Sabahları Sanayide İşçi, Akşam Sahada Şampiyon

Bu konuyu okuyanlar

gs_kadir

Müdavim
Katılım
5 Ocak 2011
Mesajlar
4,263
Reaksiyon puanı
8
Puanları
38
270720132039061958853.jpg


Geçtiğimiz hafta inşaatta çalışırken göçük altında kalıp hayatını kaybeden milli atlet Murat Karabaş, yalnız değil! Atletizm, halter, boks ve güreş branşlarındaki milli sporcularımızın çoğu, geçinmek için en yorucu işlerde çalışmak zorunda… Kaybolup giden ‘olası’ şampiyonlar için bir şey yapamamanın çaresizliği içindeki antrenörlerle; ‘kayıp’ çizgisinin sınırında gezen milli sporcularımızla ve vazgeçtiği için pişman ama geçinmek zorunda olduğu için çalışmayı seçen ‘eski’ sporcularla konuştuk.

29 yaşındaydı Murat Karabaş... 1.500, 5 bin ve 10 bin metre koşularında Türkiye şampiyonlukları vardı. Yeni nişanlanmıştı, yakında evlenecekti. Şampiyon olmak yetmiyordu, milli formayı taşımak da. Para kazanmak, ailesine yardım etmek için abisiyle inşaatta çalışmak zorundaydı. Bodrum’da buldu ölüm Murat’ı… Bir inşaat çukurunda, göçük altında kaldı.

GARİBAN ADAMLARIN SPORU!

Geçinmek için ek işlerde çalışmak zorunda olan tek milli sporcu değil Murat. Konuştuğumuz tüm sporcu, antrenör ve yöneticilerin söylediği aşağı yukarı şöyle: “Atletizm, halter, boks ve güreşe gariban adamdan başkası gelmez.” Şikâyetleri de aynı üstelik: “En zengin çocukların toplandığı yüzme branşına devasa bir yatırım var. Bu neden böyle; anlamıyoruz. Zaten oradaki çocukların aileleri masrafları karşılayabilecek düzeyde; branşlar arasında eşitliği sağlamak gerekiyor.”

‘Gariban’ denilen o çocukları bulduk; sabah inşaatta, tamircilerde çalışıp, aynı günün akşamına Türkiye Şampiyonu olan milli sporcuları… Zorlu tempolarını, hayallerini, hayal kırıklıklarını ve en önemlisi ‘pes etmemelerini’ konuştuk.

YOL PARAM YOK, BIRAKIYORUM

Türkiye’de atletizmin kalbi sayılan Üsküdar’daki Burhan Felek Spor Kompleksi’ne gidiyoruz önce. Olimpiyat şampiyonumuz Aslı Çakır Alptekin de dahil ulusal ve uluslararası başarı elde eden tüm atletlerin umutları burada yeşermiş ve yine birçoğu da en umutsuz anlarını burada geçirmişler.

İlk olarak karşımıza bir antrenör çıkıyor. Senelerini atletizme, gençlere vermiş. Neredeyse her gün antrenmandan sonra bir öğrencisi; “Hocam, ailem artık gelmemi istemiyor. Masraf oluyor yol parası…” diye yanına geliyor. Antrenmandan çıkıyor; o öğrencilerin evine gidiyor; o aileleri ikna etmeye çalışıyor. Genelde de başarısız oluyor.

ATLETLERİN HEPSİ GARİBAN OLUR

boks1.jpg


İsmini vermek istemeyen hocamızdan bütün öğrencileri “O olmasa, şu sahada kimseler kalmazdı” diye bahsediyor. Anlatıyor hoca; bugüne kadar kimler gelmiş, kimler geçmiş elinden: “Atletizm, halter, boks ve güreş… Bu dört branşta zengin çocuk bulamazsınız. Zengini bırakın, orta halli çocuk bile yok buralarda. Her aileyi de ikna edemiyorum tabii. Mesela en içimde kalanları söyleyeyim; birkaç sene önce iki çocuk gelmişti. Yüksek atlama branşında; ikisi de 13 yaşında. Akla hayale sığmayacak rekorlar kırıyorlardı o yaşta. Önce birini, sonra diğerini kaybettim. Sebebi ne biliyor musunuz? Yol parası… O kadar! Evlerinden salona gelecek yol paraları olsa, bir şekilde devam edeceklerdi belki. Bulamadık sponsor, kulüp; çok aradık; olmadı.”

