Bizler, mutluluk getireceklerini düşündüğümüz maddi etkenlerin peşinde koşuyoruz ama bu aslında bizi ondan uzaklaştırıyor.
mutlu olabilmek için önümüze hedef koyuyoz şöyle şöyle olursa - olsaydı deyip çizgiler belirliyoruz.
Düz bir ovada ufka yürümektir yaşam dersek biz o sabit olmayan noktaya , ufuk çizgisine varmak istedikçe o varılan her
nokta bir başlangıç oluyor.yeni şeyler keşfettikçe , öğrendikçe tattıkça soludukça kokladıkça sevdikçe , hayallerimiz
değişiyor ,bu değişim bitmez ve biteceğini sanıyorsak yanılıyor ve yanlış çizgide gidiyoruz demektir...
MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE
BULUNDUĞUNUZ "AN" DAN
DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA
KARAR VERMEK İÇİN
BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN.
MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR.
PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN
DAHA YÜKSEKTE ARARLAR,
BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA.
OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR…
Unutmayın
"YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR"
şu içinde bulunduğumuz anı, tüm zaman kavramımızı birbirine bağlayan bir köprü durumunda düşünecek olursakta ; O köprüyü
ateşe verdiğimiz zaman geçmişimiz de olmaz geleceğimiz de. Yürürken etrafa bakınmalı, manzaranın tadını çıkarmalıyız,
istekler arzular , hevesler hiç bitmez bitmeside gerekmiyor zaten , olması gerektiği gibi sahip oldukça yeni hayaller başlar
ki hep birşeylere sahip olmak için mücadele ederken, hayattan zevk almayı bilmemiz gerekir hedefler belirlenmeli ,idaller
hep olmalı ama ideallerin gercekleşmesiyle edinilen değerlerin bizi sahiplenmesine mutluluğu belirlemesine müsaade
etmeden içimizde olan şeyi ortaya çıkartıp mutluluğun resmi haline getirmeliyiz...Cüzdanındaki para, işin , kariyerin ya da
sana bugüne kadar değer verilmesini sağlayan diğer özelliklerinin mutluluğunla hiçbir ilgisi yok...zamanla onlara alıstıgında
bir zaman hayal ettiğin şeyi yasarken farkında bile olmazsın...
Diyelim ki x kariyerinde olup kendi işimi kurmak istiyorum. İlerde o işe sahip olduğumda neler hissedeceğimi de
bilemem...belki pişmanlık duyacağım belki de o sorumluluğu taşıyamayacağım. Bu noktada "keşkeler" ortaya çıkacak. Onun için
şu an yaşadığımıza bakmak her şeyden önemli.
paranın gücünü küçümser değilim ona sahip olamadıkça yapamayacağınız şeyler vardır ve hep olacaktır.onlara sahip olamamanın
mutluluğumuzu negatif etkilemesine musaade etmemeliyiz.Çalar saatim sabahın köründe çalıyorsa, faturalarımı ödeyebiliyorsam,
bir işim var demektir.Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir.Otobüsten indiğim yerden işyerimin yolunu uzun
buluyorsam,yürüyebiliyorum demektir.Otobüs beklerken yanımdaki adam anahtarları ile oynuyor ve ben bu sesten rahatsız
oluyorsam, duyuyorum demektir.Camları silmem , çatıyı onarmam gerekiyorsa bir evim var demektir.Doğal gaz faturam yüklü
geliyorsa, ısınıyorum demektir.Yığınla yıkanacak ve ütülenecek giysim varsa, yığınla giyeceğim var demektir.Gerçek mutluluk
istediğiniz her şeye sahip olmakta yatmaz, aksine sahip olduğunuz herşeyden keyif almakta yatar...bizden yukarısına değil,
elde edemediklerimizi hiç değil ; aşağıda olana bakıp ,"keşkeleri" ve "niçinleri" akıldan silerek elimizdekine kanaatkar
olursak o zaman mutluluğu yakalarız ...
