maxxdump
Dekan
- Katılım
- 2 Nisan 2008
- Mesajlar
- 6,377
- Reaksiyon puanı
- 6
- Puanları
- 218
- Yaş
- 40
Son dönemlerde dünya, teknolojik ilerlemelerin etkisi, nüfusun çoğalması ve kaynakların kıtlğı ve bunları aşmak için üretilen çözümler gibi sebeplerle büyük bir değişim yaşıyor. Uygarlığın ilerlemesi en azından modern dünyadaki bireysel beklentileri arttırıyor. Sistem de bu beklentileri gerçekleştirmek için manevra üzerine manevra yapıyor. Çocukluğunu 1970`lerde yaşamış biri olarak benim şahsen başım dönüyor, yaşlanmanın da getirdiği bir muhafazarlıka çok sık "bu kadarı da artık fazla" der oldum.
Genel durum böyleyken, insanların aidiyet merkezlerinin en güçlülerinden biri olan taraftarlık ve buradan çıkışla da futbol dünyası bu global gelişimlere ayak uydurmaya çalışıyor. Kulüpler daima mücadelenin içinde kalabilmek için büyük bir rekabet içindeler. Zengin kulüplerin tekelci anlayışını kırabilmek için durmadan yeni kaynaklar yaratmaları gerekiyor.
Bu noktada Fenerbahçe`nin 10 yıldır sürdürdüğü gelişim bu günlerde herkesin dilinde. Aziz Yıldırım başkanlığında kulübümüz, mali büyümeyi inanılmaz boyutlara getirdi. 10 yıl önce 16 milyon dolar olan bütçemiz bu yıl 250 milyon dolar. Kulübümüz bu performansıyla uluslararası çevrelerde örnek gösteriliyor. 10 yılda yüzde bin 500 büyüdük. Yapılan kolay bir şey değil. Ülkemizin ekonomik darboğazdan geçtiği yıllarda yakalanan yıllık yüzde 150`lik bir büyümeden bahsediyoruz. Üstelik yönetimimiz bu büyümeyi kemerleri sıkmadan, tasarrufta bulunmadan en büyük transferleri, göz kamaştırıcı tesisleri yaparak başardı.
Ancak mevcut kaynaklar ve pazarlama stratejileriyle galiba artık büyümenin sınırlarına gelip dayandık. Bu durumda geçen 10 yıllık sürenin ardından ortaya çıkan tabloya elimizde ne var diye bir bakmamız lazım. Elimizde, Avrupa ölçülerinde güzel bir stat, standartların üzerinde modern bir kamp merkezi, amatör branşlar için bir kampüs ve gurur duyacağımız sosyal tesisler ile Türkiye`de her sene şampiyonluğa oynayan ve Şampiyonlar Ligi`nde çeyrek final oynamış bir futbol takımı kadrosu var.
Bu durumda önümüzde iki seçenek var. Birincisi 250 milyon dolarlık bütçede istikrarı sağlayıp, önümüzdeki sezonlarda da bu bütçeyle elde ettiğimiz sportif başarılarda bir standart sağlamak.
İkincisi, yeni bir finansal devrim yapıp kulübümüzün bütçesini geliştirmek, dünyanın en büyük kulüpleriyle aynı seviyeye çıkmayı hatta onları geçmeyi kendimize hedef koymak. Gelecek büyük sportif zaferlerle dünyada marka tescilini gerçekleştirmek.
Tam da burada Aziz Yıldırım`ın son günlerde sıkça seslendirdiği ve sanırım kamuoyunu tartışmaya zorladığı bir proje gündemimize giriyor: 1 milyon üye projesi.
Bu proje ile 1 milyar lira karşılığı kulübe üye olunacak. Üye olanlar kongrede oy kullanma hakkına 5 yıl sonra kavuşacaklar. Proje sonunda kulübün kasasına 1 milyar dolar para girecek. Bu spekülatif kaynak doğru kullanıldığı takdirde Fenerbahçe için dünya kulübü olmanın kapıları sonuna kadar açılacak. Ayrıca bu kadar kişiden alınacak yıllık aidatlar kulübe her yıl düzenli büyük bir gelir kazandıracak.
