Ottomanzo
Doçent
- Katılım
- 25 Temmuz 2008
- Mesajlar
- 746
- Reaksiyon puanı
- 7
- Puanları
- 0
Türkiye'nin Kafkaslar, Ön-Asya ve Balkanlar'a yönelik geniş perspektifli diplomatik girişimlerini neo-Osmanlıcılık olarak yorumlamamak lazım.
Kaşının üstünde gözün var diyenler her zaman olacak tabii.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Sırbistan gezisini “Boşnak soykırımı” hatırlatılarak eleştirenler bile oldu..
Tarihte Sırplarla hem savaşlarımız hem ittifaklarımız oldu..
“Ankara Savaşı”nda Yıldırım Beyazıt'ın yanındaki bazı Türk beyleri meydanı bırakıp giderken cansiparane muharebeye devam edenler kimlerdi dersiniz sevgili okurlar?
Türk de Müslüman da olmayan Sırp askerleriydi.
Ortak tarihimizde düşmanlıkları değil dostlukları arayıp bulmalıyız.
Sırpları lekeleyen faşist liderler bugün birer savaş suçlusu olarak yargılanıyorlar.
Ve mahkemelerinde yandaşlarını onlara sahip çıkarken göremiyoruz.
Balkanlar etnik ve kültürel yapısı itibariyle çok renkli bir bölge.
Ruslar, Avusturyalılar, Fransızlar Balkanlar'da çok dalavereler çevirdiler, etnik ve dini/mezhebi ihtilafları körüklediler..
Yüzbinlerce insan yerinden yurdundan oldu, yüzbinlercesi hayatını kaybetti.
Etnik çatışmalara vurgu yapan “Balkanlaştırma” deyimi hala kullanılıyor.
Türkiye'nin halklar arasında dostluk köprüleri kurmak suretiyle “Balkanlaştırma”yı ortadan kaldıracak nitelikteki çabaları alkışlanacak bir politika.
Ucuz siyasi eleştirilerle bu gelişmeye mani olmamak lazım.
* * *
Geçen yıl İzmir'de “Avrasya Gıda, Tarım, Orman ve Turizm İşçileri Federasyonu”nun kongresine katılmıştım..
Azeri, Özbek, Gürcü, Kırgız, Tacik sendikacıların yanı sıra Arnavut, Sırp, Boşnak, Karadağlı, Makedon ve Romanyalı sendikacılar da federasyonun üyeleriydiler..
Federasyon kurulurken Arnavut ve Sırp temsilciler arasında ufak çaplı bir de kriz çıkmıştı..
Federasyonun başkanı “Toleyis” başkanı Cemail Bakındı'nın gayretleriyle Sırp ve Arnavutlar aynı masanın etrafında oturmaya kabul etmişlerdi.
Benzer bir sıkıntı benim katıldığım Kongreye de yansımıştı..
Karadağlı kadın sendikacı Cede Milinic de “Lütfen bizi ayıran her şeyi arkamızda bırakalım. Bizi birleştiren noktaları bulalım. Yeteri kadar enerji bulalım. Birlikte daha güçlü olalım” demişti..
Kongreye ilişkin gözlemlerimi yazmış ve Türkiye'nin Balkanlardaki ihtilafların çözümlenmesinde olumlu rol oynayabileceğine işaret etmiştim.
Her ne olursa olsun, ister doğumuzda ister batımızda Balkanlaştırmalara izin vermemeliyiz..
Çünkü bundan bölge halkları değil dışarıdaki arabozucular karlı çıkıyorlar.
Bu yüzden Hükümetin dış politika konseptini barış ve istikrara giden yolda “onarım” çabası olarak görmeliyiz.
Kaç kez yazdık, bir kere daha yazalım
Kaç kez yazdık, bir kere daha yazalım.
Atatürk, “Sadabat Paktı” ile Doğu'da, “Balkan Paktı” ile Batı'da Türkiye'nin etrafında bir güvenlik çemberi kurmak istedi.
Balkan Paktı'nın imzacıları arasında Bulgaristan hariç diğer Balkan devletleri yer alıyordu..
Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'ın söylediğine Atatürk projenin çapını bir Balkan Federasyonu ile genişletmek niyetindeymiş..
Merkezi İstanbul olan federasyonun başkanı olmayı bile arzu ediyormuş..
