HZ Mevlana

Bu konuyu okuyanlar

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
mevlâna mesnevi

Bir ulu kişinin sofrası başında kötü zanna düşmek ve harislik etmek küfürdür”

O rahmet kapısı, hırslarından dolayı bu görmedik dilencilerin yüzlerine kapandı.

Zekât verilmeyince yağmur bulutu gelmez, zinadan dolayı da etrafa veba yayılır.

İçine kasavetten, gussadan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlıktan gelir.

Kim dost yolunda pervasızlık ederse erlerin yolunu vurucudur, namert odur

Edepten dolayı bu felek nura gark olmuştur: Yine edepten dolayı melekler mâsum ve tertemiz olmuşlardır.

Güneşin tutulması, küstahlık yüzündendir. Bir melek olan Azâzîl de yine küstahlık yüzünden kapıdan sürülmüştür.

Sen, gönlümüzde, onların tercümanısın, her ayağı çamura batanın elini tutan sensin.

Ey seçilmiş, ey Allah’dan razı olmuş ve Allah rızasını kazanmış kişi, merhaba!

Sen kaybolursan hemen kaza gelir, feza daralır

Her odunun kokusu, dumanından meydana çıkar.

Âşıklık gönül iniltisinden belli olur, hiçbir hastalık gönül hastalığı gibi değildir.

Âşığın hastalığı bütün hastalıklardan ayrıdır. Aşk, Allah sırlarının usturlâbıdır

Aşkı şerh etmek ve anlatmak için ne söylersem söyliyeyim... asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum.


Dilin tefsiri gerçi pek aydınlatıcıdır, fakat dile düşmeyen aşk daha aydındır.

Çünkü kalem, yazmada koşup durmaktadır, ama aşk bahsine gelince; çatlar, âciz kalır.

Güneşin vucuduna delil, yine güneştir. Sana delil lâzımsa güneşten yüz çevirme.

gölgede güneşin varlığından bir nişan verir, fakat asıl güneş her an can nuru bahşeyler.

Gölge sana gece misali gibi uyku getirir. Ama güneş doğuverince ay yarılır nuru görünmez olur

Zaten cihanda güneş gibi misli bulunmaz bir şey yoktur. Baki olan can güneşi öyle bir güneştir ki, asla gurub etmez. Güneş, tektir

İste ama, derecesine göre iste; bir otun, bir dağı çekmeye kudreti yoktur.

Bu âlemi aydınlatan güneş, bir parçacık yaklaştı mı, her şey yandı gitti!

Fitneyi, kargaşalığı ve kan dökücülüğü araştırma,

Bir adamın ayağına diken batınca diken başını arar durur, Ayağa batan dikeni bulmak, bu derece müşkül olursa, yüreğe batan diken nicedir? Cevabını sen ver!

Bir kişi, eşeğin kuyruğuna diken kor. Eşek onu çıkarmasını bilmez, boyuna çifte atar. zıpladıkça diken daha kuvvetli batar. Dikeni çıkarmak için akıllı bir adam lâzım.

Nabzı, kimin adı anılınca atarsa cihanda gönlünün istediği odur

Peygamber demiştir ki: “Her kim sırrını saklar ise çabucak muradına erişir.”

Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir.

Hakiki olan vaatleri gönül kabul eder, içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar.

Kerem ehlinin vaatleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir.

Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaatleri ise gönül azabıdır.

Ey lûtuf sahibi üstad, ey marifette kâmil kişi! Öğülmen şehirlere yayılmıştır.Zira pek büyüksün, pek kâmilsin.

Dünyada acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar.

şu var ki iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de geç, tâ... onun aslına kadar yürü!

Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahminî olarak bilemezsin.

Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni.

hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den (Hz.Muhammed’den)

Ne mutludur ve ne kutludur o can ki mâna aşkıyla evini, barkını, mülkünü, malını bağışlamıştır.

Hikmetinden sual edilmeyen Allah'’nın işini kim anlayabilir, o işin hakikatine kim erişebilir?Ona ancak hayran olunur.


Zira nice insan suratlı şeytan vardır. Binaenaleyh her ele el vermek lâyık değildir

Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Aşağılıkların işi hile ve utanmazlıktır.

Muhammed’e de akıllar sahibi dendi. O, Hak şarabının mührü, şişesinin kapağı; halis misktir.

Âdi şarabın mührü, şişesinin kapağı ise pis koku ve azaptır

İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur.

Şişe birdi onun gözüne iki göründü. Hiddet ve şehvet insanı şaşı yapar; doğruluktan ayırır.

Garez gelince hüner örtülür. Gönülden, göze, yüzlerce perde iner.

Kadı kalben rüşvet almaya karar verince zâlimi, ağlayıp inleyen mazlûmdan nasıl ayırt edebilir?

Senin sözlerin, içinde iğne olan ekmek gibidir.

İsa için başımla oynar, canımı verir ve bunu canıma yüz binlerce minnet bilirim. İsa’dan canımı sakınmam

Ey Allah, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın!

Ey Allah, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış halis kuşlar gibiyiz.

Her an yeni bir tuzağa tutuluyoruz, istersek her birimiz, birer doğan ve simurg olalım. Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasın. Ey gani ve müstağnî Allah,

biz yine bir tuzağa doğru gitmekteyiz! Biz bu ambarda buğday biriktirmede, toplanan buğdayı yine kaybetmekteyiz.

Biz, vahşi mahlûklar topluluğu, düşünmüyoruz ki buğdayın noksanlaşması farenin hilesindendir. Fare, ambarımızı deldikçe, hilesinden ambar harab olmuştur.

Ey can, önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış, çabala! O büyükler büyüğünün haberlerinden birini dinle:

Huzuru kalb olmadıkça namaz tamam olmaz.”

o bayağı hırsızdan bize nice ve ne vakit korku olabilir? Bir adımda binlerce tuzak olsa, sen bizimle oldukça hiç gam yok!

Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin


Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.

Dünyada nice Eshab-ı Kehf vardır ki bu zamanda senin yanıbaşında ve önündedir.

Ne fayda, gözünde ve kulağında mühür var? Öyle kudretli bir Allah ile pençeleşiyordu ki bir anda yoktan bu âlem gibi yüz tanesini var eder.

Her ne kadar dünya senin yanında azametli ve nihayetsizse de bil ki kudrete karşı bir zerre bile değildir.

bu âlem sizin canlarınızın hapishanesidir; uyanın, o tarafa gidin! Zira o taraf sizin sahranız, mesire yerinizdir.

Bu âlemin hududu vardır, o âlem ise esasen hadsizdir

Firavun’un yüz binlerce mızrağını tek bir Musa bir tanecik asâsıyla kırdı.

Yüz binlerce Câlînus’un yüz binlerce hekimlik hünerleri vardı; İsâ’nın ve nefesinin yanında bâtıl oldu.

Aşağılık olmayan kişi böyle galip Allah huzurunda niçin ölmesin

Hey gidi hey... Çok köşe, bucak kazıcı ve hazine doldurucular; o kurup duran kişiye, o vezire maskara oldular.

Öküz kimdir ki sen onun maskarası olasın. Toprak nedir ki sen onun otu olasın ne vakte dek alçaklığı şeref sayarsın

Ey hayırsız evlât! Nihayet sen Âdemoğlusun, ne vakte dek alçaklığı şeref sayarsın.

O vezirin vebalini de, daha onun gibi yüz binlercesinin vebalini de Allah bir kıvılcımla yok eder.

O, aslı olmayan hayelleri, tamamıyla hikmet yapar;
o, zehirli suyu şerbet haline getirir.

O zan ve şüphe doğuran sözleri, hakikat ve yakîn haline getirir
İbrahim’i ateş içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selâmeti yapar.

Onun yakıcılığına hayranım Biz sensiz kötü bir hale düştük, karışıklık içindeyiz. Değneğini yeden birisi olmadıkça körün
ahvali ne olur?

İnayet et. Allah için olsun, bundan ziyade bizi kendinden ayırma

Ey kerem sahibi! Bu ne kötü talih ki sensiz gönülden de yetim kalmışızdır, dinden de.
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
mevlâna mesnevi 1. Cilt

Onlar, o emîrlerin ve vezirin şerlerinden emin olup Ahmed adının sığınağında korunmuşlardı.

Onların nesli çoğaldı. Ahmed’in nuru, bunlara yardım etti, yâr oldu. Ahmed’in adı böyle yardım ederse acaba nuru nasıl korur?

Ahmed adı sağlam bir kapı olunca o emin ruhun zatı ne olur

Kim fena bir âdet koyarsa ona her an lânet gider durur.

İyiler gittiler, güzel usul ve âdetleri kaldı; kötü adamlardan da zulümler ve lânetler!

tatlı suyla tuzlu su; damar damardır. Halk arasında sûr üfürülünceye dek birbirine karışmadan böylece gider durur.

İyilere tatlı su miras kaldı. O ne mirasıdır? “Evrensel kitap” mirası.

Dikkat edersen görür anlarsın ki talipler Şûleler, mücevherlere tâbi olarak parıldar ve dönerler. Şûle, nereden çıkıyorsa, madeni neredeyse oraya gider

Kimin bir yıldızla alâkası varsa o; kendi yıldızıyla döner, o yıldızın tesiri altındadır. Zühre aşkı diler, onlara meyli vardır.

Kimin bir yıldızla alâkası varsa o; kendi yıldızıyla döner Kan dökücü huylu Mirrih’e mensup ise cenk, bühtan ve düşmanlık arar.

yıldızlar yedi kat gökte seyir ve hareket ederler. Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, Allah nurlarında dururlar.

Kimin aşk eteği yoksa o nur açısından nasipsiz kalmıştır.

Bülbüllerin aşkı güledir.İyi renkler, temizlik küpünden hasıl olur
Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir.

O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Allah boyası” dır. kirli rengin kokusu ise… Allah lânetidir.

Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.

Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan ve ejderhadır.

Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.

nefis, anayolda bir pınardır.
Bir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar.

Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.

Nefsin her anda hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun,

Firavun’a uyanlarla boğulmuş!
Mûsâ’nın Allahına ve Mûsâ’ya kaç; Firavun’luk ederek îman suyunu dökme!

Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtu lGel de bir de Allah’nın lûtuf ve kudretini gör.

padişah ateş içine sofra kurmuştur.
Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azaptan ibarettir.

ey ateş yakmıyorsun, sebep ne, kadir mi değilsin? Böyle yücelmiş alev nasıl yakmaz? Ateş dedi ki: “Ey Şaman! Ben yine oateşim. Hele bir içeri gel de benim hararetimi gör!

Ateş dedi ki: Benim tabiatım da değişmedi, unsurum da. Ben Allah kılıcıyım, izinle keserim.Allah isterse bizzat gam, neşe… bizzat ayakbağı, azatlık ve hürriyet olurum

Ateş, Allah huzurunda daima emre hazırdır, âşık gibi gece gündüz daima kıvranıp durmaktadır.

Taşı, demire vurunca kıvılcım sıçrar. Fakat kıvılcım senin çakmağı çakmanla değil Allah fermanıyla dışarıya ayak basar

Zulüm demiriyle taşını birbirine vurma. Çünkü bu ikisi, erkek ve kadın gibi çocuk meydana getirirler.

Bu sebep kelimesinin Türkçesi nedir? Denirse iptir diye cevap ver.
Çıkrığın dönmesi, ipin sarılıp koyverilmesine sebeptir. Fakat çıkrığı döndüreni görmemek hatadır.

Dünyada sebep iplerini, sakın ha, başı dönmüş felekten bilme, Ki felek gibi bomboş ve sersem bir halde kalmayasın; akılsızlıktan çıra gibi yanmayasın!

Rüzgâr Hakkın emriyle ateş olur; her ikisi de Allah şarabıyla sarhoş olmuşlardır.

ecel rüzgârı da âriflere gül bahçelerinden esip gelen rüzgâr gibi lâtif ve hoştur.

Ateş, İbrahim’e diş geçiremedi. Çünkü Allah seçilmişiydi, onu nasıl ısırabilir?

Din erbabı da şehvet ateşinden yanmaz; halbuki başkalarını tâ yerin dibine geçirmiştir.

Deniz dalgası Allah fermanıyla koşunca Mûsâ kavmini Kıptilerden ayırt etti.

Allah fermanı erişince toprak, Karun’u altınlarıyla, tahtıyla tâ dibine çekti

Tûr dağı, Mûsâ nurundan raksa geldi, kâmil bir sûfi oldu, noksandan kurtuldu.

Dağ bir aziz sûfi olursa şaşılacak ne var? Mûsâ’nın cismi de bir kemik parçasından ibaretti

Nasihatçiler: “İşi haddinden ileri götürme, inat hayvanını bu kadar ileri sürme” dediler.

Anası(mayası) Hâviye olan kimsenin mekânı, ancak Hâviyedir.
Çocuk anası, onu arar; asıllar, mutlaka feri’leri izler.

Sözlerin temizleri, bizden çıkarak ona yükselir, ondan başkasının bilmediği yere kadar varır.

Nefeslerimiz, temizlik sebebiyle hediye olarak beka yurduna yücelir. Sonra ululuk sahibi Allah’dan, ancak rahmet olarak sözlerimizin mükâfatı, iki misli bize gelir

Yakînen her cinsin zevki kendi cinsiyledir. Bak; cüz’ün zevki kendi küllünden olur. Kuşa, ıslıktan zevk gelirse de cinsini bulamayınca ok gibi uçar gider.

Susuz kimseye seraptan zevk gelir, fakat ona erişince kaçar ve yine su arar. Müflisler kalp altından hoşlanırlarsa da, o altın darphanede rüsvay olur.

Dikkat et; altın suyu seni yoldan alıkomasın! Dikkat et; bâtıl hayal seni kuyuya düşürmesin

Aslan dedi ki: “Hileye uğramasam, vefa görecek olsam dediğiniz doğru. Ben şundan, bundan çok hileler görmüşümdür.

Mademki bizim gözümüzde birçok illet var; yürü, kendi görüşünü dostun görüşünde yok et!

Bizim görüşümüze bedel onun görüşü, ne güzel bir karşılıktır. Bütün maksatları onun görüşünde bulursun.

Çocuk; koşucu değilken ancak babasının omzuna biner.Fakat kuvvetlenip küstahlaşınca, elini, ayağını salmağa başlayınca hemen zahmet ve ıstıraba düşer.

Biz Hak’kın ayali ve süt isteyen yavrularıyız. (Peygamber) “Halk Allah ayalidir” dedi.

Gökten yağmur veren, rahmetiyle can vermeye kadirdir” dediler

Allah’nın işaretlerini canına nakşederek ve o işarete vefakârlık ederek can verir

Allah’nın nimetine şükretmeye çalışmak kudrettir. Senin cebrîliğin ise o nimeti inkârdır.

Onun verdiği kudrete şükretmek kudretini artırır. Cebir ise nimeti elinden çıkarır

Eğer onun işaretlerine burun büküyorsan kendini erkek mi sanıyorsun? Dikkat edersen anlarsın ki kadınsın!

şükretmemek uğursuz ve ayıp bir şeydir; Sendeki bu kadarcık akıl da zayi olur, Vakitsiz öten kuş nasıl olur da kurtulur?

Zira şükretmemek uğursuz ve ayıp bir şeydir; o hal, şükretmeyeni, tâ ateşindibine kadar çeker götürür.

Tevekkül ediyorsan çalışmak hususunda tevekkül et; kazan da sonra Allah’a dayan

halk fakirlikten korkar. Onun için insanlar hırs, emele lokma olurlar.

Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak şey! Kimden kapıp kurtarıyoruz kurtarıyoruz, Hak’tan mı? Ne boş zahmet

Peygamberlerin, müminlerin çalışmalarını da gör. Cefadan, kahırdan ne gördülerse mükâfata nail oldular;

Allah onların mücahedesini zayi etmedi. Onların başvurdukları çareler lâtif oldu. Çünkü zariften ne gelirse zariftir. noksanları tamam sayıldı.Tuzakları felek kuşunu tuttu

Ey ulu kişi! Nebîlerin ve velîlerin yolunda çalış! Bir kimse îman ve itaat yolunda yürüyüp de bir an bile ziyan etmişse kâfirim!

Başın yarılmamış, şu başını bağlama. Birkaç gün çalış da ondan sonra gül!

Dünyayı arayan kimse olmayacak ve kötü bir şey aradı. Ukbayı iyi bir hal aramış oldu.

Dünya kazancı için çarelere başvurmak soğuk bir şeydir. Dünyayı terk etmek için çarelere başvurmak ise caizdir emirdir

Bu dünya zindandır, biz de zindandaki mahpuslarız. Zindanı del, kendini kurtar!

Dünya nedir? Allah’dan gafil olmaktır.

Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret etmek ve kadın; dünya değildir.Din yolunda sarfedilen mala, Peygamber, “ne güzel mal” demiştir.

İşte yoksulluk havası oldukça insan, dünya denizine batmaz, o denizin üstünde durur.

Bütün bu dünya, onun mülkü olsa bu mülk,gözünde hiçbir şey değildir.

Çalışma da haktır, deva da haktır, dert de hak. Münkir kimse çalışmayı inkârda ısrar eder durur.”

şeytanlar, kenarı boylamışlar, her biri gizli bir yerde mekân tutmuşlardır. İnsanoğlunun gizli düşmanı çoktur.

Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlûkat vardır ki onlar, daima gönül kapısının çalıp dururlar

Danışmak, insana anlayış ve akıl verir; akıllar da akıllara yardım eder.
Peygamber “ Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir” dedi.

Her sır söylenemez, gâh çift dersin, tek olur; gâh tek dersin, çift çıkar!

Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin. Çünkü bu üçünün düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
mevlana mesnevi 3.cilt

Birisi bir yetimi dövse gören der ki: O yetimceğizi neye dövüyorsun. Allah’dan korkmuyor musun?

Annen, sana “ geber” dese bu sözüyle kötü huyunun, kötülüğünün gebermesini ister

Edebden, terbiyeden kaçanlar, erliğin yüz suyunu da dökerler, erlerin yüz suyunu da!

Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma Bunlar, savaştan döndürürler nihayet böyle rezil ve kahpe bir halde kala kaldılar.

Er olmayan kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını!
Çünkü onlar sizinle yoldaş olurlarsa gaziler de saman gibi içsiz bir hale düşerler.

Az, fakat adamakıllı olmuş güzel badem, acımış, kötü fakat çok bademden iyidir elbette.

Suret bakımından acı da birdir, tatlı da… fakat hakikatte bunlar birbirine zıtdır, ikidir.

Kâfir, o âlemin varlığından şüphe eder deve yüreklilerle yoldaş olma.

onlar, darlık ve korku zamanında kayboluverirler. Kendine gel ve züppelerden savaş umma. Tavus kuşlarından av avlama hünerini bekleme!

Şeytanın insanlardan gizlenmesine, bir deliğe girip saklanmasına “ Hunus” derler. Onun gizlenmesi de kirpininkine benzer. Kirpi büzülür de kafasını çıkarır, tekrar gizler ya

Seni kötü şeylere sevkeden şehvetten, o gizli memur yüzünden gönül, hırsa tamaha, âfete esir olmuştur.

Hadisteki şu güzel öğüdü duy; Düşmanlarınızın en kuvvetlisi, içinizdedir

Sihir, bazen sanatla samanı dağ gösterir…bazen dağı saman!
Gözbağcılıkla çirkinleri güzelleştirir, güzelleri, çirkin şekle sokar.

Sihrin hali budur; afsunlar, üfürür, her an hakikatleri başka bir şekle çevirir. Bir an gelir, insanı eşek gösterir… bir an gelir eşeği şaşılacak bir adam şekline bürür!

İşte senin içinde böyle bir sihirbaz gizlidir. Vesveselerde daimî bir sihir kudreti vardır

Ey kerem sahibi kendine gel, yiğitlik taslama, mescidimizi de töhmet altında bırakma, bizi de!

Ey canı pek adam, bizi töhmet altında bırakma… zaten düşmanların hilelerinden emin değiliz.

Senin gibi çokları bahttan, talihten dem vurdular ama sonunda birer birer, tutam tutam sakallarını yoldular!

Aklını başına al da dedikoduyu kısa kes, yürü git… kendini de vebale sokma, bizi de

Ben Lâ kılıcıyla kurban olmuş bir âşığım. İsmail Peygambere mensup olanlardanım Canım, belâ davulunun nöbet vurulduğu yer!öldürülmeden çekinmem yok…

İsmail gibi başından geçmiş bir adamım ben! Gösterişlerden de geçmişim, riyadan da geliniz” emri canıma gel demiştir

Peygamber dedi ki: İhsan edilen şeye verilecek karşılığı iyice bilen bu dünyada ihsanda bulunur.

Verilen şeye verilecek yüzlerce karşılığı gören derhal cömertliğe ihsana başlar.

ok attı, beni de sevdalara saldı… Beni şükre de âşık etti, şekere de!
Öyle bir sevgiliye âşıkım ki Akıl da onun can da

Her peygamberin dünyada yüzü pektir, bir tek binici olduğu halde padişahların ordularına saldırır, onları ezer, bozar!

Her peygamber Bir şeyden korkmaz, gamlanmaz; bu yüzden de hiçbir şeyden yüz çevirmez… tek başına bütün dünyayı mağlûp eder

Taşın yüzü pektir, gözü tok… dünya dolusu kerpiç olsa korkmaz.
Çünkü kerpiç, kerpiççi tarafından o hale konmuştur, taşıysa Allah yapmıştır, ondan dolayı sert katıdır

Koyunlar, sayıya sığmayacak kadar çok olsa kasap, onların çokluğundan korkar mı hiç?

Hepiniz de çobansınız… peygamber de çobandır Halka gelince sürüye benzer… peygamber, onların çobanıdır, onları sürer durur.

