Müminin niyeti amelinden hayırlıdır

Bu konuyu okuyanlar

mehmetduman

Öğrenci
Katılım
20 Ocak 2009
Mesajlar
14
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kâdı İyâz’ın Şifâ–i Şerîf’inde, şöyle bir kıssa anlatılır: Horasan krallarından ve komutanlarından bir zât, vefatından sonra rüyâda görülür. Kendisine, “Allah sana ne yaptı ve nasıl muâmelede bulundu?” diye sorulur. O da,

– Allah beni bağışladı. Bana bağışlama muamelesinde bulundu, diye cevap verir. Bunun üzerine, – Allah hangi amelinden ötürü seni bağışladı? diye sorulur? O da, – Amelimden ötürü değil; niyetimden ötürü Allah beni bağışladı, der ve bunun mânâsını şöyle anlatır: Bir gün başlarında bulunduğum ordumu teftiş etmek üzere bir tepenin üstüne çıkmıştım. Ordumun çokluğunu ve ne dersem yapacakları bir durumda olduklarını görünce kibirlenmek ve gururlanmak yerine içimden şunu geçirdim: “Keşke, bu ordumla birlikte Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem zamanında yaşasaydım da, Uhud gibi savaşlarda bu ordumla O’nu korusaydım ve O’na yardımcı olsaydım.” İşte Allah, beni bu niyetimden ötürü bağışladı. Bundan anlaşılıyor ki, hadîs–i şerîfin haykırdığı “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır.” (Tirmizî, zühd, 17) hükmü, gerçekten çok parlak bir hakikattir. Bu hakikat elbette ki günümüzde de geçerliliğini devam ettirmektedir. Yeter ki, bizler elimizdeki imkânları değerlendirdikten sonra, bununla yetinmeyerek kalbimizi niyet plânında “gerek zaman gerekse mekân bakımından bütün insanlığa hitap edecek ve bütün dünyayı kucaklayacak bir şekilde” devreye sokalım ve yüce tevhid hakikatinin bütün gönülleri fethetmesi ve küfür ile şirkin her türlü etkilerinin sönmesi için yüce bir himmete ve geniş bir niyete sahip olalım.

http://www.superbilgiler.com/content/view/17876/373/
 

engin azaklı

Asistan
Katılım
25 Ekim 2008
Mesajlar
330
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
NİYET
NİYET

Niyetin yeri kalptir. Kişinin bütün amelleri niyetine bağlıdır. İnsan niyetini Allah için yapmak zorundadır. Niyetin Allah için olması ise nefsin arzu ve isteklerinden uzak tutulmasıdır. Hz. Peygamber (a.s.v) bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur;

'Muhakkak ameller niyetlere göredir. (eline geçecek ancak odur.) Kimin hicreti Allah'a ve resulüne ise onun hicreti Allah'a ve Resulüne sayılır. Kimin hicreti kazanmak istediği dünyalığa yahud nikahlamayı düşündüğü bir kadınaysa, onun hicreti niyet ettiği bu şeylere olmuştur.' (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Bu hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, bizden ne isteniyorsa bunu iyice düşünmek ve kavramak lazımdır. Bu da halis niyete bağlı bir şeydir. Halis niyetle yapılan bir amele ne kadar mükafat verildiği buradan anlaşılmaktadır. Çünkü Allahu Zülcelal niyetlere göre mükafat vermektedir.
Mesela bir kişi ilim okumaya gitmek istese ve; 'Ben ilim öğrenip hem kendim amel yapacağım ve hemde başka insanlara da öğreteceğim.' gibi bir niyet içerisinde olsa, onun niyeti Allah içindir ve Allahu Zülcelal o niyete göre mükafat verecektir. Bunun tersine ilim öğrenmeye giderken bir mal elde etmek yada bir kadın nikahlamak için gitmişse bunun hicreti bu şeylere olmuş olur. Ve bunun halis niyetle bir alakası yoktur.

İkinci bir misal olarak, bir kişi Kur'an okurken, herkes bunun sesi ne güzeldir desinler diye okursa, yine o kimsenin hicreti de buna olmuş olur. Bunun tersine, Hz. Peygamber (a.s.v)'in; 'Kur'an okurken sesinizi güzelleştirin.' buyurduğu gibi, bu niyetle okursa, Allahu Zülcelal onun halis niyetine göre mükafat verecektir.

