sevgili Peygamberimiz (sas) in dünyaya teşrif ettikleri [20 Nisan 571, Pazartesi] Rabiülevvel ayının 12. gecesidir ki buna Mevlidi Nebi [Kutlu Doğum] denir. Kâinat ve beşeriyetin yüzyıllardır yolunu gözlediği o Peygamberler Peygamberinin doğum günüdür bugün.
Hz. İbrahimin duası, Hz. İsânın müjdesi ve dedesi Abdülmuttalip ve annesi Âminenin rüyasıdır. Fil vakası onu haber verdi. Doğduğu gece irhasât denilen bir takım olağanüstü hâdiseler cereyan etti.

Dünyanın doğusunu ve batısını aydınlatan bir nur görüldü. Sâve Gölünün suları bir anda çekiliverdi. Ateşe tapanların bin yıldır aralıksız yanmakta olan ateşleri hiç sebepsiz sönüverdi.

Asırlardır kupkuru olan Semâve Vadisi, seller altında kaldı. Gökyüzünden onlarca yıldız kaydı. Kisrânın saraylarından ondört burc kendiliğinden yıkıldı. Kâbedeki putların pek çoğu baş aşağı devrildi.

Şeytân, ölesiye çığlık kopardı. Daha ne gizemli olaylar iç içe ve peş peşe yaşandı. Nasıl yaşanmasındı ki Kâinatın Efendisi, İnsanlığın İftihar Tablosu Hz. Ahmedi Mahmudu Muhammed Mustafa (sas) dünyaya teşrif ediyorlardı. Bütün varlık Onu ayakta karşılamıştı.
Doğum ânı öncesi hanei saadetleri nurla doldu, yıldızlar evin üzerine salkım salkım dökülecekmiş gibi aktı.96 Seher vaktiydi. Bir ara Âmine validemizin kulağına müthiş bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldu. Bir de ne görsün? Bembeyaz bir kuş peydahlandı ve yanına geldi; sonra da kanatlarıyla Âminenin sırtını sıvazladı. Ne korku kaldı, ne kaygı. Yine doğum öncesi başka bir nur gözüktü. Âmineye bu nur ile Şamın saray ve köşkleri gösterildi. Kendisine ak bir kâse içinde şerbet sunuldu. İçer içmez de muhteşem bir nur bulutu kendisini sardı.

Tam o esnada mukaddes doğum gerçekleşti. O sıra ebesi Şifa Hatun gizemli bir ses duydu: Allahın rahmeti, Onun üzerine olsun! diye. Hattâ Rum diyarının bazı sarayları bile görünmüştü kendisine. Maşrık ile mağrib arası nurlara boğulmuştu. Annesinin anlattığına göre: Doğuda, batıda ve Kâbenin üzerinde bir bayrak gördüm. Doğum tamamlanmıştı. Yavruma baktım, secdedeydi. Parmağını da göğe kaldırmıştı. Hemen bir ak bulut inip onu kapladı. Şöyle bir ses işittim: Doğuları ve batıları dolaştırın, deryaları gezdirin. Tâ ki mahlukât Muhammedi ismiyle, sıfatıyla, sûretiyle tanısınlar! Biraz sonra da bulut gözden kaybolup gitti.
Hz. Âdemden başlayarak devirlerden devirlere, aileden aileye intikal ede ede gelen o Biricik Nur, artık vücud sahnesinde varlık bulmuştu.

Efendimizin Allahın ilk yarattığı şey, benim nûrumdur. dediği kendi Nuru, beden giymiş, görünür hâle gelmişti. Her çocuk doğunca yere düşerken, o ise ellerini yere dayamış, önce secde edip sonra da başını ve parmağını semaya kaldırmıştı.
Doğduğunda sünnetli ve göbek bağı kesilmiş vaziyetteydi. Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında peygamberlik mührü Hâtemi Nübüvvet vardı. Dedesi Abdülmuttalip adını Muhammed koymuştu. Övülen demekti. Zira onu Allah övmüştü; melekler, insanlar ve cinler de övecekti.

