HAKAN34
Asistan
- Katılım
- 5 Ekim 2008
- Mesajlar
- 193
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
Kürt sorununa çözüm önerileri
Taraf - Istanbul - 01.11.2008
MUSTAFA ACAR* / Bugün Kürt sorunu ve PKK terörü bir yandan içerde askerin siyaseti kontrol etmesi ve askerî vesayet rejiminin sürmesine, bir yandan da dışarıda Türkiye’nin baskı altında tutulmasına hizmet eden bir araç haline gelmiştir. Çözüm için terör eylemine bulaşmamış, eve dönse nasıl bir muamele göreceği konusunda kafası karışık gençleri dağdan indirecek ve topluma kazandıracak, genel af dâhil çözüm yolları geliştirilmelidir.
Türkiye’nin onyıllardır kanayan yaralarının başında gelen Kürt sorunu son günlerde bir kez daha gündemin başköşesine oturmuş durumda. Türkiye’nin son yarım yüzyılını karartmış bir silahlı terör örgütü olarak Ergenekon’un yargılanmaya başlamasıyla birlikte PKK’nın da eylemlerini sıklaştırması, sokaklarda çocukların eline taş vererek tedhiş hareketlerine girişmesi, DTP’nin de bu eylemlere arka çıkması, oldukça manidar. Kamuoyunda Kürt sorununa artık kalıcı bir çözüm bulunması yolunda ciddi beklentiler oluşmuş durumda; ancak hükümet cephesinde bu beklentilere cevap verecek cesur adımlar atma cesareti ve dirayeti olup olmadığı konusunda ciddi kuşkular var. Bu bağlamda bu yazı Kürt sorununun nasıl çözülebileceği konusundaki tartışmalara küçük bir katkı yapmayı amaçlamaktadır.
SORUNUN NEDENLERİ
Her toplumsal konuda olduğu gibi, Kürt sorununda da çözüm, esas itibariyle o sorunu ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilir. Sorunun asıl kaynağı askerî olmadığı için salt askerî tedbirler hiçbir zaman sorunu ortadan kaldırmayacak, aksine sorunun boyutlarını daha da büyüterek kangren hale gelmesinden başka işe yaramayacaktır. O halde öncelikle üzerinde durulması gereken, PKK’nın bir neden değil, sadece bir sonuç olduğu, terörün siyasi amaçlara ulaşmanın bir aracı olarak kullanıldığıdır.
Kürt sorununun derinlerde yatan başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
* Etnik temelli ulus-devlet anlayışı ve bu anlayışın yürürlüğe koyduğu politikaların Kürtlerde yarattığı aldatılmışlık ve dışlanmışlık duygusu;
* “Kürt yoktur, dağ Türkü vardır” türünden inandırıcı olmayan hikâyeler uydurmayı, dağ-ova-köy ve insan isimlerini zorla değiştirmeyi ve anadili yasaklamayı içeren asimilasyon ve kültürel inkâr politikaları;
* Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt halkına karşı devletin ya da hükümetlerin sık sık başvurduğu; en uç noktasına 12 Eylül darbesinden sonra Diyarbakır askeri cezaevinde ulaşan işkence, dışkı yedirme, eziyet, dayak ve hakaret gibi insanlık dışı kötü muamele;
* Demokratikleşme ve sivilleşmenin ima ettiği siyasal açılımlardan sürekli olarak kaçınma ve askerî çözümde ısrar politikaları;
* Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güç olarak yükselmesine tahammülü olmayan, bu nedenle bu yarayı kaşıyan, teröristlere destek veren ve terörü Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanan dış güçler faktörü.
SADECE TERÖR DEĞİL
Başka bir deyişle, Kürt sorunu yalnızca terör sorunundan ibaret değildir; PKK ve terör bir neden değil, sonuçtur. Sorunun asıl kaynağı bölgenin ekonomik olarak geri kalmışlığı da değildir; gerek Türkiye’de gerekse dünyada pek çok ülke içinde, diğerlerinden görece olarak geri durumda olan çok sayıda bölge vardır, ama bu bölgelerde böyle bir terör sorunu yoktur. Yukarıda sıralanan nedenleri akılda tutarak, sorunun biri içerde, diğeri dışarıda iki ayağının varlığından söz edilebilir: İçerdeki ayağı kültürel kimlik, çeşitlilik, kucaklayıcılık ve demokratik çoğulculukla ilgilidir. Dışarıdaki ayağı ise bölge üzerinde çeşitli hesapları olan dış güçlerin Türkiye’yi kontrol altında tutma ve kendi başına buyruk bir bölgesel ve küresel güç haline gelmesini engelleme politikalarının bir uzantısı olarak Kürt sorunu ve PKK’yı kullanmalarıdır.