Üçüncü bir misal olarak, insan başkalarına sohbet ederken, bu adam ne güzel sohbet yapıyor desinler diye sohbet ederse onun mükafatı ancak o kadardır. Ama kendi nefsini vaaz yapıyor gibi, mümin kardeşlerinin de amel yapması için halis bir niyetle sohbet yaparsa, Allahu Zülcelal onun niyetine göre kat kat mükafat verir.

Yukarıda geçen Hadis-i şerifin ışığı altında insan kendisine çekidüzen vermelidir ki, bütün ameller de niyetin sadece ve sadece Allah için olması gereklidir.
Salim bin Abdullah, Ömer bin Abdulaziz'e gönderdiği mektupta şöyle demiştir;
'Ey Halife! İyi bil ki; Allah'ın kuluna yardımı, kulun niyeti ölçüsündedir. Kimin niyeti sağlam ve tam olursa, Allah'ın ona yardımı tam olur. Kimin niyeti sağlam ve tam değilse, Allah'ın yardımı da o nisbet de azalmış olur.'

Niyet kalbte olmadıkça söz bir fayda vermez. Çünkü niyet kalbin amelidir. Dil ise ancak bir tercümandır. Kalbin, Allah için karar vermediği şey sahih bir niyet olmaz.
İnsan amelinin güzel ve kabul olması için niyetini güzel ve ihlaslı yapmalıdır. Çünkü insanın kalbinde hayır niyeti bulunursa, o niyet amele dönüşmese bile, hayır niyet ettiği için Allahu Zülcelal o kişiye yine yapmış gibi sevap verir. Demek ki amellerin direği niyettir. Amel, hayır olması için halis niyete muhtaçtır. Fakat amel mümkün olmasa da halis niyet çok hayırlıdır. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.v) bir Hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur;

'Kim ki bir iyiliği niyet eder de sonra herhangi bir sebeble onu yapamazsa , ona tam bir sevap yazılır.' (Taberani, Ebu Davud)
İnsanın kalbinde hayır niyeti bulunması bütün azalara da yansır ve bu azalar da bir müddet sonra hayır işlere yönelirler. Nitekim Hasan-ı Basri (rh.a);
'Cennet ehlinin ebedi cennette ve cehennem halkının da ebedi cehennemde kalmaları, niyetleri sebebiyledir. Çünkü niyetleri inanç-larında ebedidir.' buyurmuştur.
Seleften bir zat ise; 'Nice küçük ameller vardır ki; niyetler onları büyültür. Nice büyük görünen ameller vardır ki, niyetler onları küçültür.' demiştir.

Halis niyet, insanın amellerini ihlasa çevirir ve sahibini riyadan da muhafaza eder. Amel için halis niyet, vücutta ruhun olması gibidir. Bilindiği gibi ruh vücutta iken, vücut her işi yapabilir. Halis niyette amel için aynen böyledir. Niyetsiz yapılan amel, gönülsüz yapılan iş gibidir. Dolayısıyla çirkin ve düzensizdir. Bir amelde niyetsiz yapıldığı zaman hiçbir işe yaramaz.
Halis niyet, insanın kalbinde ancak sevapların peşinde koşması ve gayret göstermesi oranında yer eder.
Mümin olan kimseler için her şeyde büyük ibretler vardır. Onun için akıllı kimseye düşen görev, kendi nefsine dönüp, Allahu Zülcelal'in inceden inceye hesab göreceği gün gelmeden , kendi nefsini sorguya çekmelidir. Zaten kendi nefsi ile hesap gören kimse, ne kalbinden kötü bir niyet geçirir ne de günah olan işleri yapar.
Allah için olan halis niyet Allahu Zülcelal'in katında çok makbuldür. Çünkü kıyamet gününde insanların makam ve derecesi onların aklı ve niyetlerinin sağlam olmasına göre değişecektir.
İnsanın niyeti Allahu Zülcelal'e karşı ne kadar sağlam olursa, derecesi de ona göre değişir. Onun içindir ki Hz. Peygamber (a.s.v) bir hadis-i şerifte;

'Müminin niyeti amelinden daha hayırlıdır.' buyurmuştur.

