Max Payne 2'den aklıma kazınan sözler

Bu konuyu okuyanlar

realmanager

Profesör
Katılım
31 Ekim 2009
Mesajlar
3,927
Reaksiyon puanı
99
Puanları
0
ekleme: bu arada bu cümleleri şu videodaki Max Payne soundtrack ile okursanız etkileyiciliği 10 kat artar.

http://www.youtube.com/watch?v=LMUu1tOXna4

Biliyorsunuz malum Max Payne 3 çıkacak ve seriye külliyen edecekler ya
Ama yine de elimiz mahkum indirip oynayacağız korsanını :D
Max Payne 2'yi hatırlamak için IMDB'deki Memorable Quetes(Unutulmaz Alıntılar) bölümüne baktım bazı cümleleri sizin için çevirmek istiyorum.
O kadar yoğun anlamlı cümlelerdi ki çeviriken acayip zorlandım.
Bu cümleleri okuduktan sonra Max Payne'in başarısına hak vereceksiniz.
Bu cümlelerin tamamı 2. seri The Fall Of Max Payne'den




Max Payne: What about Mona Sax?
Vladimir Lem: I know of her, her reputation as a hired killer. I hear she is a stone fox. I would fuck her.
Max Payne: [narrating] Right then, I hated Vlad.
Max Payne: Peki ya Mona Sax?
Vladimir Lem: Onu biliyorum, kiralık katil olarak ününü. Duyduğuma göre taş gibi piliçmiş. Onu s*kmek isterdim.
Max Payne[içinden söylüyor]: O andan sonra, Vlad'dan nefret ettim.



Vladimir Lem: I hate to do this, but you know how you are. You would never let it go.
Max Payne: [narrating] Einstein was right. Time is relative to the observer. When you're looking down the barrel of a gun, time slows down. Your whole life flashes by, heartbreak and scars... Stay with it, and you could live a lifetime in that split second.
Vladimir Lem: Besides, a gentleman always avenges the insults done to his lady. You did kill Winterson.
[shoots Max in the head]
Vladimir Lem: Bunu yapmaktan nefret ediyorum, fakat sen kendini biliyorsun. Asla böyle devam etmesine izin vermeyecektin.
Max Payne[içinden söylüyor]: Einstain haklıydı. Zaman izleyici için görecelidir. Namludan çıkan kurşunu gördüğünüzde, zaman yavaşlar. Tüm yaşamınız gözünüzün önünde parlar, gönül yarası ve bıraktıkları izler... Onunla kalın, ve tüm yaşamınızı o ayrık saniyede yaşayabilirsiniz.
Vladimir Lem: Ayrıca, bir centilmen sevgilisine yapılan hakaretlerin intikamını alır. Sen Winterson'ı öldürdün.[Max'i kafasından vurur]

Max Payne: [narrating] Vlad was right. There are no choices. Nothing but a straight line. The illusion comes afterwards, when you ask 'Why me?' and 'What if?'. When you look back and see the branches, like a pruned bonsai tree, or forked lightning... If you had done something differently, it wouldn't be you. It would be someone else looking back, asking a different set of questions.
Max Payne[içinden söylüyor]: Vlad haklıydı. Seçenekler yoktur. Düz bir çizgiden başka hiçbirşey. Yanılsama arkasından gelir, "Neden ben?" ve "Ya şöyle olsaydı" diye sorduğunda. Geriye bakıp dalları gördüğün an, budanan bir bonsai ağacı gibi, veya çok büyük bir hızla ayrılmış... Eğer bazı şeyleri farklı yapsaydın, o sen olmayacaktın. O geriye bakan başka biri olacaktı, farklı bir takım soruları soran
(Çevirene kadar öldüm be:D)


