Türkiye ve Nükleer Enerji

Bu konuyu okuyanlar

SARKAT

Müdavim
Katılım
8 Mayıs 2008
Mesajlar
3,778
Reaksiyon puanı
68
Puanları
48
5761.jpg




Kâinattaki bütün canlılar, fonksiyonlarını devam ettirmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Canlılar bu enerjiyi ya kendi bünyelerinde üretirler veya dışarıdan hazır alırlar. Benzer şekilde ülkelerin de enerjiye ihtiyacı vardır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarına ve ekonomik durumlarına göre enerjiyi ya kendileri üretirler veya başka bir ülkeden satın alırlar. Enerjiyi üretmenin birçok yolu vardır. Meselâ fosil yakıt enerjisi (kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtlar), hidroelektrik enerjisi (nehirlere kurulan barajlar sayesinde suyun hareketinden yararlanarak elektrik üretimi), jeotermal enerji (yeraltında magmada artan sıcaklık ile yeraltı sıcak sularından ve buhardan yararlanılarak elektrik üretimi), yenilenebilir enerji (tabiattaki devri daimlerde var olan enerji akışını kullanarak elektrik üretimi). Bu kaynakların temeli de güneş enerjisidir. Rüzgâr enerjisi, biyokütle enerjisi, dalga enerjisi, gel-git enerjisi gibi kaynaklar da bu sınıfın içindedir. Bu enerji kaynaklarının en büyük özelliği çevre dostu olmalarıdır.[SUP]1[/SUP]

Bütün bu enerji üretim yollarının her birinin avantajları olduğu gibi dezavantajları da vardır. Meselâ, yüksek verimde enerji elde edilebilen fosil yakıtlar, önemli ölçüde çevre kirliliğine sebep olur. Çevre dostu enerji kaynakları ise, istenilen verimlilikte değildir.

Uzun süreli eğilimler dikkate alındığında dünya enerji talebindeki yıllık artış ortalama % 1,8’dir. Milletlerarası Enerji Ajansı’nın 2010 tarihli öngörülerine göre, 2030 yılında dünyanın enerji talebinin karşılanabilmesi için 20 trilyon ABD doların harcanması gerekmektedir.[SUP]2[/SUP]

Toplam enerji üretim ve tüketimi göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülkedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2010 yılı verilerine göre üretilen toplam yerli enerji miktarı 32.493 bin tep (ton eşdeğer petrol) iken, 87.409 bin tep enerji dışarıdan satın alınmıştır.3 Buna göre ülkemiz enerji üretimi açından % 80 oranında dışa bağımlıdır. Bundan dolayı ülkemiz enerjiyi en verimli şekilde üretme ve kullanmayı sağlayacak usulleri bulmak mecburiyetindedir. İhtiyacımızı karşılayacak enerji çeşitlerinden biri de nükleer enerjidir.

Nükleer santraller ve çalışma prensipleri
Nükleer santraller, radyoaktif madde kullanılarak elektrik enerjisi üretilen tesislerdir. Nükleer reaktör ise zincirleme çekirdek tepkimesinin başlatılıp sürekli ve denetimli bir şekilde sürdürüldüğü sistemlerdir. Nükleer reaktörler çoğunlukla nükleer enerjiyi başka bir tür enerjiye (genelde elektrik enerjisine) çeviren santraller olarak kullanılırlar.

Nükleer reaktörlerin kalbinde atom çekirdeklerinin parçalanması sonucunda büyük bir enerji açığa çıkmaktadır. Ağır atom çekirdeklerinin nötronlarla bombardımanı neticesinde, bu çekirdeklerin parçalanması sağlanabilir; bu tepkimeye “fisyon”adı verilmektedir. Örnek olarak; her bir Uranyum (U) çekirdeğinin parçalanma reaksiyonu sonucunda Kripton (Kr), Baryum (Ba) gibi fisyon ürünleri, enerji ve 2-3 adet de nötron (n) açığa çıkmaktadır. Açığa çıkan üç nötrondan her biri bir başka uranyum çekirdeği ile reaksiyona girer. Bu reaksiyon zincirleme olarak sürekli devam eder.

Reaktörün kalbinde elde edilen bu müthiş enerjiyi kontrol etmek için kontrol çubukları kullanılır. Kontrol çubukları, reaksiyonları belli bir seviyede tutarak aşırı miktarda enerji üretimini engeller. Elde edilen bu enerji suya ısı olarak aktarılır, su almış olduğu bu enerji sebebiyle faz değiştirir ve kızgın buhar hâline dönüşür. Daha sonra elektrik jeneratörüne bağlı olan buhar türbinine verilen bu buhar, türbin mili üzerinde bulunan türbin kanatları üzerinden geçerken daha önceden almış olduğu ısıl enerjiyi türbin milini döndürmek için kullanır. Bu mekanik dönme hareketi sonucunda alternatörlerde elektrik elde edilir. Türbinden çıkan, ısıl enerjisi basınç ve sıcaklığı azalmış buhar, tekrar kullanılmak üzere yoğunlaştırıcıda su hâline dönüştürülür. Tekrar reaktörün kalbine gönderilir. Yoğunlaştırıcı da, çevrede bulunan deniz, göl gibi su kaynaklarını soğutucu olarak kullanır.[SUP]2[/SUP]

