ashabulyemin
Müdavim
- Katılım
- 6 Aralık 2008
- Mesajlar
- 3,389
- Reaksiyon puanı
- 20
- Puanları
- 0
KISA HAYAT HIKAYESI Muhammed Rasid Hazretleri
Baglilari arasinda Seyda hazretleri nâmiyla bilinen Esseyh Esseyyid Muhammed Rasid Erol (k.s.) hazretleri 23.3.1930 tarihinde Siirt'in Baykan ilçesine bagli Siyanüs köyünde dünyayi sereflendirmislerdir. Babasi Gavsi Bilvanisi Seyyid Abdulhakim Hüseyni (k.s.) hazretleri olup Naksibendi büyüklerindendir.Dedeleri Seyyid Muhammed Seyh Muhammed Diyauddin (k.s.) hazretlerinin halifelerindendir. Baba ve dedeleri ilim ve tarikat ehli olan Seyda hazretleri Evladi Resul olup Bilvanis seyyidlerindendir. Hz. Hüseyin (r.a.) soyundan geldigi için de "El-Hüseyni" denilmektedir.
Seyyidlik seceresi su sekildedir:
1- Seyyid Muhammed Rasid el-Hüseyni
2- Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni
3- Seyyid Muhammed
4- Seyyid Ma'ruf
S- Seyyid Tahir
6- Seyh Seyyid Kâl
7- Seyyid Hace Ehu Tâhir
8- Seyyid Said Ebu'l-Hayr
9- Seyyid Ali
10- Seyyid Halil
11- Seyyid Hasan
12- Seyyid Mahmud
13- Seyyid Ali
14- Seyyid Taceddin
15- Seyyid Kasim
16- Seyyid Idris
17- Seyyid Ca'fer
18- Seyyid Kasim
19- Seyyid Kemaleddin
20- Seyyid Ebu Firas
21- Seyyid Fellâh
22- Seyyid Muhammed
23- Seyyid Taceddin
24- Seyyid Ebu Firas
25- Seyyid Maceddin
26- Seyyid Muhammed el-Magfur Ebu Firas
27- Seyyid Serafeddin
28- Seyyid Imam Ali
29- Seyyid Imam Hüseyni (r.a.)
Dedesi Seyyid Muhammed (k.s.) medreselerde yetismis çok büyük bir alimdi. Hüsn-ü hat sanatinda çok mahirdi. Hazret'e intisab etmis, Naksibendi halifesi olarak icazet ve hilafet almisti. Fakat kendisi seyhine "Sizin sagliginizda kendi halifeligimi açikliyamam, sizden sonraya kalirsam, açiklanmasini birisine vasiyyet edersiniz. Aksi takdirde sizin yasadiginiz devirde ben mürsidim ben seyhim diyemem, lütfen beni gizleyiniz" diye rica etmisti. Seyhinden önce vefat ettigi içinde halifeligi asikare olarak ilân edilmeyip gizli kalmistir.
Babasi olan Gavs hazretlerini Seyyid Muhammed'in vefati üzerine Seyyid Maruf (k.s.) (Seyda hazretlerinin dedesinin babasi) büyütmüstür. Gavs hazretleri Siyanüs seyyidlerinden olan Fatima Validemizlee vlenmisler, bu izdivactan Seyyid Muhammed(ka.), Seyyid Muhammed Rasid (k.s.) ve Seyyid Zeynel Abidin isimlerinde üç oglu ile Halime ve Hatice isminde iki kizi olmustur. Zeynel Abidin küçük yasta vefat etmistir. Ilk zevcesinin tesvikiyle evlendigi Taruni köyünden Seyyide olan ikinci hanimi Sidika Validemizdende Seyda hazretlerinin diger kardesleri, Seyyid Abdülbaki (k.s.), Seyyid Ahmed, Seyyid Abdülhalim, Seyyid Muhyiddin ve Seyyid Enver ile Aynulhayat, Refiate, Raikate, Naciye adli kizkardesleri olmustur. Seyda hazretleri 2 yaslarinda iken Seyyid Ma'ruf vefat edince Gavs hazretleri evini Siyanüs köyünden Taruni köyüne tasidi. Burada 13 sene kaldilar. Daha sonra mürsidi Ahmedi Haznevi'nin (k.s.) izniyle Bilvanis köyüne hicret ettiler. Seyda hazretleri (k.s.) bu köyde yine Seyyide olan Sekine Validemizle evlenmislerdir. Bu evlilikten Seyyid Fevzeddin, Seyyid Abdülgani, Seyyid Taceddin, Seyyid Mazhar, Seyyid Abdurrakib isimli ogullari ile Hasine, Muhsine, Hasibe, Rukiye, Münevver, Mukaddes, Mümine ve Hediye isimli kizlari dünyaya gelmistir. Gavs hazretleri Bilvanis köyünde 6 sene kaldiktan sonra Seyda hazretleriyle birlikte Bitlis'in Kasrik köyüne tâsindilar. Burada 11 sene kaldiktan soma Siirt'in Kozluk kazasinin Gadir köyüne hicret ettiler. 9 sene (Burada iken vatan görevini önce acemi birligi olan Manisa'da, soma Diyarbakir'da tamamladi) kaldiklari Gadir'den hayatinin sonuna kadar ikamet edecekleri Adiyaman ilinin Kâhta kazasinin Menzil köyüne yerlestiler. Babasi Gavs hazretleri 1 Haziran 1972 yilinda vefat edince basliyan irsad görevi 21 sene 4 ay 19 gün devam etmisti.
1968 yilinda halifelik icazetini alan 1972 yilinda irsad görevine baslayan Seyda hazretlerinin (k.s.) yurtiçinden ve yurdisindan asiri ziyaretçisinin gelmesi 18.7.1983 tarihinde Çanakkale'nin Gökçeada ilçesinde mecburi ikametine yolaçmistir. Önce Adiyaman'a, soma Adana'ya oradanda Gökçeada'ya götürülen Seyda' hazretleri çektigi sikinti ve adanin havasinin sihhatini etkilemesi sonucu 30.1.1985 tarihinde Ankara'ya nakledilmistir. Burada da 16 ay gözetim altinda tutulduktan soma Merkezi idarenin müsadesiyle tekrar Menzil'e dönmüstür. Tekrar teblig ve irsad hizmetine devam ederken 1991 yilinin Ramazan Bayrami bayramlasmasi sirasinda içersine zehirli böcek ilaci çekilmis siringayla suikast yapilmis, eline isabet eden zehir etkisini göstermis, acil müdahaleyle hastaneye yatirilan Seyda hazretleri (k.s.) hayati tehlikeyi atlatmis, fa-
kat elinin üstündeki ve içindeki yaralar sebebiyle uzun
süre izdirap çekmistir.
Seker, damar sertligi, tansiyon ve romatizma hastaliklari nedeniyle uzun yillar tedavi gören Seyda hazretlerinin ölümünden bir yil önce ayagi kirilmis çektigi izdiraplarina bir yenisi eklenmis, fakat irsad faaliyetleri kesintisiz devam etmistir. Romatizma sebebiyle her yaz gittigi Afyondaki kaplicalardan Ankara'ya dönüsünden bir kaç gün sonra 22.10.1993 Cuma günü cuma namazindan iki saat sonra 63 yasinda Rahmet-i Rahmana kavusmustur. Vefat haberini alan onbinlerce baglisinin katilimiyla ertesi gün Menzilde babasinin yani basinda topraga verilmistir.
