Türklere ateş serbest! Savunmak tabiî ki yasak!

zafercem

Asistan
Katılım
17 Ekim 2008
Mesajlar
404
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
Bugünlerde, biliyorsunuz, ortalık yine toz duman! ‘Aydın’ kategorisinde sayılan birtakım erkek ve dişiler Türkiye’ye ve Türklere karşı güya ‘bireysel’ olan yeni bir saldırı başlattılar. Güya kendilerinden başka kimseyi bağlamayacak bir ‘Ermenilerden Özür’ kampanyası sahnelediler.

Yalan, dolan, tutarsızlık ve samimiyetsizlik daha işin şeklinden başlıyor:

* Bu gerçekten ‘kendi adına / kişisel / bireysel’ bir özür dileme ise yapılacak iş çok basitti: Ermenistan Büyükelçiliği’ne, veya Ermenistan Cumhurbaşkanı’na, veya Ermeni diasporasının en tepe örgütüne bir ‘mea culpa’ (suçluyum) mesajı gönderirdiniz. En azından Ermeni Patriği’nin huzuruna varır günah çıkartırdınız, özür dilerdiniz. Ayaklarına kapanırdınız! (Kim tutar sizi?) Maksat eğer gerçekten iddia ettiğiniz gibi ‘vicdanınızı rahatlatmak’ idiyse?

* Bu kesmedi mi, ille de başkaları da duysun mu istiyordunuz? Eh olay madem vicdanınızı rahatlatmak ve özrü Ermenilerden dilemeniz gerekiyor o zaman hiç değilse Türkiye’deki Ermenilere (ve onların üzerinden gittiği kadar diyasporaya) erişmek üzere Türkiye’de Türkçe ve Ermenice çıkan Agos gazetesinde bir özür mektubu yayımlardınız.

Neresi ‘bireysel’? Kim ‘aydın’? Hangi ‘vicdan’?

Ama öyle yapmadılar. Görünüşte ve başlangıç olarak 4 kafadar biraraya geldi ve ortak bir metne imza koydular. Bunu duyurmakla da yetinmediler. Bir Ocak 2009’dan başlamak ve bir yıl sürmek üzere internette bir ‘özür kampanyası’ düzenleyerek bu ortak metni imzaya açtılar!

Bunun neresi ‘kişisel’ / ‘bireysel’ bir özür dileme o halde?

Diyorlar ki (herkes salak ya?); ‘Biz kimseye şart koşmuyoruz, Türk milleti adına da özür dilemiyoruz, vicdanen rahatsız olanlar kim varsa gelsin onlar da imza atsınlar’! Sevsinler!

Bir kere, siz kim, ‘Türk milleti adına konuşmak’ kim? Sizin kendinizi ‘Türk’ saydığınız bile kuşkulu. Kendinizi ‘Türkiyeli’ olarak görüyor olsanız gerek! Ayrıca kimi zorlayabilirsiniz ki? (Daha o güce sahip değilsiniz, derdinize yanın ve hayal de kurmayın!)

Hele ‘vicdan’ bahsini açmak hiç sizin haddiniz değil. Hem ‘aydın’ olarak haddiniz değil; hem ‘insan’ olarak haddiniz değil!

* ‘Aydın’ olarak değil, çünkü ‘gerçekten aydın’ olmak için okur-yazar olmak, üniversite bitirmiş, hatta doktora yapmış veya prof. unvanı edinmiş, koca koca kitaplar yazmış olmak yetmez. Hakiki bir aydın olmak için (ki ‘aydın’ın hakikisi ile sizinki gibisi
arasındaki fark altının hası ile sahtesi arasındaki fark gibidir) ‘fikri hür, vicdanı hür’ olmak gerekir. Siz ise fikrinizi, vicdanınızı, ruhunuzu, tüm varlığınızı … Batı’ya ‘satmış’ durumdasınız. Size olsa olsa ‘komprador aydın’ denir. Sömürgeler devrinde hani sömürge ülkelerde sömürgeci ülke ile ticari anlamda iş tutanlar vardı ya işte onların siz fikrî (medya, halkla ilişkiler, vb) düzlemde faaliyet gösterenlerisiniz… Kısacası ‘hür’ değilsiniz, Batılı efendilerinizin talimatlarıyla (ve maddi / manevi çıkar karşılığı) hareket ediyorsunuz.

