-Beneficence-
Dekan
- Katılım
- 10 Ocak 2012
- Mesajlar
- 7,862
- Reaksiyon puanı
- 31
- Puanları
- 48
Biz onların Muhteşem Yüzyıl dizisi ile hayatımızdaki varlıklarını hissettik, Afife Hatun ve Yahya Efendi
Gerçekten kimler?bakmadan öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Prof.Dr.İlber Ortaylı hocamız Muhteşem Yüzyıl dizisini bir yandan desteklerken, bir yandan da Türk halkının televizyon dizilerini gerçek sanıp, tarih araştırması yapmadığını söyledi. Senaristlerin kendi tarihlerini yazdığını, bir çok insanın da bu yüzden olanları gerçek zannettiklerini, senaristlerin tarihi her zaman takip etmeleri gerektiğini söylerken, benim sayfamda sizlerle paylaştıklarının da doğruluğunu tescilledi. Türkiyede tarihçi olarak ancak 2 öğrenci mezun edebiliyoruz söylemi de beni çok üzdü. Demek ki biz Türkler; Tarihe, tarih olarak adımızı yazıyoruz da tarih okumuyoruz!
Harem de hanımların dekolteleri olduğunu, harem de helalden başka erkek olmaması nedeni ile dekolte kullanıldığını bir kez daha belirtti. Hürrem Sultan dindar mıdır? sorusuna; Sarayda namaz saatlerine dikkat edilirdi, Hürrem ne kadar dindardı bilemem diye cevap verdi.
Kanuni Sultan Süleymanın Zigetvar Seferi ile ilgili ilginç bir açıklama yaptı: Kanuni ilk defa bir sefere araba ile katıldı. Bu da Zigetvardı. Kanuni, Zigetvar Seferine çıkarken zaten hastaydı ve zafere 3 hafta kala hayata gözlerini yumdu ( daha önce 2.Selim yazımda bahsetmiştim). Hemen Kanuninin iç organları çıkarıldı, ilaçlanarak Sultanın öldüğü Yeniçerilerden saklandı. Zigetvar Seferi zaferle biterken, naaş giydirilip, tahta oturtuldu ve askerlerini selamlaması için tören düzenlendi (işte bu kısmı bilmiyordum). Daha önce Murat Hüdevendigarda da böyle bir vaka rastlanmıştır. Kanuninin naşı tekrar arabaya bindirildi ve Balkanlara kadar (2. Selim yetişene kadar) öldüğü açıklanmadı.
İç organlarının gömüldüğü kırsal alana Macaristan simgesel bir türbe yaptırmakla kalmadı bir de Kanuninin devasa bir büstünü dikti. Bu büst dikilme sebebini de adaletli padişah olarak yorumladı Macarlar.
Muhteşem Yüzyıl dizisine yeni bir transferden daha bahsediliyor. Suskunlar dizisinde komiser Gurur Kutay rolü ile ekranlara gelen Berk Hakman karşımıza Bayezid olarak çıkmaya hazırlanıyor. Bu arada Yahya Efendiyi canlandıran Hamdi Alkanın da 2 bölüm sonra diziden ayrılacağı söylentileri ortalarda dolaşıyor. Demek ki Şehzade Mustafanın sonu göründü
Haydi gelin Tarih perdesini aralayalım ve Yahya Efendi kimmiş bir bakalım PERDEEEEEE!!!
Afife Hatun Sabina Toziyan tarafından ekrana gelen Afife Hatunun Yahya Efendinin annesi olarak biliyoruz. Ayrıca Kanuni sultan Süleymanın da sütannesidir. Yavuz Sultan Selim'in eşi Ayşe Hafsa Sultan (yani valide sultanın) sütü kesilince bebeği Süleyman'ı emzirmiştir. Bundan dolayı Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman'ın sütkardeşidir. Gülfem Hatun'un haznedarlıktan çekilmesi üzerine tecrübesi ile bilinen Afife Hatun haznedarlığa getirilmiştir. Tarih sayfalarında Afife Hatun bu kadar yer alır. Afife Hatun'un Edirne´de adına bir çeşme, İstanbul Eyüp´de adını taşıyan bir tekke bulunmaktadır.