Dr. A.Selahaddin Kinaci
TAHSIL HAYATI
Seyda Hazretleri ilk tahsiline babasinin yaninda baslayarak 7 yasinda Kur'an-i Kerim'i hatmetmistir. Sonra Baykan Müftüsü Molla Muhyiddinden ilim tahsili görmüstü. Daha sonra Mus ilinin Demirci köyünde Hazretin torunu Seyh Nasr'dan daha sonra Molla Ramazandan ders almisti. Dayisinin oglu olan ve sonradan halifesi olacak olan Seyyid Molla Abdulbaki'nin derslerine ise 5 yil Dilbey köyünde devam etmisti. Bu kiymetli alimlerden sarf, nahiv, mantik, belagat gibi alet ilimlerinin yaninda tefsir, hadis ve fikih dersleri aldi. Daha sonraki yillarda ilimle birlikte babasi ve mürsidi olan Gavs Hazretlerinden tasavvuf egitimini alarak 1968 yilanda Naksibendi Halifesi olmustur.
AHLAKI
Seyda Hazretlerinin (k.s.) en belirgin vasfi sabir, tevazuu ve hilmdi. Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye karsi kirici bir harekette bulunmamis, kin duymamistir. Binlerce kisi etrafinda pervane olurken kendisinde kibir ve kabaliktan eser görülmezdi. Seriata aykiri olmadigi takdirde kimseye sunu yap veya yapma demezdi. Günahkar veya itaatsiz demeksizin herkese karsi güleryüzlü ve güzel ahlakliydi.
SAHSIYETI
Seyda hazretleri kiyamete kadar bu dini ihya ve ikame eden Hz. Resulullah'in varis ve halifelerindendir. Muhammedi nuru yaydi, sünneti ihya ve kullari islah etti. O, Resulullah'in âli ve en yakinlarindan olup bu hale iman ve takva bagiyla ulasmis olup ne-
sebçede ehli beytindendir. Allah (c.c.)'in seçtigi kalbleri aydinlatan, insanliga yol gösteren, yeryüzünde emin Rabbanî alimlerdendir.
Onun güzel ahlakini gören herkes yaptiklarindan pisman olur, hemen tevbe etmek isterdi. Yanina gelenlerde çok hizli ahlakî degisim görülürdü. Ziyaretegelenlere öyle davranirdi ki sanki insanlar onun yanina degilde baska bir sebeble toplanmislar. Hizmet etmeyi ve hizmet edeni çok severdi. Bizzat çorbanin atesini yakar, sofilere çorba tasir, misafirleri yemek yemeden ve agirlamadan geri yollamaz, sofiler yemek yemeden kendisi yemezdi. Misafirperverligi o derecedeydiki hanelerinde hizmet eden erkek olmadigi taktirde kendisi bizzat ikram da bulunurdu. Ayrica çaliskanlari çok sever, her iste bizzat çalisanlara yardimda
bulunurdu.
Önceki Naksibendi büyüklerinin büyük-küçük demeden evlatlarina hürmet ve edebde kusur etmezdi. Seyda hazretleri herkese anlayisina ve aklina göre hitabederdi. Yoksul kisilerle konusur, hal ve hatirlanni sorar, ihtiyaçlan varsa hallederdi. Kendilerine karsi yapilan bir haksizlikta fitne çikmasin diye hakkindan vazgeçer, olaya sabrederdi. Dünya malina önem vermez, muhtaç olanlara gücünün yettigi kadar yardimda bulunur, dul ve yetimlere bizzat yardim ederdi. Talebeyken yabanci köylerde açliktan rerigi degisir ben açim demez, sabrederdi. Zulme ugradiginda sikayette bulunmazdi. Onun döneminde Menzil Dergahi adeta bir sehâvet, uhûvvet ve ihlâs merkezi durumundaydi. Ondan etkilenen baglilari birbirlerine kizmaz, en ufak kusurda özür ve helallik dilerlerdi. Insanlar huzur ve kardeslik içinde Islami ögrenmeye ve yasamaya baslamislardi.
AMEL VE TAKVASI
Seyyid Muhammed Rasid (k.s.) hazretleri, ilim tahsil eden ve ilim ögretenleri çok severdi. Ilim tahsili hususunda kisinin kendi cemaatindan olup olmamasina bakmazdi. Bir defasinda talebelerinden birine söyle söyledi: "Ey Allah'in kulu! Bir talebe yetistirmek bin kisiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisu'l enbiya olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük alimlerden ögreniniz. Herkesten fetva sormayin. Çünkü memlekette fetva verecek kimse çok azdir. Ilimle mesgul olan kimse dünyada en güzel is ile mesgul oluyor. Ilim olmadigi zaman cehalet olur. Cahilin abidi de sofisi de hüsrandadir. Siz Osmanli'ya bakiniz. Ne idi ne oldu. Sultan Abdülhamid arif-i billah idi. Basa geçer geçmez memlekette talebe yetistirme seferberligi baslatti..."
Camiye ve cemaata çok bagliydi. Hasta oldugu zamanlarda dahi cami ve cemaati terk etmez bazan inler gene camiye gelirdi.
Seyda hazretleri farz ve vacib ibadetlerinin disinda nafile ibadetlere, bilhassa geceleyin yapilan amellere çok önem verir, sofilere gece namazina kalkmayi tavsiye ederdi. Vitr namazini gece teheccüd namaziyla birlikte kilardi. Kusluk namazini normalde dört, Ramazan ayinda sekiz rekat kilardi. Gecenin çok az kismini uyku ile diger zamanini günes doguncaya kadar ibadetle ihyâ ederdi. Ramazan ayinda amelini arttirir, gece ve gündüz olmak üzere günde 2 defa tesbih namazi kilardi. Ilk onbesgün teheccüd namazini ehli beyti ile, son onbes günü camide cemaatla kilar, Ramazanin son on günü gecesinde uyumayarak, Kadir Gecesine vasil olmaya çalisirdi. Diger zamanlar günde bir cüz Kur'an-i Kerim okurken, bunu Ramazan ayinda iki günde bir hatim indirmeye kadar fazlalastirirdi.
Ramazan ayi orucu disinda Sevval ayi orucunu, Arefe günü orucunu ve Muharrem orucunu hiç terketmezdi. Hangi sartlarda olursa olsun Hatme-i Hacegan-i yapmaya çalisir ve yakinlarina da (baglilarina da) tavsiye ederdi.
IRSADI
Daha önceki büyük mürsidler gibi Seyyid Muhammed Rasid (k.s.) de Ümmet-i Muhammedin Allah Teala'ya tevbe vesilesi idi. O ulu zat hayatini yaklasik son yirmiiki senesindeki irsadi boyunca hergün yüzlerce, hafta sonlarinda ve özel günlerde binlerce kisiye Allah adina, tevbe veriyor, dogru yoldan ayrilmayacaklarina dair söz aliyordu. Irsadinin ilk yillarinda tek tek tevbe verirken ileriki yillarda kalabalik arttigindan iki elini uzatarak sigabildigi kadar insanlara gruplar halinde tevbeyle bey'at veriyordu. Kisiler grup grup, önüne diz çökerek, onun söyledigi tevbe sözlerini tekrarliyor, sonra da bu sözlütevbeyi sünnet-i seniyede tarif edildigi gibi, abdest ve gusl abdesti alarak kilacagi iki rekat tevbe namazi ile saglamlastiriyordu. Daha sonra bu sahislar usülünce Allah'i (c.c.) zikrederek ve diger nafile amelleri ögrenerek sünnet-i serif'e uygûn, ihlas ve tevazu içinde dinini yasamaya gayret gösteriyordu.