Kurtuluş savaşında Türklerle omuz omuza Anadolu’yu savunmuş olan Kürtler, Cumhuriyet kurulduktan sonra girişilen Türk unsurunu merkeze alan etnik temelli politikalardan dolayı bir aldatılmışlık ve dışlanmışlık psikolojisine kapılmışlardır. Aradan geçen zaman içinde 1920’li ve 30’lu yılların katı uygulamalarını törpülemek ve demokrasiyi güçlendirecek siyasi açılımlar yapmak yerine, tam aksi yönde, dışlayıcı ve yasakçı politikalar sürdürülmüştür. Her bir askeri darbeden sonra sorunu daha da kangren hale getirecek adımlar atılmış; en son 12 Eylül darbecileri Kürtçe’yi yasaklamak ve Diyarbakır askeri cezaevini işkencehaneye çevirmek suretiyle halkın umutlarını büsbütün söndürmüş, PKK terör örgütü insan kaynağını bu ortamda devşirmiştir. Bu arada Ergenekon davasının gündeme oturmasından bu yana yazılanlar ve konuşulanlardan, PKK’nın derin devletle ve onun bir uzantısı olarak Ergenekon’la derin bağlantılar içinde olduğu anlaşılmaktadır.
Öcalan’ın “PKK’yı bitirirsem beni bitirirler” sözü, kendisiyle temasta olan askerlerden söz etmesi, eski eşi, kayınpederi ve Pilot Necati üzerinden MİT bağlantısı, ilk olarak Uğur Mumcu’nun gündeme getirdiği, belki bedelini hayatıyla ödediği, şimdi Ergenekon bağlamında ortaya çıkan bağlantılar, esasen dünyanın her yerinde terörün derin devletlerin kullandığı birer araç olduğu görüşünü destekler niteliktedir.
Bugün Kürt sorunu ve PKK terörü bir yandan içerde askerin siyaseti kontrol etmesi ve askerî vesayet rejiminin sürmesine, bir yandan da dışarıda Türkiye’nin baskı altında tutulmasına hizmet eden bir araç haline gelmiştir. Silah satışlarından birilerinin zenginleşmesine, uyuşturucu kaçakçılığından birilerinin beslenmesine, üretmeden tüketme ve sorgulanmadan yaşama ekonomisinden nemalanmaya odaklı devasa bir birikmiş çıkarlar endüstrisinin ortasında PKK terörü ve Kürt sorununun bitirilmesi birilerinin işine gelmemektedir. Ancak ülkenin 50 bin insanına, asker veya sivil onbinlerce ana kuzusunun hayatına malolan, aileleri parçalayan, ülkenin istikrarını bozan, 300 milyar doları aşan kaynak israfına yol açan ve Türkiye’yi “el kapılarında para dilenir” hale getiren bu beladan kurtulmak zorunludur.
NELER YAPILMALIDIR
Sorunun çözümü ise nedenlerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Satır başları halinde Kürt sorununun kalıcı çözümü için yapılması gerekenleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
* Artık çağ dışı kalmış etnik temelli, dışlayıcı, Türkiye’yi Türklerden başkasına layık görmeyen ulus-devlet anlayışı terk edilmeli; vatandaşlık temelli, eşit haklar ve özgürlükler temelinde yeni bir devlet anlayışı benimsenmelidir.
* Kürt halkından bugüne kadar devletten ya da hükümetlerden gördükleri kötü muamele için özür dilenmelidir.
* AB yolunda ilerleyen reformcu politikalara dönülmeli, bu doğrultuda gerekli siyasi ve kültürel açılımlar cesaretle yapılmalıdır. Bu çerçevede anadilde öğrenim ve yayın, araştırma enstitüleri, vs. toplumsal talepler karşılanmalıdır.
