HAKAN34
Asistan
- Katılım
- 5 Ekim 2008
- Mesajlar
- 193
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
Obama gibi yola çıkan Erdoğan nasıl McCain oldu
08.11.2008 | Gökçe Aytulu | Yorum
08.11.2008 | Gökçe Aytulu | Yorum
Beş sene kadar önce, başbakanlığının ilk dönemlerinde Tayyip Erdoğan, New York Times gazetesine bir röportaj vermişti. Röportajda yer alan "Bu ülkede 'Beyaz Türkler' ve 'Zenci Türkler' ayırımı var. Kardeşiniz 'Zenci Türkler'e mensuptur" sözleri o dönemde oldukça tartışılmıştı.
Kendisini Türkiye'nin ezilmiş ve dışlanmışlarından kabul eden Erdoğan, Obama gibi başladığı başbakanlığı sürecinde 5 yılın sonunda artık farklı bir noktada bulunuyor. "Zenci Erdoğan"ın, bu süre içinde milliyetçilik konusunda aldığı yol şaşırtıcı.
2003'ten 2006'ya kadar ısrarlı bir şekilde, milliyetçilikle arasına mesafe koymaya çalışan Erdoğan, Türkiye'nin gündemine bağlı olarak giderek daha sert ve popülist bir dil kullanmaya başladı.
Erdoğan, başbakanlık yaptığı ilk dönemde milliyetçiliğe ilişkin "kırmızı çizgileri"ni sürekli vurgulama ihtiyacı duyuyordu. 2003 Temmuzu'nda yaptığı bir konuşmada partisinin dine, ırka ve bölgeselliğe dayalı milliyetçilik yapmayacağına dair politikasını yineliyordu. Aynı söylemi 2006 yılına kadar tekrarlayan Erdoğan, milliyetçiliğin özellikle sermaye konusunda sorun yarattığı görüşündeydi. Şöyle diyordu: "Olaya niçin küresel bakmıyoruz? Gelmeyin mi diyeceğiz? Türkiye bunlar olursa küresel bir güç olacak. Kuru kuruya, etnik, kafatasçı milliyetçilik olmaz."
Ne ki, özellikle artan terör eylemleri, seçim süreci ve "27 Nisan e-muhtırası"nın ardından Erdoğan'ın dilinde milliyetçiliğin şaşırtıcı bir yükselişine tanıklık ediliyor.
Değişen dengeler
2007'nin başında Kurban Bayramı sırasında AK Parti'nin ülkenin dört bir yanını donattığı "Kurban olam, ayına yıldızına" afişleri bu açıdan bir dönüm noktası sayılabilir. Afişlerle birlikte başlayan milliyetçilik tartışması, Erdoğan'ın hemen bütün siyasi partilere karşı giriştiği bir kavgaya dönüşmüştü.
Bu dönemde Erdoğan, milliyetçiliği negatif ve pozitif milliyetçilik olarak ikiye ayırıyor ve AK Parti'nin pozitif milliyetçilik yaptığını söyleyerek diğer partilere yükleniyordu: "Milliyetçilik, vatana hizmettir. Irkçılık kafatasçılık yapmak, dışlayıcı milliyetçiliktir, ayrımcılıktır, bölücülüktür, negatif milliyetçiliktir. Milliyetçi geçinen bazı kesimler ırkçılık ve kafatasçılık yapıyor".
Hrant Dink cinayetinin ardından, suikasta gösterilen tepkilerle eşzamanlı yükselen milliyetçi dalga, Erdoğan'ın da siyasi üslubuna yansıyordu. Özellikle 27 Nisan 2007'de Genelkurmay'ın internet sitesinde yayımladığı muhtıra sonrasında ve 22 Temmuz seçim sürecinde esen milliyetçi dalgadan Erdoğan da farklı söylemler çıkarıyordu.
İdam iplerinin seçim meydanında halka atıldığı bir dönemde Erdoğan da milliyetçilik dersi vermeye başlamıştı: "Milliyetçilik milliyetperverliktir, vatanseverliktir. Öyle laf salatasıyla milliyetçilik olmaz. İşte ben, milliyetçiyim diyen beyefendiye soruyorum, bugüne kadar görevde olduğun zaman Türk cumhuriyetlerine kaç kere gittin? Türk dünyasıyla acaba kaç kere münasebetin oldu? Sadece laf. Bizse icraat... Biz icraat yapıyoruz, ta Moğolistan'a kadar gidin orada AK Parti'nin eserini görürsünüz."
Bol keseden milliyetçilik
22 Temmuz seçimleri sonrasında yaptığı "zafer" konuşmasında "herkesin başbakanı" olacağı vurgusunu yapan Erdoğan, 1.5 yıllık süreçte giderek sertleşen, çoğu zaman popülist bir üsluba dönüşen milliyetçi söylemlere girişti. Bir yandan artan terör eylemleriyle birlikte yükselen milliyetçilik, etnik çatışma riskini korkutucu boyutlara taşırken, aynı dalgaya kapılan Erdoğan'ın zenciliğine ve "herkesin başbakanı" olma vaadine de ciddi bir darbe vurdu.
