Neden kadınlardan Peygamber gelmemiştir?

Bu konuyu okuyanlar

tugbagaleri

Müdavim
Katılım
13 Mayıs 2006
Mesajlar
2,224
Reaksiyon puanı
46
Puanları
48
Merhaba konunun kökeni din olduğu için yorumlara çok açık oluyor haliyle binbir soru kafarlarda uçusmaya başlıyor bu uçuşan soruları bizlere şeytan sorduruyor deyip kestirip atabilirizde veya daha derin düşünüp daha mantıklı cevaplarda bulmamıza sebep olabilirler dini konuların bir yönüde konuların bilimsel mantık ve yöntemle somut sonuçlara ulaşmayı beklemek hata olur oylede olsaydı tarştışmalarda bu kadar fazla sonuçlarda bu kadar farklı olmazdı

Kadın peygamber niye olmamış sorusunu verilen cevaplarda tabiki farklı soru ve cevapları olacaktır ama ban göre bu konuda mehmet arkadaşın verdiği cevaplar beni pek tatmin etmedi

Mesela sebelerden bazıları:

azami derecede sabır,sebat,metanet,cesaret ister
Cenâb-ı Hak böyle zor,ağır,sıkıntılı meşakkatli bir vazifeyi kadınlara yüklememiştir
.v.b

bu cevaplar insanın aklına birçok soruyu getiriyor bu özelliklere sadece kadınlarmı sahiptir. Bu özelliklerde her iki cinste rastlanmazmı ve böyle bile olsa Allah bu özellilkeri istediği cinste bulunduramazmı? Kadının gebe olması butün bunlara niye engel olsun Seçen Allah gerekli kuvveti o kulanada veremezmi İslamda Kadın ve erkeğin yaratılışıyla ilgli İhsan Eliaçığın bir yazısını da linkte veriyorum saygı ve sevgiyle
 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Selamlar.

@Tugbagaleri, işin akli boyutuna değinmeden yorumun hakkında bir iki söz söylemek istiyorum. Akli boyutuna değinmememin sebebi, bu meselenini oldukça eski oluşu ve zaten peygamber de dahil binlerce alim tarafından da dile getirilmiş bir konudur.

Elimizdeki gerçeklere gelince:

1- Gerçekten de hiç bir kadın peygamber yoktur. Biz neyi nasıl olur diye istediğimiz kadar tartışalım, bu gerçeklik, hala olduğu gibi kalacaktır. Dolayısıyla olmayan varsayımlarla bilmediğimiz bir bütünden tümdengelim yöntemiyle çözümleme yapacağımıza, elimizdeki bu gerçekliği referans alarak bilmediğimiz bütüne tümevarım yöntemiyle gitmek en makul ve doğru olandır.

2- Kadınlarla erkekler arasındaki farkları hem akıl hem de bilim zaten ortaya koymuş. Yine elimizde böyle bir gerçeklik varken, olmayan bir eşitlkik yaratmaya çalışmanın hiç bir faydası olmadığı gibi, bu adaletsizliğin de ta kendisidir.

Buradan çok tartışmalar çıkıyor. Kadınla erkek eşit değil denilince sanki biri insan diğeri insan değil denilmiş gibi algılanıyor. Ve sanki her anlamda bir eşitlik "zorunlu"ymuş gibi savunmaya geçiliyor. Öncelikle böyle bir zorunluluk olmadığını, şimdiye kadar da her anlamda eşit olunduğunu savunanların bu zorunluluğu açıklayabildiklerini göremediğimi söylemek isterim.

Daha önce forumda bununla ilgili çok şeyler yazıldı ve zannediyorum sen de onları okumuştun. Ben yine aynı örneği vereyim; kadın ve erkeği her zaman bir elmanın iki yarısına benzetirim. İkisi de elmadır, ancak asla birbirlerine eşit değillerdir, çünkü elmanın farklı iki yarısıdırlar. Eğer birbirleriyle her anlamda eşit olsalardı, o halde insanların ilgileri ve muhabbetleri karşı cinse değil, herkese karşı eşit derecede olabilirdi. Bu çok derin bir konu ama akli olarak bu kadarı yeterli, yoksa çok dallanıp budaklanır ve okunmayacak şeylerle forumu çok boğmuş oluruz.

Bilimsel olarak da ayrıntılı açıklamalar yapmaya gerek yok, ister inançlı olsun, ister Allah düşmanı olsun, tüm bilimciler kadın ve erkek arasında hem somut hem de soyut çokça farklılık olduğunu bilirler; yüzlerce bilimsel kitap ve makalede de bunu açıklamışlardır. Dolayısıyla burada ayrıca dile getirmenin ve bunların aksine illa ki olmayan bir eşitlik yaratmaya çalışmanın gereği ve faydası yoktur.

"Cesaret, sabır, sebat, metanet" gibi sıfatların kadınlarda bulunup bulunmayacağına gelince; elbette bulunacak. Onlar da insan ve erkeklerle aralarında referans olarak Allah'a yakınlık ve uzaklıkta hiçbir farkları yoktur. Yani Allah onları insani dereceler bakımından eşit bir uzaklığa koymuş ve onlar arasında birbirlerine üstün olmaları için de herhangi bir engel bırakmamıştır. Dolayısıyla herhangi bir anda ve yerde, bir kadın bir erkekten daha cesur, daha metanetli, daha alim ve daha üstün olabilir.

Burada söz konusu edilen sıfatlar, kadınlar bunlara sahip olamayacağı için değil, yukarıda bahsettiğim farklılıkların kadınlarda ve erkeklerde fıtrat malzemelerinin farklı oluşundan kaynaklanır. Bu şu demek; onlar aralarındaki somut ve soyut bazı farklardan dolayı, kemal yolunda atacakları adımları da yaratılış şekline göre atmalıdırlar. Yani yapabilecekleri şeyleri yapmalı ve görevleri olmayan şeyleri yapmaya çalışarak kendilerine verileni zayi etmemelidir. Örneğin bir bayan, hatta diyelim ki hamile bir bayan sanayide çalışabilir mi? Daha da ilgincini söyleyeyim; çalışabilecek olsa çalışması doğru mu? Aslında ikisinin de cevabı "hayır"dır. Bunu yapmaları neredeyse imkansız olduğu gibi, yapabilecek durumda olanlar (yani erkeklerden daha kuvvetli olan kadınlar) dahi, böyle bir görevleri olmadığı için, kendilerine verilen nimeti boşa harcamamalıdır.

İhsan Eliaçık'ın yazısına gelince; din konusunda yazılmış ama dini herhangi bir delil içermeyen ve kendi kişisel görüşlerinden oluşan, hatta birbirine çelişik önkabullerle yazılmış olan bir makale. Yukarıda bahsettiğim "farklılık" denilince sanki birisi birinci sınıf, diğeri ikinci sınıf denilmiş gibi yanlış bir algıyla, "zorla" eşitlik olması gerekirmiş gibi tamamen "farklılık" ve "savunma" psikolojisiyle kaleme alınmış ve konuyla ilgili neredeyse hiçbir ayet ve hadise değinmemiş. Hatta bilakis, kitlelerin adına bir fikir biçerek, daha sonra kendi adına da bu fikri çürütmeye çalışmış.

Örneğin:
Söz konusu “kasıntılı” tasavvura göre, Allah bile yeryüzünde bir halife yaratacağı zaman onu önce “erkek” olarak düşünmüş oluyor. Daha yaratılışta; varlığı çıkışta kadının adı yok. Bu algıya göre -haşa- Allah, sırf erkeğe bir eğlence lazım olunca kadını yaratmayı hatırlıyor (!).

Ortaya attığı ve geniş kitleleri töhmet altında bırakan bu fikri "nasıl" ve "neye dayanarak" edinmiş, bu konuda hiç bir şey yazmamış. Muhtemelen İhsan Eliaçık'a göre, ben de burada yazdığı gibi düşünüyorum. Yani onun iddiası böyle. Halbuki ben böyle bir ifadeyi hayatımda ilk defa görüyorum; hiç bir yerde ne bir müslümandan ve hatta delili geçersiz olan ne bir Yahudi veya Hristiyandan bile böyle bir şey duymuş değilim. Dolayısıyla İhsan Eliaçık, kendisi ortaya bir fikir atmış, sonra da yine kendisi ortaya attığı bu fikri çürütmek için epey bir yazı yazmış.

Konuyla ilgili referans olarak Kur'an ayetleri ve hadislerin, sonra da bilimin gösterdiği gerçeklerin açık ve yeterli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Fark denilince zorlayarak bunu "insanlık farkı" şekline sokmanın bir gereği yoktur.

Son olarak Allah'ın bazı şeyleri sağlayıp sağlayamayacağına gelince; Allah bir düzen oluşturmuş ve bu düzenin içerisine insanları da yerleştirmiştir. Şimdi sen diyorsun ki; Allah neden kendi yarattığı düzeni bozmuyor? Şüphe yok ki, onu yapmaya gücü yetenin bozmaya da gücü yeter. Ancak hem bir düzen yaratıp hem de bir gereği yokken bu düzeni bozmanın abesle iştigal olduğunu ve Allah'ın da gereksiz işler yapmaktan uzak olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik bu dünzenin amacı insanları imtihan etmek iken, henüz imtihan başlamadan referans bir puanla başlamanın gereği nedir? Yani eğer Allah kendi yarattığı düzeni bozma pahasına sürekli olarak değiştirilemeyecek doğaüstü müdahalelerde bulunacaksa, neden bizi sınav ettiğini söylüyor? Yani Allah'a kudretsizliği isnat etmezken, neden güvensizlik, adaletsizlik ve basiretsizliği isnat ediyoruz?

Allah'ın elbette gücü yeter. Herkesi melekleştirmeye gücü yeteceği gibi, herkesi birden peygamber yapmaya da gücü yeter. O zaman da yarattığı düzenin bir kıymeti kalmaz, sınav geçersiz olur ve Allah haşa kendi düzenini, kendi sözünü kendi ihlal etmiş olur. Bu ihlale girmeyecek olan diğer müdahale ve gözetimleri de zaten her zaman gerçekleştiriyor ve bu konuda da ayetinde "başıboş bırakılacağınızı mı sandınız" buyuruyor.

Tekrar söyleyeyim; konuya sadece bazı yönlenden değinmek istedim; bütün bir cevap vermek maksadıyla yazmadım. Nitekim benim değinmek istediğim şeyler, bu konunun referans aldığı bazı şeylerdi. Dolayısıyla başlangıcında yanlış referanslar olan konunun ortasını ve nihayetini tartışmanın bir anlamı olmayacağı için bu şekli tercih ettim.
 

tugbagaleri

Müdavim
Katılım
13 Mayıs 2006
Mesajlar
2,224
Reaksiyon puanı
46
Puanları
48
Merhaba

Öncelikle "Kadın peygamber yoktur" diyecek kadar kesin bir yargıya varmıak yanlıştır diye düşünüyorum ki bu konuda kesin bir kaynak olmadığını düşünüyorum Fakat çoğu din adamı bu kanaatta olabilir ama bu onun kesin olduğunu göstermez ayrıca illaki de kadın peygamber olmalı çünkü yaşar nuri kadınla erkek eşit dedi de demiyorum ama Demekki Allah bu konuda tartışmamzı istediki bu konuları tartışıyoruz bazılarının kanati bu yönde diye öyle düşünmemiz gerektiğinide sanmıyorum

Dünyada insanogulları varlıgından itibaren her kavme peygamber gönderildiğini ve bunlardan sanırım 25 (rakamdan kesin emin değilim) tanesinin kesin olarak kuranda isminin belirtildiği ve birçok peygamberin daha olduğu ve çoğunun isminin belirtilmediğini biliyorum

Andolsun ki, biz senden önce nice peygamberler gönderdik. Onlardan bir kismini sana anlattik, bir kismini da anlatmadik.” (Mü’min, 78)

Bir kaç alıntıyı paylaşmak isterim:


  • Sahabeden Ebu Zerr el-Gifari r.a. söyle anlatir:

Ben Hz. Rasulullah'a: “Ey Allah'in Rasulü! Nebilerin ilki hangisidir?” diye sordum. “Adem'dir.” buyurdu. Ben tekrar: “O Nebi miydi?” diye sordum, “Evet o, Allah ile bizatihi konusmus bir Nebi idi.” dedi. Ben: “Ey Allah'in Rasulü, peygamberlerin sayisi kaçtir?” diye sordum; “Yüzyirmidörtbindir.” buyurdular. (Suyutî: ed-Dürrü'l-Mensur 1/125)


  • Bazı bilginler bu hadisi delil alarak Âsiye ile Meryem'in peygamber olduklarını söylemişlerdir. Çünkü insan nev'inin en kemâllileri önce peygamberler, sonra veliler, sıddîkler ve şehidlerdir. Ancak bu görüşe çoğunluk müctehitler karşı çıkmış, hadisteki "kemâl sahibi" ifadesinin; Âsiye ile Hz. Meryem'in kadınlar arasında bütün faziletlerin en üstün derecesine vardıkları anlamına geldiğini söylemişlerdir.

