- Katılım
- 29 Haziran 2007
- Mesajlar
- 64,455
- Reaksiyon puanı
- 530
- Puanları
- 0

Kuran okumayı bildiğimiz halde, farklı bir Arabi ibare karşısında kalakaldığımız çok olmuştur. Zira Arap lisanını bilmeyenler için harekesiz bir yazıyı okumak neredeyse imkânsız. Peki, Arapçaya hakim olmayanlar için icat edilmiş bu işaretler nasıl ve ne zaman başladı?
Kuran-ı Kerimin nüzûlü İki Cihan Serverinin (sas) nübüvveti döneminde tamamlanmış, bütün insanlık âlemi muhatap alınarak tebliğ edilmişti. Ehl-i imanın yegâne gayesi, Onun (sas) manevî tesir ve hâmiliğinin devam ettiği davayı akim bırakmamak ve mirasa sahip çıkmaktı. Peki neydi miras? Veda Hutbesinde tebliğ edilen vasiyet-i Resul, müminlere bunu açıkça telkin ediyordu: Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allahın kitabı Kuran-ı Kerim ve Peygamberin sünnetidir.

Nokta ve harekesiz Hazreti Osman mushafı.
Bu emrin kapsayıcılığı, zahirî olduğu kadar, derunîydi de. Kısa bir zaman sonra Efendimiz (sas) İrciî/dön hitabına mazhar olunca ashabın hafızalarının yanı sıra deri, kemik parçaları gibi malzemeler üzerinde dağınık halde yazılı bulunan Kuran-ı Kerimin korunması mevzubahis oldu. Zira Yemame Savaşında 70 kadar Kuran hafızının şehit olması ashabı tedirgin etmişti. Sonra Müslümanların halifesi Hz. Ebu Bekirin ilanı duyuldu. Kimin elinde deri, kemik ve sair eşya üzerine yazılan Kuran ayetleri varsa bir araya getirilmesi isteniyordu. Kuran-ı Kerimin emin ellerde bir araya getirilmesi, insana Rabbini ve kâinatı tanıtan vasıtalardan ilki ve son ilâhî kitap Kuran-ı Kerimin iki kapak arasında muhafaza edilmesi gerekiyordu. Zira Allahın, ayetlerinde korunacağını vaat ettiği kitap, selefleri olan Tevrat, Zebur ve İncil gibi tahribata uğramayacaktı.
Mushaflar İslâm coğrafyasına yayılıyor
İslamiyet Arap coğrafyasında yayıldıkça, Kuran imlası ve tilaveti mevzuunda yeni meseleler ortaya çıkar. 642de bu mesele olabildiğince tebarüz etmiştir. Azerbaycan ve Ermenistanın fethi sırasında, ordunun içindeki Şam ve Iraklı askerlerin Kuran okuyuşları arasındaki fark, Huzeyfe el-Yemeni vasıtasıyla hulefa-i raşidinin üçüncüsü Hz. Osmana iletilir. Zeyd bin Sabit başkanlığında toplanan heyet, Hz. Ebu Bekir zamanında toplanan mushafa sadık kalmak suretiyle mushafları çoğaltır. Nihayetinde çoğaltılan mushaflar, İslâm devletinin dört bir yanına dağıtılır.

Harekelerin farklı renkte noktalarla gösterildiği mushaf.
Hz. Osman devrinde istinsah edilen mushaflar bugünkü manada hareke, durak gibi okumayı kolaylaştıran işaretleri içermiyordu. O dönem kullanılan Kûfî harflerde, harekeler bir yana, çoğunlukla be, te, se, nun, ye gibi harfleri birbirinden ayıran noktalar bile kullanılmıyordu. İslam dini dünyanın farklı bölgelerine yayılıyorken, farklı kültür ve dillerle tanışıyordu. Bu kaynaşmayla beraber Arap lisanında lahn adı verilen bozulmalar olmuştu. Hz. Ali döneminde bu durumun önüne geçmek için talebesi ve tabiîn âlimlerinden Ebul-Esved ed-Düeliye uygun bir sistem oluşturmasını emretti.
İmam mushafın sağlıklı ve düzgün okunabilmesi için nokta sistemi (nakt) konulmasına karar verildi. Buna göre, mushafın içinde siyah renklerle yazılan Kuran harflerinin üzerine kırmızı renkte noktalar konulacaktı. Fetha (üstün) için harflerin üst tarafına, kesre (esre) için altına ve zamme (ötre) için önüne nokta, gunneli okumak içinse iki nokta konulmuştu.
Harekeler şekle giriyor
Kuran yazısının bugünkü haline gelmesi için bu çözüm de sorunları tam anlamıyla ortadan kaldırmıyordu. Çünkü Arap harflerinin üzerinde bulunan noktalar ile doğru bir telaffuz için konulan noktalar (nakt) bazı okuma hataları ve karışıklığa mahal veriyordu.

Günümüzdeki hareke sisteminin ilk örneklerinden biri.
Bu noktalama sistemi âlimler arasında ihtilafa sebebiyet verdi. Sonradan eklenen harekelerin dinen mahzurlu olup olmadığı tartışıldı. Bu düşüncelerle ilk zamanlarda nokta-harekelerin asıl yazıdan farklı bir renkte olması uygulamasına gidildi. Nihayet bugünkü manada çizgili harekelerden oluşan sistem, tebe-i tabiinden Arap dili âlimi Halil bin Ahmed tarafından hazırlandı. Zaman içinde bunlara durakları ve bazı tecvid kaidelerini gösteren işaretler de eklendi.
Sesli harflerin çıkmasını sağlayacak çizgi sistemi şekl sayesinde bugün Müslümanlar, Allah kelâmını yanlışsız okuyabiliyor. Hareke sistemi günümüz Arapçasındaki günlük dilde çoğu zaman kullanılmazken, kutsal metin ve önemli ibareler, hatasız okunabilmeleri için bu sistemle yazılıyor.
Hz. Ali: Sen yanlış okuyorsun!
Bir gün göçebe Araplardan biri Hz. Aliye (ks) gelerek Hâkka Sûresinin 37. ayeti olan Lâ yekülühû illel-hâtiûn (İrin ve kan karışımını, bilerek ve ısrarla hata edenlerden başkası yemez) âyetini okur. Fakat bu ayeti, Lâ yekülû illel-hâtûn (İrin ve kan karışımını, adım atanlardan başkası yemez) şeklinde okur, ardından da Hz. Aliye sorusunu yöneltir: Ey müminlerin emîri, hangimiz adım atmıyoruz ki! Şimdi hepimiz bu kan ve irinden içecek miyiz? der. Bunun üzerine Hz. Ali, tebessüm ederek; Sen onu yanlış okuyorsun. diyerek doğrusunu izah buyurur. O zaman göçebe adam, Evet ey müminlerin emîri! Doğrusu senin dediğin gibidir. Allah Teâlâ kullarına asla zulmetmez. der. Bu olay üzerine Hz. Ali orada bulunan Ebül-Esved ed-Düelîye Son zamanlarda acemlerden (Arap olmayan) birçok kavim İslâma girmiştir. Bunlar Arap dilini iyi bilmiyor. Bunun için sen okumada kolaylık olmak üzere bazı işaretler koy. buyurur. O da Hz. Alinin bu tavsiyesine uyarak yazıya (üstün, esre, ötre) işaretlerini koyma usulünü getirir.
Zaman