Max Payne: [narrating] The past is a gaping hole. You try to run from it, but the more you run, the deeper it grows behind you, its edges yawning at your heels. Your only chance is to turn around and face it. But it's like looking down into the grave of your love, or kissing the mouth of a gun, a bullet trembling in its dark nest, ready to blow your head off.
Max Payne[içinden söylüyor]: Geçmiş genişleyen bir çukurdur. Kaçmaya çalışırsınız, fakat ne kadar çok koşarsanız, arkanızda o kadar derinleşerek büyür, ta ki topuklarınıza ulaşana kadar. Tek şansınız dönüp yüzleşmektir. Fakat bu aşkınızın mezarına bakmak, bir silahı ağzından öpmek, kendi karanlık yuvasında titreyen, kafanızı uçurmaya hazır mermi gibidir.


Max Payne: [narrating] The past is a puzzle, like a broken mirror. As you peice it together, your image keeps shifting. And you change with it. It could destroy you, drive you mad. It could set you free.
Max Payne[içinden söylüyor]: Geçmiş bir yapbozdur, kırık bir ayna gibi. Sen parçaları birleştirdikçe, resim kaymaya devam eder. Ve sen de onunla değişirsin. Sana zarar verebilir, çılgına çevirebilir. Seni özgür bırakabilir.
(bunu da bütünlüğü ve anlamını bozmadan çevirebilmek emek istedi.)


[last lines]
Max Payne:[narrating] I had a dream of my wife. She was dead. But it was all right.
[son satırlar]
Max Payne[içinden söylüyor]: Eşim için bir hayalim vardı. O ölmüştü. Fakat önemi yoktu.
(adam sonunda eşinin katili olmasına rağmen Mona'yı seviyor, o yüzden böyle diyor)

Max Payne: [narrating while jumping out of a window] Throw the rules out the window, odds are you'll go that way too
Max Payne[pencereden atlarken içinden söylüyor]: Kuralları pencereden dışarı fırlattığınızda, garip olan sizin de aynı yolda gideceğinizdir.
(bu cümleyi tuttum.)


Vinnie Gognitti: No, no. Not Max Payne. Fuck, fuck, fuck.
Vinnie Gognitti: Well, what are you waiting for? Circle around and kill him! Kill the cop!
Vinnie's Thug: You got it, boss!
Vinnie Gognitti: Hayır, hayır, Max Payne olmasın. Kahretsin, kahretsin, kahretsin
Vinnie Gognitti: Peki, ne bekliyorsunuz? Çembere alın ve onu öldürün! Aynasızı öldürün!
Vinnie'nin Adamı: Olmuş bil, patron!

:)D)

Vinnie Gognitti: What? I'm a collector! There's nothin' nerdy about it, I'm a collector! Lots of tough guys are into this stuff! Frankie was into this stuff, he was a fuckin' tough guy! Just you wait till I sell my collection on eBay...
Vinnie Gognitti: Ne? Ben bir koleksiyoncuyum. İnek öğrencilik bir durum yok, ben bir koleksiyoncuyum! Birçok sağlam adam bu zırvanın içinde! Frankie bu saçmalığın içindeydi, o lanet olası baş belası bir tipti! Sen sadece koleksiyonumu eBay'da satana kadar bekle...

Mona Sax: There's a contract out on us.
Max Payne: There's no "us" in this.
Mona Sax: Bizim üzerimize çıkmış bir anlaşma var.
Max Payne: Bu işte "biz" diye birşey yok.

[repeated line]
Vladimir Lem: Dearest of all my friends...
[Vlad'ın bütün arkadaşlarına hitabı]
Vladimir Lem: En değerli arkadaşım...


Vladimir Lem:[Vlad's final words] Max, dearest of all my friends. I was supposed to be the hero.
Vladimir Lem[Vlad'in son sözleri]: Max, en değerli arkadaşım. Ben kahraman olacağımı sandım.

Max Payne: [narrating] For the first time in I don't know how long, I did not wish to be dead.
Max Payne[içinden söylüyor]:İlk defa için bilmiyorum ne kadar sürdü, ölü olmayı arzulamadım.