  • Kirmanî; "Kadınlardan peygamber gelmediği konusunda görüşbirliği (icma) naklolunmuştur" demiş, ancak İmam Eş'arî'nin (Ö. 260/873) kadınlardan altı peygamber geldiğini söylediği nakledilmiştir. Bunlar: Hz. Havva, Sâre, Hz. Musa'nın annesi, Asiye, Hacer ve Meryem'dir. (Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İstanbul 1979, X, 286.) el-Kurtubî (Ö. 671/1273) şöyle demiştir: "Sağlam görüşe göre Hz. Meryem peygamberdir. Çünkü Allahü Teâlâ ona melek aracılığı ile vahiy göndermiştir. Âsiye'ye gelince, onun peygamberliğine delâlet eden bir nakil yoktur." (el-Kurtubî, a.g.e. IV, 53, 54; Davudoğlu, a.g.e. X 286.)
yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı gibi bu konuda kesin bir kanıt olmadığından görüş ayrılıkları vardır ve söz konusu olan kanaat edinmedir..

yine elmacık tan alıntı yaparsak kedisinin iki paragrafıda biribirne zıt anlamlar çıkarabileceğim içerikler taşımaktadır

"Cesaret, sabır, sebat, metanet" gibi sıfatların kadınlarda bulunup bulunmayacağına gelince; elbette bulunacak. Onlar da insan ve erkeklerle aralarında referans olarak Allah'a yakınlık ve uzaklıkta hiçbir farkları yoktur. Yani Allah onları insani dereceler bakımından eşit bir uzaklığa koymuş ve onlar arasında birbirlerine üstün olmaları için de herhangi bir engel bırakmamıştır. Dolayısıyla herhangi bir anda ve yerde, bir kadın bir erkekten daha cesur, daha metanetli, daha alim ve daha üstün olabilir.

Burada söz konusu edilen sıfatlar, kadınlar bunlara sahip olamayacağı için değil, yukarıda bahsettiğim farklılıkların kadınlarda ve erkeklerde fıtrat malzemelerinin farklı oluşundan kaynaklanır. Bu şu demek; onlar aralarındaki somut ve soyut bazı farklardan dolayı, kemal yolunda atacakları adımları da yaratılış şekline göre atmalıdırlar. Yani yapabilecekleri şeyleri yapmalı ve görevleri olmayan şeyleri yapmaya çalışarak kendilerine verileni zayi etmemelidir. Örneğin bir bayan, hatta diyelim ki hamile bir bayan sanayide çalışabilir mi? Daha da ilgincini söyleyeyim; çalışabilecek olsa çalışması doğru mu? Aslında ikisinin de cevabı "hayır"dır. Bunu yapmaları neredeyse imkansız olduğu gibi, yapabilecek durumda olanlar (yani erkeklerden daha kuvvetli olan kadınlar) dahi, böyle bir görevleri olmadığı için, kendilerine verilen nimeti boşa harcamamalıdır.

Sanırım farklı yorumlana bilecek bir konu üzerinde konu açılmış sevgi ve saygılar
 

mehmet

Müdavim
Emektar
Katılım
9 Mayıs 2007
Mesajlar
2,699
Reaksiyon puanı
47
Puanları
48
Hayırlı günler tugbagaleri arkadaşım;

Öncelikle bu konu başlığını ben tartışma amaçlı açmadım ve öyle olsun da istemiyorum.
Eğer arzu ederseniz, hemen bahsi geçen konu ile ilgili bir konu açarsınız, orda görüşlerimizi ve bildiklerimizi paylaşırız.

Tatmin olmamanıza gelince; çok haklısınız.Benim aktardıklarım,benim bildiklerim,benim araştırdıklarım sizleri tatmin etmemesi bence gayet normal.Çünkü yeteri kadar,sizi ve sizin gibi düşünen arkadaşları, tatmin edecek ilime sahip değilim.Kendimi yetiştirmeye devam ediyorum.

Ama kusura bakmaz iseniz,konulara yaklaşırken atladığınız bir noktayı beyan etmek istiyorum.

Bir mesele veya bir konuya yaklaşırken o konuyla ilgili yazının tamamını ele alarak bakmalısınız.Sadece bir cümleyi veya bir paragrafı alıntı yaparsanız, mesele tam anlaşılmayabilir veya yanlış anlaşılır.
Benim yazdığım sabır sebat mevzusunu diğer anlattıklarımla bağdaştırarak ele almanızı tavsiye ederim.

Kadınların erkeklerden daha fazla hissiyatlı ve duygusal davranışlar sergilediği, bilimsel olarak ispatlanarak açıklanmıştır.Hal böyle olunca, kadınların bazı durumlarda, karar verirken, hislerini veya duygularını karıştırmaları erkeklere nazaran daha fazla olacaktır.

Peki bu karar ya bir savaş zamanı verilmesi gerekirse,
Ya bir milletin veya bir ümmetin geleceği için verilmesi gerekirse,en ufak bir hatanın bedelin bütün bir millet ödeyecektir.

Ayrıca elmacık arkadaşımın da bahsettiği gibi,olmayan bir halin,bir vaziyetin yorumunu yapmaktan ziyade,var olanın hikmetini ve sebebini araştırmak daha makbuldür ve insanı daha sağlıklı sonuçlara ulaştırır.

Eğer yorumlar olmayan bir hal,bir vaziyet üzerinden olursa biraz garip kaçar.

Aynı garipliği ben sizin suallerinizde seziyorum.
bu cevaplar insanın aklına birçok soruyu getiriyor bu özelliklere sadece kadınlarmı sahiptir. Bu özelliklerde her iki cinste rastlanmazmı ve böyle bile olsa Allah bu özellilkeri istediği cinste bulunduramazmı? Kadının gebe olması butün bunlara niye engel olsun Seçen Allah gerekli kuvveti o kulanada veremezmi
Edit;İkinci mesajınıza cevap vermeyi unuttum kusura bakmayın.
Bununla ilgili size 3 adet ayet meali paylaşacağım

1-Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.(Nahl=43)

2-Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz kimseler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?(Yusuf=109)

3-Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun. . (Enbiya=7)

Not:Az buçuk arapça bildiğim için yazıyorum.Ayetlerin 3'ündede "Rical" kelimesi geçmektedir.Rical'in arapça karşılığı erkekdir.


Saygılarımla

Not:Rica ederim,konu tartışma konusuna dönüşmesin.Sual ve cevap tablosuyla devam edelim.Ayrıca bu konuda herkes sual sorabildiği gibi herkes de cevap verebilir.


 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Selamlar.

Bu konuda kaynak yok demek için epey bir kaynak araştırmış olman lazım tugbagaleri. :) Çünkü ben bazı kaynaklara rastlamıştım. Her zaman söylediğim bir şey vardır, benim hüccetim banadır, ben alim sıfatlı olmadığım ve herkesi hidayet etme gayesi içinde olmadığım için, genellikle araştırmalarımı kendim için yapıyor ve bunlarla ilgili bir yerlerde kayıt tutmuyorum. O nedenle buraya akademik bir çalışma ürünü koyamayacağım, ancak senin "bu konuda kaynak yok" sözünün geçersiz olduğunu söylemekle yetineceğim. Çünkü bu konuda ben kendim bir kaç farklı kaynaktan bazı bilgiler okudum ki, bazı hadisler peygamberlerin kadın olmayacağına değiniyor. Hatta yanlış hatırlamıyorsam konuyla ilgili bir de kutsi hadis var, eski peygamberler döneminden Resulullah aracılığı ile bize intikal eden bir hadis olması lazım; insanların "bu ne biçim peygamber, bizimle pazara geliyor, alışveriş yapıyor, bizim gibi yiyor içiyor, Allah neden bizim gibi (aynı zamanda erkek) bir peygamber gönderdi, örneğin bir melek göndermedi" diye şikayet ettiklerinde Allah'tan onlara "bir melek de gönderseydim şüphesiz o erkek olurdu" gibi bir cevap geliyor. Sözcüklerin bire bir ifadesini muhtemelen bu şekilde bulamazsınız kaynaklarda çünkü ben çok uzun zaman önce okuduğum için şu anda sadece genel noktayı aktarıyorum. (Şuna da değinelim; meleklerin cinsiyeti yoktur tartışmasına girilmemeli bu noktada. Çünkü Allah zaten kendi düzeni açısından muhal olan bir şeye örnek veriyor. Yani insan dışı bir varlığın peygamber olarak gönderilmesinin imkansızlığı açısından böyle bir ifade kullanılıyor ki "insan dışı olsa bile insani özelliklerde olurdu" anlamına gelsin.)

İkinci olarak, peygamberlerin bir kısmını Allah'ın bize tanıtmamış olması, onların kadın oldukları anlamına gelmez; bilakis eğer kadın peygamber olsaydı, Allah mutlaka onlardan bir kaçını örnek olarak bize tanıtırdı (erkeklerden örnek olarak bir kaçını tanıttığı gibi). Çünkü eski peygamberleri bizlere tanıtmasının sebebi, onları örnek almamız, onların izinden gitmemiz, onların yaşadığı olaylardan ibret almamız içindir. Dolayısıyla o 124.000 peygamber içinde kadınlar varsa, Allah mutlaka onlardan bir kaçını bu sebeple tanıtırdı. Bunun bir başka sebebi de, kadın peygamber olsaydı, Allah kadınları öndersiz bıraktı diyebilir ve bunları açıklamayarak erkeklere ayrımcılık uyguladığını söyleyebilirdik ki bu da Allah'ın abes iş yapması, adaletsiz davranması anlamına gelir; bu da muhaldir.

Üçüncü olarak, "kamil insan" olmaları, onların "peygamber, nebi" olduklarını göstermiyor. İnsanlık tarihi boyunca binlerce "kamil insan" oldu, ancak "kemal"ın dereceleri olduğunu hatırlatmak isterim. Çünkü mutlak kamil ancak Allah'tır ve hiç bir insan hiç bir zaman bir tanrı konumuna gelemeyeceğine göre, insan ne kadar "kamil" olursa olursun, bunun bir derecesi, bir hiyerarşisi var demektir. Nitekim Allah bu 124.000 peygamber arasından da beş tanesinin yerini ayırmış, onlara "ulul azm" yani üstün azimli demiş ve bunların da içinden Hz. Muhammed'i ayırmış ona da Hatem, Habib demiştir. Halbuki onların hepsi de insan-ı kamildir; ancak aralarında bir kemal farkı vardır.

Bununla beraber, kamil olan herkese peygamber dememiz için, Allah katında insanlar için peygamberlikten başka bir makam olmaması gerekir. Halbuki Allah katında insanlar için bir çok makam vardır, nebi, veli (vasi), resul vb gibi. Bunların hepsi masum ve kamildir. Ancak hepsinin derecesi farklıdır. Hatta o 124.000 peygamberin hepsi tebliğci de değildir. Bunların çoğu bir şeriat sahibi de değildir, çoğu, Allah'ın sırf kamil oldukları için "nebi" derecesine yükselttiği ama herhangi bir "tebliğ" görevi vermediği peygamberlerdir. Sonra örneğin Hz. Süleyman'ın vasisi Asaf bir peygamber değildir ancak masumdur ve velidir, İsa'nın (as) havarileri de kamildirler ancak peygamber değiller. Keza Hz. Adem'in vasisi Habil'dir ve o da peygamber değildir, halbuki insan-ı kâmildir. Hatta makamlar arasında bazısı var ki peygamberlik makamından üstündür, yani peygamberlerden daha kamil olup da kendisi peygamber olmayan kimseler vardır. Allah bunların bir kısmını tanıtmış, bir kısmını da tanıtmamıştır. Yine aynı şekilde hem peygamberlik sıfatı olan, hem de daha yüksek makamda olan kimseler de vardır. Örneğin Hz. İbrahim bir çok sınava tabi tutulduktan sonra (ki ayetlerle sabittir), önce nübüvvet makamına erişiyor (nebi oluyor), daha sonra risalete seçiliyor, en sonunda ise en zor sınavı geçince Allah ona "biz artık seni imam kıldık" buyuruyor. Yani peygamberlikten daha yüksek bir mertebeye ulaştırıyor. Aynı şekilde Hz. Muhammed de imamlık makamındadır ve peygamberlerden çok azı bu makama erişmiştir.

Dördüncü olarak, kâmil olan bazı salihaları Allah ve peygamber bizlere tanıtmış ancak diğerlerini bildirdiği gibi bildirmemiş ve hiç birinin de peygamber olduğunu söylememiştir; Hz. Muhammed de herhangi bir yerde böyle bir şey söylememiştir. Örneğin bize Meryem'i, Asiye'yi tanıtmış, onların ikmalinden bahsetmiştir; ancak Hz. Hatice'nin onlardan üstün olduğunu, Hz. Fatıma'nın ondan da üstün olduğunu buyurmuş; ancak onların ne imam olduğunu söylemiştir ne de peygamber.

