İlk tazminatıyla altından Atatürk rozetleri yaptırıp dağıttı

Bu konuyu okuyanlar

kutadgu bilig

Asistan
Katılım
7 Ocak 2009
Mesajlar
136
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
158.jpg

Mine Şenocaklı

280120092352104839791.jpg


Annenizin etnik kökeniyle ilgili iddialarda bulunuldu...

Ben bu yolsuzlukların üzerine gitmeye başlayınca, ’Acaba ne açığı bulunabilir’ diye bazı çevreler araştırmalara girdiler. Bir gün annemi aramışlar, “İsminiz neden Yemuş?” diye. Ablam Feride açmış telefonu, “Hayır biz Müslümanız” demiş. Çünkü Ermeni kimliğini kafasında ırksal olarak oluşturmamış ablam. Bu konuda bilgisi yok, ilkokuldan sonra okumamış...

İyi ama Cumhurbaşkanı Gül de annesi için benzer iddialar gündeme geldiğinde aynı cevabı vermiş, ’Biz Müslümanız’ demişti...

Evet. Kaldı ki, annem Ermeni de olabilir, Kürt de, Rum da olabilir. Bu durumun başka bir şekilde sorgulanmasını doğru bulmam.

“Annemin ismini Yemiş koymak istemişler ama...”

Merak ettim, Yemuş’un anlamı ne?

Aslında ismini Yemiş koymak istemişler. Nüfus memuru Yemuş diye yazmış. Annem, ablamla birlikte Tunceli’de oturuyor. Arada telefonla konuşuyoruz, ’Aman oğlum bu işlere karışma’ diyor, üzülüyor... Ona üzülmemesini söyleyip, babamın bir sözünü hatırlatıyorum. Babam, “Oğlum siz doğru durun, eğri belasını bulur” derdi. Bunu ben yaşamımın temel felsefelerinden biri olarak benimsedim. Gerçekten doğru durmaya çalışıyorum, babamın bize bıraktığı ahlaki mirası sürdürmeye çalışıyorum...

Sizin için ‘SSK’yı Alevilerle PKK’lılarla doldurdu’ diyorlar...

(Gülüyor) Allah rahmet eylesin, Refah Partili Necati Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’ydı. Beni SSK Genel Müdürlüğü görevinden aldı.

Ne gerekçeyle?

Anladığım kadarıyla siyasi bir gerekçeyle... Tabii ben de Danıştay’a başvurdum, göreve iademle ilgili olarak... O dönemde hakkımda soruşturma açtı. Açabilir tabii... Ama bugüne kadar açılan soruşturmalardan hiçbirisi “Burada Kılıçdaroğlu’nun suçu vardır” veya “Kılıçdaroğlu savcılığa verilsin” diye sonuçlanmadı. Çünkü ortada suçlanmamı gerektiren hiçbir şey yoktu. Ama Sayın Bakan bazı söylemlerde bulundu. Akit Gazetesi de haber yaptı. Mümkün mü benim 65 bin kişinin çalıştığı bir kuruma 10 bin kişi almam? Hatta arşivlerde de vardır, şehit olan güvenlik güçlerinin çocuklarından biri sınavsız alınıyordu devlet kurumlarına... İçişleri Bakanlığı’na yazı yazıp, “Ne kadar böyle çocuk varsa tümünü SSK’ya alalım. Çünkü kadro açığımız var” diye istekte bulunmuştum. Merkezi sınavla elaman alan ilk genel müdür de benim. SSK’ya müfettişler, memurlar öyle alındı. Pratisyen hekimleri alırken bile sınav zorunluluğu olmamasına rağmen sınav yaptık... İşte o dönem çıktı bu iddialar. Ben de Akit Gazetesi’ne davalar açtım. Bütün davaları da kazandım. Akit Gazetesi’ne inat olsun diye kazandığım tazminatlarla da Atatürk rozetleri yaptırdım. 35-40 tane... SSK’daki yöneticilere, genel müdürlere dağıttım. Dedim ki “Bu Akit’in parası ile yaptırılmıştır.”

Geçtiğimiz aylarda yine ‘PKK’lılarla buluştuğunuz’ iddia edildi...