Yahya Efendi: dizide karşımıza Hamdi Alkan tarafından can verilerek getiriliyor. Hamdi alkan da rolün hakkını oldukça iyi veriyor. Gerçek hayatta Yahya Efendiye gelince; Kanuni Sultan Süleyman'ın sütkardeşidir. Şehzade Mustafa'nın idamı sonrası Sultan Süleyman'a darılıp bir daha onunla konuşmamıştır. Dedikodu kısmından hayata geçelim;
Beşiktaşlı Şeyh Yahya Efendi diye şöhret olan Yahya Efendi (1495 ) yılında babası Şamlı Ömer Efendi (Amasyalı Ömer Efendi olarak tarihte rastlarız) Trabzon kadısı olarak görev yapmakta iken Trabzonda doğmuştur. Bu tarihte Yavuz Sultan Selimde Trabzonda vali olarak bulunmaktaydı. Oğlu Şehzade Süleyman 1495 yılının 1 Şabanında Yahya Efendinin doğduğu hafta Trabzonda dünyaya gelmiştir. Kanuni Sultan Süleymanın hayatında böyle tesadüflerle yer alan ve tarihe mal olmuş pek çok önemli isim vardır. İşte onlardan biri de Yahya Efendidir.
Şehzade Süleymanın annesi Hafsa Sultanın sütü az olduğundan, Kadı Ömer Efendinin karısı ve Yahya Efendinin annesi olan Trabzonlu Afife Hatun, küçük şehzade Süleymana süt vermiş ve onun sütannesi olmuştur.
Okul çağı gelen Yahya Efendi ilk derslerini babası Ömer Efendiden aldıktan sonra, Trabzonda bulunan meşhur alimlerden ve zamanın velilerinden kabul edilen Müfti Ali Çelebinin rahle-i tedrisatından geçerek eğitim ve ün kazanmıştır. Trabzonda eğitimini tamamladıktan sonra daha çok bili edinip, gelişmek için İstanbula gelmiştir.
İstanbulda ilk önce Anadolukavağında Haydarpaşa Çiftliği denilen mevkide bir çilehane yaptırmış ve orada çilesini ikmal ederken komşularının merakından kurtulmak için kendisinden sonra Yuşa Tepesiadını alan ve bugün de aynı isimle bilinen Sütlüce üzerinde ve Beykoz ile Anadolukavağı arasındaki bölgeye yerleşmiştir. Hz. Yuşanın makamını Yahya Efendinin keşfettiği rivayet edilmektedir.
Yahya Efendinin İstanbula 30 yaşında geldiği tahmin edilmektedir. İstanbulda zamanın müderrislerinin derslerine devam etmiş ve nihayet Yavuz ve Kanuni devirlerinin büyük ve meşhur alimi olan Şeyhülislam Zembilli Ali Efendiye eşlik etmiştir.
Bu sohbetler Yahya Efendinin her bakımdan olgunlaşıp yüksek mertebelere ulaşmasında yardımcı olmuştur. Yahya Efendi , Zembilli Ali Efendiden iki yıl eğitim aldıktan sonra Zembilli Ali Efendinin de vefatı üzerine 1526 yılında hocasının yerine günlük 15 akçe ücretle Canbaziyye Medresesine müderris tayin olmuştur. Bu tayinle birlikte Yahya Efendi Müderris mahlasıyla anılmaya başlamış halk arasında da Molla Şeyhzade denilmekle şöhret bulmuş ve ölümüne kadarda böyle anılmıştır.
Canbaziyye Medresesinde iki yıl görev yaptıktan sonra terfi ederek günlük 30 akçe ücretle Hacı Hasanzade Medresesi müderrisliğine, daha sonra da 40 akçe ücretle Efdaliyye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir.
1545 tarihinde günlük 50 akçe ücret ile Emir Hasan Çelebinin yerine Mustafa Paşa Medresesine 1551 tarihinde Garik Arabzade yerine Üsküdarda Mihr-i Mah Sultan medresesinde,1553 tarihinde de Kadızade Efendinin yerine Fatih Camiindeki Medaris-i Semaniyeden birinin müderrisliğine tayin olmuştur.