Sahip olmak , yasamak isteyeceklerimiz hiç bitmeyeceğine göre var olan değerlerimizin kıymetini bilip , onlara şükretmek
mutluluk için ilk ve en önemli adımdır kanaatimce.para mutluluğu belirleyici bir etken değildir,istediğimiz herşeyi meta ile
satın alamayacağımıza göre , satın alabildiklerimizle mutlu olacagımızı düşünürsek yanılırız mutlulukla ilgili bu şekilde
kendimizi kasmaya - şartlandırmaya - sıkmaya gerek yok.ben mutsuzum yerine mutluyum diyebilirsek sorunu cözmüş oluruz...çok
paranız olsa hastaneyi satın alabilirsiniz ama ordaki bir hastanızı iyi edemeyebilirsiniz.... hayattan zevk almayı bildikten
sonra mutluluklar zaten kendiliğinden gelecektir... onu ortaya çıkarabildiğimizde, zaten bizim olan şeylerin önümüzde
oldugunu görürüz .sabah kalktıgımızda aynaya bakıp söylememiz gereken şey şu ; Ben mutluyum , hayatımı mutlu yaşıyorum güne
böyle başlar ve o duyguya kendimizi şartlandırıp herhangi bir şeyin ruh halinizi değiştirmesine izin vermediğimiz sürece bunu
başarmış oluruz.
"Neden bu benim başıma geldi?", "Keşke öyle yapmasaydım" demek yerine "Kim olsa aynı şeyi yapardı" veya "Elimden gelen çok
bir şey yoktu aslında" dersek inanın mutluluk kat sayımız yükselecektir.
mutluluk duygusunu bizi mutlu eden şeyleri , onu hissederken yasarken zamanı unuttuklarınımızı belirleyip onlarla vakit
gecirerek baska şeyleri aklımızdan silerek kuvvetlendirebiliriz....Anlıkta olsa mutlu ettiğine şahit oldugunuz şeyleri
hayatın geneline yaymalıyız...İnce belli bir bardaktan çay içmekse ,kumsalda yada çimde çıplak ayak yüremekse , bir agaç
gölgesinde oturmak uyumak , sicasik bir omuzsa mutlu eden başımızı ordan kaldırmayarak , bir müzikse mutlu eden namesini hiç
eksik etmeyerek ,yemekse yiyerek , giymek istediğinse hep giyerek , , gecenin son karanliginda neyi seviyorsan onu ,
Özlenen biri yada yerse ona giderek , annenin cocugunun babanın yada sevgilinin bakışı okşayışıysa hep kendine izin vererek
, bir can'ın dokunmasıysa dokunarak yani kısaca sevdiğiniz sizi mutlu ettiğini daha önce bildiğiniz ne varsa ve şu anki
imkanlarınla hangisini yapabiliyorsan ki içinden bazılarını yapamadıgına hayıflanmak yerine... hangisini yapabiliyosan onu
yaparak önündeki yarım dolu olan bardağın dolu tarafını görerek mutlulugumuzu şekillendirmeli ,neyi seviyorsak onla cokca
meşgul olmalıyız...
Bu şekilde kendinizi mutluluğa teslim ettiğimizde , mutluluğun yönetmeni olacagız ki o zaman ; görünen köy yakın olacak ,
ufuklara , hedeflere değil hedefler bize gelecek ve hatta cizgi biz olacağız ....
Hep deriz ya hayat çok kısa diye gerçekten çok doğru .
O yüzden maximum mutluluk , minimum stresle yaşamaya gayret ediyoruz...
Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler...
Saklayalım, zor bulsunlar...Zor buldukları için belki kıymetini bilirler diyerek başlamışlar tartışmaya...Sorun büyükmüş...
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü...Kimisi:'' Everest'in tepesine saklayalım'' demiş, kimisi:
'' Atlas Okyanusu'nun dibine'' demiş.
Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası...
Bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi..
Sigara paketi, lale bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
Derken meleklerden biri:
'' İÇLERİNE SAKLAYALIM '' demiş...
'' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak!!!''
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor.Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü...
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk...
Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde...
mutluluk içimizde
mutlu olabilmek için önümüze hedef koyuyoz şöyle şöyle olursa - olsaydı deyip çizgiler belirliyoruz.
Düz bir ovada ufka yürümektir yaşam dersek biz o sabit olmayan noktaya , ufuk çizgisine varmak istedikçe o varılan her
nokta bir başlangıç oluyor.yeni şeyler keşfettikçe , öğrendikçe tattıkça soludukça kokladıkça sevdikçe , hayallerimiz
değişiyor ,bu değişim bitmez ve biteceğini sanıyorsak yanılıyor ve yanlış çizgide gidiyoruz demektir...
MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE
BULUNDUĞUNUZ "AN" DAN
DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA
KARAR VERMEK İÇİN
BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN.
MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR.
PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN
DAHA YÜKSEKTE ARARLAR,
BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA.
OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR…
Unutmayın
"YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR"
şu içinde bulunduğumuz anı, tüm zaman kavramımızı birbirine bağlayan bir köprü durumunda düşünecek olursakta ; O köprüyü
ateşe verdiğimiz zaman geçmişimiz de olmaz geleceğimiz de. Yürürken etrafa bakınmalı, manzaranın tadını çıkarmalıyız,
istekler arzular , hevesler hiç bitmez bitmeside gerekmiyor zaten , olması gerektiği gibi sahip oldukça yeni hayaller başlar
ki hep birşeylere sahip olmak için mücadele ederken, hayattan zevk almayı bilmemiz gerekir hedefler belirlenmeli ,idaller
hep olmalı ama ideallerin gercekleşmesiyle edinilen değerlerin bizi sahiplenmesine mutluluğu belirlemesine müsaade
etmeden içimizde olan şeyi ortaya çıkartıp mutluluğun resmi haline getirmeliyiz...Cüzdanındaki para, işin , kariyerin ya da
sana bugüne kadar değer verilmesini sağlayan diğer özelliklerinin mutluluğunla hiçbir ilgisi yok...zamanla onlara alıstıgında
bir zaman hayal ettiğin şeyi yasarken farkında bile olmazsın...
Diyelim ki x kariyerinde olup kendi işimi kurmak istiyorum. İlerde o işe sahip olduğumda neler hissedeceğimi de
bilemem...belki pişmanlık duyacağım belki de o sorumluluğu taşıyamayacağım. Bu noktada "keşkeler" ortaya çıkacak. Onun için
şu an yaşadığımıza bakmak her şeyden önemli.
paranın gücünü küçümser değilim ona sahip olamadıkça yapamayacağınız şeyler vardır ve hep olacaktır.onlara sahip olamamanın
mutluluğumuzu negatif etkilemesine musaade etmemeliyiz.Çalar saatim sabahın köründe çalıyorsa, faturalarımı ödeyebiliyorsam,
bir işim var demektir.Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir.Otobüsten indiğim yerden işyerimin yolunu uzun
buluyorsam,yürüyebiliyorum demektir.Otobüs beklerken yanımdaki adam anahtarları ile oynuyor ve ben bu sesten rahatsız
oluyorsam, duyuyorum demektir.Camları silmem , çatıyı onarmam gerekiyorsa bir evim var demektir.Doğal gaz faturam yüklü
geliyorsa, ısınıyorum demektir.Yığınla yıkanacak ve ütülenecek giysim varsa, yığınla giyeceğim var demektir.Gerçek mutluluk
istediğiniz her şeye sahip olmakta yatmaz, aksine sahip olduğunuz herşeyden keyif almakta yatar...bizden yukarısına değil,
elde edemediklerimizi hiç değil ; aşağıda olana bakıp ,"keşkeleri" ve "niçinleri" akıldan silerek elimizdekine kanaatkar
olursak o zaman mutluluğu yakalarız ...