Dick Justice: [narrating] The rain was comin' down like all the angels in heaven decided to take a piss at the same time. When you're in a situation like mine, you can only think in metaphors.
Dick Justice[oyun içindeki polisiye dizi][içinden söylüyor]: Yağmur sanki cennetteki bütün melekler aynı anda bırakmaya karar vermiş gibi düşüyordu. Benim gibi bir durumdayken, sadece metafor içinde düşünebiliyorsun.
(metafor'un anlamını da öğrenmiş oldum, daha doğrusu öğrenememiş)(eğer ki belli bir kelime kalıbı veya kelimeden oluşan bir şekilde açıklaması olsaydı o şekilde yazacaktım ama dilimize de metafor olarak geçmiş)


Max Payne: [narrating] One last thing left to do. I was compelled to give Vlad his gun back... one bullet at a time.
Max Payne[içinden söylüyor]: Yapacak son birşey kaldı. Vlad'in silahını geri vermek zorundaydım... her seferinde tek kurşunla.

John Mirra: [narrating] John Mirra had made me a killer... I had become John Mirra maybe I am and always been him
[phone rings]
John Mirra: John Mirra?
John Mirra: Yes, this is he...
John Mirra: This is John Mirra... welcome to the next level
John Mirra[içinden söylüyor, oyun içindeki dizilerden birinde delirmiş bir tip] John Mirra beni bir katil yapmıştı... Ben John Mirra olmuştum belki de oydum ve hep öyleydim
[telefon çalar]
John Mirra: John Mirra?
John Mirra: Evet, benim
John Mirra: Ben John Mirra'yım... Bir sonraki seviyeye hoşgeldin


Mona Sax: God. I turned out to be such a damsel in distress.
Mona Sax: Allah'ım. Yardıma ihtiyaç duyan bir genç kız haline geldim.

Max Payne: [narrating] When entertainment turns into a surreal reflection of your life, you're a lucky man if you can laugh at the joke. Luck and I weren't on speaking terms.
Max Payne[içinden söylüyor]: Eğlence ömründe gerçeküstü bir hayale dönüştüğü zaman, eğer şakaya gülebiliyorsan şanslı bir adamsın demektir. Şans ve ben koşulları konuşma üzerinde değildik.
(Son cümle olmadı gibi, onu anlayabilmek için o ruh haline girmek gerek anca öyle çevirebiliyorsun.)

Max Payne: [narrating] Your past has a way of sneaking up on you. You'll hear broken echoes of it everywhere, like a bad replay. You'll get mad at everyone for reminding you about it, even if it's all in your head.
Max Payne[içinden söylüyor]: Mazinin sana gizlice yaklaşmak için bir yolu vardır. Onun parçalanmış yankılarını her yerde duyacaksın, bozuk bir kaset gibi. Herkese onu hatırlattığı için sinirleneceksin, hepsi senin kafanın içinde olsa bile.
(Bu nasıl birşeydir)


Vinnie Gognitti: Well, that was fun... in a fuckin' terrible, sick, not-at-all-fun kinda way.
Vinnie Gognitti: Şey, komikti... kahrolası korkunç, mide bulandırıcı, hiç de eğlenceli olmayan bir şekilde.
(süpermiş)


Max Payne: [narrating] Death is inevitable. Our fear of it makes us play safe, blocks out emotion. It's a losing game. Without passion you are already dead.
Max Payne[içinden söylüyor]: Ölüm kaçınılmazdır. Ondan korkumuz bizi korkusuz tutar, duygularımızı engeller. Bu kaybedeceğimiz belli bir oyundur. Tutku olmadan zaten ölmüşüzdür
(5 üzerinden 5'lik bir cümle, duvara mı assam ne:D)



Max Payne: [narrating] The trouble with wanting something is the fear of losing it, or never getting it. The thought makes you weak.
Max Payne[içinden söylüyor]: Bir şeyi çok istemekle gelen bela onu kaybetme korkusudur, veya hiç elde edememe. Bu düşünce seni zayıf yapar.
(Benim favorim)


Vladimir Lem: Hypothetically, if the only choice you've got is to do the wrong thing, then it's not really the *wrong* thing, is it? It's more like fate.
Vladimir Lem: Eğer yalnızca tek seçeneğin olduğunu varsayarsak, yanlış bir şey olursa o şey aslında yanlış değildir değil mi? Daha çok kader gibidir.