Erdoğan son dönemde bu üslubunu daha da sertleştirirken artık 5 yıl önceki kırmızı çizgilerinden eser kalmadığını kanıtlıyordu: "Öyle bol keseden atarak milliyetçilik olmuyor, nutuk atarak, ahkâm keserek, sağa sola çamur atarak, sıçratarak milliyetçilik olmuyor" dedikten sonra geçen hafta yeni kırmızı çizgilerini yürürlüğe koyuyordu: "Biz ne dedik? 'Tek millet' dedik. Ne dedik? 'Tek bayrak' dedik. Ne dedik? 'Tek vatan' dedik? Ne dedik? 'Tek devlet' dedik. Buna kim karşı çıkabilir yahu? Buna karşı çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin. Bundan daha normal şey ne olabilir."
Ülkede bir süredir ziyadesiyle hâkim olan ayrışma ortamına yeni bir tuğla ekleyen Erdoğan'ın sözleri meyvesini vermekte gecikmedi. İlginçtir ki bu meyve, tıpkı Erdoğan gibi kendilerini zenci olarak tanımlayanların çoğunlukta olduğu bir toprakta yeşerdi.
Hacıhüsrev'in Obaması
Roman vatandaşların çoğunlukta olduğu İstanbul'daki Hacıhüsrev Mahallesi'nde, eylem yaparken polisten kaçan DTP'liler ile Türk bayrakları açarak onları protesto edenler arasında kavga çıktı. Taşlı sopalı kavgada av tüfekleri de kullanıldı. Bu olay adeta Türkiye'de şiddetin kıyısında gezinen ayrışmanın geldiği noktayı özetliyordu.
Ülkede tansiyonun düşürülmesi yönünde adımlar beklenirken Erdoğan bu kez pompalı tüfek yorumu ile sertleşen üslubundan bir adım geri gitmeyeceğini kanıtlarcasına konuştu: "Vatandaşlarıma özellikle sabır tavsiye ederim. Fakat bu sabır nereye kadar olacak bunun da endişesi içindeyim. Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, vatandaşın hayatına kastederseniz hayatına kastettiğiniz vatandaş kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri, böyle imkânı varsa kendisini savunma yoluna gidecektir. Yani bu tür yollara bir tür sevktir."
5 yıl önce milliyetçiliğe dair kırmızı çizgilerini sürekli vurgulayan Erdoğan, bugünkü "Ya sev ya terk et!" çizgisiyle herkesi kucaklayacak, dışlanan zenci başbakan iddiasından oldukça uzak bir noktada. Son yaptığı çıkışla da ancak "Hacıhüsrev'in Obaması" profilini çiziyor.
Obama gibi yola çıkan "zenci" Türk Erdoğan, milliyetçilikle sınavında pompalı tüfekli vatandaşına sabır dilerken "önce vatan" sloganıyla ABD seçimine giren McCain'e daha çok benziyor.
referans
Kendisini Türkiye'nin ezilmiş ve dışlanmışlarından kabul eden Erdoğan, Obama gibi başladığı başbakanlığı sürecinde 5 yılın sonunda artık farklı bir noktada bulunuyor. "Zenci Erdoğan"ın, bu süre içinde milliyetçilik konusunda aldığı yol şaşırtıcı.
2003'ten 2006'ya kadar ısrarlı bir şekilde, milliyetçilikle arasına mesafe koymaya çalışan Erdoğan, Türkiye'nin gündemine bağlı olarak giderek daha sert ve popülist bir dil kullanmaya başladı.
Erdoğan, başbakanlık yaptığı ilk dönemde milliyetçiliğe ilişkin "kırmızı çizgileri"ni sürekli vurgulama ihtiyacı duyuyordu. 2003 Temmuzu'nda yaptığı bir konuşmada partisinin dine, ırka ve bölgeselliğe dayalı milliyetçilik yapmayacağına dair politikasını yineliyordu. Aynı söylemi 2006 yılına kadar tekrarlayan Erdoğan, milliyetçiliğin özellikle sermaye konusunda sorun yarattığı görüşündeydi. Şöyle diyordu: "Olaya niçin küresel bakmıyoruz? Gelmeyin mi diyeceğiz? Türkiye bunlar olursa küresel bir güç olacak. Kuru kuruya, etnik, kafatasçı milliyetçilik olmaz."
Ne ki, özellikle artan terör eylemleri, seçim süreci ve "27 Nisan e-muhtırası"nın ardından Erdoğan'ın dilinde milliyetçiliğin şaşırtıcı bir yükselişine tanıklık ediliyor.
Değişen dengeler
2007'nin başında Kurban Bayramı sırasında AK Parti'nin ülkenin dört bir yanını donattığı "Kurban olam, ayına yıldızına" afişleri bu açıdan bir dönüm noktası sayılabilir. Afişlerle birlikte başlayan milliyetçilik tartışması, Erdoğan'ın hemen bütün siyasi partilere karşı giriştiği bir kavgaya dönüşmüştü.