PARA DEĞİL, STATÜ İSTİYORLAR

“Milli takım düzeyinde bir sporcu, kulübünden maksimum 500 lira kazanabiliyor. Şanslıysa üniversiteyi kazanıyor; 860 liralık milli burs alabiliyor derece de elde etmişse. Kızlarımız genelde daha şanslı. Onlar ek işte çalışmak zorunda kalmıyorlar. Çalışanlar da tek tük; konfeksiyon atölyelerinde filan. Hiç değilse ağır işler yapmıyorlar. Ancak erkeklerde sıkıntı büyük… Atletizme başlayan bütün çocuklar garibandır. Dertleri para kazanmak değil bu çocukların, ‘statü’ kazanmak. Ama bakıyorsunuz, inşaatta çalışmaya başlıyor statü kazanacağım derken. 28 kilometre yürüyerek buraya gelen sporcu tanıyorum. Ben de eskiden onlardan biriydim; maddi imkânsızlıklardan bıraktım koşuyu… Birkaç sene başka işlerde çalıştım, sonra dayanamadım ‘Hiç değilse antrenör olarak geri döneyim’ dedim.”

“İnşaatta çalışan sporcum da var, hediyelik eşya dükkânında çalışan da. Ancak onlara başka bir iş kapısı aralamaya çalışıyoruz. Ailesinin durumu düzgün, tek tük atlet adaylarının kişisel çalıştırıcıları oluyorlar bazen. Ceplerine de harçlık giriyor böylece. Bazılarına da spor salonlarında iş bulmaya çalışıyorum.”

EN İYİ AYAKKABI BENDE

‘Melek’ gibi bir hocaları var anlayacağınız bu ekibin. Baba, abi, her şey onlar için. Çocuklar geliyor karşımıza; bazısı milli atlet, bazısı milli olmak için yoğun bir çaba içinde… Söze giriyor biri: “13 yaşımda başladım koşmaya. Ailemin durumu da çok iyiydi, bayağı zengindik yani. En iyi ayakkabılar, formalar bendeydi o zamanlar. 1 yıl sonra iflas etti babam. Her şeyimizi kaybettik. Ancak ben sporu bırakamadım. Üniversiteyi kazandım, milli burs da aldım. Türkiye çapında dereceler elde ettim. Ancak burs yetmiyor; garsonluk yapıyorum ben de. Perişan oluyorum ama olsun. Kazandığım para sadece yediğime, içtiğime, vitaminlerime gidiyor.”

ASLI’YA DEĞİL, BİZE PARA LAZIM


Şimdi de genç bir kızla konuşuyoruz. beden eğitimi öğretmenliği bölümünü kazanmış ama o noktaya gelene kadar da çekmediği çile kalmamış: “Ailem istememesine rağmen bu spora devam ettim. Aç kaldım, yine koştum. Devlet elinden geleni yapıyor aslında. Birkaç sene öncesine nazaran şartlar daha iyi ama belediyeler, kulüpler, sponsorlar facia durumda.Düşünün, Aslı Çakır Alptekin altınlara, milyon dolarlara boğuldu Olimpiyat’ı kazandıktan sonra. Ona verilen paranın yarısı şu sahada gördüğünüz, belki de ‘yeni Olimpiyat şampiyonu adayları’na dağıtılsaydı, burada kimse ek işte çalışmak zorunda kalmazdı. O kadar net!”

HALTERE EK İŞİ: MAL TAŞIMAK

boks2.jpg


Fakirliğin belki de en çok kendini gösterdiği branş halter… İsmini açıklamak istemeyen ve halter dünyasında adı iyi bilinen biriyle konuştuk. Yıllardır antrenörlük yapıyor, bugüne kadar elinden yüzlerce çocuk geçmiş ama bu işe giren bir kişinin bile ailesinin ekonomik durumunun ‘düzgün’ olmadığını söylüyor. Böylesine düşük gelirlilerin rağbet ettiği bir spor olmasının yanı sıra, halter en fazla masraf gerektiren branş aslında. Çünkü sporcuların beslenmelerine büyük önem vermeleri, proteini etten almaları gerekiyor. Hocanın söylediğine göre, bir halter sporcusunun günde 1,5 kilo et yemesi gerekiyor.

