- Katılım
- 29 Haziran 2007
- Mesajlar
- 64,455
- Reaksiyon puanı
- 530
- Puanları
- 0
Nafile ibadetlerin, kulu Rabbisine yaklaştıran en önemli vesilelerden olduğunu bir kudsî hadiste Allah Teâlâ buyuruyor. Kulum bana nafilelerle yaklaştıkça Ben onu severim. Sevdiğim zaman da artık onun işiten kulağı, gören gözü, yürüyen ayağı ve tutan eli olurum. Benden bir şey isteyince, istediği şeyi ona veririm, Benden sığınma talep ettiği zaman da onu himayeme alır, korurum. (Buhârî, Rikak 38.) ifadeleri nafilelerin nezd-i İlahîdeki değerini anlatıyor.
Her ibadetin farzı da vardır, nafilesi de. Her zaman yerine getirme imkânı bulduğumuz en önemli nafileler namaz ve orucun nafileleridir. Namazın nafilelerini bir başka bahse bırakarak orucun nafilelerinden ve bunlar içinde en yaygın olan pazartesi-perşembe oruçlarından bahsetmek istiyoruz.
Açlık, nefis ve şeytanın en hazzetmediği duyguların başında gelir. Bu hakikati ifade sadedinde bir menkıbe anlatılır. Buna göre, Allah bir gün şeytana sorar: Men ene-Ben kimim? Şeytan küstahça cevap verir: Ene ene, ente ente-Ben benim, Sen Sensin. Allah Teâla bunun üzerine şeytanı ateşe atar ve yine sorar: Men ene? Şeytanî cevap aynıdır; Ene ene, ente ente. Türlü azaplara maruz bırakılır ama şeytanın inadı bir türlü kırılmaz. En sonunda Cenab-ı Hak aç bırakır o melûnu. Açlıktan perişan olmuştur. İnadını kırar, boynunu büker ve aynı soruya bu defa Ene abdükel-fakîr ve ente Rabbünel-ğaniyy-Ben senin fakir kulunum, sen de bizim Ganiyy-i mutlak Rabbimizsin cevabını verir.
Nefsi açlıkla terbiye
Bu menkıbenin ifade ettiği manadan da anlaşıldığı üzere nefis terbiyesinde en etkili metodlardandır aç kalmak. İradi olarak açlığı tercih eden ve bunda sebat eden insanların, teheccüde kalkmak, Kuran okumak, Cevşen ve Kulûbud-Dâria gibi virdlerle meşgul olmak hususunda zorlanmadıkları görülür. Açlıkla terbiye, nefse en çok arzuladığı meşru bir talep konusunda gem vurmak, onu frenlemek ve adeta ona Sen benim efendim değilsin, senin efendim benim ve benim sözümü dinleyeceksin diyebilmektir.
Aç kalmak ve açlığa alışmak tabii ki ibadet maksatlı yapılmalıdır. Zayıflamak maksadıyla yapılan diyetler veya bir kısım Uzakdoğu inanışlarındaki gibi açlıklar, niyetlerinde ibadet bulunmadığından uhrevi bir fayda sağlamazlar. Aç kalmaktan kasıt, nefsi ibadete ve Allaha itaate hazır hale getirebilmek, bir kısım eğri yanlarını törpülemektir. Bu açıdan oruç, çok müstesna bir değere sahiptir. Üç aylarda, mübarek gün ve gecelerde tutulan oruç kadar, Pazartesi-Perşembe günleri oruç tutmak da kıymeti ölçülemeyecek pahada bir ibadettir.
Resûl-i Zîşan Efendimizin de üzerinde önemle durduğu ve tuttuğu oruç Pazartesi ve Perşembe oruçlarıdır. Kendilerine bir gün Pazartesi orucunun fazileti sorulduğunda şöyle buyurdular: O gün, benim doğduğum ve bana vahyin ilk geldiği gündür. (Müslim, Sıyâm 197, 198) Efendimiz (aleyhis-salâtü ves-selâm) hem doğduğu hem de kendisine peygamberliğin müjdelendiği bu günü, aynı zamanda bir teşekkür olarak da oruçlu geçirmeye çalışırdı. Pek tabii bu kutlu gün, biz ümmeti için de son derece büyük bir ehemmiyeti haizdir. Pazartesi günleri tutacağımız oruçla hem Onun sünnetine uymuş hem de Onun bugünlere ait hatıralarını yâd etmiş oluyoruz.