Ikamet ettigi Adiyaman'in Kâhta kazasinin Menzil köyü yerlesim yerlerinden uzaktâ olmasina ragmen insanlarin, Allah'in yardimi, ve fethi, Rasulullah (a.s.)'in bereket ve feyzi ile akin akin gelmesiyle devamli kalabalik bir sehir görünümünde, sen ve hareketli idi. Sadece Türkiye'den degil diger Islam ülkelerinden hatta Avrupa'dan gelerek tevbe yapip intisab edenler oluyordu.
Hazret, Allah Teala'nin kiyamete kadar açik tuttugu tevbe kapisindan kim gelirse, kilik-kiyafetine, saçina-basina degil zahiren de olsa tevbe niyetine bakiyor, tevbe için diz çökme anlayis ve tevâzusunu gösteren herkese el uzatarak, tövbe veriyordu. Isteyene zikrullah gizli zikir usulünce tarif ediliyordu.
Görünürde herhangi bir kimseyi ortaya çekecek cazibe olmadigi halde insanlarin ona teveccühünü ve gruplar halinde tevbe edisini, daha güzel yasamak için dine yönelisini görenlerin akillari hayrette kaliyordu. Zira Hazret bu davetini ve irsadini sözlü olarak degil, mânevi nazar, Rabbani hal ve bizce farkedilmeyen ilahî bir çekimle yapiyordu. Onun yasadigi hayat ve hal Allah adina bütün meramini anlatmaya kafi geliyordu.
O'nun derdi Allah (c.c.)'ti. Davasi kulluktu. Cihadi islahti. Istedigi; ihlas, sevgi ve gayretti. Allah rizasi için ve samimi niyetle yanina giden herkes, Allah yolunda ondan bir nasib almis ve muhakkak bereket- lenmistir. O'nu sahid tutarak Allah'a tevbe edenlerin ekseriyeti, tevbesinde sadik kalmaya ve Islami Allah ve Resulunun istedigi gibi yasamaya çalismistir. Bu zamana kadar kendisinden rahatsiz olanlar Allah düsmanlari olmustur. Hakkinda mahkemlere duyurulan bütün suç ve suçlamalar sunlardi:
"Bu zat, etrafinda kalabaliklari topluyor!"
"Insanlar akin akin gelip, ziyaret ediyor, elini öpüyorlar!"
"Herkese tevbe ettirip,. zikir ögretiyor!"
"Milleti içki ve uyusturucu gibi seylerden tövbe
ettirip, tekel satislarinin düsmesine ve devletin zarar
görmesine sebep oluyor!" v.s.
O ise, bütün teveccüh ve nazarini bu tür itham sahibi saskinlara degil, Allah Teala'nin açtigi tövbe kapisina kosan asiklara dönderdi ve Nur Ceddi'nin (s.a.v.) garib kalmis ümmetine, O'na vekaleten, bereketli ellerini uzatip tevbeye davetine devâm etti. Talebelerine: "Allah'a gelin, Allah'a dönün, O'na gidecegiz, O'na gidiyorum" diyerek bir sonbahar günü Rabbi Kerim'inin: "Ey mutmain olmus nefis (sahibi kulum): Sen Rabbinden razi, Rabbin de senden razi olarak O'na dön. (Gel, salih) kullarimin arasina katil. Gir cennetime!" davetine uyarak aramizdan ayrildi.
Allah rahmet etsin (Amin)
Bismillahirrahmanirrahim
Ellhamdülillahi rabbil âlemîn. Vessalatü vesselamü alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.
Allah (c.c.) biz Müslümanlar'a büyük nimetler bahsetmistir. Bu nimetlere çok sükretmemiz lazimdir. Bu nimetlerin birincisi ve en önemlisi Allahü Teala'nin bizi Islâm'la sereflendirmesidir. Bu nimete karsilik Allah'a çok ibadet etmemiz icab eder. Zaten namaz kilmak, oruç tutmak, zekat vermek, sadaka vermek gibi ibadetler de Allah'in bize dünyada bahsettigi en büyük nimetlerden degil midir? Bu ibadetlere karsilik Allahü Teala(c.c.) Müslümanlara cenneti ve içindeki nimetleri hazirlamistir; orada ebedi olarak kalacaklardir. Buna göre ibadetlerimizi arttirmamiz gerekir.
Allahü Teala (c.c.) bize hidayet yolunu
göstermekle büyük bir lütuf ve ihsanda bulunmustur. Kafirler bu lütfu Rabbani'ye icabet etmediklerinden dolayi onlara ebedi cehennem atesi ve azabini hazirlamistir. Insan söyle bir düsünse, parmagini tuttugu bir mum alevinin verecegi aciya dahi dayanamaz. Bir mum atesine bile parmagini tutamazken nasil olur da ebedi ates olan cehennemlik amelleri isler, günahlardan kaçinmaz ve ibadet yapmaz? Iste bütün bunlari düsünerek ibadetlerimizi artirmaliyiz.
Allahü Teala (c.c.) bütün dünyanin servetini bize vermis olsaydi Müslüman olmanin bedelini yine de karsilayamazdik.
Bu nimetlerin ikincisi Allahü Teala'nin (c.c.) bizleri en son ve en büyük peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v.) ümmetinden kilmasidir. Nasil ki, Hazreti Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdali ve en üstünüdür, onun ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. Hazreti Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktigi zamari, orada Hazreti Muhammed (s.a.v.)'in hasletlerini, büyüklügünü, faziletini görmüs de "Ya Rabbi! Keske beni de Hazreti Muhammed (s.a.v.) ümmeti olarak yaratsaydin. Baska birsey istemezdim" diye buyurdugu rivayet edilir. Iste biz böyle büyük bir peygamberin ümmetiyiz. Buna layik olmaya çabalayalim.
Hazreti Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edilen bir hadis-i serifte `Benim ümmetimin (ilmiyle amil) alimleri Beni Israilin peygamberleri gibidir. (Bu, büyüklük bakimindan degil hidayet bakimindandir.)" buyurmustur. Eskiden gönderilen peygamberlerin bir kismi yalniz kendisini irsad etmis, bir kismi yalniz kendi aile ferdlerini, bir kismi içinde bulundugu kabilesini, bir kismi da yalniz içinde bulundugu köyü irsad edebilmistir. Hazreti Peygamber (s.av.)'in ümmetinin velileri, mürsid-i kamiller ise daha fazla irsadda bulunarak daha çok kimselerin hidayete ermelerine vesile olmuslardir.
Cenabi Hakk'in bizlere farz kilmis oldugu namazda husu ve takvaya da çok dikkat etmemiz gerekir. Namaz peygamber (s.a.v.)'e miraçta farz kilinmistir. ilk önce elli rekat olarak fart kilinmistir. Bu emirle Rabb'in huzurundan dönen Hazreti Peygamber (s.a.v.) altinci kat semada Hz.Musa (a.s.)'in ruhaniyeti ile karsilasir. Hz.Musa (a.s.), Rasulüllah Efendimiz'e (s.a.v.) elli vakit namazin çok oldugunu, bunun ahir zaman üm-
metine agir gelecegini, Allah (c.c.)'tan namaz vakitlerini azaltmasi için niyazda bulunmasini söyler. Rasulüllah (s.a.v.) da tekrar Allahü Teala'nin (c.c.) huzuruna varip,
elli vakit namazin agir gelebilecegini, vakitleri biraz azaltmasi için Allahu Teala'ya (c.c.) niyazda bulunur. Allahü Teala (c.c.) da namazlari on vakit azaltarak kirk vakte
indirir. Rasulüllah Efendimiz (s.a.v.) geri dönerken tekrar Musa Aleyhisselam ile karsilasir. Hazreti Musa (as.) yine bu kadar vakit namazin çok olacagini söyler ve biraz daha azaltilmasi için tekrardan Allahü Teala (c.c.)'nin huzuruna gitmesini söyler. Bu gidip gelmeler birkaç kez daha tekrarlanir ve namaz vakitleri sonunda bes vakte indirilir. Iste böylece Muhammed Aleyhisselam ümmetine her gün bes vakit namaz farz kilinir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Musa Aleyhisselam'm bizzat kendisi ile degil ruhaniyeti ile görüsmüstür. Elbetteki Allah'in (c.c.) dostlari ölmez. Onlar için sadece nakil söz konusudur. Mekan degistirirler. Onlarin himmet ve yardimlari daima vardir.
