Jerusalem
Profesör
- Katılım
- 21 Haziran 2007
- Mesajlar
- 2,192
- Reaksiyon puanı
- 5
- Puanları
- 218
Takip ettiğim bir Blog'da herşey o kadar açık ve net bir şekilde anlatılmışki. Bana göre dünyanın en egoist ikinci teknik direktörü Sinyor Terim, buyrun efendim ;
"
2010 Dünya Kupası Elemeleri' ndeki mutsuz sonun akabinde "İmparator" Fatih Terim, Ermenistan maçının ardından görevi bırakacağını ilan etmiş. Hem kendisi hem de Milli Takımımız için hayırlısı olsun..
Bu gelişmenin ardından Fatih Terim ile ilgili kısa bir kariyer özeti geçmek gerekir sanırım..
Hatırlayanlar bilir; Fatih Terim' in futbolculuk dönemleri pek de gösterişli sayılmazdı ve GS' nin şampiyonluk hasreti çektiği 14 yılın 11' i gene kendisinin futbolculuk dönemine rast gelir..
Futbolculuk kariyerinin ardından teknik direktörlük hayatına atıldığı Ankaragücü ve Göztepe gibi takımlardaki backroundunun da ülkemizde yıllardır cirit atıp duran vasatı aşamamış ve sürekli küme mücadelesi veren diğer onlarca teknik direktörünkünden pek farklı olduğunu söyleyemeyiz..
Dışarıdan objektif bir bakış açısıyla incelendiğinde son derece silik görünen ve herhangi birilerinin dikkatini çekemeyecek olan bu kariyerine rağmen Sepp Piontek' in kendisine bıraktığı Milli Takım' ın başına getirilen Terim, Euro 96' ya Milli Takım' ı taşımış fakat o turnuvada tek bir gol dahi atabilme başarısı gösteremeden 3 maçta toplayabildiği sıfır puan ile geriye dönmüştür..
Milli Takım' daki ilk macerası kısa süren Terim' in en göz kamaştırıcı dönemiyse bu andan itibaren başlamıştır ve kendisine kapılarını açan Galatasaray' da 96-2000 seneleri arasında 4 lig şampiyonluğu ve UEFA Kupası başarısı yaşamıştır..
Ancak bu parlak başarı hikayesinin aslında o zamanki jenerasyona ve daha da ötesinde sahada adeta bir teknik direktör edasıyla takımını çekip çeviren Hagi' ye endeskli olduğu gerçeği, gerek o dönemin efsane futbolcularının sonradan vermiş oldukları demeçlerle gerekse Fatih Terim' in bu dönemden sonraki icraatleriyle ortaya çıkmıştır..
Bu başarının vermiş olduğu titr ile bundan tam 8 yıl önce transfer edildikten sonra aynı yıl içerisinde iki farklı İtalyan takımı tarafından görevine son verilen Terim, o dönemlerde yazılı ve görsel basına vermiş olduğu bütün röportajlarda Avrupa' nın farklı büyük takımları tarafından istendiğini sıklıkla zikretmesine rağmen tam 2 yıl boyunca boşta kalmış ve hiçbir takım ile sözleşme imzala(ya)mamıştır..
Kendisinin boşta kaldığı sürecin Türk Futbol Tarihi' nin tartışmasız en büyük başarı destanı olan Dünya Üçüncülüğü dönemine denk gelmesi de ayrıca ironik bir rastlantıdır..
Bu iki yıllık boşta geçen zamanın ardından Fatih Terim' e kapısını açan ve onu tekrar bağrına basan kulüp tabii ki gene Galatasaray olacaktır. Lucescu' nun hem Türkiye Ligi' nde şampiyon olmuş hem de Şampiyonlar Ligi' nde çeyrek final oynamış maliyet olarak son derece mütevazi ama sahada aksine gayet gösterişli olan kadrosunu salt "Kendi takımını kurma" pahasına bozup üstüne milyonlarca dolar harcatarak adeta kuşa çeviren "İmparator" un görevine, GS kulübünü tarihinin en büyük borç bataklarından birine sokup arkasında işe yaramaz bir futbolcu güruhu bırakmasından sonra burada da son verilmiştir..