Dünyada nükleer santraller
Birçok ülke riskleri olsa da, nükleer santraller kurmaktan vazgeçmemiştir. Ülkeler arasında büyük bir nükleer enerji rekabeti başlamış ve bugün hâlâ devam etmektedir. Tablo 1’de, dünya üzerindeki bazı ülkelerin 2010 yılı itibariyle mevcut, inşa hâlindeki ve plânlanan santrallerinin sayısını ve üretim gücünü göstermektedir.[SUP]4[/SUP]

1.jpg


Yukarıdaki tablodan büyük nükleer güce sahip ülkelerin çoğunun yeni nükleer santraller kurma peşinde olduğu görülmektedir. Son zamanlarda medyada, bazı ülkelerin nükleer enerjiden vazgeçme, nükleer santralleri kapatma plânlarından bahsedilmektedir. Bu örneklerden hareketle Türkiye’de nükleer santral kurmanın sakıncalarına dikkat çekilmektedir. Hâlbuki örnek olarak gösterilen ülkelerin nükleer santrallerini kapatma plânlarının sebebi, nükleer enerji üretiminden vazgeçmek değil, kapatılan santrallerin yerine yeni santraller kurmak ve var olan santralleri büyütmektir. Zîrâ, nükleer santrallerin 30-40 yıl ömrü vardır. Bu yüzden 1960–1970 yıllarında kurulan nükleer santrallerin 2000–2010 yıllarında sökülmesi ve yerine yeni nükleer santrallerin yapılması plânlanmıştır.

Gereksiz korkular
Nükleer santrale karşı çıkan kişi ve gruplar, ülkemizde nükleer santral kurulmaması için Çernobil’i örnek göstermektedir. Fakat 26 Nisan 1986’da Çernobil’de yaşanan bu hâdisenin detaylarını incelersek çok düşük olan kaza ihtimalinin gerçekleşmesi için adeta ‘uğraşıldığını’ görebiliriz. Gerekli emniyet tedbirlerinin alınmaması, bölümler arası koordinasyonun kurulamaması, teknikerlerin birbirlerinden habersiz bir şekilde reaktörün sıcaklığıyla oynaması, sistemin tehlike alarmları vermesine rağmen tatbikata devam edilmesi, reaktörde en az 27 kontrol çubuğunun bulunması gerektiğine dair kesin kurala rağmen, kontrol çubuklarının 6’ya kadar düşürülmesi neticesi, reaktörün ısısı anormal seviyeye yükselmiş ve patlama gerçekleşmiştir.[SUP]5[/SUP]

SSCB’nin politik kaygılar yüzünden hâdiseyi bütün dünyadan saklaması ve gerekli tedbirleri alma konusunda yetersiz kalması, facianın büyümesine yol açmıştır. Felaketle başa çıkamayan SSCB hâdiseyi daha fazla saklayamamış, 10 gün sonra nükleer santralde sızma olduğu hakkındaki söylentileri doğrulamıştır. Santral kapatılmış ve ABD’nin de desteğiyle üstü beton bir mezarla kaplanmıştır. Açılan soruşturma neticesinde, felâketin sebeplerinden biri olarak da santralin yanlış projelendirilmesi gösterilmiştir.

Japonya’da meydana gelen 9 şiddetindeki deprem sonrasında Fukushima’daki nükleer santralin sebep olduğu tehlike de örnek gösterilen durumlardan biridir. Türkiye’nin de deprem ülkesi olması bazı çevrelerin, nükleer enerjiye karşı çıkmasına sebep olmuştur. Fakat, nükleer santral kurulması düşünülen yerler (Sinop, Mersin/Akyüz ve Kırklareli) Türkiye’nin 4. ve 5. derece deprem bölgeleridir, dolayısıyla büyük ve yıkıcı bir deprem ihtimali oldukça düşüktür. Ayrıca santrallerin, en yüksek teknolojiyle son derece dayanıklı bir şekilde inşa edilecek olması da bu konudaki endişeleri yersiz kılmaktadır.

Çevreyi kirletenler ve ihtiyacımıza cevap vermeyenler
Nükleer enerjinin çevreyi kirlettiğine dâir bazı iddialar da bulunmaktadır. Enerjiyi elde etmek için mümkün olan en zararsız metodu kullanmak bir mecburiyettir. Kirletilen dünyamızı ve tabiatı koruma, her ferdin görevidir.