Pazartesi ve Perşembe günlerinin ehemmiyetine dair bir başka hadisi de bize Ebû Hüreyre (ra) aktarıyor; Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: Ameller Allah Teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben, amelimin oruçlu olduğum halde arz edilmesini severim. (Tirmizî, Savm 44) Müslimde geçen bir rivayette de Efendimiz, Cennetin kapılarının pazartesi ve perşembe günleri açıldığını söyleyerek bu günlerdeki orucun değerine bir başka zaviyeden temas buyuruyorlar. Hâne-i saadette Nebiler Serverinin ibadet hayatını en yakından temaşa etme imkânı bulan ve bunu bütün ayrıntılarıyla bize nakleden Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) validemiz de, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) pazartesi ve perşembe günleri oruçlu olmaya çok özen gösterirdi. buyurmuştur. (Ebû Dâvûd 60; Nesâî, Sıyâm 70; İbni Mâce, Sıyâm 42)
Davayı Nübüvvete mirasçı olmak
Senenin en kısa günlerini yaşadığımız bu mevsimde nefislerimizi Pazartesi-Perşembe oruçlarına alıştırmalı ve bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz. Bu kısa günlerde ısrarla sürdürdüğümüz bu alışkanlığımız inşaallah kalıcı olacak ve senenin her döneminde kulluk hayatımızı zenginleştirmeye devam edecektir. Hele hele, Cenab-ı Hakkın sayısız lütuflarına mazhar olan, ahir zamanda insanlığa hizmet gibi bir nimetle serfiraz bulunan bahtiyarların, ciddi ve geçerli bir mazeretleri yoksa bu orucu mutlaka tutmaları önemli bir vefa ve şükür mukabelesidir. Bu aynı zamanda İlâhî inayete sunulmuş çok temiz ve pırıl pırıl bir davetiyedir. Davayı Nübüvvetin mirasçısı olmak, işin edebiyatını yapmaktan çok, Nebiyy-i Ekremin her şeyini hayata hayat kılmakla mümkündür.
Zaman
Her ibadetin farzı da vardır, nafilesi de. Her zaman yerine getirme imkânı bulduğumuz en önemli nafileler namaz ve orucun nafileleridir. Namazın nafilelerini bir başka bahse bırakarak orucun nafilelerinden ve bunlar içinde en yaygın olan pazartesi-perşembe oruçlarından bahsetmek istiyoruz.
Açlık, nefis ve şeytanın en hazzetmediği duyguların başında gelir. Bu hakikati ifade sadedinde bir menkıbe anlatılır. Buna göre, Allah bir gün şeytana sorar: Men ene-Ben kimim? Şeytan küstahça cevap verir: Ene ene, ente ente-Ben benim, Sen Sensin. Allah Teâla bunun üzerine şeytanı ateşe atar ve yine sorar: Men ene? Şeytanî cevap aynıdır; Ene ene, ente ente. Türlü azaplara maruz bırakılır ama şeytanın inadı bir türlü kırılmaz. En sonunda Cenab-ı Hak aç bırakır o melûnu. Açlıktan perişan olmuştur. İnadını kırar, boynunu büker ve aynı soruya bu defa Ene abdükel-fakîr ve ente Rabbünel-ğaniyy-Ben senin fakir kulunum, sen de bizim Ganiyy-i mutlak Rabbimizsin cevabını verir.