Çoban koyunlarla savaşa girişmekten korkmaz… bilâkis onları soğuktan, sıcaktan korur.
Kızar, kahreder de koyunlara bağırırsa bu bağırışı sevgisindendir,

hepsini sever de ondan bağırır Sen, benim değil misin, beni aramıyor musun? Benim kulum, değil misin?
benim ayrılığımla herkesten ayrılmış, beni arayıp durmaktasın, kimsesiz bir hale gelmişsin!

varılan yerin tatlılığı, lezzetleri, seferde çekilen zahmetlerle ölçülür

Ne kadar gurbet çeker, mihnetler, zahmetlere uğrarsan, şehrinden, akrabandan o derece lezzet alır, zevk bulursun!

Allah’nın rahmeti, kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara uğratması, rahmetindendir.

Ben Halil’im, sen bıçağın önündeki oğlum başını koy, rüyada seni kestiğimi gördüm!ezelî maksat teslim olmandır. Ey müslüman teslim olmayı araman, gerek!

Gıda ol, kuvvet ol, düşünce ol… evvelce süttün, şimdi ormanlarda aslan kesil

Buluttan, güneşten, gökten geldin… yine Allah sıfatları haline döndün mü göklere gidersin.

İş, söz ve doğruluk, meleğin gıdasıdır. Melek, bunlarla göğe ağar.

Seni acılıklardan yıkayıp arıtmak için acı söylüyorum.Donmuş, soğuk çalmış üzümü donukluğu gitsin diye soğuk suya atarlar.

acılıklarla gönlün kanlara bulanırsa içindeki bütün acılıklar gider.

Hayır ve belânın sırrını bilen mümin sabreder

Ham ve kaynamamış şey, mutlaka lezzetsizdir.

insan, zenginlikte azgın olur
Rüyada Hindistan’ı gören fil gibi azar, kudurur. Fil, rüyada Hindistan’ı gördü mü filciyi dinlemez, azgın bir hale gelir.

çok kişi Kur’an’ı anlayamadılar da azıttılar… bazı kişiler ipe sarıldılar ama kuyunun dibine gittiler. A inatçı, yücelere çıkmak sevdasında değilsen ipin ne suçu var?

Sapıklar, Kur’an’da sözden, lâftan başka bir şey görmezlerse şaşılmaz ki Körün gözüne, nurlarla dolu güneşin ışıkları gelmez de yalnız bir hararet gelir.

Bil ki Kur’an’ın bir zâhiri var… zâhirin de gizli ve pek kuvvetli bir de içyüzü var. O bâtının bir bâtını, onun da bir üçüncü bâtını var ki onu akıllar anlayamaz, hayran kalır

Kur’an’ın dördüncü bâtınıysa eşsiz, örneksiz Allah’dan başka kimse görmemiş, kimse bilmemiştir.

İnsanın amcası, dayısı bile insana o kadar yakın olduğu halde yüzyıl beraber yaşasalar halini bir kıl ucu olsun göremez, anlayamaz.

Veliler, halkın gözünden gizlenmek için dağlara giderler derler ya…
Hakikatte zaten halka nazaran bunlar yüz tane dağın tepesine çıkmışlar, ayaklarını yedinci kat göğün üstüne atmışlardır.

Müminin kalbi, adalet sahibi olan ve yardım dilenen Allah elindedir
Allah’nın iki parmağı arasındadır.

Asâ, görünüşte bir sopadan ibarettir ama ağzını açtı mı bütün varlık, ona bir lokmadır.Allah nuruyla parladı

Davud’un yüzü Allah nuruyla parladı… dağlar, onunla beraber feryada geldiler.

Dağ Davud’a yoldaş oldu… her iki çalgıcıda bir padişahın aşkıyla sarhoş oldu!

Yanında oturanlar duymazlar, işitmezlerde o duyar, işitir. Ne mutlu o cana ki gayba inanmıştır!

Velî, kendi kendine yüzlerce söz söyler, dinler de yanında oturan kokusunu bile alamaz!

Ey kınayan köpek, sen hav hav edip duruyor da Kur’an’ı kınamakla hükmünden kendimi kurtarırım mı sanıyorsun?

Kur’an, kıyamete kadar, ey Der ki kendilerini bilgisizliğe feda edenler, Siz, beni masal sandınız da kınama ve kâfirlik tohumunu ektiniz Ben Allah’ın kelâmıyım,

Kur’an, kıyamete kadar, Canın canına gıdayım; arı duru, parlak bir yakutum. Ben, güneşin nuruyum… sizin üstünüze vurdum, sizi aydınlattım diye nida eder

Dünya kurulalı abes işler de bulunanlar vardır… bu dünya böyle kurulmuş, böyle gider

Âbıhayat’la dolu olan ırmaktan su içmeye bak senden nebatlar bitsin

Sen de din yoluna girmeyi, o yolda çalışmayı kurarsın ama şeytan, içinden seslenir:

sapık, yola gitme, eziyetlere düşer, yoksul olur, kalırsın. Dostlardan ayrı düşer, hor hakir bir hale gelir, pişman olursun!

Hele yarın, öbür gün din yoluna girer, koşar, yürürüm… daha vakit var” dersin. Sağdan, soldan ölümün çattığını görürsün… komşuların ölür, evlerinden feryatlar yücelir

hırkanı karanlığa atmışsın Şeytan
bağırışlarındaki heybet, halkı kıskıvrak bağlamış, boğazlarını sıkmıştır.

Şeytanların bağırışları, kötü kişilere çobanlık eder. Padişahın sesiyse velîlerin bekçisidir.

Gönül, titreme, korkma… kötü gönüllülerin canları öldü gitti.
Haydar gibi ya ülkeyi zaptederim ya canım bedenimden gider.”

erlerin kastettikleri altın ne o altındır, ne bu altın. Onlar üstüne, Allahın adı basılmış hakikî altını kastederler. O altın, ne kesada uğrar, ne ziyana… ebedî ve daimîdir.

O altın, öyle bir altındır ki zâhirî altın, parlaklığını ondan almış, kadir ve kıymeti ondan bulmuştur Gönül, o altından ganileşir… parlaklık ve aydınlıkta aydan bile üstündür.

O, Musa’nın ağacıdır; o, ışıklarla dopdoludur. Bir kerecik olsun ona ateş deme de nur de!

Bil ki din mumu yücedir, ateşten ibaret olan mumlara benzemez.

Bu zâhirî mum nur görünür, fakat sevgiliyi yakar… din mumuysa sureta ateş görünür, fakat ziyaretçilere gül kesilir!

zâhirî mum çok işler bitirir, fakat hakikatte adamı yakar. Din mumuysa vuslat zamanı gönül aydınlatır.

Allah’a lâyık olan pak nurun şulesi, ona ulaşanlara nur görünür ama ondan uzak kalanlara ateş gibidir

Ben utanmayan ve korkmayan kişiyi korkuturum. Zaten benden korkanı neye korkutayım.Benden emin olanları bilgimle korkuturum; korkanların korkularını teskin ederim Ben yamacıyım, yamanması icap eden yeri yamarım.

Kişinin sırrı ağacın köküne benzer. Yaprakları, o kökten feyz alırda kupkuru gövdesinden çıkar, yeşerir.

Yapraklar, köke göredir. Ağaçta böyle olduğu gibi nefislerle akıllarda böyledir.

Vefa ağaçlarından göklere yücelmiş kollar, kanatlar var... kökleri yerli yerinde de ferileri gökte.

Aşk yüzünden gökte kollar, kanatlar meydana gelirde Sadr-ı Cihan’ın gönlüne nasıl merhamet gelmez

gönülden gönüle pencere vardır!

Gönülden gönüle pencere olduğu muhakkak. İki gönül iki ten gibi birbirinden ayrı ve uzak kalamaz.

aşk, âşıkların vücutlarını inceltir, zayıflatır… sevgililerin vücutlarını ise güzelleştirir, semirtir.

gönülden sevgi ve şimşeği çaktı mı bil ki o gönülde de sevgi vardır.
Gönlünde Allah sevgisi arttı mı şüphe yok ki Allah seni seviyor.

Tek elin sesi çıkmaz. Öbür elin olmadıkça, iki elin birbirine vurulmadıkça ne ses çıkar, ne seda!

Susuz, ey tatlı su diye ağlar, inler ama su da nerede o susamış, diye ağlar, inler!

Allah hikmeti ezelde bizi birbirimize âşık etti. O ezeli hükme göre kâinatın büyük zerreleri çift çifttir ve her cüz’ü kendi çiftine âşıktır

Can, hikmete, bilgilere… ten, bağa bahçeye, üzüme meyleder. Can, yücelmeye, yükselmeye can atar; ten, kazanca, ota, yiyeceğe,

O yücelmenin aşkı, o yücelmenin meylide canadır. “ Allah onları sever onlarda Allahı” âyetini bundan anla!

Hasılı kim bir şey isterse istediği şey de ona rağbet eder.

İnsan, hayvan, nebat, cemat… her şey, birbirine âşıktır

mâşukların meyil ve muhabbeti ise onları güzelleştirir, parlak bir hale sokar!

Sevgililerin aşkı onların yanaklarını parlatır; âşıkların aşkı, âşıkların canlarını yandırır!

Cür’etten vazgeç… sen, bunu bilmezsin, anlamazsın. Dudağını yum, gizli sırrı Allah daha iyi bilir.

Ey bir işe sarılıp savaşan, onu güzelce başarmaya uğraşan, seni çeken… bundan bahsetmeye bırakmayan kim?

Bir yere gideyim diye yüzlerce defa karar verir, davranırsın… fakat seni bir saik, başka yere çeker durur

Binici, dizgini her tarafa çevirir, taki ham at üstünde binicinin olduğunu başı boş bulunmadığını anlasın diye. Fakat terbiyeli at, üstünde binici olduğunu bilir, bundan dolayı iyi yürür.

Allah, kuvvet ve kudretin yalnız kendisinde olduğunu anlatmak için insanların karar verdikleri şeyleri bozar, zıddını meydana getirir.

Allah insanlar Bazen kararında azmetsin, yapacağı şeye tamah eylesin diye o kararı bozmaz da sonunda bozar, bu da tembih üstüne tembih olur

Akılı başında olanlar, bağla bağlanmış kullardır, âşıklar ise hürdür, şekerlenmiş,ballanmış canlardır onlar!

Akıllıların yuları “ zorla gelin “ emridir; gönlünü kaptıranların baharı “ dileyerek gelin “ emri!

Eğer dâvamız doğru değilse bizim kökümüzü sök diye dua ettik Allaha. Hak kimdeyse, kim doğrucuysa ona yardım et, onun yardımında bulun, biz doğruysak bize, o doğruysa ona

Müminlerin nişanesi mağlûbiyettir ama müminin alt oluşunda da bir güzellik var!

Misk ve amberi kırsan dünyayı güzel kokularla doldurursun.
Fakat ansızın eşek tezeğini kırsan evler, baştanbaşa pis kokuyla dolar

Allah devletinden haber geldi: “ Yürü, bu zafere erişemediğinden gam yeme. Şimdi elindeki bu horluk yok mu? Nimetlere erişmen demektir. İşte şu kale, senin!

Şeytanlar, gökyüzünün çevresinde döner, dolaşırlar da yine Levh-i Mahvuz’daki gayp sırlarını duyamazlar.

Helvayı kime nasipse o yer; parmakları uzun olan değil

Ey iki gözünü de dükkana dikmiş, ümidini oraya bağlamış adam, kendine gel, mescide yürü de rızkını Allah’dan iste!

Siz şeker yerdiniz de o şeker zehir olurdu. Böyle zehirlerle dolu şekeri düşman yerse afiyet olsun… Neden ona haset ediyorsun ki?

Ben üst geleyim de dünyayı zaptedeyim diye harb etmiyorum ki. Çünkü bu cihan murdardır, pistir.

Ben böyle pis bir şeye nasıl haris olurum? Köpek değilim ki ölünün perçemini çekip koparayım. Ben İsa’yım, ölüyü diriltmeye gelirim
Sizi helak olmaktan kurtarayım diye savaş saflarını yarmaktayım.

İnsanların başlarını; yüceleyim, devlete erişeyim diye kesmem.
Kessem kessem bütün âlem kurtulsun diye birkaç baş keserim.

siz, bilgisizliğinizden pervane gibi ateşe atılmaktasınız.Siz kendinizi fetihler elde ettiniz, üst geldiniz sanıyorsunuz ama asıl o vakit bahtsızlık tohumu ekiyordunuz.

Ev sahibine üstün oluşu, hırsıza bir tuzaktır...bu suretle vali gelir, hırsızı kısas eder.

İleriyi gören akıl gözü keskindir. Allah, o gözü kendi sürmesiyle sürmelemiştir.

Peygamber, “ Cennet ehli olanlar, bazı şeyler yüzünden savaşlarda, düşmanlıklarda mağlup ve zebun olurlar” dedi.

Bu alt oluş, bu zebunluk; noksan yüzünden, gönül kötülüğünden, yahut da din zayıflığından değil, son derecede ihtiyata riayet ettiklerinden, düşüncelerine inanmadıklarındandır

Müminlerin halâs olması için melûn kâfirlerden el çekmek farz oldu.

Ne şaşılacak şey… sizi zincirlere vurup amansız ateşten çayırlıklara, çimenliklere Cehennemden ebedî cennete götürüyorum, dedi.Gayret et de nurun parlasın, aydın olsun… hizmetin kolaylaşsın.

Çocukları da zorla mektebe
götürürsün çünkü onların gözleri kördür, faydalarını görmezler.
Ama mektebin faydasını anladılar mı koşa koşa giderler, içleri açılır, neşe duyarlar.

Nerede Hakk’ı ancak hak için seven, garezlerden, maksatlardan ayrılmış âşık?

ister öyle sevsin, ister böyle… madem ki Allahı diliyor, onu Hakk’a çeken yine Hakk’tır.

Daima Allah’nın hayrına nail olayım diye Allah’ı seven bu gönül O güzelin güzelliğinden ileri gelmedir.

Sevgililerin meyli gizlidir, örtülüdür… fakat âşıkın meyli iki yüz davul zurnayla ilan edilir, o kadar meydandadır.

Allah emrini candan dinlenmek gerek.

Allah dedi ki: “ Ey adalet sahibi, hasmı da hazır olmadıkça kimsenin şikâyetini dinleme.

İki hasım da hazır olmazsa hâkim, hak hangisindedir, bilemez

Birisi yalnız gelse de yüzlerce şikâyette bulunsa, yüzlerce feryat etse bile sakın ha, sakın... hasmı olmadıkça sözünü kabul etme

Allah tapısını arayan da Allah geldi mi yok olur. Nur arayan gölgeler, nur zuhur etti mi yok olur.Âşık, başını verince akıl kalır mı gayrı?

Her şey helâk bulur, yalnız onun hakikati kalır.

Bu makamda akıllar elden çıkar, kalem buraya vardı mı kırılır, bir şey yazamaz olur!

Aşk öyle bir fazilettir ki insanı faziletler sahibi yapar… fakat insan, haddinden fazla dileyiş yüzünden hem pek zalimdir, ham de cahil

İnsan hakikaten bilgisizdir;İnsan, canına da zulmeder, nefsine de…

şu zulme bak, şu zulmü gör ki adaletlerden bile topu kapar, adaletlerden bile üstündür, ileridir.
Bilgisizliği ilimlere üstattır… zulmü, adaletlere doğru yol gösterir.

Nâmahrem can, sevgilinin yüzünü göremez. Dostun yüzünü ancak aslı onun civarında olan can görür

Bu nefes, gizli bir ırmağın kıyısında yetişir, meyve verir! Şimdi can kulağını aç da “ Allah dilediğini yapar sırrını duymaya hazırlan”

Âşık, topraktan da aşağıyı değil ya… toprak bile sabah rüzgârının işvesiyle yeşiller giyinir, yokluktan başını kaldırır!

meni bile Allah emrini duyar da güneş yüzlü Yusuflar meydana getirir!

Rüzgâr Kün emrini işitir de rahimde tavus olur, güzel güzel söz söyleyen kuş kesilir!

Âşık, sıçradı, titredi, neşeli neşeli bir iki döndü, bir iki çark vurdu… yere kapandı, secdeye vardı!

Ey çevresinde canın tavaf edip durduğu Allah Kalbim tertemizdir, bu yüzden halimi bilirsin… ey kulları yetiştiren, ey kullarına lûtuflarda bulunan sevgili, sözlerimi duy!

Dinle bak, hizmetinden ayrıldığım andan itibaren nelere uğradım: ne evvel kaldı, ne âhir... ön de gözümden kalktı, son da!

ey güzel sevgili, çok aradım ama sana bir ikinci bulamadım

Aşk, iki âleme de yabancıdır; aşkta yetmiş iki türlü divanelik var!

Aşk, pek gizlidir ama şaşkınlığı meydanda… Padişahların canları bile ona hasret çekmektedir.

Fakat aşkı örtmek nedir? Ateşi yün ve pamuk içinde gizlemek! Ne kadar örtersen meydana çıkar!

Şarap içmeye alışmış olan, şaraba doyamaz Hakikat şarabını aşk, kaynatır coşturur.Allah inayetiyle aşka ulaşmayı dilersem şarap, can suyudur,

Hidayet şarabı çoğaldı, arttı mı şaraptaki kuvvet, sürahiyi kırar

Gâh derdi ki: Bu derdin devası yok… gâh derdi ki: Hayır… bu dert bizim, canımıza can ve hayat!

Nice güzel sözlü dudular vardır ki susarlar… nice tatlı özlüler vardır ki ekşi yüzlüdürler!

Yürü, bir an mezarlığa var da susarak otur. O söz söyleyip duran susmuşları gör!

mezarlığa var da susmuşları gör!
Onların topraklarını bir renkte, bir halde görürsün ama halleri bir değildir ki!

Dirilerin de yağları, etleri bir… fakat birisi gamlı, öbürü neşeli

Doğrulukla kaynayan da o kaynayışıyla, o coşkunluğuyla seni çağırır, gel der…yalanla, riya ile kaynayan da!

Eğer insanları yüzlerinden tanıyan candan bir koku almadıysan, eğer o kabiliyet sende yoksa yürü…kokudan anlayan bir dimağa sahip olmaya çalış!

Âşıkın mâşukunu bulması, arayan mutlaka bulur, bir zerre miktarı hayırda bulunan, hayrının mükâfatını görür

Allah’ın gölgesi kulun başı üstündedir. Arayan, nihayet aradığını bulur.

Peygamber dedi ki: Bir kapıyı çalar durursan nihayet o kapıdan bir baş çıkar, görünür.Bir adamın oturduğu yerin civarında oturursan sonunda elbette o adamın yüzünü görürsün.

Bir kuyudan her gün toprak çeker, çıkarırsan onunla tertemiz suya erişirsin elbet.

Sen inanmazsan da bunu herkes bilir. Ne ekersen bir gün gelir, onu biçersin.

bahtsızlık, gönlüne bundan başka bir misal getirebilir mi ki? Nice kişiler vardır ki neşeli neşeli ekmek yerken ekmek, boğazlarına durur, ölümlerine sebep olur

Nice yüz binlerce adam vardır ki ekmek yer, kuvvetlenir, can besler

Şu âlem, güneşin, ayın nuruyla dopdolu da o,başını kuyunun dibine eğmiş. Aydınlık var diyorlar, hani?” deyip duruyor. A alçak, başını kuyudan kaldır da bak! Bütün dünya… o nurla nurlanmış…

sen kuyudayken o nur, sana vurmaz ki Ekin ekmeyi terk etmeyen, işten güçten kalmayan ekti de sen, kör gibi durup dururken ambarlar doldurdu.

O sebebi halk eden Allah’ya o anda hamd ederek dedi ki. “ Yarabbi, sen rahmet et!

Yarabbi, sen Bilinmez, anlaşılmaz sebepler halk etmişsin. Beni cehennem kapısından cennete almışsın!

Ayak kırıldı mı Allah kanat ihsan eder. Kuyunun dibinden bile bin kapı açar

İç arayan, kabuğu sevmez, ondan usanır, bıkar. İç temiz kişilere helâldir, temiz kişilere.

Her devirde söz söyleyen bulunur; bulunur ama geçmişlerin sözleri daha faydalıdır.

Ey şükreden kişi, Tevrat, İncil ve Zebur, Kur’an’ın doğruluğuna şahadet etmedi mi?

Çünkü ekmekteki fayda ve lezzet, Allah ihsanıdır. Dilerse sana o faydalı kabuğu, yani ekmeği vasıta etmeksizin de verir

Nefis, Allah velîsine, yaklaşırsa dili yüz arşın kısalır.

Nefsin sağ elinde tespih ve Kur’an vardır ama yerinde de hançer ve kılıç gizlidir.

Nefsin mushafına, onun riyasına kanma… kendini onunla sırdaş, haldaş yapma!

Nefsin Seni aptes al diye havuzun kenarına getirir de havuza, suyun ta dibine atıverir!

Allah, kimi gönül makamına vâsıl ederse o kişide ten cinsiyeti kalmaz.

Davut olmadığı halde Davutluk dâvasına kalkışan, kendi malı olan şeyle başkasından naklettiği şeyi ayırt edemez, sapıktır o kişi.

Teni eşsiz örneksiz yaratan, canı ezelden halk eden Allah’ın tertemiz zatına ant olsun…

Onun pak zatiyle sıfatları hakkı için… felek bile yenini, yakasını yırtmış, ona âşık olmuştur.o İsm-i Âzam’ı köre okudum, gözleri açıldı

o İsm-i Âzam’ı sağıra okudum, gözleri açıldı; sağıra okudum, kulakları duydu. Taş gibi dağa okudum, yarıldı göbeğine kadar hırkasını yırttı!

o İsm-i Âzam’ı Ölüye okudum dirildi. Hiçbir şey olmayan, şeye okudum, meydana geldi Fakat ahmağın gönlüne fayda vermedi
Mermer bir kaya kesildi,

İsa dedi ki. “ Ahmaklık, Allah kahrıdır. Hastalık, körlük, kahır değildir, bir iptilâdır.

