'Kötülüğün Sıradanlığı' (Giriş)

Ottomanzo

Doçent
Katılım
25 Temmuz 2008
Mesajlar
746
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
A.Turan Alkan'ın bir kere daha güzel bir yazısıyla karşılaştık (“Ruhumuzdaki faşist”, Zaman, 14 Kasım) geçen gün.
Benim dünkü yazımda “Dersim Açılımı” başlığı altında gözden geçirmeye çalıştığım “uyanış' ile ilgiliydi bu yazı. Okuyanlar hatırlayacaktır; benim görüşüme göre, Onur Öymen'in Meclis kürsüsünden sarf ettiği malum sözler, beklenmedik biçimde “Dersim isyanı”nda olup bitenleri ülkenin bugünlerde hakkında en çok tartışılan konusu haline getirmişti. Bu çerçevede, tartışmaya var güçleriyle katılanların önemli bir bölümünün kendilerini tarihimizin açılan bu “yarığında” ister istemez bulduklarını düşündüğümü de ekleyeyim. Birçok cenah (bunlara AK Parti cenahı da dahil) kendisini, zamanlamasını kendilerinin tayin etmediği bir biçimde, Seyit Rıza'nın idam sehpasındaki son sözlerinin (“Evlâd-ı Kerbelâ'yık; Bî-Hatayık; Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.”) arkasında yer alıverdi.
Dünkü yazımda şunu da belirtmiştim: Nasıl olmuşsa da sonuç olarak tabii ki iyi bir gelişmeydi bu. Demek ki,”Açılım süreci” içinde bu türden “sürprizler” de barındıran bir süreç olacaktı…
Ancak dileyelim ki, “Dersim Açılımı”, Onur Öymen dolayımıyla CHP'nin antidemokratik tutumunun bir kere daha ifşa edilmesi gibi araçsal bir amaçla kilitlenip kalmasın. Gerçekten (hayırlı) bir “kaza” sonucu açılan bu dosya, beraberinde, hak ettiği geniş açılımlı bir tartışmayı da getirsin.
Yazıya başlarken söz ettiğim A.Turan Alkan'ın yazısı –yine bana göre- umut ettiğim bu geniş açılımlı tartışma çerçevesinde yer alacak türden bir yazı. Belki de, bu çerçevede karşılaştığım ilk yazı.
Zaman yazarı, yıllarca önce “Dersim harekâtı”na katılmış yaşlı bir adamla gerçekleştirdiği ayaküstü bir sohbetten aklında kalan iki anekdotu aktarıyor.
Kendisinin de söylediği gibi, bu anekdotlardan ikincisi “daha ağır”.
Yaşlı adam “harekât”tan naklediyor:
“Boş bir çuvala dürter gibi süngülüyorduk.”
A.Turan Alkan'ın bu “anı”nın kendisini sürüklediği ruh halini tasviri çok güzel:
“… demişti de bunu söylerken gözlerine bakmıştım. Suçluluk, nedâmet, bir cürmün itirafı esnasında duyulan ezikliğe benzer bir hâlet aradım edâsında; hiç oralarda değildi, olmamıştı; 'Öyle gerekiyordu, öyle yapıldı' der gibiydi. Haklı mıydı, askeri harekât esnasında emir gereği yapılan şemaat, şahsî sorumluluklar listesinden siliniyor muydu? Beş vakit namazında, mûtekid, Müslüman, mazbut bir adam… Vaktiyle bir futbol karşılaşmasında veya aile düğününde yaşanan sıradan şeyleri anlatır gibi anlatıyordu; onun sorumluluğu yoktu ki; kendini olup bitenlerden tecrîd etmiş, alıp kenara çıkarmıştı. Zihnini ve vicdânını anlattığı şeylerin kanlı hâtırasından böyle bir cam fânus içinde yalıtabilmişti demek ki…”
Bu güzel satırları okuyunca ben de hatırladım: Ben de yıllar önce, “harekât”ta yer almış birisinden benzer anekdotlar dinlemiş ama bugüne kadar okurlara aktarmamıştım. Alkan'ı okuyunca -açıkçası- kıskanmadım diyemem!
Konuştuğumuz yazı bana -tabii olarak- Hannah Arendt'in “Eichmann Kudüs'te” adlı kitabının hemen alt başlığına yerleştirdiği felsefi kavramı, “kötülüğün sıradanlığı”nı hatırlattı.
Ne alâkası var demeyin; Alkan, dinlediği anekdota ilişkin “;kendini olup bitenlerden tecrîd etmiş, alıp kenara çıkarmıştı” demiyor muydu? Anekdotlar birbirini andırıyor-çağrıştırıyor yani… O halde yarın da bu konuyu hatırlayalım.

kaynak
 
Üst