Kayıp Sözlü Kadın…

kuntakinte

Profesör
Katılım
8 Haziran 2011
Mesajlar
1,820
Reaksiyon puanı
8
Puanları
0
İçimde daha önceden kurulup unutulmuş bir saatin alarmına uyandım. Mevsim yazdı ve ben hala yaz aylarını sevmiyordum.

Aynada gözlerimi yakalayıp, üşümüş o küçük kız çocuğunu gördüm. Zaman yalamıştı geçmişimi, göz kenarlarım çizgi çizgi, ellerim birbirine kelepçeli ve ben, bu uzun seyahatin her molasında durakta unutulmuş küçük bir çocuk gibiydim.

İçimi kanatarak sevenlerim, kanatınca içimi sevdiklerim, içini kanatıp sevdiklerim, kanarak sevdiklerim, içim, hepimiz kelimeleri silinmeye yüz tutmuş birer hikayeydik.

Oysa doğum anımda annem, çektiği tüm acıya rağmen, adımı “Candan” koyacak kadar umutluymuş. Canından koparmış gibi mi gelmiştim? Kim bilir?

Olağanüstü hal ilan edilmiş bir yüreğin sahibiyim. Kendime yasakladıklarımla, etrafı dikenli tellerle çevrili duvarlardan geçirilmediğim umutlara teşneyim. Bir varlık, bir yokluk ama ben her şeye rağmen aşka gebeyim.

Gece yarısı yüzümü okşayan meltem, İstanbul’un ışıltılı kirliliğinde kendini zorla gösteren bir yıldız, bir minare dibinde, üstelik hiç akılda yokken edilen bir dua, gündüz hayrına görülen rüya; hepsine niyetliyim…

Ben olmayınca da devam edecek şu yalan hayat içinde, ben varken sadece bana anlamlı gelen aşkın, sevdanın, küfrün, kavganın derdindeyim.

Tam ortasında duruyorum keşmekeşin, zarafetin, vahşetin, bekaretin. Oysa fazla değil birkaç yüzyıl önce, sadece bir bahçede solmayı bekleyen bir güldüm.

Dilim kanadı, elim acıdı, kalktım, yürüdüm, koştum, düştüm; aslına bakarsan ben sadece bir düştüm…

Candan Ünal
 
Üst