Max Payne: [following Mona to her address] Why I was there again? Wait! Wait just a minute. Talk to me!
Mona Sax: What are you so afraid of? What do you want from me?
Max Payne: [narrating] The things that I want by Max Payne. A smoke. A whisky. For the sun to shine. I want to sleep, to forget. To change the past. My wife and baby girl back. Unlimited ammo and a license to kill. Right then, more than anything, I wanted her.
Max Payne:[Mona'yı adresine kadar takip etmiştir] Neden yine oradaydım? Dur! Dur sadece bir dakika. Konuş benimle!
Mona Sax: Bu kadar korktuğun şey nedir? Benden ne istiyorsun?
Max Payne: Max Payne olarak istediğim şeyler. Bir sigara. Bir viski. Işıldaması için bir güneş. Uyumak istiyorum, unutmak için. Geçmişi değiştirmek için. Karım ve çocuğumun geri gelmesi. Sınırsız cephane ve bir öldürme lisansı. O andan sonra, bir şey daha, onu istedim.


Max Payne: [in the manor of Alfred Woden, after Max and Mona dealed with some men together] Mona, wait. Stop. This is love.
Max Payne: [Mona hits Max's head with her gun] When someone drags you from the wreckage when you have given in, ready to just lie there and die.
Mona Sax: [pointing her pistol to Max] I told you not to come here. It's my job to clear up this mess and you're a part of it. Throw away your guns.
Max Payne: [Max throws his guns away] This is love. When someone, no matter what the cost, shows you there is hope, a choice, that you can put down your gun.
Mona Sax: [after a while pulls back her pistol] See? I can't do it.
Mona Sax: [dropping her pistol] You're a bastard, Max
Max Payne: [Vlad appears at the back of Mona] This is love. Love Hurts.
[Vlad shoots Mona at her back]
Max Payne: [Alfred Woden'ın malikanesinde Max ve Mona birkaç adam hallettikten sonra]: Mona, bekle. Dur
[Sonra içinden] Aşk buydu.[Mona Max'in kafasına silah ile vurur]
[Sonra yine içinden] Birisi seni, sana verilen enkazdan sürüklediğinde, yalnızca orada yalan söyleyip ölmeye hazır ol.
Mona Sax:[Max'in tabancasına işaret ederek] Sana buraya gelmemeni söylemiştim. Bu pisliği temizlemek benim işim ve sen de onun bir parçasısın. Bana silahlarını fırlat.
Max Payne[Max silahlarını fırlatır] Aşk buydu. Eğer birisi, ne pahasına olursa olsun, sana bir umut olduğunu gösterirse, bir seçim, silahını indirebileceğin.
Mona Sax[Silahı bir süre Max'e doğrulttuktan sonra] Görüyor musun? Yapamıyorum.
Mona Sax[Silahını bırakır] Sen bir p*çsin, Max
Max Payne [Vlad Mona'nın arkasında görünür] Aşk buydu.
Max Payne[Vlad Mona'ya arkadan ateş eder] Aşk acı veriyor.
(Şu enkaz olayını çeviremedim, farkındayım)

