mperk
Profesör
- Katılım
- 25 Nisan 2010
- Mesajlar
- 1,941
- Reaksiyon puanı
- 55
- Puanları
- 0
İmansız amel, amelsiz iman makbul değildir...
İmanla amel her asırda birbirine yakın iki arkadaştır.Allah(c.c) biri olmadan diğerini kabul etmez. (Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadîs No: 2260)
İmansız amel, amelsiz iman makbul değildir. Ashab-ı Kehf hiç bir amel yapmadan yalnız imanla, bir de uyuyarak Takyanus'tan kaçıp, mağarada yatmayla Evliyalığın zirvesine çıktılar. Ama yaptıkları amel; çok kısa, öz ve hiç bir kimsenin yapamayacağı bir ameldir. Bu da Allah'u Teâlâ'nın çok hoşuna gitti. Bir anda kendileri de, köpekleri de cennetlik oldular. Allah(c.c) için, Allah(c.c) korkusundan, Allah(c.c) sevgisinden, evini, malını, mülkünü, çoluk-çocuğunu, vezirliğini (şimdiki deyimle bakanlığı) ve her şeyini terk edip, ölümü tercih ettiler. Bir daha evi ve memleketine dönmemek üzere ayrılıp bir mağarada yattılar. Bu ayrılış ve gidişi Allah(c.c) rızası için oldu. Şimdi bunun gibi yapılmasına imkân yoktur!
Yunus (Aleyhis-selâm)'un kavminin kralı; insan, hayvan ne varsa her mahluku yavrusundan ayırıp; birleştirmemek, yanına getirmemek şartıyla hepsini bağırttı. Kralları: Ben bilsem, sana Yunus'un ettiği dua gibi dua edeceğim. Yunus'u bulduğum an, iman edeceğim. Bu bağırmamızı Yunus'un ettiği dua gibi kabul eyle dedi. Allah'u Teâlâ bunu dua kabul etti ve çok hoşuna gitti. Hiç bir amel yapmadıkları halde duaları kabul oldu. Kâfirken müslüman oldular. Ömürleri bitmiş iken uzadı. Bu da hiç kimsenin yapmayacağı, yapamayacağı en zor, kısa öz ve en büyük bir ameldir.
Abdest, namaz, oruç, hacc vesairelerden maksad:
1- Allah'u Teâlâ'nın korkusundan, sevgisinden, herşeyinden geçebilmek.
2- Cezbe hâli; bir kimseye gelirse, kendi kendini, olduğu yeri, herkesi, ne yaptığını, ne kadar zamanın geçtiğinin farkında olmaz. Bu da yine aşırı derecede Allah'u Teâlâ'nın korkusu ve Allah(c.c) sevgisinden olur.
Allah'u Teâlâ kula vereceği dereceyi, çalışa-çalışa, olgunlaşa-olgunlaşa 60 senede verir. Yine daha evvel çalışıp, olgunlaşırsa 40 sene de verir. Çalışıp daha evvel olgunlaşırsa 20 senede, 10 senede, 5 senede, 1 senede, 1 saatte, 1 anda da verir.
Yunus (Aleyhis-selâm)'un kavmi ve Ashab-ı Kehf'in yaptıkları gibi olursa verir. Onlarında o yaptıkları en büyük ibadettir.
Bir Şeyh'in yanına bir mürid gelir. Şeyh, tarlada müridlerine mercimek yolduruyor. Gelen müridi, sofraya çağırmayı unuturlar. Mürid'in karnıda aç. En son artan yemeği köpeğe yal olarak dökerler. Mürid kendi kendine senin layığın bu köpekle yal yemektir diye düşünür. Köpekle beraber yal yer. Şeyh bunu görür, içi yanar. Yaktın beni Köse! der. O anda altmış yıllık müridleri geçip, irşâd ve çok büyük bir zat (halife) olur. Yaptığı kısa, öz, fakat nefise çok ağır gelen; kibri, gururu kırıcı bir iştir. Mürid; Allah'u Teâlâ'nın ve Şeyh'in bir anda gözüne girer. Onun için şeyh'in yaptığı duayı Allah'u Teâlâ red etmez. Duası kabul olur.
