Marx, Lenin öldü, Skibbe gitti, Rijkaard hedefte, ben de kendimi iyi hissetmiyorum

eray045

Rektör
Emektar
Katılım
12 Nisan 2008
Mesajlar
12,600
Reaksiyon puanı
250
Puanları
63
fft5_mf402652.Jpeg


Türk Hava Yolları, 18 Ocak 2010’da Barcelona’yla resmi sponsorluk anlaşması imzalıyor. O gün ve takip eden zaman diliminde bu haber televizyonların ve gündelik basının en önemli haberle- rinden. Peşi sıra imza töreni dolayısıyla Barcelona’ya giden Türk basını üyelerinden bol bol anı dinliyor, okuyoruz. Takım otobü-sünde Messi’nin, Xavi’nin, Iniesta’nın yerine oturanlar, takımın müzesindeki efsanevi kupalarla boy boy fotoğraf çekilenler, Camp Nou’nun havasını soluyanlar, izledikleri maçı ballandıra ballandıra anlatanlar vs. Buraya kadar olanlar elbette normal. Ben de o ‘mabed’e gitseydim ve o çok sevdiğim takımın havasını solusaydım, böylesi anılar bütününü kaleme alırdım. Peki şimdi, bir ya da birkaç günlük etkinin yaptırdıklarına, yazdırdıklarına bakalım ve ‘Frank Rijkaard meselesi’ni bir de bu gözle inceleyelim. Surinam asıllı Hollandalı, Türk basınının kısa bir zaman diliminde gezip tozduğu mekânlarda, atmosferde tam dört sezon geçirdi. O takım otobüsüne hakkıyla kuruldu, o müzeye sadece bakmadı, katkıda bulundu, kupalar ekledi, Camp Nou’da her türlü heyecanı, mutluluğu ve trajediyi yaşadı, o dev yıldızlara taktik verdi, onlarla üzüldü onlarla sevindi. Ve sonunda yolu bizim buralara düştü. Şimdi ligin bitimine yedi hafta kala güzide spor basınımız Rijkaard ismini tartışıyor.
Geçen hafta Galatasaray-Fenerbahçe derbisini yerinde izledim. Maç sonrası Sarı-Kırmızılı takımı takip eden muhabirlerin dillerinde ve zihinlerinde tek bir yargı vardı: “Rijkaard gitsin...” Niye? Çünkü bu takımı, ne hale getirmişti. Aynı muhabirler geçen sezon da benzer bir mantıkla Skibbe hakkında benzer bir yargıda bulunmuş, hatta genç Alman’ın serüveni bu haftalara kadar bile sarkmadan yönetim biletini çoktan kesmişti (Tam bu noktada çarpıcı bir anektod aktarmak istiyorum: Yaklaşık iki ay önce televizyon kanallarında pek tanımadığım ama basın tribününde rastlaştığım bir yorumcu, Skibbe’ye kötülüyor ve “Biliyorsunuz, takımı devre arası iyi çalıştırmadı ve ardından başarısızlık geldi” diyordu. Malum, Skibbe her sezon ortasında çalıştırdığı takımla birlikte Antalya’ya geliyor. İki sezon önce Leverkusen’le, geçen sezon Galatasaray’la, bu sezon da Eintracht Frankfurt’la geldi. Sanırsınız ki bu arkadaş, bütün sezon aralarında Skibbe’nin takımlarının yanındaydı ve ikinci yarılarının istatistiğini tutmuştu. Nereden duymuşsa bu ‘çok değerli’ saptama kulağına çalınmış ve kendince gerçek bellemiş; ciddi bir tez gibi gibi sunuyor. Öte yandan Skibbe ’nin E. Frankfurt’u bu aralar Bundesliga’yı sallıyor. Kırmızı-Siyahlılar üç hafta önce Bayern Münih’i 2-1 yenerek, son yenilgisini 26 Eylül 2009’da Hamburg karşısında alan lidere, 17 maç sonra mağlubiyeti tattıran ilk takım oldu).
Rijkaard’ı ipe çekmeye çalışanların temel tezleri ise takım kurmayı bilmediği ve özellikle orta sahaya Mustafa Sarp ve Mehmet Topal’a teslim ettiği. İyi de aynı kalem erbabları değil miydi Mehmet Topal’ı son iki sezon boyunca Everton’a, Manchester City’ye ve dahi Valencia’ya transfer ettirenler? Aynı kalemler değil miydi, Sarp sezonun ilk bölümünde takımın tüm yükünü sırtlayıp zor maçlarda rakip kilitleri kıran golleri atınca, ‘Sarp kapısı açıldı’ türünden başlıklar atanlar? Tabii bu toz bulutu içinde benzer eleştirilerden Elano da payını alıyor. “Bu nasıl Brezilyalı?” en çok dillendirilen ifade. Evet bu nasıl Brezilyalı, bu nasıl Elano? Kendi milli takımında, verkaç yaptığı isim Kaka ya da Pato, topu indirdiği yerde Nilmar ya da Luis Fabiano var. Geri döndüğünde de Lucio ya da Maicon’la oynuyor. Dolayısıyla ‘Bu nasıl Brezilyalı?’ toptan bir projedir ve Elano, bütün bu projenin sadece bir noktasıdır ve sistemin kendince bir kilit taşıdır.