Vladimir Lem[answering machine] I'm coming to kill you, old man. You really know how to piss me off, you know... Would it have killed you to say 'thank you' for once in your life? To say 'Vlad, my son... can I call you my son because I sure do love you like one.' 'Vlad my son, you are a true prodigy. Everything you touch turns to gold.' Oh... wait, it *is* going to kill you! I'm done doing your dirty work for you. You should be proud. I have learned all you've taught me. I'm coming to show you.
Vladimir Lem[telefondan cevap veriyor]: Seni öldürmeye geliyorum, ihtiyar. Gerçekten beni nasıl sinirlendireceğini biliyorsun, anlarsın... Hayatında bir kez teşekkür etsen ölür müydün? Vlad, oğlum desen... sana evladım diyebilir miyim çünkü eminim oğlum gibi sevmem senin hoşuna gider. Vlad, oğlum sen gerçek bir dahisin. Dokunduğun herşey altına dönüşüyor. O... dur, o şey seni öldürecek. Senin pis işlerini senin için ben yaptım. Gurur duymalısın. Bana bütün gösterdiklerini öğrendim. Sana göstermeye geliyorum.

Vladimir Lem: Have no fear, Vlad is here...
Vladimir Lem: Korkmayın, Vlad burada
(ingilizce söylenişi kafiyeli oluyor)


Max Payne:[narrating] I felt the rise of that old familiar feeling... I hated it... I welcomed it...
Max Payne[içinden söylüyor]: Şu eski tanıdık duygunun yükselişini hissettim... Ondan nefret ettim... Onu memnuniyetle karşıladım...
(ne demek istediğini anlayan var mı :D)

Max Payne: [narrating] The genius of the hole: no matter how much time you spend climbing out, you can still fall back down in an instant.
Max Payne[içinden] Çukurun dahiliği: ne kadar zamanını tırmanmak için harcamış olursan ol, her an geri düşebilirsin.

Max Payne:[narrating] I lied to myself that it was over. I was still alive. My loved ones were still dead. It wasn't over.
Max Payne[içinden söylüyor] Bitti diyerek kendime yalan söyledim. Ben hala hayattaydım. Sevdiğim ise hala ölüydü. Bitmedi.

Vladimir Lem:[standing on top of a platform in a glass paneled dome, out of Max Payne's line of fire] You know the old man used to come up here all the time, to stare out at his kingdom. He was lord of all he surveyed, but now he's dead. Are you paying attention, Max?
[throws a bomb at Max]
Vladimir Lem[platformun üstündeki cam panelli kubbede duruken, Max Payne'nin atış çizgisi dışında]: Buraya her zaman çıkan ihtiyarı biliyorsun, krallığından dışarı bakmak için. O içinde olduğu herşeyin efendisiydi, ama şimdi öldü. Kulak veriyor musun, Max?[Max'e bir bomba atar]



Dipnot: Konuyu unutarak konu dışına açmıştım. Moderator arkadaş sağolsun oyun bölümüne taşımış ama ben konuyu açtıktan 3 saniye sonra.
Konu açarken hata oluştu sandım. Bir daha açacaktım neredeyse :D
 

Rapchy

Rektör
Emektar
Katılım
3 Ağustos 2008
Mesajlar
10,758
Reaksiyon puanı
119
Puanları
63
Nostalji yapıp bidaha bitirmek gerek :D Teşekkür ettik çeviri içinde.
 

realmanager

Profesör
Katılım
31 Ekim 2009
Mesajlar
3,927
Reaksiyon puanı
99
Puanları
0
ilginize teşekkür ederim
devamını da çevireceğim, çok anlamlı sözler
 

El Padrino

Dekan
Emektar
Katılım
15 Şubat 2007
Mesajlar
6,045
Reaksiyon puanı
70
Puanları
48
dostum bu cümleleri çevirebildğinie göre ingilizcen profesyonel seviyede.Bazen öyle cümlelerle karşılaşıyorumki bende Türkçeye çevirirken hiçbirşekilde anlam katamıyorum.Sadece ingilizce olarak okundugunuzda anlam kazanıyo cümle.Nasıl birşey anlayamadım.Güzel türkçemiz bazen şu basit ingiliz dilini çevirmeye yetemiyor :S

