İktidarda uluslararası tasfiye korkusu

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan zafercem
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

zafercem

Asistan
Katılım
17 Ekim 2008
Mesajlar
404
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
142.jpg
Sevgili okurlar; 2008’i uğurluyoruz derken yeni yılın ilk dört gününü geride bıraktık bile. Zamanın bu hızlı akışı insanın canını çok sıkıyor gerçekten. Yazımın hemen başında sizlere teşekkür etmek istiyorum. Yeni yılla ilgili sayısız kutlama mesajı aldım sizlerden. Bunların hepsine birden cevap yazmak inanın çok zor. Lütfen bu satırlarla teşekkürlerimi kabul ediniz.

Kötü başlangıç

Ne yazık ki geçen yılın son günlerinde özellikle yılbaşı gecesi hepimizi derinden üzen olaylar yaşadık. Gazze’de yaşananlar yürekleri burkarken, basit bir boru sızıntısının aramızdan alıp götürdüğü pırıl pırıl gençlerin dramını kalbimize gömmek zorunda kaldık. İnsan yaşamının bu kadar ucuz olduğunu görmek ise ayrıca müthiş bir hüzün veriyor insana.

İnanın kanım dondu

7 gencin ölümüyle sonuçlanan doğalgaz faciasından sonra kamuoyunun önüne çıkan Başkent Doğalgaz Genel Müdürü Veysel Karani Demir’in sözleri insanın kanını donduracak cinstendi. Tek özelliğinin dinci olduğu anlaşılan Demir istifa etmek zorunda kaldı ama söyledikleri hafızalardan asla silinmeyecek.

İşte bu zihniyet

AKP iktidarının zihniyetini eleştirirken anlatmak istediğim hep bu oldu bugüne kadar. Türbana takılıp laiklik ilkesini koruduğunu sananlar, dinci kimlikleriyle devletin önemli noktalarını ele geçirenlerin tutum ve davranışlarını hep atladı. Demir olayı bu zihniyetin ne kadar tehlikeli ve vicdanlara da aykırı olduğunun kanıtı oldu bana göre.

Gazze’de yaşananlar

Yılın son günlerine gelirken dünyanın gözü birden Filistin’e çevrildi. Filistin

yönetimini elinde tutan Hamas örgütünün ateşkesi bozma kararı ile başlayan çatışmalar Filistin’de bir insanlık dramına da neden oldu.

Bombalar altında kalan masum insanların görüntüleri şiddete karşı derin bir öfke doğurdu.

Doğruları görmek

Sevgili okurlar, İsrail’in füzeli saldırıları en büyük tepkiyi Türkiye’den gördü. İktidarınki de dahil tüm dünya ülkelerinin önüne geçen bir tepki yumağı oluştu. Başbakan, 5 gün önce İsrail Başbakanı ile yaptığı görüşmede kendisinin aldatıldığını ve Türkiye’ye saygısızlık yapıldığını söyleyerek İsrail’e yönelik ağır bir eleştiri kampanyası başlattı. Oysa daha sakin davranmalıydı. Tabii bu önerilere kızanlar var; ama elinizi vicdanınıza koyun, bağırıp çağırınca durum değişiyor mu?

Ciddiye alınmamak

Erdoğan, Türkiye’ye saygısızlık yapıldığını ileri sürüyor. Sanıyorum saldırıdan 5 gün önceki Türk-İsrail resmi görüşmelerinde konu gündeme geldi. Olmert saldırının sinyallerini verdi. Ancak Erdoğan“etkili konuştuğuna” inanarak Olmert’i caydırdığını düşündü. Ama görüldü ki Olmert, Erdoğan’ı ciddiye bile almamış.

Bu çırpınma niye?

Başbakan’ın “saygısızlık yapıldı” gerekçesiyle kapıldığı öfke ve Arap ülkelerine koşması aslında bir şeyi değiştirmiyor. Tam tersine işte İsrail kara harekâtına da başladı. Bu durumda Erdoğan’ın diplomatik kuralları da biraz aşan çıkışı insanı ister istemez kuşkulandırıyor. Acaba bizim bilmediğimiz bazı gelişmeler mi var?

Tasfiye süreci mi?

Sevgili okurlar, Orta Doğu’daki şiddet olaylarının temelinde ABD ve İsrail de var. Hamas’ın Filistin halkının özgürlük mücadelesini bölmesi için İsrail tarafından kurdurulduğu bilinmeyen bir gerçek değil. Ancak görünen o ki ABD nasıl Afganistan’da kurduğu Taliban’dan, El Kaide’den vazgeçmek zorunda kaldıysa Hamas’tan da vazgeçecek.

Sinyaller verildi

Nitekim geçtiğimiz bir yılı düşünün, Orta Doğu’da büyük sorun yaratan İslamcı terör örgütlerinin çoğu etkisiz hale getirildi. Şu anda kalan tek örgüt Hamas. Son saldırılarla belli ki Hamas’ın da gücü azaltılacak, Filistin halkının gözünden düşürülecek ve etkisiz bir yerel örgüt haline getirilecek.