Hadislere gelince; benim bilmediğim sayısız hikmetler varken, sadece yukarıda sayabildiklerim bile bu hadislerin kadın peygamber olduğuna dair delil olmadığını gösteriyor. Peygamber sayısı 124.000'dir o halde kadın peygamber vardır şeklinde bir yargı çok mantıksızdır. Sırf sayı çok diye aralarında muhakkak kadın vardır diye düşünmek, rast gele konuşmaktır. Yani "sanırım böyle olmalı" şeklinde bir ifade, hiç bir şeye delil teşkil etmez.

İkinci hadiste ise, "sağlam görüşe göre Meryem peygamberdir çünkü ona vahiy gelmiştir" diyor ve bunu da Meryem'in peygamberliğine delil sayıyor. Halbuki Kur'anda Allah "biz arıya vahyettik" buyuruyor (Nahl, 68), bu durumda arı da peygamber midir? Tabi ki hayır, vahyin sözlük anlamı "ilham"dır, dolayısıyla Allah Meryem'e ve bazı başka kadınlara da vahyetmiştir ancak bu onların peygamberliğine delalet etmez. Ki Allah peygamber olmadığı bilinen ancak yukarıda bahsettiğim imamlık makamında olan bir çok kişilere de vahiy göndermiştir. Örneğin Hz. Lokman vahiyler almıştır ancak peygamber değildir. Üstelik Allah'ın yarattığı herşey sadece O'nun varlığına delil olmasıyla bile birer ayet (vahiy) niteliğindedir-ki Kur'anda da bundan çokça bahsedilmiş ve sadece mushaf ayetleriyle sınırlı olmadığı bildirilmiştir. Örneğin güneş bir ayettir, insanın vücudu bir ayettir; ancak bunlar herhangi birinin peygamber olduğunu ıspatlamıyor. Halbuki Allah bunlara da vahyediyor düzenin devamı için.

Benden alıntıladığın paragraflarda zıtlıklar olduğunu söyleyince yazdığımı yeniden ölçüp tartma gereği duydum çünkü bu zıtlıkların ne olduğunu belirtmemişsin. Kadın ve erkek arasındaki farkların illa ki "Allah'a yakınlıkta üstünlük" olarak algılanmasına bir sebep göremiyorum. Sanırım senin zıtlık dediğin budur; yani kadın ve erkeğin arasındaki somut ve soyut bazı farklar, onlar arasında illa ki Allah'ın yanında bir üstünlük farkıymış gibi algılamış olabilirsin. Halbuki bu algının oluşması için mantıken bir sebep de yoktur. Yani neden bu farkın o farkı doğuracağı zannına kapılındığını doğrusu ben anlamadım. Atıyorum birisinin boyu 1.80 diğerinin boyu 1.50 'dir, bu onlar arasında bir farktır denilince; buradan "demek ki boyu 1.80 olan daha üstündür" şeklinde bir sonuç nasıl çıkarılabilir ki? Bu aynı zamanda dünyevi üstünlüğün uhrevi üstünlüğe dönüşmesini düşünmek kadar düz mantıktır. Halbuki Allah Kur'anda "erkekler kadınlara kaimdir (destek, yönetici vb)" anlamında bir ayet göndermiştir (Nisa, 34) ancak tüm ayetlerde mü'minlerden "kadın ve erkekler" olarak bahsetmiştir. Yani ahiret söz konusu olduğunda kadın ve erkek arasında bir fark gözetmemiştir. Ayetin ifade ettiğini daha iyi anlatmak için şöyle de örneklendirebiliriz; şu anda Abdullah Gül bu ülkenin cumhurbaşkanıdır, ancak kanunen onun bize herhangi bir insani üstünlüğü yoktur. Sadece, bazı konularda görev ve sorumluluğundandan dolayı önceliklidir ve bu öncelikler onu insani olarak bizden üstün yapmaz. Bu durum akıl farkından kaynaklanır; Allah insanları aklının azlığı veya çokluğuyla değil, aklının kullanma verimiyle sorgulayacak. Çünkü aklının ne kadar olacağını, ya da kadın mı erkek mi olacağını sen seçmiyorsun; ama sana verileni nasıl kullanacağını tamamen sen seçiyorsun.

Zıtlıklar diye çoğul olarak ifade ettiğin şeyleri açıkça dile getirirsen daha iyi olur diye düşünüyorum. Bir de yukarıda bir çok farklı yönlerden karşılıklı olarak değindiğimiz konunun sadece bir tek boyutunu almana ve diğerlerine değinmemene de şaşırdım, bir an tereddüt edip bu gerçekten tugbagaleri mi diye düşünüp gönderene bakma ihtiyacı bile hissettim. :)

Şunu da not olarak düşmek ve hatırlatmada bulunmak istiyorum: yukarıda mesajıma henüz başlarken bir şey ifade etmiştim. O da işin akli boyutuna değinmemek. Sebebini de ifade etmiştim, ancak gördüğüm kadarıyla konu oraya kayıyor; o nedenle tekrar söyleme ihtiyacı hissediyorum. Meselenin şu anda burada yazılanlarından bazıları zaten peygamber döneminden beri bize ulaşan bilgiler arasındadır. O nedenle akli, nakli ve ilmi olarak ıspatı olan şeyleri tartışmak yerine onları "araştırmak" ve onlar üzerinden analiz yapmak daha akılcıdır. Yeni baştan, sıfırdan düşünce üretmeye çalışmak, amaçsız bir uğraştır. Ki bilimsel yöntem de budur; bir teoriye gidilebilmesi için önce elde veriler olması gerekir. Şu anda ise veri olmadan teoriye gidiliyor. (Referans: yukarıdaki "tümevarım-tümdengelim" konusu.)

Bu arada Mehmetçim, konuyu 213 numaralı mesajdan itibaren bölersen iyi olur diye düşünüyorum; konunun başlığı da kadın peygamber olabilir. Gerçi o zaman çok alakasız bir sürü mesaj yazılacak sırf başlığından dolayı; ama buraya uygun devam etmiyor mesajlar.
 

mehmet

Müdavim
Emektar
Katılım
9 Mayıs 2007
Mesajlar
2,699
Reaksiyon puanı
47
Puanları
48
Bu konu Günün sorusu konu başlığı altındaki 212 nolu mesaja istinaden açılmıştır.

Günün sorusu konu başlığı, sual-cevap tablosuyla devam ettiği için, tablo harici mesajlar buraya taşınmıştır.


Makul karşılamanız temennisiyle;
Saygılar
 

tugbagaleri

Müdavim
Katılım
13 Mayıs 2006
Mesajlar
2,224
Reaksiyon puanı
46
Puanları
48
Selamlar

Bu konudaki görüşlerimde kesinlikle vardır yoktur diyecek cesarette söyliyecek kadar iddalı (benim şahsi görüşümKadın peygamberin veya lerin olabileceği dogrultutadır )değilim bunu daha önceki cevabımdada belirttim yinede belirtim zaten eleştirdiğim nokta buydu "Kesinlikle Kadın peygam Yoktur" yorumunu kullanabilmek için bellibir seviyenin doruğunda olunması gerektiği sizde belirtiyorsunuz fakat kendi görüşlerinizi belirtirkende kesinlik belirtiyorsunuz bu bir çelişki bence

Görüşlerimi belirtirken yaptığım alıntılarda Kirmanî; "Kadınlardan peygamber gelmediği konusunda görüşbirliği (icma) naklolunmuştur" belirtmiş fakat İmam Eş'arî'nin kadınlardan altı peygamber geldiğini söylediği nakletmesini. Bunların Hz. Havva, Sâre, Hz. Musa'nın annesi, Asiye, Hacer ve Meryem'dir.demesini
ve

(Ahmed Davudoğlu nun hz meryeme vahiy gönderilmesi hakkında, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İstanbul 1979, X, 286.) el-Kurtubî (Ö. 671/1273) şöyle demiştir: "Sağlam görüşe göre Hz. Meryem peygamberdir. Çünkü Allahü Teâlâ ona melek aracılığı ile vahiy göndermiştir. Âsiye'ye gelince, onun peygamberliğine delâlet eden bir nakil yoktur." (el-Kurtubî, a.g.e. IV, 53, 54; Davudoğlu, a.g.e. X 286.) Görüşlerini belirterek benim söylediğim olasılığın zayıf olmadığını bizzat bunu diyenlerin alim diyebileceğimiz insanlar olduğunuda düşünerek verdim.....

Mehmet arkadaşımında azbuçuk arapça bildiğini kendisi söylemiş Rical'in arapça karşılığı erkekdir. demiş Bukadar kesin konuşmanız sizcede hata olamazdı arapça bir kelimenin türkçesi eşittir Rical = erkek diyebilecek kadar basit birşekilde yorumlanması doğrumudur bu kelime aynı zamanda büyükler, ileri gelenler, Erkan anlamındada kullanılabilinir "erkek" olarakda kullanıldığını söylemekseçeneklerden bir tanesidir bence yorumdur kesinlik yoktur orada

mehmet arkadaşın örnek verdiği Nahl:43 ayet-i ilgili yorum farkının neden oldugu bir tartışmayıda buradan bir örnek vermek isterim


  • Elmacıgın söylediği gibi bilakis eğer kadın peygamber olsaydı, Allah mutlaka onlardan bir kaçını örnek olarak bize tanıtırdı demek yine çok idialı tanıtmadığını kesin olarak nasıl söyliyebiliriz. BU konuda nasıl kesin bir yargıya varabiliyoruz alamış değilim...

  • Peygamber sayısı 124.000'dir o halde kadın peygamber vardır şeklinde bir yargı çok mantıksızdır. Sırf sayı çok diye aralarında muhakkak kadın vardır diye düşünmek, rast gele konuşmaktır. Yani "sanırım böyle olmalı" şeklinde bir ifade, hiç bir şeye delil teşkil etmez.
Burada deminde bahsettiğim gibi kesin konuşamak haddime olmadığı için sanırım dedim 124 000 peygamberden kadın olabileceğini söyledim ama siz kesin yoktur diyebiliyorsunuz boyle soyleyincede delil mi teşkil eder demek istiyorsunuz karşı tarafı eleştiriken kullandığınız tarzı kendinize uygulamakta bir sorun var gibi geldi bana

  • Örneğin bize Meryem'i, Asiye'yi tanıtmış, onların ikmalinden bahsetmiştir; ancak Hz. Hatice'nin onlardan üstün olduğunu, Hz. Fatıma'nın ondan da üstün olduğunu buyurmuş; ancak onların ne imam olduğunu söylemiştir ne de peygamber.demissin fakat aşşagıdaki ayette farklı bir şey diyor mesela

Kuran'da Allah Hz. Meryem'in alemlerin kadınlarına üstün kılındığını şöyle bildirmektedir:
Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et." (Al-i İmran Suresi, 42-43)

ayrıca İmam Eş'arî'nin 6 kadın peygamber görüşünde vahiy olunanın kesin peygamberdir mantığıyla bunları söylediği öne sürmek haksızlık olur zira ozaman Kur’an ayetlerine baktığımızda, Cenab-ı Hakk’ın:

1. Semaya, 2. Arza, 3. Meleklere 4. Arıya, 5. Hz. Musa’nın annesine, 6. Havarîlere, 7. Peygamberlere vahyettiğini görürüz. Ozaman Hz.Musa nın annesinin dışındakilerede aynı mantığı yürütürdü

bir an tereddüt edip bu gerçekten tugbagaleri mi diye düşünüp gönderene bakma ihtiyacı bile hissettiridiğin senin yazındaki zıtlıklar açık olarak görememende beni düşündürdü
kesin yargılı olarak Kadın peygamber olunamaza gönderme yaparak yapmış olduğun anlatım tarzındaki


Örneğin bir bayan, hatta diyelim ki hamile bir bayan sanayide çalışabilir mi? Daha da ilgincini söyleyeyim; çalışabilecek olsa çalışması doğru mu? Aslında ikisinin de cevabı "hayır"dır. Bunu yapmaları neredeyse imkansız olduğu gibi, yapabilecek durumda olanlar (yani erkeklerden daha kuvvetli olan kadınlar) dahi, böyle bir görevleri olmadığı için, kendilerine verilen nimeti boşa harcamamalıdır.

Bu sanyide bir kadın çalışabilir o gücü kendinde barındırıyorsa... dogrudur yanlıştır mecbur kalmıştır o ayrı ama çalışmaz diyemeyiz erkekler fiziksel olarak daha güçlüdür ozaman kadınlar çalışamaz diyemiz bunun yanlış veya dogru olduğunu ozamanın koşulları zamanı vb .belirler

Diğer alıntı yaptığım pargarafında

Yani Allah onları insani dereceler bakımından eşit bir uzaklığa koymuş ve onlar arasında birbirlerine üstün olmaları için de herhangi bir engel bırakmamıştır. Dolayısıyla herhangi bir anda ve yerde, bir kadın bir erkekten daha cesur, daha metanetli, daha alim ve daha üstün olabilir.