Bir Şeyhin yanına bir Osmanlı Paşası gelir.
- Ben, mürid olacağım der. Şeyh:
- Sen Paşasın. Kibrini, gururunu kıramazsın der. Paşa:
- Kırarım, der. Şeyh:
- Öyle ise ağzına bir ciğer al, çarşının içinde dört elli yürü. Ne yapıyorsun Paşa diyene, köpek gibi hırrr-hırrr de, der. Paşa kenar semte kimsenin görmediği bir mahalleye gider. Ağzına ciğeri alır. Dört elli yürür. Bir kaç seferde hırrr-hırrr der, gelir.
- Yaptım, der. Şeyh:
- Yapamadın! Kenar mahalleye gittin? Kimse seni görmedi, der. Paşa:
- Bu sefer ne olursa olsun yapacağım! der. Şeyh:
- Olmaz! Onun vakti geçti der. Paşa:
- Hiç mi imkânı yok? Şeyh:
- Bu sefer hükümet binasının içinde ciğeri ağzına al, dört elli yürü, her gördüğüne hırrr-hırrr de, der.
Paşa bu sefer aynısını yapar, gelir. Ve o gün irşâd olur. 60 senede kazanacağını o anda kazanır. Bu gibileri göz önüne alıp bunlar ibadet yapmadı. Bizde ibadetsiz yetişiriz demek olmaz!
Onlar kısa, öz hiç kimsenin yapmaya cesaret edemediği, kibri, gururu en fazla kıran, nefse en fazla ağır gelen; Allah'u Teâlâ'ya da en fazla hoş gelen fiili (sözü, işi, hareketi) yapıp bir anda bütün makamları geçtiler. Günahları da sevaba çevrildi. (Sûre-i Furkan, Âyet 70.) Allah'u Teâlâ'nın verdiği yeniden temiz-güzel bir hayata kavuştular. (Sûre-i Nahl, Âyet 97.)
Tasavvuf kitaplarında bu gibi şeyler gayet çoktur. Ben sadece bir kaçını misal gösterdim
Zikrullah'a çok devam etmekle şeytan şöyle olur. Örneğin: Bir köpeği bir yere kıstırır, ağzının üstüne değnekle vurursun. Köpek korkar, susar, zikrullaha devam ettiği müddetçe aynı bunun gibidir. Şart şu ki: Şeriata muhalif bir hareket, bir iş yapmadıkça şeytan ebedi kendisine musallat olamaz. Şeriata muhalif bir iş, hâl, hareket olursa şeytan anında müdahele eder. Bu dediklerime devam ederse şeytan yine kendisine müdahele edemez. Ancak şeriata muhalif iş yaparsa şeytanın müdahelesi kesilmez, gitmez. Şeytan insanı hem Allah(c.c) yolundan geri koyar, hem de en büyük düşmanlığına devam eder. İnsanı yukarda yazdığımız gibi çalışmaya mecbur eder. Bir nevi Allah'u Teâlâ'ya yalvarmamızı, istememizi, Allah'u Teâlâ'nın bizi affetmesini şeytan istemeyerek bize yaptırmış olur. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):
- Kâfire dua edilse, Ebû Cehil'e dua ederdim buyurdu.
- Niçin Ya Resûlullah! dediler.
- O, beni küçük düşürmek, devamlı yalanlamak istedi. Allah'u Teâlâ beni mahçup etmemek için bana mucizeler verdi. Benim karşımda diğer kâfirler yıldılar, usandılar, geri çekildiler. Ebû Cehil yılmadı, devamlı beni yalanlamak istedi. Halkla, beni yüz yüze getirdi. Allahu Teâlâ, beni mahçup etmedi. Benden yeni yeni mucizeler zuhur etti. Benden her mucize zuhur etmesinde bir çok kimseler müslüman oldu. Eğer Ebû Cehil'de diğer kâfirler gibi yılsaydı, usansaydı benden bu kadar mucize zuhur etmezdi. Her mucizede bir çok kâfirin müslüman olmasına ve Ashabın çoğalmasına Ebu Cehil istemeyerek sebeb oldu. Niyeti kötüydü, yaptığı bizim hakkımızda çok hayırlı oldu. Onun için kâfire dua etmek haramdır. Bir tek islâh olsun, müslüman olsun, islamiyeti kabul etsin diye sağlığında dua edilir.