İptilâ, acınacak bir illettir, ona kul da acır, Allah da…fakat ahmaklık, öyle bir illettir ki ahmağa da mazarrat verir, konuşana da!

Ahmağa vurulan dağ, Allah mührüdür. Ona bir çare bulmanın imkânı yok!”

İsa nasıl kaçtıysa sen de ahmaktan kaç! Ahmakla sohbet, nice kanlar döktü!

Hava,suyu yavaş yavaş çeker, alır ya… ahmak da dininizi böyle çalar, böyle alır işte.

Kıçının altına taş koymuş adamın harareti nasıl gider, o adam nasıl soğuk alırsa ahmak da sizden harareti, aşkı iştiyakı çalar, size soğukluk verir!

Hani çocuklar masal söylerler ya… fakat masallarında nice sırlar, nice öğütler vardır.

Görünüşte saçma şeyler söylerler ama sen onları masal sanma sakın…bütün viranelerde define aramaya koyul!

Canana ulaşmayan, sevgiliye kavuşmaya çalışmayan can, binlerce bile olsa yarım tenden ibarettir.

Dünyaya kapılan da hem müflistir, hem de korkmakta. Halbuki hırsızlardan korkmaması lâzım.
Zaten dünyaya çıplak geldi, çıplak gidecek… ölürken kendiside bu korkusuna şaşar, güler!

ölürken zengin hiçbir pulu olmadığını… zeki, hiçbir hüneri bulunmadığını anlar.

Bilgi elbisesini giymedikçe çocuğun ağlamasına da ehemmiyet verilmez, gülmesi de!

zalim herif, kendisini bilmez.
Her cevherin haysiyetini bilir de kendi cevherine gelince bir eşeğe döner!

Her kumaşın değeri nedir? Biliyorsun da kendi değerini bilmiyorsun. Bu ahmaklıktır.kendi aslını bilmen daha iyidir

Sebâlılar’ın asılları kötüydü, mayaları pisti. Allaha ulaşma sebeplerinden kaçarlardı.

Allah, bunca bağ, bunca bostan vermiş, sağlarından, solarından onlara zevk ve huzur için bunca nimetler ihsan etmişti.

Nimet verene şükretmek aklen de lâzım. Şükretmeyen, kendisine ebedî hışım kapısını açar.

Kendinize gelin de şu kereme bakın! Bir şükre bedel bu kadar nimeti kim verir?Allah

Allah insana baş verir, şükür için de bir secde ister… ayak bağışlar şükür için bir oturma diler”

Peygamberler dediler ki: “ Gönülde bir illet yüzünden insan, doğruyu anlamaz, sapıtır.Ey inatçı, önüne nice güzelim nimetler geldi de hepsi kötüleşti, sâf olanlar bile bulandı gitti!

güzelliklerin düşmanı sensin… neye elini vurdunsa kötü oldu.illet durdukça şeker bile zehir kesilir.

Her güzel ve tatlı şey, insana kötü ve acı gelir. İnsan Âbıhayat içse ateş sanır.Çünkü nefsin daima bir illet, bir maksat etrafında döner,

nefsin dostluğu çabucacık bozar!
Yarın dostunun senden nefret etmesini istemiyorsan bir akıllıysa dost ol, akla yâr ol

Nefis zehirleriyle hastalanmış, hastalığa tutulmuşsan eline ne alır,
neye sahip olursan hastalığa alet olur, onu da berbat edersin!

Nefis Eline mücevher alsa, taş olur, gönül sevgisine yapışsan savaş olur illeti gider… illet geçti mi, her eskimiş, söylenmiş söz, yeni olur.

O eski söz, yepyeni dallar, budaklar verir, yüzlerce meyve hevenkleri bitirir, yetiştirir!

Meselâ bir iş sana faydalıdır, öbürünün yolunu keser. bir söz sana faydalıdır, başka çeşit bir sözse seni yaralar!

Sabır ve sükût, Allah rahmetine sebep olur.

Susun, dinleyin” emrini canla, başla kabul et de sevgilinin mükâfatına eriş, rahmetine nail ol.

Doktorların rızasını elde ederseniz kendinizi görür, halinizi bilir, ayıplarınızı anlar, kendi kendinizden utanırsınız.

körlüğü defetmek halkın elinde değildir; bu, doktorlara Allah tarafından lûtfedilmiş hidayettir.

Ne yazık… derdinize verilen ilâç, can alıca kahır zehir kesildi.
Bir göze Allah, hışım perdesini salınca mum bile aydınlatmaz, karanlığını çoğaltır

İncilerle dolu olan deniz, gemiden ne şeref bulabilir? Hele o gemi, fışkıyla dolu olursa!

Takdirin hükmüne itiraz edip boş boğazlıkta bulunma. Tavşana tavşan kulağı münasiptir.
Uzuvlarla bedenler tam uygundur… huylarla canlar, birbirine denktir

Ruha münasip olan her vasfı, şüphe yok ki tam yerli yerinde, tam uygun olarak halk eden Allah’dır.

Güzeldeki huylar da uygun ve yerinde, çirkindeki huylar da. Allahın yazdığı harfler birbirine tam münasip!

bir işe niyetin, yahut bir şeyden vazgeçmen de onun iradesiyle,
Allah takdiriyle!

Herkes, misâl getiremez, hele bu misâl, Allah işine ait olursa Bu misalleri düzüp koşmak, o tertemiz tapıya affetmeye kalkışmak sizin haddiniz mi,

Misal getirmek, Allahın, bir de onun gizli ve aşikâr bilgisine bir delil olan kişinin hakkıdır.tuzakla tanelerin sırrını ne bileceksin?

Musa’nın gözü bile misal hususunda yanılırsa bir fare nasıl olur da hakikate ulaşmaya yol bulur
Kafan kel iken saça, yüze ait nasıl misal getirebilirsin?

Musa bile sopayı, alelâde bir sopa gördü ama değildi ki… o ejderhaydı; dudağını açtı da hakikatini söyledi.
Öyle bir padişah bile sopanın sırrını bilemezse bu misal ejderha kesilir de cevabıyla seni paramparça eder!

İblis de bu misali getirdi de kıyamete kadar melûn oldu.Karun da inat etti, bu misali getirdi de tacıyla, tahtıyla yere geçti.

peygamber, gizli şeyi bilip seni de o şeyden agâh eden adamdır. O, cihan halkının örmediği şeyleri görmüştür.

Bir doktor sana “ Koruk yeme, şu çeşit kötü bir hastalık verir” dese,
Neden kötüye yoruyorsun” der misin? Dersen öğütçüyü suçlu tutuyorsun demektir

Cehennemin dumanını, cehennemin ateşini, cehennemin münkirlere saldırdığını uzaktan görüyoruz.

Aşağılık, kötü kişilerin huyu budur. Sen ona iyilik ettin mi o, sana kötülük eder.

Sabırla nefsin belini bük. O alçaktır, kötüdür, iyilik etmeye gelmez ona!

Alçaklar, cefaya, derde düştüler mi arınır, temizlenirler. Vefa gördüler mi de cefakâr olurlar.

Mademki insanın yaratılmasında ki maksat, Allaha ibadet etmesidir şu halde ibadetten baş çeken, ibadete yanaşmayan kişinin ibadet yeri cehennemdir.

İnsan her işi yapabilir, fakat yaratılmasındaki maksat ibadettir.
Ben, insanları, cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” Bu âyeti okusana.

Âlemin yaratılmasında ki maksat, ibadetten başka bir şey değil!

Kitaptan maksat, içindeki fendir ama dilersen sen onu yastık da yapabilirsin Fakat ondan maksat yastık olması değil, bilgi, irfan, irşat ve faydadır.

İnsandan maksat ilimdir, doğru yolu bulmaktır ama her insanın bir ibadet yeri var.

Kerem sahibine ikramda bulundun mu bu ikram, ona ibadet yeridir, ikrama uğradıkça şükreder.

Alçağı da aşağılattın, alçağa da kötülük ettin mi onu ibadete sevk edersin. Vur alçakların başına ki yere baş koysunlar

Vur alçakların başına ki yere baş koysunlar ver kerem sahiplerine ki ihsanına mazhar oldukça şükretsinler!

Allah iki mescid yaratmıştır: Cehennem onların mescidi, cennet bunların!

Musa as da Kudüs kalesinin duvarına dik başlı cebbarlar eğilerek girsinler ve girerken secde ederek, Yarabbi günahlarımızı al bizden, desinler diye küçücük, alçacık bir kapı yaptı

İyi bak, kendine gel! Allah, padişahları etten, kemikten küçücük bir kapı olarak halk etti ya.
Dünya ehli olanlar, onlara secde ederler. Çünkü Allaha secde etmenin düşmanıdır onlar!

tertemiz kapıya lâyık değilsiniz ki… temiz kişiler, şeker kamışıdır, sizse bomboş birer kamıştan ibaretsiniz.

O çeşit köpeklere elbette bu çeşit bayağılık adamlar hürmet ederler. Öyle âdi kişiye hürmet etmek, öyle âdi adama inanmak, aslana ardır.

Fare huylulara kedi bey olur.

Fare kim oluyor ki aslandan korksun? Fare huyludur, Allah köpeklerinden korkarlar, Fare, nasıl olurda savaş aslanlarından korkar. Onlardan korkan misk ceylânlarıdır

ey kerem sahibi, alçak nefse iyilik etme, kötü davran da alçaklarla beraber o da sana boyun eğsin, teslim olsun.

Bu, sevgiliye olan sevdası yüzünden kendini kuyulara atar. Öbürü kininden sevgiliye kuyu kazar!

Yüzünü yıkamayan, hurilerin yüzünü göremez. Peygamber, “ Namaz, ancak huzur-u kalple kılınır” demiştir.

Canların gıdası aşktır. Bundan dolayı ruhların gıdası, açlıktır.

Nice âlimler vardır ki hakikî ilimden hakiki irfandan nasipleri yoktur. Bu çeşit âlim, ilim hafızıdır, ilim sevgilisi değil.

Rızık vermek, Allah’ın işidir.

Herkes Allah’ın takdirine göre hareket eder, başka türlü hareket etmesine imkân yoktur.

Allah öyle bir Allah’dır ki bir hayalden, bağ, bahçe düzmüş, bir hayalide cehennem haline getirmiş, yanıp yakılma yeri yapmıştır

Onun eteği, emridir, fermanıdır. Ondan korkmayı, ondan çekinmeyi kendisine can ittihaz eden adam ne iyi bahtlı bir adamdır

Kilit pek kuvvetli, açıcıda Allah. Teslimiyete yapışa gör, rıza göster

Halkın yaptığı işler, Allah’nın kaza ve kaderiyledir.

Dişin keskinliği, midenin hararet ve kuvvetinden ileri gelir

Allah Emirlerimi tebliğ et” diye emretmiştir; emrinden dışarı çıkmaya imkan yok.

Bir fırka cennetliktir, bir fırka cehennemlik Bu iki fırkanın hangisindensin, bilemezsin ki. Ne olduğunu görünceye kadar çalış,

Gemiye yükünü yükledin mi Allah’a dayanman gerek.

Yolda gark mı olacaksın, kurtulup sağlıkla, selâmetle gideceğin yere mi varacaksın? Bu ikisinden hangisi başına gelecek, bilemezsin

Kimde yanış varsa nuru o bulur.
Çünkü bütün işler, ihtimalle yapılır. Sen de din işini üstün ve ön planda tut da kurtul.

imanı korku ve ümittir Çalışanların boyunları iğ gibi incelse de yine insanı her sanata sevk eden ümittir, ihtimaldir.

Çalışırsam belki kazanırım; bunda ümidim daha çok… Tembellikte daha fazla zarar var.

peygamberlerle velîlerin ne kârlar elde ettiklerini görmedin mi ki?
Onlara bu dükkânı terk etmekle neler yüz gösterdi… bu pazarda nasıl kârlar ettiler… haberin yok mu

Ateş peygamberlere hal hal gibi râm oldu, deniz, onların emrine uydu, onları baş üstüne taşıdı. Demir, onlara râm oldu, mum kesildi… rüzgâr, onlara kul oldu, hükümlerine girdi!

Resulullâh sav Şüphe yok ki Allah’ın gizli velîleri var “ buyurdu
kerametleri vardır da yine ululuklarını hiç kimse görmez!

Allah’ın gizli velîleri Hem uludurlar, kerametleri vardır… hem Allah hareminde gizlenmişlerdir

Bir kerem sahibi, sana gel, ateşe gir dese hemencecik atıl ateşe… beni yakar mı deme bile!

Ben kerem sahiplerine itimat ederim. Onların keremlerinden ümitsiz değilim ateşe atıl dese, derhal ateşe atılırım.

Benim, Allah kullarından ümidim çoktur.Her kerem sahibi, her sır bilir ere itimadım var. Bu yüzden değil peşkiri, başımı bile atarım

Bir erkeğin gönlü, kadının gönlünden aşağıysa o gönül, işkembeden de bayağıdır gayrı

Ay yüzlü, şeker huylu Muhammed “ dediler, öylece anlattılar, öylece övdüler Peygamberin emriyle ihsan dalgaları, aslî denizden coşup köpürmekte, kopup gelmekteydi!..

Su kaynayınca buhar haline gelir, havaya çıkar…havadaki buhar da soğuyunca su olur, öyle mi ?

rahmetim boldur. Rahmer etrafında dönüp dolaşırım, herkese rahmet ederim ben!

Senin kötü ahdine bakmam, madem ki şimdi bana niyaz ediyorsun, keremimden sana ihsan eder, muradını veririm

Ya Muhammed, ey deniz huylu Peygamber Mübarek eliyle kölenin yüzünü sıvazladı, onu kutlu bir hale getirdi. O kölenin, o Habeş oğlunun yüzü bem beyaz oldu;

Peygamber sav Mübarek eliyle kölenin yüzünü sıvazladı
gecesi, ayın on dördü gibi aydınlandı, gündüz gibi nurlandı!
Güzellikte, işvede bir Yusuf kesildi.

Doğruyu söylemekten başka çare yok,

Melekle akıl, aynı yaradılıştadır hikmeti var da iki suret oldu.
Melek, kuş gibi kanatlı olmuş; akıl, kanadı bırakmış, nura bürünmüştür.

Melek de Hakk’ı bulmuştur, akıl da. Her ikisi de Âdem’ yardımda bulunmuş, her ikisi de Âdem’e secde etmiştir.

Nefisle Şeytan’sa ezelden bir olduğundan Âdem’e düşmandır, ona hased edip durur

Yahudiye İncil okunamaz ki! Şia’ya Ömer’den bahsedilebilir mi? Sağırın yanında kopuz çalınabilir mi?

Allah, göklerden, yerlerden, ne verdi ve ne yarattıysa hepsini de ihtiyaca karşılık olarak vermiş, yaratmıştır.

Bir şeye muhtaç olmalı, o ihtiyacı elde etmeli ki Allah ihsan etsin. Allah, bunalan kişinin duasını kabul eder. “ Bunalma, bir şeye hak kazanmış olmaya şahittir.

Küçücük bir çocuk olan İsa’yı dile getirip konuşturan, Meryem’in derde düşüp niyaz etmesidir.

Ey can o hikâye, Allah hükmüne razı olasın diye sana ibrettir.
İbret al da kötü bir işe düşünce aklını başına devşir, ye’se düşme,

hüsnü zanda bulun!Başkaları, o hâdiseden korkup sapsarı kesilse bile sen aldırış etme. Fayda, zamanında da, ziyan zamanında da gül gibi gülmeye bak!

Gülün yapraklarını birer birer koparsan da gülmeyi bırakmaz, solup gamlanmaz. Bir dikenden niçin gama düşeyim Zaten gülmeyi diken yüzünden buldum der.

Takdir yüzünden kaybettiğin şeyler, muhakkak senden belâyı giderir… bunu böyle bil!

Tasavvuf nedir diye bir uluya sordular dedi ki: Sıkıntı zamanı, gönülde neşe, ferah bulmak!

toza, toprağa bulanmamış akla ne mutlu!

Allah, “ Kaybettiğiniz şeylere eseflenmeyin, hattâ kurt gelse de keçinizi yese bile “ buyurdu.

O belâ, daha büyük belâları defetmek, o ziyan daha dehşetli ziyanları menetmek içindir.

Musa’ya bir delikanlı dedi ki: “ Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum. Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım.

İbret almayı, uyanmayı Allah’dan dile… kitaptan, sözden, harften, duraktan değil

insan, bir şey menedildi mi, o şeye haris olur, büsbütün üstüne düşer

Kudret, herkesin harcı değil…

aciz, Allah’dan çekinen kişiye sermayedir.Eli bir şeye erişmeyen, Allah’dan korktu, çekindi, kendisini ibadete verdi… yoksulluk bu yüzden
daima övünülecek bir şeydir!

Zengin zenginliği yüzünden Allah tapısından rededildi. Çünkü kudreti var; sabrı terk etti, dilediğini yapıverdi!..

Âcizlik, yoksulluk, insana hırslarla, gamlarla dolu olan nefis belâsından aman verir.

Toprak yiyen, toprak ister; o biçare gül be şekerden hoşlanmaz, gül be şekeri hazmedemez! ”

hesap vakti sevap ta ihtiyarî olarak yapılan işe verilir, azap da!

insanların yarısı bal arısı oldu,
yarısı yılan!

Müminler, bal arısı gibi bal madeni oldular… kâfirler, yılan gibi zehir

mümin, seçilmiş, helâl otlar yer, tükrüğü bile bal arısı gibi hayat verir! Kâfire gelince, irin şerbeti içer, gıdasından zehir meydana gelir

Allah ilhamına erenler, hayatın ta kendisi kesilirler, hava ve hevesle süslenenler ise ölüm zehiri!

Gel, bu sevdadan vazgeç. Allah’dan kork. Şeytan, seni aldatmış, o sana ders vermiş! “ A düzenbaz horoz…

bu yalan niceye Niceye bu zulümkârlık, bu yalancılık, bu kara yüreklilik?

Atın ölümü, köpeklere bir bayram olacak… çalışıp çabalmadan bir hayli rızık dökülüp kalacak

Biz horozlar, müezzinler gibi doğru söyler, güneşi gözetler, vakit geldi mi ki diye bekler dururuz

Velîler, güneşin bekçileridir. İnsanlar içinde Allah sırlarını bilir, anlar onlar. Allah, bizi namazı bildirmek üzere Âdemoğluna hediye etmiştir.

İçimizden biri yanılır da vakitsiz öterse o ötüşü ölümüne sebep olur. Vakitsiz “ Haydin namaza” dememiz, kanımızı mübah eder.

Gazaba uğradın mı padişahlara malını verir, başını kurtarırsın.
Fakat iş bilmez cahil misin? Kazaya düşünce padişahtan malını kaçırmaya kalkışırsın.

Ruhu, karşılığında elde edeceği şeyleri görmese insan, elini açar da cömertlik eder, ibadette bulunur mu?Kâr ummaksızın veren ancak Allah’dır, Allah’dır,

Allah! Yahut da Allah huylarıyla huylanmış olan, nur olan, Allah velîsi. o ganidir, ondan başka herkes yoksul. yoksul, karşılıksız
al diyebilir, mal verebilir mi?

Çocuk, elmayı görmedikçe kokmuş soğanı elinden bırakır mı hiç?
Bütün alışverişlerde maksat var. Herkes, bir şey elde etmek için dükkânına geçmiş, kurulmuştur.

Kardeş, ben halkın ileri gelenlerinden de, geri kalanlarından da tamahsız bir selâm bile işitmedim vesselâm!

Yalnız Allah’nın selâmında bir tamah yoktur… işte o kadar. Sen ev ev, yer yer onu ara Kardeş, ben halkdan da tamahsız bir selâm bile işitmedim vesselâm!

Ben ağzı güzel kokan adamın ağzından hem Allah haberini duydum, hem Allah selâmını!

Allah erlerinin selâmını da canla, gönülle kabul eder; Allah selâmını onların selâmından duyar, içerim.
Çünkü onun selâmı da Allah selâmı olmuştur

Akıllı kişiye, sonda görülecek şey önceden görünür, gönlüne doğar;

ölüm zamanı imansız kalmayasın, imanlı ölesin.

İmanını yoldaş edindin mi dirisin… imanla gittin mi ebedîsin

Sopasını ejderha yapabilen kişi ejderhaya el atabilir. Dudağını yumup söylemeyen, sırrı gizleyebilen, gayb sırrını öğrenebilir.

Yarabbi, bu dünya ölümlü dünyadır. Sen, onu aydınlık âlemde dirilt.
Bu fena dünya, varlık dünyası değil. Sonunda yine ölecek değil mi

riyazata verdin mi canını kurtardın demektir. Ey bahtı yaver kişi, gönlüne ihtiyatsız riyazat isteği gelirse secdeye baş koy, şükranelikler var.

secdeye baş koy, şükranelikler var.

Mademki Allah, o riyazat isteğini verdi, şükürler et

Keyfiyete sığmayan nimete cennet dedim. Bağ bahçe dedim. Çünkü orası, nimetlerin de aslıdır,ve o âlemde bağ, bahçe olur.

Ağzından Allah’ya bir övüş uçtumu tan yerini ağartan Allah, o övüşü bir cennet kuşu yapar.

Yoksullara ihsanda bulundun, zekât ve o âlemde bağ, bahçe olur.elinle bir hayırda bulundun mu o âlemde bu hayır, ağaçlık, çayırlık, olur.

