İntikam

Penetrator God

Doçent
Katılım
14 Ocak 2020
Mesajlar
901
Çözümler
1
Reaksiyon puanı
541
Puanları
93
Yaş
26
166509589-352-k384072.jpg


Benim adım Gabar, Morthal kasabasında yaşayan sıradan bir Kuzeyli ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldim. Annemi mevkibeyinin malikanesinde hizmetçilik yaparken son gördüğümde kalbim sızladı. Keşke bir şeyler yapabilsem de onu bu hayattan kurtarabilsem. Babam öldüğünden beri kendimi sanki hiç bitmeyecek bir kabusun içine girmiş gibi hissediyorum.

Babam vefat etmeden önce mevkibeyinden tarlayı sürmek için iki öküz alacak kadar borç almıştı. Onu kaybettikten sonra mevkibeyinin yaveri, daha kırkı çıkmadan borçları ödememiz için kapımıza dayandı. O günden beri kölesi haline geldik. Bir ozan olmak istiyordum. Ama babam öldükten sonra annemi yalnız bırakmamak için ve paramızda olmadığından dolayı ozanlar kolejindeki eğitimimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. Artık handa üç beş dinara şarkı söylüyorum.

Elimden başka bir işte gelmiyor. Çok uğraşmama rağmen zar zor geçiniyoruz. Akşama doğru annem işten döndükten sonra suratı çok asıktı. Neden üzgün olduğunu sorduğumda ilk başta cevap vermek istemedi ama biraz zorlayınca konuştu. Mevkibeyinin yaveri ona asılıyormuş. Duyduklarımdan sonra babamın kılıcını elime alıp evden dışarı bir hışımla fırladım. Ama annem beni durdurdu ve bir daha böyle bir şey yaparsa mevkibeyine şikayet edeceğini söyledi.

İsteksizce de olsa kabul etmek zorunda kaldım. Annemi daha fazla üzmek istemiyordum. İlerleyen günlerde. Soğuk bir Skyrim akşamı annem gecikmişti. Daha fazla dayanamayıp annemi kontrol etmek için mevkibeyinin malikanesine gitmeye karar verdim. Evimin kapısından çıktığım sırada bir ağlama sesi duydum gitgide yakınlaşıyordu. Ne olduğunu anlamak için etrafıma bakındım çok karanlıktı birkaç metre ileride yerde oturup ağlayan bir kadın silüeti gördüğümü sandım.

Karanlığa gözlerimin alışmasını bekledikten sonra yavaş adımlarla yaklaştım. Yardım etmek için eğildiğim sırada kadının annem olduğunu fark ettim. Ayağa kaldırıp bir kenara oturduk. Ne olduğunu sordum. Bana her şeyi baştan sona anlattı. Mevkibeyinin yaveri annemi yine taciz etmiş hem de mevkibeyinin gözleri önünde. Annemde ondan yardım istemeye çalışmış ama hiçbir şey yapmadığı yetmiyormuş gibi bir de birlikte tecavüz etmişler.

Babamın kılıcını çekip malikaneye doğru tüm gücümle koştum. Ya o şerefsizleri öldürecektim ya da bunu denerken ölecektim. Malikanenin kapılarının önüne geldiğimde muhafızlar önümü kesti onlara saldırdım.

Lakin kılıç ile daha önceden dövüşmemiştim. Hiç ihtiyacım olmamıştı. Beni kolayca bastırdılar. Mevkibeyini çağırdılar ve beni öldüresiye dövdüler. Annem gelip aralarına girmese öldüreceklerdi de. Kasabadan ayrılmamız için bize birgün zaman verdi. Bütün kasaba halkı etrafımızı sardı. Aralarından bir tanesi bile yardım elini uzatmadı hepsi bizden vebalıymışız gibi uzak durdu.

Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Evde tavanda annemin sallanan cansız bedeninin karşısında yatarken buldum kendimi. Yaşadıkları ona ağır gelmişti. Kendi canına kıymıştı. Evimi, ailemi kısacası her şeyi mi kaybetmiştim. Eskiden yuvam dediğim yerden sadece içimdeki intikam ateşiyle ayrıldım. Kendimi yollara, dağlara, taşlara vurdum. Sonunda ıssız bir mağaranın yakınlarında durdum. Geceyi geçirmek için uygun bir yer gibi görünüyordu. Etrafta yırtıcı bir hayvan yoktu. Mağaranın içi sessiz ve boştu.

Mağaranın iç kesimlerine doğru ilerledim. Ayağımın altında çatırdama sesleri geliyordu. Meşalemi yeri aydınlatması için kullandım. Gördüğüm şey karşısında vücudum adeta buz kesti. Yer iskelet parçaları ile kaplıydı hem de yüzlercesiyle. Beni rahatsız eden kısım ise büyük çoğunluğunun insana ait olmasıydı. O an içimde bir yerlerde geri dönmek için artık geç olduğunu hissettim. Burası kadim bir yaratığın yuvası olmalıydı. Burada yalnız değildim ve o şey her neyse beni izliyordu. Kendimi çok savunmasız hissediyordum.