Bu görevini başarılı bir şekilde yürütmekte iken meydana gelen bir olay Yahya Efendinin hayatındaki dönüm noktalarından biri olmuştur. İşte ekranlarımıza nasıl yansıyacağı belli olmayan bu olay şöyle gelişmiştir: Devrin hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman kendisine isyan ederek taht mücadelesine giren 1553 yılında büyük oğlu olan Şehzade Mustafayı Konya Ereğlisi civarındaki ordugahtaki çadırında boğdurtmuştur ve Mustafanın annesi olan Mah-ı Devran Gülbahar Hatunu da saray görevlileri kadrosundan çıkartmıştır. Şehzade Mustafanın boğdurulması olayı bütün ülkede çok büyük olaylara neden olmuştur. Adeta milli bir matem halini alan bu olaya Yahya Efendi de karışmıştır, nitekim içinde bulunduğu bu hüzün sonucu Yahya Efendi padişaha olan yakınlığına da güvenerek yaptığı hareketin yanlış olduğunu bildirerek, Mah-ı Devran Gülbahar Hatunu tekrar saraya alması için padişaha merhamet isteğinde bulunan bir mektup yazmıştı. Bu hareketi Kanuni tarafından saygısızlık kabul edilen Yahya Efendi 1554-55 yılında evvela müderrislikten azledilmiş sonra da günlük 50 akçe ücret ile zorla emekli edilmiştir.
İşte Şeyh Efendi emekli olunca Beşiktaştaki evi ve mescidinde inzivaya çekilmiş ve böylece bütün ömrünü bu dergahta ilim öğretmeye, ibadette bulunmaya adamıştır. Önce azl, sonra da zoraki emekli edilmesi karşısında üzülen Yahya Efendi duygularını Yevmi elli akçe ekmek alırdım, ekmeğimizi kestiler, nihayet birkaç gün çorbamızı ekmeksiz içelim diyerek yakınlarına ifade etmiştir.
Sultan II. Selim 1566 yılında tahta çıktığında kendisine büyük saygı duyduğu Yahya Efendinin emekli maaşını günlük 50 akçeden 100 akçeye yükseltmiştir. Yahya Efendi, 1570 senesi Zilhiccesinde Kurban Bayramı gecesinde 78 yaşında iken Beşiktaş daki dergahında hayata gözlerini kapamıştır.
Yahya Efendinin vefatına İRTİHAL EYLEDİ KUTBUL ULEMA terkibiyle tarih düşürülmüştür. Cenaze namazını, bayram namazını müteakib Süleymaniye Camiinde devrin Şeyhülislamı olan Ebussuud Efendi kıldırmıştır. Cenazeye vezirler, alimler, devlet ileri-gelenleri ile halktan pek çok kimse katılmıştır. Cenaze Süleymaniyeden Beşiktaşa getirilerek, hayatta iken kendileri tarafından yaptırılmış olan ebedi istirahatgahı olan bugünkü makamına gömülmüştür. Cenaze merasimi o kadar kalabalık olmuş ki o gün İstanbuldan Beşiktaşa kayık ücretinin beş akçeye yükseldiği rivayet edilmektedir. Vefatının yedinci gecesinde alimler, şeyhler, mutasavvıflar, hafızlar, imamlar, vaizler ve eşraf dergahta toplanarak HATM-İ ŞERİF, TEVHİD VE TESBİH ile bu geceyi ihya eylemişlerdir.
Üveys bin Amir bin Malik el-Karaniye (ö37/657)nisbet edilen Üveysi Tarikatının devrindeki piri olan Yahya Efendi gördüğü bir rüyanın neticesinde dergahın bulunduğu bugünkü mahalli kendi parası ile satın alarak burada mescit, medrese, hamam, aşevi ve misafirlerin istirahat edebilecekleri yerler yaptırarak Hızırlık adını verdiği tam bir külliye yaptırmıştır. Beşiktaşi Şeyh Yahya Efendi diye XVI. Yüzyılında haklı bir şöhrete ulaşmıştır.
Yaptırdığı külliyenin inşaatına bizzat nezaret etmekle kalmamış, inşaat işlerine de iştirak etmiş olacak ki, bunu bir rubaisinde:
Cihanın ziynetine aldanıp halk
Kızıl yeşilce yaprak ile oynar.
