Uyan Uyan Gazi Kemal...
(Erkin Yurdakul, TÜRKSOLU, Sayı 42, 27.10.2003)
İşgal kuvvetleri İstanbul’da. İstanbul’un her yanına Yunan bayrakları donatılmış. Azınlıkların sevinç gösterileri Türklere yönelik taşkınlıklarla sürüyor.
Çanakkale Gazisi, Boğaz’a demirlemiş işgal donanmasını seyrediyor...
Gazi Mustafa Kemal’in hayatını okuyan herkes bu anı bilir.
Mustafa Kemal’in ne düşündüğü, ne söylediği, nasıl bir karara vardığı ve bu andan sonra ne yaptığı hepimizin hafızasındadır.
Bilmek için yaşamak gerekmez.
Ancak bu andan 84 yıl sonra, Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma bakan herhangi bir Türk, bu anı bilmenin ötesinde derinden hissetmektedir. Çanakkale’nin muzafer komutanı işgal donanmasını gördüğünde ne hissettiyse, “yedi düvele karşı” muzaffer Türk milleti de bugün aynı şeyleri hissetmektedir.
Atatürk Türkiye’sinde iktidar Atatürk düşmanlarındadır.
Gazi’nin ülkesinde, ülkenin egemenliği ve bütünlüğü tartışılmaktadır.
Mustafa Kemal için idam fermanı çıkartmış hilafet rejimi hortlatılmak istenmektedir.
Halifelik özlemcileri, Atatürk’ün ordusunu ABD işbirlikçiliklerine alet etmek istemektedirler.
Türkiye’de Türkler aşağılanmakta, azınlıklar övülmekte, bölücüler kollanmaktadır.
Artık tüm bunlar, yalnızca bir tehlike değil, gelecekte karşılaşma olasılığı bulunan bir tehdit değil, her Türk’ün canını acıtacak kadar gerçektir. 80 yıl önce işgal ve ihanetle karşılaşmış, ateşle imtihandan geçmiş Türk milletinin, küllenmiş duyguları yeniden canlanmıştır.
Millet, verdiği her büyük görevi kahramanlıkla gerçekleştirmiş Gazi Kemal’i aramaktadır.
Bunun için bir dua gibi “Uyan uyan Gazi Kemal..” sözleri tekrarlanmaktadır.
Anıtkabir’in yanıbaşındalar
Gelinen noktada hiçbir Atatürkçünün “Sen rahat uyu Atam” diyebilecek lüksü bulunmuyor. Bunu diyebilmek için önce Türkiye’nin karşılaştığı büyük tehdidin bertaraf edilmesi gerekiyor. Çünkü o tehdit Atatürk’ü rahat bırakmıyor. Nerede Atatürk görse, nerede bağımsız Cumhuriyetten iz bulsa saldırıyor.
Amerikancı ve hilafetçi bir iktidar Türkiye’yi tehdit ediyor. Bu iktidarın gittiği yerde, Gazi’nin rahat uyuyabileceği ve her yaştan Türk’ün bağlılıklarını bildirebileceği, sevgilerini sunabileceği bir Anıtkabir de bulunmuyor.
Bunlar şimdi Ankara’da, Anıtkabir’in yanıbaşındalar...
Buna cesaret edebilirler mi?
Neye cesaret ettikleri ortada...
Kim oldukları ortada...
Bölücüler
Türkiye’yi bölmeye kim cesaret edebilirdi?
Türkiye’de birbirinden farklı etnik nüfuslar tasarlayıp, bunları koruyacak, geliştirecek yasaları kim çıkartabilirdi? Siyaseti bölücü örgütün yataklığı haline kim getirebilirdi?
Oysa bugün Türkiye’de siyaset, PKK 8. Kongre kararlarına uygun olarak yürütülmektedir.
Neydi o kararlar?
Bölücü örgüt lideri kurtarılacak, PKK siyasallaşacak, Kürtçe eğitim ve yayın yasallaşacak!