Yukarıdaki alıntıdanda Her iki cinsin olabilecek özelliklerin kadın ve erkek olmasından bagımsız cesur metanetli alim olabilir v.b özellikleri barındırabilir demisin birinde kadınlıktan kaynaklı zayflıklarından erkeklere göre daha farklı noktalarda durmasının kaçınılmaz oldugunu belirttin sanırım... bizim konumuz kadınların peygamber olabirliği olduğu için bununla ilişkilendirdim yani yazdıklarından her sonuca ulaşmak mümkün oluyor

saygı sevgi selamlar
 

mehmet

Müdavim
Emektar
Katılım
9 Mayıs 2007
Mesajlar
2,699
Reaksiyon puanı
47
Puanları
48
Hayırlı sabahlar tugbagaleri arkadaşım;
Mehmet arkadaşımında azbuçuk arapça bildiğini kendisi söylemiş Rical'in arapça karşılığı erkekdir. demiş Bukadar kesin konuşmanız sizcede hata olamazdı arapça bir kelimenin türkçesi eşittir Rical = erkek diyebilecek kadar basit birşekilde yorumlanması doğrumudur bu kelime aynı zamanda büyükler, ileri gelenler, Erkan anlamındada kullanılabilinir "erkek" olarakda kullanıldığını söylemekseçeneklerden bir tanesidir bence yorumdur kesinlik yoktur orada
Siz herhalde rical kelimesini vikisözlük'ten aratmışsınız.Dikkat ederseniz orda çeviri yapmıyor.Sadece kelimenin ne anlama geldiğini yazıyor.Elbette rical kelimesi farklı anlamlara da gelebilir.

Ama ben arattım bulamadım.Rical kelimesinin arapça karşılığı رجل

'dır.Bu şekilde aratırsanız sizi doğru olan sonuca götürecektir.

Burdaki anlatılanların konumuzla ne alakası olduğunu 2-3 defa bakmama rağmen çözemedim.

Saygılar
 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Selamlar.

Tugbagaleri, varsayımsal düşünce tarzıyla yola çıkıyorsak, meseleyi ta başından ele almamız ve "Hz. Muhammed'in peygamber olduğu nasıl kesin söyleyebiliriz" dememiz lazım. Hatta "Allah'ın var olduğuna nasıl kesin emin olabiliriz" de dememiz lazım. Eğer bu aşamaları geçmişsek; Allah'ın bizi yaratan tek ve benzersiz ilah olduğunu bilmiş ve kabul etmişsek, Muhammed'in de O'nun kulu ve resulu olduğunu bilmiş ve kabul etmişsek; Allah'ın ve Resulun bize bildirdiklerini de kesin olarak kabul ederiz. Yani "ben Allah'ı kabul ediyorum, peygamberin elçiliğini de kabul ediyorum ama şu konuda peygambere katılmıyorum" gibi bir durum söz konusu dahi olamaz. (Daha doğrusu bunu söyleyebilirsin, ancak onun peygamber olduğunu kabul etmekten vazgeçerek.)

Peki Allah ne diyor? "Bir konuda Allah ve resulu hüküm verdi mi, artık o konuda mu'min erkek ve kadınların onun üzerine bir söz söyleme hakkı yoktur". (Ahzab, 36) (Satır arasında ayetin "kadın ve erkek" diye beraber zikrettiğini hatırlatmak isterim.) Yine aynı şekilde Nisa 59'da şöyle buyurmuş; "Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin". Yani ölçütün Kur'an ve peygamber olduğunu söylüyor. Peki Kur'anda kadınların peygamberliğine ilişkin zahiri veya peygamberin açıkladığı bâtıni herhangi bir ayet; veya resulullahın kendi hadisinde ifade ettiği herhangi bir bilgi var mıdır? Yoktur. Diyebilirsin ki "nereden biliyoruz, belki de vardır ama o bilgi bize ulaşmamış"; o halde Allah bize ulaşmamış bir bilgiyi ölçü almamızı nasıl isteyebilir? Sonra ben bunun yukarıda anlattığım şekilde Allah'ı kabul edenler için mantıken bir çelişki olduğunu, çünkü Allah'ın Kur'anı koruyacağına dair ayetiyle ters düştüğünü söylerim. Yani ya birine inanmalısın, ya ötekine; zıt olan iki şeye birden inanamazsın. Çünkü peygamber dediğimiz kişi, en kötü ihtimalle insanlara örnek olması için vardır. Yani tebliğ vazifesi olmasa dahi insanlara örnek olma vazifesi vardır ve Allah nasıl ki "Allah resulunde sizin için güzel örnekler vardır" buyuruyorsa ayetinde (Ahzab, 21), kadınlar için de aynısı söz konusu olacağından adaletsizlik yapmış sayılır. Çünkü kadın bir peygamber var; ama kimse bilmiyor ve tanımıyor; o nasıl bir örnek olabilir insanlara? Allah, olmayan bir bilginin hesabını nasıl sorar ahiret günü? O halde Allah sözünde durucu olduğuna göre, vaad ettiği korumayı gerçekleştirmiş olmalı ki doğruyu bulabilmek için her zaman açık bir kapı olsun.

Senin düşünme şeklin; "124.000 tane peygamber varsa bunların bir kısmı kadın olabilir" şeklinde. Halbuki yukarıdaki ayetlerde belirttiğim gibi, söz konusu Allah'ın dini olunca hüküm vermek "sanırım" ile yapılabilecek ve herhangi bir bilgi/belgeye dayanmadan ulaşabilecek bir iş değildir. Bu konuda Eşari mezheplerinden İmam Ebu Hanife'nin hocası ve peygamberimizin torunu İmam Cafer-i Sadık'a bir gün bir soru sorduklarında; "sence bu nasıldır" diye fikrini almak isterler ve o da der ki: "Orada dur. Çünkü eğer bir hüküm soruyorsan, bunun sencesi veya bencesi yoktur". Dolayısıyla bu senin "nasıl emin olabilirsin ki" soruna da bir başka cevap. İslam adına Allah'ın vermediği, resulun öğretmediği bir bilgi gerçek bir bilgi değildir. Üstelik "nasıl emin olabilirsin" diye bana eleştiri yöneltirken senin, savını destekleyebilmek için kullandığın sözcük "sanırım" sözcüğü.

Alıntıladığın metinlerde 6 kadın peygamber olduğu belirtilmiş. Halbuki senin düşünce mantığınla bile yaklaşsak, "123.994 tane erkek peygamber ve 6 tane kadın peygamber" biraz tuhaf kaçmıyor mu? (Eğer olaya illa ki matematiksel yaklaşacaksak..) Bu da yine Allah'ın yapmış olduğu bir adaletsizlik olur. Çünkü Allah biz milletlere kendi içlerinden peygamberler gönderdik buyuruyor ama kadınlara sadece 6 peygamber. Çağlar boyunca, hatta yüzlerce, binlerce yıl boyunca sadece 6 kadın peygamber ancak ve ancak kadınlara adaletsiz olurdu. Halbuki Allah kadınlara kendilerini sakınmalarını, hicap arkasında durmalarını vs söylüyor; bizse ortalıklarda dolaşan, nidalar eden, insanlarla sürekli haşır neşir olması gereken bir kişiden bahsediyoruz; yani Allah hem kendi hükmünü açıklaması için peygamber gönderecek, hem de o peygamber Allah'ın hükmünü çiğneyecek; bu mümkün müdür? Üstelik eğer zikredilen kadınlar peygamberse, onların neden herhangi bir tebliğlerini görmüyoruz? Bunların tebliğ görevi olmayan peygamberlerden olma ihtimali de yoktur. Çünkü Allah o tür peygamberleri zaten tebliğci başka peygamberler var diye sırf üstün ihlaslarından, masumiyetlerinden ötürü peygamber vasfına almıştır. Halbuki kadınlar için bu da söz konusu değil; çünkü topu topu 6 tane var ve bunlardan bir tanesi dahi tebliğci değil ve bir şeriat sahibi de değil.

Kaldı ki Allah'ın peygamberlere verdiği görev ancak iki türlü olabilir; ya bir şeriat getirmiştir ve insanlara bu şeriatın hükümlerini öğretiyordur. Ya da kendinden önceki veya kendi çağdaşı başka büyük bir peygambere bağlıdır ve o peygamberin şeriatını tebliğ ediyordur. (Harun ve Musa gibi) Bu durumda Allah aynı dönemde iki şeriat sahibi peygamber göndererek çelişkiye düşmeyeceğine göre, ancak ve ancak ikinci seçenek söz konusu olmalı; yani kendi çağdaşı olan veya kendinden önceki bir peygamberin şeriatını tebliğ edici olmalı. Halbuki kadın peygamber olduğu iddia edilen salihalar ne bir şeriat getirdiler, ne de peygamberlik vasfıyla bir tebliğde bulundular. Yani Meryem'in ne bir şeriatı vardı, ne de kendi çağdaşı veya kendinden önceki bir başka kadın peygamberin şeriatını tebliğ ediyordu. Üstelik bir şeriat getirseler ve tebliğ görevi yapmaya çalışsalar, yukarıda söylediğim gibi Allah'ın kadınlar için seçtiği yaşam biçimine ters bir şeyler ortaya çıkıyor. Çünkü peygamber sürekli insanların arasındadır, onlara vaaz verir, onları evine kabul eder, onların evlerine misafir olur, hatta geceleri yetimleri beslemeye gider, insanlara namazda liderlik yapar (yani onların önünde durur) ki bunlar kadınlara uygun değildir. Dikkat edelim; kadınlar bunları yapamaz demiyorum, "Allah'ın onlar için beğendiği yaşam tarzına ve yaratılışlarına uygun değildir" diyorum. Dolayısıyla Allah'ın kadın bir peygamber göndermesi, ancak yine Allah'ın kendi isteğiyle ve bize emrettiğiyle çelişmesi demektir. (Ki zaten Allah kimi nasıl yarattığını bildiği için kullardan da o yarattığı şekle uygun yaşamalarını ister doğal olarak.)

Tugbagaleri, hem şöyle demişsin:
ayrıca İmam Eş'arî'nin 6 kadın peygamber görüşünde vahiy olunanın kesin peygamberdir mantığıyla bunları söylediği öne sürmek haksızlık olur

Hem de şöyle demişsin:
Sağlam görüşe göre Hz. Meryem peygamberdir. Çünkü Allahü Teâlâ ona melek aracılığı ile vahiy göndermiştir.

Sırf bu nedenle yazını bir kaç defa gözden geçirdim acaba atladığım bir mantık zinciri üstü kapalı bir şey mi var diyerek; kendi mesajını bu iki cümle açısından değerlendirmeni ve Hz. Meryem'in peygamberliğine delil olarak ona bir vahiy gelmesinden başka hiç bir delil olmadığını görmeni temenni ediyorum. Ben de zaten tam olarak senin şu paragrafındakini anlatmaya çalışmıştım:
1. Semaya, 2. Arza, 3. Meleklere 4. Arıya, 5. Hz. Musa’nın annesine, 6. Havarîlere, 7. Peygamberlere vahyettiğini görürüz. Ozaman Hz.Musa nın annesinin dışındakilerede aynı mantığı yürütürdü

Yukarıda senin alıntıladığın fikre göre tek delil vahiy olduğuna göre, semanın, arının, havarilerin vs. peygamber olması gerektiğini düşünmelidir bu kişi. Çünkü delil aynı delil ve bundan başka delil denebilecek bir şey de yok.

Bu arada "rical" kelimesi için de "bu kadar kesin konuşmak doğru mu" demişsin. Sanırım sen inancı "belirsizlikler" üzerine kurulu gördüğün ve öyle düşündüğün için dinin hiçbir zaman bir anlam kazanmayacağına inanıyor gibisin. (Bunu başka konularda yazdığın mesajlarda da gördüğüm için söylüyorum.) Dolayısıyla eğer böyle düşünüyorsan, dediğim gibi konuşulması gereken konu çok başkadır, hatta Allah var mıdır yok mudura kadar gider. Eğer İslam'ı bilmiş ve seçmişsek, Allah'ın şüpheli olanı sevmediğini de biliriz; şüpheli olanı sevmeyen Allah, kullarını da şüphe içinde bırakmaz ve mutlaka açıklayıcılar, kitaplar vb gönderir. Dolayısıyla Allah'ın dininde bir hükme amel etmen için o hükmü kesin bilmen gerekir. Bilmiyorsan da öğrenmen gerekir ki bu konuda çokça hadis ve ayet de mevcuttur. Rical sözcüğü de kesin olarak erildir; Arapça, Türkçe'nin aksine, sözcükleri dişil ve eril olarak alır. Fransızca gibi, İspanyolca gibi.. Rical de hiçbir zaman dişil olarak yorumlanamaz; tam olarak erildir ve eğer birey kastedilmiyorsa bir erkek topluluğu kastediliyordur. Hiçbir Arapça sözlükte, hiçbir ıstılahi manada dişil anlam yüklendiğini göremezsin. Bizim dilimizde (Türkçe'de) sözcüklerin dişili ve erili olmadığı için bu hataya düşüyoruz genellikle. Örneğin mu'min diyoruz herkes için, halbuki mu'min erildir, mu'mina dişil. Bunların bir kısmı çoğul halde iken kadın-erkek karışık topluluğu da ifade edebilmektedir; ancak dediğim gibi rical o sözcüklerden biri değildir. (Yani rical sözcüğünün Türkçesi "erkek"tirden ziyade, rical sözcüğü erildir diyebiliriz.)

tugbagaleri dedi ki:
çok idialı tanıtmadığını kesin olarak nasıl söyliyebiliriz. BU konuda nasıl kesin bir yargıya varabiliyoruz alamış değilim...