Anlatıldığına göre, Kıyamet günü insanların amel defterleri ellerine verildiği vakit bir kul amel defterinde hac zekat, sadaka gibi sevapların yazılmış olduğunu görür ve;
'Bunları ben yapmamıştım. Herhalde bu benim amel defterim değildir.' der. Böyle düşünürken Allahu Zülcelal tarafından;
'Ey kulum! Bu senin amel defterindir.'diye bir nida gelir. Kul;
'Ya Rabbi! Bu amellerin hiç birisini ben yapmadım.' deyince, Allahu Zülcelal tarafından tekrar şöyle bir nida gelir;
'Ey kulum! Evet yapmadın ama; keşke benim malım olsaydı sadaka verseydim, keşke imkanım olsaydı hacca gitseydim, keşke gücüm olsaydı da bir camii yaptırsaydım diyerek, bunları yapmak için niyetin benim için idi. niyetinin benim için olmasından dolayı bunların, amel defterine sanki yapmış gibi sevapları yazıldı.'

Hz. Peygamber (a.s.v) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur;
'Bir kimse iyi amel işleyene imrenip, 'Keşke imkanım olsaydı bende o ameli işleseydim' derse, niyeti iyi amel yerine geçer ve bir kimse kötü amel işleyene özenip, 'Keşke imkanım olsaydı bende o ameli işleseydim.' derse bunun niyeti de kötü amel yerine geçer.' (Tirmizi, ibn-i Mace)
Bu hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, bir kişi herhangi bir kimsenin bir hayrına gıpta edipte, keşke benim de malım olsaydı bende sadaka verseydim ve yahud bir kişi ilim okumuştur ve insanlara faydası vardır, keşke bende ilim okusaydım da hem kendim ve hemde başkalarına öğretseydim diyerek insan samimi olarak niyet ederse, o kişi sanki bu amelleri yapmış gibi Allahu Zülcelal ona mükafat verecektir.

Bunun karşısında, bir kişi herhangi bir kimsenin kötü amellerine gıpta edipte, keşke benim imkanım olsaydı da böyle yapsaydım, mesela param olsaydı da bende kumar oynasaydım derse, o günahı zahiren işlemese bile sanki işlemiş gibi olur.
Nitekim anlatıldığına göre, adamın biri iyice acıktığı bir sırada, yolu kumdan bir tepeye uğradı. Aç olan midesi ile kuma bir baktı ve; 'Keşke bu kum yığını bir un olsa ben bunu bütün yoksullara dağıtırdım' dedi. Allahu Zülcelal o zamanın peygamberine şöyle vahyederek; 'O adama git söyle, Allah senin sadakanı kabul ve iyi niyetine teşekkür ediyor, o kadar sevapta senin defterine yazıyor.' Buyurdu.
İşte niyet böyledir. Niyet etmek çok kolay olup hiçbir zahmeti de yoktur. Salih amellere Niyetin mükafatı kat kat fazladır. Bir insan bütün gücünü sarfederek hacca gidiyor, sadaka veriyor ve ancak bunları amel defterine yazdırabiliyor. Fakat hakiki niyetle insan yorulmadan zahmet çekmeden aynı sevaba erebiliyor. Onun için her insan Allahu Zülcelal'in rızasını kazanabilmek için, O'nun razı olabileceği herşeye halis niyetle yaklaşması lazımdır. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.v) bir hadis-i şerifte;
'Ameller niyetlere göredir. Her amel edene niyetine göre karşılık vardır.'Buyurmuştur.
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir;
'Amellerin efdali Allahu Teala'nın farzlarını yerine getirmek, haramlarından sakınmak ve her amelinde O'nun vaad ettiği sevabı niyet etmektir.'

Bir abid, bir alimden insanı devamlı olarak ibadet halinde tutan amelin ne olduğunu sordu. Alim, bu amelin devamlı olarak ibadet etmek niyeti olduğunu söyledi.
Hikmet ehli bir zat şöyle demiştir;
'Allahu Teala'nın üzerimizdeki nimetleri sayamayacağımız kadar çoktur. O'na karşı işlediğimiz günahlarımız da tahmin ettiğimizden fazladır. Bu sebeble her an şükretme ve tevbe etme halinde olmayı niyet etmemiz lazımdır.'