"Gizlendiğin gölgelerden çık ve benimle yüzleş!" Diye bağırdım çaresizlikten mi yoksa cesaretten mi bilmiyorum. Her ne olacaksa biran önce olup bitmesini istedim. Ardından elimdeki meşale birden söndü ve bir yarasa bulutu karşımda belirdi. Yarasa topluluğu havada patlayıp bir beden haline dönüştü. Hayatım boyunca gördüğüm en çirkin şeydi kanatları vardı soluk bir derisi Skyrim'in gecesi kadar karanlık gözleri bir sivri dişi kıskandıracak kadar keskin dişleri ve devasa pençeleri ile karşımdaydı.

Evet karşımdaki şey bir vampir lorduydu. Sadece çocukları korkutmak için anlatılan bir hikaye olduğunu sanırdım. Kaçmadım dimdik durdum ve gözlerinin içine baktım. Bana bir hiçmişim gibi bakıyordu. Etrafı tekrar yarasalarla kaplandı. Yarasalar dağıldıktan sonra insan formuna dönüşmüştü. Hızlı bir hamleyle yanıma geldi ve boynumdan tutup beni havaya kaldırdı. Ölmeye hazırdım. Ancak o anlarda ağzından birkaç cümle döküldü. "İlginç? Ya çok aptalsın ya da fazla cesursun." Dedi bende buna karşılık "neyi bekliyorsun ucube! Bitir işimi hadi!" Dedim. Oda bana "ölmek için o kadar acele etme. Kim bilir belki de sen aradığım kişisin?" Dedi. Beni yere indirip konuşmaya devam etti.

Yüzlerce yıl önce büyük bir savaşçı olduğundan bahsetti. Ancak savaştığı bir vampir onu lanetlemiş ve ruhunu bu mağaraya bağlamıştı. Serbest kalmasının tek yolu kendi isteğiyle onun yerine geçecek birini bulmaktı. Ancak mağaraya şu ana kadar gelen herkes ya ona saldırmaya çalışmış ya da kaçmaya. Şu ana kadar onunla konuşan tek kişi ben olmuşum. Bana bir teklifte bulundu. Onun yerine geçmem için beni bir vampir lordu yapacaktı. Yüz adam gücünde olacaktım ancak mağaradan sadece bir günlüğüne ayrılabilecektim ardından sonsuza kadar onun gibi mağaraya hapis kalacaktım. Ta ki benim gibi yerime geçmeyi kabul edecek başka bir insan ile karşılaşana kadar.

Vampir ile anlaştım. Feda edeceğim şey çok büyüktü ama bu Morthal mevkibeyinden alacağım intikam için gereken gücü bana verecekti. Bileğini kesti ve bana kanını içirdi. Ardından ne olacağını sorduğumda ise. Ölmem gerektiğini söyledi. Boynumu tutup çevirip kırdı. Gözlerimi açtığımda bir ormanın derinliklerindeydim. Artık her şeyi çok daha net duyabiliyor, koklayabiliyor ve görebiliyordum. Bir at kadar hızlı koşabiliyor bir dev kadar da güçlü yumruklar savurabiliyordum. Sadece bir günüm vardı hiç vakit kaybetmeden Morthal kasabasına vampir bulutuna dönüşüp son sürat uçtum.

Kasabaya birkaç saat içinde ulaştım. Sussuzluğum artmıştı. Dişlerim ağrıyor ve gözlerim yanıyordu. Kendimi çıldırmış gibi hissediyordum. Kana ihtiyacım vardı ve acil beslenmem gerekiyordu. İçimdeki açlıkla malikanenin kapısında nöbet tutan muhafızlara saldırdım. Daha ne olduğunu anlayamadan ikisini de parçalara ayırmıştım bile. Beslendikçe gücümün azaldığını hissettim. Ne kadar aç olursam o kadar saldırgan ve yenilmez hissediyordum.

Malikanenin içine girdiğimde mevkibeyi ve yardakçıları her zamanki yerlerindeydi beni ilk gördüklerinde dalga geçip rahmetli annemide araya katarak küfür etmeye başladılar. Aralarından birini gözleri önlerinde parçalara ayırana kadar ne olduğunu fark edemediler. Saldırmaya çalıştılar ama kılıç ya da hançer bana işlemiyordu artık. Hepsini öldürdüm ancak mevkibeyi ile yaverini hak ettikleri gibi yavaş yavaş ve acılı bir şekilde o sefil canlarını ellerinden aldım. Malikaneyle işim bittikten sonra sıra kasabaya geldi.

Genç, yaşlı, kadın, çocuk, hayvan ayırtmaksızın kasabadaki her canlıyı o gece katlettim. Kanlarıyla banyo yaptım. İçimdeki son insanlık kırıntıları da o gece yok olmuştu. Hepsi annem ile bana yaptıklarının bedelini ödediler. Skyrim'in yüzeyinde geçirdiğim son dakikalardı. Güneş ışıkları kendini göstermişti. Son kezde olsa gün doğumunu seyretmek istedim ama güneşin hüzmeleri üzerime geldiğinde etimi yaktığı için dayanamadım. Ardından sonraki ya da ondan sonraki yüzyılımı geçireceğim yer olan mağarama çekildim.
 
Üst