mustapha_84
Doçent
- Katılım
- 18 Aralık 2007
- Mesajlar
- 520
- Reaksiyon puanı
- 3
- Puanları
- 18
Tarihimiz ve bugünümüz benzer örneklerle dolu; devlet içinde kim egemenliğini, gücünü, çıkarlarını kaybetmeye kalksa, ya da bu gücünü sağlam temellere dayamak istese, hemen bir çeteleşme, yasa dışı örgütlenme, gayrimeşru iş birlikleri kendini göstermeye başlar. Bu, devlet içi çeteleşmelerden birinin tetikçiliğini de Kabakçı Mustafa yapmıştı yıllar önce ve bunun bedelini de 200 yıl önce 16 Kasım 1808 tarihinde palalarla parçalanarak ödedi. Olayın gelişimini birlikte hatırlayalım...
III. Selim, Yeniçerilerin disiplinsizliği ve şımarıklığından bıkmış, yeni bir ordu kurma arayışına girmişti. Yeni kuracağı ordunun hazırlıklarına başlamış adını da Nizam-ı Cedit koymuştu. Fakat her şey bu kadar basit değildi. Bu yeni teşebbüsün devlet içindeki pek çok dengeleri alt üst edeceği açıktı.
Vezirlerden Musa Paşa ile Şeyhülislam Ataullah Efendi Şehzade Mustafa ile irtibata geçti. III. Selim’in başına buyruk uygulamalarına seyirci kalınamazdı, hem Şehzade Mustafa padişahlığı daha çok hak eden ve o makama daha çok yakışacak bir şehzade idi! Tahta geçme fikri Şehzade Mustafa’ya da pek fena gelmedi ve böylece kurulacak ‘derin’ çetenin ilk adımları atıldı.
Her çetenin olduğu gibi, bizim üç kafadarın da bir tetikçiye ihtiyacı vardı ve aranan tetikçi bulundu. Kayıkçı yamağı Kabakçı Mustafa bu iş için uygun isimdi. Kabakçı Mustafa gerekli tedristen geçirildi; Nizam-ı Cedit ordusunun Yeniçeri ocağının varlığını tehdit edeceği açıktı ve seyirci kalınamazdı! Bir isyan çıkartılmalı ve III. Selim alaşağı edilmeliydi.
Kabakçı Mustafa, Yeniçeri ağalarının önde gelenleriyle irtibata geçti. Yeniçeri ağaları tarafından kendisine her türlü lojistik ve mühimmat desteği sağlandı. Kuvvetleri takviye edildi ve meydana salındı. Önce gösteriler tertiplendi, halk tellallar ile gösterilere davet edildi. Vatan, millet, Osmanlı kazanımları elden gidiyordu! Tüm tebaa bu gidişe dur demeliydi! Böylece tertiplenen gösteriler birbirini izledi, toplanan kalabalık padişaha adeta “biz kaç kişiyiz” diye bağırıyordu.
Şartların yeterince olgunlaştığını düşünen tertipçiler Kabakçı Mustafa’ya hareket emrini verdiler. Kabakçı Mustafa, yanına topladığı dört yüz kadar adamı ile önce Et Meydanı’nda, sonra da At Meydanı’nda toplanarak saraydan kötü gidişin müsebbiplerinin kendilerine teslim edilmesini istedi. III. Selim ne yazık ki buna karşı koymamakla kendi sonunu da hazırladı. En sadık adamlarından İbrahim Kethüda, Hacı İbrahim Efendi, Reis-ül Küttap, Darphane Emini de aralarında olmak üzere 11 adamını azgın kalabalığın eline verdi ve hepsi linç edildiler. Vezir Musa Paşa’nın tüm siyasi rakipleri böylece ortadan kaldırılmıştı.
Kabakçı Mustafa da kerameti kendinden menkul bir eda ile İstanbul caddelerinde boy göstermeye başlamıştı. Artık İstanbul’un her yerinde Kabakçı’nın hükmü geçmekteydi. Kendine güveni de artmış ve yanındaki dört yüz kadar adamı ile koca imparatorluğa hükmedebileceğini sanmıştı.
Kabakçı’nın (ya da Vezir Musa Paşa’nın) isteklerinin ardı arkası kesilmedi ve nihayet tahttan inmesi yönündeki talep Padişah III. Selim’e bildirildi. III. Selim buna da tamam dedi ve tahtı kardeşi Şehzade Mustafa’ya teslim etti. Şehzade Mustafa da IV. Mustafa unvanıyla padişah oldu. Böylece o ana kadar herkes hedefine ulaşmış görünüyordu.
Ama her şey bu kadar basit değildi. Taraftarları özellikle yerel beylikler olan III.Selim bu beyliklere önemli haklar tanımış, kendilerine bir nevi özerklik vermişti. İçlerinde Alemdar Mustafa Paşa gibi III. Selim’e çok bağlı olanlar vardı. IV. Mustafa’nın padişahlığı âyanlarca hoş karşılanmadı, kurulan dengelerin altüst olmasına göz yumulamazdı ve Alemdar Mustafa Paşa ordusuyla sarayı basmak üzere yola çıktı.