Mareşal Fevzi Çakmak'ı da Cumhurbaşkanı yapmak istiyormuş..
Bu proje çerçevesinde Balkan halklarını biribirine yakınlaştırmak için İstanbul'da Balkan festivalleri yapılmıştı.
Şimdi de İstanbul'da “Balkan festivali”, mesela Şanlıurfa'da da “Şark halkları festivali” yapılabilir.
Dolayısıyla bugünkü hükümetin Türkiye'nin kendi ekseni etrafında gerçekleştirmeye çalıştığı dostluk ve işbirliği çemberini “Neo-Osmanlıcılık yapılıyor” diyerek baltalamaya çalışanlar işe önce Atatürk'ten başlamalılar.
Aksi takdirde eleştirecek doğru dürüst konular bulsunlar.
Çünkü hem gülünç oluyorlar, hem de saboter konumuna düşüyorlar.
Nesebi bozuk organizmalar
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nın çıkardığı yönetmelikle nesebi bozuk organizmalı ürünlere sınırlamalar getirilmiş ama pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da kafa karışıklığı sözkonusu.
Pis politika bu işe de bulaştı sevgili okurlar.
Fransa'da yasaklanmış ama diğer Avrupa ülkelerinde belli bir oranda serbest bırakılmış NBO'lu ürünler.
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker'in açıklamalarına bakarsak yönetmelik AB standartlarının da üzerinde.
Yani, endişeye mahal yok.
Ama kimine göre de yönetmelikle NBO'lu ürünler serbest hale getiriliyor.
Buna göre de, 'durum vahim'.
Herkes ayrı bir türkü okuyor.
Amerika'daki mısır ve soya fasülyesi üreticileri de bizim yönetmeliğe “ihracatımıza ciddi kısıtlamalar getiriliyor” gerekçesiyle isyan etmişler.
Geçen Ali Kırca'nın “Siyaset Meydanı” programı'na katılan bir Fransız gazeteci NBO'lu ürünlerle ilgili tartışmalara 'sağlık' açısından değil 'iktisadi' açıdan bakılması gerektiğini söylemişti.
“Yönetmelikten kimler yarar sağlıyor, kimler zarar görüyor buna bakmak lazım” demeye getirmişti.
NBO'lu ürünlerin hangi oranlarda ne tür zararlar vereceği konusu Avrupa'da belirlenmiş.
Avrupa'da herkes ne yediğini biliyor.
Bizde ise herkes ne dediğini bilmiyor maalesef ve gerçekler gümbürtüye gidiyor.
“Sağlık güvenliği” gibi temel bir konuyu politik çekişmelere yahut ticari menfaatlere kurban etmek her şeyden önce ahlaki bir suçtur.
Özellikle sivil kuruluşların “eylem olsun torba dolsun” kabilinden yanlış anlamalara sebebiyet vermeyecek bir ciddiyette konuyu ele almalarında yarar var.
Bu sözüm ilgili bilim adamlarımız için de geçerli.
Sivil kuruluşlarımıza, bilim adamlarımıza gölge düşerse kime güveneceğiz?
Hangisi doğru söylüyor
İddia şu:
Hükümet çevresinden Aydın Doğan'a bir “tasfiye listesi” gitmiş.
“Şunları, şunları istemiyoruz”, denilmiş.
Emin Çölaşan'ın Hürriyet'ten kovulması da bu yüzdenmiş.
“MediaCat”ten Selin Akıncı'ya konuşan Bekir Coşkun Hürriyet'ten ayrılma gerekçesini buna dayandırıyor..
Kalmakla Doğan Grubu'na zarar vermek istememiş Bekir Coşkun..
“Habertürk” gazetesinden de kallavi bir teklif alınca koşup gitmiş.
“MediaCat” dergisinden Selin Akıncı'ya konuşan Bekir Coşkun bu arada Ahmet Hakan'ı da yalanlamış ..
Bir süre önce Ahmet Hakan patronu Aydın Doğan'a “Başbakan'dan size liste geldi mi?” diye sorduğunu ve “Hiçbir zaman gelmedi” cevabı aldığını yazmıştı hatırlarsanız.
Aynı soruyu Bekir Coşkun sormuş patronuna..
“Geldi” demiş Aydın Bey..
Ortada tuhaf bir durum var.