Dediğim gibi niyet, Allahu Zülcelal'in yanında çok makbuldür. Ashab-ı kiram amel yapmayı nasıl birbirlerine öğretmişlerse, aynı şekilde niyet etmeyi de birbirlerine öğretmişlerdir. Çünkü niyet amelin temelidir. Oturduğumuz zaman;
'Ben Allah için oturuyorum.', kalktığımız zaman;
'Ben Allah için kalkıyorum.', adım attığımız zaman;
'Ben Allah için adım atıyorum' diye niyet etmemiz lazımdır. Çünkü niyetsiz amel olmaz. Bir kimse namazın içine girip namazı bittikten sonra ameli kesilmiş olur. Fakat;
'Ben hayırlı olan işleri yapmaya niyetliyim.' dediği zaman sabahtan akşama kadar sanki amelin içinde kalmış olur. İşte bu çok güzel bir şeydir. Sabah uyandığımız zaman;
'Ey Rabbim! Senin rızana sebeb olacak salih amelleri, hayırlı olan işleri yapmaya niyetliyim. Günah ve hata gibi şer olan işlerden sana sığınırım, bunları yapmamaya da niyetliyim.' dediğimiz zaman, sabahtan akşama kadar halis niyetle sanki amel yapıyor gibi Allahu Zülcelal bizlere sevap yazacaktır İnşaallahu Teala...

Bakınız, insan hiç amel yapmadan amel sahibi olabiliyor. Fakat Allahu Zülcelal o kimsenin kalbine baktığı zaman;
'Benim önüme akşama kadar ne kadar hayırlı amel çıkarsa yapacağım.' diye bir niyeti görmesi lazımdır. Zaten niyet kalb ile olur. Onun için Ebu-leys-i semerkandi (k.s) şöyle buyurmuştur;
'Bir kimse sevapların üzerinde niyetli olduğu zaman, o sevabı yapmasa dahi, Allahu Teala o kimsenin niyetini kabul eder. Bazı kişilerde amellerini niyetsiz olarak yaptıkları için o kimselerin eline bir sevap geçmez.'
Ebu Derda R.a)'dan rivayet edilen bir Hadis-i şerifte Hz. Peygamber (a.s.v) şöyle buyurmuştur;
'Bir kimse; 'Gece kalkar namaz kılarım.' deyip yatağına yatsa, şayet kalkamayıp sabaha kadar uyusa amel deterine niyet ettiği namazın sevabı yazılır. Uykusu da kendisine Rabbi tarafından bir sadaka olur.' (Nesai, İbn-i Mace)

Hz. Peygamber (a.s.v) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur;
'Kıyamet gününde melekler bir kulun amelini Allahu Teala'nın huzuruna götürürler. Allahu Teala onlara;
'Siz benim kulumun zahiri olan hareketlerine şahit idiniz. Bense onun kalbine şahidim.' buyurur.
Melekler kulun zahiri amellerine şahid oldukları için bu kul ne kadar çok amel yaptı diyerek sevinerek o kulun amelini Allahu Teala'nın huzuruna çıkarırlar. Allahu Teala;
'Ben onun kalbinde bulunan niyete şahidim. Bu amelleri benim için yapmadı. Onun amelini kabul etmiyorum. Onu cehenneme atın.' buyuracaktır.

Yine melekler bir kulun amellerini Allahu Teala'nın huzuruna götürürler. Fakat o kulun amelini çok az görürler. Allahu Teala onlara; 'Siz benim kulumun zahiri olan amelinin üzerine şahid idiniz. Onun amelini yazıp benim huzuruma getirdiniz. Bende onun kalbindeki niyetine şahidim. Bu amelini benim için yaptı. Siz onun amelini az görüyorsunuz ama ben onun bu amelini benim için yaptığımdan dolayı çoğalttım ve kabul ettim. Bu kulumu cennete götürün.' buyuracaktır.
Bu hadis-i şerifte bütün Mü&minler için çok büyük dersler vardır. Onun için Allahu Zülcelal'e karşı halis niyetle amel yapmak lazımdır. Melekler, insanın sadece amelinin üzerine şahid oldukları için, kul ne yaparsa onu yazıp Allahu Zülcelal'in huzuruna götürürler. Fakat Allahu Zülcelal insanların kalblerine müttali olduğu için onun niyetini bilir ve o niyete göre amelleri kabul eder veya kabul etmez.