Sabır suyun, cennetteki nehirler… cennetin süt ırmağı, sevgin, aşkındır.

İbadetten zevk alman, bal nehri, Allah aşkıyla sarhoş olman, şevk duyman şarap ırmağıdır.

Menin nasıl sana tabiyse meniden gelen soy sop da derhal senin emrine girer, sana tabi olur.

Cennette de o ırmaklar senin emrindedir. Cennetteki ağaçlar, senin fermanına tabidir, çünkü o ağaçlar, senin sıfatlarından yeşerdi,

Bir mazluma karşı elinden bir zulüm çıktımı o zulüm bir ağaç olur, o ağaçtan zakkum biter.

Kızgınlıkla gönüllere ateş saldın mı cehennem ateşinin aslı oldun gitti Ateşin burada nasıl adamları yakarsa ondan meydana gelen eser de orada seni yakar.

O yılana, akrebe benzeyen sözlerin yılan ve akrep olur da seni kuyruğundan yakalar

Velîlere uymadın, onları bekletip durdun, orada da kıyamet gününün beklenmesi sana yâr olur, bekler durursun.

Hele yarın, hele öbür gün diye vaat eder, Allah’ya dönmeyi sallar durursun ya… İşte bu bekleyiş, mahşerdeki beklemendir, vay sana

Kızgınlığın, cehennem ateşinin tohumudur. Kendine gel de şu cehennemini söndür, çünkü o bir tuzaktır.ateşi ancak nur söndürebilir.

Cehennem mümine “ Nurun ateşimizi söndürdü “ der… Allah’a şükürler olsun!

Aklını başına al, ateşi din nurundan başka bir şey söndürmez.

Din nurunu görmedikçe emin olma… çünkü gizli ateş, bir gün olur ortaya çıkar.

Nuru bir su bil, suya yapış… suyu elde ettin mi ateşten korkma

Gönül sarrafıysan fikrini anla, gönlüne geleni bil de esir tellâlı gibi bu iki fikri birbirinden ayırtet.

Eğer şüpheye düşüyor ve iki fikri ayırt edemiyorsan “ Aldatmaca yok de; acele etme, koşma Çünkü şüphe yok, yavaş iş Rahman’dandır. Acele edşinse melûn Şeytan’dan.

Önüne bir lokma atsan köpek bile köpekliğiyle önce koklar da sonra yer a ihtiyatlı adam! O burnuyla koklar, biz aklımızla koklarız

Allah bile bu yerlerle gökleri yavaşlıkla ve tam altı günde yarattı. Yoksa “ Kün “ der demez yerler de olurdu, gökler de;

Allah, buna kadirdi. Hattâ bir emreder etmez yüzlerce yer gök yaratabilirdi.

Allah bütün kudretiyle beraber insanı, yavaş yavaş ve tam kırk yılda kemal sahibi eder.

Allah bütün kudretiyle Bir anda yokluktan elli kişiyi uçurup bu âleme getirmeye kadirdir

İsa as bir dua ile hemencecik ölüyü diriltir de İsa’yı yaratan, insanları bir anda yaratmaya kadir değil midir

Dilediğin şeyi yavaş yavaş, fakat sağlam bir halde yapman lâzım

Daima akıp duran küçük bir dere ne pislenir, ne kokar. Bu yavaşlıkla insan, ikbale, devlete erişir.

Yavaşlık, yumurtadır devlet de kuşlara benzer.Armut da elmaya benzer, benzer ama aralarında farkları bil ey yüce kişi!

Yapraklar da bakılınca bir renktedir. Fakat meyveleri çeşit çeşittir Halk yolda her tarzda yürür durur; fakat birisi zevk de, öbürü dertli, kederli!

ölürken de aynı çeşit ölürüz ama yarımız ziyan içindedir, yarımız padişah bu ne zevk, ve ne neşe,

Şimdiye kadar hayattan elem duymaktaydım, ölüm nasıl bir zevktir, nedir, Sen ne bileceksin?

Yüzü kara olanlar, hakikati görmeyenlerdir.

İnsanların gözbebeği olan adam ise ayın aynasıdır. Zaten dünyada can gözüne sahip olanlardan başka, senin gözbebeğini kim görebilir ki

Başını kaldırır da –aşağıya değil- yukarıya bakarsan Allah haslarının halkasını görürsün.Yüzük taşının yüzüğe nur saçtığı gibi Âlemlerin Rabbi de o halkayı nurlandırıp durmaktadır!

Padişahlar, köşklerde, saraylarda otururlar, ölüye yurt olarak bir mezar kâfi!

Bu dünyanın genişliği, bir gözbağı… oysaki pek dar. Gülmesi ağlamaktan ibaret, övünmesi ardan, ayıptan başka bir şey değil.

Dünya, görünüşte geniş, hakikatte dardır, uyku da bu darlıktan kurtulmaya benzer

Azizim, uyku, Allah velîlerinin malı, mülküdür… dünyadaki Eshabı Kehif gibi! Uyumadıkları halde rüya görürler,

Doğum ağrısı, gebeye bir derttir ama çocuk için zindanın yıkılması gibidir.Gebe, ne yapayım, nereye sığınayım? Diye ağlar… çocuk kurtuluş vakti geldi diye güler

Amca, sen, kendi halini bilmezsin… fakat gönül sahibi yok mu… senin halini o bilir işte

Gaflet, dert, tembellik ve gönül karanlığı gibi ne varsa hepsi de yere mensup ve aşağılık bir şey olan tenden ileri gelir

Derilerden ayrı olmayan, sebeplerden kurtulmamış olan akıl, ne illetlerden kurtulur, ne doktordan fayda görür!

nurun aslına ulaşıp orada yurt edinen kişi, daima o nura garkolmuştur.. Olmayacak şey, onların himmetiyle olur. Pis, oraya vardı mı tertemiz olur,

Bu sözü kıyamete kadar söylesem, bu bahsi kıyamete kadar uzatsam bitmez… yüzlerce kıyamet kopar

sözlerim, insanlara tekrarlamadır, ama bence tekrarlanan, tazelenip uzayan bir ömürdür.

Hayvanlardan hepsinden daha mahrum hayvan yarasadır. Meydanda ki güneşin düşmanıdır

Düşmanlığa kalkışacaksan düşmanlık edebileceğin birisiyle savaş ki onu esir edebilmek mümkün olsun. Kartal denizle nasıl savaşa girişebilir

Güneşe düşmanlık eden şu azara uğrar: Ey güneşin güneşine düşman olan, Sen öyle bir güneşe düşmansın ki onun ışığından güneş de titremektedir, yıldız da

Onun merhameti, insanın merhametine benzemez. Çünküi nsanın acımasında bir dert, bir elem vardır. Allah’ın rahmeti dertten de paktır, elemden de.

Babam, Allah rahmetini şöyle bil: O rahmet, vehme bile sığmaz, yalnız eseri görünür Ben Nuh’u ne bileyim
onu onun gibi yiğit, bir er bilir.

Ben topal bir karıncayım, fili ne bileyim? Bir sivri sinek, İsrafil’i nereden bilecek?

Allah, keremiyle seni on tane zindandan kurtarmışken bu Tih ovasını kendine sitem hapishanesi yapma!”

Allah’ın “ O taşları attığın zaman sen atmadın Allah attı” çünkü çünkü İnsan oğlunun kuvvetinin bir haddi, bir hududu vardır. Bir avuç toz, toprak nasıl olur da bir orduyu bozar, kırıp geçirir?

Onları benden başka kimse bilmez; Onlar, benim kubbelerimin altında gizlidir. Onları Allah’dan başka kimse bilmez, sınamakla bilinmezler ki

“İki yüz batman bala bir okka sirke koydun mu, sirke balın içinde erir gider.Aslanın önünde ceylanın aklı başından gider, kendisinden geçer… varlığı, aslanın varlığında mahvolur

Âşığın, nabzı, edepten dışarı atar. Âşık kendini padişahın terazisine kor, sevgilisinin tapısına varır âşıklar için can vermek kolaydır

Ayrılık yüzünden bu topraklar bile çoraklaşır… sular bile sararır, kokar, bulanır Adamın canına can katan rüzgâr, veba kesilir… ateş küle gelir,

Ayrılık yüzünden Cennet bağlar, bahçeler sararır solar, yapraklar kurur, dökülür… hastalık yurdu olur!

Her şeyi anlayan akıl bile olsa dostların ayrılığıyla yayı kırılmış okçuya döner.

Cehennem bile ayrılık yüzünden, gençlik çağına hasret çeken ihtiyarın titrediği titrer, yandığı gibi yanar kavrulur.

Kıvılcım gibi insanı yakan, mahveden ayrılığı kıyamete kadar anlatsam yine yüz binde birini olsun anlatamam Rahman’a sığınırım

Yolcu, sana da bir sıkıntı, bir gönül darlığı geldi mi alevlenme, meyus olma… senin için muvafıktır o.Kışın yüzü ekşidir ama şefkatlidir... yaz gülümser ama yakar, yandırır
Darlık geldi mi onda genişlik gör
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
mevlana mesnevi 3.cilt

Çocuğun gözü, eşek gibi ahırdadır… akıllı adamsa gözünü işin sonuna diker.

Yürü, Allah’nın verdiği hikmet otunu ye! Çünkü Allah, onu ancak cömertliğinden, ihsanından dolayı karşılık istemeksizin vermiştir.

Allah verdiğim rızıktan yiyin” dedi. Sen, buradaki rızkı ekmek sandın, hikmet olduğunu anlamadın ha!

Allah’ın verdiği rızık, insan mertebesine göre hikmettir. O rızık sonunda senin boğazında durmaz, seni öldürüp mahvetmez ağzını kapadın mı başka bir ağız açılır

Bedenini Şeytan aslanından kurtarabilirsen Allah sofrasında nice nimetler yersin!

Gam ye de, gam artıranların, seni derde sokanların ekmeğini yeme...

akıllı adam gam yer, çocuksa şeker!
Neşe şekeri, gam bahçesinin meyvasıdır. Bu ferah yaradır, o gam merhem.Nerede Allah’ın verdiği ücret, nerede o sermayesiz herifin verdiği ücret?

Allah’ın verdiği ücret bir hazine bağışlar, Allah malı, cenazenin önünden gider, kabirde sana gurbet arkadaşı olur.

Yumruğunu sıktıktan sonra mutlaka açarsın.

Elin daima yumulu, yahut daima açık olsa bu bir hastalık eseridir.

Elini açıp yummakla iş güç görür, çalışır, kazanır, işini düzene korsun. Bu el açıp yumma, kuşun iki kanadı gibi ele lâzım bir şeydir.

Allah rahmetini gösteren melek,
bağırdı Ben, Allah tapısının eminiyim, benden ürkme. Allahın yücelttiği kimselerden baş çekme. güzel mahremlerden çekinme!”

Gönlüne bir hayal geldi de yerleşti mi nereye kaçsan o seninledir

Sevgilimizin şu miskler gibi saçları, biz deli olursak zincirimiz olur!

Nil gibi akıp duran şu lûtuf, biz
firavun muyuz… kan kesilir bize!

Şu Buhara bilgi kaynağıdır. Kimde ateş varsa Buhara’lıdır zaten!
Şeyhin huzurunda oldukça Buhara’dasın, sakın Buhara’yı hor görme!

Ne mutlu kişiye ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki nefsinin tekmesi altında kalmıştır

Ey yeryüzü, göz yaşlarımı em, yeter gayri… ey nefis, iç o tatlı suyu, bulanıklığı geçti, duruldu artık!

merhaba ey seher yeli! Bize dostun kokusunu getirdin, ne güzel de estin

Allah “ Ey doğru kişiler, ölümü dinleyin” dedi. Ben de doğrucuyum, bu söze canımı veririm!”

Bir kişiden yüz kişiye kadar nice ölenleri gördük

Peygamber “ Din nasihattir” dedi. Nasihat, lûgatte hıyanetin zıddıdır.nasihatte dostlukta doğruluktan ibarettir.

Doğru söylemez, aldatırsan, hainsin, köpek postuna bürünmüşsün, köpeksin

Tembelden yola gitmeyi umma!..

yiyecek, içecek tembeli değilim ben… hiçbir şeye aldırış etmeyen, ölümünü arayan bir tembelim!

Kuşa, kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş, tatlı gelirse bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle tatlı geliyor.

Dışarıda, kafesin çevresinde ötüşen kuşlar, hürriyete ait güzel, güzel hikâyeler söylerler.


Kafesteki kuş, Dışarıda hür
kuşları duyar, o yeşilliği görürde ne iştahı kalır, ne sabrı, ne kararı!

Ana karnındaki çocuk Allah’nın keremi, onu rahimden dışarı çeker o yine rahme kaçar Allah’ın lûtfu, onun yüzünü bu âleme döndürür, o yine büzülüp ana karnına sokulur.

Peygamberlerin canları bu âlemden göçer, bu âlemden kurtulurken o bağı, o bahçeyi görür de ay gibi göklerde doğar, göklere ışık saçarlar.

Ey hasetlerle dopdolu adam, o gün gelmeden önce davran da padişahtan özür iste

Nice kişiler vardır ki kasınır, böbürlenir... fakat elem ve ıstırap zamanında yapışacak, el atacak bir şey arar!

Madem ki aslan değilsin, ileriye ayak atma. Çünkü ecel kurttur, canınsa koyun eğer Abdal’dan olmuşsan, koyunun aslan haline gelmişse korkma, emin bir halde gel ileri… ölümün sana mağlûp olur,

Abdal kimdir? Varlığı değişmiş olan, Allahın değiştirmesiyle şarabı sirke kesilen!

Allah, münafıklar hakkında “ Onların savaşmaları, kendi aralarında şiddetlenir” dedi.
Kendi kendilerine er kesilirler. Fakat savaşta karılara dönerler.

O gayp askerinin başbuğu Peygamber dedi ki: “ Ey yiğit, savaştan önce yiğitlik olamaz!”

İyi görmeyen çakmaklaşmış gözlere yüzlerce kere tuuh!
Allah’nın kahrı, gözleri bağlamış

gözleri bağlı adam, ayı görmez de Sühayı görür! Güneşi görmez de zerreyi görür. Fakat yine de Allahın lûtfundan ümit kesilmez

Allahın lûtfundan kereminden ümit kesilmez

Halka bu sapıklık neden geliyor ki?münkirlere bakıyorum; görüyorum ki bu bahçeden haberleri bile yok.

münkirlere bakıyorum Son derece iştiyaka düşmüşler, fevkalâde ihtiyaçlarından bir yarım koruk için can veriyorlar.

ağaçlar, cemaat gibi toplanmış, saf düzmüş, namaza durmuşlar!
Bir ağaç, imam gibi önlerine geçmiş, öbürleri de onun ardında kıyamdalar!

Allah’a ulaşıp hayrete varan bir gönüle solun, sağın sırları gizli kalabilir mi?”

sohbetinizle o müşküller hal olsun. Topraktan üzüm bile sohbetle biter

Zaman insanı gençken kocaltır.

sözün sonu yoktur.

Namaz vakti, hemencecik öne geç. Ey tek kişi, bize iki rekât sabah namazı kıldır da zaman seninle bezensin.

Ey gözü aydın imam, bize imamlık et… İmam olanın gözü açık olması lâzım. Şeriat de körün imamlığı mekruhtur.

Hafız, akıllı ve fakih olsa bile körün imamlığı hoş değil.Sersem ve suçlu olsa bile gözü açık imam bu çeşit körden iyidir.

Kör, pisliklerden çekinemez. Çekinmenin asıl sebebi, asıl vesilesi gözdür. Kör yolda yürürken pisliği göremez.

Dilerim, hiçbir müminin gözü kör olmasın.

can gözü kör olan kişi gizli olan, görünmeyen pisliklere bulaşır.

görünen pislik bir parça suyla arınır, fakat içte olan pislik, artıkça artar.

İçteki pislikler anlaşıldı mı gözyaşından başka bir şeyle temizlenemez

Allah, kâfire “ Pis murdar” demiştir.

Bu pislik, bu murdarlık, onun dışında değildir. Kâfirin dışı, pisliklere bulaşmıştır. Pislik onun huyundadır, dinindedir.

Zâhiri pisliğin kokusu yirmi adımlık yerden gelir, bâtıni pisliğin kokusuysa Rey’den Şam’a kadar gider Hattâ göklere çıkar, hurilerle Rıdvan’ın burunlarını doldurur

Anlayış sudur, beden testi. Testi kırılınca içindeki su dökülür gider

Söz söylemem, mânasız çan çan etmem, ağzından anlayışını alıp götürür. Kulak kuma benzer, anlayışını içiverir

Hayale meylin yok mu? Senin için bir kanada benzer. O kanatla uçar, hakikatte yükselirsin.

şehvete uydun mu kanadın dökülür, topal kalırsın, o hayal de senden kaçar gider.

Kanadını koru, şehvete kapılma da meyil kanadın seni cennetlere yüceltsin.

Halk kendilerini güzel yaşıyoruz, zevk ve işrette bulunuyoruz sanır ama onlar, bir hayal uğruna kendi kanatlarını kendileri yolarlar.

Tekbir getirince kurbanlık koç gibi âlemden çıktılar. Ey ulu tekbirin mânası şudur: Yarabbi, huzurunda kurbanız.

Koyun keserken “ Allahu ekber Allah uludur” dersin ya o geberesi nefsi keserken de bu söz söylenir.

Allahu ekber de de o şom nefsin başını kes… kes de can, mahvolmaktan kurtulsun.

Allah huzurunda, gözyaşları dökerek ayakta durmak, kıyamet gününde kabirden kalkıp mahşer yerinde dikilmeye benzer.Hak’tan buna benzer seni dertlere uğratan yüz binlerce haberler gelir.

Kıyamdayken kula gelen haberden
kul utanır, iki büklüm olur, rükûa varır. Utanmadan ayakta durmaya kudreti kalmaz, rükûda Allahı tespih eder.

rükûda Allah’dan “ Başını kaldır, rükûdan kıyama dön de Allah’ın sorgularına birer birer cevap ver” fermanı gelir.Allah “ Söyle bana…Sana nimet verdim, nasıl şükrettin? hadi, göster kazandığını!” der.

Namazda sağ tarafa selâm vermek, kıyamette Allahın hesabından
korkarak peygamberlerden yardım dilemeye, onlardan şefaat istemeye işarettir

Namazda kul sol tarafa baş çevirir, hısımından akrabasından yardım ister. Onlar da “ Sus!” Allah’a kendin cevap ver. Bizi kim oluyoruz ki? Bizden el çek!” derler.

Ne bu yandan bir çare olur, ne o yandan biçarenin canı da yüz parça olur! Herkesten ümidini keser de ellerini açar, duaya başlar:

Yarabbi, herkesten ümidim kesildi. Evvel de sensin, âhir de sen; senden başka önü, sonu olmayan yok, diye

Gemidekiler, korkudan canlarından olmuşlar gibi feryatlarını göklere çıkarıyorlardı. Bağrışıp çağrışıyor, başlarını dövüyorlardı. Kâfir ve mülhit… hepsi de imana gelmişti.

Karmakarışık işlere dalmış, yüzleri bir an olsun kıbleye dönmemiş olanlar bile baş açık secdeye kapanmışlardı.Kötü kişinin can verirken Allah’dan korkması gibi

zâhit de Allah’dan korkuyordu, fâsik da Kurtulunca yine gözleriniz kurur, yine şehvet için yaratılmış birer şeytan kesilirsiniz.

Allah’ın sizi kazadan kurtarmak üzere elinizden tuttuğu, sizi tehlikeden kurtardığı gün, hatırınıza bile gelmez”

Mustafa, o kutup, o padişahlar padişahı, o temizlik denizi bize ne doğru buyurmuştur: Cahilin sonunda göreceği şeyi akıllılar önce görür.”

Her şeyin sonu, önden belli olmaz, gizlidir. Fakat meydana çıkınca akıllı da görür, cahil de

İhtiyat nedir? Her an ansızın gelebilecek bir belâyı görmek

Ey eşeğe kul olan, ey eşeğin kuyruğunun altına lâyık olan, öpülecek bir yer buldunsa hadi bizi de götür!

Sen, halkın sana aferin, yaşa demesi halkın takdir etmesi havasındasın! Behey tilki, bu hile kuyruğunu bırak, gönlünü, gönül sahiplerine vakfet.

Aslana sığınırsan kebabın azalmaz… murdar ölü etine pek koşma!

Allah, “ Biz gönüle bakarız, su ve topraktan ibaret olan surete değil” diyor.

Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes
alamazsın ki!

sakın gönlüne gönül deme
Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin.

Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar. Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur.

Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi

O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!

cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
Bunların her biri seni sarhoş eder.

Her güzele güzellik gönülden gelir.

gönül cevherdir,

Mala, mevkiye âşık olan gönül, ya bu toprağa zebundur, ya kara suya

O nur denizinden başkası gönül olamaz. Gönül, hem Allah’nın nazargâhı olsun, hem kör… İmkân var mı buna?

Gönül, vücut ülkesini kaplamıştır, cömertliğinden altınlar saçıp durmaktadır.

Gönül Allah selâmından selâmlar saçmaktadır.

Kimin eteği sağlamsa, kimin eteği hazırsa o gönül saçısına nail olur.

Senin eteğin o niyaz o huzurdur
Kendine gel de kötülük taşlarını eteğine koyma.

kötülük taşlarını eteğine Koyma da o taşlar eteğini yırtmasın. asıl parayı uydurma paradan fark edesin.

İnsan akılla bir olur; saçı sakalı ağarmakla değil

Hepsi de Allah kubbelerine gizlenmişler. O cemaat, acaba hangi bahçeye gitti ki?

sen dersin ki Allah eri Allaha erişmişken nasıl olur da insanı anar?