Müderris şimdi oğlancık olubdur
Beşik taşında toprak ile oynar.
Şeklinde dile getirmiştir.
Yahya Efendiyi vezirler, devlet erkanı, divan erbabı, esnaf ve halk özellikle de gemiciler ziyaret eder, hediye ve adaklar gönderirler hacetleri için dua ederlerdi. Bilhassa Karadenize çıkan ve dönen Müslüman ve Hıristiyan gemiciler sahile yanaşarak Yahya Efendinin hayır dualarını alırlardı. Hatta halk arasında, Üsküdarda Özbekler Tekkesi Şeyhi Abdullahil-Ekber, Beşiktaşta Yahya Efendi, Beykozda Yuşa Hazretleri ve Sarıyerde Telli Babanın İstanbulun manevi bekçileri oldukları yolunda yaygın bir inanış da mevcuttur.
Efendi hazretleri kendilerini ziyarete gelen herkese yemek ve şerbet ikram ederdi, bazen alimlere mollalara, bazen de fakirlere özellikle de Mevlid-i Nebevi gecesi her çeşit insanın ileri gelenlerine ziyafetler verirdi.
Ara sıra Kanuni Sultan Süleymana süt ve bahçe mahsullerinden oluşan hediyeler takdim eder, padişah da karşılığında altın ve gümüş dolu keseler gönderirdi. II. Selimin de Yahya Efendiye büyük hürmeti vardı.
Yahya Efendi sohbetinde bulunan kim olursa olsun ona aşık diye hitap eder, küçükle küçük, büyükle büyük olurdu, her çeşit elbiseyi giyer her çeşit sarığı sarardı. Yahya Efendi ilimlerde gelinebilecek son mertebeye ulaşmıştı. Yahya Efendi, dini ilimlerde olduğu gibi Astronomi, Geometri ve Matematikte de çok ileri derecede bilgi sahibi idi.
Meşairüş-Şuara adlı eserini hazırlamakta olan Aşık Çelebi bir gün Yahya Efendinin dergahına gelir, dergah her zamanki gibi yine zikir ve kudüm sesleriyle yıkanmaktadır. Şeyhin huzurunda bir müddet oturan Aşık Çelebi nihayet söz söyleme fırsatı bularak Efendi hazretleri! Hangi eserinizi kitabıma alayım? diye sorunca,Yahya Efendi tatlı bir tebessümden sonra kendi hatlarıyla yazdığı,
Hep gelenler yana yana geldi gitti dünyadan
Şimdi nevbet bana geldi, döne döne yanayım.Beyitini Aşık Çelebiye verir.
Yahya Efendi kendi türündeki benzerleri gibi dünyaya ve dünyalığa kulak asmayan bir serdengeçti idi, o kadar ki bir fakir ve ilim adamı olan bu dürüst ve cesur adam, yaşadığı Ortaköy tepesinde lüzum gördükçe başını kitaplardan kaldırarak padişaha yaklaşır, hoşuna gitmeyen bir hal karşısında ihtarlı ve sert bir sesle, bu devletlu süt kardeş e çıkışır sözünü geçiremeyecek olursa da gönül koyarak aylarca belki de yıllarca sarayın eşiğinden adım atmazdı.
Zembilli Ali Efendiden eğitim alarak müderris olan Yahya Efendi insan kalabalıklarından kaçıp saklandığı ıssız bir tabiat köşesinde bir medrese, bir hamam, bir mescid ve çeşme yaptıracak dünyalığa sahipti. Fakat insanlara bilgi dağarcığını boşaltıp verdiği gibi kesesindeki son akçeye kadar da fakir ve muhtaçlara dağıtan, hatta ziyaretine gelenlere harçlık ve kayık kirasını ikram edecek kadar cömert olan bu veli kişi o gün bu gün aynı yerde aynı isimle halkın malı olarak, manevi hayatını yaşamaktadır.
Evliya Çelebi Yahya Efendinin her Cuma gecesi Hızır Aleyhisselam ile buluştuğu ve ondan ilm-i ledünnü öğrendikleri yazmaktadır. Hatta türbenin kuzey kenarına bu buluşmaların birinde ikisi tarafında beraberce bir asma fidanı dikilmiş olduğu rivayet edilmektedir.