Musa Aleyhisselam, Hazreti Muhammed (s.av.)'in ve O'nun ümmetinin fazilet ve büyüklügünü, Allah (c.c.) yanindaki degerini Levh-i Mahfuz'da gördükten sonra söyle der: "Ya Rabbi! Hazreti Muhammed Sall
ü Aleyhi ve Sellem'in ümmeti olamadim. Bari ümmetini görenlerden olsaydim" deyip derin bir arzu ediyor. O sirada Imam-i Gazali'nin ruhaniyeti (rahmetullahi aleyh) oraya gelir ve Musa Aleyhisselam ile görüsürler. Musa Aleyhisselam; -Sen kimsin? diye sorunca, Imam-i Gazali: Muhammed oglu, Muhammed oglu, Hamid oglu Imam-i Gazali'yim diye cevap verir. Bu cevap üzerine Hazreti Musa (as.): -Künyeni neden bu, kadar uzun söyledin? Yalnizca Imam Gazali deseydin kifayet etmez miydi? diye sorar. Imam-i Gazali de (rh.a.) söyle cevap verir:
-Allah (c.c.) Hazretleri ile kelam konusmaya gittigin zaman sana `Sag elindeki nedir?'diye sordugunda, sen onu tanitirken `0 benim asamdir. Ona dayanir ve onunla davarlarima yaprak silkelerim ve onda benim baska hacetlerim de vardir' (Taha, 18) diye uzun uzun anlattin, kisaca cevap verseydin yeterli olmaz miydi?" seklinde sorusuna soruyla cevap verir. Hazreti Musa Aleyhisselam da buna cevap olarak:
-Ben Allahü Teala (c.c.) ile biraz daha fazla konusabilmek için uzunca açikladim, der. Imam-i Gazali de (rh.a) cevap olarak:
Sen, Allah'in (c.c.) büyük peygamberlerindensin. Kelimullah'sin. Kitab verilenlerdensin. Onun için seninle daha fazla konusabilme serefine nail olmak için uzun açiklamada bulundum, der.
Iste Musa Aleyhisselam ile bu derece yakin olabilen Imam-i Gazali (rh.a.) zamaninin en büyük alimlerinden birisiydi. Fakat önceleri tasavvufi yoldan uzak ve bu yolu da benimsemeyen bir zat oldugu, kardesi ile aralarinda geçen bir hadiseden sonra tasavvufa yöneldigi ve kisa zamanda gavs oldugu rivayet edilir.
Bizler de içinde bulundugumuz bu nimete layik olmak için çok çalisalim, Hazreti Muhammed Mustafa Sall
ü Aleyhi ve Sellem'e hakiki ümmet olmaya gayret edelim.
Padisah ne kadar büyük olursa, hizmetçisi de o kadar büyüktür. Hasan-i Basri (r.a.) bir gün çarsiya çikmis ve bir dükkana oturmus. Bakmis ki bir adam çarsida elini kolunu sallaya sallaya, gururlu ve kibirli bir sekilde geziniyor. Hasan-i Basri (rh.a) sorar.
" -Bu kimdir ki böyle gururla ellerini kollarini sallaya sallaya yürüyor?" Orada bulunanlar:
-Bu sahis padisahin hizmetçisidir. 0nun için böyle gururla yürüyor" derler.Bunun üzerine Hasan-i Basri (rh.a.):
"-Ben de sultanlar sultani Allahü Teala'nin (c.c.) kuluyum. Ben neden bu adamdan daha iyi yürümeyeyim" der ve çarsinin içinde ellerini kollarini sallaya sallaya bir müddet gezinir.
Bizim de üzerimize düsen, sultanlar sultanina çok ibadet edip, çok çalismamizdir. Zaten Allahü Teala (c.c.) "Insanlari ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattim" diye buyurmustur (Zariyat). O'na layik olmaya çalisalim. Bizlere bildirmis oldugu hayirlari yapmaya gayret edelim. Zaten Allahü Teala da (c.c.) söyle buyuruyor. "Azaba duçar olmadan önce (tevbe edip) Rabbiniz'e dönün ve ona teslim olun.Sonra yardim olunmazsiniz. Ansizin haberiniz olmadan azap size gelmeden önce Rabbiniz'den size indirilenin en güzeline (nehyedildiklerinizi birakip emrolunduklaniza) tabi olun." (Zümer, 54-5) Dünyada yapilan günahlarin hesabi, azabi ve cezasi ahirettedir. Ölmeden önce iyi amelde bulunmaya acele edin. Bir insan tek basina, yalnizken, günah isleme firsati oldugu halde, Allah'tan (c.c.) korkarak o günahi islemezse, Allah (c.c.) ona çok büyük ecir ve sevap veriyor. Bu davranis (günahtan kaçis) mümin için en hayirli istir. Bu hal imanin kemale erdiginin alametidir.
Kalabaliktan çekindigi için günah islemeyen kimseye sevap yoktur ama yalnizken ve elinden geldigi halde, yapabilecek durumdayken günah islemeyene çok sevap vardir.
Herkesin birbirinden kaçacagi o günde, bütün insanlar hesaplari görüldükten sonra bir kismi cennete bir kismi da cehenneme gitmek üzere ayrilirlar. Daha sonra herkes ayrildiklari yerlerine gitmeden önce; anne, baba, ogul, kiz hepsi birbirlerine sarilip vedalasirlar. Onlarin bu vedalasmalari 500 yil sürer. Vedâalasma bitince melekler onlara gelecek ve " Vedalasma bitmistir. Artik birbirinizden ayrilin" diyeceklerdir.
Sonra da herkes hak ettigi yere gönderilecektir. Cehenneme gidenlere Allah (c.c.) seslenir:
" -Ey Adem ogullari! Seytana itaat etmeyin, o sizin apaçik düsmaninizdir, bana itaat edin, dogru yol budur, diye size bildirmedim mi?" (Yasin, 60-61)
Yine Allahü Teala (c.c.) söyle buyurur:
" -Bugün onlarin agizlarini mühürleyecegiz. Elleri bize konusacak ve ayaklari da neler isledilerse ona sahitlik edeceklerdir."
(Yasin 65).
Insanlarin omuzlarinda iki melek vardir. Islenen günahi tevbe edebilir diye sagdaki melek soldakine yirmidört saat yazdirmiyor. Bu vakit zarfinda tevbe etmezse, defterine bir günah yaziliyor. Sevap melegi ise, her sevap ve iyilik için ondan yediyüz katina kadar sevap yazdigi oluyor. Hiç beklemeden hemen yaziyor. Bundan büyük bir nimet olur mu?
Allahü Teala(c.c.) kulunu bagislayip affetmek için adeta ufak bir bahane ariyor. Madem Allah (c.c.) bahane ariyor, biz de gayret edelim. Dünya ile magrur olmayalim, ona kanmayalim.