Proje ilk anda duyanı heyacanlara boğacak, hayallere kaptıracak kadar çekici. Ancak bizi büyük bir ikilem ile karşı karşıya bırakacak bu kesin. Büyümek ve küresel başarı ile bizi biz yapan geleneklerimiz ve bir taraftar olarak yıllar içinde kazandığımız alışkanlıklarımız arasında bir tercih yapmak durumunda kalacağız.
Bu projenin etkilerini kendini camiamıza ait sayan herkes derinden hissedecek. Zaten son 10 yıldır kulübümüzün, endüstriyel futbola ayak uydurmak adına taraftara bakışında ve ondan yararlanma stratejilerinde yaptığı değişiklik sonucu sudan çıkmış balığa dönen ve sırf kulübün ali menfaatleri adına taraftarlığın en büyük tadı olan romantizmden vazgeçip rasyonalizme geçmeye çalışan taraftarlar, bu kez ayak uydurmaları ya da mücadele etmeleri gereken yeni durumlarla karşı karşıya kalacaklar. Yılların tribün alışkanlıklarını terk etmeye zorlanacaklar.
Kulübün menfaati ile kendi ayrıcalıkları arasında tercih yapmak zorunda kalacak en önemli grup ise kongre üyeleri olacak. Şu ana kadar her koşulda büyük destek verdikleri, Türkiye`nin belki de gelmiş geçmiş en güçlü başkanı ve onun yönetim kurulundan gelen bir proje karşısında ne tavır takınacakları çok önemli.
Dar bir grubun imtiyazlarını geniş kitlelerle paylaşma kararını alması çok zordur. Aziz Yıldırım bunu bildiği için projeyi her fırsatta dile getiriyor, camiayı tartışmaya zorluyor. Kongre üyelerinin büyük bir ikilem içinde kalacağı açık. Ancak önlerinde bir Ali Şen örneği duruyor. Biliyorsunuz eski başkan Ali Şen kulübümüzü halka açmak ve büyük bir gelir sağlamak istemiş, proje kongrede reddedilince istifa etmişti.
Şimdi ne olacak?
Bir yanda biz taraftarlar, diğer yanda bu kulübün senatosunu oluşturan kongre üyeleri külahlarımızı önümüze koyup uzun uzun düşüneceğiz. Birbirimize danışacağız, kar-zarar hesabımızı iyi yapıp bir karara varacağız.
O tarihi kongreyi iple çekiyorum.
alıntı : Bülent Gündüz
kaynak : www.antu.com
not : lütfen saçma sapan yorumlar yapılmasın , tartışma başlatmak amacıyla alıntı yapmadım.
Genel durum böyleyken, insanların aidiyet merkezlerinin en güçlülerinden biri olan taraftarlık ve buradan çıkışla da futbol dünyası bu global gelişimlere ayak uydurmaya çalışıyor. Kulüpler daima mücadelenin içinde kalabilmek için büyük bir rekabet içindeler. Zengin kulüplerin tekelci anlayışını kırabilmek için durmadan yeni kaynaklar yaratmaları gerekiyor.
Bu noktada Fenerbahçe`nin 10 yıldır sürdürdüğü gelişim bu günlerde herkesin dilinde. Aziz Yıldırım başkanlığında kulübümüz, mali büyümeyi inanılmaz boyutlara getirdi. 10 yıl önce 16 milyon dolar olan bütçemiz bu yıl 250 milyon dolar. Kulübümüz bu performansıyla uluslararası çevrelerde örnek gösteriliyor. 10 yılda yüzde bin 500 büyüdük. Yapılan kolay bir şey değil. Ülkemizin ekonomik darboğazdan geçtiği yıllarda yakalanan yıllık yüzde 150`lik bir büyümeden bahsediyoruz. Üstelik yönetimimiz bu büyümeyi kemerleri sıkmadan, tasarrufta bulunmadan en büyük transferleri, göz kamaştırıcı tesisleri yaparak başardı.
Ancak mevcut kaynaklar ve pazarlama stratejileriyle galiba artık büyümenin sınırlarına gelip dayandık. Bu durumda geçen 10 yıllık sürenin ardından ortaya çıkan tabloya elimizde ne var diye bir bakmamız lazım. Elimizde, Avrupa ölçülerinde güzel bir stat, standartların üzerinde modern bir kamp merkezi, amatör branşlar için bir kampüs ve gurur duyacağımız sosyal tesisler ile Türkiye`de her sene şampiyonluğa oynayan ve Şampiyonlar Ligi`nde çeyrek final oynamış bir futbol takımı kadrosu var.