Hangi ortamda yapılmıştı bu sözde kongre. 15 yıllık terörle mücadelenin sonunda 30 bin şehit verilerek, terör örgütünün bitirildiği, liderinin yakalandığı ve idamını beklediği koşullarda. Terör örgütü dağıldı dağılacak denirken, dağlardan gruplar halinde teröristler teslim oluyor denirken! Terör örgütü bu kararları aldı ve Türkiye’deki siyaset kurumu AB’ye giriyoruz yalanıyla bu kararları uygulamaya koydu.
İşbirlikçi iktidar ise 1 yıl içinde bölücülerin kendilerini toparlaması için elinden geleni yaptı. Bugün terör örgütü Türk devletini açıkça tehdit ederken, terör örgütüne yönelik tüm tedbirler AB yasalarını uygulayalım diyerek tepki görüyor.
Ancak Türkiye’deki bölünme tehlikesi yalnızca PKK’dan kaynaklanmıyor.
Tersine bizzat iktidar, Türkiye’nin ABD planıyla bölünmesine hizmet edecek bir işbirliği içinde. Türkiye’nin güvenliğinin olmazsa olmazı kırmızı çizgileri AKP iktidarının işbirliği ile ABD tarafından tahrip ediliyor.
Kürt devleti planıyla Türkiye’nin bölünmesi ise bölünmenin yalnızca bir boyutu. İşbirlikçi iktidar Türkiye’yi Rum ve Ermeni bölünme planları konusunda zayıf duruma düşüren yasaları ve uygulamaları çıkarıyor, azınlıkları bu doğrultuda kışkırtıyor.
İktidar, Türkiye’yi bölünmeye ve toprak kaybına Kıbrıs’ta alıştırmaya çalışıyor. Türk milleti Milli davasının ve mücahit Denktaş’ın şeriatçı iktidar tarafından sırtından bıçaklanmasını hayret ve üzüntüyle izliyor.
Mustafa Kemal; “Türk vatanı bir bütündür! Bölünemez!” diyerek bunu dünyaya kabul ettirdikten 80 yıl sonra, işbirlikçi AKP iktidarı Türkiye’ye bölücülüğü kabul ettirme peşinde.
Bugün Türk’ün karşısında sözde Kürdistan, Rum Kıbrıs, büyük Ermenistan, Rum Pontus tehditleri bir gerçek olarak durmakta.
(Erkin Yurdakul, TÜRKSOLU, Sayı 42, 27.10.2003)
İşgal kuvvetleri İstanbul’da. İstanbul’un her yanına Yunan bayrakları donatılmış. Azınlıkların sevinç gösterileri Türklere yönelik taşkınlıklarla sürüyor.
Çanakkale Gazisi, Boğaz’a demirlemiş işgal donanmasını seyrediyor...
Gazi Mustafa Kemal’in hayatını okuyan herkes bu anı bilir.
Mustafa Kemal’in ne düşündüğü, ne söylediği, nasıl bir karara vardığı ve bu andan sonra ne yaptığı hepimizin hafızasındadır.
Bilmek için yaşamak gerekmez.
Ancak bu andan 84 yıl sonra, Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma bakan herhangi bir Türk, bu anı bilmenin ötesinde derinden hissetmektedir. Çanakkale’nin muzafer komutanı işgal donanmasını gördüğünde ne hissettiyse, “yedi düvele karşı” muzaffer Türk milleti de bugün aynı şeyleri hissetmektedir.
Atatürk Türkiye’sinde iktidar Atatürk düşmanlarındadır.
Gazi’nin ülkesinde, ülkenin egemenliği ve bütünlüğü tartışılmaktadır.
Mustafa Kemal için idam fermanı çıkartmış hilafet rejimi hortlatılmak istenmektedir.
Halifelik özlemcileri, Atatürk’ün ordusunu ABD işbirlikçiliklerine alet etmek istemektedirler.
Türkiye’de Türkler aşağılanmakta, azınlıklar övülmekte, bölücüler kollanmaktadır.
Artık tüm bunlar, yalnızca bir tehlike değil, gelecekte karşılaşma olasılığı bulunan bir tehdit değil, her Türk’ün canını acıtacak kadar gerçektir. 80 yıl önce işgal ve ihanetle karşılaşmış, ateşle imtihandan geçmiş Türk milletinin, küllenmiş duyguları yeniden canlanmıştır.
Millet, verdiği her büyük görevi kahramanlıkla gerçekleştirmiş Gazi Kemal’i aramaktadır.