Bunun ölçütünü söylemiştim, her ne kadar akli boyutuna değinmeyeceğim demiş de olsam bir sürü akli ve bir sürü de nakli delil söyledim; ama yine söyleyeyim; kesin bir yargıya varıyoruz çünkü; Allah yukarıda söylediğim gibi peygamberi bir "amaç" ile gönderir; o amaç da en öz itibarı ile "insanlara örnek olmak"tır. Doğal olarak peygamber olduğu bilinmeyen bir kimsenin örnekliği de geçersiz olacağına göre, Allah bir kadın peygamber gönderdiyse (ki yukarıda söylediğim gibi açıklama ile muhal olduğu belli) bile, bunu tanıtmalı ki o peygamber amacını ifa edebilsin. Tanıttıysa onun hak sözünü geçerli ve sabit kılmalı ki insanların hidayet bulması için her zaman açık kapı kalsın. Yok eğer o kadın peygamberin sözü sabit kalmamış değiştirilmiş ise, aynı diğer peygamberleri peşpeşe yolladığı gibi, kadın peygamberin değiştirilen sözünü ikmal etmek için yeni bir peygamber göndermiş olmalı ve nihayetinde bir tane bile olsa kadın bir peygamberden bize bilgi ulaşmalı. Yoksa Allah verdiği vaad ile çelişmiş olur (haşa) ve adaletsizlik de yapmış olur. Çünkü peygamber gönderdim diyecek, bugün yaşamış olan bir kadın da diyecek ki; "bana tanıtmadın". Allah sanki ilimsiz ve basiretsizmiş gibi diyecek ki "tanıttım ama geçmişte kaldı"; kadın da o zaman demeyecek mi: "ben nereden bileyim o zaman?".

Halbuki adını daha önce zikrettiğim İmam Cafer diyor ki; kıyamet günü Allah'ın galip bir sorusu vardır. Kula önce bildiğini sorar ve kul biliyorsa "niçin amel etmedin" diye sorar, bilmiyorsa "niçin öğrenmedin" diye sorar. Dolayısıyla kul için "bilmiyordum" kapısını kapatmıştır Allah, bilmesi için gereken şeyleri hazırlamış ve Kur'anda "bizim için cihad edenleri yollarımıza sevk ederiz" buyurmuş, bilmek isteyen için dünyada her zaman bir hüccet olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla buradan anlaşılıyor ki, kadın bir peygamber varsa, bugün ya onun şeriatının biliniyor olması, ya da bilinmeyecek kadar sözü değiştirilmiş ve unutulmuşsa yeni bir kadın peygamber gelmesi gerekir.

Bunların yanısıra, İslam'da ve diğer dinlerde mezhepleşmelerin olmasının tek sebebi de insanların "bence" diye başlayan yeni hükümler icat etmesidir. Yani "sanırım, olabilir, belki de" gibi ifadelerle hüküm verilmez İslam'da. Hüküm ancak ve ancak bir delile dayanmalıdır.

tugbagaleri dedi ki:
Kuran'da Allah Hz. Meryem'in alemlerin kadınlarına üstün kılındığını şöyle bildirmektedir:
Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı,

Bu, konunun biraz dışına taşacak ama kısaca bir hadisle buna da göz atalım. (Yoksa konuyla ilgili onlarca hadis ve tefsirlerde açıklama vardır.)

Peygamber buyuruyor ki: Alemlerdeki kadınların en üstünleri dört tanedir, bunlar Asiye, Meryem, Hatice ve Fatımadır. Fatıma onların hem dünyada hem de ahirette en üstünüdür. Kaynak olarak Tarih-i Bağdadi kitabına bakabilirsin. Yine Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de göreceğin üzere Aişe validemiz Fatıma'ya şöyle diyor: "Ne mutlu sana ey Fatıma, Allah alemdeki kadınların üzerine seni seçti". Hatta bu konuda peygambere de soru yöneltiliyor (ki soruyu yönelten de bizzat Fatıma'nın kendisi olabilir tam hatırlamıyorum), dünya kadınlarının en üstünü Meryem değil midir diye soruluyor ve o da "Asiye ve Meryem kendi zamanlarının en üstün kadınlarıdır, ancak Fatıma tüm dünya ve ahiret kadınlarının efendisidir" buyuruyor.

dogrudur yanlıştır mecbur kalmıştır o ayrı ama çalışmaz diyemeyiz erkekler fiziksel olarak daha güçlüdür ozaman kadınlar çalışamaz diyemiz bunun yanlış veya dogru olduğunu ozamanın koşulları zamanı vb .belirler

Zaten bu sadece "fiziksel bir güç farkı" değildir. Halbuki bunu yukarıda da açıklamıştım; kadın ve erkek arasında fıtrat farkları vardır; bir şeyi yapabiliyor olmaları, yapmaları gerektiği anlamına gelmiyor. Örneğin ben uyuşturucu kullanabilirim, ama kullanmalı mıyım? Adam öldürebilirim, öldürmeli miyim? Bu durum kadınlar için "uygun" değildir; Allah'ın yaratmış olduğu fıtrata uygun değildir ve Allah da kadınlardan böyle görevler yapmalarını beklemiyor, hatta onları ayet ve hadislerle bundan men ediyor. "Doğrudur yanlıştır o ayrı" demişsin, hayır, bizim tartıştığımız zaten budur, "yapabilir" veya "yapamaz" değil, "yapmalı mıdır" veya "yapmamalı mıdır".

Her iki cinsin olabilecek özelliklerin kadın ve erkek olmasından bagımsız cesur metanetli alim olabilir v.b özellikleri barındırabilir demisin birinde kadınlıktan kaynaklı zayflıklarından erkeklere göre daha farklı noktalarda durmasının kaçınılmaz oldugunu belirttin sanırım

Evet, hala da aynı şeyi söylüyorum; ki bu ikisi arasında da bir çelişki yoktur. Bir kadının bir erkekten daha cesur olması, onun yüzlerce erkeğin arasına girip haşır neşir olmasını gerektirmiyor. Meseleyi salt fiziksel zayıflık boyutuna indirgeyip basitleştirmeyelim, çünkü yukarıda çok defa söylediğim gibi, soyut ve somut çokça farklar vardır kadın ve erkek arasında. "Yine de olamaz mı" diyerek zorlamanın da bir anlamı yoktur, çünkü sonuçta bu tasarım Allah'a aittir, yaratma O'nun yaratmasıdır ve emir de O'nun emridir; yani bu konuda benim yapabileceğim bir şey yok. :)

Hayırlı günler diliyorum.
 

seciL

Müdavim
Emektar
Katılım
29 Eylül 2005
Mesajlar
5,117
Reaksiyon puanı
102
Puanları
48
Arkadaşlar Paylasimlarınız ve bizleri aydınlattığınız icin tekrar tesekkür ederim....
zaten kadının insan olarak görülmediği bir toplumda İslam medeniyetini kuran Peygamberimiz eğer ki bayan olsaydı ne derece itibar görürdü bu da tartışılabilir:closedeyes:
 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Selamlar.

Arkadaşlar Paylasimlarınız ve bizleri aydınlattığınız icin tekrar tesekkür ederim....
zaten kadının insan olarak görülmediği bir toplumda İslam medeniyetini kuran Peygamberimiz eğer ki bayan olsaydı ne derece itibar görürdü bu da tartışılabilir:closedeyes:

Zaten bütün sorun da bundan kaynaklanıyor sanırım. Daha önce söylediğim gibi, "kadın ve erkek arasında fark var" denilince herkes "erkek insandır, kadın ikinci sınıf insandır" denilmiş gibi algılıyor, böyle inanılıyormuş gibi zannediyor. Hatta bu hataya çoğu zaman müslümanlar da düşüyor. Kadın ve erkek birçok açıdan farklıdırlar; ancak bu onlardan birini birinci sınıf, diğerini ikinci sınıf yapmıyor.

Mesele o kadın kişinin itibar görüp görmemesi de değildir sadece, risaleti yerine getirirken kadın olmanın yaratılışına uygun olmayan sonuçlara varması gerekeceği için imkansızdır bir kadının peygamberlik yapması. Hem insanlara dini öğretecek, hem de kendisi öğrettiği şeylerin aksini yapmak zorunda kalacak. Ki bu durumda da zaten öğrettiği kişiler "bu ne biçim peygamber, bize böyle öğretiyor, kendi başka yapıyor" diyecekler ve büsbütün bir çıkmaza girecek olay.

Lokman Hekim bile (Allah'ın selamı ona olsun) kendisine peygamberlik sunulduğunda şöyle diyor; "Eğer bu tercih bana bırakılmışsa, ben istemiyorum, çünkü bu çok ağır bir vazifedir. Yok eğer Allah'ın emri ve isteği ise, o halde boynum kıldan incedir, kabul ediyorum". Lokman Hekim gibi yüce bir şahsiyet bile bu görevin ne kadar ağır olduğunu söylüyorken ve bu ağırlıktan çekinirken, nazenin bir ruh ve bedene ship olan kadınlara Allah bu görevi yüklemiyor diye kadınların buna sevinmesi gerekir. Çünkü Allah adil olduğu için böyle yapmaktadır, çünkü sıkça ifade etmeye çalıştığım gibi, Allah kadınları yarattığı fıtrata uygun olmayan bir görevi onlara vermemekte ve onlara bu yükü yüklememektedir. Peygamberliği de salt bir "üstünlük" şeklinde algılamak yanlıştır ve hatta hasettir, kıskançlık duymaktır.

Peygamberlik bir üstünlükten ziyade bir görev ve sorumluluktur; üstün sayılmalarının tek sebebi bu görev ve sorumluluğu yerine getirebilmiş olmalarıdır; yani peygamberimizin de buyurduğu gibi, üstünlük ancak takva iledir. İşte o nedenle peygamberliğin bir piyango gibi algılanması, "falan kişi peygamber oldu, yırttı valla" gibi basitçe düşünülmesi çok mantıksızdır ve Allah ile de çelişir; çünkü Allah onları zaten bu göreve liyakatli oldukları ve yapmaya güçleri yeteceği için seçmiştir.

Bu demek değil ki kadınlar hiçbir zaman o liyakate erişemezler; elbette erişebilirler, sadece bu görevin sorumlulukları onların yaratılışlarına uygun olmadığı için Allah onlara adaletsiz davranmamak adına bu görevi onlara yükleme. Yoksa eğer bir kadın bir peygamberden daha yüksek takvaya sahip olsa, o kadın o peygamberden daha üstündür zaten. Bu tabi çok uzak bir ihtimaldir, çünkü bu kadar büyük takva kesin masumiyet de gerektirir (başka bir çok zorluğu getektirdiği gibi) ama yine de imkansız değildir; örneğin Fatıma (sa) peygamberlerin çoğundan üstündür bir kadın olduğu halde. Buna rağmen Fatıma'nın bir peygamber olmayışı çok manidardır ve konumuz açısından da oldukça önemlidir.

25-30 kadarı dışında 124.000 peygamberin hiçbirini bilmiyor ve tanımıyoruz. Belki insanlık tarihinde nice kadınlar geldi geçti ki bu 124.000 peygamberin birçoğundan takva bakımından üstündüler. Allah onlardan sadece bir kaç tanesini bildirdi bizlere ayne peygamberlerden sadece bir kaç tanesini bildirdiği gibi.
 