Siz kim, aydın’lık kim? Siz karanlık emellerin ‘parlak’ ajanlarısınız. Ama parlayan her şey altın değildir. İlk bakışta o izlenimi veren ‘yaldız’lar vardır. Siz öylesiniz.

‘Aydın’: ışığını / aydınlığını kendisinden alır. Siz ise ışığını dışarıdan alan birer ampulsünüz!

Çifte standartın daniskası

* Siz, cahil ve ilkel kalmış iki ayaklılardan değilsiniz, doğruya doğru. Lakin ‘insan’ olarak da ‘vicdan’dan söz etmek sizin ağzınızda iğreti duruyor. Çünkü tanımı gereği ‘vicdan’ hakkaniyet gerektirir, ‘taraf tutmamak’ gerektirir. (Adaleti temsil eden kadının gözleri bağlı olması boşuna mı?)

Oysa siz, (yukarıdaki maddede belirttiğim nedenlerle) ve efendilerinizin egemen bakış tarzına tamamen uygun şekilde ‘Türkü fiilen insandan saymıyorsunuz’! Efendilerinizin ve onların himayesindekilerin dışında kategorileştirdiklerinize ve ezelden beridir en başta Türklere (emperyalist Batı’nın ‘kara, kuru, kavruk’ diye tarif ettiği, ‘zenci’ muamelesi çekmek için yanıp tutuştuğu Türklere) çifte standart uyguluyorsunuz.

Türklere saldırmak, Türkleri öldürmek, Türkleri karalamak serbest. Bırakın yüz yıl öncesini, yüz elli yıl öncesini. Bu dört bireysel imzacı ‘aydın’ daha 45 yıl önce 1963 Aralığında Kıbrıs Türkleri’ne girişilen katliamlarla ilgili olarak bir tek (sadece bir tek, iki istemiyorum) tepki ifade eden, Türkleri savunan bile demiyorum ‘vicdanen üzüntü duyduklarını’ dile getiren yazı yazmışlar mıdır? Ama eminim 1955 yılında 6-7 Eylülde İstanbul’da Rumların iş yerlerine yönelik kesinlikle kınanması gereken ve vahim bir suç olmanın ötesinde sersemce bir hata olan) saldırı ve talan hakkında bir alay suçlayıcı yazı yazmışlar, konuşma yapmışlardır.

Unutmayın, bu 4 komprador imzacının türünden olanların her yıl hiç atlamadan anımsattıkları ve Türkiye’yi / Türkleri suçladıkları çirkin 6 – 7 Eylül olaylarında mala zarar gelmişti. Oysa Kıbrıs’ta Türklerin sadece malları değil, ırzlarına da tecavüz edilmiş, bebek, çocuk, yaşlı, kadın demeden hunharca katledilmişlerdi. Dikkat 1974’ten savaş ortamından söz etmiyorum, 1963’ten aynen 1955 Türkiyesi gibi bir barış ortamındaki Rum katliamlarından söz ediyorum. Bu konuda yazıdan da vaz geçtim kınayıcı bir tek cümle yazmışlar mı acaba bu dört imzacı? Göstersinler ben onlardan özür dileyeceğim.

Haydi konumuz Rumlar değil Ermeniler diyelim. O halde 1973 - 1984 arasında ASALA cinayetleri ile ilgili; çok daha yakın tarihte Azerbaycan’da giriştikleri katliamlar hakkında ‘insan olarak bir parça vicdanlarının sızladığını’ belli eden bir iki cümle karalamışlar mı kazara?

