Pişmanlık

Penetrator God

Doçent
Katılım
14 Ocak 2020
Mesajlar
901
Çözümler
1
Reaksiyon puanı
541
Puanları
93
Yaş
26
sdfgf.jpg



Yazar Hakkında:


"Tüm farklılıklara rağmen Tamriel'de yaşayan ölümlülerin bazı davranışları var ki hep aynıdır. Bu kitap serilerimde bunlara örnek olan kişilerin yaşadıklarını kaleme aldım. Umarım okuyucularımın hayatlarına bu canlı kanıtlar bir yol gösterici olur."

-Dnreigamamare, Sazerus

(D.4E 71-Ö.4E 122)

Cyrodiil'li Imperial, büyücü ve yazar.

Sun's Dawn'ın 26. günü, 4E 71'de Colovia'da doğdu. Second Seed'in 22. günü, 4E 122'de 51 yaşındayken Winterhold'da öldü. Çocukluğu, babasının işi nedeniyle Cyrodiil ile Skyrim'e devamlı yolculuklar yaparak geçti. 4E 79-4E 83 arasında üç yıl annesiyle birlikte Chorrol'da ki Stendarr Şapeli'nde yaşadı. Edebiyatla ilgilenmeye de burada başladı.

4E 87'de büyüye olan yatkınlığını fark etti ve Skingrad Büyücüler Loncası'na çırak olarak katıldı. 4E 89'da loncadaki eğitimine ara verdi ve yazarlığa yoğunlaştı. 4E 92'de annesiyle babasının ayrılmaları, ailesinin kendisine karşı katı ve anlayışsız tutumu nedeniyle para sıkıntısı çekmesi, Sazerus'un sevdiği kızla evlenmesini engelledi.

4E 95'te büyücülük öğrenimine geri döndü. 4E 96'da mezun oldu ve loncada öğretim üyesi oldu. 4E 89 ile 4E 99 yılları arasında sadece 6 kitap yayımladı ve bununla ilgili akademilerden pek çok ödül topladı. 4E 100'de yazmış olduğu yeni kitaplarıyla elde ettiği başarı, maddi sıkıntısını yenmesini ve evlenmesini sağladı. 4E 110'da baş büyücü oldu.

Çocukluğunda babasıyla olan seyahatleri sırasında Skyrim'e aşık olmuştu. Bu onu oraya çekti. 4E 120'de Winterhold'da taşındı. Birkaç yıl kadar Winterhold Koleji'nde yardımcı baş büyücülük yaptı. Sazerus için her şey çok güzel gidiyordu, ta ki 4E 122'de ki Büyük Çöküş felaketi baş gösterene kadar. Şiddetli bir fırtına denizle birlikte Winterhold'u vurmuş ve şehrin yarısını anakaradan söküp yok etmiştir.

Sazerus'ta o gün tesadüfen eşi ve kızıyla vakit geçirmek için kolejden ayrılıp evine gitmiş. Sazerus büyüleri ile fırtınadan korunmuş ancak her şey sona erdiğinde sahil şeredinde yer alan evlerini yerinde bulamayan Sazerus, çıldırarak uçurumdan denize doğru karısıyla çocuğunu kurtarma umuduyla atlamış. Fakat bir daha onu gören olmamış.

Bununla ilgili pek çok halk efsanesine de konu olmuştur. En bilineni, balıkçıların denizin üstünde gördükleri parlamaların Sazerus'un heyulasının büyülerinin yansımaları olduğu ve derinliklerde bir yerlerde hala eşiyle kızını aradığıyla ilgili efsanedir. Ama bunun küçük çocukların denize girmemeleri için uydurulup anlatılan masallar olduğu su götürmez bir gerçektir.

Her şeyden öte Sazerus her zaman tek bir büyü dalıyla çalışmanın kölelik olduğunu savunmuştur. Kitaplarıyla ise insanlara karşı bir yükümlülüğü olduğunu düşünmüş ve "insanlık için sanat" görüşüne dayalı yapıtlar üretmiştir.

İmparatorluk Şehri, Arcane Üniversitesi Yayınevi, 4E 191





I



Sazerus Dnreigamamare

Black Marsh'ta yaşayan Argonianlı Malen-Va 'nın ailesinin mücevherat yapımı sanatındaki ustalıkları çok eskilere dayanırdı. Babası, dedesi, dedesinin babası hep bu mesleği sürdüre gelmişler. Bu işçilikteki zanaatlarının ünleri öyle bilinir olmuştu ki bir süre sonra Gideon'da halk onların adlarını Saxhleel Mücevhercileri olarak anmaya başlamış. Malen-Va pek de hayırlı bir evlat değildi. Yumurtadan çıktığından beri ailenin tek erkek çocuğu olduğu için onu şımartmışlardı. Yediği önünde yemediği ardındaydı. İstediklerine ulaşmak için hiç çaba harcamıyordu. Çok mutlu bir çocukluk geçirdi.

Ama yıllar hızla geçmişti. Babası yaşlanırken o da güçlü kuvvetli bir delikanlı oldu. Takvim 3E 397'yi gösteriyordu. Malen-Va orada burada sorumsuzca gezerek gençliğini çarçur etmekle meşguldü. Oğlunun bu halinden rahatsız olan babası ise bir gün Malen-Va'ı yanına çağırdı ve artık ondan mücevherci dükkanına sahip çıkması gerektiğini söyledi. Babası ölünce dükkanı onun işletip sürdürmesi gerekecekti. Bunun içinde Malen-Va'nın mesleği öğrenmesi gerekiyordu. Babası ondan bunu istiyordu.

"Histler korusun baba," dedi Malen-Va. Babası ağzındaki buruk bir gülümsemeyle Malen-Va'nın yüzüne baktı, ardından "Bundan ne kaçılabilir ne de önüne geçilebilir oğlum! Ama gözüm arkada kalmamalı. Onun için çalışmalısın." dedi. Babasının sanki yarın ölecekmiş gibi konuşması Malen-Va'nın canını sıktı. Hiç de öyle hastaya benzer bir hali olmadığını düşündü. Onu dükkana bağlamak için böyle karamsar davrandığını sanıyordu. Malen-Va'nın dükkana gitmeye hiç niyeti yoktu.

Ertesi sabah babası işe giderken karısına, Malen-Va için "Kalkınca dükkana gelsin," dedi. Kahvaltıdan sonra da annesi Malen-Va'ya bunu söyledi. Bunu duyunca Malen-Va'nın keyfi kaçtı. O gün arkadaşlarıyla buluşup kentin aşağı yakasındaki sazlıkta balık tutmaya gidecekti. Malen-Va bir an duraksadı. Babasının yüzü geldi gözlerinin önüne. Onu kırmak istemiyordu, ama canıda dükkana gitmeyi hiç istemiyordu. Evden çıktığında hala bir karar verememişti. Adımlarını sürüyerek ilerledi.