Sonra o Nur topunu alarak Kâbeye götürdü ve Allaha duada bulundu: Bana bu temiz çocuğu ihsan eden Allaha hamdolsun! dedi. Nasıl ki insanlara ve cinlere sonsuz mutluluğun yollarını gösterecek Nebi dünyaya teşrif edince bütün varlık ayağa kalkmıştı. Teşrifinden asırlar sonra da Doğdu ol saatte ol Sultânı Dîl / Nûra gark oldu semâvât ü zemîn S.Çelebi deyince mevlidhânlar, benzeri bir heyecanla Müminler Hoş geldin ey Kutlu Nebi! mânâsına ayağa kalkmaya devam ediyorlar. Bir edep anlayış ve göstergesi olan bu hürmet ve tazimlerini, Ona arz etmeye çalışıyorlar.

Efendimizin terakki çizgisinin müntehası Mirâc, başlangıcı da Mevliddir. Bu kutlu gecede S. Çelebinin Mevlidi Nebisi gibi, Peygamber aşkını körükleyen natı şerifler, mevlidler okunmalı.

Hafızlar, Kur'ândan Peygamberimizin adının geçtiği aşirleri seslendirmeliler. Hem yetim, hem öksüz yetişen o Nebinin doğum günü vesilesiyle öncelikle yetimler ve öksüzler sevindirilmeli, yoksullara ziyafetler verilmeli. Kutlu doğum hakkında yazılmış kitaplar ve makaleler bir kere daha topluca okunmalı. Onu anlatan sohbetler dinlenmeli.

Bol bol salât ü selâmlar getirilmeli. Gözümüzün Nuru, Gönlümüzün Sürûru Efendimiz Hazretlerinin doğum günü münasebetiyle bizlere düşen vazifelerin ön önemlisi ise, herhalde Onu her yönüyle daha iyi anlamaya ve Onun, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalıdır.

Fakat kutlu doğumu, aynı zamanda kendi doğumu olan İslâm dünyası, o Nevrûzu Sultânîyi lâyıkı vechiyle tesîd edememektedir. Hz. İsanın doğumun bütün dünyada noel, paskalya ve daha başka yortu ve karnavallarla kutlanılması ölçüsünde, bu Kutlu Doğum'un en azından ümmet içinde olsun Ona ve Onun mesajına yaraşır biçimde tesîd edilmesi, bir vefa borcu olmanın ötesinde İslâmın ruhundaki Hz. Muhammede muhabbet ve hürmet emrinin bir gereği olsa gerektir...


--------------------------------


[video=youtube;A6KM3QMZo9M]http://www.youtube.com/watch?v=A6KM3QMZo9M[/video]

Ellerim boşlukta senin
uhut günü dağılan saçlarını arıyor
gözlerim gözbebeklerini hira dağı’nda
gözümdeki damla biliyorum
şu anda yanaklarında soğuyor

ebubekir’in olup mağarada
ali’n olup yatağında
seni hatice’nin kalbinde, aişe’nin dilinde, zeyneb’in
gözlerinde buluyorum

doğan günde, ayın ondördünde
baktığım her yerde seni görüyorum
sen varsın zamanın ve mekânın ötesinde
aşkın coğrafyalara hayat bahşediyor

sevdanla tutuştu hicaz çölleri
rahmetinle dirildi anadolu, mezopotamya
gel ey mısır’ın nil’i
medine’nin gülü
sevgili

gel ey kureyş’in emini
barışın zeytini
kavganın en önde gideni
şehadetin duvağı açılmadık gelini
sevgili

“ve’d-duhâ”yı ne çok severdin!
yarana merhem diye sürerdin
geceyi yük tutma vakti
gündüzü sefer bilir
ahreti dünyaya
mekke’yi miraç’a yeğlerdin

gel ey,
âmine’nin mustafâ’sı
ibrahim’in duâsı
meryem’in isâ’sı
mesih’in haber verdiği
sevgili

“develerimi isterim”
diyordu kureyş’in ulusu
çünkü kâbe’yi rabbi korurdu
bir anda çiğnenmiş ekine döndü
süper gücün fil ordusu
ebabil kuşları seni müjdeliyordu

o sene semâve doldu taştı
sâve kurudu
kisrâ’nın ondört burcu
o günden teslim olmuştu
bin yıllık ateş söndü
şeytan gökten sürüldü

doğduğun gün yeryüzü
bunu herkese haber verdi
kuşlar o günden beri
adınla şakıyordu
rüzgâr yâdınla esti durdu
allah buyurdu:
“göğsünü açmadık mı
yükünü almadık mı
şânını yüceltmedik mi?”