Onun dışında kâfire dua etmek haramdır. Eğer o haramlık olmasa Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Ebû Cehil'e dua ederdim, buyuruyor. Hadîs-i Şerîf'te: Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır. (Sünen-i Ebû Dâvûd, Cild 8, Hadis No: 2201; Berîka, Cild 3, s. 75-76; Muhtarül-Ehâdisin Nebeviyye, Hadis No: 429, s. 265; Sünen-i ibn-i Mâce, Cild 10, Hadis No: 4227.) Münafığın niyeti yaptığı fesat, nifaktan daha şerlidir. (Kenzül-İrfan, Hadis No: 30.)
Hz. Ömer ve Ebu Cehil kâfirdiler. Her ikisine de Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem): Ya Rabb'i! Bu iki Ömer'in birisinin eliyle sen İslamiyeti ihya eyle, diye dua etti. (Mirât-ı Kâinât, Cild 1, s. 670; Kütüb-i Sitte, Cild 12, Hadis No: 4389; Sünen-i Tirmizi, Cild 6, Hadis No: 3928, Şevâhidün-Nübüvve, s. 83; Dört Büyük Halife Kitavı (Şemsüddin Ahmed Efendi), s. 98.) Bu dua Hz. Ömer'e geçti. Onun eliyle bu din-i Mübin ihya oldu. Ebû Cehil'e dua tesir etmedi. Hz. Ömer küfürde idi. Ebû Cehil ise küfrü inadi idi.
1- Küfür ehline dua, söz, tartışma tesir eder düzelme imkânı vardır. Küfürde olan benim yolum doğru, ben doğruyum, onlar yanlış zanneder. Kendinin yanlış, onların doğru olduğunu bilirse, inanır müslüman olur.
2- Eğer küfrü inadî ise dua tesir etmez. Küfrü inadî İslâmiyetin doğru olduğunu bilir, bile bile inkâr eder. Sen haklı olduğunu anlatırsın, adam anlamak istemez. Ne kadar söylesen, ikaz etsen, kendisine söyleyecek söz bırakmasan, küfrü inadî olan küfründen vazgeçmez.
Küfrü inadî hakkında Âyet:
"Allah onların kalplerini, kulaklarını, gözlerini kara mühürle mühürler. (Sûre-i Bakara, Âyet 7.)
Onlara haber anlatmak imkânsızdır. Kesinlikle islâmiyeti kabul etmezler. Çünkü kalp, göz ve kulakları Allah(c.c) tarafından açılmamak üzere mühürlenmiştir. Bunların hepsi bile bile yalancılık yaptıklarından dolayı yani islamiyetin, din-i mübinin iyi olduğunu bile bile inkâr etmiş ve yalancılık yapmışlardır.
Ebu Cehil, İslamiyete en büyük hizmeti istemeyerek yapmış oldu. Niyeti kötü olduğu için Allahu Teâlâ hepsini günah, küfür, masiyet kabul etti. Bir müslümanında niyeti düzgün olup iyi iş yapmak istiyor. Ama o sonunda kötü zararlı çıkıyorsa niyeti düzgün olduğundan o da ondan sevap kazanır.
Bilâl Babam:
Niyet halis iman selamettir. Niyet fasık iman melâmettir. buyurdu.
Bütün ameller niyete bağlıdır. En sevap olan namazı riya ile, gösteriş ile kılarsa, en büyük günah olur. En günah bir meclise; islah edeyim, düzelteyim onları da hidayete getiriyim niyetiyle giderse, o niyetle söylerse, isterse hiç kimse düzelmese yine de ondan sevap kazanır. Niyet bütün amellerin başıdır. Niyetsiz hiç bir amel makbul değildir.
mumsema.com'dan alıntıdır..