Dükkana giden siyah bataklık , arkadaşlarının birinin çamur evinin önünden geçiyordu. Kapının önüne geldiğinde yürüyüp gitmek istedi. Sonra boş vermişlik duygusu ağır bastırdı. "Dükkana yarında gidebilirim!" diyerek Malen-Va vazgeçti. Arkadaşının evine yöneldi ve kapısını tıklattı. O gün iyi vakit geçirdiler. Dalıp yüzdüler, balık yakaladılar, bir ara etsineklerinin bir bulut görünümündeki vızıldayan sürüsü tarafından saldırıya uğradılar. Ama onlardan hızlıydılar, ısırılmadan koşarak kaçmayı başardılar. Malen-Va akşam eve döndüğünde babası çoktan gelmişti. Düşünceli gibiydi. Kısa bir süre sonra akşam yemeği için masaya oturdular.

"Dükkana niye gelmedin?" diye sordu babası kırgın bir ses tonuyla. "Arkadaşlarla sözleşmiştik baba," dedi Malen-Va. "Sözünden dönsen Oblivion kapıları mı açılırdı?" diye tersledi babası. "Onlara mahçup olurdum. Hem söz verirsen mutlaka tutmalısın, diyen sen değil miydin?" diyerek Malen-Va üste çıkmaya çalıştı. Babası ikna olmamıştı ama başka da bir şey söylemedi. Sonra ki gün Malen-Va uyanıp yatağından kalktığında, annesi dükkana gitmesi gerektiğini yineledi: "Bugün çırak da izinliymiş, mutlaka gelsin, dedi baban." diye uyardı annesi.

Malen-Va için artık kurtuluş yolu yoktu. Bu gün dükkana gitmek zorundaydı. Kahvaltıya yeni oturmuştu ki kapı çaldı. Kapıyı Malen-Va açtı. Gelen arkadaşlarından biriydi. "Handa yumruk dövüşleri müsabakası varmış, gidip seyredelim, bahiste tutuşacağız." dedi. Malen-Va ona dükkana gideceğini söyledi. "Biraz bakar, sonra gidersin!" diye ısrar etti arkadaşı. Üstünde de hiç para yokmuş, "Sende vardır, bir koyup beş alırız!" dedi kendinden emin bir edayla. Malen-Va kumarı hiç sevmezdi. Ama arkadaşlarıyla kazanma heyecanını paylaşma albenisinin güzelliğine kaptırıyordu kendini.

"Hem dükkana biraz geç gitmemin ne sakıncası olabilirdi?" diye söylendi kendi kendine. Yine de annesinin duymasını istemiyordu. "Tamam, sen beni sokağın köşesindeki sarmaşıkların altında bekle, beş dakikaya kadar geliyorum..." dedi Malen-Va kısık bir sesle. Malen-Va yemeğini aceleyle bitirip evden çıktı. Zavallı annesi hiç kuşkulanmadı, dükkana gittiği için duyduğu sevinç gözlerinden okunuyordu. Malen-Va arkadaşının yanına varınca öteki beş arkadaşının da gelmiş olduğunu gördü.

Yedi kafadar yumruk dövüşü yapılan tavernaya doğru yollandılar. Dövüşlerin yapıldığı geniş salon ağzına kadar doluydu. Bağırıp çağıran kalabalığı yararak tribünde birbirleriyle kıyasıya kavgaya tutuşan adamları rahatça görebilecekleri bir yere ulaştılar. Kalabalığın coşkusu kısa sürede onlarada bulaştı. Hırsla bağırıp çağırmaya başladılar. Hele bahislere para yatırdıktan sonra dövüşe kendilerini iyice kaptırdılar. Malen-Va dükkana gitmesi gerektiğini anımsadığında vakit öğleyi çoktan geçmişti.

Arkadaşları, "Birgün daha gitmesen ne olacak ki!" dediler. Malen-Va'da onlara uyup yumruk dövüşünün tadını çıkarmayı sürdürdü. Eve döndüğünde kapıyı babası açtı. Yüzünden düşen bin parçaydı. "Nerdesin sen gene?!" diye bağırdı. Malen-Va hayatında onu ilk kez bu kadar öfkeli görüyordu. "Sen ne biçim bir evlatsın böyle?" diye sürdürdü babası konuşmasını. "Senin yüzünden dükkan yarım gün kapalı kaldı!" "Kusura bakma baba..." diyecek oldu Malen-Va, "Kusuru musuru yok, yarın sabah erkenden birlikte gideceğiz dükkana!" diyerek kestirip attı babası.

Malen-Va'nın gururu kırılmıştı. Sandalyeye oturdu. Canı yemek yemek istemiyordu. Babasının tavrı hiç alışık olmadığı bir davranıştı. Ona kızmaya başlamıştı. "İki gün dükkana gitmediysem ne olmuş? Bunun için neredeyse dövecekti beni." diye aklından geçirdi Malen-Va. Erkenden sabah evden birlikte çıktılar sokağa. Malen-Va arkadaşının evinin önünden geçerken kederle baktı pencerelere. Arkadaşı şimdi uyuyor olmalıydı. Babasının dükkanı evlerine yakın bir çarşının içindeydi. Kapı kilitlerini açarak yeni iş gününe hazırlanan, karşılıklı sıralanmış dükkanların arasından geçerek kendi yerlerine ulaştılar...

Sazerus Dnreigamamare

Malen-Va hayatında ilk kez bu kadar erken uyanıyordu ve çalışmaya gidiyordu. Babası cebinden çıkardığı kocaman anahtarla kilidi açtı. Tozlu kapıyı açarak içeri girdiler. İçeride genzi yakan bir koku vardı. Bu kulp takılan altınları parlatmada kullanılan sıvının kokusuydu.

Malen-Va sıkıntıyla yüzünü buruşturdu, bunu fark etmiş olacak ki babası:

"Bir haftaya kalmaz alışırsın, zamanla bizim evin bahçesindeki bataklık çiçeği kokusu gibi gelecek bu sana," dedi.

Malen-Va'nın içinden babasının bu sözlerine inanmak gelmiyordu.

Babası ona süpürgeyi göstererek:

"Dükkanı temizlememiz gerek," dedi.