Bu arada emeğine sağlık kardeşim.Harika çevirmişsin :)
 

yumluanarsist

Rektör
Katılım
11 Haziran 2009
Mesajlar
12,009
Reaksiyon puanı
280
Puanları
0
dostum bu cümleleri çevirebildğinie göre ingilizcen profesyonel seviyede.Bazen öyle cümlelerle karşılaşıyorumki bende Türkçeye çevirirken hiçbirşekilde anlam katamıyorum.Sadece ingilizce olarak okundugunuzda anlam kazanıyo cümle.Nasıl birşey anlayamadım.Güzel türkçemiz bazen şu basit ingiliz dilini çevirmeye yetemiyor :S

Bu arada emeğine sağlık kardeşim.Harika çevirmişsin :)

O bizim Türkçemizin eksikliğinden değil, İngilizce'nin eksikliğinden. :)

Aynı sorun bende de var. Profesyonel derecede İngilizcemin olduğu iddiasına sahibim ama çeviri yaparken kafayı yiyorum. Özellikle alıntı sözleri ve şarkı sözlerini çevirmesi neredeyse imkansız. Çünkü her kelime o dilde anlamlıdır.

Bu şey gibi, deyimleri düşün. Mesela:

Acele işe şeytan karışır.

İngilizcesi;

Hastes makes waste.

Bunun gibi.
 

El Padrino

Dekan
Emektar
Katılım
15 Şubat 2007
Mesajlar
6,045
Reaksiyon puanı
70
Puanları
48
O bizim Türkçemizin eksikliğinden değil, İngilizce'nin eksikliğinden. :)

Aynı sorun bende de var. Profesyonel derecede İngilizcemin olduğu iddiasına sahibim ama çeviri yaparken kafayı yiyorum. Özellikle alıntı sözleri ve şarkı sözlerini çevirmesi neredeyse imkansız. Çünkü her kelime o dilde anlamlıdır.

Bu şey gibi, deyimleri düşün. Mesela:

Acele işe şeytan karışır.

İngilizcesi;

Hastes makes waste.

Bunun gibi.

Benim ingilizce seviyem profesyonel değil ancak kendime yetiyor.Duyduğum okudugum seylerı cok karısık cumleler olmamak şartıyla rahatlıkla anlıyorum.Senin dediğin gibide olabilir.Herşey çevrilmiyo bazı sözler sadece o dil içersinde anlamlı oluyo.
 

SmiLey

Profesör
Katılım
28 Ağustos 2009
Mesajlar
2,169
Reaksiyon puanı
55
Puanları
48
Jea senin yaptığın yanlış. Çünkü o farklı algılamaları doğuran dil değil kültürdür. Kültür farklılığından öyledir. Dil de kültürün sadece bir unsurudur.:) Zaten en iyi çevirmen her iki kültüre de hakim olandır. Dan Brown romanlarının tutmasının bir nedeni de çevirmendir. Harika bir çevirmeni var olayları biraz sadeleştiriyor.
 

yumluanarsist

Rektör
Katılım
11 Haziran 2009
Mesajlar
12,009
Reaksiyon puanı
280
Puanları
0
Jea senin yaptığın yanlış. Çünkü o farklı algılamaları doğuran dil değil kültürdür. Kültür farklılığından öyledir. Dil de kültürün sadece bir unsurudur.:) Zaten en iyi çevirmen her iki kültüre de hakim olandır. Dan Brown romanlarının tutmasının bir nedeni de çevirmendir. Harika bir çevirmeni var olayları biraz sadeleştiriyor.