Durumun tehlikesini fark eden IV. Mustafa kurtuluş için caniyane bir yol buldu. Kendisi dışındaki iki hanedan üyesini öldürürse kendisine dokunamazlardı! Derhal uygulamaya geçti ve önce III. Selim’i boğdurdu. Arkasından Şehzade Mahmud’u boğdurmak istedi fakat Mahmud haremdeki kadınlar tarafından saklandı. Bu sırada Alemdar saraya ulaştı ve III. Selim’in öldürülmüş olduğunu gördü. Onun için artık yapacak bir şey kalmadığından Şehzade Mahmud’u kurtarmaya koyuldu. Mahmud kurtarıldı ve 16 Kasımda II. Mahmud unvanı ile padişah yapıldı. IV. Mustafa da aynı gün boğduruldu.
Böylece IV. Mustafa’nın tahtı ele geçirme hayalleri, bu uğurda kurulmasında önayak olduğu çete, yasa dışı örgütlenme, kendinin de sonu oldu.
ÇETELEŞMENİN CEZASI ÖLÜMDÜ
Aynı gece Kabakçı Mustafa’nın evine baskın yapıldı ve kendisi de palalarla parçalandı. Böylece o da tüm tetikçilerin kaçınılmaz akıbetine maruz kaldı.
O günkü uygulamalar günümüzdeki kadar insani değildi ne de olsa. Günümüz uygulamaları o zaman da geçerli olmuş olsa, tetikçiden başlayarak emirlerin kimden alındığı ortaya çıkarılır, sonra sırasıyla IV. Mustafa, Vezir Musa Paşa, Şeyhülislam Ataullah Efendi ve Yeniçeri ağaları F tipi cezaevlerine yerleştirilirdi. Sonra da peş peşe gelecek sorgulama dalgaları ile azgın kalabalığın toplanmasında ve yağmalama olaylarının gerçekleşmesinde emeği geçen ‘saray oğlanı organizatör’ler, düzenledikleri ortaoyunları ile halkı isyana teşvik eden ‘orta oyuncu’lar, halka ilan dağıtıp tahrik eden ‘matbaacı’lar, vs. sırayla gözaltına alınıp ifadeleri alındıktan sonra tutuklanırlardı.
Ama o zamanki uygulamalar günümüzdeki kadar insani değildi, çeteciler yakalandıkları anda palalarla parçalanıyorlar, ya da boğduruluyorlardı. Bu açıdan bakınca günümüz çetecileri kendilerini şanslı saymalılar.
* Araştırmacı-Yazar / onero@superonline.com
Öner ÖZBEK
III. Selim, Yeniçerilerin disiplinsizliği ve şımarıklığından bıkmış, yeni bir ordu kurma arayışına girmişti. Yeni kuracağı ordunun hazırlıklarına başlamış adını da Nizam-ı Cedit koymuştu. Fakat her şey bu kadar basit değildi. Bu yeni teşebbüsün devlet içindeki pek çok dengeleri alt üst edeceği açıktı.
Vezirlerden Musa Paşa ile Şeyhülislam Ataullah Efendi Şehzade Mustafa ile irtibata geçti. III. Selim’in başına buyruk uygulamalarına seyirci kalınamazdı, hem Şehzade Mustafa padişahlığı daha çok hak eden ve o makama daha çok yakışacak bir şehzade idi! Tahta geçme fikri Şehzade Mustafa’ya da pek fena gelmedi ve böylece kurulacak ‘derin’ çetenin ilk adımları atıldı.
Her çetenin olduğu gibi, bizim üç kafadarın da bir tetikçiye ihtiyacı vardı ve aranan tetikçi bulundu. Kayıkçı yamağı Kabakçı Mustafa bu iş için uygun isimdi. Kabakçı Mustafa gerekli tedristen geçirildi; Nizam-ı Cedit ordusunun Yeniçeri ocağının varlığını tehdit edeceği açıktı ve seyirci kalınamazdı! Bir isyan çıkartılmalı ve III. Selim alaşağı edilmeliydi.
Kabakçı Mustafa, Yeniçeri ağalarının önde gelenleriyle irtibata geçti. Yeniçeri ağaları tarafından kendisine her türlü lojistik ve mühimmat desteği sağlandı. Kuvvetleri takviye edildi ve meydana salındı. Önce gösteriler tertiplendi, halk tellallar ile gösterilere davet edildi. Vatan, millet, Osmanlı kazanımları elden gidiyordu! Tüm tebaa bu gidişe dur demeliydi! Böylece tertiplenen gösteriler birbirini izledi, toplanan kalabalık padişaha adeta “biz kaç kişiyiz” diye bağırıyordu.