Sofiler ayakta çok beklediler. Onun için sohbetime burada nihayet veriyorum. Allah (c.c.) hepinizden razi olsun. Insa
nasib olursa cumaya kadar evimize dönmek niyetindeyiz. Bu maksatla buradan ayriliyoruz.
Allah (c.c.) hepimizi affetsin, insa
.
http://www.ashabilyemin.com/kisa-hayat-hikayesi-muhammed-rasid-hazretleri-t9388.html
Allah[cc]bizleri biiznillah şefaatına mashar eylesin.
mübarek ruhu şeriflerine el fatiha
Baglilari arasinda Seyda hazretleri nâmiyla bilinen Esseyh Esseyyid Muhammed Rasid Erol (k.s.) hazretleri 23.3.1930 tarihinde Siirt'in Baykan ilçesine bagli Siyanüs köyünde dünyayi sereflendirmislerdir. Babasi Gavsi Bilvanisi Seyyid Abdulhakim Hüseyni (k.s.) hazretleri olup Naksibendi büyüklerindendir.Dedeleri Seyyid Muhammed Seyh Muhammed Diyauddin (k.s.) hazretlerinin halifelerindendir. Baba ve dedeleri ilim ve tarikat ehli olan Seyda hazretleri Evladi Resul olup Bilvanis seyyidlerindendir. Hz. Hüseyin (r.a.) soyundan geldigi için de "El-Hüseyni" denilmektedir.
Seyyidlik seceresi su sekildedir:
1- Seyyid Muhammed Rasid el-Hüseyni
2- Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni
3- Seyyid Muhammed
4- Seyyid Ma'ruf
S- Seyyid Tahir
6- Seyh Seyyid Kâl
7- Seyyid Hace Ehu Tâhir
8- Seyyid Said Ebu'l-Hayr
9- Seyyid Ali
10- Seyyid Halil
11- Seyyid Hasan
12- Seyyid Mahmud
13- Seyyid Ali
14- Seyyid Taceddin
15- Seyyid Kasim
16- Seyyid Idris
17- Seyyid Ca'fer
18- Seyyid Kasim
19- Seyyid Kemaleddin
20- Seyyid Ebu Firas
21- Seyyid Fellâh
22- Seyyid Muhammed
23- Seyyid Taceddin
24- Seyyid Ebu Firas
25- Seyyid Maceddin
26- Seyyid Muhammed el-Magfur Ebu Firas
27- Seyyid Serafeddin
28- Seyyid Imam Ali
29- Seyyid Imam Hüseyni (r.a.)
Dedesi Seyyid Muhammed (k.s.) medreselerde yetismis çok büyük bir alimdi. Hüsn-ü hat sanatinda çok mahirdi. Hazret'e intisab etmis, Naksibendi halifesi olarak icazet ve hilafet almisti. Fakat kendisi seyhine "Sizin sagliginizda kendi halifeligimi açikliyamam, sizden sonraya kalirsam, açiklanmasini birisine vasiyyet edersiniz. Aksi takdirde sizin yasadiginiz devirde ben mürsidim ben seyhim diyemem, lütfen beni gizleyiniz" diye rica etmisti. Seyhinden önce vefat ettigi içinde halifeligi asikare olarak ilân edilmeyip gizli kalmistir.
Babasi olan Gavs hazretlerini Seyyid Muhammed'in vefati üzerine Seyyid Maruf (k.s.) (Seyda hazretlerinin dedesinin babasi) büyütmüstür. Gavs hazretleri Siyanüs seyyidlerinden olan Fatima Validemizlee vlenmisler, bu izdivactan Seyyid Muhammed(ka.), Seyyid Muhammed Rasid (k.s.) ve Seyyid Zeynel Abidin isimlerinde üç oglu ile Halime ve Hatice isminde iki kizi olmustur. Zeynel Abidin küçük yasta vefat etmistir. Ilk zevcesinin tesvikiyle evlendigi Taruni köyünden Seyyide olan ikinci hanimi Sidika Validemizdende Seyda hazretlerinin diger kardesleri, Seyyid Abdülbaki (k.s.), Seyyid Ahmed, Seyyid Abdülhalim, Seyyid Muhyiddin ve Seyyid Enver ile Aynulhayat, Refiate, Raikate, Naciye adli kizkardesleri olmustur. Seyda hazretleri 2 yaslarinda iken Seyyid Ma'ruf vefat edince Gavs hazretleri evini Siyanüs köyünden Taruni köyüne tasidi. Burada 13 sene kaldilar. Daha sonra mürsidi Ahmedi Haznevi'nin (k.s.) izniyle Bilvanis köyüne hicret ettiler. Seyda hazretleri (k.s.) bu köyde yine Seyyide olan Sekine Validemizle evlenmislerdir. Bu evlilikten Seyyid Fevzeddin, Seyyid Abdülgani, Seyyid Taceddin, Seyyid Mazhar, Seyyid Abdurrakib isimli ogullari ile Hasine, Muhsine, Hasibe, Rukiye, Münevver, Mukaddes, Mümine ve Hediye isimli kizlari dünyaya gelmistir. Gavs hazretleri Bilvanis köyünde 6 sene kaldiktan sonra Seyda hazretleriyle birlikte Bitlis'in Kasrik köyüne tâsindilar. Burada 11 sene kaldiktan soma Siirt'in Kozluk kazasinin Gadir köyüne hicret ettiler. 9 sene (Burada iken vatan görevini önce acemi birligi olan Manisa'da, soma Diyarbakir'da tamamladi) kaldiklari Gadir'den hayatinin sonuna kadar ikamet edecekleri Adiyaman ilinin Kâhta kazasinin Menzil köyüne yerlestiler. Babasi Gavs hazretleri 1 Haziran 1972 yilinda vefat edince basliyan irsad görevi 21 sene 4 ay 19 gün devam etmisti.
1968 yilinda halifelik icazetini alan 1972 yilinda irsad görevine baslayan Seyda hazretlerinin (k.s.) yurtiçinden ve yurdisindan asiri ziyaretçisinin gelmesi 18.7.1983 tarihinde Çanakkale'nin Gökçeada ilçesinde mecburi ikametine yolaçmistir. Önce Adiyaman'a, soma Adana'ya oradanda Gökçeada'ya götürülen Seyda' hazretleri çektigi sikinti ve adanin havasinin sihhatini etkilemesi sonucu 30.1.1985 tarihinde Ankara'ya nakledilmistir. Burada da 16 ay gözetim altinda tutulduktan soma Merkezi idarenin müsadesiyle tekrar Menzil'e dönmüstür. Tekrar teblig ve irsad hizmetine devam ederken 1991 yilinin Ramazan Bayrami bayramlasmasi sirasinda içersine zehirli böcek ilaci çekilmis siringayla suikast yapilmis, eline isabet eden zehir etkisini göstermis, acil müdahaleyle hastaneye yatirilan Seyda hazretleri (k.s.) hayati tehlikeyi atlatmis, fa-
kat elinin üstündeki ve içindeki yaralar sebebiyle uzun
süre izdirap çekmistir.
Seker, damar sertligi, tansiyon ve romatizma hastaliklari nedeniyle uzun yillar tedavi gören Seyda hazretlerinin ölümünden bir yil önce ayagi kirilmis çektigi izdiraplarina bir yenisi eklenmis, fakat irsad faaliyetleri kesintisiz devam etmistir. Romatizma sebebiyle her yaz gittigi Afyondaki kaplicalardan Ankara'ya dönüsünden bir kaç gün sonra 22.10.1993 Cuma günü cuma namazindan iki saat sonra 63 yasinda Rahmet-i Rahmana kavusmustur. Vefat haberini alan onbinlerce baglisinin katilimiyla ertesi gün Menzilde babasinin yani basinda topraga verilmistir.