İmanla amel her asırda birbirine yakın iki arkadaştır.Allah(c.c) biri olmadan diğerini kabul etmez. (Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadîs No: 2260)
İmansız amel, amelsiz iman makbul değildir. Ashab-ı Kehf hiç bir amel yapmadan yalnız imanla, bir de uyuyarak Takyanus'tan kaçıp, mağarada yatmayla Evliyalığın zirvesine çıktılar. Ama yaptıkları amel; çok kısa, öz ve hiç bir kimsenin yapamayacağı bir ameldir. Bu da Allah'u Teâlâ'nın çok hoşuna gitti. Bir anda kendileri de, köpekleri de cennetlik oldular. Allah(c.c) için, Allah(c.c) korkusundan, Allah(c.c) sevgisinden, evini, malını, mülkünü, çoluk-çocuğunu, vezirliğini (şimdiki deyimle bakanlığı) ve her şeyini terk edip, ölümü tercih ettiler. Bir daha evi ve memleketine dönmemek üzere ayrılıp bir mağarada yattılar. Bu ayrılış ve gidişi Allah(c.c) rızası için oldu. Şimdi bunun gibi yapılmasına imkân yoktur!
Yunus (Aleyhis-selâm)'un kavminin kralı; insan, hayvan ne varsa her mahluku yavrusundan ayırıp; birleştirmemek, yanına getirmemek şartıyla hepsini bağırttı. Kralları: Ben bilsem, sana Yunus'un ettiği dua gibi dua edeceğim. Yunus'u bulduğum an, iman edeceğim. Bu bağırmamızı Yunus'un ettiği dua gibi kabul eyle dedi. Allah'u Teâlâ bunu dua kabul etti ve çok hoşuna gitti. Hiç bir amel yapmadıkları halde duaları kabul oldu. Kâfirken müslüman oldular. Ömürleri bitmiş iken uzadı. Bu da hiç kimsenin yapmayacağı, yapamayacağı en zor, kısa öz ve en büyük bir ameldir.
Abdest, namaz, oruç, hacc vesairelerden maksad:
1- Allah'u Teâlâ'nın korkusundan, sevgisinden, herşeyinden geçebilmek.
2- Cezbe hâli; bir kimseye gelirse, kendi kendini, olduğu yeri, herkesi, ne yaptığını, ne kadar zamanın geçtiğinin farkında olmaz. Bu da yine aşırı derecede Allah'u Teâlâ'nın korkusu ve Allah(c.c) sevgisinden olur.
Allah'u Teâlâ kula vereceği dereceyi, çalışa-çalışa, olgunlaşa-olgunlaşa 60 senede verir. Yine daha evvel çalışıp, olgunlaşırsa 40 sene de verir. Çalışıp daha evvel olgunlaşırsa 20 senede, 10 senede, 5 senede, 1 senede, 1 saatte, 1 anda da verir.
Yunus (Aleyhis-selâm)'un kavmi ve Ashab-ı Kehf'in yaptıkları gibi olursa verir. Onlarında o yaptıkları en büyük ibadettir.
Bir Şeyh'in yanına bir mürid gelir. Şeyh, tarlada müridlerine mercimek yolduruyor. Gelen müridi, sofraya çağırmayı unuturlar. Mürid'in karnıda aç. En son artan yemeği köpeğe yal olarak dökerler. Mürid kendi kendine senin layığın bu köpekle yal yemektir diye düşünür. Köpekle beraber yal yer. Şeyh bunu görür, içi yanar. Yaktın beni Köse! der. O anda altmış yıllık müridleri geçip, irşâd ve çok büyük bir zat (halife) olur. Yaptığı kısa, öz, fakat nefise çok ağır gelen; kibri, gururu kırıcı bir iştir. Mürid; Allah'u Teâlâ'nın ve Şeyh'in bir anda gözüne girer. Onun için şeyh'in yaptığı duayı Allah'u Teâlâ red etmez. Duası kabul olur.