BABAM FELÇLİ, ÇALIŞMAM GEREK

Milli sporcularımızdan biriyle daha konuşuyoruz. Bu sıkıntıları birebir her gün yaşıyor. Genç sporcunun çarpıcı hikâyesini kendisinden dinleyelim: “21 yaşındayım. 8 yıldır profesyonel olarak yapıyorum bu işi. 5 yıl önce de milli oldum. Ancak uluslararası yarışmalarda derece elde edemediğim için milli sporcu bursunu kazanamadım. Ailemin durumu kötü… Babam, felçli. Doğduğumdan beri zaten sağlık sorunları vardı. Gün geçtikçe gözümüzün önünde yatalak oldu. Kendimi bildim bileli çalışmak zorundaydım; hem kendime, hem aileme bakmak için. Bir tekstil firmasının deposunda ‘kaldırıp-indirme’ işleri yapıyorum; kamyonlara mal dolduruyorum. Halterci olunca, bize de ‘ek iş’ bu oluyor haliyle. Öyle masa başına almıyorlar. Haftanın 4 günü çalışabiliyorum; ama o da gün boyu… Türkiye Şampiyonluğum var ama geçinmek için o 600 liraya mahkûmum.”

AYDA 500 LİRA VERSELER…

“Şimdi bize bu son olaylardan sonra ‘dopingli’ gözüyle bakıyorlar. Arkadaşlarımız basında incitiliyor ancak olayın aslını kimse merak etmiyor. Neden bu sporcular doping kullanmak zorundalar; araştırılmıyor. 8’de iş başı yapıyorum, akşama kadar çalışıyorum; sonra da antrenman. Eve döndüğümde gece saat 1’i buluyor. Biz bu tempoya nasıl dayanalım? Hem geçinmek, hem spor yapmak zorundayız. Ancak daha da önemlisi beslenme… Doğru dürüst beslenmem için gereken para ayda 1.500 lira. Nasıl olacak o? Devlet veriyor mu o parayı? Hayır! Kulüpler veriyor mu? O da yok. Cebimizde et alacak para olsa doping kullanır mıyız? Ben yine iyi durumdayım. Evden spor salonuna 20 kilometre yürüyerek gelen milli sporcular var. Aramızda birleşip o gün parası olmayana yarım ekmek döner ısmarlıyoruz. Bu, her gün böyle. Bir gün birimizde yok, öbür gün başkasında… Devlet bütün milli sporcularına bırakın 860 liralık bursu, 500 lira verse doping moping kalmaz.”

KIŞIN BOYACILIK YAPIYORUM

Güreşte de durum hiç açıcı değil. Dört yıldır milli takımda yer alan Abdullah anlatıyor: “12 yıldır profesyonelim. 26 yaşındayım. Birkaç kez derece aldım ama topu topu kazandığım ayda 500-600 lira… Bu parayla geçinmemin imkânı yok. Ben de hafta sonu bir kafede garsonluk, hafta içi de iş çıktıkça boyacılık yapıyorum, iş yerlerini boyuyorum daha çok. Baba mesleği, ondan öğrendik bu işi de… Yazları Kırkpınar da dahil olmak üzere yağlı güreş müsabakalarına katılıyorum. Aslında iki sporu birbirine karıştırmak çok tehlikeli. Sonuçta ikisinde de başarılı olamıyorsun işte. Ancak ne yapayım? Ev boyamaktan daha iyi sahada güreşmek... O zaman zoruma gitmiyor. Bu saatten sonra da benden bir şey olacağı yok; onu biliyorum. Bir iki sene önce fark ettim.” bunu bırakamıyorsun sporu, yıllardır emek vermişsin, çileler çekmişsin, hor görülmüşsün. Bir kalemde silip atamıyorsun.”

boks4.jpg


İKİ AYLIK ÜCRETSİZ MODELLİK EĞİTİMİNE BİLE GİDEMEDİM

Boks antrenörü Enver Yıldırım’a soruyoruz; “Var mı hiç ek iş yapmak zorunda olan sporcunuz?” diye… Gülüyor, ‘Bir tane bile sporcum yok sadece kick boks yapan” diyor. “Kenar mahallelerin dövüşçü çocuklarının sporu bu, lüks spor salonlarının eğlencesi değil” diye de ekliyor. Sonra bize Cemil’den bahsediyor. “O çocuk Avrupa çapında bir yetenek. İmkân verilseydi Dünya Şampiyonu olurdu” diyor. Cemil’i arıyoruz, anlatıyor hikâyesini: “Mardinliyim. 12 yaşında annemi kaybettim. İstanbul’a geldiğimde 14 yaşındaydım. Çalışmaya geldim. Benzin istasyonlarında çalıştım. Birkaç sene sonra biriktirdiğim parayla abimle beraber bir oto yıkama dükkânı açtık. Babam hastalandı. Hastane masrafları için satmak zorunda kaldık.”