Son görev yapmış olduğu 3 takım tarafından görevden alınan ve gene bir takım "Yurt dışı tekliflere" karşın bir seneden fazla süreyle boşta kalmayı tercih eden Terim, kariyerindeki son 5 yıldır süregiden inanılmaz düşüşe rağmen gene garip bir şekilde Milli Takım Patronluğu ile ödüllendirilecektir..
Üstelik 2002 senesinde Hakan Şükür' ü takımda oynatması sebebiyle Şenol Güneş' i adeta yerden yere vuran ama aynı Hakan Şükür' ün 4 sene sonraki halini takımda istemeyen Ersun Yanal' ı da bu kez onu oynatmadığı bahanesiyle diline dolayan Hıncal Uluç ve türevi yazarların "destekleriyle" gerçekleşecektir bu hamle..
Fatih Terim' e yeniden bir istihdam kapısı açılması pahasına Ersun Yanal' a görevi bıraktırıldığında son maçlar öncesinde Milli Takım' ın 2006 Dünya Kupası' na katılma şansı hala devam ediyorken Fatih Terim, grubunda play off oynama hakkını son anda kazanmış fakat şu ülkenin Dünya Kupası' na gidememiş olmasından daha büyük bir utancı İstanbul' da İsviçre ile oynamış olduğumuz o kara maçtaki agresif ve provakatif tavırlarıyla bizlere yaşatmıştır..
Son olarak göreve geldiği günden itibaren vaad ettiğinin aksine Milli Takım' da herhangi bir gençleştirme operasyonu ya da dünya futbolunda bir ekol olma anlamında herhangi bir hamle göstermek bir yana, rakip teknik direktörlerin bile sistemini çözmekte zorlandığı, 30' unu geçtikten sonra Milli Takım ile tanışan futbolcuların görev almaya başladığı toplama bir takım olmaktan öteye gidememişizdir..
Salt kişisel sebepler ve inatlar uğruna Milli Takım' a çağrılan ya da yüzlerine dahi bakılmayan bazı yıldız oyunculara değinmiyoruz bile..
Son katıldığımız Euro 2008' de oyun sistemimiz ve ortaya konulan futbol hiç kimseyi tatmin etmemiş olsa da elde edilen yarı final başarısını görmezden gelemeyiz tabii ki. Bu başarıda son saniyelerde gelen spontane gollerin ve daha da önemlisi dünyanın sayılı kalecilerinden Cech' in son dakika ikramının da büyük bir rolü olsa da bu başarının ne derece kalıcı olup olmadığı ve şans faktörünün hangi oranda etkili olduğu şüphesi 2010 Dünya Kupası elemelerindeki performansımız ışığında netleşecekti..
Ancak ne yazık ki Euro 2008' de elde edilen yarı final başarısının aksine gruptaki İspanya haricinde Avrupa' da söz sahibi olabilecek kapasitede tek bir takımın dahi yer almadığı bir grupta bırakın grup liderliğini, ikincilik şansını dahi son iki maçı oynamasına gerek kalmadan yitiren bir Milli Takım bırakmıştır bize Sinyor Terim..
Şimdi asıl merak edilen soru şu. "İmparator Terim" bu sürecin ardından acaba hangi takımda görev yapacak?
Teknik Direktörlük kariyerinin son 20 yılı boyunca kısa süren İtalya macerasını saymazsak Milli Takım ve içerisinden doğup yetiştiği Galatasaray haricinde hiçbir takımda görev al(a)mayan Terim' in bir sonraki durağı neresi olacak?
