Terzi diplomasisi

Bu konuyu okuyanlar

RadoN

Müdavim
Katılım
30 Ekim 2007
Mesajlar
5,813
Reaksiyon puanı
3
Puanları
0
Kıyafet, konuşur.

Kilometrelerce öteden kimliğimizi duyuran, kumaştan bir dildir o; söylediğiyle bazen çok yakını en uzağa iter.

Bir niyet mektubu gibi beklentimizi ele verir gardırobumuz... Türlü çeşit anlama yorulur etek boyumuz…

Çıplakken eşitlenen bedenler, urbalarla sarmalanınca efendi ya da köle hüviyeti kazanır.

Elbise, hakimiyet alameti ya da teslimiyet borusudur.

İnsanoğlu örtünmek için değil, göstermek için giyindiğinden beri böyledir bu…

Seçtiğimiz giysiler, yetiştiğimiz çevreyi olduğu kadar, o çevreden gurur mu utanç mı duyduğumuzu da gösterir.

Bazen al bir kravat ya da parıldayan bir ruganla “Beni fark edin” diye yalvarırız; bazen kem gözlerden kaçmak için küçük bir örtüye saklanırız.

* * *

Dün, İngiliz Büyükelçiliği’nin bahçesinde Kraliçe’yi izlerken, giysilerin bu sessiz mesajlaşmasına kulak verdim. Kumaşın, toplumsal sesini işitmeye çalıştım.

Kraliçe, değeri ayrıntılara gizlenmiş bir sadelikle hissettiriyordu hükümranlığını…

Yanındaki Başbakan, parlak kırmızı kravatıyla “Burası benim mahallem” diye bağırıyordu.

Başbakan’ın eşi, kadını bir ilgi nesnesi olmaktan kurtarmayı amaçlayan örtüsüyle, o ortamda hepten bir ilgi nesnesine dönüşüyordu.

Şıklıkta Kraliçe’yle yarışanlar, inadına sıradan giyinerek Majestelerinin protokolüne kafa tutanlar, İngiliz kumaşıyla bir taşra şıklığı sergileyerek kendini aşmaya çalışanlar, “terziler diplomasisi”nin gönüllü modelleriydi sanki…

* * *

İngiliz Hello dergisinin İnternet sitesinde Kraliçe’nin Türkiye’de giydiği kıyafetlerin anlamı deşifre ediliyordu.

Buna göre II. Elizabeth, Anıtkabir’e sadece matem törenlerinde giydiği siyah tayyörü ile gelerek, Atatürk’e duyduğu saygıyı göstermek istemişti.

“Cumhurbaşkanı’nın yemeğinde giydiği üzüm salkımı desenli uzun elbise ise, Atatürk’ün yeniden dirilttiği Anadolu şarapçılık geleneğine bir atıftı”, habere göre…

Buna karşın “First Lady”nin gül kurusu ipek kıyafetini tamamlayan şapka türü kuyruklu türbanı, “Ben öbürlerinden farklıyım” diye haykırıyordu.

Üniformalılar buna rağmen gelmeyerek “Bu fark yetmez” mesajı vermişlerdi.

Cumhurbaşkanı, uzun süre direndiği smokini kerhen giyerken gereğinde uzlaşabileceğini gösteriyor, ama hepten klişelere teslim olmadığını, gümüş rengi bir papyonla sergiliyordu.

Başbakan ise “Batı’nın smokini”ni giymeyerek “Kralı gelse tanımam. Ben o şekli almam” mesajı veriyordu; boynunda asılı duran “Frenk boyunduruğunun simgesi” kravatı unutmuşçasına…

* * *

Gülümseyen suretlerin libasları aracılığıyla giriştiği bu ağız dalaşını izleyince, Ademoğullarının eşitlendiği ilk ve son kostümün sütbeyaz sadeliğini düşünmeden edemiyor insan:

Kundağın ve kefenin…

Can Dündar - Terzi diplomasisi
 

*SiRiNe*

Müdavim
Katılım
22 Kasım 2007
Mesajlar
5,336
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
RadoN dedi ki:
Bazen al bir kravat ya da parıldayan bir ruganla “Beni fark edin” diye yalvarırız; bazen kem gözlerden kaçmak için küçük bir örtüye saklanırız.

Güzel bir yazı paylaşım için teşekküler Radon.
 

Son mesajlar

Üst