Bu konuda fikir vermek için kömür santrallerini örnek verebiliriz. Yılda 2.500.000 ton kömür tüketen, 1.000 MW gücündeki bir kömür santrali*nin bir yılda çevreye yaydığı zararlı maddelerin miktarları Tablo 2’de verilmiştir.[SUP] 6[/SUP]

2.jpg


Şimdi de % 99,9 çevre dostu diye tabir ettiğimiz enerji kaynaklarının 2030 yılındaki ve yüzyıllar sonra erişebileceği enerji üretimine dâir tahmini değerleri Tablo 3’te görebilirsiniz.[SUP]4[/SUP]

3.jpg


Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen bu enerjinin her yıl % 2 artması, buna karşılık bu kaynakların toplam enerji tüketimi içindeki payının % 9’dan % 8’e, hattâ bazı tahminlere göre % 4’e inmesi bekleniyor.[SUP]7[/SUP]

Nükleer tesislerden enerji elde edilirken çevreye verilen zarar minimum seviyededir. 1000 MW’lık bir nükleer santralde yılda ortalama 25 ton kullanılmış yakıt çubuğu atığı ortaya çıkar. Bu çubuklar yüksek sıcaklıkta cam eriyiği ile kaplanıp korunma altına alınırlar. Cam milyonlarca yıl çözünmeden kalabilen bir madde olduğu için radyoaktif maddeyi kolayca muhafaza edebilir. Kullanılmış yakıtlar, atık havuzu denilen havuzlarda toplanır. Bu havuzlar, bir nükleer tesisin 50 yıllık atıklarını muhafaza edebilecek kapasitede inşa edilir. Ömrü biten santral ile birlikte bu havuz ve içindeki yakıt, sadece basit bir güvenlik koruması ile yıllarca yerinde muhafaza edilebilir. Gerektiğinde çubukların bir kısmı yeniden işlenebilir. Bu yüzden dünya üzerinde nükleer enerjiyi en çok kullanan Fransa, Rusya gibi ülkeler dışarıdan kullanılmış çubuk ithal etmek istemekte; fakat hiçbir ülkenin bu çubukları satmak istememesinden dolayı alım yapamamaktadır. Kısacası bu ülkelerin nükleer atıkların peşinde koştuğu söylenebilir.

Ciddi radyoaktif atık problemi, nükleer gücün insanlığın faydasına kullanılmadığı durumlarda ortaya çıkar.[SUP]8[/SUP] Çünkü bu durumlarda nükleer güç kontrolsüzdür ve atıkların muhafaza edilmesi veya temizlenmesi gibi bir imkân da söz konusu değildir. 2. Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombaları, o şehirlerdeki binlerce insanı aynı anda öldürmüş ve tesiri çok uzun sürecek radyoaktif hasarlar vermiştir. Bu radyoaktif kirlenmenin temizlenmesi mümkün olmadığı için bu şehirlerin birer hayalet şehir hâline gelmesi kaçınılmaz olmuştur.

Bugün bütün insanlık teknolojik gelişmeyle kendisine sunulan beyaz eşya, bilgisayar, ulaşım vasıtaları gibi hayatı kolaylaştıran “araç-gereçlerle”enerjiye bağımlı hâle gelmiştir. Aynı şekilde hemen hemen bütün zirai ve sanayi üretim de enerji kullanılarak gerçekleşmektedir. Kısacası toplumların gelişmesi ve kalkınmasının temel kaynağı enerjidir. Ülkelerin enerji ihtiyacının karşılanması ve bunun çevreye zarar vermeden en verimli şekilde üretilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu kriterlere en uygun enerji, bugün için nükleer santrallerle elde edilendir. Fakat nükleer enerji iki tarafı keskin bir kılıç gibidir. Nükleer enerji eğer vicdanlı, insaflı, bütün varlıklara sevgi dolu ve ehil ellerde olursa, hiçbir tehlikesi söz konusu değildir. Ama aksi olursa bütün insanlar ve canlılar için korkunç bir tehdit oluşturabilir. Bu yüzden nükleer enerjiye bu perspektiften bakmak son derece önemlidir.

Dipnotlar
1.http://tr.wikipedia.org/
2.Bilim-Teknik Dergisi – Haziran 2011 sayısı
3.Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, www.enerji.gov.tr
4.International Atomic Energy Agency,http://www.iaea.org/programmes/a2/;World Nuclear Association, http://www.world-nuclear.org/info/reactors.html
5.The Chernobyl accident in 1986 - Causes and Consequences Lecture at the Institute of Physics and Astronomy, University of Aarhus, 30 November 1994, s.12
6.50 soruda Türkiye’nin nükleer enerji sorunu - Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre (TAEK eski başkanı), Prof. Dr. Ahmet Bayülken (Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Danışmanı), Prof. Dr. Şarman Gençay (İ.T.Ü. Nükleer Enerji Enstitüsü)
7.Bilim-Teknik Dergisi – Ağustos 2004 sayısı eki – Nükleer Enerji – Prof. Dr. Vural Altın
8.www.nukte.org.

http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/turkiye-ve-nukleer-enerji-nisan-2013.html

CTRL + Q to Enable/Disable GoPhoto.it




CTRL + Q to Enable/Disable GoPhoto.it
 
Üst