Toplumca, tüm duyargalarımızın işlemez hale geldiği bir dönemde, tüm ahlaki, insani, vicdani duygularımızın dejenerasyonunda zirveye koşarken, eleştirel bakışımız, tüm hızıyla kan kaybetmeye devam ediyor.
Sözde bizim mutluluğumuz için yapılan her türlü saçmalığı yutuyor, program diye tv aracılığı ile evimize konuk olarak zihnimizi, vicdanımızı kirleten her türlü rezilliğe amenna diyoruz. Üzeri şirin sunucularla, yardım için yapıldığını vurgulayan çocuk masallarıyla soslanmış, bu bozmuş, kokuşmuş yemekleri aile soframıza kabul ediyoruz.
Televizyonlarımızda ilk defa Nurseli İdiz adlı mümtaz sunucumuzun, hangi ülkelerden devşirildiği önemli olmayan, bir bayan ya da bir erkeğin bir yanda durduğu, paravanın ardında dizilmiş, heyecanla kendisinin birbirinden saçma sorularını bekleyen karşı cinslerinden birini seçerek karar verdiği ve ikilinin sabahlara kadar eğlendiği “saklambaç” adlı gayr-i ciddi, bir o kadar da ahlaki sınırları zorlayan programı boy göstermişti. Toplumumuz, alışmadığı, değerlerine sığdıramadığı bu saçmalığa henüz kaybetmemiş olduğu vicdani melekeleriyle itiraz etmiş, ama zamanla sindirdiği her şey gibi bu programı da hazmetmeyi başarmıştı.
Derken milletin kabullenişinden yüz bularak ve “izleniyor” diye hiçbir çerçeveye sığmayan bir mazeretle, toplumun ahlakının bozulması adına dahice (!) taklitlere devam edildi. Bu programda ise; erkekli kızlı gençleri aynı eve doldurup, gençlerin birbirlerine kur yapmalarını, kavgalarını, her türlü mahremiyetlerini insanların gözlerine soktular.
Yine itirazlar edildi, uzmanlar konuştu, konuşturuldu, zararlar ziyanlardan bahsedildi bir süre. Ama mazeret hala geçerliydi. “Halk izliyordu”… O halde bu çirkinliği biraz daha arttırabilir, yeni neslimizi biraz daha modern hale getirebilir, böylece çağdaşlaşma yolunda biraz daha terakki edilebilirdi.
Toplumumuzun zevkini düşünen, ev hanımlarının evlerinde sıkılmalarına içleri elvermeyen, milletimizi daha ileriye taşımak için çırpınan bu zihniyet son zamanlarda yeni bir program formatıyla farklı kanallarda evlerimize nüfuz ediyor.
Esra Erol adlı sevimli sunucumuzun hazırladığı program hayırlı işlere vesile oluyor. Evlenmekten ümidini kesmiş genç kızlar, erkekler, evlenip boşanmış çocuklu çocuksuz kişiler, yaşlanmış ama hayat arkadaşını bulmaktan vazgeçmeyen insanlarımıza umut kaynağı oluyor. Esra Hanım’dan umut arayan insanlar arasında genç, hali, vakti yerinde, eli yüzü düzgün, ama para kazanmak için çalışmak gibi yorucu bir uğraşa kalkışmak istemeyen, kendisine iş kuracak, zengin ve yaşlı bayanlar arayan delikanlılar da oluyor.
Esra Hanım’ın birbirinden basit, bir o kadar da şirin (!) figürlerinden mi, programdaki – evde bir işlerinin olup olmadığı merak konusu olan- otoriter bayanların nutuklarından mıdır bilinmez, halkımızın kalbinde taht kuran bu programa, öncekilerde olduğu gibi cılız bile olsa bir tepki gelmemesi, bizim faidemiz için kendilerini feda eden, ahlaki müeyyideleri olmayan bu zihniyetin imtihanı kazandığını gösteriyor.
Bu kez yapılan iş, ilginçtir ki bize de “ hayırlı bir iş” gibi geliyor. “Ne kadar sevaba giriyorsunuz Esra Hanım, tüm evde kalmış genç kızlarımızın duasını alıyorsunuz” diyoruz. Geçmişten gelen, binlerce yıllık kültürümüzde toplumumuzun en değerli yapı taşı olan aile kavramının ve bir o kadar da öneme haiz aile mahremiyetinin yer ile yaksan edilmesi, gerçek niyeti, belirsiz insanların çıkıp, belki doğru belki yalan olan mahrem amaçlarını ifşa etmesi, bayanların çıkıp milyonların önünde evleneceği erkeği araması “ hayır” adına bize masum görünüyor.
Ahlaki değer yargılarımızın endişe verici bir şekilde asimile olduğu günümüzde, bizi bizden çok düşünen (!) bu zihniyetin, ileride “ izlenme “ adına daha ne kadar “ masum “ fikirler üreteceklerini düşünmek bizi korkutuyor.
Bu endişeyi taşımamız da hala bir umut olduğunu gösteriyor mu?
Yoksa tüm değerlerimizle birlikte ailemizin geleceğini bu insanlara teslim edip, yeni, neşeli, vakit geçirici programlarını bekleyecek miyiz?
Yeni taklit programların yerin altında seyreden seviyesizliklerine ne kadar tepki verileceği malum oysa…
O halde hiç endişe etmeden sinsi planlarınızı, kof düşüncelerinizi hayata geçirebilirsiniz sevgili medyamız! Haydi az kaldı; yakında tüm vicdan mekanizmamız işlevsiz hale gelecek. Gidebildiğiniz kadar ileri gidebilirsiniz.