Malen-Va süpürgeye doğru ilerlerken babası yeniden seslendi:

"Önce yerleri hafifçe ıslat ki toz kalkmasın." dedi.

Malen-Va süpürgeyi bırakıp dükkanın arkasındaki atölyeye girdi. Atölyede bir sürahi buldu. Sürahiyi suyla doldurup yeniden babasının yanına döndü. Dükkanın zeminini ıslatmaya başladı. Ama suyu fazla kaçırmıştı. Pek de düzgün olmayan zeminde yer yer küçük gölcükler oluştu.

Malen-Va başını kaldırdığında babasının memnuniyetsiz bir ifadeyle onu süzdüğünü gördü. O sırada çırak dükkandan içeri girdi. Malen-Va'nın babasının akşamki kızgınlığı hala geçmemişti anlaşılan:

"Al şu süpürgeyi de sen süpür yerleri!" diye ters ters söylendi babası. Çırak Malen-Va'nın babasının sözünü tekrarlatmadı, yılışarak Malen-Va'nın elinden süpürgeyi aldı. O anda Malen-Va hemen dükkandan çıkıp gitmek istedi, ama kendini tuttu, kaldı.

Dükkan temizlendikten sonra rutin işler başladı. Malen-Va'nın babası on iki tane altın bileziği ona uzatarak bunları tel fırçayla parlatmasını istedi. Malen-Va fırçayı alıp bileziklerin başına geçti. Ama bu iş göründüğü kadar kolay değildi.

Fırça Malen-Va'nın parmaklarını üstünü sıyırıyor, tırnaklarının kenarındaki derileri tahriş ediyordu. Malen-Va onuncu bileziği parlatırken sol işaret parmağının kanamaya başladığını gördü. Aynı işi ondan en az sekiz yaş küçük çırak da yapıyordu ama onun derileri nasır bağlamıştı. Malen-Va yinede işini yaptı, on iki bileziği de parlattı. Sonunda vakit öğle oldu. Babası:

"Önce sen gidip yemeğini ye, sen gelince de çırak molaya gider," diyerek Malen-Va'yı eve yolladı.

Dükkanın bulunduğu pazardan çıkar çıkmaz Malen-Va rahat bir soluk aldı. Havada inadına güzeldi. Aydınlık bir gökyüzü, pırıl pırıl bir güneş vardı. Malen-Va doğruca arkadaşlarını bulacağı hana yöneldi. Bir daha dükkana gitmeye hiç niyeti yoktu. Günün ortasında onu yanlarında gören arkadaşları çok sevindiler. Malen-Va olanları onlara anlattı.

"Boş ver, zaten zenginsiniz, niye çalışacaksın?" diyerek arkadaşları Malen-Va'nın davranışında haklı olduğunu belirttiler. Babası ölmüş olan bir arkadaşı vardı; "İstersen eve gitme, bizde kal. Nasıl olsa bir çorba pişiyor, sana da yeter, bize de..." dedi.

Malen-Va için bu iyi bir öneriydi. Arkadaşının teklifini kabul etti. O akşam evine gitmedi. Geceyarısı kaldığı evin kapısı çalındı. Gelen babasıydı. Yıkılmış bir haldeydi. Malen-Va'yı görünce çok sevindi. Sabahki otoriter halinden eser kalmamıştı.

Onu eve çağırıyordu. Aslında Malen-Va'da babasının gelmesine çok sevinmişti. Evine gitmediği için bir burukluk hissediyordu. Ama bunu babasına sezdirmemeye çalışıyordu:

"Ben eve gelmeyeceğim!" diye diretti Malen-Va.

Adamcağız üzüntüyle Malen-Va'nın yüzüne baktı:

"Yapma oğlum..." dedi yalvaran bir sesle. "Annen evde merak içinde, daha fazla üzme kadıncağızı." diye ekledi.

Malen-Va bir kez şımarıklığı ele almıştı:

"Siz beni o evde istemiyorsunuz!" dedi.

"Olur mu hiç öyle şey! Sen bizim canımız, çiğerimizsin..." diyerek uzun açıklamalara girecekti ki sözünü Malen-Va kesti:

"Eğer benim mutluluğumu isteseydiniz, gençliğimi yaşamama izin verir, gezmeme tozmama karışmazdınız." dedi.

Babası çaresizlik içinde başını salladı:

"Biz ne yaptıysak senin iyiliğin için yaptık oğlum..." dedi.

Malen-Va'nın babası yumuşadıkça o edepsizleşiyordu:

"Hayır, siz beni kıskanıyorsunuz!" dedi.

"Anne, baba hiç evladını kıskanır mı? Senin mutluluğun bizi de sevindirir."

"Öyle olsaydı, illa da dükkana gel diye tutturmazdınız."

"İlerde zorluk çekmemen için elinde bir mesleğin olsun diye yaptık bunu."

"Halimiz vaktimiz yerinde, ben niye zorluk çekeyim."

"Öyle söyleme oğlum. Hazır dayanmaz. Bir de bakmışsın ne altın kalmış elinde ne de evin."

"Tamam, ben de hiç çalışmayacağım demiyorum ki, ama daha çok gencim, yaşıtlarım gezip tozuyor. Ben de gönlümce eğlenmek istiyorum. Zamanı gelince sen istemesen bile gelip otururum dükkana!" dedi.

Babası kederle Malen-Va'nın yüzüne bakıyordu:

"Ah evladım ah!" dedi. "Suçlu sen değilsin biziz. Annenle yaptığımız yanlışı şimdi anlıyorum. Ama artık çok geç. Nasıl istersen öyle olsun. Hadi gidelim evimize."

Malen-Va babasının 'Yanlış yaptık' demekle neyi kastettiğini bilmiyordu ama, keyfi yerine gelmişti. Ayrılırken arkadaşına hınzırca göz kırptı. O da sinsi sinsi gülüyordu. Eve döndüklerinde annesi Malen-Va'nın boynuna sarılıp hüngür hüngür ağladı. Malen-Va evde artık dizginleri iyice ele almıştı...

Sazerus Dnreigamamare

Ertesi sabahtan itibaren Malen-Va dilediği gibi yaşamaya başladı. Artık babası hiç karışmıyordu ona. Babası her gün harçlığı Malen-Va'nın odasına bırakıp, sessizce işe gidiyordu. Malen-Va'da o parayı arkadaşlarıyla birlikte bir güzel harcıyordu.

Malen-Va'nın cömertliğine diyecek yoktu doğrusu, nereye giderse gitsinler Malen-Va arkadaşlarının ellerini ceplerine attırmıyor, bütün hesabı o ödüyordu. Tabii Malen-Va'nın aldığı harçlık giderek yetmez oldu.