Şimdi belki ekranlarınızdaki Yahya Efendiye bir başka gözle bakar ve itibar edersiniz.
Hayatta itibarınız artsın dileği ile
Milliyet.com.tr
Prof.Dr.İlber Ortaylı hocamız Muhteşem Yüzyıl dizisini bir yandan desteklerken, bir yandan da Türk halkının televizyon dizilerini gerçek sanıp, tarih araştırması yapmadığını söyledi. Senaristlerin kendi tarihlerini yazdığını, bir çok insanın da bu yüzden olanları gerçek zannettiklerini, senaristlerin tarihi her zaman takip etmeleri gerektiğini söylerken, benim sayfamda sizlerle paylaştıklarının da doğruluğunu tescilledi. Türkiyede tarihçi olarak ancak 2 öğrenci mezun edebiliyoruz söylemi de beni çok üzdü. Demek ki biz Türkler; Tarihe, tarih olarak adımızı yazıyoruz da tarih okumuyoruz!
Harem de hanımların dekolteleri olduğunu, harem de helalden başka erkek olmaması nedeni ile dekolte kullanıldığını bir kez daha belirtti. Hürrem Sultan dindar mıdır? sorusuna; Sarayda namaz saatlerine dikkat edilirdi, Hürrem ne kadar dindardı bilemem diye cevap verdi.
Kanuni Sultan Süleymanın Zigetvar Seferi ile ilgili ilginç bir açıklama yaptı: Kanuni ilk defa bir sefere araba ile katıldı. Bu da Zigetvardı. Kanuni, Zigetvar Seferine çıkarken zaten hastaydı ve zafere 3 hafta kala hayata gözlerini yumdu ( daha önce 2.Selim yazımda bahsetmiştim). Hemen Kanuninin iç organları çıkarıldı, ilaçlanarak Sultanın öldüğü Yeniçerilerden saklandı. Zigetvar Seferi zaferle biterken, naaş giydirilip, tahta oturtuldu ve askerlerini selamlaması için tören düzenlendi (işte bu kısmı bilmiyordum). Daha önce Murat Hüdevendigarda da böyle bir vaka rastlanmıştır. Kanuninin naşı tekrar arabaya bindirildi ve Balkanlara kadar (2. Selim yetişene kadar) öldüğü açıklanmadı.
İç organlarının gömüldüğü kırsal alana Macaristan simgesel bir türbe yaptırmakla kalmadı bir de Kanuninin devasa bir büstünü dikti. Bu büst dikilme sebebini de adaletli padişah olarak yorumladı Macarlar.
Muhteşem Yüzyıl dizisine yeni bir transferden daha bahsediliyor. Suskunlar dizisinde komiser Gurur Kutay rolü ile ekranlara gelen Berk Hakman karşımıza Bayezid olarak çıkmaya hazırlanıyor. Bu arada Yahya Efendiyi canlandıran Hamdi Alkanın da 2 bölüm sonra diziden ayrılacağı söylentileri ortalarda dolaşıyor. Demek ki Şehzade Mustafanın sonu göründü
Haydi gelin Tarih perdesini aralayalım ve Yahya Efendi kimmiş bir bakalım PERDEEEEEE!!!
Afife Hatun Sabina Toziyan tarafından ekrana gelen Afife Hatunun Yahya Efendinin annesi olarak biliyoruz. Ayrıca Kanuni sultan Süleymanın da sütannesidir. Yavuz Sultan Selim'in eşi Ayşe Hafsa Sultan (yani valide sultanın) sütü kesilince bebeği Süleyman'ı emzirmiştir. Bundan dolayı Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman'ın sütkardeşidir. Gülfem Hatun'un haznedarlıktan çekilmesi üzerine tecrübesi ile bilinen Afife Hatun haznedarlığa getirilmiştir. Tarih sayfalarında Afife Hatun bu kadar yer alır. Afife Hatun'un Edirne´de adına bir çeşme, İstanbul Eyüp´de adını taşıyan bir tekke bulunmaktadır.