Ya Aydın Bey birine “geldi”, öbürüne “gelmedi” demiş. Ya da “gelmiş” diyenle, “gelmemiş” diyen yanlış aktarıyor.
Kaynak
Kaşının üstünde gözün var diyenler her zaman olacak tabii.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Sırbistan gezisini “Boşnak soykırımı” hatırlatılarak eleştirenler bile oldu..
Tarihte Sırplarla hem savaşlarımız hem ittifaklarımız oldu..
“Ankara Savaşı”nda Yıldırım Beyazıt'ın yanındaki bazı Türk beyleri meydanı bırakıp giderken cansiparane muharebeye devam edenler kimlerdi dersiniz sevgili okurlar?
Türk de Müslüman da olmayan Sırp askerleriydi.
Ortak tarihimizde düşmanlıkları değil dostlukları arayıp bulmalıyız.
Sırpları lekeleyen faşist liderler bugün birer savaş suçlusu olarak yargılanıyorlar.
Ve mahkemelerinde yandaşlarını onlara sahip çıkarken göremiyoruz.
Balkanlar etnik ve kültürel yapısı itibariyle çok renkli bir bölge.
Ruslar, Avusturyalılar, Fransızlar Balkanlar'da çok dalavereler çevirdiler, etnik ve dini/mezhebi ihtilafları körüklediler..
Yüzbinlerce insan yerinden yurdundan oldu, yüzbinlercesi hayatını kaybetti.
Etnik çatışmalara vurgu yapan “Balkanlaştırma” deyimi hala kullanılıyor.
Türkiye'nin halklar arasında dostluk köprüleri kurmak suretiyle “Balkanlaştırma”yı ortadan kaldıracak nitelikteki çabaları alkışlanacak bir politika.
Ucuz siyasi eleştirilerle bu gelişmeye mani olmamak lazım.
* * *
Geçen yıl İzmir'de “Avrasya Gıda, Tarım, Orman ve Turizm İşçileri Federasyonu”nun kongresine katılmıştım..
Azeri, Özbek, Gürcü, Kırgız, Tacik sendikacıların yanı sıra Arnavut, Sırp, Boşnak, Karadağlı, Makedon ve Romanyalı sendikacılar da federasyonun üyeleriydiler..
Federasyon kurulurken Arnavut ve Sırp temsilciler arasında ufak çaplı bir de kriz çıkmıştı..
Federasyonun başkanı “Toleyis” başkanı Cemail Bakındı'nın gayretleriyle Sırp ve Arnavutlar aynı masanın etrafında oturmaya kabul etmişlerdi.
Benzer bir sıkıntı benim katıldığım Kongreye de yansımıştı..
Karadağlı kadın sendikacı Cede Milinic de “Lütfen bizi ayıran her şeyi arkamızda bırakalım. Bizi birleştiren noktaları bulalım. Yeteri kadar enerji bulalım. Birlikte daha güçlü olalım” demişti..
Kongreye ilişkin gözlemlerimi yazmış ve Türkiye'nin Balkanlardaki ihtilafların çözümlenmesinde olumlu rol oynayabileceğine işaret etmiştim.
Her ne olursa olsun, ister doğumuzda ister batımızda Balkanlaştırmalara izin vermemeliyiz..
Çünkü bundan bölge halkları değil dışarıdaki arabozucular karlı çıkıyorlar.
Bu yüzden Hükümetin dış politika konseptini barış ve istikrara giden yolda “onarım” çabası olarak görmeliyiz.
Kaç kez yazdık, bir kere daha yazalım
Kaç kez yazdık, bir kere daha yazalım.
Atatürk, “Sadabat Paktı” ile Doğu'da, “Balkan Paktı” ile Batı'da Türkiye'nin etrafında bir güvenlik çemberi kurmak istedi.
Balkan Paktı'nın imzacıları arasında Bulgaristan hariç diğer Balkan devletleri yer alıyordu..
Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'ın söylediğine Atatürk projenin çapını bir Balkan Federasyonu ile genişletmek niyetindeymiş..
Merkezi İstanbul olan federasyonun başkanı olmayı bile arzu ediyormuş..
Mareşal Fevzi Çakmak'ı da Cumhurbaşkanı yapmak istiyormuş..
Bu proje çerçevesinde Balkan halklarını biribirine yakınlaştırmak için İstanbul'da Balkan festivalleri yapılmıştı.