Babasından harçlığını artırmasını istedi. Bu talebi karşısında babası şaşkınlığa düştü:

"Oğlum," dedi, "sana verdiğim harçlıkla bir ay ev geçindirilir. Ne yapıyorsun onca altını?"

"Ne yapacağım baba, harcıyoruz işte!" diyerek Malen-Va sitem dolu bir sesle yanıtladı babasını.

Konuşmalarına kulak misafiri olan annesi, yine tatsızlık çıkacak diye korkarak aralarına girdi:

"Malen-Va kocaman delikanlı, arkadaşlarının yanında parasız mı kalsın?"

"Ne geldiyse bu arkadaşlar yüzünden geldi başımıza ya..." diye söylendi babası. Ama Malen-Va'nın istediği parayı da çıkmadan önce bırakmayı unutmadı. Malen-Va'da altı arkadaşıyla birlikte harcamayı sürdürdü.

Bir gün Malen-Va'nın arkadaşlarından biri yanına geldi:

"Annem çok hasta. Şifacıya götürecek durumumuzda yok. Eşten dosttan istedik. Ama bulamadık. Sen yardım edebilir misin?" diye sordu.

"Sorduğun şeye bak! Tabii ki yardım ederim!" dedi Malen-Va.

"Ne zaman gerekli para?"

"Yarın sabah..." dedi arkadaşı.

"Annemi hemen götürmemiz gerek."

Malen-Va parayı babasından istese vermeyeceğinden emindi. Üstelik bir sürü de laf işiteceği için çekiniyordu. O da annesine gitti. Durumu daha da acıklı bir hale getirerek anlattı. Sözleri anında etkisini gösterdi.

Gözleri dolu dolu olan annesi, kötü günler için sakladığı altınları Malen-Va'ya verdi. O da götürüp arkadaşına teslim etti. İki hafta sonra başka bir arkadaşı daha geldi:

"Paraya ihtiyacım var ," dedi.

"Hayrola ne oldu?" diye sordu Malen-Va.

"Biliyorsun babam kumarbazdır. Geçen akşam evi ortaya koymuş. Kaybetmiş. Adamlar ya eviniz ya paranız, diyorlar. Çıkmazsakta bizi öldürürler. Yani sokakta kalacağız. Ne olur bana yardım et!" dedi.

"Ama," dedi Malen-Va "ben o kadar altını nereden bulurum?"

Arkadaşı gülümser gibi oldu:

"Hayır canım, paranın hepsini senden istemiyorum. Evde zaten biraz paramız vardı, akrabalardan da bulduk buluşturduk. Sen iki mücevher getirsen para tamamlanmış olacak."

"İki mücevher mi?"

"Evet. Babanın dükkanında yüzlercesi var. İki tane çalsan ruhu bile duymaz."

Malen-Va'nın arkadaşı ona düpedüz hırsızlık öneriyordu. Kendi babasını soyacaktı. Bu hiç doğru gelmedi ona. Karşı çıktı:

"Hayır, ben hırsızlık yapamam!" dedi Malen-Va.

Arkadaşı kırılmıştı:

"Haklısın..." dedi. "Senden bunu yapmanı istememeliydim."

Malen-Va arkadaşı boynu bükük uzaklaşırken büyük bir üzüntü duydu. Az sonra öteki arkadaşlarına rastladı. Sevinçle yanlarına yaklaşıp, "Merhaba!" dedi. Ama hiçbiri selamını almadı.

"İyi arkadaş kötü günde belli olur!" dedi içlerinden biri.

"Lafa geldi mi dostuz, kan kardeşiyiz demek kolay!" dedi bir başkası.

"İnsan arkadaşı için canını verir be!" dedi geçen annesini şifacıya götürmek için Malen-Va'dan para alan. Anlaşılan olayı öğrenmişlerdi. Malen-Va utançla başını öne eğdi. Yanlarından uzaklaşarak, teklifini reddettiği arkadaşının evine yollandı.

Kapıyı çaldı. Şansı vardı, arkadaşı evdeydi. Buruk bir yüzle karşıladı Malen-Va'yı.

"Tamam!" dedi Malen-Va. "Yapacağım, bu hafta içinde getireceğim sana mücevherleri."

Götürdü de, ama babasının dükkanından almadı. Annesinin yatak odasındaki mücevher kutusundan çaldı. Annesi ondan hiç kuşkulanmadı. Evlerine temizliğe gelen yoksul hizmetçi bir kadın vardı. Onun aldığını düşündü. Ama olay konuşulurken babasının dikkatli gözlerle onu süzdüğünü fark etti.

Malen-Va renk vermemeye çalıştı. Sonuçta onun yaptığı anlaşılmadı. Çalışan kadın işten kovuldu, olay da böylece kapandı. Ama Malen-Va'nın arkadaşlarının istekleri hiç bitmiyordu. Hepsi de belirli aralarla paraya ihtiyaçları olduğunu söyleyerek geliyorlardı Malen-Va'nın yanına.

O da onların, ailelerini zor durumda bırakmamak için yardımlarına koşuyordu. Sonunda Malen-Va babasının dükkanından altın çalmaya da başladı. İşte ne olduysa o zaman oldu. Babası onu zümrüt taşlı bir yüzüğü aşırırken yakaladı. Elini tuttu, gözlerindeki derin acı okunabiliyordu:

"Yazıklar olsun sana!" dedi. Yazıklar olsun."

Başka bir şey söylemedi. Kızmadı, hatta yüzüğü bile almadı. Ama Malen-Va yüzüğü cam vitrinin üstüne fırlatıp dükkandan çıktı. O günden sonra babası onunla hiç konuşmadı. Sanki birden yaşlanmaya başlamıştı. Bazen annesiyle fısıldaştıklarını duyuyordu:

"Ne yaptıysak kendimize ettik. Biz iyi anne baba olamadık..." diye dertli dertli söyleniyorlardı...

Sazerus Dnreigamamare

Sazerus Dnreigamamare

Malen-Va'nın babasının sağlığı gözle görülür biçimde bozulmaya başlamıştı. Bir ay sonra yatağa mahkum oldu. Malen-Va ile hala küslerdi. Annesi de Malen-Va'ya suçluymuş gibi davranıyordu. Malen-Va artık vicdan azabı duyuyordu. Bu onun için yeniydi çünkü ilkti.

O an babasının sağlığının bozulmasında payı olduğunu fark etti. Çok geç olsa da aklı biraz başına gelmişti. Gideon'un en iyi şifacılarını çağırdı. Babasına baktırdı, ilaçlar verdiler ama sanki babasının iyileşmeye niyeti yoktu.