gel ey
âmine’nin gururu
ebu talib’in uğuru
halîme’nin bereketi
hatîce’nin gönül verdiği
sevgili

annen olmadı senin
baban, deden, amcan
yurdun yuvan olmadı
ne vârisin oldu ne mirâsın
dost tutmadın insanlardan
sevgilin olmadı ey,

yerin mustafâ’sı
göğün mahmûd’u
incil’in ahmed’i
kur’an’ın muhammed’i
sevgili

erkam’ın evi tam yerindeydi
bilâl, ali, ebu zer
hamza, ömer
gizlice gelip giderdi
ömer’in eşliğinde kâbe’ye doğru
yürüdüğümüz o gün ne güzledi!

gelirken ya resulallah
ömer’i de al getir
ali’yi, osman’ı, ebubekir’i
hasan’ı, hüseyin’i
aişe’yi, fatma’yı, zeyneb’i…

gel ey
erkam’ın evindeki nûr
ebu leheb’in yüreğinde ûr
ehl-i beytin gönlündeki sürûr
zayıfların başındaki şefkât eli
ey kimsesizlerin sahibi
çâresizlerin ümidi
sevgili

talaa’l-bedru aleynâ
yesrip’te olay var
yesripliler ayakta
kadın çocuk genç ihtiyar
herkes sokakta
“muhammed geliyor” diyen bir yahudi
yesripliler muhammed’i
hasret kalınan bir gelin gibi
uğruna çöllere düşülen bir leylâ
dillere düşülen sevgili gibi
yok yok, bu coşkuyu deliliği
anlatamaz hiç biri
örneği olmayan bir özveri
sevgi tufanı, insan seli
aşıklar mahşeri, cennet atmosferi…
kucaklıyor yesrip muhammed’ini
ve bir şarkı,
bir destan yükseliyor
ensar’ın dudaklarından göğün katlarına:
“talaal bedru aleynâ
min seniyyâti’l-veda’
vecebe’ş-şükru aleynâ
mâ daâ lillâhi da’”
yesrib’e gün doğuyor
yesrib’in gözleri ışılıyor
toprak, hava, su bile
değişti mi ne?
yesrip artık yesrip değil
peygamber’in şehri
medine…
ey affetmenin zirvesi
ademoğullarının en merhametlisi
düşmanına bile hayat veren
alemlere rahmet olarak gönderilen elçi
sevgili

kâbe’yi tavaf edişin canlandı hayâlimde
göğsün neredeyse devenin boynuna değiyor
kimbilir belki de, ağlıyordun gizlice
muzaffer kumandan sen değildin
sâde bir kul gibiydin
buydu büyük zaferin
kâbe’nin kapısına geldiğinde
vaktiyle “aman ya ali, bil ki
benim için bir kişinin dirilmesi
binlerin ölmesinden iyi” dediğin gibi
can düşmanlarını affetmenin verdiği sevinçle
ensarın evine
iman yurdu başkente dönüyordun işte
sevgililerinle, fedailerinle birlikte
mekke’yi çok sevsen bile
zor zamanda kucak açan medine’yi
öksüz bırakmazdın
ülkelerin canlı olduğuna mı inanıyordun ne?
ey insanların en iyisi
sen kentlerin bile kalbini kırmazdın

sen ey
mekke’de ezilen
taif’ten sürülen
medine’de baş tacı edilen
istanbul’da özlenen
uğruna ölünen güzeller güzeli
sevgili



Hani "Özlüyorum" demiştin de,
Ashâbın "Anam babam sana fedâ olsun neyi özlüyorsun Yâ Rasûlullah?" demişlerdi...
Sen de "Âhir zaman kardeşlerimi" demiştin.
İşte sana Âhir zamandan sesleniyoruz...
Tek isteğimiz, tek ümidimiz, senin bu hitâbının muhâtabı olabilmektir. Doğduğun bugün kutlu olsun ve seninle muhatap olacağımız gün bize mutlu olsun sevgili....


"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."

(Enbiyâ, 107)

MEVLİD KANDİLİMİZ MÜBAREK OLSUN !
 

stormy900

Öğrenci
Katılım
5 Ağustos 2011
Mesajlar
70
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
arkadaşlar hepimizin kandili mübarek olsun:)
 

Peter

Dekan
Emektar
Katılım
16 Ağustos 2008
Mesajlar
8,051
Reaksiyon puanı
88
Puanları
0
Kandilimiz mubarek olsun..
 
Üst