(Gülüyor) Yanıtı çok açık... Orada da ben Deniz Feneri davasının üzerine çok gittiğim için, nereden, ne yakalayabiliriz diye uğraştılar. Eylül ayında Ali Kılıç’la (CHP MYK üyesi) birlikte Deniz Feneri davası için Almanya’ya gittik. Malum, Deniz Feneri davasında Alman yargıç, Kanal 7 ve Ülke TV’nin sahibi Zekeriya Karaman’ı Türkiye’deki asıl fail olarak göstermişti... Herkes biliyor bunu. Efendim, güya ben ve Ali Kılıç Almanya‘da PKK‘lılarla bir araya gelmişiz ve birlikte genelev benzeri bir saunadan çıkarken polis kontrolüne takılmışız. Dört kişi arabada giderken trafik polisi yolumuzu kesmiş ve bize ceza yazmış. Ben tabii dinlediğimde gülüp geçtim. Sonra bu asılsız iddiayı ortaya atan Ülke TV’den Talip Doğan Karlıbel, ‘Belgelerim var‘ dedi. “İşte polis tutanağı budur” diye, ödediğimizi iddia ettiği bir trafik cezası belgesi çıkardı ortaya... Ben de internetten çıkardım, baktım. Tarih doğru, ben o tarihte Almanya’ya gidiyorum, ama cezanın kesildiği saate bakıyorum 16.45, oysa ben saat 17.00’de daha Ankara’dayım. Yani eğer ışınlanmadıysam Almanya’ya, nasıl olur da ceza kesilir? Tamamen sahte bir belge. Arkasında bir karakol adresi, var mı, yok mu diye araştırdım. O adreste böyle bir karakol yok. Yani her şeyiyle sahte bir belge. Sonra ben bu haberi yapan, kendisini sözde araştırmacı gazeteci olarak tanıtan kişi kimdir diye araştırdım. Bu kişi, Üsküdar Paşakapısı

Cezaevi’nde bir yıl dolandırıcılıktan hapis yatmış bir kişi.

Son tazminatı çocukların eğitimi için kullanacak

Bütün bunları, hangi saatlerde uçtuğuma dair THY’den aldığım yazıyı, Almanya’da ödediğimiz söylenen polis makbuzunu, artı o haberi yapan Karlıbel’in de Üsküdar Paşakapısı Cezaevi’nde dolandırıcılıktan yattığına dair mahkeme kararını kendi internet sitemde yayınladım. Herkes görsün diye... O kararlarda Karlıbel’in gazete ilanıyla yurtdışına işçi göndereceğini vaat ettiği, ancak işçilerin paralarını aldıktan sonra işyerini kapatıp kaçtığı görülecektir. Şimdi, tabii burada üzüldüğüm nokta şu: Elbette herkes eleştirilebildiği gibi ben de eleştirilebilirim. Ama yalan ve iftirayı, hele hele Müslümanlık kimliğinin arkasına saklanarak yapanların Müslümanlığı’ndan endişe duyuyorum. Bu benim ağrıma gidiyor. Müslüman olan böyle bir şey yapmaz.

Daha da garibi; Almanya’da Deniz Feneri duruşmasını pek çok Türk televizyon kanalı ve gazeteciyle beraber izledim. Türkiye’ye döndüm, herkes bana bakıp gülüyor. “Ne oldu?” diye sordum. “Efendim, sizi Almanya’da mahkemeden hakim kovmuş” dediler. Peki nasıl olmuş bu! Güldük tabii yine. Şimdi düşünün, oradaki gazeteci görmüyor kovulduğumu, ama Türkiye’deki gazeteci görüyor. Nasıl görüyorsa, anlamıyorum. O da yine Kanal 7’nin haberi olarak yayınlandı.

Onlara da dava açtınız mı?

Çoğunu avukat arkadaşlara verdim, dava açtılar.

Davayı kazanırsanız, rozet yapmaya devam edecek misiniz?

Yok. O parayı, öğrencilere burs verilmesi için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlayacağım.

-BİTTİ-

kaynak
 
Üst