Ne yemek yiyor ne de verilen ilaçları alıyordu. Durumu giderek daha kötüleşti. Göz göre göre ölüme gidiyordu. Malen-Va'da bu gidişata engel olamıyordu. Vefatından sadece birkaç saat önce o günün akşamı Malen-Va'ya konuşmak istediğini söyledi.

Son gücünü toplayıp konuştu. Sesi fısıltı halinde çıkıyordu:

"Oğlum öncelikle şunu bilmeni isterimki, ölümümden sen sorumlu değilsin. Sakın kendini suçlama. Seni affediyorum." dedi. "Ama sana tek bir vasiyetim var. Eğer birgün çocuğun olursa, her türlü olanağa sahip olsan bile ona hak etmediklerini verme.

Onu eğit ki yaşamda iyinin yanında olmayı, kötünün de karşısında olmayı öğrensin. Hayatta muvaffak biri olarak ayakta kalmak için, sahip olacaklarına sadece çalışıp emeğiyle kazanarak yapmak zorunda olduğunu iyi anlat." diyerek ekledi.

"Böyle konuşma baba." diye itiraz etti Malen-Va.

"Sözümü kesme de son bir kez olsun babanı dinle," dedi ve konuşmasını sürdürdü:

"Sana büyük bir servet bırakıyorum ama bu kafayla eminim hepsini bitireceksin, har vurup harman savurarak kaybedeceksin. Daha doğrusu böyle gidersen o hayırsız arkadaşlarına yedireceksin herşeyi.

Ardından sen de çok kötü durumlara düşeceksin. Zenginliğin kalmayınca sana şu an gösterdikleri sahte saygı ve sevgiyi de duymayacaklar. Yalnız kalacaksın, pişman olacaksın. Sonra bunu içine sindiremeyeceksin. Yaşamak sırtına ağır bir yük gibi binecek. Kambur olacak. Dayanamayacaksın. Nihayetinde cinnet geçirip kendini ya da onları öldürmeyi seçeceksin. Histlere dua ediyorum ki, ben yanılırım. Umuyorum ki söylediklerim gerçekleşmez.

Şimdi ölmekte olan babanın bir dileği var senden. Bana söz vermeni istiyorum. Hiç değilse tırnak ucun kadarda bir emeğimiz geçtiyse sana onun hatrına annenle benim için yap. Bu girmiş olduğun yanılgıdan bir an önce çık. O dost bellediğin üçkağıtçılardan uzak dur ve aile mesleğimizi devralıp devam ettir. Bana söz veriyor musun Malen? "

Malen-Va babasının söylediklerine inanamıyordu ama onu memnun etmek için, "Peki baba." diyebildi isteksizce olsa da.

Babası kenarlarından süzülen yaşlı ve yorgun gözleriyle gülümsedi, sol elini Malen-Va'ya uzattı. Malen-Va elini tuttu, sanki bir buz parçası gibi soğuktu. O gece öldü ve Malen-Va'nın içinde gizli bir suçluluk duygusunun enkazından kalan kalıntıları bıraktı. Bu onun içini günden güne kemirip yiyip bitiriyordu...

Sazerus Dnreigamamare


II - SON

Sazerus Dnreigamamare

Malen-Va artık arkadaşarıyla görüşmemeye başlamıştı. Tıpkı merhum babası gibi sabah erkenden kalkıp dükkanı açıyor, akşama kadar çalışıyordu. Verdiği sözü yerine getirmek istiyordu. İki hafta sonra arkadaşlarından biri dükkana geldi.

Malen-Va'ya yarı şaka yarı ciddi sitemlerde bulundu:

"Bu akşam dere kenarına şarap içmeye gideceğiz, sen de gelsene sürüngen herif!" dedi.

Malen-Va tabii ki o an hemen bu teklifi reddetti. Ama arkadaşı öyle kolay teslim olacak biri değildi. Çok ısrar etti.

"Annem evde yalnız..." dedi Malen-Va.

"Çok kalmayacağız, bu arada öteki arkadaşlar da seni çok özledi, bir iki kadeh içer dönersin, hadi kırma bizleri! Hiç mi hatrımız yok sende?" dedi.

Malen-Va bunun üzerine biraz düşününce belki de iyi olabileceğini sandı, babası öldükten sonra iyice içine kapanmıştı. Arkadaşlarıyla konuşmak belki de iyi gelirdi ona. Ardından akşamüzerine doğru dükkanı kapayıp dere yatağına gitti.

Arkadaşlarının altısı da oradaydı. Malen-Va'yı çok sıcak karşıladılar. Babasının ölümüne çok üzüldüklerini söylediler, taziyelerini bildirdiler. Yapabilecekleri bir yardım varsa çekinmeden söylemesini istediler. Malen-Va'nın içindeki suçluluk duygusu birden kaybolmuştu.

Kendini rahatlamış hissetti. Arkadaşlarıyla yedi içti, şarkılar söyledi. O akşam eve epeyce geç gitti. Annesi uyumamış, onu beklemişti. Hemen arkadaşlarıyla olduğunu anlamıştı. Ona öğütler vermeye çalıştı ama Malen-Va sarhoş kafayla dinlemedi... dinleyemedi.

Ertesi gün Malen-Va'nın eski uçarı yaşamı yeniden başlamıştı. Nerede akşam orada sabah, bir eğlenceden ötekine koşuyordular. Hesapları her zamanki gibi yine Malen-Va ödüyordu. Ayrıca arkadaşlarının bitmek bilmeyen para isteklerini karşılamayı da sürdürüyordu. Üstelik artık altın çalmasına da gerek kalmamıştı. Çünkü hepsi onundu.

Arkadaşları da pazar da birer Saxhleel'ci dükkanı açtılar. İşin tuhafı Malen-Va'nın dükkanındaki atınlar her geçen gün biraz azalırken onların sermayesi sürekli artıyordu. Ayrıca eski tanıdık müşterilerini de arkadaşlarının yeni kurdukları işleri açılsın diye yerlerine yönlendiriyordu Malen-Va.

Bu gidişattan rahatsız olan genç çırak birgün Malen-Va'yı dayanamayarak uyarmak istedi:

"Beyim... şu dostlarınızın işlerine yaptığınız bağışlar biraz fazla olmadı mı? Tam karşımıza gelip rakip dükkanlar açarak bizi baltaladılar. Siz de bunun karşılığında onlara kendi el emeği göz nuruyla üretmiş olduğumuz eşsiz parçaları bedava verdiniz. Bu da yetmedi, birde müşterilerimize de yerlerine yönlendirmeye başladınız?!" dedi sinirle.