Yahya Efendi: dizide karşımıza Hamdi Alkan tarafından can verilerek getiriliyor. Hamdi alkan da rolün hakkını oldukça iyi veriyor. Gerçek hayatta Yahya Efendiye gelince; Kanuni Sultan Süleyman'ın sütkardeşidir. Şehzade Mustafa'nın idamı sonrası Sultan Süleyman'a darılıp bir daha onunla konuşmamıştır. Dedikodu kısmından hayata geçelim;
Beşiktaşlı Şeyh Yahya Efendi diye şöhret olan Yahya Efendi (1495 ) yılında babası Şamlı Ömer Efendi (Amasyalı Ömer Efendi olarak tarihte rastlarız) Trabzon kadısı olarak görev yapmakta iken Trabzonda doğmuştur. Bu tarihte Yavuz Sultan Selimde Trabzonda vali olarak bulunmaktaydı. Oğlu Şehzade Süleyman 1495 yılının 1 Şabanında Yahya Efendinin doğduğu hafta Trabzonda dünyaya gelmiştir. Kanuni Sultan Süleymanın hayatında böyle tesadüflerle yer alan ve tarihe mal olmuş pek çok önemli isim vardır. İşte onlardan biri de Yahya Efendidir.
Şehzade Süleymanın annesi Hafsa Sultanın sütü az olduğundan, Kadı Ömer Efendinin karısı ve Yahya Efendinin annesi olan Trabzonlu Afife Hatun, küçük şehzade Süleymana süt vermiş ve onun sütannesi olmuştur.
Okul çağı gelen Yahya Efendi ilk derslerini babası Ömer Efendiden aldıktan sonra, Trabzonda bulunan meşhur alimlerden ve zamanın velilerinden kabul edilen Müfti Ali Çelebinin rahle-i tedrisatından geçerek eğitim ve ün kazanmıştır. Trabzonda eğitimini tamamladıktan sonra daha çok bili edinip, gelişmek için İstanbula gelmiştir.
İstanbulda ilk önce Anadolukavağında Haydarpaşa Çiftliği denilen mevkide bir çilehane yaptırmış ve orada çilesini ikmal ederken komşularının merakından kurtulmak için kendisinden sonra Yuşa Tepesiadını alan ve bugün de aynı isimle bilinen Sütlüce üzerinde ve Beykoz ile Anadolukavağı arasındaki bölgeye yerleşmiştir. Hz. Yuşanın makamını Yahya Efendinin keşfettiği rivayet edilmektedir.
Yahya Efendinin İstanbula 30 yaşında geldiği tahmin edilmektedir. İstanbulda zamanın müderrislerinin derslerine devam etmiş ve nihayet Yavuz ve Kanuni devirlerinin büyük ve meşhur alimi olan Şeyhülislam Zembilli Ali Efendiye eşlik etmiştir.
Bu sohbetler Yahya Efendinin her bakımdan olgunlaşıp yüksek mertebelere ulaşmasında yardımcı olmuştur. Yahya Efendi , Zembilli Ali Efendiden iki yıl eğitim aldıktan sonra Zembilli Ali Efendinin de vefatı üzerine 1526 yılında hocasının yerine günlük 15 akçe ücretle Canbaziyye Medresesine müderris tayin olmuştur. Bu tayinle birlikte Yahya Efendi Müderris mahlasıyla anılmaya başlamış halk arasında da Molla Şeyhzade denilmekle şöhret bulmuş ve ölümüne kadarda böyle anılmıştır.
Canbaziyye Medresesinde iki yıl görev yaptıktan sonra terfi ederek günlük 30 akçe ücretle Hacı Hasanzade Medresesi müderrisliğine, daha sonra da 40 akçe ücretle Efdaliyye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir.
1545 tarihinde günlük 50 akçe ücret ile Emir Hasan Çelebinin yerine Mustafa Paşa Medresesine 1551 tarihinde Garik Arabzade yerine Üsküdarda Mihr-i Mah Sultan medresesinde,1553 tarihinde de Kadızade Efendinin yerine Fatih Camiindeki Medaris-i Semaniyeden birinin müderrisliğine tayin olmuştur.