‘BIRAK BU İŞİ, MODELLİK YAP’ DEDİLER

“4 kez finalde şampiyonluk için dövüştüm Türkiye’de ama olmadı. Nasıl olsun ki? Günde 12 saat çalışıyorum. Sonra da antrenman. Gecenin 2’sinde dönüyorum eve, 6 saat uyuyorum; sabah yine iş. Her günüm böyle geçiyor. Finale kalmam bile bu tempoda mucizeydi. Etrafımdaki herkes, ‘Fiziğin düzgün, yakışıklı adamsın. Bırak bu işi, git model ol’ dedi bana. Ben de bir gün gaza geldim, fotoğraflarımı bir ajansa gönderdim. Hemen aradılar. Normalde 2 aylık ücretli eğitim varmış, ‘Para da almayacağız ama 2 ay bizimle ol’ dediler. İyi de, ben 2 ay işi bırakırsam sonra nasıl geçinirim? Cesaret edemedim. Vazgeçtim. Sporun garantisi yok evet ama o işlerin hiç yok. Araba işine geri döndüm. Senelerdir Beylerbeyi’nde lüks arabaların cirit attığı bir otoparkta abimle çalışıyorum. Senelerdir o arabalara biniyorum. ‘Belki bir gün benim de olur’ diye düşünüyorum arada. Tanıştığım kızlara söyleyemiyorum mesleğimi, utanıyorum. Bırakın sevgilisini o da kick boksçu diye bilsin, öyle kalsın aklında…”

BİR KEZ NAKAVT OLDUM, O DA UYKUSUZLUKTAN

ADI, Ali Ekber Erocağı… 28 yaşında. 12 yaşında İstanbul’a çalışmaya geldi, amcasının bekâr evinde yaşıyor o tarihten beri. Elde avuçta yok. O tarihten beri yapmadığı iş kalmamış. Tornacılık, inşaat işçiliği, boyacılık, otomobil tamirciliği… Ekmeğini taştan çıkarmış o günden beri ama hâlâ cebine en fazla ayda 700 lira girmiş bugüne kadar.

“Gariban olan adam hırçın olur; başka türlüsü olmaz” diyor. Amcası da bu durumun farkına varmış, boksa göndermiş Ali Ekber’i 15 yaşında. Kısa sürede zirveye çıkmış… Onunla karşılaşmamak için müsabakalardan çekilenler olmuş. Bunu kendisi de anlatmıyor. Onu Milli Takım’a sokan Ercan Hoca’sından dinliyoruz üstelik.

19 yaşında Türkiye Şampiyonu olmuş Ali Ekber. Bugüne kadar hep de finalde oynamış. Ercan Hoca’ya göre haftanın 7 günü, dünyanın en ağır işlerinde çalışan bir çocuk için bu, inanılmaz bir başarı. Günde 15 saat inşaatta çalışıp 1 saat sonra şampiyonluk maçına çıktığı olmuş çünkü. Hayatında sadece bir kere nakavt olmuş; o da uykusuzluktan. Yine yorgun argın, uykusuz gittiği Almanya’daki Avrupa Şampiyonası’nda da ilk 6’ya girmeyi başarmış.

AYLIK KAZANCIM 300-400 LİRA

Tam üç kere kıl payı Olimpiyatları kaçırmış. “Arkanızda destek yoksa, Olimpiyat’a gitmek zor iş” diyor, üstü kapalı sitem ediyor sporcu büyüklerine: “Sporcu olmasam, tinerci olurdum. Açıkça söylüyorum. Benim durumumdaki herkes böyle. Spor benim hayatımı kurtardı. Bizden korkuyor zenginler sokakta görünce, aşağılıyorlar bakışlarıyla. Sporcu adamdan zarar gelmez, korkmasınlar. Destek olsunlar biraz. Bana imkânlar sağlansaydı, ben Olimpiyat’ta madalya alırdım. İstediğiniz hocaya sorun, aynı şeyi söyler size.Türkiye Şampiyonu oluyorsun bu meslekte, kimseye yaranamıyorsun; sokaktakinin gözünde ‘varoş’, ailenin gözünde ‘kavgacı, işe yaramaz’sın. Tehlikeli işlerde çalışıyorum ben. Masa başı iş yok bize. İlkokulu zar zor bitirdim, üniversiteye gidemediğim için milli burs da alamadım. Ortalama gelirim 300-400 lira. Karnımı mı doyurayım, yıllardır giydiğim spor ayakkabımı mı değiştireyim; siz söyleyin.”

boks5.jpg


http://www.aksam.com.tr/ekler/sabahlari-sanayide-isci--aksam-sahada-sampiyon/haber-229861
 
Üst