Bu nasıl vicdandır ki sadece Türklerin aleyhine kanar?! Bu anca yukarıda izah ettiğim şekilde ‘komprador aydın vicdanı’dır. Aydın (ışık) değil ampul olanların işidir bu ‘özür’ kampanyası. ‘Karanlığın bu dört aydını’ bu girişimleriyle adlarını şimdiden ‘İkinci 150’likler’ listesinin en tepesine kendi elleri ve imzalarıyla yazmışlardır. Bunu da söylemiş olayım…

Canan Arıtman’a linç kampanyası

Bitmedi. Bu ‘komprador aydın takımı’ bir de kimisi solcu, kimisi liberal geçinir ve güya o nedenle ‘milliyetçiliğe’, ‘militarizme’, Atatürk’e karşıdır. Sayın Canan Arıtman üstelik bir değer yargısında bulunmadan ve bu hususu vurguladığı halde sadece A. Gül’ün soyunda Ermenilik olduğu iddiasını bu ‘özür’ olayı bağlamında dile getirdiği halde görülmemiş bir medyatik linç kampanyası başlattılar. CHP yönetimini de sıkıştırıyorlar kendilerince: Derhal partiden atın, vs. diyerek!

Kişisel olarak (ve yazılı bir sürü örnek gösterebilirim) kişinin etnik veya dinsel kimliğini bir eleştiri, hele hele karalama konusu yapmaya her zaman karşı çıktım. Hele bu tavır bir de Yalçın Küçük filan gibiler tarafından ‘solculuk’ adına yapıldığında (söz gelimi İbranilere / Yahudilere / Sabetaycılara karşı; keza bazı ‘solcu’ ve sağcı çevrelerce Kürtlere, Ermenilere karşı, vb.) en sert ifadelerle gerek yazılarımda, gerekse kitaplarımda eleştirdim, kınadım. Sayfalarca örnek verebilirim.

Yine söylüyorum: A. Gül’ün soyunda Ermenilik olması eğer bu iddia gerçek ise bile kendi başına bir ‘suçlama’ veya ‘eleştiri’ konusu olamaz; bir tek bundan hareketle komplo kuramları çıkarsanamaz, ahkam kesilemez. Mutabık mıyız?

Peki Sayın Arıtman, ‘Gül’ün soyunda Ermenilik var’ dediğinde kıyameti kopartanlar (çünkü Canan Hanımın buna ‘olumsuz’ bir anlam yüklediği kanısındalar) neden söz gelimi bir Yalçın Küçük kalkıp da ‘Mimar Sinan veya Sabiha Gökçen aslında Ermeni kökenlidir, Türkler sahiplendiler; keza Atatürk aslında Türk değildir’ dediği zaman buna aynı şekilde karşı çıkmıyorlar, hatta tam tersine hoşlarına bile gidiyor ve bu iddiayı sahipleniyorlar? Çünkü bunun altında yatan anlam aslında ‘Türklerden adam çıkmaz, Türk diye sanılan büyük adamlar da aslen Türk değildir’ demeye getirdiklerinde bu ‘ırkçılık’ olmuyor mu?

Olsun! Türkler aleyhine olması kaydıyla milliyetçilik de, ırkçılık da, katliamlar da makbuldür! Ama Türkler kendilerini savundular mı veya savunmaya yeltendiler mi o zaman bu ‘ırkçılık’ olur, ‘milliyetçilik’ olur!

Son bir şey daha: Ermeniler tehciri ‘Büyük felaket’ olarak adlandırıyorlar. Onun için biz Türklerin ‘Ermenilerden özür dilememiz gerekirmiş’! Hatırlatayım ki Yunanlılar da 1922’de Anadolu’dan atılmalarını, Türklerin Yunan istila ve işgalini geri püskürtmesini ‘Küçük Asya felaketi’ olarak adlandırıyorlar!

Şimdi merak ediyorum: Bakalım hangi ‘komprador aydın’ çıkıp Yunanlıları İnönü’de, Sakarya’da yendik, Büyük Taarruzla geldikleri gibi geri gönderdik diye ‘özür dilememizi’ imzaya açacak, ‘vicdani rahatsızlığını’ dile getirecek? …

gerçekgündem
 
Üst