Gönüle gelen her ferah, bir sıkıntıya bağlıdır

Ey perde altında kalan iyi dikkat et, Allah “ Dua edin, beni çağırın… size icabet edeyim” dedi, icabetin şartı bile duadır.

Kimin gönlü illetlerden arınmışsa onun duası ululuk sahibi Allaha kadar varır, makbul olur.

İbrahim’e ateş nasıl bir gül bahçesi olmuşsa o ses yüzünden kuyu da Yusuf’a gül bahçesi kesilmişti.

müminler, ne belâya itiraz ederler, ne Hakk’ın emir ve nehyinden sıkılırlar

Başkalarının ağzına acılık veren bir lokmaya benzeyen Allah hükmü, onlara gül be şeker gelir, tatlı tatlı yerler, hazmederler.

Deve, kuvvetlenip erkek aslan kesildi mi ağır yükler çeker de yine o yüklerin altında az yer, az içer.

Dişi deve arzusuyla yüzlerce zahmet ve açlık çeker. Hatta dağ bile ona bir kıl gelir!

Elest âleminde böyle bir rüya görmeyen bu dünyada ne kul olur, ne mürit! Olsa bile tereddüt vardır. Bir an şükreder bir yıl şikâyet eder

Yarabbi? Ben ne vakit körcesine dua ettim. Allah’dan başka kime ihtiyacımı söyledim? Kör, bilgisizlikle halktan umar. Ben senden umuyorum…

Yarabbi her güç şey sana kolaydır.

Benim bu körlüğüm, aşk körlüğüdür. Güzelim, sevdiği şey, insanı kör ve sağır yapar derler

Allah’dan başkasını görmüyorum, Aşk da bu değil midir?

Söyle.Gayb sırrını, sırları adamakıllı bilen ve ayıpları tamamıyla örten Allah’dan başka kim bilebilir ki?”

O müslümansa, Yarabbi, bu kulunu rezil etme. Kötülük yaptıysam bile sırrımı halka açma.

Allah’dan, Yarabbi, helâl ve zahmetsiz bir rızık istiyorum,

Kazanmakta ekin ekmeye benzer. Ekmedikçe ona sahip olmaya hakkın yoktur

Ekine nasıl sahip olabilirsin, sen mi ektin? Ektinse senindir.

Ektinse ektiğini biçersin, o senindir. Yoksa zulmettiğin, haksız olduğun kat’iyetle anlaşılır.

Secde ederek dedi ki. “ Ey benim yanıp yakıldığımı gören Allahm, Davud’un gönlüne de o nuru ver.
Gönlüme saldığın ziyayı onun gönlüne da sal ey ihsan sahibi

Namazda Rabbime bağlanırım, “ namaz gözümün nurudur”Allah’nın lûtfu oraya vasıtasız gelir.

Allah’nın lûtfu, rahmetiyle Adalet âleme yayıldı; yer, gök, adaletinle güzel kokulara bürünmüş…

Bir insan, saman çöpü gibi havaya kapılmış, maskara olmuşsa zalimi mazlûmdan nasıl fark edebilir?

Zalimi mazlûmdan ayırt eden, zulümkâr nefsinin boynunu vurmuş kişidir

içten içe nefse zebun olan kişi, deliliğinden mazlûmlara düşman kesilir.

Köpek, daima yoksula, âcize saldırır, fırsat bulursa ısırır da.Komşularından av kapmak aslanlara göre ayıp köpeklere değil,

Zalime tapan, mazlûmu öldüren kişilerin hepsi de pusudan çıkarak köpekçesine saldırdılar.

Bu kötü zamanede kâfir olsun, fasik olsun… herkes, kendi perdesini kendi yırtar.

Elin, ayağın, içinde sakladığın şeye bu âlemde de şahadet eder.Allah, mahşerde sırrını çıkarmak için memurlar yaratmaya kadirdir.

ey zulümde, kinde elden ele geçmiş, herkesçe ne olduğu bilinmiş, anlaşılmış adam, senin için, dışın meydanda… elinin, ayağının şahadetine ne ihtiyaç var

Nefsinden, her an, beni görün, ben cehennemliğim diye yüzlerce kıvılcım sıçramada.

Ey hür can, sen ona tövbe etmesi, yargılanma dilemesi için inci verirsin de o sana taş bile vermez… işte nefsin insafı!

Ne hile yaparsa yapsın, Allah bilgisinden kurtulabilir mi hiç?

Allah’nın hilmi, bulunur ama adam, haddi aşınca iş değişir, meydana çıkar Kıyamet gününün sahibi olan Allah’nın adaleti, şunun, bunun gönlünden zuhur eder durur.

Taş, Talût’la savaşa giderken beni al dedi. Sen elinde bir sapan, üç tane taş olduğu halde geldin, yüz binlerce adamı birbirine kattın,
Taşların yüz binlerce düşmanın kanını içti.

Demir, elinde mum gibi yumuşadı, onunla zırh yaptın, bu da âleme yayıldı, herkes bildi. Dağlar sana şükredici risaleler oldu, Sen, insana hayat bağışlamaktasın,

Zalim öldürüldü, bütün dünya dirildi

Halkın hepside Allaha kul oldu.

İnsanın nefsi, öküzü öldüren dâvacıya benzer, öldüren de akıldır.
Davud, Tahtı, yahut Allah vekili olan şeyh Zalim, onun yardımıyla öldürülebilir.

hesapsız rızık, onun himmetiyle elde edilebilir… insan, onun
sayesinde devlete erişir, zenginleşir

Nefsini öldür de âlemi dirilt. Nefis, efendisini öldürmüştür; sen, onu kendine kul, köle yap!

kusur dile, tövbe et. Bulut gibi ağla, inle. De sana gül bahçeleri açılsın, olgun meyveler saçılsın.

Köpekler bile, gönlünü ilk eve bağla diye köpeklere nasihat ederler. Kemik yediğin ilk kapıya bağlan, hak gözetmeyi terketme derler.

A azgın köpek, velinimetine isyan etme. Vefasızlığını apaçık gösterme, beyhude yere vefasızlığı fâş etme.

Köpeklerin âdeti vefakârlıktır.

Yürü bari köpeklerin adını kötüye çıkarma derler.Hakları reddettikten, saymadıktan sonra isteğin kadar vefakâr ol. Bil ki bu vefasızlığın ta kendisidir.

hiç kimse Allah hakkından daha ziyade hak sahibi değildir Ana hakkı bile

Ana hakkı bile Allah hakkından sonra gelir.Şu halde Allah hakkı, ana hakkından öncedir,

Allah hakkını bilmeyen eşektir

Anayı, ananın memesini, sütünü yaratan, onu babayla çift eden O’dur, O’na serkeş olma.

Ey Allah, ey ihsanı kadîm olan, bildiğim de senindir, bilmediğim de.
Sen, Allah’ı an, çünkü hakkı hiç eskimez.

Hırsız, insanların mal arını çaldı mı bir iç sıkıntısı, bir darlık gönlünü tırmalamaya başlar. kişiye dar bir yaşayış verilir ve körlükle cezalanır.

Sen darlığını, ferahlığını bir kök bil.
Kötü kökse hemencecik, çabucak onu sök ki çimenlikte çirkin bir diken çıkmasın.

İnsan yazın kışı ister, fakat kış geldi mi bundan da vazgeçer, istemez.
Bir hâle katiyen razı olmaz. Ne darlıktan hoşlanır, ne genişlikten,

Nefis, gebertilmeye lâyıktır…

ulu Allah “ Öldürün nefislerinizi” demiştir.

Nefis, üç köşeli dikendir, ne çeşit koysan sana batar,Heva ve hevesi terketme ateşini vur şu dikene…

iyi işli dosta uzat elini, sarıl ona

Kaza geldi mi bu cihan daralır, tatlı helva bile ağzında zehir kesilir demişler.

Kaza gelince göz kapanır da göz gözü görmez olur.

Koyunlar bile kendilerine zarar verecek olan kurdun kokusunu duyar, ondan taraf taraf kaçarlar.

Hayvan bile aslanı kokusundan anlar da otlamayı bırakır Aslanın kızgınlığından bir koku aldın mı dön Allah’a sığınmaya, yalvarmaya koyul.Allah’dan başka kim feryada erişir ki

O oyun değil oynayış… hile , düzen, hainlik. Seni dostundan ayıran sözü dinleme.O sözde ziyan vardır,

Altın için hazineyi bırakma yoksul !Buğday için olmayacak tohumlar ektiniz, o Hak Resulünü terk ettiniz.

Hak Resulün sohbeti oyundan da hayırlıdır, maldan da. Hele bir gör, kimi bıraktın. Gözünü ov da bak

Buğdaya güneşle rızık veren Allah,senin ona dayanmanı nasıl olur da zâyi eder?

Can oldu mu gıda eksik gelmez elbet. Asker var mı, bayrak elbette bulunur!

Âlemin zerreleri birbirine girse yine Allah’nın kaza ve kaderine karşı hiçtir hiç!

Bu yeryüzü, gökten nasıl kaçabilir, yeryüzü kendini gökten nasıl gizleyebilir?

Gökten yeryüzüne ne yağarsa yağar. Yeryüzü, ne kaçabilir, ne bir çareye başvurabilir, ne bir pusuda gizlenebilir

Yağmur yağsa da tufanlar coşsa, üstündeki şehirler yıkılıp yerle yeksan olsa O, yine Eyyup gibi teslim olmuştur, ben bir esirim, ne dilersen yağdır demektedir

Allah hükmünü görünce isyan etme. Sizi topraktan yarattık” sözünü duydun ya, demek ki senden toprak olmanı istiyor, yüz çevirme

kaza ve kaderden yine kaza ve kadere kaçan kişi kurtulur. Hiçbir tedbir onun kanını dökemez.

Allah’nın kaza ve kaderinden yine Allah’nın kaza ve kaderine kaçın, Hiç, el, gönülden gizli bir iş yapabilir mi?

dertlinin derdini dinle. Ona kulak astın, elemlerini dinledin mi bil ki bu, o dertliye verdiğin bir zekattır

Gönül hastalarının dertlerini dinler, yüce canın su ve toprak ihtiyacını anlarsan, bu bir zekâttır.

Dertli adamın tereddütle dolu, dumanlarla dolu bir gönül evi vardır. Derdini dinlersen o eve bir pencere açmış olursun

Eğer yol bilmiyorsan öyle bir hür adamın adımı nerede? Onu ara!
Ceylânın izini izle, her şeyden kurtulmuş bir halde yola düş

onun izini izleye, izleye nihayet miske erişesin.

Allah, sana Hak korkusunu verdi mi bunu “Korkma” hitâbı say. Sana tabak yolladı mı ekmek de yollayacak demektir.

dostumuz, bağını bile bize bağışlar. Bize canında yer verir. Yoldaşlar
çabuk olun da istifadeler edelim”

Öğünmeyin!” Allah faydasıyla faydalanın. Şüphe yok, Rabbim, sevinen, öğünen kişileri sevmez.

Allah’nın size ihsan ediverdiği şeylere sevinin, neşelenin. Sizi işgal eden şey, sizi Hak’tan alıkor

Gamdan neşelen, ondan başka bir şeyden neşelenme, sevinme. Dert ve gam bahardır, başka şeyler kış!

Dert ve gamdan başka her şey, seni yavaş, yavaş helâke doğru götüren düşüncelerindir. İsterse sana taç, taht, mal, mülk olsun!

Gamdan sevin… gam vuslat tuzağıdır Gam bir hazinedir. Senin zahmet ve meşakkat çekişine maden. Fakat bu söz, çocuklara nerden tesir edecek?

Çocuklar, oyun adını duydular mı hepsi de yaban eşeğiyle yarışa girişirler. söz, çocuklara nerden tesir edecek?

Dostlar, gönül, eminliktir, huzur yeridir. Orada kaynaklar, gül bahçeleri içinde gül bahçeleri var.

Yolcu, kalbe yürü, orada seyret, orada gez dolaş. Ağaçlar var orada, akan sular var orada.

Her insanın evveli suretten ibarettir. Ondan sonra can gelir ki can, mânevi, ahlâk güzelliğidir.

Acı, tatlı dudakların tesiriyle tatlılaşır, diken, gül bahçesi dolayısıyla gönül çeker bir hâle gelir.Ebu Cehil karpuzu, sevgili yüzünden hurma kesilir,

ev, evdeki dost yüzünden ova olur Ay yüzlü sevgilisi yüzünden niceler sırtı yaralı hamal olmuştur.

dost yüzünden Köye uçan bir kuş görseler sabırsızlıktan elbiselerini yırtıyorlar, Köyden bir adam görseler yüzünü, öpüyorlar,

ayıp gören gayp aleminin kokusunu bile alamaz.

Dostlar, suretten geçerseniz her yer sizin için cennettir. Gül bahçesi içinde gül bahçesidir.

Suretini kırdın, yaktın mı her şeyin suretini kırdın demektir. Haydar gibi Hayber kapısını çekip koparırsın

Kılavuzsuz yola gidene iki günlük yol, yüz yıllık yol olur.

Kâbe’ye delilsiz giden başı dönmüş zavallılar zillete düşer.

Ustaya müracaat etmeksizin bir sanat tutan kişi şehre de alay mevzuu olur, köye de!

Bir işe girişen, çalışan kişi mal kazanır. Ama nadir olarak bir adam, bir hazine bulabilir.

Oğul, her hırs sahibi mahrumdur
Gizlediği yüz de zaten tamamıyla hile ve riyadan ibarettir.

hile ve riyakar yüzün Müslümandan gizli kalması daha iyi

Öyle yüzler vardır ki şeytanlar, sinek gibi başına üşüşür, bekçi gibi orada yurt tutar, otururlar.

Öyle yüzler vardır ki Bu çeşit surat
gördün mü ya bakma, yahut da madem ki baktın, hoşlanıp gülme.
O çeşit habis ve âsi suratlar

habis ve âsi suratlar hakkında Allah, “ Alnının perçeminden yakalar, çekeriz” dedi.

Boğaz, nimet yerse yüz utanır

dosttan, soydan gelen bir cefa, ağyarın üç yüz bin cefasına eşittir.

insan, eşin dostun cevrü cefada bulunacağını ummaz, tabiatı daima onun lûtfuna, vefasına alışmıştır.

Ben uyumam, üzümleri beklerim. Kurt gelirse tam kellesinden vururum.

Temiz kişilerin taşını, toprağını öpüp yalamak aşağılık adamlara hizmetten, onların bağına, bahçesine nâil olmaktan yeğdir.

Gönlü aydın bir ere kul olmak, padişahların başına taç olmadan daha iyi.

Kurt gelir de sürüye bir ziyan verirse köylü şehirlinin saçını, sakalını yolardı.

vakit gece. İnsan, geceleyin iyi göremez. Gece adamı yanıltır, başka şeyler gösterir. Herkes geceleyin fark edemez.

eşeğin yellenmesini tanıyorsun da beni nasıl tanımıyorsun be hey avare! Gece yarısı eşek sıpasını tanıyan adam, güpe gündüz dostunu nasıl tanımaz?

Benim kendimden bile haberim yok, gönlüme Allah’dan başka hiçbir şey sığmıyor ki.

Bir insan,şer’an murdar olan hurma şarabı içse kendinde değilse şeriat, onu mazur tutar.

Sarhoş ve esrar keşin karı boşaması ve bir şey satması, makbul ve muteber değildir. O, çocuğa benzer, yaptığı affedilir, hürdür, serbesttir

Asıl tek padişah olan Allah’dan gelen sarhoşluksa insana yüz küpün şarabından ziyâde tesir eder, yüz küpün şarabından ziyade adamın aklını alır.

At topallamaya başladı mı yükü alırlar. Çünkü Allah “ Köre teklif yok” dedi.

Allah, sersem adamı böyle rüsvay eder, kaçan avı böyle yakalar işte!”
Hey babam hey… ben, padişah kapısına çavuş oldum diyene yüz binlerce sınama var.

onun dâvasına delil ister, yolundan nişan sorarlar. Aşağılık adam, terzilik dâvasına kalkışsa padişah, onun önüne bir atlas kumaş atar.

sınamayla yersiz dâvaya kalkışanın başında iki boynuzdur peyda olur, öküzlüğü anlaşılıverir

Eğer kötüleri sınama olmasaydı her puşt, savaşta Rüstem kesilirdi!
Farz et ki puşt zırh giymiş, kaç para eder?

Ben Ömer’i Ebuleheb’den ayırd
edemem de gece yarısı sıpanın yellenmesini tanırım diyorsun ha! Senin gibi eşeğin bu sözüne inanan da kör ve sağır eşektir.

görmez misin? Allah velilerinin eriştikleri yakınlıkta yüzlerce keramet, yüzlerce iş güç var.

kendini havayla şişirip gururlanırsın ama, Bir iğneyle o yel kaçıp gider.

Dilerim akıllı adam semirmesin

Doğruluk ve yanıp yakılma, velilere
âdettir. Utanmazlık da her aşağılık kişinin sığındığı bir sanat.

Allah, yalancıların düzenini kurutsun

Allah” Ey eğri adam , kulağını, kuyruğunu sallama. Doğrulara, doğrulukları fayda verir” dedi.

A cenabet, mağarada eğri büğrü yatma. Neyin varsa göster, “doğrul, doğru ol”

Ayıbını söylemiyorsan bari sus, gösterişte, hileyle kendini öldürme

Babam, imtihan içinde imtihan var.

Derlen toplan da ufacık bir imtihanla kendini satma!

Yarabbi, şu adamın gizlendiğini sen dışarıya vur, meydana çıkar. Bizi
yaktı, yandırdı, sen onu rüsvay et

Ya doğru ol, doğruluğunu göster, yahut sus da merhamete eriş, sonra coş!

Allah “ Beni çağırdın mı, suçlu da olsan, putperest de olsan ben, yine icabet ederim. duadan hiç çekinme; hiç usanma demiştir

Dua, nihayet seni gulyabani nefsin elinden kurtarır.” Çöle düşmeden nasıl Mina’ya vardım diyebilirim

Tavusun güzellik elbisesi gökten gelir, ezelîdir. Hileyle dâva ile hiç, o güzelliği elde edebilir misin sen

Firavun da saçı sakalını süslemiş, eşekliğinden kendisini Musa’dan yüce göstermeye, ondan daha yücelere üstün uçmaya kalkışmıştı.

O da, o boyacı küpüne düşen dişi çakalın soyundandı. O da mal ve mevki küpüne düşmüştü! Mal, yılandır… onda zehirler var.

A firavun, ululanıp durma. Sen bir çakalsın, tavusluk dâvasına kalkışma

Allah’nın kahırlarında böyle sarhoşluklar varken Allah miracının ne sarhoşlukları var?

Tuzağındaki tane,insana böyle bir sarhoşluk verirse ya nimet sofrası ne yapar ne lûtuflarda bulunur

Rüstem’in kellesi, kulağı yerindedir, sakallı, bıyıklı bir adamdır. Ama ayağını tutup onu kafese sokan tuzak, şehvettir.

şehvet sarhoşluğu, bil ki meleklerin sarhoşluğuna karşı pek hordur, pek bayağıdır.

Melek, nasıl olur da şehvete iltifat eder ki?

Tatlı suyu tatmadıkça acı su, insana gözünün nuru gibi hoş gelir.
Gökyüzü şaraplarının bir katrası bile insanı şaraptan da vazgeçirir, sâkilerden de!

Hârût la Mârût, sarhoşluklarından “ Ah ne olurdu, bulut gibi biz de yeryüzüne rahmet yağdırsak, Bu zulüm yurduna adalet, insaf, ibadet ve vefayı yaysaydık” dediler.

Kendinize gelin de belâ çölüne küstahça gitmeyin… Kendinize gelin de körcesine Kerbelâ’ya at sürmeyin

Gözleri, Allah inayetinden başka
ne açar,

kızgınlığı sevgiden başka ne yatıştırır?

Dilerim, Allah ihsanı olmayan muvaffakiyete ulaşmak için çalışıp çabalama, dünyada kimseye mukadder olmasın,

Doğruyu Allah daha iyi bilir.

Allah muvaffakiyet vermediği için de diktiği yırtılıp sökülüyordu.

Firavun’a rüyâsında Musa’nın doğacığını, Firavun’u ve saltanatını mahvedeceğini göstermişlerdi.

Kanun buydu: hiçbir esir, ister vakitli olsun, ister vakitsiz, o padişahın yüzünü göremeyecek.

Onlarda görmeleri men edilen o yüzü görmeyi pek isterlerdi. İnsan men edildiği şeye haristir derler.

Yoksullar, tamahkâr ve kötü huylu adamlarsa bile sen yine gönül sahibini onların içinde ara!Denizin dibinde inciler, taşlarla karışık olarak bulunur.

Öğülecek şeyler, ayıplar, kusurlar arasında olur.

Demir taşa çalındı, bir ateştir sıçradı. Hem de öyle bir ateş ki padişahtan da saltanatından öç alıcı, padişaha da, saltanatına da kin güdücü bir ateş

Hanım, yutulmayı da hakikî padişah olan Allah’dan bil, yutmayı da. O işi bizden bilip bize hayıflanma!

Her peygamber, ana rahmine düşünce yıldızı da gökte zuhur eder, parlamaya başlar

Yaslılar gibi sesleri ses veriyor, feryatları ortalığı dolduruyordu.
Saçlarını, sakallarını yolup, yüzlerine vuruyorlar, gözleri kanlı yaşlarla doluyordu

O Peygamber’in yıldızı gökte yüceldi, biz de ağlamaya, yıldızlar gibi gözyaşları dökmeye başladık.”

Kendimizi gülünç hallere soktuk, düşmanlara mallar ihsan edip ziyana girdik.