"Bundan sanane! Senin işin yerleri silip, mücevherleri parlatmak. Derhal işinin başına!"

"Hiç sanmıyorum Malen..."

"Ne? Sen patronuna nasıl ismiyle hitap ediyorsun? Saygısız, nankör! Nasıl konuşuyorsun benimle böyle? Ulan yediği kaba sıçan aç köpek! Ben doyuruyorum senin karnını!"

"HAYIR! Ben emeğimle kazandım, baban da bana hakkımı verdi. Ancak sen sadece hiç hak etmediğin ve hiçbir fikrinin olmadığı bir mirasın kökünü kazımaya çalışan züppenin birisin! En acısı da ne biliyor musun? Öz babanın ölümüne sebep oldun ve bunu içten içe biliyor olsan bile kendine itiraf edemeyecek kadar korkak ve seni göz göre göre sömüren bu şerefsizlerin dostluk yalanını fark edemeyecek kadar da kör birisin!"

"SENİ EZECEĞİM SOLUCAN!" diyerek Malen-Va öfkeyle çırağın üzerine atıldı.

Fakat çırak onun gibi pamuklara sarılarak büyümemişti. Yediği önünde yemediği ardında bir yaşamı hiç olmamıştı. Hayatın gerçeklerini derinden ve erkenden öğrendi. Yokluklarla, imkansızlıklarla boğuşuyordu. Babası onu daha yumurtadan çıkmadan önce bırakıp gitmişti.

Hasta Annesi ve ondan üç yaş küçük kız kardeşiyle birlikte hayata sımsıkı sarılarak tutunuyorlardı. O daha bu yaşında evin reisi olmak zorunda kalmıştı. Kendini bildiğinden beri ailesine bakıyordu.

Tek başına sokaklarda yıllarca binbir zorlukla itilip kakılarak ve ezilerek, aç yatarak inadına yılmadan büyüdü. Ama bu tecrübeler onu olgunlaştırmıştı. Geçtiği bu yollarda kendini korumayı, güçlü ve dayanıklı olmayı öğrendi. Ama içindeki iyiliği muhafaza etmeyi bildi.

İşte Malen-Va'nın onun hakkında hiç bilmediği gerçekler bunlardı. Ondan yaş ve fiziksel olarak büyüktü. Bu üstünlüklerine güveniyordu. Çırak onun hamlesini hızlı bir karşı atakla beklenmedik bir biçimde karşıladığında Malen-Va bunu son anda blokladı ama ne yapacağını da şaşırdı.

O şaşkınlıkla Malen-Va sağ yumruğunu ona savurdu ama çırak rahatlıkla bundanda sıyrıldı. Ardından sol yumruğunu da salladığı sırada çırak hızla bu saldırıdanda kaçındı ve Malen-Va'nın yüzüne attığı zamanlaması mükemmel olan tek isabetli yumruğuyla onu yere devirdi.

Malen-Va güçbela uzanmış olduğu yerde dakikalar sonra doğrulabildi. Yarı baygınlık geçirmiş, bilinci gidip gelmişti. Sol gözü aldığı darbenin etkisiyle neredeyse içine göçerek kapanmıştı. Acıdan açamıyordu.

Bir eliyle o tarafını tutarken, diğer sağlam gözüyle nefret saçarak çırağı süzüyordu. Kavgayı duyan malattaki ve kasadaki diğer işçilerde etraflarında toplanmıştı. Olay çok hızlı gerçekleşmişti. Bu yüzden sadece sonuna yetişebilmişlerdi.

Dükkan çalışanları etraflarını sardılar ve meraklı gözlerle izlemeye devam ettiler. Malen-Va bu bakışlardan sıkılarak bağırmaya başladı:

"Ne bakıyorsunuz bön bön! Yardım etsenize bana! Şu çocuğa bir ders verin hemen!"

Kimse kılını bile kıpırdatmadı. Çünkü onlarda Malen-Va'nın yönetiminden bıkmışlardı. Malen-Va bunu fark edince küplere bindi.

"Demek öyle! Kovuyorum hepinizi defolun gidin dükkanımdan!" diyerek ayağa kalktı.

"Merak etme, zaten bizler istifa ediyoruz. Babanın hatrına sana katlanmaya çalıştık ama sen ekmek teknemizi de batırmaya başladın sonunda." dedi çırak kalabalığın desteğini arkasına alarak.

"DEFOLUN DEDİM!!! Size maaş falan da yok! Geberin acınızdan!"

Bunu duyan kalfalardan birinin tepesi attı ve Malen-Va'nın karşısına geçerek kulağına doğru okkalı bir tokat yapıştırarak yere düşürdü.

Diğer adamlardan biri kalfayı Malen-Va'nın üstünden çekerek uzaklaştırdı. Bu adam kalabalıktaki herkesten uzundu. Boynunda sarmaşığın ucuna bağlanarak asılmış bir tohum vardı. Üstünde tepeden pelerinli ve kapşonlu, yeşil olarak başlayan altında kahverengi ile biten çarıklı bir toprakla kirlenmiş seyyah kıyafeti vardı. Elinde bazen baston olarak kullandığı kalın bir dal parçası tutuyordu.

Fakat buna ihtiyacı olacak kadar da yaşlı sayılmazdı. Saçları ve boynuzları karman çorman ve uzundu. Parlak beyaz gözlere sahipti. Ellerinde ve yüzünde siyah dövmeler vardı. Bir işçiye göre oldukça tuhaf görünüyor ve kokuyordu. Ayağının altında bulunan topraktan çimenler yeşerip çıkıyordu. Konuşurken sanki sesi yankı yapıyordu ama bağırarakta konuşmuyordu. Tonu oldukça sakin çıkıyordu.

"Yapma! O buna bile değmez. Senin kumarlarda kazandığın kirli paranı zaten istemiyoruz. Babanın parası seninki aksine helaldi. Bizler tekrar bir iş buluruz öyle veya böyle alnımızın akıyla aşımızı çamurdan çıkarırız elbet. Ancak sen içinde bulunduğun bu karanlıktan nasıl temizlenip arınırsın onu bir düşün.

Diyeceğim son şey şudur ki: Senin adına Yaratıcılarımız Hist ağaçlarına dua ediyorum... Onlar umarım bu yolculuğunda sana rehberlik ederek ruhunu kurtarırılar ve şayet birgün kendini çaresiz hissedersen bu şişedeki özü iç ve belki eğer buna layık görülürsen yaradanın sesini işiterek hak yoluna nail olabilirsin."