Bu görevini başarılı bir şekilde yürütmekte iken meydana gelen bir olay Yahya Efendinin hayatındaki dönüm noktalarından biri olmuştur. İşte ekranlarımıza nasıl yansıyacağı belli olmayan bu olay şöyle gelişmiştir: Devrin hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman kendisine isyan ederek taht mücadelesine giren 1553 yılında büyük oğlu olan Şehzade Mustafayı Konya Ereğlisi civarındaki ordugahtaki çadırında boğdurtmuştur ve Mustafanın annesi olan Mah-ı Devran Gülbahar Hatunu da saray görevlileri kadrosundan çıkartmıştır. Şehzade Mustafanın boğdurulması olayı bütün ülkede çok büyük olaylara neden olmuştur. Adeta milli bir matem halini alan bu olaya Yahya Efendi de karışmıştır, nitekim içinde bulunduğu bu hüzün sonucu Yahya Efendi padişaha olan yakınlığına da güvenerek yaptığı hareketin yanlış olduğunu bildirerek, Mah-ı Devran Gülbahar Hatunu tekrar saraya alması için padişaha merhamet isteğinde bulunan bir mektup yazmıştı. Bu hareketi Kanuni tarafından saygısızlık kabul edilen Yahya Efendi 1554-55 yılında evvela müderrislikten azledilmiş sonra da günlük 50 akçe ücret ile zorla emekli edilmiştir.
İşte Şeyh Efendi emekli olunca Beşiktaştaki evi ve mescidinde inzivaya çekilmiş ve böylece bütün ömrünü bu dergahta ilim öğretmeye, ibadette bulunmaya adamıştır. Önce azl, sonra da zoraki emekli edilmesi karşısında üzülen Yahya Efendi duygularını Yevmi elli akçe ekmek alırdım, ekmeğimizi kestiler, nihayet birkaç gün çorbamızı ekmeksiz içelim diyerek yakınlarına ifade etmiştir.
Sultan II. Selim 1566 yılında tahta çıktığında kendisine büyük saygı duyduğu Yahya Efendinin emekli maaşını günlük 50 akçeden 100 akçeye yükseltmiştir. Yahya Efendi, 1570 senesi Zilhiccesinde Kurban Bayramı gecesinde 78 yaşında iken Beşiktaş daki dergahında hayata gözlerini kapamıştır.
Yahya Efendinin vefatına İRTİHAL EYLEDİ KUTBUL ULEMA terkibiyle tarih düşürülmüştür. Cenaze namazını, bayram namazını müteakib Süleymaniye Camiinde devrin Şeyhülislamı olan Ebussuud Efendi kıldırmıştır. Cenazeye vezirler, alimler, devlet ileri-gelenleri ile halktan pek çok kimse katılmıştır. Cenaze Süleymaniyeden Beşiktaşa getirilerek, hayatta iken kendileri tarafından yaptırılmış olan ebedi istirahatgahı olan bugünkü makamına gömülmüştür. Cenaze merasimi o kadar kalabalık olmuş ki o gün İstanbuldan Beşiktaşa kayık ücretinin beş akçeye yükseldiği rivayet edilmektedir. Vefatının yedinci gecesinde alimler, şeyhler, mutasavvıflar, hafızlar, imamlar, vaizler ve eşraf dergahta toplanarak HATM-İ ŞERİF, TEVHİD VE TESBİH ile bu geceyi ihya eylemişlerdir.
Üveys bin Amir bin Malik el-Karaniye (ö37/657)nisbet edilen Üveysi Tarikatının devrindeki piri olan Yahya Efendi gördüğü bir rüyanın neticesinde dergahın bulunduğu bugünkü mahalli kendi parası ile satın alarak burada mescit, medrese, hamam, aşevi ve misafirlerin istirahat edebilecekleri yerler yaptırarak Hızırlık adını verdiği tam bir külliye yaptırmıştır. Beşiktaşi Şeyh Yahya Efendi diye XVI. Yüzyılında haklı bir şöhrete ulaşmıştır.
Yaptırdığı külliyenin inşaatına bizzat nezaret etmekle kalmamış, inşaat işlerine de iştirak etmiş olacak ki, bunu bir rubaisinde:
Cihanın ziynetine aldanıp halk
Kızıl yeşilce yaprak ile oynar.
Müderris şimdi oğlancık olubdur
Beşik taşında toprak ile oynar.
Şeklinde dile getirmiştir.