QaFeİN

Müdavim
Katılım
19 Nisan 2009
Mesajlar
3,297
Reaksiyon puanı
19
Puanları
38
Arkadaşlar Paylasimlarınız ve bizleri aydınlattığınız icin tekrar tesekkür ederim....
zaten kadının insan olarak görülmediği bir toplumda İslam medeniyetini kuran Peygamberimiz eğer ki bayan olsaydı ne derece itibar görürdü bu da tartışılabilir:closedeyes:

Mesaj Diye Buna Derim Ben Ama Yinede Bizden İyi ALLAH Bilir
 

tugbagaleri

Müdavim
Katılım
13 Mayıs 2006
Mesajlar
2,224
Reaksiyon puanı
46
Puanları
48
selamlar Kadın peygamber konusu bu tartışmalar vesilesiyle öğrendimki epey bir tartışma konusu olmuş çok uzun bir zamandır.Şahsi fikrimin olabiliceği yönünde olduğunu söyleyince bana karşı çok özel düşünüyorsun bu varsayımlarla gidersen

Hz. Muhammed'in peygamber olduğu nasıl kesin söyleyebiliriz" dememiz lazım. Hatta "Allah'ın var olduğuna nasıl kesin emin olabiliriz"

diyen elmacığa diyorum ki tabiki böyle düşünende olabilir ama benim bu dediklerimin sadece benden kaynaklı basit bir şüphe oyunu olmadığnı göstermek için birkaç islam aliminden aldığım kaynakları özellikle belirterek durumu çok basitbir "öyle değildir cahil çocuk oturyerine bakim " modundan uzaklaştırmak istedim ama sen özellikle "senigidi agnostik varsayımcı yeah" edasıyla yaklaşıma devam ediyorsun olsun buda tartışmanın ayrı bir güzelliği diyorum ben

Bu konuda taraf olanlar aynı dinden fakat ayrı mezheplerden ayrı tarikatlardan v.b mesala bir tanesi Ehli sünnetin itikattaki iki imamından biri olan Ebu Hasan Eş'ari dir. Demek istediğim iki olasılığın taraf,ıandan bilge insanlar karşıt şeyleri savunmuşlar yinde demek isterimki bu durum bazı sorunların farklı yorumlana bileceği bununda dine Allaha karşı gelinmiş olmıyacağıdır niçin bunu dedim onuda yazayım daha önce bu anlama gelecek eleştiriler mesajını aldığım için onu belirteyim..( Şiilik ;Hariciliktir ;Ehl-i Sünnet, Hanefi mezhebi Şâfiî mezhebi Maliki mezhebi Hanbeli mezhebi v.b)

Son olaraka "Rical" konusunda bir alıntı belirtmek istiyorum Mustafa İslamoğlu na sorulan bi soruya cevap verilirkenki "Rical" yorumu ....rical"in cinsiyyet değil insiyyet yani insan peygamberi vurguladığını, ayetlerin bağlamlarının ve kafir kavimlerin itirazlarının cinsiyyetle hiçbir alakasının olmayın, asıl melek peygamber talep ettiklerini ve insan peygambere karşı olduklarını söylememdir.

bu tartışmaya forumda dikkatimi çeken "kadın peygamber niçin gelmemiş..."Başlığını ilginç bularak okumamla dahil oldum yaptığım yoruma gelen cevaplara tekrar cevap yazarak epey uzunca yazılar yazdık bu konuda daha önce hiç düşünmemiştim bu konu hakkında kısa zamanda bir çok yorum ve kaynaklara bakma fırsatım oldu farklı görüşlerin yazılarını okudum buna sebeb olan elmacık ve diğerlerine teşekkur ederim sevgi ve saygılarımla
 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Selamlar,

Tugbagaleri, oldukça münazaracı ve paylaşımcı yazma tarzını benimsemeye çalışmama rağmen (ki bu hoşuma gidiyor, hatta senin bu soruya müdahale etmiş olmanı, seviyeli ve paylaşımcı bir münazara ortamı olacağını düşünerek oldukça sevinçle karşılamıştım) "seni gidi cahil otur yerine" şeklinde anlamış olman, sanırım aramızda daha önce de cereyan eden fikir ayrılıklarından ötürü henüz ben daha cevap yazmadan bile böyle bir psikoloji içinde beklemede olmandan kaynaklanıyor.

Yine de bu ihtimali de değerlendiriyor ve yazı dilinden veya farklı belagat unsurlarını benimsemekten ötürü böyle anladıysan, gerçekten de böyle olmadığını vurgulayarak söylemek istiyorum; bu şekilde anlamandan rahatsız olurum. Zaten senin son mesajındaki bu uslubunu da o nedenle alaycı buldum ve rahatsız oldum.

Dikkat ediyorum, konuyla ilgili hiçbir şey yazmıyorsun artık, sadece bu tür şeylere takılıyorsun. "Alimlerden alıntı yapıyorum, onlar da katılıyormuş bu fikrime" dediğin fikre kaç mesajdır değinmeye çalışıyorum, sen kendin dahi kendi fikrinin aksini ıspatladığın halde değinmiyorsun. (Şu "sadece vahiy gelmesiyle peygamber olunur mu" mevzusu. Nitekim hem kendin diyorsun "adamın delili sadece vahiy değil" hem yine kendin diyorsun "Meryem peygamberdi çünkü ona vahiy geldi". Umarım ki "onu ben demedim alim dedi" demezsin. Çünkü sen onun görüşünü kendi fikrine "delil" teşkil etmesi açısından buraya koydun.

Üslup konusunda yanlış anlamanın bir başka sebebi de bazı basit ifadeleri o basitlikte görmeyip içinden çıkılmayacak karmaşık şeylere dönüştürmen olabilir. Örneğin vahiy konusunda yazdığın tek şey var; "Meryem peygamberdir çünkü ona vahiy inmiştir"; bu gayet basit bir önermedir ve çürütmesini de önceki mesajında bizzat kendin yaptın; "sadece vahiy peygamberliğe delil olsaydı sema, arı vb de peygamber olmalıydı" yaklaşımınla.. Dolayısıyla açıklığa kavumuş olan oldukça basit bir meseleyi "mezhepler şöyle diyor, filan alim böyle yapıyor" diyerek bulandırmak, bizi amaçsızlığa götürüyor.

"Farklı yorumlamakla Allah'a karşı gelinmiş olmaz" demişsin, halbuki Allah'ın ayeti var yukarıda, peygamberin "Kur'anı kendi reyine göre yorumlayan ateşteki yerine hazırlansın" gibi onlarca hadisi var. İslam'ın ölçüsü ayet ve hadisler olduğuna göre ve konu bizzat Allah tarafından açıklandığına göre neden kavram karmaşasına düşüp anlamsız bir tartışma yapalım? Elbette "farklı yorumlar" yapabilirsin, bunun için İslam önkabulunu ortadan kaldırman gerekir. Yani hem "ben matematiği kabul ediyorum" hem de "ama 2x2'nin 4 olduğunu kabul etmiyorum" demek akla uygun olmaz. Nitekim "Ben Allah'a inanıyorum ama bu ayetini kabul etmiyorum" demek işte böyle bir yaklaşımdır.

Rical konusuna gelince; ben bunu günümüz iletişim nimetlerinden hayli faydalanabilen Mustafa İslamoğlu yerine, ilim talep etmek için yıllarını verip canlarını dişlerine takan ve ülke ülke dolaşıp peygamberin ilmini arayan özellikle peygamber dönemi alimlerine dayandırmanı isterdim. Çünkü ne senin, ne de Mustafa İslamoğlu'nun rical konusunda o yazılanlara dair herhangi bir kanıtı yok. Eğer amacımız bu şekilde sadece varsayımlar ve kişisel yorumlarsa, o zaman "bana göre Allah Kur'anı yanlış yazmış olabilir" deyip noktalayalım bu münazaramızı.

Mustafa İslamoğlu'nun rical konusundaki yorumu, benim yukarıda değindiğim insanların melek benzeri peygamber talep etmesi olayından çıkardığı sonuç. Halbuki yineliyorum, hiçbir Arap dil bilgini, hiçbir din bilgini ricalin kadın anlamı vereceğini söylememiştir ve söyleyemez de; çünkü İspanyolca, Fransızca, Filipince vb dillerde olduğu gibi, Arapça'da sözcükler eril ve dişil olarak ele alınır ve rical da erildir. Tekrar tekrar dikkat çekmek istiyorum, "rical = erkek" demiyorum, ricalin anlamı erkek'tir demiyorum, bu sözcük eril bir sözcüktür diyorum. Yine oldukça basit bir mevzuyu, özellikle karmaşıkmış gibi göstermenin gereği olmadığı gibi, ben bu hataya düşmenin sebebini Türkçe sınırları çerçevesinde düşünmen olarak görüyorum. Çünkü Türkçe'de dişil ve eril sözcük gruplar olmadığı için biraz tuhafına geliyor olabilir.

Yine de diğer yazdıklarımızın hiçbirine değinmemiş olman sanırım "ben nasıl olsa bir yolunu bulur kendi istediğim şekilde inanırım" düşüncesinin ürünü. Çünkü
önce İhsan Eliaçık dedin, konuştuk geçiştirdin, sonra vahiy dedin konuştuk geçiştirdin, kadın ve erkek eşitliğinden ve farklılıklarından bahsettin konuştuk geçiştirdin, "sayı çoktur o zaman aralarında kadın olabilir" gibi "olasılıkları" delil saydın, onu da konuştuk, geçiştirdin, kadın peygamber olmayışının kadınların peygamberden bile daha üstün olabileceğine engel olmadığından bahsettik hiç duymamış gibi yaptın, kamil olmayı peygamberliğe delil saydın aksini ıspatladık, geçiştirdin üzerini örttün, akli ve nakli daha bir sürü şey yazdık hepsini geçiştirdin. Şimdi ise bilmediğini kendin söylediğin halde bir "rical" sözcüğüne takıldın onca hadis, ayet ve akli tartışmayı yarım bırakıp. Şimdi de "sen biliyorsun, süpersin yaşa be yürü" gibi nidalarla tüm bu yazılanları da geçiştireceğini düşünmeye başladım.

Yazı dilinden dolayı bazı şeylere önyargılı yaklaşabilir ve benim sanki çok büyük bir kızgınlık ve öfke içinde olduğumu zannedebilirsin, ya da seni aşağıladığımı vs. Rica ediyorum, böyle düşünme. Sadece uyarmak istiyorum, fikir alışverişinde bulunmak istiyorsak, fikir alışverişinde bulunalım. Yok eğer fikirleri tükettirip kavram çıkmazlığına girmek istiyorsak, baştan belli edelim ki sırf konuşmuş olmak için konuşmamış olmak için çekilelim ve cedel kabesinin altın anahtarını size teslim edelim.

Hayırlı günler diliyorum.
 

tugbagaleri

Müdavim
Katılım
13 Mayıs 2006
Mesajlar
2,224
Reaksiyon puanı
46
Puanları
48
Selamlar

Tabiki seninde veya bir başkasınında sırfyazmak için bukadar vaktini zamanını zahmetini vereceğini zannetmiyorum en azından konunun özelliğinden dolayı boyle birşey sözkonusu olamamalı

Eğer bende tarzımdan dolayı seni sinirlendirdiysem üzgünüm belirtiğim fikirler üzerinde kafa yorup düşüncelerime cevap vermek için zahmet edip açıklamlarda bulunup yorum yapıyorsun teşşekkur ederim Allah zihnini sürekli açık tutsun sağlıklı düşünceden ayırmasın


Öncelikle bu münazara ortamında başlıktan yana sıkıntım var "Neden kadınlardan Peygamber gelmemiştir? " Konu baştan cevaplanmış diğer olasılığın düşünülmesine bile sakıncalı olarak bakılmış galiba veya okuyanlar direkt bu düşünceye yönlendirilmiş yada öylesine yazılmış Bunu sen yaptın veya niye böyle olmuş diye söylemiyorum sadece bir tespit olarak demiş oldum Ayrıca bu konuyu dahil olduğum zamandaki soruya verilen cevaba yorumumdan dolayı olmuştu oda belli bir kısmında itibiren kesilip buraya taşınmış buradan devam ediliyor




Konuyla ilgili sürekli birşey yazıyorum sende karşılık veriyorsun ben bu konuda daha öncedende dediğim gibi 124000 peygamberin olduğunu veya bu sayınınkendisi gibi fazla bir rakam adedi kadar peygamber gönderildiği ve bunlardan 25 30 kesin olarak peygamber olduğu "Üzeyr, Lokman, Zü'l-Karneyn gibiler için de kesin olmayan fakat ismi geçenler vardır" diğerlerinin ismi ve cinsini belirtilmez ancak konumuzda tartışmamıza senin fikrine dayanarak olarak en belirgin kanıt "nahl suresi 43. ayetini" verildi buradaki rical kelimesinin eril olduğunu söylüyorsun doğrudur bende dişil bir kelime olduğunu söylemedim bu ayet deki rical ın %100 erkek anlamında kullanıldığını söyliye bilirmisin? bir çok din adamı erkekdir diye yorumlamıştır doğrudur ama bir kısmıda daha genel anlamda kullanılabilir demiştir "büyükler, ileri gelenler, Erkan" . Konuyla direkt alakalı değil ama benzer duyguları hissettirmesi açısından türkçeden örnek vermek gerekirse Tdk eşanlamlı sözlüğüne "Bilim adamı" dendiğinde karşınıza âlim / bilgin / bilim insanı / bilim kadını / ilim adamı çıkıyor "Bilimsel çalışmalarla uğraşan kimse, bilim kadını, bilim insanı, bilgin, âlim" Yani Marie Curie bir bilim adamıdır dersek yanlış demiş olmuyoruz gerçi bazı feministler bunada gıcık oluyor ama bu gerçeği değiştirmiyor.. Bilimin başına erkek cinsini ifade "adam" ın gelmesinin sebebi belkide nedeni de bilimle ugraşıp kariyer edinen teoriler üreten keşif yapanların buyuk bir kısmının erkek olması olabilir Biraz uzadı ama bitiriyorum Türkiye Bilimler Akademisi'nin "Bilim Adamı Yetiştirme- Lisansüstü Eğitim" konulu toplantısında, yetişirilmesi gerekenlerin kesin Erkek olmaları gereklidir "Bilim adam"ı deniyor "kadını" veya "insanı" denseydi Kadınlarda bu toplantıda söz konusu olur du v.b diyemeyiz


Bu mantıkla diyorum diye daha öncede bana demek istediğin bir yorumununda O zaman Hz muhammedin peygamberliğinden de şüphe et Allahın birliğinden de şüphe edebilirisin diye bir olaslıktan bahsetmissin ama yanlış bir yerden yakalamısın çünkü bu konuda şüpheye yorum farkına mahal vermiyecek çok net ve kesin ayetler var bunlarınn lafını bile etmeye gerek yok zaten müslümansan allahın birliğine hz muammet son peygamber olduguna inanacaksın iman edeceksin v.s Aksini iddaa edeceksen kendini farklı bir düşüncede, dinde , dinsiz görüşte belirtir

Kur’ân-ı Kerimde

Muhkem ayetler ; tek manali, derin bilgisi olan bir din aliminin tefsirine ihtiyaca yer birakmayacak şekilde nisbeten kolaylikla anlaşilabilen kuran ayetlerine denir
Müteşâbih ayetler
ise bunun tam tersidir...