Şimdi de İstanbul'da “Balkan festivali”, mesela Şanlıurfa'da da “Şark halkları festivali” yapılabilir.
Dolayısıyla bugünkü hükümetin Türkiye'nin kendi ekseni etrafında gerçekleştirmeye çalıştığı dostluk ve işbirliği çemberini “Neo-Osmanlıcılık yapılıyor” diyerek baltalamaya çalışanlar işe önce Atatürk'ten başlamalılar.
Aksi takdirde eleştirecek doğru dürüst konular bulsunlar.
Çünkü hem gülünç oluyorlar, hem de saboter konumuna düşüyorlar.
Nesebi bozuk organizmalar
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nın çıkardığı yönetmelikle nesebi bozuk organizmalı ürünlere sınırlamalar getirilmiş ama pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da kafa karışıklığı sözkonusu.
Pis politika bu işe de bulaştı sevgili okurlar.
Fransa'da yasaklanmış ama diğer Avrupa ülkelerinde belli bir oranda serbest bırakılmış NBO'lu ürünler.
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker'in açıklamalarına bakarsak yönetmelik AB standartlarının da üzerinde.
Yani, endişeye mahal yok.
Ama kimine göre de yönetmelikle NBO'lu ürünler serbest hale getiriliyor.
Buna göre de, 'durum vahim'.
Herkes ayrı bir türkü okuyor.
Amerika'daki mısır ve soya fasülyesi üreticileri de bizim yönetmeliğe “ihracatımıza ciddi kısıtlamalar getiriliyor” gerekçesiyle isyan etmişler.
Geçen Ali Kırca'nın “Siyaset Meydanı” programı'na katılan bir Fransız gazeteci NBO'lu ürünlerle ilgili tartışmalara 'sağlık' açısından değil 'iktisadi' açıdan bakılması gerektiğini söylemişti.
“Yönetmelikten kimler yarar sağlıyor, kimler zarar görüyor buna bakmak lazım” demeye getirmişti.
NBO'lu ürünlerin hangi oranlarda ne tür zararlar vereceği konusu Avrupa'da belirlenmiş.
Avrupa'da herkes ne yediğini biliyor.
Bizde ise herkes ne dediğini bilmiyor maalesef ve gerçekler gümbürtüye gidiyor.
“Sağlık güvenliği” gibi temel bir konuyu politik çekişmelere yahut ticari menfaatlere kurban etmek her şeyden önce ahlaki bir suçtur.
Özellikle sivil kuruluşların “eylem olsun torba dolsun” kabilinden yanlış anlamalara sebebiyet vermeyecek bir ciddiyette konuyu ele almalarında yarar var.
Bu sözüm ilgili bilim adamlarımız için de geçerli.
Sivil kuruluşlarımıza, bilim adamlarımıza gölge düşerse kime güveneceğiz?
Hangisi doğru söylüyor
İddia şu:
Hükümet çevresinden Aydın Doğan'a bir “tasfiye listesi” gitmiş.
“Şunları, şunları istemiyoruz”, denilmiş.
Emin Çölaşan'ın Hürriyet'ten kovulması da bu yüzdenmiş.
“MediaCat”ten Selin Akıncı'ya konuşan Bekir Coşkun Hürriyet'ten ayrılma gerekçesini buna dayandırıyor..
Kalmakla Doğan Grubu'na zarar vermek istememiş Bekir Coşkun..
“Habertürk” gazetesinden de kallavi bir teklif alınca koşup gitmiş.
“MediaCat” dergisinden Selin Akıncı'ya konuşan Bekir Coşkun bu arada Ahmet Hakan'ı da yalanlamış ..
Bir süre önce Ahmet Hakan patronu Aydın Doğan'a “Başbakan'dan size liste geldi mi?” diye sorduğunu ve “Hiçbir zaman gelmedi” cevabı aldığını yazmıştı hatırlarsanız.
Aynı soruyu Bekir Coşkun sormuş patronuna..
“Geldi” demiş Aydın Bey..
Ortada tuhaf bir durum var.
Ya Aydın Bey birine “geldi”, öbürüne “gelmedi” demiş. Ya da “gelmiş” diyenle, “gelmemiş” diyen yanlış aktarıyor.
Kaynak