Bu dönemde Erdoğan, milliyetçiliği negatif ve pozitif milliyetçilik olarak ikiye ayırıyor ve AK Parti'nin pozitif milliyetçilik yaptığını söyleyerek diğer partilere yükleniyordu: "Milliyetçilik, vatana hizmettir. Irkçılık kafatasçılık yapmak, dışlayıcı milliyetçiliktir, ayrımcılıktır, bölücülüktür, negatif milliyetçiliktir. Milliyetçi geçinen bazı kesimler ırkçılık ve kafatasçılık yapıyor".
Hrant Dink cinayetinin ardından, suikasta gösterilen tepkilerle eşzamanlı yükselen milliyetçi dalga, Erdoğan'ın da siyasi üslubuna yansıyordu. Özellikle 27 Nisan 2007'de Genelkurmay'ın internet sitesinde yayımladığı muhtıra sonrasında ve 22 Temmuz seçim sürecinde esen milliyetçi dalgadan Erdoğan da farklı söylemler çıkarıyordu.
İdam iplerinin seçim meydanında halka atıldığı bir dönemde Erdoğan da milliyetçilik dersi vermeye başlamıştı: "Milliyetçilik milliyetperverliktir, vatanseverliktir. Öyle laf salatasıyla milliyetçilik olmaz. İşte ben, milliyetçiyim diyen beyefendiye soruyorum, bugüne kadar görevde olduğun zaman Türk cumhuriyetlerine kaç kere gittin? Türk dünyasıyla acaba kaç kere münasebetin oldu? Sadece laf. Bizse icraat... Biz icraat yapıyoruz, ta Moğolistan'a kadar gidin orada AK Parti'nin eserini görürsünüz."
Bol keseden milliyetçilik
22 Temmuz seçimleri sonrasında yaptığı "zafer" konuşmasında "herkesin başbakanı" olacağı vurgusunu yapan Erdoğan, 1.5 yıllık süreçte giderek sertleşen, çoğu zaman popülist bir üsluba dönüşen milliyetçi söylemlere girişti. Bir yandan artan terör eylemleriyle birlikte yükselen milliyetçilik, etnik çatışma riskini korkutucu boyutlara taşırken, aynı dalgaya kapılan Erdoğan'ın zenciliğine ve "herkesin başbakanı" olma vaadine de ciddi bir darbe vurdu.
Erdoğan son dönemde bu üslubunu daha da sertleştirirken artık 5 yıl önceki kırmızı çizgilerinden eser kalmadığını kanıtlıyordu: "Öyle bol keseden atarak milliyetçilik olmuyor, nutuk atarak, ahkâm keserek, sağa sola çamur atarak, sıçratarak milliyetçilik olmuyor" dedikten sonra geçen hafta yeni kırmızı çizgilerini yürürlüğe koyuyordu: "Biz ne dedik? 'Tek millet' dedik. Ne dedik? 'Tek bayrak' dedik. Ne dedik? 'Tek vatan' dedik? Ne dedik? 'Tek devlet' dedik. Buna kim karşı çıkabilir yahu? Buna karşı çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin. Bundan daha normal şey ne olabilir."
Ülkede bir süredir ziyadesiyle hâkim olan ayrışma ortamına yeni bir tuğla ekleyen Erdoğan'ın sözleri meyvesini vermekte gecikmedi. İlginçtir ki bu meyve, tıpkı Erdoğan gibi kendilerini zenci olarak tanımlayanların çoğunlukta olduğu bir toprakta yeşerdi.
Hacıhüsrev'in Obaması
Roman vatandaşların çoğunlukta olduğu İstanbul'daki Hacıhüsrev Mahallesi'nde, eylem yaparken polisten kaçan DTP'liler ile Türk bayrakları açarak onları protesto edenler arasında kavga çıktı. Taşlı sopalı kavgada av tüfekleri de kullanıldı. Bu olay adeta Türkiye'de şiddetin kıyısında gezinen ayrışmanın geldiği noktayı özetliyordu.
Ülkede tansiyonun düşürülmesi yönünde adımlar beklenirken Erdoğan bu kez pompalı tüfek yorumu ile sertleşen üslubundan bir adım geri gitmeyeceğini kanıtlarcasına konuştu: "Vatandaşlarıma özellikle sabır tavsiye ederim. Fakat bu sabır nereye kadar olacak bunun da endişesi içindeyim. Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, vatandaşın hayatına kastederseniz hayatına kastettiğiniz vatandaş kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri, böyle imkânı varsa kendisini savunma yoluna gidecektir. Yani bu tür yollara bir tür sevktir."
5 yıl önce milliyetçiliğe dair kırmızı çizgilerini sürekli vurgulayan Erdoğan, bugünkü "Ya sev ya terk et!" çizgisiyle herkesi kucaklayacak, dışlanan zenci başbakan iddiasından oldukça uzak bir noktada. Son yaptığı çıkışla da ancak "Hacıhüsrev'in Obaması" profilini çiziyor.
Obama gibi yola çıkan "zenci" Türk Erdoğan, milliyetçilikle sınavında pompalı tüfekli vatandaşına sabır dilerken "önce vatan" sloganıyla ABD seçimine giren McCain'e daha çok benziyor.
referans