Malen-Va adamın ona doğru uzattığı şişeye elinin tersiyle vurarak birkaç metre uzağına attı. Adam ona sıcak bir gülümseme yolladı. Malen-Va ise yüzünü yana çevirdi. Derken gök gürüldemeye, şimşekler çakmaya başladı. Malen-Va yüzünü tekrar adama döndüğünde ortadan kaybolmuş olduğunu fark etti. Gözleri etrafta onu aradı ama hiçbir yerde yoktu. Sanki yer yarılmışta yerin dibine girmişti.

Topluluk şiddetli yağmurdan ıslanmamak için hızla dağıldı. Pazarın meydanında yerde hala oturan tek Malen-Va kalmıştı. O anlarda başına gelen olayları düşünüyordu. Derken gözüne adamın ona vermeye çalıştığı şişeye takıldı. Uzaktan parıldıyordu. Bu gözünü kamaştıracak boyuttaydı. Bir süre ışığın geldiği tarafa bakamadı.

Malen-Va sırılsıklam olmuş berbat bir halde ayağa kalktı. Aklı hala şişedeydi. Işık hüzmesi dağıldığından üzerine yaklaşıp eline alabildi. Dikkatlice şişeyi incelemeye başladı. İçinde bir ağacın özü bulunan sıradan bir şişe gibi görünüyordu. Baktı baktı 'Bu aptal şey acaba ne işe yarıyor? Bunu bana neden verdi ki?'" diye düşündü daha sonra kontrol etmek için cebine attı. Dükkana doğru hızlı adımlarla ilerlerken kendi kendine sessizce söylendi:

"Gidin o zaman bakalım. Sizlere hiç ihtiyacım yok. Benim kimseye ihtiyacım yok. Arkadaşlarım bana yeter..."

Sazerus Dnreigamamare

Sazerus Dnreigamamare

Bir yıl sonra, 3E 399'un ortalarında Malen-Va'nın annesi kocasının ölümünün acısına daha fazla dayanamayarak hayatını kaybetti. Annesinin ölümünden sonra Malen-Va'yı durduracak hiç kimse kalmamıştı.

Gittikçe savurganlaştı. Atalarının onlarca yıl çalışarak kazandıkları servet ve itibar bu ilerleyişe sadece iki yıl kadar dayanabildi. Bir sabah alacaklılar Malen-Va'nın kapısına dayandı. Borç bulmak için hemen arkadaşlarına koştu. Ama hiç beklemediği bir tavırla karşılaştı.

Hepsi de kapılarını birer birer Malen-Va'nın yüzüne çarptı. Yaşananlara inanamıyordu. Sanki her başları sıkıştığında onlara yardın eden Malen-Va değildi. Kapılarını çalmayı ısrarla sürdürdü. Evlerinin önünde bekledi.

Bulaşıcı bir hastalık taşıyormuş gibi Malen-Va'dan kaçtılar. Malen-Va yeni yıl kutlamalarının yapıldığı New Life Festival'i sırasında akşamüzerine doğru, eskiden her zaman oturdukları bahçeli tavernaya gitti.

Öyle perişan bir haldeydi ki cebinde su içeçek parası bile yoktu. Bahçede ki küçük göletin başında oturup şarap içen arkadaşlarını görünce sevindi. Sonunda onları bir arada yakalamıştı. Onlarla konuşacak, ona karşı takındıkları bu dışlamanın nedenini soracaktı.

Malen-Va yanlarına yaklaştı. Onu görünce arkadaşlarının suratları asıldı. Tam yanlarına oturacaktı ki birden ayağa kalktılar. Malen-Va'yı görmezden gelerek, hesaplarını ödeyip ayrıldılar. O an bu davranışları Malen-Va'nın gerçekten zoruna gitti, arkalarından koşarak yetişti.

Malen-Va bir zamanlar evi satılmasın diye annesinin mücevherlerini çalıp verdiği arkadaşının yakasına yapıştı:

"Sizler ne biçim herifler mişsiniz böyle, yaptığım iyiliklerin karşılığı bu mu olacaktı?!" diye bağırmaya başladı Malen-Va.

Yakasını çekiştirdiği arkadaşı oldukça kuvvetl bir adamdı. Malen-Va'yı tek eliyle itti. Yere düşürdü. Malen-Va hırsla düştüğü yerden fırlayarak yeniden üstüne atıldı. Boş bulunmuştu, suratına okkalı bir yumruk yapıştırdı Malen-Va.

Burnu kanamaya başladı. Malen-Va vurmaya devam etti. Tabii bunu gören diğer adamlar yardıma atıldılar. Malen-Va kavgayı ayıracaklarını sanarken aksine hepsi birleşip ona saldırdı. Onlara karşı koymaya çalıştı ancak çok kalabalıktılar.

Malen-Va baş edemedi.Gücü tükendi.Yüzü gözü kan içinde kalıncaya kadar dövüldü. Kendine geldiğinde her yanı sızlıyordu. Ağaçlardan destek alarak kalktı. Güçlükle nereye gideceğini bilmeden yürümeye başladı. Çünkü bir evi de artık yoktu. Borçlandığı kumarbazlara kaptırmıştı.

Malen-Va rahmetli babasının ne kadar haklı olduğunu anladı. Herşeyi yıllar öncesinden öngörmüştü. Babası aklına düşünce ağlamaya başladı. Onun ölümüne de o neden olmuştu. Kötü biri olduğunu fark etti. Onu sevenlere acı çektiren, düşmanlarını zengin eden koca bir salaktı sadece.

Eskiden dostu olan düşmanlarından intikamını alacak güce bile sahip değildi. Yapması gerekenin ne olduğuna karar veremiyordu. Daha fazla rezil olmadan bu sefil yaşamına son vererek intahar mı etmeliydi yoksa hayatına sıfırdan yeni biri olarak aldığı ağır derslerden çıkardıklarıyla yön vererek mi başlamalıydı?

Birkaç yıl önce mücevherci dükkanı işlettiği zamanlardaki yaşamış olduğu bir olayı anımsadı. Babasının çırağıyla girdiği kavgayı ve sonuna doğru ortaya çıkıp ardından aniden ortadan kaybolan o garip adamı hatırladı ve söylediği sözleri:

"Senin adına Yaratıcılarımız Hist ağaçlarına dua ediyorum... Onlar umarım bu yolculuğunda sana rehberlik ederek ruhunu kurtarırılar ve şayet birgün kendini çaresiz hissedersen bu şişedeki özü iç ve belki eğer buna layık görülürsen yaradanın sesini işiterek hak yoluna nail olabilirsin."