Yahya Efendiyi vezirler, devlet erkanı, divan erbabı, esnaf ve halk özellikle de gemiciler ziyaret eder, hediye ve adaklar gönderirler hacetleri için dua ederlerdi. Bilhassa Karadenize çıkan ve dönen Müslüman ve Hıristiyan gemiciler sahile yanaşarak Yahya Efendinin hayır dualarını alırlardı. Hatta halk arasında, Üsküdarda Özbekler Tekkesi Şeyhi Abdullahil-Ekber, Beşiktaşta Yahya Efendi, Beykozda Yuşa Hazretleri ve Sarıyerde Telli Babanın İstanbulun manevi bekçileri oldukları yolunda yaygın bir inanış da mevcuttur.
Efendi hazretleri kendilerini ziyarete gelen herkese yemek ve şerbet ikram ederdi, bazen alimlere mollalara, bazen de fakirlere özellikle de Mevlid-i Nebevi gecesi her çeşit insanın ileri gelenlerine ziyafetler verirdi.
Ara sıra Kanuni Sultan Süleymana süt ve bahçe mahsullerinden oluşan hediyeler takdim eder, padişah da karşılığında altın ve gümüş dolu keseler gönderirdi. II. Selimin de Yahya Efendiye büyük hürmeti vardı.
Yahya Efendi sohbetinde bulunan kim olursa olsun ona aşık diye hitap eder, küçükle küçük, büyükle büyük olurdu, her çeşit elbiseyi giyer her çeşit sarığı sarardı. Yahya Efendi ilimlerde gelinebilecek son mertebeye ulaşmıştı. Yahya Efendi, dini ilimlerde olduğu gibi Astronomi, Geometri ve Matematikte de çok ileri derecede bilgi sahibi idi.
Meşairüş-Şuara adlı eserini hazırlamakta olan Aşık Çelebi bir gün Yahya Efendinin dergahına gelir, dergah her zamanki gibi yine zikir ve kudüm sesleriyle yıkanmaktadır. Şeyhin huzurunda bir müddet oturan Aşık Çelebi nihayet söz söyleme fırsatı bularak Efendi hazretleri! Hangi eserinizi kitabıma alayım? diye sorunca,Yahya Efendi tatlı bir tebessümden sonra kendi hatlarıyla yazdığı,
Hep gelenler yana yana geldi gitti dünyadan
Şimdi nevbet bana geldi, döne döne yanayım.Beyitini Aşık Çelebiye verir.
Yahya Efendi kendi türündeki benzerleri gibi dünyaya ve dünyalığa kulak asmayan bir serdengeçti idi, o kadar ki bir fakir ve ilim adamı olan bu dürüst ve cesur adam, yaşadığı Ortaköy tepesinde lüzum gördükçe başını kitaplardan kaldırarak padişaha yaklaşır, hoşuna gitmeyen bir hal karşısında ihtarlı ve sert bir sesle, bu devletlu süt kardeş e çıkışır sözünü geçiremeyecek olursa da gönül koyarak aylarca belki de yıllarca sarayın eşiğinden adım atmazdı.
Zembilli Ali Efendiden eğitim alarak müderris olan Yahya Efendi insan kalabalıklarından kaçıp saklandığı ıssız bir tabiat köşesinde bir medrese, bir hamam, bir mescid ve çeşme yaptıracak dünyalığa sahipti. Fakat insanlara bilgi dağarcığını boşaltıp verdiği gibi kesesindeki son akçeye kadar da fakir ve muhtaçlara dağıtan, hatta ziyaretine gelenlere harçlık ve kayık kirasını ikram edecek kadar cömert olan bu veli kişi o gün bu gün aynı yerde aynı isimle halkın malı olarak, manevi hayatını yaşamaktadır.
Evliya Çelebi Yahya Efendinin her Cuma gecesi Hızır Aleyhisselam ile buluştuğu ve ondan ilm-i ledünnü öğrendikleri yazmaktadır. Hatta türbenin kuzey kenarına bu buluşmaların birinde ikisi tarafında beraberce bir asma fidanı dikilmiş olduğu rivayet edilmektedir.
Şimdi belki ekranlarınızdaki Yahya Efendiye bir başka gözle bakar ve itibar edersiniz.
Hayatta itibarınız artsın dileği ile
Milliyet.com.tr