Bizler tüm uyuşukluğumuzla hipnoz edilmiş bir eda ile sizi izlemeye devam edeceğiz…
Başarılar…
Neriman Ak
Sözde bizim mutluluğumuz için yapılan her türlü saçmalığı yutuyor, program diye tv aracılığı ile evimize konuk olarak zihnimizi, vicdanımızı kirleten her türlü rezilliğe amenna diyoruz. Üzeri şirin sunucularla, yardım için yapıldığını vurgulayan çocuk masallarıyla soslanmış, bu bozmuş, kokuşmuş yemekleri aile soframıza kabul ediyoruz.
Televizyonlarımızda ilk defa Nurseli İdiz adlı mümtaz sunucumuzun, hangi ülkelerden devşirildiği önemli olmayan, bir bayan ya da bir erkeğin bir yanda durduğu, paravanın ardında dizilmiş, heyecanla kendisinin birbirinden saçma sorularını bekleyen karşı cinslerinden birini seçerek karar verdiği ve ikilinin sabahlara kadar eğlendiği “saklambaç” adlı gayr-i ciddi, bir o kadar da ahlaki sınırları zorlayan programı boy göstermişti. Toplumumuz, alışmadığı, değerlerine sığdıramadığı bu saçmalığa henüz kaybetmemiş olduğu vicdani melekeleriyle itiraz etmiş, ama zamanla sindirdiği her şey gibi bu programı da hazmetmeyi başarmıştı.
Derken milletin kabullenişinden yüz bularak ve “izleniyor” diye hiçbir çerçeveye sığmayan bir mazeretle, toplumun ahlakının bozulması adına dahice (!) taklitlere devam edildi. Bu programda ise; erkekli kızlı gençleri aynı eve doldurup, gençlerin birbirlerine kur yapmalarını, kavgalarını, her türlü mahremiyetlerini insanların gözlerine soktular.
Yine itirazlar edildi, uzmanlar konuştu, konuşturuldu, zararlar ziyanlardan bahsedildi bir süre. Ama mazeret hala geçerliydi. “Halk izliyordu”… O halde bu çirkinliği biraz daha arttırabilir, yeni neslimizi biraz daha modern hale getirebilir, böylece çağdaşlaşma yolunda biraz daha terakki edilebilirdi.
Toplumumuzun zevkini düşünen, ev hanımlarının evlerinde sıkılmalarına içleri elvermeyen, milletimizi daha ileriye taşımak için çırpınan bu zihniyet son zamanlarda yeni bir program formatıyla farklı kanallarda evlerimize nüfuz ediyor.
Esra Erol adlı sevimli sunucumuzun hazırladığı program hayırlı işlere vesile oluyor. Evlenmekten ümidini kesmiş genç kızlar, erkekler, evlenip boşanmış çocuklu çocuksuz kişiler, yaşlanmış ama hayat arkadaşını bulmaktan vazgeçmeyen insanlarımıza umut kaynağı oluyor. Esra Hanım’dan umut arayan insanlar arasında genç, hali, vakti yerinde, eli yüzü düzgün, ama para kazanmak için çalışmak gibi yorucu bir uğraşa kalkışmak istemeyen, kendisine iş kuracak, zengin ve yaşlı bayanlar arayan delikanlılar da oluyor.
Esra Hanım’ın birbirinden basit, bir o kadar da şirin (!) figürlerinden mi, programdaki – evde bir işlerinin olup olmadığı merak konusu olan- otoriter bayanların nutuklarından mıdır bilinmez, halkımızın kalbinde taht kuran bu programa, öncekilerde olduğu gibi cılız bile olsa bir tepki gelmemesi, bizim faidemiz için kendilerini feda eden, ahlaki müeyyideleri olmayan bu zihniyetin imtihanı kazandığını gösteriyor.
Bu kez yapılan iş, ilginçtir ki bize de “ hayırlı bir iş” gibi geliyor. “Ne kadar sevaba giriyorsunuz Esra Hanım, tüm evde kalmış genç kızlarımızın duasını alıyorsunuz” diyoruz. Geçmişten gelen, binlerce yıllık kültürümüzde toplumumuzun en değerli yapı taşı olan aile kavramının ve bir o kadar da öneme haiz aile mahremiyetinin yer ile yaksan edilmesi, gerçek niyeti, belirsiz insanların çıkıp, belki doğru belki yalan olan mahrem amaçlarını ifşa etmesi, bayanların çıkıp milyonların önünde evleneceği erkeği araması “ hayır” adına bize masum görünüyor.
Ahlaki değer yargılarımızın endişe verici bir şekilde asimile olduğu günümüzde, bizi bizden çok düşünen (!) bu zihniyetin, ileride “ izlenme “ adına daha ne kadar “ masum “ fikirler üreteceklerini düşünmek bizi korkutuyor.
Bu endişeyi taşımamız da hala bir umut olduğunu gösteriyor mu?
Yoksa tüm değerlerimizle birlikte ailemizin geleceğini bu insanlara teslim edip, yeni, neşeli, vakit geçirici programlarını bekleyecek miyiz?
Yeni taklit programların yerin altında seyreden seviyesizliklerine ne kadar tepki verileceği malum oysa…
O halde hiç endişe etmeden sinsi planlarınızı, kof düşüncelerinizi hayata geçirebilirsiniz sevgili medyamız! Haydi az kaldı; yakında tüm vicdan mekanizmamız işlevsiz hale gelecek. Gidebildiğiniz kadar ileri gidebilirsiniz.
Bizler tüm uyuşukluğumuzla hipnoz edilmiş bir eda ile sizi izlemeye devam edeceğiz…
Başarılar…
Neriman Ak