Mount & Blade: Çöl Masalı - 3. Bölüm - Kötü Haberler

Bu konuyu okuyanlar

Penetrator God

Doçent
Katılım
14 Ocak 2020
Mesajlar
864
Çözümler
1
Reaksiyon puanı
527
Puanları
93
Yaş
26

1621454319676.png

Sultan Hakim ve sancağı

Devasa surlarla çevrili başkent Shariz’in güney kapısından içeriye karşılaştığım siyah atın üzerinde hızla girmiştim. Saraya doğru yaklaşıyordum. Sarayın giriş kapısına ulaşınca atımdan indim ve kapıdaki muhafızlardan birine yaklaşıp telaşlı bir ifadeyle Sultan Hakim’i görmek için geldiğimi, ona Ayn Assuadi köyünden çok önemli bir haber getirdiğimi söyledim. Sarranid ile sınır komşuları olan Rodok Krallığı ile Kergit Hanlığı aralarında barış anlaşması imzalamış ve sonrasında ittifak kurarak aynı anda Sarranid Sultanlığına saldırmaya başlamışlardı.

En kolay hedef olan köyleri yağmalayıp halkı katlederek Sarranid’in kalbine doğru ilerleyişlerini sürdürüyorlardı. Yol kenarında bulduğum o yaralı asker saldırıya uğrayan sınır devriyelerinden birinde görevliydi ve onlara saldıran Rodoklu ve Kergitli askerlerden kaçarken vurulmuştu. Yaralı gözcü kendine geldikten sonra durumu bana anlatınca bende köy büyüklerine anlattım. Köy halkı bu haberi derhal Sultan Hakim’e bildirmek için haberci olarak beni yollamışlardı. Çünkü benden başka köydeki gençler arasında gönüllü olan bir kişi bile çıkmamıştı. Tabii üvey babam Affan bu durumu duyunca şiddetle karşı çıkmıştı. Başıma bir iş gelmesinden korkuyordu. Ancak biraz uğraşıp dil döktükten sonra onu ikna ettim.

Getirdiğim haberi alan Sultan Hakim, çaresiz bir ifade ile yüzünü buruşturdu. Çünkü ordusunun önemli bir kısmı kuşatma ve yağmaları bastırmak için kuzey batıya gitmişti. Bana beklememi emretti ve hemen şehir meclisini topladı. Bir süre sonra bende toplantı salonuna çağırıldım. Toplantı salonuna çekingen adımlarla girdim, meclis üyelerini ve Sultan Hakim’i saygıyla selamlarken karşımdaki ihtiyarların karamsar bakışlarından bazı şeylerin ters gittiğini anladım.

“Emredin sultanım,” dedim Sultan Hakim’e doğru birkaç adım atarak.

Hakim tahtını itekleyerek ayağa kalktıktan sonra düşünceli bakışlarla yanıma yaklaştı ve dostane bir tavırla elini omzuma dokundurup, “Adın Ammar’dı değil mi?” diye sordu.

“Evet sultanım,”

“Senin babanı hatırlıyorum. Tüm Kalradya’daki en iyi ordu komutanlarından biriydi. Ne yazık ki Ayzar’ın ordusunda heba oldu gitti.”

“Sağ olun sultanım,” dedim.

“Senin ismini de çok duydum. Bütün köy ve şehirler bunu konuşuyor. Dövüş konusundaki becerinin eşsiz olduğu söyleniyor. Öyle bir babanın oğlundan zaten daha azını beklemezdim.”

“Çok naziksiniz sultanım,”

Hakim memnun bir ifade ile bir an gülümsedi ve ardından da, “Her neyse…” dedi ve yine az önceki düşünceli haline büründü.

“Gelelim asıl meseleye. Şimdi anlatacaklarımı dikkatlice dinlemeni istiyorum…”

“Sizi dinliyorum sultanım.”

“Her şey üst üste gelmeye devam ediyor. Ana ordumuzun büyük bir çoğunluğu oğlum Emir Lakhem’in yönetiminde Kergitli tüccar loncasının üyelerinin topraklarımız üzerinde yürüttükleri saldırıları bastırmakla meşgul. Rodokların ise uzun zamandır gözleri topraklarımızdaydı ve diğer taraftan geriye sadece başkent Shariz’in güvenliğini gerçekten sağlayabilecek sayıda askerimiz kaldı. Bu şehrin sınırları dışındaki hiçbir yer artık güvenli değil. Sana demem o ki Ammar, Ayn Assuadi köyü Başkent Shariz’in ve bizzat benim güvenliğimden daha önemli olamayacağı için ana ordumuz işini bitirene dek kendisini savunsun. Uzun lafın kısası şu, elinizden geldiği kadar Kergitleri ve Rodokları oyalayıp bize zaman kazandırmanızı istiyorum anlaşıldı mı?”

Rahatsız ve şaşkın bir ifadeyle sessizce dinlemeye devam ettim. Sultan Hakim'de bunu fark etmiş olmalıydı ki kısa bir süre itiraz edip etmeyeceğimi görmek için bekledi. Daha sonra lafına devam etti:

“Bu dediğimi yapabilirseniz hem sizin için, hem de zor zamanlar yaşayan ülkemiz için çok iyi olur. Bu hizmetlerinizin mükâfatını fazlasıyla veririm. Durum bu ve şimdilik bizim bu tedbiri uygulamaktan başka çaremiz yok.”

Sultan Hakim’in söylediklerini duyduktan sonra fazlasıyla şaşırmış ve rahatsız olmuştum; fakat bundan başka yapabileceğim hiçbir şey olmadığını da biliyordum. Zaman kaybetmeden Sultan’ın emrini köyüme iletmek için hemen yola koyuldum. Bir gün sonra Ayn Assuadi’ye ulaşıp Hakim’in emrini köylüme bildirdim. Bu haberi tıpkı benim gibi bir kesim şaşkınlıkla karşılamıştı. Fakat daha büyük bir çoğunluğu Hakime sinirlenmiş ve bildiği tüm küfürleri arkasından etmişti. Aralarına üvey babamında dahil olduğu köyün önde gelenleri, düştüğümüz bu durum karşısında ne yapmamız gerektiğini konuşmak için aldıkları ortak karar sonucunda, akşam toplanıp konuyu tartışmaya karar verdiler.

Bende fırsattan istifade dinlenmek ve hasret gidermek için üvey babam Affan ile evime gittim.
Rapor
 
Üst