Bunun için bir dua gibi “Uyan uyan Gazi Kemal..” sözleri tekrarlanmaktadır.
Anıtkabir’in yanıbaşındalar
Gelinen noktada hiçbir Atatürkçünün “Sen rahat uyu Atam” diyebilecek lüksü bulunmuyor. Bunu diyebilmek için önce Türkiye’nin karşılaştığı büyük tehdidin bertaraf edilmesi gerekiyor. Çünkü o tehdit Atatürk’ü rahat bırakmıyor. Nerede Atatürk görse, nerede bağımsız Cumhuriyetten iz bulsa saldırıyor.
Amerikancı ve hilafetçi bir iktidar Türkiye’yi tehdit ediyor. Bu iktidarın gittiği yerde, Gazi’nin rahat uyuyabileceği ve her yaştan Türk’ün bağlılıklarını bildirebileceği, sevgilerini sunabileceği bir Anıtkabir de bulunmuyor.
Bunlar şimdi Ankara’da, Anıtkabir’in yanıbaşındalar...
Buna cesaret edebilirler mi?
Neye cesaret ettikleri ortada...
Kim oldukları ortada...
Bölücüler
Türkiye’yi bölmeye kim cesaret edebilirdi?
Türkiye’de birbirinden farklı etnik nüfuslar tasarlayıp, bunları koruyacak, geliştirecek yasaları kim çıkartabilirdi? Siyaseti bölücü örgütün yataklığı haline kim getirebilirdi?
Oysa bugün Türkiye’de siyaset, PKK 8. Kongre kararlarına uygun olarak yürütülmektedir.
Neydi o kararlar?
Bölücü örgüt lideri kurtarılacak, PKK siyasallaşacak, Kürtçe eğitim ve yayın yasallaşacak!
Hangi ortamda yapılmıştı bu sözde kongre. 15 yıllık terörle mücadelenin sonunda 30 bin şehit verilerek, terör örgütünün bitirildiği, liderinin yakalandığı ve idamını beklediği koşullarda. Terör örgütü dağıldı dağılacak denirken, dağlardan gruplar halinde teröristler teslim oluyor denirken! Terör örgütü bu kararları aldı ve Türkiye’deki siyaset kurumu AB’ye giriyoruz yalanıyla bu kararları uygulamaya koydu.
İşbirlikçi iktidar ise 1 yıl içinde bölücülerin kendilerini toparlaması için elinden geleni yaptı. Bugün terör örgütü Türk devletini açıkça tehdit ederken, terör örgütüne yönelik tüm tedbirler AB yasalarını uygulayalım diyerek tepki görüyor.
Ancak Türkiye’deki bölünme tehlikesi yalnızca PKK’dan kaynaklanmıyor.
Tersine bizzat iktidar, Türkiye’nin ABD planıyla bölünmesine hizmet edecek bir işbirliği içinde. Türkiye’nin güvenliğinin olmazsa olmazı kırmızı çizgileri AKP iktidarının işbirliği ile ABD tarafından tahrip ediliyor.
Kürt devleti planıyla Türkiye’nin bölünmesi ise bölünmenin yalnızca bir boyutu. İşbirlikçi iktidar Türkiye’yi Rum ve Ermeni bölünme planları konusunda zayıf duruma düşüren yasaları ve uygulamaları çıkarıyor, azınlıkları bu doğrultuda kışkırtıyor.
İktidar, Türkiye’yi bölünmeye ve toprak kaybına Kıbrıs’ta alıştırmaya çalışıyor. Türk milleti Milli davasının ve mücahit Denktaş’ın şeriatçı iktidar tarafından sırtından bıçaklanmasını hayret ve üzüntüyle izliyor.
Mustafa Kemal; “Türk vatanı bir bütündür! Bölünemez!” diyerek bunu dünyaya kabul ettirdikten 80 yıl sonra, işbirlikçi AKP iktidarı Türkiye’ye bölücülüğü kabul ettirme peşinde.
Bugün Türk’ün karşısında sözde Kürdistan, Rum Kıbrıs, büyük Ermenistan, Rum Pontus tehditleri bir gerçek olarak durmakta.