Yıllardır paralar, alıyor, ülkelerin servetini rahatça yiyiyorsunuz.
Bu mu tedbir bu mu bilginiz? Siz bedava lokma yiyen hilekâr ve şom kişilersiniz.

hilekâr ve şom kişiler Sizi öldürür, parçalatır, ateşlere atar, burun kulak dudaklarınızı kestirir…
Sizi ateşe odun yapar, içtiklerinizi fitil fitil burnunuzdan getiririm.

Takdirle savaşa girişen, takdire baskın yapmaya kalkışan, başaşağı gelir, kendi kanına bulanır.

Yer, göğe düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü haline girer.

Musa’nın anasına Çocuğunu suya at, saçını, başını yolma, ümitlen, İtimat et, onu Nil’e at… ben, onu yüzü ak sana kavuştururum” diye vahiy geldi.

Firavun’un bütün hileleri, yakasına, paçasına dolaşmaktaydı. O, dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu; Musa ise evinin içinde baş köşede yetişmekteydi.

El üstünde el var… nereye kadar bu. Ta son erişilecek menzile, ta Allah’a kadar!

o, öyle bir denizdir ki ne dibi var, ne kıyısı! Bütün denizler, ona karşı sele benzer. Hileler, tedbirler ejderha ise Tek Allah önünde hepsi de hiçtir

Eski vakaları bilip söyleyenden bir hikâye dinle de bu üstü örtülü sırdan bir koku al.

Arayan ister yavaş gitsin, ister hızlı ,nihayet aradığını bulur.

İki elini de aramadan çekme. Arama, yolda en iyi bir kılavuzdur

Topal olsan, sakat olsan bile, uyuklar gibi halde, hattâ edepsizcesine de olsa ona doğru kımıldan, onu ara.

Gâh lâfla, gâh susarak, gâh şuraya, buraya boynunu uzatarak, o padişahın kokusunu almaya çalış.

Allah, “Allah lûtfundan meyus olmayın, ümit kesmeyin” dedi. Çocuğunu kaybetmiş Yakup gibi sen de bucak bucak yürü.Nereden bir güzel koku alırsan koklayın.

Halkın savaşları hep güzellik içindir, hep iyilik içindir. Fakat yoksulluk azığı yok mu, asıl saadet nişanesi odur.

Halkın kızışları sulh içindir ama rahata ulaşma tuzağı, daima rahatsızlıktır, zahmetle rahata ulaşılır.

İşte sana halkın bilgisizliği!
İnsan, bir dağa benzer, dağ nasıl aldanır, nasıl olur da bir yılana hayran olur?

Yoksul âdemoğlu kendisini tanımadı, bilmedi, fazilet
makamından gelip bu noksan âlemine düşüverdi.

İnsan kendisini ucuz sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti!
Yüz binlerce yılan ve dağ, ona hayranken o , niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı?

Musa’nın da yolunu vurur, yüzlerce Harun’un da! ejderha, yoksulluk elinde bir kurtcağız kesilir. Mevki ve mal yüzünden bir sivrisinek büyür, çaylaklaşır!

Ejderhan donmuş bir halde iken selâmettesin fakat kurtuldu, kendine geldi mi ona lokma olursun. Onu mat et de mat olmaktan emin ol.

Ona pek acıma, o iyilik edilecek kişi değildir.Ercesine onu savaşa çek, babayiğitçe onunla vuruş… Allah, sana vuslatıyla karşılık versin!

Bu, her aşağılık kişiye nasip mi olur? Ejderhayı öldürmeye bir Musa gerek.

Yüz binlerce halk onun tedbiriyle mağlûp oldu halk sana düşman kesildi. Sana karşı erkeğin gönlünde de kin var, kadının gönlünde de.

Halkı kendine davet ediyorsun ama iş aksi çıktı. Sana aykırı hareket etmekten başka çareleri kalmadı.
aldatmayı gönlünden çıkar,

arkandan, gölgenden başka kimsenin geleceğini umma

Bir iş becerdim, halkın gönlüne bir korkudur saldım diye mağrur olma.
Bunun gibi yüzlerce iş becersen sonunda yine rüsvay olursun,

hor hakir bir hale gelirsin, seninle alay eder, sana gülüşürler.Senin gibi nice hilebazlar vardı, bizim Mısır’ımız da nihayet rüsvay oldular” dedi.

Musa, Firavun’a dedi ki: “Ben, Allah emrine karışamam. Emreder de kanımı bile dökerse korkum yok.
Ben, bu âlemde rüsvay olayım, buna hem razıyım, hem de şükrederim…

âlemde rüsvay olayım, buna hem razıyım, hem de şükrederim… tek Hak yanında yüce olayımda.

Halka karşı hor hakir olayım, benimle alay etsinler, bana gülsünler… Allah’a karşı sevgili olayım,o beni istesin, beğensin… yeter bu bana.

Allah seni yarın kara yüzlülerden edecek, bu muhakkak! Yücelik onundur, onun kullarınındır. Onun nişanesini Âdem’le İblisin hikâyesini oku da anla!.

Allah’nın zâtına nasıl son yoksa hikmetlerine de son yoktur.

seni kendini beğenmiş. haydi oradan be… kendini az gör, kendine güvenip gururlanma.

Sen hükümdarsın, gâlipsin, benim
yardımcım, dostum Allah başka fermanla başka bir şeyle işim yok

Onların hilelerini ben birbirine katar, onların arttırdıklarını ben eksiltirim
Su getirirlerse ateş haline sokar, şerbet içerlerse zehir yaparım.

Onlar Birbirlerine muhabbet bağlasalar sevgilerini yıkar, berbat ederim. Vehimlerine bile gelmeyen şeyleri yaparım ben.

Deve gibi ağzından köpükler saçıyordu. O köpüğün bir katresi kimin üstüne düşse cüzzam illetine tutuluyordu.

Taze ve turfanda meyve, ağaca nazaran daha ileridedir, derecesi daha üstündür.Melekler gibi

Bizim bilgimiz yok de de “ Ancak senin bildirdiğin bilgiyi biliriz” sırrı elini tutsun.

Şehirlerde ad san sahibi olmazsan, Allah kullarının halini daha iyi bilir ya, kaybolmazsın, merak etme.

Altın definesini bilinmeyen viranelere gizlerler? Hiç defineyi bilinen yere koyarlar mı?

Altın definesini viranelere gizlerler
İşte kurtulmanın, halâs olmanın da zahmet ve meşakkatlerde gizlenmesi buna benzer

Onun sevgisi, şüphe ve tereddütleri yakan bir ateştir. Gündüzün nuru, bütün hayalleri siler süpürür.

Ey Allah rızasını elde eden, Dert ve ölüm zamanı ona yönelir, feryat ve figana düşersin kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun?

Mihnet zamanında “ Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “ Nerede ona yol ?” dersin.

Allahı şeksiz, şüphesiz bilen, tanıyan, daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz.

akıl ve şüphe hicaplarında kalan kişiye Allah tecellisi, gâh örtülür, gâh yenini, yakasını yırtıp görünür

Biz neye bu derece de söze daldık? Hikâye söyleyelim derken hikâye olduk gitti.

Ben yokum zaten ağlayıp, ağlayıp sızlayarak masal oldum

Onların ne silâhları var, ne askerleri. Bir tek asâları var ama o asâ da kıyametler koparıyormuş.

Ümidi kesilmiş biçareleriz. Bize bir ümit ver Ululuk sahibi ve hidayet verici Allah

Allah eridir. Ululuk sahibi ve hidayet verici Allah’nın elçisidir.Allah, onu üstün eder; Firavun, baş aşağı gelir.
Allah doğrusunu daha iyi bilir.

Yavrularım, sihirbaz uyuyunca sihirinin, hilesinin hükmü kalmaz.
Çoban uyudu mu kurt emin olur. Çoban uykuya daldı mı dikkati elden gider.

bir hayvana Allah çobanlık ederse kurt, oraya nereden yol bulur, onu kapmayı nasıl umabilir?

Hakk’ın yaptığı sihir, haktır, yerindedir. O yerli yerinde olan şeye sihirbazlık demek hatadır.

O peygamber, zâhiren ölse bile Allah yine onu yüceltir, kadrini yükseltir.

Allah’nın lûtufları, Mustafa’ya vaitlerde bulundu da dedi ki: “ Sen ölsen bile bu din, bu iman ölmez.
Senin kitabını ben yüceltirim.

Hiç kimse Kur’an’ı değiştirmeye kudret bulamaz; ona ne bir şey ilâve edebilirler, ne ondan bir şey eksiltebilirler

benden daha iyi başka koruyucu arama! Senin parlaklığını gün geçtikçe artırır, adını altınlara, gümüşlere bastırırım. Senin için mimberler, mihraplar kurdururum
seni öyle seviyorum

Gözleri açık, fakat gönlü uykuda nice adamlar var…

zaten su ve toprak ehli olanın gözü ne görebilir ki?

gönlü uyanık olanın baş gözü uyusa bile gönlünde yüzlerce göz açılır.

Gönül ehli değilsen uyanık ol, uyuma. Bir gönül iste, mücadeleye giriş.

Peygamber, “ Gözüm uyur ama kalbim nasıl uyur, buna imkan mı var?” dedi.Gönül gözleri açık olduğu halde uyuyanlara can feda

Ey mânevi er, gönül uyanıklığını anlatmaya kalkışsam binlerce Mesnevî’ye sığmaz.

Musa dedi ki: “ Ey ulular, sizi affettim. Cehennem teninize haram oldu, canınıza da.

Musa’nın nuru, ey iyi adam, senin elinde. Musa da sende, Firavun da. düşmanı kendinde ara sen.

Musa, kıyamete kadar vardır. Nuru hep o nurdur, başka nur değil… değişen yalnız kandildir

Onların sözleri, görüşleri birbirine aykırı oldu. Birisi dal dedi, öbürü elif.Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka.

Köpüğü bırak da denizin gözüyle bak sen. Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Fakat sen ne şaşılacak şey, köpüğü görüyorsun da denizi göremiyorsun!..

Denizin de bir denizi var, onu sürüp duruyor. Ruhun da bir ruhu var, onu istediği tarafa çeker çevirir ?

Süt emen çocuk dadıdan vazgeçti mi yemek yemeğe başlar, artık onu bırakır gider.Yokluktan varlığa geldin ya… kendine gel, geldin ama nasıl geldin Sarhoşça… kendinden haberin yok

Ey ulular, bu cihan bir ağaca benzer; biz de bu âlemdeki yarı ham, yarı olmuş meyveler gibiyiz

Ham meyveler, dala iyice yapışmıştır, kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve köşke, saraya lâyık değildir ki.

ham meyve olduda tatlılaştı, dudağı ısırır bir hale geldi mi artık dallara yapışmaz, düşüverir baht ve ikbal yüzünden ağızıtatlılaştı mı insana cihan mülkü soğuk gelir

Bir şeye sımsıkı yapışmak, bir şeyde taassup göstermek hamlıktır. Sen ana karnında çocuk halindeyken işin gücün ancak kan içmeden ibarettir.

A güzelim yoldaşım, sen alelâde tek bir adam değilsin ki. Sen bir âlemsin, sen bir derin denizsin.

O, dibi, kıyısı bulunmayan bir denizdir, yüzlerce âlem, o denize dalar gark olup gider.

hükmüne razıyım. hükmün cana benzer, canla başla razıyım.Şükür, zamanında da senin yaptığın işe, sana âşığım, sabır zamanında da.

Allah hükmüne âşık olan nurlanır, yarattığına âşık olansa kâfir olur “

Küfre razı olmak küfürdür, Bunu Peygamber söyledi, onun söylediği söz de doğrudur, yerindedir

Kafirlik ve münafıklık da Allahın kaza ve kaderiyle değil mi? Bu küfür, Allah’nın takdiriyledir ama Allahın hükmü emir ve rızasıyla değildir.

küfür yalnız kaza ve kaderin eserlerindendir razıyız, Allah’nın bilgisine muvafıktır bizim fena ve kötülüğümüzden meydana geldiğinden de razı değiliz.

Küfür Allah bilgisi olmak bakımından küfür değildir, Hakk’a kâfir deme, burada dur! Küfür, cahillikten meydana gelir,

Allah, kâfirin kâfirliğini ezelde bilir, bildiği gibi de zuhur eder Rüya ve mülâyimlik mânasına gelen hilm ile, sümük mânasına gelen hilm nasıl bir olur?

Çirkin resim, ressamın çirkinliğini icap ettirmez ya. Çirkini de yaptığına, yapabildiğine delil olur ancak.Hattâ hem çirki, hem güzel resmi yapabildiğinden ressamın, kuvvetli ressam olduğuna delildir.

Sahabenin ruhlarında Kuran’a karşı fevkalâde bir iştiyak vardı ama aralarında hafız pek azdı.Zira sevgilisi, âşıkı yakar, yandırır.

Vahiy ve nur şimşeği, peygamberi yakar Kadîm olan Allah’nın sıfatları tecelli edince hâdisin sıfatlarını yakar, mahveder.

Kur’an’la dolu sandık, boş sandıktan iyidir elbet.

Yüksüz sandık fareler ve yılanlar dolu sandıktan daha iyidir.

Güzelim istediğin şeye ulaştın mı artık bilgi sahibi olmayı istemek kötüdür. Göklerin damlarına çıktıktan sonra da merdiven aramak mânasızdır.

Aydın ayna sâf ve cilâlı bir halde iken onu cilâlamaya kalkışmak bilgisizliktir.bilinen şeye ulaşıldıktan sonra bilgi ile uğraşmak kötü bir şeydir

Beni tembel, hor, hakir, ağır ve miskin yaratan sensin. Zayıf ve sırtı yaralı eşeklere, atlarla katırlara yüklenen yük yüklenemez ki.

Yarabbi, madem ki beni tembel yarattın, rızkımı da tembelliğime bakarak ben çalışmadan ver.

Yarabbi, ben tembelim gölgene yıkılmış, yatmışım. Bu ihsan ve cömertlik gölgesinde uyuyorum.
Tembellerle gölgelikte uyuyanlara da elbette başka çeşitte bir rızık vermişsindir.

Ayağı olan rızık arar, ayağı olmayansa yanıp yakılır, durur.

Yarabbi, senden zahmetsiz, eziyetsiz ve ummadığım bir rızık istiyorum. Derlerdi ki “ Bu sersem ne söylüyor, yoksa birisi buna esrar mı yutturdu da aklını aldı.

Rızık, kazançla,zahmet ve meşakkatle elde edilir.

Herkes bir sanat, bir iş tutturmuş, rızkını öyle elde eder.

Allah elçisi, sultan, hüner sahibi Davut Peygamber bu kadar yüceliğe, sahip olduğu, dostun inayetleri onu seçmiş olduğu halde çalışıyor.

Adem Peygamber’den bu zamana kadar öyle güzel sesli kimse gelmedi. Her vaazında iki yüz kişi ölmekte… güzelsesi insanları candan etmekte.

Aslanlar, ceylânlar va’zına gelmekte… Sesine dağlar
ses veriyor, yüzlerce mucizeleri var yücelikle beraber Allah, onun bile rızkını çalışmadan vermiyor.

Rızıklanma çalışmana bağlı.
Bunca yüceliğine rağmen zırh yapmadıkça, zahmet çekmedikçe rızk gelmiyor.

adam bunca tersliği bunca adiliği ile beraber hemencecik, ticaretsiz eteğini kârla doldurmayı istemekte.
ahmak herif gökyüzüne merdivensiz çıkayım diyor.”

Peygamber as “ Şüphe yok, Allah duada ısrar edenleri sever “ demiştir. o istek ve isteyen kişinin isteğindeki ısrar istediği şeyden
de istediğine ulaşmasından da
daha iyidir,

ey gani padişah, Sen olmadıkça, senin inayetin lûtfetmedikçe gece gündüz nazım ve kafiyenin ne değeri olabilir,bu çeşit meydana gelen şiire kim bakar ki?

Sen, her şeyi, seni tespih eder bir hale koymuşsun, akıl ve temyiz sahibi olanlar da seni tespih eder, akıl ve temyiz sahibi olmayanlar da.
Her birinin tespihi başka çeşit

yetmiş iki milletin her biri öbürlerinin halinden bi haberdir… hepsi de şüphe içinde kalmıştır.

Konuşan, söz söyleyen iki kişi bile birbirinin halinden haberdar olmazsa duvarla kapı, nasıl birbirini anlar, duyar?

Ben, söz söyleyen adamın bile tespihinden gafil olursam gönlüm, sessiz sedasız bir şeyin tespihini nasıl duyar?

kininden, hasedinden dertlenmez
akıllı adam bile vehimle delirir gider

Aferin zeki çocuk, bahtın daima yâver olsun, Allah sana yardım etsin

Güzellerin bazıları, nasıl bazılarından üstün, bir kısmı da öbürlerinden aşağıysa insanların akılları da fazla, yahut eksiktir.

Ahmed sav Erlerin güzelliği, dillerinin altında gizlidir” mealinde bir söz söyledi.

Akıllar yaratılışta aynı derecededir, Tecrübe ve öğreniş, aklı çoğaltır, azaltır, bu suretle bir adam, öbüründen daha bilgili olur

yaradılışta olan üstünlük, çalışıp çabalama, düşünüp taşınma ile elde edilen üstünlükten elbette iyidir.

Sen söyle, Allah vergisi mi daha iyi, yoksa topal eşeğin rahvan atı taklidi mi?

Baş, daima ayağın reisidir… Ayağı çekip götüren baştır.

A mukallit, gök nurunun bir kaynağı olan kişiden üstün olmayı isteme.

Aklı cüz’inin âfeti vehimdir, zandır. Çünkü onun vatanı karanlıklar diyarındadır.

Vehimden gelen korkuya iyice dikkat et de vehimin kötülüğünü anla.

Hayır ola, Allah esirgesin, başına kötü bir şey gelmesin Kötüye yorma, vehimlenme, insanı hiçbir hastalığı yokken hasta eder.

Kabul edilmesi farz olan Peygamber hadisidir bu: Hasta değilken kendinizi hasta gösterirseniz sahiden hastalanırsınız.

Bunca işler işledik, bunca düzenler düzdük; yine de zindandayız. Kurduğumuz yapı, kötü yapıymış, biz de kötü kurucular

Hile , düzen. Siz bir ayran için yüz yalan söylersiniz.

İnsan, bir işe ciddiyetle koyuldu mu hastalığını göremez, körleşir.

Kendinde göğe doğru çıkmaya bir meyil gördün mü hüma kuşu gibi devlet kanadını hemen aç! Fakat kendinde yeryüzüne bir meyil gördün mü feryat et ,

Akıllılar önceden feryat ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar! Sen, işin önünde sonunu sor da kıyamet günü pişman olma.

Dağlardaki ağaçlardan meyve düşürmeyeyim, ağacı silkmeyeyim, hiç kimseden açıkça, yahut gizli kapalı bir şey istemeyeyim

O dağlarda ağaçlar, meyveler, sayısız elmalar, armutlar, narlar vardı. O derviş, meyvelerle gıdalanır, başka hiçbir şey yemezdi.

O derviş, Allah’a “ Yarabbi ahdım olsun. ağaçlardan meyve toplamayayım Rüzgârla yere düşen meyvelerden başka hiçbir meyve yemeyeyim, elimi hiçbir dala uzatmayayım.” dedi.

sözlerinizde daima inşallah deyin, ahitlerinizde de Allah dilerse sözünü söyleyin

Biz her sabah yeni bi işte, yeni bir güçteyiz. Her şey, bizim dileğimize göre meydana gelir denmiştir.
Hadiste “

Başka bir hadiste de denmiştir ki: “ Bu gönlü ateş üstündeki kazanda kaynayan bir su bil!”

Gönlün her an başka bir dileği vardır. Şu halde gönlün reyine, dileğine neden emin olur da ahdeder, sonunda da pişman olur, nedamete düşersin?

bu Allah’nın hükmü takdiridir. Kuyuyu görürsün de çekinmeye kudretin olmaz.Uçan kuşun tuzağı görmeyip hapse düşmesine taaccüb edilmez ki.

Şaşılacak şey şudur Uçan kuş Hem tuzağı hem mıhı görür de yine sonunda ister istemez o tuzağa düşer!

demir zincirleri demirci kırabilir, bir adam zindanın temelini kazıp duvarını yıkabilir. fakat şaşılacak şey şu ki gizli olan kuvvetli bağı kırmaktan demirciler bile âcizdir

Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helâl eyle. Beni bağışla Ben yemin hürmetini terk ettim, onun adaleti de benim sağ elimi kestirdi!

Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi.Ey vali, sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun, ayağımız da, beynimiz de,

Nice kuş vardır ki uçup tane arar… boğazı,arar… boğazı, boğazının kesilmesine sebep olur.

Nice kuş vardır ki açlık ve midesi yüzünden dam kenarında, kafes içinde mahpustur.

Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.

Nice namuslu, örtülü kadın vardır ki boğazının şomluğundan rüsvay olmuştur.

Nice bilgili ve iyi huylu kadı vardır ki boğazının yüzünden rüşvet almış, utanıp yüzü sararmıştır.

Hattâ Harut’la Marut bile o şarabı tatmışlardır da o şarap, onların göğe çıkmalarına mâni olmuştur.

Onun bu pek ehemmiyetsiz mücahedesi, din içindi, bu yüzden de sultan oldu, ârifler kutbu oldu.

rüyada vücudunu noksan görsen ne çıkar? Yüzlerce parçaya ayrılsan bile ne korkacaksın cihan hakkında da Peygamber, uyuyanın gördüğü bir rüya dedi

Kör, her adımda kuyuya, çukura düşmekten korkarda binlerce korkuyla yol yürür.gören kişi yolun enini, boyunu görür, çukuru, bilir.

gören kişi Her adımda ayakları, dizleri titremez. Her dertten yüzünü ekşitir mi ki

Allah, bütün inişleri çıkışları özüme gösterir. Her adımımı nereye atacaksam görür de öyle atarım. Bu yüzden de sürçmekten, düşmekten kurtulurum.