* Vaktiyle zorla değiştirilen insan, köy, nehir, dağ ve ova isimlerinde orijinallerinin kullanılması veya çift isim kullanma olanağı verilmelidir. Kültürel asimilasyonun her zaman ters tepeceği unutulmamalıdır.
* PKK ve liderlerinin Ergenekon ve derin devlet bağlantıları iyice araştırılmalı; Ergenekon davasının sulandırılması, savsaklanması veya amacından saptırılması kesinlikle önlenmeli; Öcalan’ın askerî cezaevinden nasıl olup da hâlâ örgüt yönetebildiği sorgulanmalıdır.
AF DÜŞÜNCESİ YABANA ATILMAMALIDIR
* Sırf askerî-polisiye tedbirlerle bu işin olmayacağı kabul edilmeli, çözüm inisiyatifi kesinlikle askere bırakılmamalıdır. Bu bağlamda, Dağlıca ve Aktütün baskınlarında askerî ihmal, zaafiyet veya kusurlar olup olmadığı etraflıca araştırılmalı, varsa suçlular cezalandırılmalıdır.
* Her biri kendi başına buyruk hareket ettiği izlenimi veren istihbarat (MİT, Genelkurmay, Jandarma, Polis) birimleri arasında eşgüdüm sağlanmalı, istihbaratın sivil mercilerde ve tek elde toplanması sağlanmalıdır. Jandarma orta vadeli bir geçiş planı dâhilinde tümüyle sivilleştirilmeli, “kır polisi” haline getirilmelidir.
* Terör eylemine bulaşmamış, eve dönse nasıl bir muamele göreceği konusunda kafası karışık gençleri dağdan indirecek ve topluma kazandıracak, genel af dâhil çözüm yolları geliştirilmelidir.
* GAP projesinin bir an önce tamamlanması ve bölgede istihdam olanaklarının arttırılmasına çalışılmalı; bilgisayar, yabancı dil, ve beceri kazandırma kursları yaygınlaştırılmalıdır.
* Kuzey Irak Kürt Yönetimi ve Bağdat yönetimiyle dostane ilişkiler geliştirilmeli, orta vadede Irak ve Suriye’nin ekonomik olarak Türkiye ile bütünleşmesini sağlayacak adımlar atılmalıdır.
* Doç. Dr.; Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi / ma@mustafaacar.com
kaynak
Taraf - Istanbul - 01.11.2008
MUSTAFA ACAR* / Bugün Kürt sorunu ve PKK terörü bir yandan içerde askerin siyaseti kontrol etmesi ve askerî vesayet rejiminin sürmesine, bir yandan da dışarıda Türkiye’nin baskı altında tutulmasına hizmet eden bir araç haline gelmiştir. Çözüm için terör eylemine bulaşmamış, eve dönse nasıl bir muamele göreceği konusunda kafası karışık gençleri dağdan indirecek ve topluma kazandıracak, genel af dâhil çözüm yolları geliştirilmelidir.
Türkiye’nin onyıllardır kanayan yaralarının başında gelen Kürt sorunu son günlerde bir kez daha gündemin başköşesine oturmuş durumda. Türkiye’nin son yarım yüzyılını karartmış bir silahlı terör örgütü olarak Ergenekon’un yargılanmaya başlamasıyla birlikte PKK’nın da eylemlerini sıklaştırması, sokaklarda çocukların eline taş vererek tedhiş hareketlerine girişmesi, DTP’nin de bu eylemlere arka çıkması, oldukça manidar. Kamuoyunda Kürt sorununa artık kalıcı bir çözüm bulunması yolunda ciddi beklentiler oluşmuş durumda; ancak hükümet cephesinde bu beklentilere cevap verecek cesur adımlar atma cesareti ve dirayeti olup olmadığı konusunda ciddi kuşkular var. Bu bağlamda bu yazı Kürt sorununun nasıl çözülebileceği konusundaki tartışmalara küçük bir katkı yapmayı amaçlamaktadır.
SORUNUN NEDENLERİ
Her toplumsal konuda olduğu gibi, Kürt sorununda da çözüm, esas itibariyle o sorunu ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilir. Sorunun asıl kaynağı askerî olmadığı için salt askerî tedbirler hiçbir zaman sorunu ortadan kaldırmayacak, aksine sorunun boyutlarını daha da büyüterek kangren hale gelmesinden başka işe yaramayacaktır. O halde öncelikle üzerinde durulması gereken, PKK’nın bir neden değil, sadece bir sonuç olduğu, terörün siyasi amaçlara ulaşmanın bir aracı olarak kullanıldığıdır.