“Kur’ânı size indiren Allah onda bir kısım ayetlerini muhkem ve bir kısmını müteşabih olarak inzal etmiştir. Kalplerinde hastalık bulunan ve insanlar arasında fitne çıkarmak isteyenler müteşabih ayetleri kendi akıllarına göre yorumlarlar. Gerçekte ise o ayetlerin hakiki manasını Allah’tan başkası bilemez. İlimde rüsuh peyda eden ve uzmanlaşan ilim sahipleri ise “Biz Allah katındaki gerçek anlamına iman ederiz” diyerek ayetlerin yorumunu yaparlar. Bu hususları ancak tam akıl sahibi olanlar düşünüp anlayabilirler” (Âl-i İmran, 3:7) buyurarak ancak sahasında uzman olan ilim adamlarının müteşabih olan ayetleri doğru şekilde yorumlayabileceklerini ifade etmiştir.


Rical kelimesinin de bulunan ayetlerde benzer durum olabilir...çünkü bu kadın peygamber konusunu sen ben tartışsak sorun değil kadın peygamber vardır diyenlerden bir tanesi Ebu-l Hasan bin İsmail el-Eş'aridir.Eşarilik itikadi mezhebinin öncüsüdür. Bu kişi çoğu insandan daha bilgin tercubelidir aynı durum "yoktur" diyen taraftada var kesinlikle ...umarım belirtmek istediğimi anlatabilmişimdir. Durum oyle birhaldedir ki Kabul edenlerin bazıları sadece 6 adet kadın peygamber olduğunu veya sadece"Meryem" olduğunu diyenler var bu durumda ben şahsen kesin yoktur Kadınların yapısı buna musayit değildir diyemiyecem

Bu konuda artık başka yorum yapamıyacam Ama İhsan eliaçığın yazısını birdaha okumanı yorum farkına dikkat çekmeni rica ederim çok değerli bir düşünür olduğunu ve zihin açıcı bir yönü olduğunu belirtmek isterim

Sevgi ve saygılar forum kardeşlerim :)
 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Selamlar.

İyi temennilerin için teşekkür ediyor ve senin için de aynılarını temenni ediyorum. Yazı biraz uzun olacak sanırım, baştan uyarmak istiyorum. Okumak istemeyenler için zaten sanırım gerekli bir yazı da değil; çünkü okumaya vakit ayıramayanlar genellikle düşünmeye de vakit ayıramıyorlar.

"Neden kadın peygamber gelmemiştir" sorusuyla ilgili olarak dile getirdiğin endişeyi anlıyorum ve bu konuyla ilgili olarak, daha önceki mesajımda söylediğimi hatırlatmak istiyorum; yani elimizdeki verilere göre kadın peygamber olmadığına dair kesin gerçek. Neden böyle söylüyorum? Çünkü kadın peygamber olduğuna dair ne bir ayet, ne bir hadis ne de akli bir delil var.

Sen burada üç düşünce öne sürüyorsun. Birincisi, ben "elimizdeki verilere göre" dediğim için "nereden biliyorsun, belki elimizde olmayan verilere göre kadın peygamber vardır" ihtimalini düşünecek olman. Yukarıda acizane kendimce bunu da açıkladım. Allah, adildir, dolayısıyla da elimizde olmayan verilerle bizi imtihan etmesi oldukça anlamsızdır. Bunu "kadın peygamber olabilir ama ben bilmediğim için yok diye kabul ediyorum" şeklinde anlamış da olabilirsin; halbuki benim söylediğim çok farklı bir anlama geliyor ki o da şudur:

Eğer kadın peygamber olsaydı, Allah peygamberleri bize hidayet etmek için gönderdiğine göre, o peygamberine ilişkin bilgiyi mutlaka bize ulaştırır, bize ulaştırmadığı peygamberin yerine mutlaka başka bir peygamber gönderirdi. Buna dair delilim, Allah'ın tüm peygamberlerini peşpeşe göndermiş olması ve insanlara göndermiş olduğu peygamberin sözü değiştirildiği için yeni bir peygamber gönderdiğine dair açıklamada bulunmuş olmasıdır. İkinci bir delil de, sırf aynı nedenden dolayı, "Kur'anı koruyacağını taahhüt etmesi"dir. Yani daha önceki dinlerde peygamberlerin sözleri değiştirildiği için peşpeşe peygamberler göndermiş, peşpeşe peygamber göndermeyi kestiğinde ise son peygamberin sözünü korumayı taahhüt etmiştir. Dolayısıyla Allah'ın hem kendi ayetleriyle açıkladığı hem de peygamberimizden önceki tüm peygamberler döneminde uyguladığı sünnetinde ancak ve ancak iki sonuç var (ki bunlar da sadece bizim kendimiz gördüğümüz sonuçlar değil; yine peygamberin ve ayetlerin doğrudan öğretmiş olduğu sonuçlardır). O iki sonuç da şudur ki; Allah kesinlikle ya bozulan peygamber sözüne karşılık yeni bir peygamber gönderir, ya da ghöndermiyorsa önceki peygamberin sözünü korur. Böylece de, her zaman için doğruya bir açık kapı bırakmış olur. Nitekim tam olarak da bununla ilgili bir ayetinde, "biz peygamberleri gönderdik ki insanların Allah'a karşı bahaneleri olmasın" (Nisa 165, 166) Yani doğruyu öğrenmeme imkanı kesinlikle yok.

Eğer kadın peygamber olsaydı diye başladığım söze binaen bu sonucu tatbik edersek; Allah ya o kadın peygamberin sözünü korurdu, ya da eğer o sözler değiştirildiyse yeni bir kadın peygamber gönderirdi. O halde Allah'ın adil olması, kadın peygamber olmadığına başlı başına bir delildir.

Öne sürdüğün ikinci düşünce, "Meryem vahiy aldığına göre peygamberdir" düşüncesi, ki bunu yukarıda konuştuk ve sen kendin de söyledin ki bir kişiye vahiy gelmiş olması tek başına onun peygamberliğine delil değildir.

Yine öne sürdüğün üçüncü düşünce, 124.000 sayısının çokluğundan ötürü, aralarında kadın olma ihtimali. Yukarıda bunu da konuştuk ama ben yine de iki madde olarak kısaca değineyim. Biz okulda bile bir konudan sınav olurken, öğrendiğimiz bilgilere göre sınav oluyor ve hoca bilmediğimiz konudan bir soru sorduğunda hemen şikayet ediyor ve sınavın iptal edilmesini istiyoruz. Bu sınavı yapan hatasız ve eksiksiz bir yaratıcı, okullardaki öğretmenlerin bile yapmadığı bir hatayı yapıyor diyebilir miyiz? Allah'ın hata yapan ve adaletsiz davranan bir yaratıcı olduğuna inanmıyorsak (ki sen Allah'a inandığın için bunun delillerini yazmıyorum, ateist olsaydın sırf buradan sayfalar dolusu yazı çıkardı :) ) o halde nasıl ki 25-30 tane erkek peygamberi tanıtmış ve kalan 123.970 peygambere değinmemişse, kadınlardan da örnek olanlarına değinirdi. Gördüğün gibi eğer olasılıktan bahsetmek söz konusu olsa, Allah'ın geriye kalan 123.970 peygambere karşı bu olasılığı düşünemediğini söylememiz gerekirdi. Değinmek istediğim ikinci madde ise, Allah'ın insanlara öğrettiği hüküm verme yöntemlerinden biri olmayan "rastlantısal hüküm verme" metodunu kabul etmiyor olmasıdır. Yani "bu kadar çok varsa, belki de bir kaçı kadındır" şeklindeki "rastlantısal hüküm verme" yöntemi, Allah'ın kabul ettiği bir yöntem değildir. Nitekim o zaman yine bu sınavın bir anlamı kalmaz ve herkes kendi içtihadıyla, "belki de peygamber içki içmiştir nereden biliyoruz" gibi çok radikal sonuçlara varır ve Allah'ın ayetlerinin neredeyse hepsini, peygamberin tüm hadislerini görmezden gelmemiz gerekir. İşte bu noktada, böyle düşünecek olan kimsenin Allah'a inanmaması ve ateist olması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü hem matematiği kabul ediyorum, hem de 2x2'nin 4 ettiğini kabul etmiyorum demek aklen çelişiktir. Bu çelişkiye düşmemek için Allah'ın ayetini veya peygamberin sözünü reddeden kişinin, doğrudan Allah'ı ve peygamberi reddetmesi gerekir. Hatırlatmak istediğim bir husus da, İslam'da ve diğer tüm ilahi dinlerde mezhepleşme ve tarikatleşmenin bu "kendi inanmak istediği şekilde" hüküm verilmesinden kaynaklanmasıdır. Halbuki Allah ayetinde "fırkalara ayrılmayın" buyurduğu gibi, peygamber de hadisinde "hep beraber Allah'ın ipi olan Kur'ana sarılın ve birbirinizden ayrılmayın" buyuruyor. "Kur'anı kendi reyine göre yorumlayan ateşteki yerine hazırlansın" buyuruyor.. Yani bir çok farklı şekillerde olduğu gibi, bu şekilde de rastlantısal hüküm vermenin akli çelişkisini kabul etmiyor ve böyle bir yöntemin dini hüküm vermede geçersiz olduğunu kesin olarak oraya koyuyor.

İşte bütün bunları (yani elimizdeki gerçeklik ve akli sonuçları) değerlendirdiğimizde, neden kadın peygamber gelmemiştir sorusu oldukça makul olup, aksini iddia edenlerin ıspatına da bir davettir. Bu kadar ayet, hadis, akıl delilleri varken, "olasılıklara göre böyle olabilir" diye hüküm vermek akılla bağdaşmadığı gibi, hiçbir şekilde ayet, hadis ve akıl karşısında da delil teşkil etmez. Üstelik koca dünyanın dönüş hızındaki milimetrelik hesaplarda bile şaşmayın Allah'ın, evrendeki tüm kütlelerin hareketlerinde bir an ve bir miskal bile şaşmayan Allah'ın, sadece 124.000'de bir oranda şaşmasını nasıl düşünebiliriz?

"Rical"e gelirsek, yukarıda sadece "din bilgilenleri"nden değil aynı zamanda "dil bilginleri"nden de bahsettim. Hiç bir dil bilgini de ricalin kadını temsil edeceğini söylememiştir. TDK'dan örnek vermişsin, ancak onun Arapça için muadili olabilecek hiçbir kurum veya şahıs, ricalin kadını temsil edebileceğini yazmamış ve söylememiştir.