Şu yama yamama sanatına bak hele. Eski palasları iğnesiz dikip durmada Diktiği sıralarda ne ip var, ne iğne. Fakat öyle bir diker ki ortada terzi bile görünmez.

Gözünü aç da haşri apaşikâr gör… kıyamette hiçbir şüphen kalmasın.
Varlık zerrelerini nasıl tamamıyla topluyorum, gör de ölürken bu hayata sarılıp titreme.

Bundan önce yol gösteren bir şeyh vardı. Yeryüzünde adeta göğe mensup bir çırağdı. Ümmetler içinde peygambere benzer, halka cennet bahçelerinin kapılarını açardı.

Peygamber, “ İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer” dedi.

Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin Öyle bir amansız günde senin ihsanına ümit bağlamışız.


Peygamber, “ Kıyamet günü suçluları ağlar, inler bir halde nasıl terk ederiz? o gün canla başla onların suçlarını affettirir, onlara şefaat eder, onları ağır işkencelerden kurtarırım. dedi

Peygamber, Ümmetimin iyileri zaten kurtulurlar, o azap günü benim şefaatime ihtiyaçları olmaz onlar bile suçlulara şefaat ederler, sözleri geçer, hükümleri yürür. dedi

Peygamber Hiç kimse, başkasının suçunu almaz, yükünü yüklenmez… yüklenen ben değilim ki, onların
yüklerini alan, onları hafifleten Allah’dır.” dedi

Oğul, insan, insanlık sıfatlarının bir kısmından kurtuldu mu şeyh olmaz, fakat olgun bir adam olur.

İnsanlık sıfatlarından bir tek kara kıl bile kalmadı mı şeyh olur, Allah’ya makbul bir adam haline gelir.

Ben beni ısıran köpeğe de dua eder, Yarabbi sen onu bu huydan vazgeçir, Adamları ısırmasın da halkın taşını, topacını yemesin derim.

Allah, velîleri âlemlere rahmet olmak üzere yeryüzüne getirmiştir.

Onlar, halkı Allah’ın haremine davet ederler, Hakk’a da “ Yarabbi bunları sen kurtar “ diye dua ederler.halka usanmadan öğüt verirler.

Halk, öğütlerini kabul etmedi mi, “ Yarabbi, sen bunlara acı sen kapını kapama “ derler.

Allah’nın cüz’i rahmetine mazhar olan, küllî rahmete ulaştı mı rahmet denizi kesilir, yol gösterici olur. Ey cüz’i rahmet, külle ulaş… ey külli rahmet sen de yürü, yol göster.

Allah ey Kur’an’a düşkün adam, ey her dertte bize yüz tutan, bizden ümidini kesmeyen kişi, Sen bize karşı daima yücel, yüksel demekte.

Allah Ne vakit Kur’an okumak istersen, ne vakit mushafı eline alırsan, Ben de sana gözlerinin nurunu bağışlayacağım ey yaratılışı büyük kişi, diye nida geldi.

Allah, ne alırsa ona karşılık ihsanda bulunur. Velî bu sebeple Allah’ya itiraz etmez.Bağını mı yaktı? Sana bir bağ dolusu üzüm ihsan eder;

Allah cc yas içinde neşe verir
Ortada ateş olmadığı halde bana hararet verdikten, beni ısıttıktan sonra ateşimi söndürse de razıyım.

Allah cc Madem ki mumsuz da aydınlık vermekte, mumun sönüşüne neye feryat ediyorsun?

Bazı velîler, Al ah hükümlerine razı olurlar Yarabbi, bu hükmü çevir diye niyaz etmezler

velîlerden öylelerini tanırım ki ağızları yumulmuştur, hiç dua etmezler.

O, ulular, Allah hükümlerine razı olmuşlardır, takdirin def’ine çalışmak onlara haramdır.

Bunlar, kaza ve kaderde hususi bir zevk bulurlar, bundan kurtulmayı dilemek onlarca küfürdür.

Allah bunların gönlüne öyle bir hüsnü zan vermiştir ki derde düşüp hiç yaslanmazlar, gök renkli yas elbisesi giymezler.

Dünyadaki işler daima dilediği gibi olur; Seller, ırmaklar muradınca akar, yıldızlar hükmünce hükmeder;

Hayatla ölüm, ona çavuş olur, emrine uyup dilediği yere gider.
Nereye dilerse baş sağlığı haberi yollar, nereye dilerse kutlu olsun
Yolcuların hepsi, onu izler,

yolda kalanlar onun tuzağına tutulur Onun fermanı, onun rızası olmadıkça âlemde hiçbir ağız gülmez

Öyle bir anlat ki duyunca fazilet sahibi de kabul etsin, bir şeyden anlamaz adam da.

Herkesin aklının ereceği, fikrinin anlayacağı bir tarzda anlat.

Söz söyleyen kemal sahibi olursa söz söyleme sofrasını yaydı mı sofrası, her çeşit aşlarla doludur
Hiçbir konuk mahrum kalmaz.

Herkes o sofrada kendi gıdasını bulur. O sofra, Kur’an’a benzer; Kur’an’ın da yedi mânası vardır; alelâde halk da ondan doyar, halkın bilgide, irfanda ileri gelenleri de”

Derviş dedi ki: “ Herkesçe şu muhakkaktır ki âlem Allah emrine râm olmuştur. O padişahın kaza ve kaderi olmadıkça ağaçtan yaprak bile düşmez.

Allah lokmaya, gir içeri diye emretmedikçe boğazdan lokma bile geçmez.

Allahnın emriyle meydana gelir.
Yeryüzünde olsun, göklerde olsun… bir zerre bile onun hükmü olmadıkça kanat çırpmaz, harekete gelemez;

Onun yürür ve kadim fermanı olmadıkça kımıldayamaz bile.
Ağaçların yapraklarını kim sayabilir? sonu olmayan şey, nasıl söze sığar?

Daima iyiyi de esirgerdi, kötüyü de… herkese karşı anadan daha iyi babadan daha düşkün ve muhabbetliydi Peygamber:

Peygamber: Ey ulular, ben size baba gibi şefkat ederim, sizi babanız gibi severim. Çünkü siz benim cüz’lerimsiniz. Neden cüz’ü külden ayırırsınız?” demiştir

Cüz, külden ayrıldı mı bir işe yaramaz. Tenden bir uzuv kesildi mi o uzuv, murdar olur

Peygamber, Ali’ye de temsil yoluyla aslan demiştir. Aslan onun benzeri değildir ama misal bu… böyle demiştir işte…

Yarabbi, beni haslarından birisine ulaştır, ona arkadaş et. Yarabbi, tanıdığın erlere gönlüm kuldur. Köledir. Canım Allah’ım,

Allah ey ulular ulusu, bu ne aşk, bu ne susuzluk? Beni seviyorsun ya… başkasını ne yapacaksın? der;

Senin aşkında haris olmak övülecek şeydir, yüceliktir.Fakat senden başkasının aşkına düşüp de harislikte bulunmak ayıptır,

Erlerin şehveti, erlerin hırsı, önden gelir, puştların hırsıysa ayıp bir şeydir, kötü yoldur.Erkeklerin hırsı öne aittir, puştların hırsı arda ait!

Erkeklerin hırsı öne puştlarınki arda aittir O hırs erliğin kemalidir, bu hırs rezalettir, soğuk ve kötü şeydir.

Ey kerem sahibi, bunu Musa’dan öğren.bak, ne diyor: Bunca makama sahip yüce bir peygamber bulunduğum halde kendimi görmüyor, kendime varlık
vermiyorum, Hızır’ı aramaktayım.

Sen bu ayakları yere basıyor sanma, öyle görme. Çünkü âşık şüphe yok ki gönül yurduna sefer eder.

Bu mumlar, ne çeşit mum? Halk nasıl oluyor da görmüyor; Aydan daha aydın olan mumlar durup dururken başka bir mum arıyor?

Halkın gözünde ne şaşılacak bir bağ var ki görmüyor. Allah doğru yolu dilediğine gösteriyor sahiden”

Gözün bir an içinde gördüğünü dil, yıllarca söylese anlatamaz.Kulak idrâkin bir ân içinde gördüğü şeyleri, yıllarca dinlese bitmez.

İnsan yeşilliklerinden ağaç oldu. Olgunluktan yarılan meyvelerinden su gibi nur şimşekleri fışkırtmaktaydı!

Allah adalet asâsına boğaz verdi de o kadar sopaları, o kadar ipleri yedi.
Öyle olduğu halde o yemeden semirmedi, şişmedi. Yeyişi de hayvan yeyişi değildi, kendisi de hayvan değil

rızıklandıran Allahdır. Balıktan aya kadar

Nefsin boğazı vesveseden boşaldı mı ululuk vahyine konuk olur.

kötülerin ölümü kötü mizaçtandır.
İnsanın mizacı toprak yemeye alışırsa rengi sararır, kötüleşir.

İnsan hastalanır, düşkün bir hale gelir.kötü mizacı değişirse kötülüğü gider, yüzü parlar.


Dadı, süt emer çocuğunu türlü, türlü nimetlerden gıdalandırır.
Hulâsa yaşamamız, sütten kesilmemize bağlıdır. Sen de kendini gıdadan kesmeye çalış

vesselâm.Dışarda pek düzgün, pek güzel bir âlem var… Boyuna, enine geniş bir yeryüzü… orada nice nimetler var, nice sonsuz yiyecek

vesselâm.Dışarda nimetler var,
Pek yüksek, ziyadar bir gökyüzü… güneş,ay ışığı, yüzlerce süha yıldızı.O âlemdeki şaşılacak şeyler anlatılamaz ki…

sen, neden bu kapkaranlık yerde mihnetler içindesin? Bu daracık çarmıhta kan yemektesin; hapis içinde, pislikler içinde, sıkıntılar içindesin.

Tamah, kulağa bir şey duyurmaz. Garez, gözü kapar adama bir şey anlatmaz.Sende âlemin güzelliğine tamah etmektesin de bu tamah, o ebedî âlemin güzelliğine perde oluyor.

Gururla dopdolu olan bu hayatın zevki seni doğruluk hayatından uzaklaştırmakta.Tamah yüzünden Hak, sana bâtıl görünür…tamah yüzünden sende yüzlerce körlükler artar durur.

Erlerin öğüdünü canla, başla dinle de korkudan kurtulup emniyete eriş.

Açlıktan âdeta Kerbelâ’ya düşmüşsünüz, bu yüzden bütün mihnetlere uğramışsınız. Fakat dostlar, aman Allah için olsun sakın fil yavrusu yemeyin.

Bunlar benim hırka giyenlerimdir.
Binlerce kişi arasında yüz binlerce kişidirler, hepsi bir vücuttur.” Öyle olmasaydı bir tek Musa, bir tek sopa ile Firavun’un altını üstüne getirebilir miydi?

Bunlar benim hırka giyenlerimdir.
Binlerce kişi arasında bir vücuttur.”
Öyle olmasaydı Nuh, bir beddua ile doğuyu batıyı sulara gark edebilir miydi?

Bunlar benim hırka giyenlerim
olmasaydı İhsan ve kerem sahibi Lût, zâlimlerin şehirlerini perişan eyleyebilir, yerlere batırabilir miydi

Hakk’a tapan yüz binlerce peygamber yüzünden her devirde nice azaplar oldu. Söylesem uzun sürer. Ciğerde ne oluyor ki? Dağlar bile kan kesilir

Bu kör, ne şaşılacak şey kördür; uzağı görür, gözü de keskin. Fakat yalnız devedeki yükü görür. İnsan hırsından her şeyi kıldan kıla görür,
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
mevlana mesnevi 3.cilt

Sen görmezsin ama onların gayretinden yapraklar bile dalların üstünde el çırpar Baş kulağını alaya, yalana, dolana kapa da aydın can şehrini gör.

Muhammed’in kulağı, sözlerin iç yüzünü duyar. Allah, ona Kuran da “ Kulağın ta kendisi” der.

Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar.

Ey halkın kanını emen, bu işten uzaklaş, halkın kanı seni savaşa düşürmesin.

Bil ki halkın malı kanı demektir. Çünkü mal güçle, kuvvetle çalışmayla ele geçer.

fil yavrularının anaları kan güder, fil yavrusu yiyenden öç alır, öldürür.

Ey rüşvet alan, sen fil yavrusu yemektesin. Sana düşman olan fil, kökünü kazır, seni mahveder.

Fil yavrusunun kokusunu bilir.

Hak kokusunu Yemen’den duyan bâtıl kokuyu nasıl olurda duymaz?

Mustafa, ta uzak yoldan koku alır da ağzımızda ki güzel kokuyu nasıl almaz Duyar, duyar ama yüzümüze urmaz, örter.

İyi koku da göklere çıkar,
kötü koku da. haram koku ise şu yeşil gökyüzüne urup durur.

Kibir, hırs, şehvet kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar.O koku yüzünden dualar reddedilir.

O kötü kalb, sözle kendisini gösterir O duaya “ Sesinizi kesin” cevabı gelir.

Her azgının cezası onu kovan sopadır.

sözün eğri, özün doğru olursa o söz eğriliği, Allaha makbuldür

Dostların hatası, yabancıların
doğrusundan daha iyidir.

Ey aşağılık adamlar, Allah yanında Bilâl’in Heyyi’si yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir

Her duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü, özü sözü doğru kardeşlerden dua iste

Allah, “ Ey Musa, bana suç etmediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın, dua et” dedi.

öyle muamelede bulun ki ağızlar, gece gündüz sana dua edip dursunlar.

kendi ağzını temizle, ruhunu çevik bir hale getir. Çünkü Allah adı temizdir, temizlik geldi mi pislik, pılısını pırtısını toparlayıp gider.

Zıtlar, zıtlardan kaçar. Ziyâ parladı mı gece kalmaz. Ağza temiz bir ad gelince de ne pislik kalır, ne , keder

Yalvarırım Allah demesi, Hakk’ın Lebbeyk demesinin ta kendisidir Birisi her gece Allah der durur, bu zikrinden ağzı tatlılaşır, zevk alırdı.

Bilgisiz adamın canı, bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demesine izin yok ki!

Bilgisiz adam Zarara, ziyana uğrayınca Allaha sızlanmasın diye ağzında da kilit var, gönlünde de. Ağzı da bağlı, gönlü de.

Dert, Allah’ı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya malından yeğdir

Dertsiz dua soğuktur, bir şeye yaramaz. Dertli dua ve niyaz, gönülden, aşktan gelir.

Allah hangi kuşa ihtiyat ve tedbir duygusu vermişse o kuş o taneye, o tuzağa aldanıp gelmez

Bahar çağında köy pek hoş olur, çayırlık, çimenlik, gönle ferah veren gönül çeken lâlelik kesilir”

Canım da, bedenim de buluşmayı isteyip duruyor ama her hareket, onun takdiriyle.

İnsan yelkenli gemiye benzer. Rüzgârı estiren bakalım onu ne yana sürecek?”

iyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın

Dostluk, son demdedir. Korkarım ki bir şey olur da tohum bozulur”

Sohbet vardır, keskin kılıca benzer, bostanı, ekini kış gibi kesip biçer.
Sohbet vardır, ilkbahar gibidir. Her tarafı sayısız meyveler verir.

İhtiyat ve tedbir ona derler ki kötü zannı gideresin, kaçıpkötülüklerden kurtulasın.

A boşboğaz, her adımı bir tuzak bil.
Sahranın yüzü dümdüz ve geniştir ama her adımda bir tuzak var, küstahça koşmayı bırak.

Dağ keçisi “Nerde tuzak?” diye yürüdü mü tuzağa düşer, boğazından yakalanır. Nerde tuzak diyordun ya, işte buracıkta bak da gör Ovayı gördün tuzağı görmedin.

O kör sarhoşlara bak da aldanış kuyusuna baş aşağı nasıl düştüler, açıkça gör!

Gözün varsa körcesine gelme, gözün yoksa eline bir sopa al Tedbir ve ihtiyat sopan yoksa bir gözlüyü kılavuz edin.

Tedbir ve ihtiyat sopan yoksa kılavuzsuz her yolun başında durma.

Körün adım atması gibi ihtiyatla adım at da ayağın kuyudan da kurtulsun, köpekten de.

Allah Seba’lılara pek büyük rahatlık verdi, yüz binlerce köşk, hayvan ve bağ ihsan etti.O kötü yaradılışlı adamlar buna şükretmediler. Vefada köpekten de aşağı oldular.

Köpeğe bir kapıdan bir lokma ekmek verilse o kapıya bağlanır, hizmetkâr olur.

Köpeğe bir lokma verilse Kapıya bekçi kesilir. Ona eziyet edilse yiyeceği lâyıkıyla verilmese bile o kapıyı bırakmaz. Oradan nimetlendi

nimetin hakkı, gönlünü oraya rehin etmendir derler.

İsa’nın ibadet yeri, gönül ehlinin sofrasıdır.

Kendine gel, kendine ey derde müptelâ, sakın kapıyı bırakma.
Şükretmiyorsun, nâil olduğun nimetleri unutmuşsun

Şimdilik illetsiz zahmetsiz yürüyün,
Allahnın yargılama ve kerem etmesine doğrulun”

Şükretmiyorsun, nâil olduğun nimetleri unutmuşsun. o bal yediğin zamanlar hatırına bile gelmiyor.

mevlâna mesnevi 1.cilt

Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et.

İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.

Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi.Eshap cevapverir, düşman haberdar olmazdı.

Peygamber Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi

Tedbirsiz emîr, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!”

Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mâna kıt.

Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur. İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!

Ey oğul! O kum, Allah eridir. O er kendinden ayrılmış Hak’a ulaşmıştır. Ondan, dinin tatlı suyu kaynayıp durmaktadır

Allah erinden başkasını kuru kumsal bil ki o kumsal, her zaman senin ömür suyunu içer, mahveder.

Hakîm olan erden hikmet iste ki onunla görücü, bilici olasın.
Hikmet arayan hikmet kaynağı olur,

Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur Bana bunu Allah vermiş demektedir

Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi.

Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın.

Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze değildir. Çünkü heva, îman kapısının kilididir

Onun âlemi kendi görüşüne göre olur. Gözü, bu kadardır, denizi de ona göre!

Bâtıl tevilci, sinek gibidir. Vehmi eşek sidiği, tevil ve tasavvuru saman çöpüdür.o gürültüyü dinlemem. Onlar hep şeytanların, gulyabanilerin sesleri!

Ey gönül; durma, onları parçala, derilerini yüz. onlar deriden başka bir şey değildir!”Kalemin rüzgârdan, kağıdın sudan olursa ne yazarsan derhal yok olur.

Mânasız söz, su üstüne yazılan yazıdır. Ondan vefa umarsan iki elini ısırarak dönersin

Allah’ın haberleri çok hoştu; çünkü baştan sona kadar ebedîdir.

Peygamberlerin ululuğundan ve hutbelerinden gayrı padişahların hutbeleri, ululukları, adları, sanları değişir, baki kalmaz.

Paralara padişahların adlarını kazırlar; Ahmed’in adını ise kıyamete kadar hâkkederler.

Ahmed’in adı, bütün Peygamberlerin adıdır.

İnsan, içi su ile dolu, dışı kupkuru küp gibidir.Haricî nur olmadıkça rengin görünmesi mümkün değildir. İçteki hayal de böyledir.

Gözünün nurunun nuru gönüldür. Göz nuru gönüllerin nurundan meydana gelir.

Gönül nurunun nuru akıl ve duygu nurundan olmayan, onlardan ayrı bulunan Allah nurudur.

sen her göz açıp kapamada ölüyor, diriliyorsun. Mustafa “dünya bir andan ibarettir” buyurdu Her nefeste dünya yenilenir

Her nefeste dünya yenilenir. Fakat biz, dünyayı durur gördüğümüzden bu yenilenmeden haberdar değiliz

cesurluk her türlü şüpheyi giderir
vakitsiz öten horozsun başını kesmeli. Ahmağın mazereti dinlenmez.

Ahmağın özrü kabahatinden beterolur. Cahilin özrü her ilmin zehridir.

Padişahım, adam olmayanı da adam sırasına koy; zulüm görenin mazeretine kulak ver Bütün ırmaklara su veren deniz bile her çöpü başının üstünde taşır.

Deniz, bu kereminden dolayı eksilmez; ihsanı yüzünden aşağılaşmaz”

Biz padişahlar padişahının kuluyuz, o kapının küçük kapı yoldaşıyız”

doğru söz acıdır.

Ne tuhaf tavşan ki aslanı avlıyor!

Bir Mûsâ, Firavun’u askeriyle, kalabalıkla Nil nehrinde öldürür; Bir sivrisinek yarım kanadıyla pervasızca başın beynini yarar.

Düşman sözü dinleyenin hali budur Hasetçinin dostu olanın uğradığı cezayı gör! Hâmân’ı dinleyen Firavun Şeytan’ı dinleyen Nemrûd

Düşman her ne kadar dostça söylerse de, her ne kadar taneden, yemden bahsederse de sen onu tuzak bil!

Düşman Sana şeker verirse sen bunu zehir bil

Kaza gelince kabuktan başka bir şey göremez, düşmanları dostlardan ayıramazsın.

yalvarmaya başla, ağlayıp inlemeye, tesbihe, oruca devam et!

Rabbim, sen gaipleri bilirsin. Günahtan dolayı bizden intikam
alma” diye yalvar, yakar!

Ey aslanları yaratan! Eğer biz bir köpeklik etmişsek bu pusudan bizim üstümüze aslanı saldırma!
Güzel suya ateş şeklini, ateşe de su letafini verme!” diye niyaz et!