Kürt sorununun derinlerde yatan başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
* Etnik temelli ulus-devlet anlayışı ve bu anlayışın yürürlüğe koyduğu politikaların Kürtlerde yarattığı aldatılmışlık ve dışlanmışlık duygusu;
* “Kürt yoktur, dağ Türkü vardır” türünden inandırıcı olmayan hikâyeler uydurmayı, dağ-ova-köy ve insan isimlerini zorla değiştirmeyi ve anadili yasaklamayı içeren asimilasyon ve kültürel inkâr politikaları;
* Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt halkına karşı devletin ya da hükümetlerin sık sık başvurduğu; en uç noktasına 12 Eylül darbesinden sonra Diyarbakır askeri cezaevinde ulaşan işkence, dışkı yedirme, eziyet, dayak ve hakaret gibi insanlık dışı kötü muamele;
* Demokratikleşme ve sivilleşmenin ima ettiği siyasal açılımlardan sürekli olarak kaçınma ve askerî çözümde ısrar politikaları;
* Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güç olarak yükselmesine tahammülü olmayan, bu nedenle bu yarayı kaşıyan, teröristlere destek veren ve terörü Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanan dış güçler faktörü.
SADECE TERÖR DEĞİL
Başka bir deyişle, Kürt sorunu yalnızca terör sorunundan ibaret değildir; PKK ve terör bir neden değil, sonuçtur. Sorunun asıl kaynağı bölgenin ekonomik olarak geri kalmışlığı da değildir; gerek Türkiye’de gerekse dünyada pek çok ülke içinde, diğerlerinden görece olarak geri durumda olan çok sayıda bölge vardır, ama bu bölgelerde böyle bir terör sorunu yoktur. Yukarıda sıralanan nedenleri akılda tutarak, sorunun biri içerde, diğeri dışarıda iki ayağının varlığından söz edilebilir: İçerdeki ayağı kültürel kimlik, çeşitlilik, kucaklayıcılık ve demokratik çoğulculukla ilgilidir. Dışarıdaki ayağı ise bölge üzerinde çeşitli hesapları olan dış güçlerin Türkiye’yi kontrol altında tutma ve kendi başına buyruk bir bölgesel ve küresel güç haline gelmesini engelleme politikalarının bir uzantısı olarak Kürt sorunu ve PKK’yı kullanmalarıdır.
Kurtuluş savaşında Türklerle omuz omuza Anadolu’yu savunmuş olan Kürtler, Cumhuriyet kurulduktan sonra girişilen Türk unsurunu merkeze alan etnik temelli politikalardan dolayı bir aldatılmışlık ve dışlanmışlık psikolojisine kapılmışlardır. Aradan geçen zaman içinde 1920’li ve 30’lu yılların katı uygulamalarını törpülemek ve demokrasiyi güçlendirecek siyasi açılımlar yapmak yerine, tam aksi yönde, dışlayıcı ve yasakçı politikalar sürdürülmüştür. Her bir askeri darbeden sonra sorunu daha da kangren hale getirecek adımlar atılmış; en son 12 Eylül darbecileri Kürtçe’yi yasaklamak ve Diyarbakır askeri cezaevini işkencehaneye çevirmek suretiyle halkın umutlarını büsbütün söndürmüş, PKK terör örgütü insan kaynağını bu ortamda devşirmiştir. Bu arada Ergenekon davasının gündeme oturmasından bu yana yazılanlar ve konuşulanlardan, PKK’nın derin devletle ve onun bir uzantısı olarak Ergenekon’la derin bağlantılar içinde olduğu anlaşılmaktadır.
Öcalan’ın “PKK’yı bitirirsem beni bitirirler” sözü, kendisiyle temasta olan askerlerden söz etmesi, eski eşi, kayınpederi ve Pilot Necati üzerinden MİT bağlantısı, ilk olarak Uğur Mumcu’nun gündeme getirdiği, belki bedelini hayatıyla ödediği, şimdi Ergenekon bağlamında ortaya çıkan bağlantılar, esasen dünyanın her yerinde terörün derin devletlerin kullandığı birer araç olduğu görüşünü destekler niteliktedir.