Bizim "bilim adamı"nda istisnaları değerlendirmeyişimiz Allah'ın bizimle aynı olasılık hatasına düşeceğine de bir delil değildir. Biz neden bilimadamı tabirine aşinayız, yani neden bizim aramızda bu söz erkek ve kadını birden temsil ediyor? Çünkü ilk bilimcilerin tamamı erkektir ve bugünkü bilimcilerin de neredeyse tamamına yakını yine erkektir. İşte bundan dolayı biz olasılıkları düşünmeyip "alışılagelmiş" bir kaide kullanıyoruz ve "bilimadamı" diyoruz. Biz böyle bir zayıflık gösteriyorsak Allah da böyle bir zayıflık göstermiş olabilir demek, yine akılla çelişir. Bunu söyleyecek olan kimsenin başta Allah'ı reddetmesi gerekir (ki dediğim gibi bunun delillerini yazsak zaten daha önce ateistlerle yazıştığımız 50 sayfayı da geçer)

Keza senin verdiğin örnekle yola çıktığımızda, "işadamı" tabirinin hem erkek hem de kadınları temsil etmesi gerekirdi. Ancak aynen söylediğim "sayı" sebebinden ötürü, iş kuran veya işleten kadınlar çok olduğu için, "bilimadamı"nda düştüğümüz hataya düşmemişiz ve "işadamı" ile "iş kadınını"nı birbirinden ayrı ve doğru bir şekilde kullanabilmişiz.

Yine bu konuda, Allah Kur'anda "büyükler, ileri gelenler, erkan" anlamını ifade etmesi için zaten başka sözcükler kullanmışken, başka başka şeylere ihtimal vermek, ancak kendi görüşünün doğruluğuna "ihtimal verebilmek için", Kur'anda açık aramaya çalışmaktır. Nitekim Allah eğer senin ve Mustafa İslamoğlu'nun bahsettiği gibi "insanları" kastedecek olsa, Kur'anda bunun için kullanılan "nas" sözcüğünü kullanırdı. Çünkü Allah'ın Kur'anda insanlar (yani insan topluluğu) için kullandığı tüm diğer sözcüklerin farklı yönleri vardır. Salt insanlardan oluşan topluluğu kastettiğinde Allah nas sözcüğünü, başka anlamları kastettiğinde başka sözcükleri kullanmıştır. (Ki bu sözcüklerden bir tanesi doğrudan Arapça olan "insan" sözcüğüdür.)

Konuyla ilgili olarak daha önce yazdığımı da ya görmedin veya bu şekilde değerlendirmedin onu da hatırlatayım; Allah kadın ve erkeği bir çok ayetinde birlikte zikretmiş ve bu kavram karmaşasına düşmememiz için ve birçok başka hikmetten dolayı, "kadın ve erkekler" sözcüklerini de beraber kullanmıştır. Yani birey olarak bir erkek ve kadından bahsettiği yerlerde hep iki sözcük kullanmıştır. Örneğin;

"mu'min erkekler ve mu'mine kadınlar birbirlerinin velisidir" (Tevbe, 71)
"erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim bir salih amelde bulunursa.." (Nisa, 124)
"hem kendin, hem de mu'min erkek ve mu'mine kadınlar için mağfiret dile.." (Muhammed, 19)
"..sadaka veren erkekler ile sadaka veren kadınlar..." (Hadid, 18)
"mu'min erkeklere söyle gözlerini sakınsınlar ..." (Nur, 30)
"mu'mine kadınlara da söyle ..." (Nur, 31)
....

Daha onlarca hatta yüzlerce örnek var, ki bunların hepsi Allah'ın ayetidir. Yukarıda Türkçe'deki drumun bizi yanıltması konusuna değindiğim halde yine Türkçe'den örnek vermen, herhalde olayın bütünlüğünü gözden kaçırmandan kaynaklanmış; acizane tekrar hatırlatayım. Yukarıda yazdığım bu ayetlerde "mu'min ve mu'mine" sözcüklerini bir arada zikretmiştir Allah. Yani kadın ve erkekleri ayrı ayrı ifade etmiştir. Yani Arapça'da "mu'min" erildir ve sadece erkeği temsil eder. Kadın için "mu'mine" kullanılır. Ancak biz Türkçe'de mümin hem erkeği hem de kadını temsil edecek şekilde ve olması gerekenden farklı, (orijinaline göre) yanlış kullanıyoruz, ki bu bizim dilimizde sözcüklerin eril ve dişilliğinin neredeyse hiç olmamasından ve dildeki alışkanlığımızdan kaynaklanıyor. Gördüğün gibi, Allah'ın Kur'anda kullandığı dili bile yanlış uyguluyoruz. (Bkz: TDK sözlüğü, mümin maddesi.)

Al-i İmran suresinin 7inci ayeti de yazı ki müslümanlar arasında en çok tartışmaya neden olan ayetlerden biridir ve senin o ayeti buraya koymandan ötürü mutlu oldum. Bu ayet aynı zamanda senin "bence böyle olabilir" sözünü de geçersiz kılıyor. Çünkü hem kendin bu ayete inanıyor ve diyorsun ki "kimse kendince yorumlamalı", hem de diyorsun ki "bana göre böyle". Kadın peygamber konusunda muhkem değil, müteşabih bir ayet bile yokken, kendi yorumumuzla kadın peygamber icat etmek, işte Allah'ın bu ayetle kınadığı bir iştir.

Uzman ilim adamlarının o müteşabih ayetleri yorumlayabileceği konusuna değinecek olursak; bu durum ayetin bizzat kendisiyle çelişir. Çünkü senin buraya aldığın meale göre, "o ayetlerin tevilini ancak Allah bilir". Bu durumda ilimde derinleşmiş olanlar nasıl bilecekler? Bilemezler. Tek yol, ancak Allah'ın doğrudan bildirmesidir. Çünkü "ancak ve ancak Allah bilir" diyor. Allah da herhangi ilim tahsil eden birisine bildirmiyor muhakkak, yoksa peygamberi feshetmesi gerekir ve kimin gerçekten doğru söylediğini de bilemeyiz. Bu durumda burada "ilimde derinleşmiş olanlar" ancak ve ancak Allah'ın peygamberi ve de o peygamberin ilmini Allah'ın yardımıyla devrettiği kimselerdir. Bu durumda senin dediğin gibi olsa bile, yine bunun tevilini peygamberden veya peygamberin ilim öğrenmemize izin verdiği kişilerden öğrenmek zorundayız. Örneğin meşhur bir hadiste peygamberimiz (aasm), "ben ilmin şehrimi, Ali onun kapısıdır, ilim şehrine girmek isteyen kapıya gelsin" buyuruyor. Yani Ali'den öğreneceğinizi benden öğrenmiş olarak alabilirsiniz buyuruyor. Nitekim Allah ayetinde "kitaba ancak temiz olanlar dokunabilir" buyurduğu için, her ilim adamı bu ayetlerin yorumunu yapamaz, yapsaydı herkes başka bir iddiada bulunurdu. (Ki aslında bu bir "yorum" da değildir, ayette "yorumlayabilirler" gibi bir ifade geçmiyor.) Dolayısıyla bu ayetleri tevil edecek kişiler, Allah'ın izniyle ancak masum olmalıdırlar. Masumiyetin ölçütü ise, Allah'ın ve resulunun bildirmesiyle olur. Kaldı ki yukarıda alıntıladığım hadiste peygamber "kur'anı kendi reyine göre yorumlayan ateşteki yerine hazırlansın" buyuruyor; bundan "uzman ilim adamları"nı "hariç" tutmuyor. Buradan ve daha bir çok hadisten anlaşılan zaten Kur'anı sadece peygamberin ve peygamberin ilmini devrettiği kişilerin öğretebileceğidir.

Ebu'l Hasan İsmail'in kadın peygamber olayı da, yukarıda kaçıncı defa söylediğimi hatırlayamadığım ve senin zaten kendin de söylediğin gibi, geçersiz bir delilledir. Onun tek delili Meryem'e vahiy gelmiş olmasıdır ve o delilin geçersiz olduğunu sen kendin zaten söylemiştin.

İhsan Eliaçık'a saygım vardır, ancak ben de sana o makalesi hakkında yazdıklarımı yeniden okumanı öneririm. Sadece bir tek şey bile yeterli bu konuda. Kendisi diyor ki:
Bu algıya göre -haşa- Allah, sırf erkeğe bir eğlence lazım olunca kadını yaratmayı hatırlıyor (!).

Algıyı tahlil etmek niyetiyle yola çıkmışken, tamamen kendi fikriyle ortaya attığı bu algıyı, sonra yine kendisi çürütmüş. Yani "erkeğe eğlence lazım olunca Allah kadını yaratmayı hatırlıyor" şeklindeki bir fikri eleştirmek istiyor; ama bu fikri de ortaya atan yine kendisi! Yani başkası adına bir fikir atıyor ortaya, hiç olmayan bir fikir; sonra da kendi sıfatıyla o fikri çürütmeye çalışıyor. (Kendi yazıp kendi bozuyor.) Bunu boş bir uğraş olarak görüyorum. Önceki sözümü de yineliyorum; İhsan Eliaçık'ın yazısı, kadın ve erkek farklıdır denilince, sanki birisi birinci sınıftır, diğeri ikinci sınıftır denilmiş gibi algılanarak yazılmış bir yazıdır ve "farklılık, savunma" psikolojisiyle yazılmıştır. En azından hissiyat budur; yoksa kendisine saygım vardır. İşte bu psikolojiden dolayı da "olmayan" bir eşitlik, ayetleri zorlayarak yaratılmaya çalışılıyor. Ki bu "fark"lılığı da ortaya koyan zaten Allah'tır; o yüzden farklılığı illa ki "birinci sınıf, ikinci sınıf" diye algılamak zorlamadır ve İhsan Eliaçık bu hataya düşmüş görünüyor. Bunu, müslümanların bilmedikleri bazı konularda sırf ateistlere veya benzerlerine "mağlup" olmamak ve kendilerince "İslam'ı kurtarmak" için farkında olmadan yalan uydurmalarına benzetiyorum.

Herkese hayırlı günler diliyorum.
 

Pesimistyle!

Müdavim
Katılım
13 Temmuz 2009
Mesajlar
2,115
Reaksiyon puanı
50
Puanları
0
Başlık kesinlikle değiştirilmesi gerekir Hazreti Rabia Efendimiz vardır.
Hz Rabianın Düşündürücü Cevabı ! Mumsema İslam Arşivi
14_1_2006_10_7_18_22_18_976.jpg



Birgün Hasan Basri Hazretleri,çok hayati bir konuda konuşmak üzere Hz Rabia'nın yanına geldiğinde,Hz Rabia ona Şöyle demişti:

'Ey Hasan,kadının aklıyla nefsani arzuları arasındaki orantı nedir?Şayet erkeğin aklı ve nefsani arzularıyla kıyas edilecek olursa,netice hakkında fikriniz ve görüşünüz nasıldır'

Hasan Basri Hazretleri Şu cevabı verdi:

'Kadının aklı nefsani arzularının yanında onda bir kadardırKadının heva ve nefislerine meyli akli melekelerinden dokuz misli daha baskındırErkeklere gelince,erkeklerin aklı dokuz fakat nefsani arzuları akıllarına kıyasla birdir'


Bu cevap karşısında Hazreti Rabianın cevabıysa çok düşündürücüdür:

'Ben bir iple dokuz köpeği bağlamaya güç getirirken,siz erkeklerin dokuz iple bir köpeği koruyamayışınıza doğrusu hayret ediyorum'

Nitekim Hasan Basri Hazretleri aldığı bu cevap üzerine akıl gözyaşlarını tutamamış,hıçkıra hıçkıra ağlamış ve 'bu öğüt bana yeter' diyerek oradan ayrılıp gitmişti
 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Aşk ve Sen? kardeşim, bir kadın peygamber olduğuna ve hem de bunun "peygamberlerin sonuncusu olan" Hz. Muhammed'den sonra geldiğine dair delilin nedir?
 

braveheart.fb

Müdavim
Katılım
21 Mart 2009
Mesajlar
1,985
Reaksiyon puanı
92
Puanları
48
Mesajlar biraz uzun olduğu için okuyamadım:blushing: ama ben her zaman olaya şüyle bakmışımdır: Evet kadın peygamber yoktur. Ama bütün peygamberleri kadınlar dünyaya getirmiştir.
 

bulmeh

Müdavim
Katılım
26 Temmuz 2007
Mesajlar
1,653
Reaksiyon puanı
14
Puanları
38
Başlık kesinlikle değiştirilmesi gerekir Hazreti Rabia Efendimiz vardır.
Yanlış anlamadıysam burada Hz. Rabia gibi evliyaullahdan birine Peygamberlik verildiği kasdediliyor!?
@Elmacik kardeşim, eğer ona delili varsa -ki yok-, Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'in son peygamber olduğu hakikatine inanmamaya girer ki, Allah korusun bu insanı imanından olmasına yeter de artar bile.Nitekim Allah bunu kitabında da belirtmiştir:
"Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir."(Ahzab- 40.Ayet)
 

Turab Garip

Müdavim
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
63
Mesajlar biraz uzun olduğu için okuyamadım:blushing: ama ben her zaman olaya şüyle bakmışımdır: Evet kadın peygamber yoktur. Ama bütün peygamberleri kadınlar dünyaya getirmiştir.

Hz. Adem hariç. :D

Allah herşeye bir vesile tayin ediyor ve kadınlar birçok güzel vesilenin olduğu gibi, senin de dikkat çektiğin gibi peygamberlerin dünyaya gelmesinin de vesilelerinden biridirler.
 
Üst