Dr. A.Selahaddin Kinaci
TAHSIL HAYATI
Seyda Hazretleri ilk tahsiline babasinin yaninda baslayarak 7 yasinda Kur'an-i Kerim'i hatmetmistir. Sonra Baykan Müftüsü Molla Muhyiddinden ilim tahsili görmüstü. Daha sonra Mus ilinin Demirci köyünde Hazretin torunu Seyh Nasr'dan daha sonra Molla Ramazandan ders almisti. Dayisinin oglu olan ve sonradan halifesi olacak olan Seyyid Molla Abdulbaki'nin derslerine ise 5 yil Dilbey köyünde devam etmisti. Bu kiymetli alimlerden sarf, nahiv, mantik, belagat gibi alet ilimlerinin yaninda tefsir, hadis ve fikih dersleri aldi. Daha sonraki yillarda ilimle birlikte babasi ve mürsidi olan Gavs Hazretlerinden tasavvuf egitimini alarak 1968 yilanda Naksibendi Halifesi olmustur.
AHLAKI
Seyda Hazretlerinin (k.s.) en belirgin vasfi sabir, tevazuu ve hilmdi. Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye karsi kirici bir harekette bulunmamis, kin duymamistir. Binlerce kisi etrafinda pervane olurken kendisinde kibir ve kabaliktan eser görülmezdi. Seriata aykiri olmadigi takdirde kimseye sunu yap veya yapma demezdi. Günahkar veya itaatsiz demeksizin herkese karsi güleryüzlü ve güzel ahlakliydi.
SAHSIYETI
Seyda hazretleri kiyamete kadar bu dini ihya ve ikame eden Hz. Resulullah'in varis ve halifelerindendir. Muhammedi nuru yaydi, sünneti ihya ve kullari islah etti. O, Resulullah'in âli ve en yakinlarindan olup bu hale iman ve takva bagiyla ulasmis olup ne-
sebçede ehli beytindendir. Allah (c.c.)'in seçtigi kalbleri aydinlatan, insanliga yol gösteren, yeryüzünde emin Rabbanî alimlerdendir.
Onun güzel ahlakini gören herkes yaptiklarindan pisman olur, hemen tevbe etmek isterdi. Yanina gelenlerde çok hizli ahlakî degisim görülürdü. Ziyaretegelenlere öyle davranirdi ki sanki insanlar onun yanina degilde baska bir sebeble toplanmislar. Hizmet etmeyi ve hizmet edeni çok severdi. Bizzat çorbanin atesini yakar, sofilere çorba tasir, misafirleri yemek yemeden ve agirlamadan geri yollamaz, sofiler yemek yemeden kendisi yemezdi. Misafirperverligi o derecedeydiki hanelerinde hizmet eden erkek olmadigi taktirde kendisi bizzat ikram da bulunurdu. Ayrica çaliskanlari çok sever, her iste bizzat çalisanlara yardimda
bulunurdu.
Önceki Naksibendi büyüklerinin büyük-küçük demeden evlatlarina hürmet ve edebde kusur etmezdi. Seyda hazretleri herkese anlayisina ve aklina göre hitabederdi. Yoksul kisilerle konusur, hal ve hatirlanni sorar, ihtiyaçlan varsa hallederdi. Kendilerine karsi yapilan bir haksizlikta fitne çikmasin diye hakkindan vazgeçer, olaya sabrederdi. Dünya malina önem vermez, muhtaç olanlara gücünün yettigi kadar yardimda bulunur, dul ve yetimlere bizzat yardim ederdi. Talebeyken yabanci köylerde açliktan rerigi degisir ben açim demez, sabrederdi. Zulme ugradiginda sikayette bulunmazdi. Onun döneminde Menzil Dergahi adeta bir sehâvet, uhûvvet ve ihlâs merkezi durumundaydi. Ondan etkilenen baglilari birbirlerine kizmaz, en ufak kusurda özür ve helallik dilerlerdi. Insanlar huzur ve kardeslik içinde Islami ögrenmeye ve yasamaya baslamislardi.
AMEL VE TAKVASI
Seyyid Muhammed Rasid (k.s.) hazretleri, ilim tahsil eden ve ilim ögretenleri çok severdi. Ilim tahsili hususunda kisinin kendi cemaatindan olup olmamasina bakmazdi. Bir defasinda talebelerinden birine söyle söyledi: "Ey Allah'in kulu! Bir talebe yetistirmek bin kisiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisu'l enbiya olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük alimlerden ögreniniz. Herkesten fetva sormayin. Çünkü memlekette fetva verecek kimse çok azdir. Ilimle mesgul olan kimse dünyada en güzel is ile mesgul oluyor. Ilim olmadigi zaman cehalet olur. Cahilin abidi de sofisi de hüsrandadir. Siz Osmanli'ya bakiniz. Ne idi ne oldu. Sultan Abdülhamid arif-i billah idi. Basa geçer geçmez memlekette talebe yetistirme seferberligi baslatti..."
Camiye ve cemaata çok bagliydi. Hasta oldugu zamanlarda dahi cami ve cemaati terk etmez bazan inler gene camiye gelirdi.
Seyda hazretleri farz ve vacib ibadetlerinin disinda nafile ibadetlere, bilhassa geceleyin yapilan amellere çok önem verir, sofilere gece namazina kalkmayi tavsiye ederdi. Vitr namazini gece teheccüd namaziyla birlikte kilardi. Kusluk namazini normalde dört, Ramazan ayinda sekiz rekat kilardi. Gecenin çok az kismini uyku ile diger zamanini günes doguncaya kadar ibadetle ihyâ ederdi. Ramazan ayinda amelini arttirir, gece ve gündüz olmak üzere günde 2 defa tesbih namazi kilardi. Ilk onbesgün teheccüd namazini ehli beyti ile, son onbes günü camide cemaatla kilar, Ramazanin son on günü gecesinde uyumayarak, Kadir Gecesine vasil olmaya çalisirdi. Diger zamanlar günde bir cüz Kur'an-i Kerim okurken, bunu Ramazan ayinda iki günde bir hatim indirmeye kadar fazlalastirirdi.
Ramazan ayi orucu disinda Sevval ayi orucunu, Arefe günü orucunu ve Muharrem orucunu hiç terketmezdi. Hangi sartlarda olursa olsun Hatme-i Hacegan-i yapmaya çalisir ve yakinlarina da (baglilarina da) tavsiye ederdi.
IRSADI
Daha önceki büyük mürsidler gibi Seyyid Muhammed Rasid (k.s.) de Ümmet-i Muhammedin Allah Teala'ya tevbe vesilesi idi. O ulu zat hayatini yaklasik son yirmiiki senesindeki irsadi boyunca hergün yüzlerce, hafta sonlarinda ve özel günlerde binlerce kisiye Allah adina, tevbe veriyor, dogru yoldan ayrilmayacaklarina dair söz aliyordu. Irsadinin ilk yillarinda tek tek tevbe verirken ileriki yillarda kalabalik arttigindan iki elini uzatarak sigabildigi kadar insanlara gruplar halinde tevbeyle bey'at veriyordu. Kisiler grup grup, önüne diz çökerek, onun söyledigi tevbe sözlerini tekrarliyor, sonra da bu sözlütevbeyi sünnet-i seniyede tarif edildigi gibi, abdest ve gusl abdesti alarak kilacagi iki rekat tevbe namazi ile saglamlastiriyordu. Daha sonra bu sahislar usülünce Allah'i (c.c.) zikrederek ve diger nafile amelleri ögrenerek sünnet-i serif'e uygûn, ihlas ve tevazu içinde dinini yasamaya gayret gösteriyordu.