Tarihin tekerrür ritueli devreye girerse bu takım gene Galatasaray olacak gibi gözüküyor. Hazır Rijkaard da irdelenmeye başladı zaten..
Sonra demedi demeyin..
"
cezasahasi.net'ten
"
2010 Dünya Kupası Elemeleri' ndeki mutsuz sonun akabinde "İmparator" Fatih Terim, Ermenistan maçının ardından görevi bırakacağını ilan etmiş. Hem kendisi hem de Milli Takımımız için hayırlısı olsun..
Bu gelişmenin ardından Fatih Terim ile ilgili kısa bir kariyer özeti geçmek gerekir sanırım..
Hatırlayanlar bilir; Fatih Terim' in futbolculuk dönemleri pek de gösterişli sayılmazdı ve GS' nin şampiyonluk hasreti çektiği 14 yılın 11' i gene kendisinin futbolculuk dönemine rast gelir..
Futbolculuk kariyerinin ardından teknik direktörlük hayatına atıldığı Ankaragücü ve Göztepe gibi takımlardaki backroundunun da ülkemizde yıllardır cirit atıp duran vasatı aşamamış ve sürekli küme mücadelesi veren diğer onlarca teknik direktörünkünden pek farklı olduğunu söyleyemeyiz..
Dışarıdan objektif bir bakış açısıyla incelendiğinde son derece silik görünen ve herhangi birilerinin dikkatini çekemeyecek olan bu kariyerine rağmen Sepp Piontek' in kendisine bıraktığı Milli Takım' ın başına getirilen Terim, Euro 96' ya Milli Takım' ı taşımış fakat o turnuvada tek bir gol dahi atabilme başarısı gösteremeden 3 maçta toplayabildiği sıfır puan ile geriye dönmüştür..
Milli Takım' daki ilk macerası kısa süren Terim' in en göz kamaştırıcı dönemiyse bu andan itibaren başlamıştır ve kendisine kapılarını açan Galatasaray' da 96-2000 seneleri arasında 4 lig şampiyonluğu ve UEFA Kupası başarısı yaşamıştır..
Ancak bu parlak başarı hikayesinin aslında o zamanki jenerasyona ve daha da ötesinde sahada adeta bir teknik direktör edasıyla takımını çekip çeviren Hagi' ye endeskli olduğu gerçeği, gerek o dönemin efsane futbolcularının sonradan vermiş oldukları demeçlerle gerekse Fatih Terim' in bu dönemden sonraki icraatleriyle ortaya çıkmıştır..
Bu başarının vermiş olduğu titr ile bundan tam 8 yıl önce transfer edildikten sonra aynı yıl içerisinde iki farklı İtalyan takımı tarafından görevine son verilen Terim, o dönemlerde yazılı ve görsel basına vermiş olduğu bütün röportajlarda Avrupa' nın farklı büyük takımları tarafından istendiğini sıklıkla zikretmesine rağmen tam 2 yıl boyunca boşta kalmış ve hiçbir takım ile sözleşme imzala(ya)mamıştır..
Kendisinin boşta kaldığı sürecin Türk Futbol Tarihi' nin tartışmasız en büyük başarı destanı olan Dünya Üçüncülüğü dönemine denk gelmesi de ayrıca ironik bir rastlantıdır..
Bu iki yıllık boşta geçen zamanın ardından Fatih Terim' e kapısını açan ve onu tekrar bağrına basan kulüp tabii ki gene Galatasaray olacaktır. Lucescu' nun hem Türkiye Ligi' nde şampiyon olmuş hem de Şampiyonlar Ligi' nde çeyrek final oynamış maliyet olarak son derece mütevazi ama sahada aksine gayet gösterişli olan kadrosunu salt "Kendi takımını kurma" pahasına bozup üstüne milyonlarca dolar harcatarak adeta kuşa çeviren "İmparator" un görevine, GS kulübünü tarihinin en büyük borç bataklarından birine sokup arkasında işe yaramaz bir futbolcu güruhu bırakmasından sonra burada da son verilmiştir..