Elini cebine attı ve adamın o zaman verdiği şişeyi kavradı. O günden beri yanında taşıyordu. Bir türlü ne işe yaradığını öğrenememişti. Merak ediyordu. Fakat Malen-Va hangisini seçecekti? Malen-Va hızlı bir kararla küçük şişenin kapağını açıp içindeki akışkan ve yapışkan maddeyi içerek yuttu.

Tadı iğrençti ve boğazından geçerek midesine inerken içini bulandırdı. Neredeyse kusuyordu. Fakat tam o an Malen-Va için zaman durdu. Eski yitirmiş benliğinin anılarının içinde kayboldu. Etrafında ışık patlamaları yaşanıyordu. Ortam bulanıklaştı. Herşey sona erdiğinde gözleri karardı. Bir ses duydu.:

"MALEN-VA,"

"Ne oluyor! Sende kimsin?"

"SENİN YARATICINIZ."

"Benden ne istiyorsun?"

"TUHAF. ÖZÜMÜZÜ İÇTİN."

"Bu şeyi bana bir adam vermişti. En çaresiz hissettiğim anda içmemi söylemişti. Bana ne yapacağını bilmiyordum!Ayrıca neden çoğul konuşuyorsun?"

"ŞU AN ZİHİN PAYLAŞIMI YAPTIĞIMIZ BİR KOVANDASIN. BİZLER ZİHİNSEL KUDRET KULLANARAK KÖKLERLE BLACKMARSH'TA Kİ TÜM AĞAÇLARLA BİRLEŞTİK. O ADAM İSE BUYRUKLARIMIZI KULLARIMIZA BİLDİRMEKLE GÖREVLENDİRİLMİŞ KİŞİ. SİZLERİN PEYGAMBERİ."

"Hiçbir zaman yeterince dindar biri olmadım. Açıkçası... bu yaşadığım şeyleri aklım almıyor. Gerçekten benimle şu an konuşuyor musun yoksa kafayı mı yedim?"

"BİZ HIST'IZ. SENİNLE TELEPATİK BAĞ KURDUK."

"Anladım bunu daha önce duymuştum. Peki şimdi bana ne olacak?"

"BU SANA KALMIŞ."

"Nasıl yani?"

"SANA SORULACAK SORUYA DOĞRU CEVAP VERİRSEN DİLEĞİN YERİNE GELECEKTİR. ŞAYET YANLIŞ CEVAPLARSAN ÖLECEKSİN VE BAŞKA BİR ÖLÜ ARGONİAN SENİN YAŞAM ENERJİNLE REENKARNASYON GEÇİREREK TEKRAR DOĞACAK."

"Tamam. Teklifini kabul ediyorum. Zaten kaybedecek birşeyim kalmadı."

"BİR KİMSE FIRSATI VARKEN İLK NE YAPMALIDIR? İNTİKAM MI ALMALIDIR, GEÇMİŞİNE Mİ GİTMELİDİR YOKSA PİŞMAN MI OLMALIDIR?"

"Pişmanlık..."

"DOĞRU..."

Özün etkisi geçti. Herşey daha berrak hale geldi. Tanrı Malen-Va'nın eline bir Argonian yumurtası koydu. Ancak bu sıradan bir yumurta değildi. Neredeyse tamamı altından ve çeşitli renkli mücevherlerle bezenmiş haldeydi. Her elini cebine soktuğunda yumurtanın aynısından bir başkası çıkıyordu. Tanrı ona bu gücü bahşetmesinin akabinde birde vazife verdi.

Malen-Va Gideon'un merkezindeki kurulan pazara gitti. Saxhleel kuyumcu esnafının bulunduğu yerde durdu. Onu görenler fısıldaşıyordu, kimileri haline gülüyor, kimileri ise acıyordu. Hain arkadaşları da oradaydı. Niyetini anlamak için sinsi gözlerle onu süzüyorlardı.

Malen-Va kimseye aldırmadan ilerledi. Yüksekçe bir yere çıkarak, onu şaşkın gözlerle izleyen meslektaşlarına seslendi:

"Elimde bugüne kadar görmediğiniz büyüklükte bir altın var. Tanrıların işçileri tarafından üretilmiş bu eşsiz nadide eseri açık arttırmayla satmak istiyorum. Almak isteyenler buyursun!" dedi.

O an pazarda bir dalgalanma oldu. Herkes Malen-Va'nın çıldırmış olduğunu düşündü. Kalabalık birbirine sokulmuş konuşuyordu. Eski arkadaşları kahkahalar atarak onunla alay etmeye başladı. Malen-Va bu arada elini sağ cebine sokup altın yumurtayı çıkardı.

Güneşin altında alev gibi yanan yumurtayı avcunda tutarak herkese gösterince, pazarı bir sessizlik kapladı. Bundan sonra, esnafın arasında hayranlık dolu bakışlar ve sesler yükseldi. Bu duruma önce çok şaşıran arkadaşları ilk şoku atlattıktan sonra artık Malen-Va'nın çok iyi tanıdığı o riyakar gülümseyişleriyle yanına yaklaştılar.

Öylesine yüzsüzlerdi ki, Malen-Va'nın reddedeceğinden korkmasalar boynuna sarılacaklardı. Ama o eski Malen-Va geri de kalmıştı. Onları yoksayarak açık arttırmayı başlattı. Esnafın arasında en çok para arkadaşlarında olduğu için altın yumurtayı en yüksek fiyatı onlardan biri verdi.

Yılışık bir ifadeyle Malen-Va'ya parayı uzatıp altını almaya kalktığında, "Sizlerin parası bu altını almaya yetmez." dedi.

Arkadaşı çok şaşırdı. Malen-Va'da onun fal taşı gibi açılmış gözlerinin önünde yumurtayı yere atıp toz haline gelinceye üzerinde zıpladı. Sonra yerdeki altın tozlarını halkın üzerine savurdu. Bu cömertliğini gören eski arkadaşları acele davrandıklarını görerek kahroldular.

Altına talip olan ise açgözlülüğün verdiği hiddetle yere yığıldı. O günden sonra Malen-Va pazarda bunu yapmayı ölene kadar sürdürdü.

Bu Hist ağaçlarının yollarından dönüp yaptıkları yanlışı anlayıp kendini düzeltmeyenlere verdiği bir cezaydı. Malen-Va için ise bu ebedi huzurdu. İşlediği günahların kefaretiydi. Hayatın anlamı ve amacıydı.

Sazerus Dnreigamamare
 
Üst