Kardeşini uyarma usulü

Kürşad 56

Asistan
Katılım
23 Nisan 2010
Mesajlar
103
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
KARDEŞİNİ UYARMA USÛLÜ


Kardeşinde gördüğü bir kusuru, özel olarak gizlice söylemeli, onu halkın içinde ayıplamamalı, hiç kimseye onun kusurundan bahsetmemelidir.
Denilmiştir ki: “Müminlerin nasihatleri kulaklarında olur; yani nasihati gizlice kulağa yapar.”
Cafer b. Berkân demiştir ki: Meymun b. Mihran bana şöyle söyledi: “Benim sevmediğim, hoş olmayan işlerimi yüzüme karşı söyle. Bir kimse arkadaşının hoş olmayan hâllerini yüzüne karşı söylemedikçe, ona samimi davranmış olmaz.”
Eğer kendisine nasihat edilen kimse hâlinde sadık ve samimi ise, nasihatinden dolayı arkadaşını sever. Eğer onu sevmez ve yaptığı nasihatten hoşlanmaz ise, bu onun hâlinde yalancı olduğunu gösterir. Allahu Teala, yalancıların sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur:
“Fakat sizler nasihat edenleri sevmiyorsunuz.”[1]
Salihlerden birisi demiştir ki: “İnsanların bana en sevimli olanları, bana kusurlarımı gösterenlerdir.”
Hz. Ömer (r.a) de böyle söyler, arkadaşlarına kendisine kusurlarını söylemelerini emreder ve şöyle derdi: “Arkadaşına kusurlarını söyleyen kimseye Allah rahmet etsin.”
Fakat Mus’ır b. Kuddâm’a: “Sana kusurlarını söyleyen kimseyi sever misin?” diye sorulduğunda şöyle demiştir: “Bana kusurlarımı gizlice söylerse, ne güzel; eğer halkın içinde beni ayıplarsa, onu sevmem.”
Bu konuda selefin/önceki büyüklerin ahlakı şöyle idi: Onlardan birisi, kardeşinde hoşlanmadığı bir hâl görünce, onu gizlice kendisine söylerdi yahut bu kusuru bir yazı ile kendisine bildirirdi. Gerçekten bu davranış, nasihat ile rezil etme arasındaki farkı göstermektedir. Gizilice yapılan uyarılar nasihattir; açıktan yapılan uyarılar ise, karşı tarafı halkın içinde rezil etmektir. Bu durumda niyetin Allah için olması çok zordur; çünkü onda birisini rezil etmek vardır.
Uyarı ile kınama arasında da fark vardır. Uyarı, gizli bir hâlde olur; kınama ise ancak halk içinde olur. Bunun için Allahu Teala, Kıyamet günü müminlerden birisini özel himayesine alıp üzerine perde çekerek uyaracak ve ona dünyadaki hatalarını gizlice söyleyip yaptıklarını hatırlatacaktır.[2]
Bazı müminlerin amel defteri, kendisine cennette kadar refakat eden meleklere mühürlü olarak verilir; cennete girmeye yaklaştıklarında melekler ellerindeki amel defterlerini mühürlü olarak müminlere geri verirler, onlar da açıp içindekileri okurlar.
Kıyamet günü kınanan kimselere gelince, onlar, halkın önüne çağrılırlar, bütün amelleri ortaya konur; mahşerde toplanan herkes onların rezilliklerini açıkça görürler; bu durum onların azabını artırır.
İnsanları idare etmekle onlara yağcılık yapmak arasında da fark vardır. İdare, Yüce Allah’ın rızasını ve ahiret sevabını isteyerek, dinini korumak için yaptığın bir davranıştır. Bununla, kardeşinin günahtan korunmasını ve kalbinin Allah için kötülüklerden temiz kalmasını da istemiş olabilirsin. Yağcılık ise, bir dünya menfaati elde etmek ve nefsinin kötü arzusunu yerine getirmek için girdiğin yapmacık davranışlardır.
Aynı şekilde gıbta ile haset arasında da fark vardır.
Gıbta, kardeşinde gördüğün güzel bir şeyin sende de olmasını istemendir. Fakat ondaki şeyin yok olmasını istemeyip bilakis sahip olduğu güzel hâlin kalmasını ve daha mükemmel olmasını istersin.
Haset ise, kardeşinde gördüğün güzel şeyin sende olmasını istemen, nimetin ondan gitmesine sevinmen ve elinde kalmasından hoşlanmamandır. Bu, kötü bir düşüncedir. Eğer söz ve fiil ile ondaki nimetin elinden gitmesi için çalışırsan, bu hasetten öte, taşkınlık ve zulüm olur. Bu davranış, büyük günahlardandır.
Feraset ile kötü zan/tahmine dayalı kötü düşünce arasında da bir fark vardır.
Feraset; gördüğün bir delil, ortaya çıkan bir şahid yahut şahidi olduğun bir alamete dayanarak kardeşinin hâli hakkında bir tespitte bulunmandır. Bütün bu delillere bakarak onun gizli yönü hakkında bir bilgi elde edersin. Elde ettiğin bu bilgi ve kanaat eğer kötü ise, ondan bahsetmezsin, onu ortaya koymazsın, ona dayanarak bir hüküm vermezsin ve onun kesin böyle olduğunu düşünmezsin; yoksa günaha girmiş olursun.
Kötü zan ise; kötü ve bozuk düşüncene dayanarak bir insan hakkında hüküm vermendir. Bu hüküm, ona karşı içinde sakladığın bir kine yahut kötü bir niyete veya senin bildiğin içindeki bozuk bir hâle dayanabilir. Sendeki bu bozuk hâllere kıyas ederek, kardeşinin de bozuk olduğunu düşünürsün. Bu, kötü zandır; o, kalbin gıybetidir, bütün bunlar haram kılınmıştır; çünkü hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Allahu Teala, müminin kanını, malını, ırzını/şerefini ve hakkında kötü düşünceye sahip olunmasını haram kıldı.”[3]
Diğer hadiste ise şöyle buyrulmuştur: “Zandan/içinizde oluşan kötü düşünceden sakının; çünkü zan, sözün en yalan olanıdır.”[4]
Yukarıda bahsettiğimiz bu beş şey ve onların zıddı olan durumlar arasında, alimlere göre böyle bir fark vardır; bunları iyi bil.


[1] A’raf 7/79.

[2] Bu durum bir hadiste anlatılmaktadır. Hadis için bkz: Buhari, Edeb, 60; Tefsiru Sure (11), 4; Müslim, Tövbe, 52; İbnu Mace, Mukaddime, 13.

[3] İbnu Mace, Fiten, 2. Aynı konuda, son kısmı hariç bkz: Müslim, Birr, 32; Ahmed, Müsned, III, 491; Tabarani, el-Kebir, XXII, 74; Heysemi, ez-Zevaid, IV, 172.

[4] Buhari, Edeb, 57; Müslim, Birr, 28; Ebu Davud, Edeb, 48; Tirmizi, Birr, 56; Ahmed, Müsned, II, 312


http://www.konakdersleri.org/belge.php?bilgi=905&konu=KARDESINI-UYARMA-USULU
 
Üst