Nefsi açlıkla terbiye
Bu menkıbenin ifade ettiği manadan da anlaşıldığı üzere nefis terbiyesinde en etkili metodlardandır aç kalmak. İradi olarak açlığı tercih eden ve bunda sebat eden insanların, teheccüde kalkmak, Kuran okumak, Cevşen ve Kulûbud-Dâria gibi virdlerle meşgul olmak hususunda zorlanmadıkları görülür. Açlıkla terbiye, nefse en çok arzuladığı meşru bir talep konusunda gem vurmak, onu frenlemek ve adeta ona Sen benim efendim değilsin, senin efendim benim ve benim sözümü dinleyeceksin diyebilmektir.
Aç kalmak ve açlığa alışmak tabii ki ibadet maksatlı yapılmalıdır. Zayıflamak maksadıyla yapılan diyetler veya bir kısım Uzakdoğu inanışlarındaki gibi açlıklar, niyetlerinde ibadet bulunmadığından uhrevi bir fayda sağlamazlar. Aç kalmaktan kasıt, nefsi ibadete ve Allaha itaate hazır hale getirebilmek, bir kısım eğri yanlarını törpülemektir. Bu açıdan oruç, çok müstesna bir değere sahiptir. Üç aylarda, mübarek gün ve gecelerde tutulan oruç kadar, Pazartesi-Perşembe günleri oruç tutmak da kıymeti ölçülemeyecek pahada bir ibadettir.
Resûl-i Zîşan Efendimizin de üzerinde önemle durduğu ve tuttuğu oruç Pazartesi ve Perşembe oruçlarıdır. Kendilerine bir gün Pazartesi orucunun fazileti sorulduğunda şöyle buyurdular: O gün, benim doğduğum ve bana vahyin ilk geldiği gündür. (Müslim, Sıyâm 197, 198) Efendimiz (aleyhis-salâtü ves-selâm) hem doğduğu hem de kendisine peygamberliğin müjdelendiği bu günü, aynı zamanda bir teşekkür olarak da oruçlu geçirmeye çalışırdı. Pek tabii bu kutlu gün, biz ümmeti için de son derece büyük bir ehemmiyeti haizdir. Pazartesi günleri tutacağımız oruçla hem Onun sünnetine uymuş hem de Onun bugünlere ait hatıralarını yâd etmiş oluyoruz.
Pazartesi ve Perşembe günlerinin ehemmiyetine dair bir başka hadisi de bize Ebû Hüreyre (ra) aktarıyor; Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: Ameller Allah Teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben, amelimin oruçlu olduğum halde arz edilmesini severim. (Tirmizî, Savm 44) Müslimde geçen bir rivayette de Efendimiz, Cennetin kapılarının pazartesi ve perşembe günleri açıldığını söyleyerek bu günlerdeki orucun değerine bir başka zaviyeden temas buyuruyorlar. Hâne-i saadette Nebiler Serverinin ibadet hayatını en yakından temaşa etme imkânı bulan ve bunu bütün ayrıntılarıyla bize nakleden Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) validemiz de, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) pazartesi ve perşembe günleri oruçlu olmaya çok özen gösterirdi. buyurmuştur. (Ebû Dâvûd 60; Nesâî, Sıyâm 70; İbni Mâce, Sıyâm 42)
Davayı Nübüvvete mirasçı olmak
Senenin en kısa günlerini yaşadığımız bu mevsimde nefislerimizi Pazartesi-Perşembe oruçlarına alıştırmalı ve bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz. Bu kısa günlerde ısrarla sürdürdüğümüz bu alışkanlığımız inşaallah kalıcı olacak ve senenin her döneminde kulluk hayatımızı zenginleştirmeye devam edecektir. Hele hele, Cenab-ı Hakkın sayısız lütuflarına mazhar olan, ahir zamanda insanlığa hizmet gibi bir nimetle serfiraz bulunan bahtiyarların, ciddi ve geçerli bir mazeretleri yoksa bu orucu mutlaka tutmaları önemli bir vefa ve şükür mukabelesidir. Bu aynı zamanda İlâhî inayete sunulmuş çok temiz ve pırıl pırıl bir davetiyedir. Davayı Nübüvvetin mirasçısı olmak, işin edebiyatını yapmaktan çok, Nebiyy-i Ekremin her şeyini hayata hayat kılmakla mümkündür.
Zaman