Toplumun kuşatılması ve OYAK

Ottomanzo

Doçent
Katılım
25 Temmuz 2008
Mesajlar
746
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
Türkiye evinin içini köşe bucak temizlemeye başladığından bu yana onlarca yıl halının altına süpürdüğü pislikler de bir bir ortaya çıkıyor. Hafta başından itibaren gazetelere yansıyan meçhul subayın savcılara gönderdiği CD’lerde yer alan iddiaların, Türkiye, mevcut kaos ortamından çıkmak istiyorsa, derinliğine soruşturulup, gerçekliğinin kanıtlanması gerekiyor. Bu işlemi yapabilmek için sivil savcıların mutlaka TSK’nın gizlediği arşivlerine ulaşmaları elzem. Bu amaçla da siyasi otoritenin mutlaka TSK belgelerinin sivil yargıya açılması için gerekli yasal düzenlemeleri yapması gerekiyor.

Bu düzenlemeler yoluyla ancak darbe planlarından toplumun tüm kesimlerinin fişlenmesine kadar uzanan hem hukuk dışı hem de çağdışı uygulamaların olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Aksi durumda, hukuku bizzat onlarca yıl hiçe sayıp çiğneyenler ortaya dökülen bu kirli ve karanlık olayların da üzerlerini kapatmaya çalışacaklardır. Zira sonuçta yaşadığımız kavga, ulusal çıkarların korunması değil tam tersine ulusal çıkarları onarılamaz bir biçimde zedelemek isteyenlerin güçlerini, dolayısıyla ayrıcalıklı konumlarını muhafaza etmek için verdikleri kısır ama tehlikeli bir mücadeledir.

Bu kişisel çıkar kavgasını verenlerin doğal olarak mutlaka ellerinde ekonomik güç bulundurmaları gerekiyor. Bir yanda sivil demokratik denetimden, dolayısıyla şeffaflık ve hesap verilebilirlikten uzak askerî bütçeler diğer yanda Latin Amerika ülkelerinde bile faaliyetleri yasaklanan askere ait şirketler.

Kimliği bilinmeyen ihbarcı subayın gündeme getirdiği iddialar arasında, TSK’nın kamuoyu yaratmak daha doğrusu kamuoyunu kuşatma altına almak için filmlere, çizgi filmlere, anketlere destek verme projeleri de bulunuyor. Bunların finansmanının ise TSK adı gizlenerek, örtülü ödenek, kantin gelirleri ya da OYAK şirketlerinin tanıtım bütçelerinden karşılanması isteniyor. Bu iddiaların, yukarıda da belirttiğim üzere sivil savcılarca askerî belgelere de ulaşılarak mutlaka kanıtlanması gerekiyor.

Ancak, Savunma’ya ayrılan kaynaklar dahil OYAK’ın da gerçek anlamda sivil denetime açılmasının sağlanması hayati, mevcut kaos ortamından sağ salim çıkmamız için.

İsmet Akça, “OYAK: Kimin Ekonomik Güvenliği,” * başlıklı makalesinde, TSK’nın siyasal, iktisadi, kültürel, ideolojik alanlara uzanan geniş bir faaliyet alanının bulunması ve bu alanlardaki faaliyetlerinin sivil kamu otoritesinin denetiminden yasal ve fiili özerklik altında yürütülmesinin Türkiye’de pretoryen bir militarizmi hâkim kıldığına dikkat çekiyor. Akça’ya göre, söz konusu pretoryen militarizmin güç sahalarından biri de ekonomidir.

“Savaş sanayii ve askerî harcamalar alanında müesses klasik askerî-sınai kompleks mekanizmasının dışında OYAK üzerinden ordunun bizatihi kolektif bir sermaye grubu olarak hareket etmesi Türkiye’de militarizasyonun önemli bir veçhesini oluşturmaktadır,” diye de ekliyor Akça.

Ne yaman bir çelişkidir ki, Ermeni soykırımı iddialarını neredeyse devlet politikası haline getirmesine ramak kalan Fransa’ya, görünürde en sert tepki ordudan gelirken OYAK bağlantılı şirketlerin bu ülke ile yoğun ticari ortaklığı bizzat TSK tarafından görmezden gelindi.

Türkiye’nin ulusal çıkarları, samimiyetsizlikler üzerine kurulu, toplumu kuşatma altına alan politikalarla mı korunacak?

***


Öymen sürpriz yapmadı, sorun bugünün CHP’si...


Kürt sorununa çözüm konusunda geçmişte en radikal önerileri getiren CHP’nin bugün geldiği nokta insanın içini acıtır düzeyde. Daha da eskilere 1970’lere gidildiğinde, dönemin CHP’siydi halen toplumun kanayan yarası olan toprak reformunu Meclis’te gündeme getiren. Amaç topraksız köylülere toprak verilmesi, toprak ağalarının köylülerden gasp ettikleri toprakların iade edilmesi ve toprakların tapulanarak sahiplerine verilmesi projelerini üreten de CHP’ydi.

Bugünün CHP’si tanınmaz halde. Askerî vesayet rejiminin toplumu nasıl ahtapot gibi sardığını görmezden gelen, politika üretmeyen, salt muhalefet olsun diye muhalefet yapan, bir ulusal çıkar projesi olan Kürt açılımını sabote etmek için elinden geleni ardına koymayan, askeri arkasına alıp iktidar arayışlarına giren bir CHP var bugün karşımızda. CHP’nin bugün çizdiği bu tablo ışığında bünyesinde, Soğuk Savaş refleksleriyle hareket eden kimi şahsiyetleri barındırması da şaşırtıcı değil doğal olarak.

Dolayısıyla, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in, Meclis’te Kürt açılımının görüşüldüğü 10 kasım günü partisi adına yaptığı konuşmada, bir insanlık dramı olan Dersim katliamını savunur nitelikteki konuşması beni şaşırtmadı, ama kanımı dondurdu.

Demokrasiye gönülden bağlı olan gerçek CHP’lilerin, bu partinin isim hakkını hukuk savaşı vererek şimdiki CHP’den alıp, aynı adla kendi partilerini kurmaları en doğru yol olacaktır.

*Almanak Türkiye 2006-2008, Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim, TESEV, Temmuz 2009

kaynak
 
Üst