Son görev yapmış olduğu 3 takım tarafından görevden alınan ve gene bir takım "Yurt dışı tekliflere" karşın bir seneden fazla süreyle boşta kalmayı tercih eden Terim, kariyerindeki son 5 yıldır süregiden inanılmaz düşüşe rağmen gene garip bir şekilde Milli Takım Patronluğu ile ödüllendirilecektir..
Üstelik 2002 senesinde Hakan Şükür' ü takımda oynatması sebebiyle Şenol Güneş' i adeta yerden yere vuran ama aynı Hakan Şükür' ün 4 sene sonraki halini takımda istemeyen Ersun Yanal' ı da bu kez onu oynatmadığı bahanesiyle diline dolayan Hıncal Uluç ve türevi yazarların "destekleriyle" gerçekleşecektir bu hamle..
Fatih Terim' e yeniden bir istihdam kapısı açılması pahasına Ersun Yanal' a görevi bıraktırıldığında son maçlar öncesinde Milli Takım' ın 2006 Dünya Kupası' na katılma şansı hala devam ediyorken Fatih Terim, grubunda play off oynama hakkını son anda kazanmış fakat şu ülkenin Dünya Kupası' na gidememiş olmasından daha büyük bir utancı İstanbul' da İsviçre ile oynamış olduğumuz o kara maçtaki agresif ve provakatif tavırlarıyla bizlere yaşatmıştır..
Son olarak göreve geldiği günden itibaren vaad ettiğinin aksine Milli Takım' da herhangi bir gençleştirme operasyonu ya da dünya futbolunda bir ekol olma anlamında herhangi bir hamle göstermek bir yana, rakip teknik direktörlerin bile sistemini çözmekte zorlandığı, 30' unu geçtikten sonra Milli Takım ile tanışan futbolcuların görev almaya başladığı toplama bir takım olmaktan öteye gidememişizdir..
Salt kişisel sebepler ve inatlar uğruna Milli Takım' a çağrılan ya da yüzlerine dahi bakılmayan bazı yıldız oyunculara değinmiyoruz bile..
Son katıldığımız Euro 2008' de oyun sistemimiz ve ortaya konulan futbol hiç kimseyi tatmin etmemiş olsa da elde edilen yarı final başarısını görmezden gelemeyiz tabii ki. Bu başarıda son saniyelerde gelen spontane gollerin ve daha da önemlisi dünyanın sayılı kalecilerinden Cech' in son dakika ikramının da büyük bir rolü olsa da bu başarının ne derece kalıcı olup olmadığı ve şans faktörünün hangi oranda etkili olduğu şüphesi 2010 Dünya Kupası elemelerindeki performansımız ışığında netleşecekti..
Ancak ne yazık ki Euro 2008' de elde edilen yarı final başarısının aksine gruptaki İspanya haricinde Avrupa' da söz sahibi olabilecek kapasitede tek bir takımın dahi yer almadığı bir grupta bırakın grup liderliğini, ikincilik şansını dahi son iki maçı oynamasına gerek kalmadan yitiren bir Milli Takım bırakmıştır bize Sinyor Terim..
Şimdi asıl merak edilen soru şu. "İmparator Terim" bu sürecin ardından acaba hangi takımda görev yapacak?
Teknik Direktörlük kariyerinin son 20 yılı boyunca kısa süren İtalya macerasını saymazsak Milli Takım ve içerisinden doğup yetiştiği Galatasaray haricinde hiçbir takımda görev al(a)mayan Terim' in bir sonraki durağı neresi olacak?
Tarihin tekerrür ritueli devreye girerse bu takım gene Galatasaray olacak gibi gözüküyor. Hazır Rijkaard da irdelenmeye başladı zaten..
Sonra demedi demeyin..
"
cezasahasi.net'ten