Bu durumda önümüzde iki seçenek var. Birincisi 250 milyon dolarlık bütçede istikrarı sağlayıp, önümüzdeki sezonlarda da bu bütçeyle elde ettiğimiz sportif başarılarda bir standart sağlamak.
İkincisi, yeni bir finansal devrim yapıp kulübümüzün bütçesini geliştirmek, dünyanın en büyük kulüpleriyle aynı seviyeye çıkmayı hatta onları geçmeyi kendimize hedef koymak. Gelecek büyük sportif zaferlerle dünyada marka tescilini gerçekleştirmek.
Tam da burada Aziz Yıldırım`ın son günlerde sıkça seslendirdiği ve sanırım kamuoyunu tartışmaya zorladığı bir proje gündemimize giriyor: 1 milyon üye projesi.
Bu proje ile 1 milyar lira karşılığı kulübe üye olunacak. Üye olanlar kongrede oy kullanma hakkına 5 yıl sonra kavuşacaklar. Proje sonunda kulübün kasasına 1 milyar dolar para girecek. Bu spekülatif kaynak doğru kullanıldığı takdirde Fenerbahçe için dünya kulübü olmanın kapıları sonuna kadar açılacak. Ayrıca bu kadar kişiden alınacak yıllık aidatlar kulübe her yıl düzenli büyük bir gelir kazandıracak.
Proje ilk anda duyanı heyacanlara boğacak, hayallere kaptıracak kadar çekici. Ancak bizi büyük bir ikilem ile karşı karşıya bırakacak bu kesin. Büyümek ve küresel başarı ile bizi biz yapan geleneklerimiz ve bir taraftar olarak yıllar içinde kazandığımız alışkanlıklarımız arasında bir tercih yapmak durumunda kalacağız.
Bu projenin etkilerini kendini camiamıza ait sayan herkes derinden hissedecek. Zaten son 10 yıldır kulübümüzün, endüstriyel futbola ayak uydurmak adına taraftara bakışında ve ondan yararlanma stratejilerinde yaptığı değişiklik sonucu sudan çıkmış balığa dönen ve sırf kulübün ali menfaatleri adına taraftarlığın en büyük tadı olan romantizmden vazgeçip rasyonalizme geçmeye çalışan taraftarlar, bu kez ayak uydurmaları ya da mücadele etmeleri gereken yeni durumlarla karşı karşıya kalacaklar. Yılların tribün alışkanlıklarını terk etmeye zorlanacaklar.
Kulübün menfaati ile kendi ayrıcalıkları arasında tercih yapmak zorunda kalacak en önemli grup ise kongre üyeleri olacak. Şu ana kadar her koşulda büyük destek verdikleri, Türkiye`nin belki de gelmiş geçmiş en güçlü başkanı ve onun yönetim kurulundan gelen bir proje karşısında ne tavır takınacakları çok önemli.
Dar bir grubun imtiyazlarını geniş kitlelerle paylaşma kararını alması çok zordur. Aziz Yıldırım bunu bildiği için projeyi her fırsatta dile getiriyor, camiayı tartışmaya zorluyor. Kongre üyelerinin büyük bir ikilem içinde kalacağı açık. Ancak önlerinde bir Ali Şen örneği duruyor. Biliyorsunuz eski başkan Ali Şen kulübümüzü halka açmak ve büyük bir gelir sağlamak istemiş, proje kongrede reddedilince istifa etmişti.
Şimdi ne olacak?
Bir yanda biz taraftarlar, diğer yanda bu kulübün senatosunu oluşturan kongre üyeleri külahlarımızı önümüze koyup uzun uzun düşüneceğiz. Birbirimize danışacağız, kar-zarar hesabımızı iyi yapıp bir karara varacağız.
O tarihi kongreyi iple çekiyorum.
alıntı : Bülent Gündüz
kaynak : www.antu.com
not : lütfen saçma sapan yorumlar yapılmasın , tartışma başlatmak amacıyla alıntı yapmadım.