Dönelim Rijkaard meselesine... Bu tartışmadaki öncelikli bir başka tez de ‘Barcelona’yı babam da çalıştırır’dır’. Lakin bu tezi dillendirenlerin babaları ne yazık ki ömürleri boyunca böylesi bir durumla karşı karşıya gelmemişlerdir. Ne acıdır ki de, ne babaları, ne de kendileri hayatları boyunca böylesi bir ‘sıradan ’ vakanın sıradan bir unsuru olamayacaktır. Kendi işlerini doğru dürüst yapmaktan uzak, doğru dürüst yazı yazma, doğru dürüst kendilerini ifade etme yetilerinden nasip almadan mesleklerini yıllardır icra ettiklerini sananlar, ‘Kapalı ekonomi’nin spor gazeteciliğindeki bir uzantısı olarak o makamlara hasbelkader gelmişler ve hasbelkader gideceklerdir. Artlarında kayda değer tek bir satır bırakmadan...
Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir futbolsever Rijkaard’ın görüntüsünü Ajax’tan, Milan’dan, Hollanda Milli Takımı’ndan, Barcelona’dan, kimbilir belki de Galatasaray’dan hatırlayacaktır ama ona kapıya gösterme ‘cahil cesareti’ni gösterenler, evrensel kriterlerden hiçbirini içermeyen futbol görüşleriyle, ola ki Hollandalı gönderilecek, kendileri o kapı arkası kuyu kazma geleneklerine kaldıkları yerden devam edeceklerdir. Bu arada diyelim ki Adnan ‘Ali’ Polat ‘Şen ’ ve yönetimi, Rijkaard’ı daha ilk sezonunda gönderdi; Galatasaray işte bu yolla Barcelona’dan daha büyük olduğunu gösterebilir. Çünkü malum Hollandalı, ‘Katalan devi’ndeki ilk sezonunda başarılı olamamış, 2003-2004 sezonunda başladığı serüvenini ancak ikinci yılında La Liga şampiyonluğuyla taçlandırmıştı. Galatasaray, Rijkaard’ı kovarak, başarısızlığa olan tahammülsüzlük açısından Barça’dan bile daha büyük olduğunu cümle âleme kanıtlayabilir. Bir ‘dünya kulübü’ne de bu yakışır...
***
Eylem yapmak isteyen Tekel işçilerini perşembe günü Ankara’nın girişinde biber gazı ve copla karşılayan polis, cuma günü de bu kez başkent sokaklarında benzer tablolara neden oldu. Bu tavır, yeni Anayasa paketiyle ortaya atılan ve ‘Eylem yasağı Anayasa’dan çıksın’ diyen AK Parti Hükümeti’nin samimiyet sınavından geçemediğini ve demokrasiyi çoğu kez olduğu gibi sadece ‘inançlar’ üzerinden tanımladığını gösteren son hamleydi. Bu çelişkiyi sağ olsun gazetem Radikal, cumartesi günü ‘Meclis’te özgürlükçü, sokakta yasakçı: Yaman bir çelişki’ türünden, ayıptır söylemesi en manalı ve zekice yaklaşımla birinci sayfasına taşıdı. Klasikleşen bir ‘Tommiks repliği’yle (‘Aynı anda Kulver Kale’de’den mülhem) söylersek aynı anda diğer medyaların manşetlerine baktığımızda mesela Habertürk’te polisin tavrı, ancak içerilerdeki bir sayfada kendisine yer bulmuş, ana sayfada ise yerini mesela ‘Ricky gay çıktı, Davut çark etti ’ (açalım; Ricky Martin gay olduğunu açıklayınca, ‘Karadeniz’in Ricky Martin’i olarak anılan Davut Güloğlu isyan etmiş ve “Bana Ricky demesinler, ben David Beckham’a benziyorum” demiş) türünden bir haber almıştı. ‘Yandaş medya’nın ‘Premier Lig’deki en önemli temsilcisi olarak görülen Sabah’ta ise bu haber değil birinci sayfada, 46 sayfalık bütün bir gazetede bile kendisine yer bulamamış. Neyse, bu gazeteler işçi sınıfının öldüğüne dair teoriye inanmış ve bu yönde tercih kullanmış olabilirler. Peki bütün bu gelişmeleri spor sayfasında yayımlanan bir yazıya nasıl bağlayacağım? Habertürk’ün Tekel işçilerine yer vermediği birinci sayfasında cumartesi günü, şarkıcı
Metin Şentürk’ün saatte 292 km hızla Guiness Dünya Görme Engelliler Rekoru’nu kırdığına dair bir haber vardı ve bu haberin başlığı, ‘Görmeyenlerin dünya rekoru’ydu.
Bu ifade, sanki o günkü kimi gazetelerin işçi eylemlerine olan tavrını yansıtır gibiydi. ‘İşte spor-hayat ilişkisi ve de çelişkisi’ diyerek, çıkayım işin içinden...