Şartların yeterince olgunlaştığını düşünen tertipçiler Kabakçı Mustafa’ya hareket emrini verdiler. Kabakçı Mustafa, yanına topladığı dört yüz kadar adamı ile önce Et Meydanı’nda, sonra da At Meydanı’nda toplanarak saraydan kötü gidişin müsebbiplerinin kendilerine teslim edilmesini istedi. III. Selim ne yazık ki buna karşı koymamakla kendi sonunu da hazırladı. En sadık adamlarından İbrahim Kethüda, Hacı İbrahim Efendi, Reis-ül Küttap, Darphane Emini de aralarında olmak üzere 11 adamını azgın kalabalığın eline verdi ve hepsi linç edildiler. Vezir Musa Paşa’nın tüm siyasi rakipleri böylece ortadan kaldırılmıştı.
Kabakçı Mustafa da kerameti kendinden menkul bir eda ile İstanbul caddelerinde boy göstermeye başlamıştı. Artık İstanbul’un her yerinde Kabakçı’nın hükmü geçmekteydi. Kendine güveni de artmış ve yanındaki dört yüz kadar adamı ile koca imparatorluğa hükmedebileceğini sanmıştı.
Kabakçı’nın (ya da Vezir Musa Paşa’nın) isteklerinin ardı arkası kesilmedi ve nihayet tahttan inmesi yönündeki talep Padişah III. Selim’e bildirildi. III. Selim buna da tamam dedi ve tahtı kardeşi Şehzade Mustafa’ya teslim etti. Şehzade Mustafa da IV. Mustafa unvanıyla padişah oldu. Böylece o ana kadar herkes hedefine ulaşmış görünüyordu.
Ama her şey bu kadar basit değildi. Taraftarları özellikle yerel beylikler olan III.Selim bu beyliklere önemli haklar tanımış, kendilerine bir nevi özerklik vermişti. İçlerinde Alemdar Mustafa Paşa gibi III. Selim’e çok bağlı olanlar vardı. IV. Mustafa’nın padişahlığı âyanlarca hoş karşılanmadı, kurulan dengelerin altüst olmasına göz yumulamazdı ve Alemdar Mustafa Paşa ordusuyla sarayı basmak üzere yola çıktı.
Durumun tehlikesini fark eden IV. Mustafa kurtuluş için caniyane bir yol buldu. Kendisi dışındaki iki hanedan üyesini öldürürse kendisine dokunamazlardı! Derhal uygulamaya geçti ve önce III. Selim’i boğdurdu. Arkasından Şehzade Mahmud’u boğdurmak istedi fakat Mahmud haremdeki kadınlar tarafından saklandı. Bu sırada Alemdar saraya ulaştı ve III. Selim’in öldürülmüş olduğunu gördü. Onun için artık yapacak bir şey kalmadığından Şehzade Mahmud’u kurtarmaya koyuldu. Mahmud kurtarıldı ve 16 Kasımda II. Mahmud unvanı ile padişah yapıldı. IV. Mustafa da aynı gün boğduruldu.
Böylece IV. Mustafa’nın tahtı ele geçirme hayalleri, bu uğurda kurulmasında önayak olduğu çete, yasa dışı örgütlenme, kendinin de sonu oldu.
ÇETELEŞMENİN CEZASI ÖLÜMDÜ
Aynı gece Kabakçı Mustafa’nın evine baskın yapıldı ve kendisi de palalarla parçalandı. Böylece o da tüm tetikçilerin kaçınılmaz akıbetine maruz kaldı.
O günkü uygulamalar günümüzdeki kadar insani değildi ne de olsa. Günümüz uygulamaları o zaman da geçerli olmuş olsa, tetikçiden başlayarak emirlerin kimden alındığı ortaya çıkarılır, sonra sırasıyla IV. Mustafa, Vezir Musa Paşa, Şeyhülislam Ataullah Efendi ve Yeniçeri ağaları F tipi cezaevlerine yerleştirilirdi. Sonra da peş peşe gelecek sorgulama dalgaları ile azgın kalabalığın toplanmasında ve yağmalama olaylarının gerçekleşmesinde emeği geçen ‘saray oğlanı organizatör’ler, düzenledikleri ortaoyunları ile halkı isyana teşvik eden ‘orta oyuncu’lar, halka ilan dağıtıp tahrik eden ‘matbaacı’lar, vs. sırayla gözaltına alınıp ifadeleri alındıktan sonra tutuklanırlardı.
Ama o zamanki uygulamalar günümüzdeki kadar insani değildi, çeteciler yakalandıkları anda palalarla parçalanıyorlar, ya da boğduruluyorlardı. Bu açıdan bakınca günümüz çetecileri kendilerini şanslı saymalılar.
* Araştırmacı-Yazar / onero@superonline.com
Öner ÖZBEK