Ikamet ettigi Adiyaman'in Kâhta kazasinin Menzil köyü yerlesim yerlerinden uzaktâ olmasina ragmen insanlarin, Allah'in yardimi, ve fethi, Rasulullah (a.s.)'in bereket ve feyzi ile akin akin gelmesiyle devamli kalabalik bir sehir görünümünde, sen ve hareketli idi. Sadece Türkiye'den degil diger Islam ülkelerinden hatta Avrupa'dan gelerek tevbe yapip intisab edenler oluyordu.
Hazret, Allah Teala'nin kiyamete kadar açik tuttugu tevbe kapisindan kim gelirse, kilik-kiyafetine, saçina-basina degil zahiren de olsa tevbe niyetine bakiyor, tevbe için diz çökme anlayis ve tevâzusunu gösteren herkese el uzatarak, tövbe veriyordu. Isteyene zikrullah gizli zikir usulünce tarif ediliyordu.
Görünürde herhangi bir kimseyi ortaya çekecek cazibe olmadigi halde insanlarin ona teveccühünü ve gruplar halinde tevbe edisini, daha güzel yasamak için dine yönelisini görenlerin akillari hayrette kaliyordu. Zira Hazret bu davetini ve irsadini sözlü olarak degil, mânevi nazar, Rabbani hal ve bizce farkedilmeyen ilahî bir çekimle yapiyordu. Onun yasadigi hayat ve hal Allah adina bütün meramini anlatmaya kafi geliyordu.
O'nun derdi Allah (c.c.)'ti. Davasi kulluktu. Cihadi islahti. Istedigi; ihlas, sevgi ve gayretti. Allah rizasi için ve samimi niyetle yanina giden herkes, Allah yolunda ondan bir nasib almis ve muhakkak bereket- lenmistir. O'nu sahid tutarak Allah'a tevbe edenlerin ekseriyeti, tevbesinde sadik kalmaya ve Islami Allah ve Resulunun istedigi gibi yasamaya çalismistir. Bu zamana kadar kendisinden rahatsiz olanlar Allah düsmanlari olmustur. Hakkinda mahkemlere duyurulan bütün suç ve suçlamalar sunlardi:
"Bu zat, etrafinda kalabaliklari topluyor!"
"Insanlar akin akin gelip, ziyaret ediyor, elini öpüyorlar!"
"Herkese tevbe ettirip,. zikir ögretiyor!"
"Milleti içki ve uyusturucu gibi seylerden tövbe
ettirip, tekel satislarinin düsmesine ve devletin zarar
görmesine sebep oluyor!" v.s.
O ise, bütün teveccüh ve nazarini bu tür itham sahibi saskinlara degil, Allah Teala'nin açtigi tövbe kapisina kosan asiklara dönderdi ve Nur Ceddi'nin (s.a.v.) garib kalmis ümmetine, O'na vekaleten, bereketli ellerini uzatip tevbeye davetine devâm etti. Talebelerine: "Allah'a gelin, Allah'a dönün, O'na gidecegiz, O'na gidiyorum" diyerek bir sonbahar günü Rabbi Kerim'inin: "Ey mutmain olmus nefis (sahibi kulum): Sen Rabbinden razi, Rabbin de senden razi olarak O'na dön. (Gel, salih) kullarimin arasina katil. Gir cennetime!" davetine uyarak aramizdan ayrildi.
Allah rahmet etsin (Amin)
Bismillahirrahmanirrahim
Ellhamdülillahi rabbil âlemîn. Vessalatü vesselamü alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.
Allah (c.c.) biz Müslümanlar'a büyük nimetler bahsetmistir. Bu nimetlere çok sükretmemiz lazimdir. Bu nimetlerin birincisi ve en önemlisi Allahü Teala'nin bizi Islâm'la sereflendirmesidir. Bu nimete karsilik Allah'a çok ibadet etmemiz icab eder. Zaten namaz kilmak, oruç tutmak, zekat vermek, sadaka vermek gibi ibadetler de Allah'in bize dünyada bahsettigi en büyük nimetlerden degil midir? Bu ibadetlere karsilik Allahü Teala(c.c.) Müslümanlara cenneti ve içindeki nimetleri hazirlamistir; orada ebedi olarak kalacaklardir. Buna göre ibadetlerimizi arttirmamiz gerekir.
Allahü Teala (c.c.) bize hidayet yolunu
göstermekle büyük bir lütuf ve ihsanda bulunmustur. Kafirler bu lütfu Rabbani'ye icabet etmediklerinden dolayi onlara ebedi cehennem atesi ve azabini hazirlamistir. Insan söyle bir düsünse, parmagini tuttugu bir mum alevinin verecegi aciya dahi dayanamaz. Bir mum atesine bile parmagini tutamazken nasil olur da ebedi ates olan cehennemlik amelleri isler, günahlardan kaçinmaz ve ibadet yapmaz? Iste bütün bunlari düsünerek ibadetlerimizi artirmaliyiz.
Allahü Teala (c.c.) bütün dünyanin servetini bize vermis olsaydi Müslüman olmanin bedelini yine de karsilayamazdik.
Bu nimetlerin ikincisi Allahü Teala'nin (c.c.) bizleri en son ve en büyük peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v.) ümmetinden kilmasidir. Nasil ki, Hazreti Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdali ve en üstünüdür, onun ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. Hazreti Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktigi zamari, orada Hazreti Muhammed (s.a.v.)'in hasletlerini, büyüklügünü, faziletini görmüs de "Ya Rabbi! Keske beni de Hazreti Muhammed (s.a.v.) ümmeti olarak yaratsaydin. Baska birsey istemezdim" diye buyurdugu rivayet edilir. Iste biz böyle büyük bir peygamberin ümmetiyiz. Buna layik olmaya çabalayalim.
Hazreti Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edilen bir hadis-i serifte `Benim ümmetimin (ilmiyle amil) alimleri Beni Israilin peygamberleri gibidir. (Bu, büyüklük bakimindan degil hidayet bakimindandir.)" buyurmustur. Eskiden gönderilen peygamberlerin bir kismi yalniz kendisini irsad etmis, bir kismi yalniz kendi aile ferdlerini, bir kismi içinde bulundugu kabilesini, bir kismi da yalniz içinde bulundugu köyü irsad edebilmistir. Hazreti Peygamber (s.av.)'in ümmetinin velileri, mürsid-i kamiller ise daha fazla irsadda bulunarak daha çok kimselerin hidayete ermelerine vesile olmuslardir.