UĞUR VARDAN
http://www.radikal.com.tr/Default.a...%D0UR%20VARDAN&Date=05.04.2010&CategoryID=103
 

Vendetta_

Profesör
Katılım
28 Kasım 2009
Mesajlar
3,704
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
Gs sürekli yapıyo ama bunu Fener yenilgisinin ardından futbolcuların moralleri çöküyo ki bu gayet doğal
Çünkü adamlar yenmek isteyerek çıkıyolar maça ve sonuç yenilgi oluyo
Toparlanmaları da haliyle zaman alıyo

bu durumun faturası kime çıkıyo
gerisi teferruat zaten :)
 

TazzzY

Dekan
Emektar
Katılım
12 Kasım 2008
Mesajlar
7,353
Reaksiyon puanı
275
Puanları
83
Rijkaard'ı eleştiren spor muhabirlerinin hepsinin kuş beyinli olduğunu düşünüyorum.

Başta ahmet çakar olmak üzere Spor Programı izlemiyorum artık 2 sezondur Hayatımda bu kadar dönek bi adam görmedim. Skippe'yi yerden yere vurdu bülent korkmaza demediğini bırakmadı şimdide Rijkaard'a teknikdrektör değil diyor Ahmet hoca Çık Sen yönet Galatasarayı bakalım ne yapıcaksın.

Laf olsun torba dolsun diye yazılar burada yazılan yazıyı bile okumadım çünkü Rıdvan bile böyle 2. yarının başında Galatasaray şampiyon dedi daha sonra Fenerbahçe favorim dedi Sonra kıvırdı bursa şampiyon olcak dedi Hepsi kıvırıyor Mağlubiyet aldık ya hedef Rijkaard oldu Aynı taktik aynı futbolcularla sahaya çıkıyor burada suç Rijkaard'damı futbolculardamı?
 

ahky

Profesör
Katılım
16 Kasım 2007
Mesajlar
4,548
Reaksiyon puanı
65
Puanları
48
Yerinde Hiddink olsaydı şimdi onuda eleştirlerdi.Tek besin kaynakları haklı haksız eleştirmek, boş işlerle uğraşmak olduğu için fazla bişey söyleyemeyiz haklarında,biraz daha adam olsalar keşke...
 
Üst