Büyük Orta Doğu

İşte bu noktada Erdoğan endişe duyuyor olabilir. Büyük Orta Doğu Projesi battı. Eğer Batı, bölgede bir tasfiye hareketine girecekse Türkiye’nin de bundan etkileneceği söylenebilir. Zaten ekonomik sıkıntıda olan, kamuoyunda da gittikçe yıpranan AKP’nin de bu arada etkisizleştirileceğini düşünmek herhalde Erdoğan’ı rahatsız ediyordur.

Melih Gökçek vakası

Sevgili okurlar; Tayyip Erdoğan sonunda Ankara adayı olarak “kardeşi” Melih Gökçek’in yola devam edeceğini açıkladı. Bu seçim ister istemez insanda tebessüm yaratıyor. Çünkü çok belli ki Erdoğan bu seçimi “kerhen” yaptı. Başka çaresi yoktu, aday değiştirmesi halinde başının derde gireceğini düşünüyordu. Gökçek ise şu anda çok mutlu. İyi de böyle bir “zafer” insanı yüceltir mi, alçaltır mı, ayrı tartışma konusu.

Gökçek kaybedebilir

Neredeyse Türkiye’nin en önemli sorunu haline getirilen Gökçek’in adaylığı tamam ama bakalım gerçekten seçimi kazanabilecek mi? Açıkçası bu seçimde Karayalçın’ın da büyük şansı olduğunu düşünüyorum. Çünkü AKP ve CHP dışında kalan partilerin Ankara için fazla iddiaları yok. Gökçek’in son zamanlarda hepsi geri tepen atakları, CHP’li olmayan ama Gökçek’e de oy vermek istemeyenleri “AKP’den kurtulmak” adına CHP adayına yönlendirebilir.

İstanbul için de geçerli

Aynı durum İstanbul için de geçerli. Önümüzdeki yerel seçimlerde diğer partilerin güçlü aday gösteremeyeceklerini sanıyorum. Bu durumda İstanbul’da da seçimler iki aday arasında yapılacak. Bu da AKP’nin merkezi otoritesinin sarsılması gerektiğine inananları “bir kez için bile olsa” CHP’nin göstereceği adaya yönlendirebilir. Yani AKP bir anda Ankara ve İstanbul’u kaybedebilir. Kimse şaşırmasın.

CHP’deki kararsızlık

Ancak sevgili okurlar, CHP garip biçimde aday belirleme çalışmalarını çok ağırdan alıyor. AKP “yalan da olsa” bir eğilim yoklaması yaptığını söylüyor. Ya CHP ne yapıyor? Ne ön seçim var ne eğilim yoklaması. Belli ki medyanın kime daha çok prim vereceğine bakılıyor. Görünen iki aday var ortada. Kemal Kılıçdaroğlu ve İl Başkanı Gürsel Tekin. CHP nedense bu isimler dışındaki seçeneklere pek ilgi göstermedi. “Var mıydı ki” derseniz, olabilirdi.

Sosyal devlet dini devlet

Sevgili okurlar, yılın ilk günü “nihayet” Ankara adayını açıklayan Başbakan, burada yaptığı konuşmada “sadaka ekonomisine” de değindi ve şiddetle savundu. Başbakan bu konuda da kavramları karıştırıyor ve sadaka vermeyi sosyal devletin görevleri arasında sayıyor. Son derece popülist bir yaklaşımla, sadaka ekonomisine karşı çıkanları halkı aç susuz bırakmak istemekle suçlamaya bile kalkıyor.

Dili sürçüyordu

Aslına bakarsanız, ki hafta içinde biraz daha ayrıntılı anlatacağım, sadaka kültürü sosyal devletin değil din devletinin politikasıdır. Tayyip Erdoğan, tabii ki oy çokluğu sağlamak amacıyla yürüttüğü bu politikayı aslında dini bir gerek olarak da görüyor. Hatta sadaka ekonomisini meşru gösterdiği konuşmasında Erdoğan “Sadaka kültürü” dedikten sonra bir an durdu, sanki ağzından “vaciptir” kelimesi çıkacaktı ki, son anda “meşrudur” dedi. Erdoğan’a göre “sadaka” Kuran’da da var ve bu nedenle uygulanması gerekiyor.

Küçük hatalar

Yılın ilk günü moda olanlarla demode olanların listesini hazırlamıştım sizler için. Beklediğimin de üzerinde hoş bir ilgi yarattı bu yazı. Ancak özellikle bazı yabancı markalarda yazım hataları olmuş, dikkatten kaçmış işte. Hemen düzeltip özür diliyorum. Starbacks değil, Starbucks, Ricy Martin değil Ricky Martin, Wintage değil Vintage, Miji değil Muji, Bepantene değil Bepanthen.

Hepinize iyi haftalar dilerim...

vatan
 
Üst