Sahip olmak , yasamak isteyeceklerimiz hiç bitmeyeceğine göre var olan değerlerimizin kıymetini bilip , onlara şükretmek
mutluluk için ilk ve en önemli adımdır kanaatimce.para mutluluğu belirleyici bir etken değildir,istediğimiz herşeyi meta ile
satın alamayacağımıza göre , satın alabildiklerimizle mutlu olacagımızı düşünürsek yanılırız mutlulukla ilgili bu şekilde
kendimizi kasmaya - şartlandırmaya - sıkmaya gerek yok.ben mutsuzum yerine mutluyum diyebilirsek sorunu cözmüş oluruz...çok
paranız olsa hastaneyi satın alabilirsiniz ama ordaki bir hastanızı iyi edemeyebilirsiniz.... hayattan zevk almayı bildikten
sonra mutluluklar zaten kendiliğinden gelecektir... onu ortaya çıkarabildiğimizde, zaten bizim olan şeylerin önümüzde
oldugunu görürüz .sabah kalktıgımızda aynaya bakıp söylememiz gereken şey şu ; Ben mutluyum , hayatımı mutlu yaşıyorum güne
böyle başlar ve o duyguya kendimizi şartlandırıp herhangi bir şeyin ruh halinizi değiştirmesine izin vermediğimiz sürece bunu
başarmış oluruz.
"Neden bu benim başıma geldi?", "Keşke öyle yapmasaydım" demek yerine "Kim olsa aynı şeyi yapardı" veya "Elimden gelen çok
bir şey yoktu aslında" dersek inanın mutluluk kat sayımız yükselecektir.
mutluluk duygusunu bizi mutlu eden şeyleri , onu hissederken yasarken zamanı unuttuklarınımızı belirleyip onlarla vakit
gecirerek baska şeyleri aklımızdan silerek kuvvetlendirebiliriz....Anlıkta olsa mutlu ettiğine şahit oldugunuz şeyleri
hayatın geneline yaymalıyız...İnce belli bir bardaktan çay içmekse ,kumsalda yada çimde çıplak ayak yüremekse , bir agaç
gölgesinde oturmak uyumak , sicasik bir omuzsa mutlu eden başımızı ordan kaldırmayarak , bir müzikse mutlu eden namesini hiç
eksik etmeyerek ,yemekse yiyerek , giymek istediğinse hep giyerek , , gecenin son karanliginda neyi seviyorsan onu ,
Özlenen biri yada yerse ona giderek , annenin cocugunun babanın yada sevgilinin bakışı okşayışıysa hep kendine izin vererek
, bir can'ın dokunmasıysa dokunarak yani kısaca sevdiğiniz sizi mutlu ettiğini daha önce bildiğiniz ne varsa ve şu anki
imkanlarınla hangisini yapabiliyorsan ki içinden bazılarını yapamadıgına hayıflanmak yerine... hangisini yapabiliyosan onu
yaparak önündeki yarım dolu olan bardağın dolu tarafını görerek mutlulugumuzu şekillendirmeli ,neyi seviyorsak onla cokca
meşgul olmalıyız...
Bu şekilde kendinizi mutluluğa teslim ettiğimizde , mutluluğun yönetmeni olacagız ki o zaman ; görünen köy yakın olacak ,
ufuklara , hedeflere değil hedefler bize gelecek ve hatta cizgi biz olacağız ....
Hep deriz ya hayat çok kısa diye gerçekten çok doğru .
O yüzden maximum mutluluk , minimum stresle yaşamaya gayret ediyoruz...
Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler...
Saklayalım, zor bulsunlar...Zor buldukları için belki kıymetini bilirler diyerek başlamışlar tartışmaya...Sorun büyükmüş...
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü...Kimisi:'' Everest'in tepesine saklayalım'' demiş, kimisi:
'' Atlas Okyanusu'nun dibine'' demiş.
Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası...
Bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi..
Sigara paketi, lale bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
Derken meleklerden biri:
'' İÇLERİNE SAKLAYALIM '' demiş...
'' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak!!!''
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor.Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü...
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk...
Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde...
mutluluk içimizde