Dil de kültürü yansıtır zaten. Yanlış bir şey demedim yani. :)
 

realmanager

Profesör
Katılım
31 Ekim 2009
Mesajlar
3,927
Reaksiyon puanı
99
Puanları
0
arkadaşlar şu yazıyı az önce tekrar okudum da
gerçekten biraz kötü çevirmişim kusura bakmayın
şimdi düzelttim çok daha iyi oldu
peki buradan çıkarılacak ders nedir
siz siz olun uykulu halde birşeyler çevirmeyin :D
devamını da ekledim şu an %70'i bitti :)
 

webrettin

Profesör
Katılım
16 Mart 2009
Mesajlar
1,676
Reaksiyon puanı
49
Puanları
48
İngilizcemizi geliştirmek için iyi bir yol film altyazılarıda çevrilebilir. İlerleyebilirsem düşünüyorum.
 

realmanager

Profesör
Katılım
31 Ekim 2009
Mesajlar
3,927
Reaksiyon puanı
99
Puanları
0
ya ben o kadar çevireyim siz de - bonus verin
öyle olsun :(
 

FATAL1TY`

Asistan
Katılım
9 Ekim 2009
Mesajlar
184
Reaksiyon puanı
6
Puanları
18
Çok teşekkürler Soundtrack`i de çok güzel zaten 2 defa bitirmiştim son bölümde harika zaten oyun film gibi...
 

xismailaydin

Profesör
Katılım
28 Eylül 2008
Mesajlar
1,379
Reaksiyon puanı
18
Puanları
38
Yaş
34
Çeviriler için teşekkür ederim. Gerçekten güzel çevirmişsin. Tebrikler.

Oyun zaten müzikleriyle ve senaryosuyla mükemmeldi.
Filminde bile yansıtamadılar o havayı. Ki oyun grafikleri hala yeterli seviyede bence.

Oyun seslendirmeleri de mükemmeldi ama ben devlet parasız yatılıda lisedeyken oynuyordum. İngilizcem o zaman da şimdi olduğu gibi bu ağır cümleleri anlayabilecek seviyede değildi :)

Ama gerçekten güzel sözler. Bir oyun için büyük iddia. Max Payne 3'ü bu oyun adının ardına saklanarak çıkarmak tamamen ticari kaygı temelli.

Sonuçta o oyun tutmayacaksa bile, Max Payne adını taşıdığı için bayağı satacaktır eminim :D
 

MonAsaX

Öğrenci
Katılım
8 Nisan 2010
Mesajlar
1
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
öncelikle emeğine sağlık.ben bi kız olmama rağmen bu oyunun tutkunuydum resmen.oyunu oynarken bütün cümlelerini tek tek çevirmiştim:) oyun mükemmel..diğer basit oyunlardan çok farklı.romantik,kurgulu ve özenli. konusu,efektleri,müziklerii(özellikle..) ve max payne in shakespareden bile daha başarılı sözleri.ben adama aşığım yaa:D şuana kadar kime bu oyun hakkındaki dşünce ve hislerimi anlatsam beni kaale almıyordu ama ilk defa bnm gibi düşünen birine rastladım seni bu yuzden tebrik ediyorum bu sözlerin değerini bilmişsin:)sırf yorum yazmak için üye oldum yani :D maxpayne gerçekten hayatımda oynadığım en güzel oyundu.diyecek laf bulamıyorum yani sonuç olarak teşekkürler.:)
 

topalsolucan

Rektör
Katılım
25 Mart 2010
Mesajlar
15,674
Reaksiyon puanı
555
Puanları
113
eline sağlık hocam gerçekten çok anlamlı sözler. Bu arada, Yüz Yılın Katliamı adında bir edebi kitap okumuştum, Osmanlının yıkılışından itibaren 1900 lü yılların başında ingilizlerin ve kendi menfaatini düşünen sözde vatansever bazı türklerin, türkçe dilini sadeleştirip modernize etmek adı altında yüzlerce kelimemizi haince tarihe gömdüklerini ve şu an kullandığımız türkçenin 1800 yıllarında kullanılan türkçeye göre ortaokul seviyesinde olduğu yazıyordu, ne kadar acı verici...
 
Üst