Bugün Kürt sorunu ve PKK terörü bir yandan içerde askerin siyaseti kontrol etmesi ve askerî vesayet rejiminin sürmesine, bir yandan da dışarıda Türkiye’nin baskı altında tutulmasına hizmet eden bir araç haline gelmiştir. Silah satışlarından birilerinin zenginleşmesine, uyuşturucu kaçakçılığından birilerinin beslenmesine, üretmeden tüketme ve sorgulanmadan yaşama ekonomisinden nemalanmaya odaklı devasa bir birikmiş çıkarlar endüstrisinin ortasında PKK terörü ve Kürt sorununun bitirilmesi birilerinin işine gelmemektedir. Ancak ülkenin 50 bin insanına, asker veya sivil onbinlerce ana kuzusunun hayatına malolan, aileleri parçalayan, ülkenin istikrarını bozan, 300 milyar doları aşan kaynak israfına yol açan ve Türkiye’yi “el kapılarında para dilenir” hale getiren bu beladan kurtulmak zorunludur.
NELER YAPILMALIDIR
Sorunun çözümü ise nedenlerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Satır başları halinde Kürt sorununun kalıcı çözümü için yapılması gerekenleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
* Artık çağ dışı kalmış etnik temelli, dışlayıcı, Türkiye’yi Türklerden başkasına layık görmeyen ulus-devlet anlayışı terk edilmeli; vatandaşlık temelli, eşit haklar ve özgürlükler temelinde yeni bir devlet anlayışı benimsenmelidir.
* Kürt halkından bugüne kadar devletten ya da hükümetlerden gördükleri kötü muamele için özür dilenmelidir.
* AB yolunda ilerleyen reformcu politikalara dönülmeli, bu doğrultuda gerekli siyasi ve kültürel açılımlar cesaretle yapılmalıdır. Bu çerçevede anadilde öğrenim ve yayın, araştırma enstitüleri, vs. toplumsal talepler karşılanmalıdır.
* Vaktiyle zorla değiştirilen insan, köy, nehir, dağ ve ova isimlerinde orijinallerinin kullanılması veya çift isim kullanma olanağı verilmelidir. Kültürel asimilasyonun her zaman ters tepeceği unutulmamalıdır.
* PKK ve liderlerinin Ergenekon ve derin devlet bağlantıları iyice araştırılmalı; Ergenekon davasının sulandırılması, savsaklanması veya amacından saptırılması kesinlikle önlenmeli; Öcalan’ın askerî cezaevinden nasıl olup da hâlâ örgüt yönetebildiği sorgulanmalıdır.
AF DÜŞÜNCESİ YABANA ATILMAMALIDIR
* Sırf askerî-polisiye tedbirlerle bu işin olmayacağı kabul edilmeli, çözüm inisiyatifi kesinlikle askere bırakılmamalıdır. Bu bağlamda, Dağlıca ve Aktütün baskınlarında askerî ihmal, zaafiyet veya kusurlar olup olmadığı etraflıca araştırılmalı, varsa suçlular cezalandırılmalıdır.
* Her biri kendi başına buyruk hareket ettiği izlenimi veren istihbarat (MİT, Genelkurmay, Jandarma, Polis) birimleri arasında eşgüdüm sağlanmalı, istihbaratın sivil mercilerde ve tek elde toplanması sağlanmalıdır. Jandarma orta vadeli bir geçiş planı dâhilinde tümüyle sivilleştirilmeli, “kır polisi” haline getirilmelidir.
* Terör eylemine bulaşmamış, eve dönse nasıl bir muamele göreceği konusunda kafası karışık gençleri dağdan indirecek ve topluma kazandıracak, genel af dâhil çözüm yolları geliştirilmelidir.
* GAP projesinin bir an önce tamamlanması ve bölgede istihdam olanaklarının arttırılmasına çalışılmalı; bilgisayar, yabancı dil, ve beceri kazandırma kursları yaygınlaştırılmalıdır.
* Kuzey Irak Kürt Yönetimi ve Bağdat yönetimiyle dostane ilişkiler geliştirilmeli, orta vadede Irak ve Suriye’nin ekonomik olarak Türkiye ile bütünleşmesini sağlayacak adımlar atılmalıdır.
* Doç. Dr.; Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi / ma@mustafaacar.com
kaynak