Bir Şeyhin yanına bir Osmanlı Paşası gelir.
- Ben, mürid olacağım der. Şeyh:
- Sen Paşasın. Kibrini, gururunu kıramazsın der. Paşa:
- Kırarım, der. Şeyh:
- Öyle ise ağzına bir ciğer al, çarşının içinde dört elli yürü. Ne yapıyorsun Paşa diyene, köpek gibi hırrr-hırrr de, der. Paşa kenar semte kimsenin görmediği bir mahalleye gider. Ağzına ciğeri alır. Dört elli yürür. Bir kaç seferde hırrr-hırrr der, gelir.
- Yaptım, der. Şeyh:
- Yapamadın! Kenar mahalleye gittin? Kimse seni görmedi, der. Paşa:
- Bu sefer ne olursa olsun yapacağım! der. Şeyh:
- Olmaz! Onun vakti geçti der. Paşa:
- Hiç mi imkânı yok? Şeyh:
- Bu sefer hükümet binasının içinde ciğeri ağzına al, dört elli yürü, her gördüğüne hırrr-hırrr de, der.
Paşa bu sefer aynısını yapar, gelir. Ve o gün irşâd olur. 60 senede kazanacağını o anda kazanır. Bu gibileri göz önüne alıp bunlar ibadet yapmadı. Bizde ibadetsiz yetişiriz demek olmaz!
Onlar kısa, öz hiç kimsenin yapmaya cesaret edemediği, kibri, gururu en fazla kıran, nefse en fazla ağır gelen; Allah'u Teâlâ'ya da en fazla hoş gelen fiili (sözü, işi, hareketi) yapıp bir anda bütün makamları geçtiler. Günahları da sevaba çevrildi. (Sûre-i Furkan, Âyet 70.) Allah'u Teâlâ'nın verdiği yeniden temiz-güzel bir hayata kavuştular. (Sûre-i Nahl, Âyet 97.)
Tasavvuf kitaplarında bu gibi şeyler gayet çoktur. Ben sadece bir kaçını misal gösterdim
Zikrullah'a çok devam etmekle şeytan şöyle olur. Örneğin: Bir köpeği bir yere kıstırır, ağzının üstüne değnekle vurursun. Köpek korkar, susar, zikrullaha devam ettiği müddetçe aynı bunun gibidir. Şart şu ki: Şeriata muhalif bir hareket, bir iş yapmadıkça şeytan ebedi kendisine musallat olamaz. Şeriata muhalif bir iş, hâl, hareket olursa şeytan anında müdahele eder. Bu dediklerime devam ederse şeytan yine kendisine müdahele edemez. Ancak şeriata muhalif iş yaparsa şeytanın müdahelesi kesilmez, gitmez. Şeytan insanı hem Allah(c.c) yolundan geri koyar, hem de en büyük düşmanlığına devam eder. İnsanı yukarda yazdığımız gibi çalışmaya mecbur eder. Bir nevi Allah'u Teâlâ'ya yalvarmamızı, istememizi, Allah'u Teâlâ'nın bizi affetmesini şeytan istemeyerek bize yaptırmış olur. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):
- Kâfire dua edilse, Ebû Cehil'e dua ederdim buyurdu.
- Niçin Ya Resûlullah! dediler.
- O, beni küçük düşürmek, devamlı yalanlamak istedi. Allah'u Teâlâ beni mahçup etmemek için bana mucizeler verdi. Benim karşımda diğer kâfirler yıldılar, usandılar, geri çekildiler. Ebû Cehil yılmadı, devamlı beni yalanlamak istedi. Halkla, beni yüz yüze getirdi. Allahu Teâlâ, beni mahçup etmedi. Benden yeni yeni mucizeler zuhur etti. Benden her mucize zuhur etmesinde bir çok kimseler müslüman oldu. Eğer Ebû Cehil'de diğer kâfirler gibi yılsaydı, usansaydı benden bu kadar mucize zuhur etmezdi. Her mucizede bir çok kâfirin müslüman olmasına ve Ashabın çoğalmasına Ebu Cehil istemeyerek sebeb oldu. Niyeti kötüydü, yaptığı bizim hakkımızda çok hayırlı oldu. Onun için kâfire dua etmek haramdır. Bir tek islâh olsun, müslüman olsun, islamiyeti kabul etsin diye sağlığında dua edilir.