Cenabi Hakk'in bizlere farz kilmis oldugu namazda husu ve takvaya da çok dikkat etmemiz gerekir. Namaz peygamber (s.a.v.)'e miraçta farz kilinmistir. ilk önce elli rekat olarak fart kilinmistir. Bu emirle Rabb'in huzurundan dönen Hazreti Peygamber (s.a.v.) altinci kat semada Hz.Musa (a.s.)'in ruhaniyeti ile karsilasir. Hz.Musa (a.s.), Rasulüllah Efendimiz'e (s.a.v.) elli vakit namazin çok oldugunu, bunun ahir zaman üm-
metine agir gelecegini, Allah (c.c.)'tan namaz vakitlerini azaltmasi için niyazda bulunmasini söyler. Rasulüllah (s.a.v.) da tekrar Allahü Teala'nin (c.c.) huzuruna varip,
elli vakit namazin agir gelebilecegini, vakitleri biraz azaltmasi için Allahu Teala'ya (c.c.) niyazda bulunur. Allahü Teala (c.c.) da namazlari on vakit azaltarak kirk vakte
indirir. Rasulüllah Efendimiz (s.a.v.) geri dönerken tekrar Musa Aleyhisselam ile karsilasir. Hazreti Musa (as.) yine bu kadar vakit namazin çok olacagini söyler ve biraz daha azaltilmasi için tekrardan Allahü Teala (c.c.)'nin huzuruna gitmesini söyler. Bu gidip gelmeler birkaç kez daha tekrarlanir ve namaz vakitleri sonunda bes vakte indirilir. Iste böylece Muhammed Aleyhisselam ümmetine her gün bes vakit namaz farz kilinir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Musa Aleyhisselam'm bizzat kendisi ile degil ruhaniyeti ile görüsmüstür. Elbetteki Allah'in (c.c.) dostlari ölmez. Onlar için sadece nakil söz konusudur. Mekan degistirirler. Onlarin himmet ve yardimlari daima vardir.
Musa Aleyhisselam, Hazreti Muhammed (s.av.)'in ve O'nun ümmetinin fazilet ve büyüklügünü, Allah (c.c.) yanindaki degerini Levh-i Mahfuz'da gördükten sonra söyle der: "Ya Rabbi! Hazreti Muhammed Sall
-Allah (c.c.) Hazretleri ile kelam konusmaya gittigin zaman sana `Sag elindeki nedir?'diye sordugunda, sen onu tanitirken `0 benim asamdir. Ona dayanir ve onunla davarlarima yaprak silkelerim ve onda benim baska hacetlerim de vardir' (Taha, 18) diye uzun uzun anlattin, kisaca cevap verseydin yeterli olmaz miydi?" seklinde sorusuna soruyla cevap verir. Hazreti Musa Aleyhisselam da buna cevap olarak:
-Ben Allahü Teala (c.c.) ile biraz daha fazla konusabilmek için uzunca açikladim, der. Imam-i Gazali de (rh.a) cevap olarak:
Sen, Allah'in (c.c.) büyük peygamberlerindensin. Kelimullah'sin. Kitab verilenlerdensin. Onun için seninle daha fazla konusabilme serefine nail olmak için uzun açiklamada bulundum, der.
Iste Musa Aleyhisselam ile bu derece yakin olabilen Imam-i Gazali (rh.a.) zamaninin en büyük alimlerinden birisiydi. Fakat önceleri tasavvufi yoldan uzak ve bu yolu da benimsemeyen bir zat oldugu, kardesi ile aralarinda geçen bir hadiseden sonra tasavvufa yöneldigi ve kisa zamanda gavs oldugu rivayet edilir.
Bizler de içinde bulundugumuz bu nimete layik olmak için çok çalisalim, Hazreti Muhammed Mustafa Sall
Padisah ne kadar büyük olursa, hizmetçisi de o kadar büyüktür. Hasan-i Basri (r.a.) bir gün çarsiya çikmis ve bir dükkana oturmus. Bakmis ki bir adam çarsida elini kolunu sallaya sallaya, gururlu ve kibirli bir sekilde geziniyor. Hasan-i Basri (rh.a) sorar.
" -Bu kimdir ki böyle gururla ellerini kollarini sallaya sallaya yürüyor?" Orada bulunanlar:
-Bu sahis padisahin hizmetçisidir. 0nun için böyle gururla yürüyor" derler.Bunun üzerine Hasan-i Basri (rh.a.):
"-Ben de sultanlar sultani Allahü Teala'nin (c.c.) kuluyum. Ben neden bu adamdan daha iyi yürümeyeyim" der ve çarsinin içinde ellerini kollarini sallaya sallaya bir müddet gezinir.
Bizim de üzerimize düsen, sultanlar sultanina çok ibadet edip, çok çalismamizdir. Zaten Allahü Teala (c.c.) "Insanlari ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattim" diye buyurmustur (Zariyat). O'na layik olmaya çalisalim. Bizlere bildirmis oldugu hayirlari yapmaya gayret edelim. Zaten Allahü Teala da (c.c.) söyle buyuruyor. "Azaba duçar olmadan önce (tevbe edip) Rabbiniz'e dönün ve ona teslim olun.Sonra yardim olunmazsiniz. Ansizin haberiniz olmadan azap size gelmeden önce Rabbiniz'den size indirilenin en güzeline (nehyedildiklerinizi birakip emrolunduklaniza) tabi olun." (Zümer, 54-5) Dünyada yapilan günahlarin hesabi, azabi ve cezasi ahirettedir. Ölmeden önce iyi amelde bulunmaya acele edin. Bir insan tek basina, yalnizken, günah isleme firsati oldugu halde, Allah'tan (c.c.) korkarak o günahi islemezse, Allah (c.c.) ona çok büyük ecir ve sevap veriyor. Bu davranis (günahtan kaçis) mümin için en hayirli istir. Bu hal imanin kemale erdiginin alametidir.
Kalabaliktan çekindigi için günah islemeyen kimseye sevap yoktur ama yalnizken ve elinden geldigi halde, yapabilecek durumdayken günah islemeyene çok sevap vardir.
Herkesin birbirinden kaçacagi o günde, bütün insanlar hesaplari görüldükten sonra bir kismi cennete bir kismi da cehenneme gitmek üzere ayrilirlar. Daha sonra herkes ayrildiklari yerlerine gitmeden önce; anne, baba, ogul, kiz hepsi birbirlerine sarilip vedalasirlar. Onlarin bu vedalasmalari 500 yil sürer. Vedâalasma bitince melekler onlara gelecek ve " Vedalasma bitmistir. Artik birbirinizden ayrilin" diyeceklerdir.
Sonra da herkes hak ettigi yere gönderilecektir. Cehenneme gidenlere Allah (c.c.) seslenir:
" -Ey Adem ogullari! Seytana itaat etmeyin, o sizin apaçik düsmaninizdir, bana itaat edin, dogru yol budur, diye size bildirmedim mi?" (Yasin, 60-61)
Yine Allahü Teala (c.c.) söyle buyurur:
" -Bugün onlarin agizlarini mühürleyecegiz. Elleri bize konusacak ve ayaklari da neler isledilerse ona sahitlik edeceklerdir."
(Yasin 65).
Insanlarin omuzlarinda iki melek vardir. Islenen günahi tevbe edebilir diye sagdaki melek soldakine yirmidört saat yazdirmiyor. Bu vakit zarfinda tevbe etmezse, defterine bir günah yaziliyor. Sevap melegi ise, her sevap ve iyilik için ondan yediyüz katina kadar sevap yazdigi oluyor. Hiç beklemeden hemen yaziyor. Bundan büyük bir nimet olur mu?
Allahü Teala(c.c.) kulunu bagislayip affetmek için adeta ufak bir bahane ariyor. Madem Allah (c.c.) bahane ariyor, biz de gayret edelim. Dünya ile magrur olmayalim, ona kanmayalim.
Sofiler ayakta çok beklediler. Onun için sohbetime burada nihayet veriyorum. Allah (c.c.) hepinizden razi olsun. Insa
Allah (c.c.) hepimizi affetsin, insa
http://www.ashabilyemin.com/kisa-hayat-hikayesi-muhammed-rasid-hazretleri-t9388.html
Allah[cc]bizleri biiznillah şefaatına mashar eylesin.
mübarek ruhu şeriflerine el fatiha