Allahu Zülcelal yukarıda geçen bu hadis de kullarını uyarmaktadır. Allahu Zülcelal zahire bakmayıp daima kalblere baktığı için, her insan kendisini halis niyetli midir? Değil midir? diyerek kontrol etmesi lazımdır. Kıyamet gününde Allahu Zülcelal'in kabul buyurduğu az amel çok çok makbuldür. İnsan ne kadar amel yaparsa yapsın halis niyetle yapmadığı zaman Allahu Zülcelal'in yanında bu ameller makbul değildir. İşte buna çok dikkat etmek lazımdır. İnsan niyet hakkındaki ayet, hadis ve seleflerin sözleriyle halis niyetin Allahu Zülcelal'in yanında ne kadar çok değerli olduğunu bilir ve halis niyet için gayret göstermezse o kimse kendisine çok büyük haksızlık yapmış demektir.

NİYET AMELDEN ÜSTÜN MÜDÜR?

Şunu hepimiz bilmeliyiz ki, asıl ve en güzel olan niyet ve amelin birlikte olmasıdır. Çünkü niyet ruh, amelde beden gibidir. Niyetsiz amel ruhsuz beden gibi değersizdir. Buna dikkat çekmek için Allahu Zülcelal kurban konusunda şöyle buyurmuştur;

'Onların ne etleri ne kanları hiçbir zaman Allah'a (yükselip) erişmez. Fakat O'na sizden yalnız takva ulaşır.' (Hacc;37)
Burada et ve kan amel, takva ise niyettir. Onun için Hz. Peygamber (a.s.v) da;
'Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.' Buyurmuştur.
Bazı alimlere göre niyet kalbte gizli olduğu için ona riya karışmaz. Amel ise açık olduğundan dolayı riyaya da açıktır. En üstün amel riyadan en uzak olan amel olduğu için, niyet amelden hayırlı ve üstündür.
Bazı alimlere göre insan her zaman amel işlemek imkanına sahip değildir. Fakat her zaman ameli niyet ve düşünüp isteme imkanına sahiptir. İnsan bu sebeble, niyet sayesinde devamlı amel etme halini yakalayabilir. Devamlı olarak ibadet etme halinde olmak, ara sıra ibadet etmekten üstün olduğu için, niyet amelden üstündür. Mesela insan yolda giderken namaz kılamaz fakat namaz kılmayı düşünebilir ve niyet edebilir. Onun için insan Allahu Zülcelal'in razı olacağı her amele daima niyetli olması lazımdır.
Mümin olan kimse, bir hayrı yapmak için gayret gösterdiği halde, o hayrın bazı şartlarını yerine getiremediği için, o hayır noksan olabilir. Ama niyette noksanlık olmaz. Onun için müminin niyeti amelinden hayırlıdır.
Bazı alimlere göre ise niyet kalbi doğrudan doğruya etkiler. Onun için, kalb iyi niyetlerle ıslah olur. Amel ise niyeti kuvvetlendirir. Bu böyle olduğu içindir ki, niyetle irtibatı olmayan amel geçersizdir. Çünkü bu durumda amel kalbi hiç etkilemez ve onun ıslah olmasına katkı yapmaz. Gaye ve maksad kalbin ıslahı olduğuna göre, bunu doğrudan gerçekleştiren niyet amelden üstündür.

Tecrübeler ile sabittir ki, dış azalarla yapılan bütün iyi ameller, kalbi etkiler ve onları niyet ile diğer güzel halleri kuvvetlendirirler.
Her insan önüne gelen Allahu Zülcelal'in razı olabileceği iyi bir amelle karşılaştığında hemen niyetini kontrol etmeli ve Allah için olmasına çalışmalıdır. İnsan bütün amellere bu şekilde başladığı zaman, o insan kolay kolay hata da işlemez ve daima hayır amellere niyetli olur. Ve böyle İhlas meydana gelir.
http://site.mynet.com/seydamuhammedkonyevi/seydam/id4.htm

 
Üst