Onun dışında kâfire dua etmek haramdır. Eğer o haramlık olmasa Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Ebû Cehil'e dua ederdim, buyuruyor. Hadîs-i Şerîf'te: Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır. (Sünen-i Ebû Dâvûd, Cild 8, Hadis No: 2201; Berîka, Cild 3, s. 75-76; Muhtarül-Ehâdisin Nebeviyye, Hadis No: 429, s. 265; Sünen-i ibn-i Mâce, Cild 10, Hadis No: 4227.) Münafığın niyeti yaptığı fesat, nifaktan daha şerlidir. (Kenzül-İrfan, Hadis No: 30.)
Hz. Ömer ve Ebu Cehil kâfirdiler. Her ikisine de Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem): Ya Rabb'i! Bu iki Ömer'in birisinin eliyle sen İslamiyeti ihya eyle, diye dua etti. (Mirât-ı Kâinât, Cild 1, s. 670; Kütüb-i Sitte, Cild 12, Hadis No: 4389; Sünen-i Tirmizi, Cild 6, Hadis No: 3928, Şevâhidün-Nübüvve, s. 83; Dört Büyük Halife Kitavı (Şemsüddin Ahmed Efendi), s. 98.) Bu dua Hz. Ömer'e geçti. Onun eliyle bu din-i Mübin ihya oldu. Ebû Cehil'e dua tesir etmedi. Hz. Ömer küfürde idi. Ebû Cehil ise küfrü inadi idi.
1- Küfür ehline dua, söz, tartışma tesir eder düzelme imkânı vardır. Küfürde olan benim yolum doğru, ben doğruyum, onlar yanlış zanneder. Kendinin yanlış, onların doğru olduğunu bilirse, inanır müslüman olur.
2- Eğer küfrü inadî ise dua tesir etmez. Küfrü inadî İslâmiyetin doğru olduğunu bilir, bile bile inkâr eder. Sen haklı olduğunu anlatırsın, adam anlamak istemez. Ne kadar söylesen, ikaz etsen, kendisine söyleyecek söz bırakmasan, küfrü inadî olan küfründen vazgeçmez.
Küfrü inadî hakkında Âyet:
"Allah onların kalplerini, kulaklarını, gözlerini kara mühürle mühürler. (Sûre-i Bakara, Âyet 7.)
Onlara haber anlatmak imkânsızdır. Kesinlikle islâmiyeti kabul etmezler. Çünkü kalp, göz ve kulakları Allah(c.c) tarafından açılmamak üzere mühürlenmiştir. Bunların hepsi bile bile yalancılık yaptıklarından dolayı yani islamiyetin, din-i mübinin iyi olduğunu bile bile inkâr etmiş ve yalancılık yapmışlardır.
Ebu Cehil, İslamiyete en büyük hizmeti istemeyerek yapmış oldu. Niyeti kötü olduğu için Allahu Teâlâ hepsini günah, küfür, masiyet kabul etti. Bir müslümanında niyeti düzgün olup iyi iş yapmak istiyor. Ama o sonunda kötü zararlı çıkıyorsa niyeti düzgün olduğundan o da ondan sevap kazanır.
Bilâl Babam:
Niyet halis iman selamettir. Niyet fasık iman melâmettir. buyurdu.
Bütün ameller niyete bağlıdır. En sevap olan namazı riya ile, gösteriş ile kılarsa, en büyük günah olur. En günah bir meclise; islah edeyim, düzelteyim onları da hidayete getiriyim niyetiyle giderse, o niyetle söylerse, isterse hiç kimse düzelmese yine de ondan sevap kazanır. Niyet bütün amellerin başıdır. Niyetsiz hiç bir amel makbul değildir.
mumsema.com'dan alıntıdır..