Vatanın derdi hangi vatan?

Bu konuyu okuyanlar

Reallist

Müdavim
Katılım
7 Nisan 2008
Mesajlar
1,272
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Vatan Gazetesi’nin dünkü manşetinde Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisi şöyle yer aldı: ‘Dilediğin her şeyi yapamazsın uyarısı.’ Bir süredir muhalefetin dozunu arttıran ve Fikri Sağlar’ın Dolmabahçe iddiasıyla tavan yapan Vatan’ın bu son başlığı, nedense zihnimde başka çağrışımlara yol açtı.

‘Dilediğin her şeyi yapamazsın...’ Yargıtay bildirisi üzerinden hükümete bir mesaj olabilir miydi? Ya da abartı? Olabilir, belki ben yanlış anlamışımdır. Bildiklerimizi anlatalım da kararı okuyucularımız versin.

Biliyorsunuz, Vatan Gazetesi Doğan Grubu’na satıldı. Ama borçlarıyla birlikte. Rekabet Kurulu, bu satış sözleşmesi üzerinde titiz bir çalışma yaptıktan sonra ‘2 yıl içinde üçüncü şahsa satılması’ şartıyla onay verdi.

Fakat, ortalık karıştı. Çünkü, Doğan Yayıncılık, aynı zamanda halka açık bir şirket. Bir şirketin (Vatan) zararıyla birlikte satın alınması, Doğan hisseleriyle borsada işlem yapan küçük yatırımcı için ağır fatura demek.

Bazı yatırımcılar, şikayetçi oldu: ‘Vatan Gazetesi zararıyla birlikte satın alınınca biz mağdur olduk.’

Şimdi top, Sermaye Piyasası Kurulu’nda. Şikayetler doğrultusunda yeniden değer tespiti yapılıyor. Haliyle bu yeni süreç, Vatan’ı bir hayli gerdi. Zarar hanesi kabardıkça, gazeteyi çıkaran Mutlu ailesi mutsuz oldu. Mutsuzlukları, gazete manşetlerine böyle yansıyor.

Hatta geçenlerde Vatan’ın devlet görmüş bir yazarı, SPK Başkanı Turan Erol’la telefonda görüşmüş. Sormuş: ‘Bizim iş neden uzuyor? Şu işi bir an önce bitirin. Yoksa büyük sıkıntı olabilir.’

Dahası var. Aynı yazar, ‘aba altından sopa gösterir’ gibi şöyle demiş: ‘Aynı durumda bir özel TV kanalı (ismini vererek) ile ilgili dosya var elimizde ama biz bu dosyayı yayınlamıyoruz. Bir an önce kararınızı verin.’

Yoksa ne olur?

Dolmabahçe olur...


Yargıyı kızdıran reform


Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun bildirisi, hukuki mülahazadan ziyade siyasi bir tavırdır. 27 Nisan bildirisinden bu yana siyaset alanına yapılan en büyük müdahaledir. Üslup ve içerik bakımından da hukuk adamlarına yakışmadı.

Sözüm ona kuvvetler ayrılığı ilkesi ve yargı bağımsızlığını korumak adına bildiri yayınlayanların Anayasanın 10 ve 42. maddelerinde yapılan düzenlemelerle ilgili ‘engellenemeyen hızla yasalaştırılması’ ifadesini kullanması, Anayasa Mahkemesi’nde görüşülecek olan AK Parti hakkındaki kapatma davasında taraf olması, metnin ‘yürütmeye yandaş’ gibi siyasi mesajlarla örülmesi, nasıl izah edilebilir?

Bu tutum yasama, yürütme ve kapatma davasını karara bağlayacak Anayasa Mahkemesi’ne çok açık bir müdahale değil midir?

Cevapları hepimizce malum.

Bu sonucu doğuran sebeplere baktığımızda ise tepkinin özünde Adalet Bakanlığı’nca hazırlanarak tartışmaya açılan ‘Yargı Reformu Stratejisi’ ile ilgili ön taslağın olduğunu görüyoruz. Nitekim, metnin sonunda bu taslakla ilgili eleştiriler sıralanmıştır.

Özellikle taslakta yer alan şu değişiklik önerilerin yargı çevresinde büyük öfkeye yol açtığını söyleyebiliriz:

-Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye yapısı ve çalışma esaslarının yeniden düzenlenmesi.

-Hakim ve Savcılar Birliği’nin kurulması.

-Askeri mahkemelerin sadece hakim sınıfından üyelerden oluşması.

-Askeri mahkeme binalarının askeri yasak bölge dışına çıkarılması.

-Askeri mahkemelerin görev alanlarının yeniden değerlendirilmesi.

-Yargı mensupları için yeni etik kuralların belirlenmesi.

-Yargıda çalışma esaslarının yeniden düzenlenmesi.

Bu sıraladıklarımız, tartışma konularından sadece bir kaçı. Reform paketi, bir hayli kapsamlı ve onlarca yasada değişiklik içeriyor.

Açıkçası, yargının kendi çalışma şartlarıyla ilgili hazırlıklara tepki koyması ve alternatifler hazırlaması son derece doğaldır. Bu sesler, yasama ve yürütmenin karar oluşturmasında çok önemlidir.

Ancak, bu tepkileri ‘Atatürk’, ‘Cumhuriyet’, ‘Laiklik’ gibi temel değerlerle kamufle ederek siyaset alanını daraltmanın aracı olarak kullanmaya kalkarsınız, toplum vicdanını zedeler ve demokratik sistemin reflekslerini köreltirsiniz.

Unutmayın ki, demokrasinin olmadığı yerde yargı bağımsızlığı olmaz, olana da yargı denmez. Kararlarınız ‘haki’ renge bulanır.


Üçüncü yol iflas etti


Kızsak ve tepki göstersek de Yargıtay bildirisinin bir hayırlı sonucu oldu. 27 Nisan karşıtı direniş ruhu hala kış uykusundaydı, bu bildiriyle uyanıverdi. Belki de iktidar partisinin böyle bir şoka ihtiyacı vardı. Partide giderek ağırlık oluşturan ‘iyimserler’ ve ‘üçüncü yolcular’ illüzyon safahatındaydı.

Böylece, suçluluk psikolojisiyle ‘Ağabey suç işledim ama bana az ceza ver’ demekten öte anlam taşımayan üçüncü yol projesi bir anda çöküverdi. İyi de oldu. Ağırlığını gazete kupürlerinin oluşturduğu iddianame karşısında savunma yaparak iddianameye meşruiyet kazandıran AK Parti’nin, özünde suçun kabulüne dayanan ve ceza olarak hazine yardımının kesilmesini öngören üçüncü yolda yürümesi mümkün değildi.

Bir taraftan bu iddianamenin hukuki değil siyasi olduğunu, mahkemelerin yerindelik denetimi yapmayıp hukuk normlarına göre hareket etmesi gerektiğini söyleyeceksiniz, diğer taraftan ‘Bize acıyın’ dercesine hukuka göre değil siyasi şartlara göre karar verilmesini isteyeceksiniz. Bu, olmazdı.

Sayın Köksal Toptan hala aynı mevzide midir bilmem ama bildiriden sonra ‘acıların çocuğu’ modundan çıkanların sayısında artış gözlemledim. Umarım, yeni yol haritasına da yansır.

Haydi hayırlısı...

Şamil Tayyar
 
Üst