Yarabbi, sen kahır şarabıyla insanı sarhoş edersen yok olan şeylere varlık sûretini verir, onları var gibi gösterirsin.

Sarhoşluk nedir? Taşı gevher, yünü yeşim taşı görecek derecede gözün bağlanması, görmemesidir.

Sarhoşluk nedir? Ilgın ağacı göze sandal ağacı görünecek kadar duyguların değişmesidir

Padişah huzurunda söz söylemek, edebe aykırıdır. Hele yalan ve olmayacak söz olursa.

Eğer ettiğim dâva yalansa işte başımı koydum, boyumu vur!

Kaza hükmünü inkâr eden karga, binlerce aklı olsa yine kâfirdir

Sende “kâfirler” sözünden bir “kef” harfi, küfür sıfatlarından bir sıfat bulunsa kadının ferci gibi şehvet yerisin, pis pis kokarsın.

Kaza ve kaderi inkâr edenin inkârı bile, bil ki kaza ve kaderdendir.

Hâsılı Allah indinde sonumuz ne olacaksa hakikatte adımız o olmuştur.

Allah, insana âkıbetine göre bir ad koyar. Halkın taktığı ödünç ada göre değil!

Âdem’in gözü Allah’nın pâk nuru ile gördüğünden hakikat ve içyüzü ona ayan oldu. Melekler onda Hak nurunu görüce hepsi, ona yüzüstü secdeye vardılar.

Adını andığım şu Âdem’i kıyamete kadar öğsem, vasıflarını saysam yine öğmekten âcizim!

Eğer kaza, seni gece gibi sararsa yine elinden tutacak odur; Yüz kere canına kasdederse yine sana can veren derdine derman olan kazadır

Bu kaza yüz kere yolunu kesse yine senin çadırını göklerin üstüne kurar. Seni eminlik mülküne götürmek için bu korkutmasını inayet bil!

Allah yüze “bildirici” demiştir. Onun için âriflerin gözü, yüze dalmış, kalmıştır. Renk ve koku, çan gibi haber verir; atın kişnemesi, atın mevcudiyetini bildirir.

Peygamber insanları ayırtetmek hususunda “insan, sözünde gizlidir” dedi.Kırmızı yüz, sahibinin refah ve saadetini, sarı yüz, meşakkat ve belâyı bildirir.

Cihan; gâh sabredip gâh şükrettikçe bağlar bahçeler, gâh giyinir, gâh çırçıplak kalır;

Nice dağlar ansızın gelen felâketten dolayı yeryüzüne kumlar gibi dağılı vermişlerdir!

Koyunun kurttan kaçmasına şaşaılmaz; şaşılacak şey, bu koyunun kurda gönül vermesidir

Dünya hasta ve mahpus olunca, hastanın fâni olmasına şaşılır mı

Kuyunun karanlığı, halkın verdiği karanlıklardan daha iyidir. Halkın ayağını tutan, halkla karışıp görüşen; başını kurtaramamış, selâmete erişememiştir.

Kendi kazdığı kuyuya kendi düştü. Çünkü yaptığı zulüm, kendi başına geldi. Zalimlerin zulmü karanlık bir kuyudur âlimler böyle dediler

Nûh’un ümmeti, Nûh’a “Nerede sevap?” dediler. Nûh Elbiselerinize bürünüp yüzünüzü, başınızı sardınız; ondan dolayı gözünüz olduğu halde görmediniz”dedi.

İnsan gözden ibarettir. Geri kalanı bir deridir. Göz de, dostu gören göze derler.

İnsan, dostu görmeyince kör olsun,

dostu görmeyen adam Süleyman bile olsa, karınca ondan yeğdir.

Şüphesiz, arayan bulur.

Bir kişi Hak’tan korkup takva yolunu tuttu mu: cin olsun, insan olsun, onu kim görse korkar

Peygamber “önce selâm sonra söz” demiştir.Hâl güzel bir gelinin cilvesidir; makam ise o gelinle halvet olup vuslatına erişmektir.

Gelinin cilvesini padişahta görür, başkaları da. Fakat onunla vuslat, ancak aziz padişaha mahsustur.

Gülün kulağına bir şey söyledi, güldürdü. Taşın kulağına bir şey söyledi, akik ve maden haline getirdi. Cisme bir âyet okudu, can oldu. Güneşe söyledi, parladı.

O kelâm sahibi Allah, güneşin kulağına korkunç bir şey üfler, yüzüne yüzlerce perde iner bulutun kulağına bir şey okur; gözünden misk gibi yaşlar akıtır.

Can aklının tereddüt içinde bocalamasını istemezsen o pamuğu can kulağına tıkma Ki Allahın muammalarını anlayasın, gizli ve açık sözleri idrak edesin.

Ey oğul! Allah, kimlerin gönül gözünü açtıysa bu cebri onlar anlar. can kulağı vahiy yeri olur
Gayb ve istikbal onlara apaçık görünmektedir.

Yağmur damlaları sedeflerin içinde inci olur. Sedeften dışarıda küçük, büyük damlalar var, sedefin içinde ise küçük, büyük inciler.

İnsanın bir tek kolu, candan gelen kuvvetle dağı, denizle, madenlerle yarıp delmekte.

Dağ yaran (Ferhâd) ın candan gelen kuvveti taş delmek, canlar canının kuvveti de kameri ikiye bölmektir

Allah’nın yaratması, bizim yaptığımız işleri meydana getirmektedir Bizim işlerimiz, Allah işinin eserleridir.

Ey oğul! Allah, her şeye muhittir. Bir işi yapması, o anda diğer bir işi yapmasına mâni olamaz.

Allah, “Ey Âdem! O suçu, sen de ben yaratmadım mı?” O benim taktirim, benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi.Adem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Allah, “İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi.

Hürmet eden, hürmet görür. Şeker getiren badem şekerlemesi yer.

Temiz şeyler, temizler içindir;

sevgiliyi hoş tut hoşluk gör;

incit, incin

Ne mutlu o adama kendisinden kurtulmuş, diriye ulaşmıştır!
Yazık o diriye ki ölü ile oturmuş, ölmüş; hayatını kaybetmiştir!

Allah Kur’an’ına kaçar, sığınırsan Peygamberlerin ruhlarına karışırsın

Kur’an okur da dediğini tutmazsan
uymadıktan sonra ne fayda

farzet ki peygamberleri, velileri görmüşsün inanmadıktan onlara uymadıktan sonra ne fayda !

Kafeslerden kurtulan ruhlar, Allaha lâyık ve halka rehber olan peygamberlerdir. Onların sesleri, kafes dışından ve din makamından gelir kurtuluş yolu ancak budur, bu!

Allaha lâyık ve halka rehber olmak
Biz bu daracık kafesten bununla kurtulduk. Bu kafesten kurtulmanın bundan başka çaresi yok!

Dedi ki: Reva mıdır ben gurbet elde can vereyim hapis içinde olayım da siz gâh yeşilliklerde, gâh ağaçlarda zevk ve sefa edesiniz.Dostların vefası böyle mi olur?

Ben şu hapis içindeyim, siz gül bahçelerinde..Dostların vefası böyle mi

Dostların sevgiliyi anması, sevgiliye ne mutludur. Hele anan ve anılanın biri Leylâ, öbürü Mecnun olursa.

kötüye kötülükle mukabele edersen aramızda ne fark kalır?

Ey cefası devletten daha güzel, intikamı candan daha sevimli dilber! Ateşin bu... acaba nurun nasıl? matem, bu düğünün nice?

Cevrinde öyle tatlılıklar var ki
malik olduğun letafet yüzünden kimse seni hakkıyla anlayamaz
Kahrına da hakkıyla âşığım,

Ne şaşılacak şey ki ben Kahrına da
lütfunada iki zıdda da gönül vermişim. Allah hakkı için dikenden kurtulur, gül bahçesine kavuşursam bu sebepten bülbül gibi feryat ederim.

Nerede zayıf ve suçsuz bir kuş ki onun içine Süleyman, askeriyle ordu kurmuş olsun! Şükür yahut şikâyetle feryat edince yere, göğe zelzeleler düşsün!

zayıf ve suçsuz ki Her demde ona Allah’dan yüz mektup, yüz haberci erişsin; o bir kere “Ya Rabbi” deyince Hak’tan altmış kere
“Lebbeyk” sesi gelsin!

Öyle kişiye her nefeste hususi miraç vardır. Allah, onun tacının üstüne yüzlerce hususi taç koyar.sükût et! Doğrusunu, Allah daha iyi bilir.

dil, çakmak taşıyla çakmak demiri gibidir. Dilden çıkan da ateşe benzer.Mânasız yere gâh hikâye yoluyla, gâh laf olsun diye çakmak taşıyla demirini birbirine vurma

Zalim onlardır ki gözlerini kapamışlar, söyledikleri sözlerle
bütün âlemi yakmışlardır.

Bir söz, bir âlemi yıkar, ölmüş tilkileri aslan eder.

Şeker gibi söz söylemek istersen sabret, haris olma , bu helvayı yeme!

Feraset sahiplerinin iştahları sabradır, onlar sabretmek isterler.

Sabreden, göklerin üstüne yükselir;

Âdem, Allah itabından ağlamakla kurtuldu; tövbekârın nefesi ıslak göz yaşlarıdır.

Âdem, yeryüzüne, ağlamak için, daima feryad etmek, inlemek ve mahzun olmak için gelmiştir.

Âdem, Firdevs’ten, yedi kat göklerin üstünden ayakları dolaşarak en âdi yere, tâ kapı dibine, özür dilemek için gitti sen de Âdemoğluysan onun gibi özür dile, o yolda yürü

Sen karanlık, mükedder ve bulanık oldukça bil ki melûn Şeytan’la süt kardeşisin!

Nur ve kemali arttıran lokma, helâl kazançtan elde edilen lokmadır.

İlim ve hikmet helâl lokmadan doğar aşk ve rikkat helâl lokmadan meydana gelir.

Bir lokmadan hasede uğrar, tuzağa düşersen; bir lokmadan bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse, sen o lokmayı haram bil!

Hiç buğday ektin de arpa verdiğini gördün mü? Hiç attan eşek sıpası olduğunu gördün mü?

Lokma tohumdur mahsulü fikirdir. ; lokma denizdir, incileri fikirlerdir.

Hizmete meyletmek ve o cihana gitmek azmi, ağıza alınan lokmanın helâl olmasından doğar

pişman oldum ama bir kere söylemiş bulundum. Pişmanlık ne fayda verir?

Ağızdan bir kere çıkan söz, bil ki yaydan fırlayan ok gibidir. Oğul, o ok gittiği yerden geri dönmez,

seli baştan bağlamak gerek.Sel önce bir kere coşup da etrafı kapladıktan sonra dünyayı harap etse şaşılmaz.

eken, nefes alan, tuzak kuran kuldur bitiren, yaşatan, tuzuğa düşüren, doğurtan yahut bunların aksini meydana getiren Hak’tır

Velîlerde Allah’dan öyle bir kudret vardır ki atılmış oku yoldan geri çevirirler.

Velîler, hatırlatma ve unutturmaya kadirdirler; şu halde herkesin gönlüne hâkimdirler.

Velî, unutturma kudretiyle bir kişinin istidlâl yolunu bağladı mı, o adamın hüneri bile olsa bir iş yapamaz

Şehir ve köye sahip olan, cisimlerin padişahıdır. Gönül sahibi ise gönüllerinizin sultanıdır.

Hiç şüphe yok ki işler, görüşlerin fer’idir. Şu halde insan, ancak göz bebeğinden ibarettir.

Kuyumcunun hüneri demirciye gitmez, bu güzel huylunun huyu, öteki kötüye mal olmaz.

Hünerler ve huylar, kıyamet günü, çeyiz gibi sahibine döner.

Güzel olsun, çirkin olsun... bütün huylar ve hünerler, sabah çağında sahiplerine gelir;

Ey dil, sen bana çok ziyan veriyorsun!

Söyleyen sen olduktan sonra ben sana ne diyeyim?

Ey dil, sen hem ateşsin, hem harman! Ne vakte kadar harmanı ateşe vereceksin?

Ey dil, sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin hem dermanı olmayan bir dertsin!

Ey dil, Hem kuşlara çalınan ıslık, yapılan hilesin; hem yalnızlık ve ayrılık zamanının enisisin!

Ey aman bilmez! dil Bana hiç aman vermiyorsun. Sen, yayını beni öldürmek için kurmuşsun

Ah keşke gözyaşım deniz olsaydı da o güzel dilberimin yoluna saçaydım!

Ben varlığı yoklukta buldum, onun için varlığı yokluğa feda ettim.

Padişahların hepsi kendilerine karşı alçalana alçalırlar. Bütün hak, kendisine sarhoş olanın sarhoşudur.

Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin yolunda ölür.

Dilberler; âşıkları, canla, başla ararlar. Bütün mâşuklar âşıklara avlanmışlardır.

Sel akmaya başlar başlamaz önünü kes, yolunu bağla. Yoksa âlemi perişan ve harap eder, her tarafı yıkar. Fakat harap olmaktan niye gamlanayım? Harebenin altında padişah hazinesi var!

Denizin altı mı daha hoştur, yoksa üstü mü? Onun oku mu daha ziyade gönül çekici ve güzeldir, o oka karşı siper tutmak mı?

Ey âşık ! âşıkların hayatı ölümledir. Gönlü gönül vermeden başka bir suretle bulamazsın.

Ey ağır canlı! Sen onu hor gördün; çünkü çok ucuz aldın! Ucuz alan ucuz verir. Çocuk bir inciyi bir somuna değişir.

Ben, o aşkı kısaca söyledim, tamamıyla anlatmadım. Anlatacak olsam hem dudaklar yanar hem dil

Hakîm-i Senâî“ Seni yoldan alıkoyan şey; ister küfür sözü olsun, ister iman…Seni dosttan uzak düşüren nakış; ister çirkin olsun, ister güzel… ikisi de birdir”

Bir kimseye padişaha elini öpmek fırsatı düşer de o, ayağını öperse bu, suçtur.

Onun gözünden ayrı, güne gün katan yüzünün vuslatından mahrum bir haldeyken nasıl gece gibi kapkara olmam?

Onun hoş olmayan şeyi de benim canıma hoş geliyor. O gönül inciten sevgilime canım feda olsun!

Naziri olmayan tek padişahımın hoşnut olması için ben hastalığıma da âşığım, derdime de.

Ey doğruların medar-ı iftiharı! Doğrulukta bulun.

Ey kün emri, ey gel denmekten ve söz söylemekten münezzeh Allah

Ey güzel yüzlü! Güzel yüzünün zekâtını ver;

Fettan gözünün ucuyla ve nazla bir baktı da gönlüme yeni bir dağ vurdu. Kanımı bile dökse ona helâl ettim

Allah aşkına olsun, artık gülü anlatmayı bırak da gülden ayrılan bülbülün halini anlat Nadir bulunur bir halettendir; inkâar etme ki Hak’kın kudreti pek büyüktür.

Bahar zamanı, ekin ekmekten gafil kişi, bu zamanın kıymetini ne bilsin

Allah lûtfunun himayesine sığınman gerektir. Çünkü Allah, ruhlara yüzlerce lûtuflar döktü.

Allah’nın lûtfuna sığınman gerek ki bir penah bulasın. Ama nasıl penah? Su ve ateş bile senin askerin olur

Nûh’a ve Mûsâ’ya deniz dost olmadı mı? Düşmanlarını da kinle kahretmedi mi?

Ateş, İbrahim’e kale olup da Nemrut’un kalbinden duman çıkartmadı mı?

Dağ, Yahya’yı kendisine çağırarak ona kastedenleri taşlarıyla paralayıp sürmedi mi?

Ey Yahya! Kaç, bana gel de keskin kılıçlardan seni kurtarayım, demedi mi?

Ten kafese benzer. Girenlerin, çıkanların, insanla dostluk edenlerin aldatmasıyla can bedende dikendir

Dünyanın lûtfetmesi ve yaltaklanması, hoş bir lokmadır, ama az ye. Çünkü ateşten bir lokmadır!

Medihten de bir ululuk gelir,
Medihin de günlerce tesiri altında kalırsın. O medih canın ululanmasına, aldanmasına sebebolur.

bu tesir, zâhiren görünmez, çünkü methedilmek tatlıdır. Kınanmak acıolduğundan derhal kötü görünür.

Kınanmak, kaynatılmış ilâç ve hap gibidir; içer, yahut yutarsa uzun bir müddet ızdırap ve elem içinde kalırsın.

Tatlı yersen onun zevki bir andır, tesiri uzur sürmez.Medhin tesiri, şekerin tesirine benzer; gizli tesir eder ve bir müddet sonra vücütta deşilmesi icab eden bir çıban çıkar.

Nefis çok öğülmesi yüzünden Firavunlaştı. Alçak gönüllü, hor, hakîr ol; ululuk taslama

Elinden geldikçe kul ol, sultan olma! Top gibi zahmet çekici ol, çevgân olma!

senin bu letafetin, bu güzelliğin kalmayınca o, seninle düşüp kalkanlar, senden usanırlar.

Şeytan, adamın yanına bir kötülük için gelir; senin yanına gelmez. Çünkü sen Şeytan’dan da betersin

Ey bir işe yaramaz adam! Şeytan huyunda ayak direyip şeytanlaşınca senden Şeytan da kaçmaktadır

Allah inayetleri olmadıkça Allah yolunda hiçiz, hiç!

Allah’nın ve Allah erlerinin inayetleri olmazsa...melek bile olsa defteri kapkaradır

Ey Allah, ey ihsanı hacetler reva eden! Sana karşı hiçbir kimsenin adını anmak lâyık değil.

Ey Allah irşat kudretini sen bağışladın, nice ayıplarımızı örttün.
Ezelde bağışladığın irfan katrasını, denizlerine ulaştır.

Canımdaki, bir katra ilimden ibarettir; onu ten havasından, ten toprağından kurtar! Bu topraklar, onu örtmeden; bu rüzgârlar, onu kurutmadan önce sen halâs et!Aman ya Rabbi!

Her an yokluk âleminden varlık âlemine katar katar yüz binlerce kervan gelip durmakta!Kardeş, bir an için aklını başına al!

Kardeş Sende de her an hazan ve bahar var. Gönül bahçesinin yemyeşil, terütaze, goncalar, güller, serviler ve yaseminlerle dolu olduğunu gör!

Gül olmayan yerden gül kokusu geldiğini, şarap olmayan yerde şarabın kaynayıp çoştuğunu hiç gördün mü ki?

Koku sana kılavuz ve rehberdir. Seni tâ ebedî Cennete ve kevser ırmağına götürür.

Koku, göze ilâçtır, nurunu artırır.
Yakub’un gözü, bir kokudan açıldı.

Kötü koku gözü karartır. Yusuf’un
kokusu ise göze nur verir.
Yusuf değilsen bile Yakup ol; onun gibi matlûbuna erişmek için ağla!

Yusuf’a karşı nazlanma, güzellik iddia etme! Yakub’casına niyaz etmek ve ah eylemekten başka bir şey yapma!

İsâ’nın nefesi seni diriltsin, kendisi gibi güzel ve mutlu bir hale getirsin!

Baharların tesiriyle taş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin.

İsrafil’e yardım ederdi; onun nağmelerini dinleyen fil bile kanatlanırdı.

İsrafil, birgün nağmesini düzer ve yüzlerce yıllık çürümüş ölüye can verir.

Peygamberlerin de içlerinde öyle nağmeler vardır ki o nağmelerde isteyenlere, değer biçilmez bir hayat erişir.

o nağmeleri his kulağı duymaz, çünkü his kulağı , kötülükler yüzünden pis bir haldedir.

İnsanoğlu perinin nağmesini işitmez; çünkü perilerin sırlarına yabancıdır.

Rahman Sûresinden mânasını iyice bil! Agâh ol ki velîler, zamanın israfil’idirler. Ölüler, onlardan can bulur, gelişirler.

Ölü canlar, ten mezarında kefene bürünmüş yatarlarken velîlerin
sesinden sıçrayıp kalkarlar Derler ki: Bu ses, öbür sesden bambaşka

diriltmek Allah sesinin işidir.
Biz öldük, tamamiyle çürüdük, mahvolduk. Fakat Allah sesi gelince hepimiz dirildik, kalktık.

Mustafa, “Beni görene benim yüzümü gören kişiyi görene ne mutlu” dedi.

Zamanınızdaki günlerde Rabbinizin güzel kokuları vardır. Kendinize gelin; o güzel kokuları almaya çalışın

Peygamber, “Hakkın güzel kokuları
esecek vakitlere kulak verin, aklınız o vakitlerde olsun ki güzel kokuları alasınız fırsatı kaçırmayınız dedi.

Bu tazelik, Tûbâ ağacının tazeliği; bu hareket, Tûbâ ağacının hareketidir. Halkın hareketlerine benzemez.

Hurma olarak gördüğünü diken bil. Çünkü, sen çok nankör, çok görgüsüzsün Ayağındaki bu dikeni çıkarmadıkça gözün görmez.

Ayağındaki dikeni çıkarmadıkça göz görmez. Nasıl dolaşabilirsin?
Ne şaşılacak şey, cihana sığmayan Âdemoğlu bir dikenin başında dolaşmakta Hoş olmayan, insanı hoş bir hale getiremez.

Hoş olmayan, insanı hoş bir hale getiremez. Sen şekerden tatlı bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür.

Mustafa sav “Ey Bilâl bizi dinlendir ferahlandır; Ey Bilâl! Gönlüne nefhettiğim o feyizden dalga dalga coşan sesini yücelt. buyurdu

Mustafa sav Ey Bilâl Âdem’i bile kendinden geçiren, gök ehlinin bile akıllarını hayrete düşüren o sesini yükselt!” buyurdu.

Küfür bile yaratana nispetle bir hikmettir. Fakat bize nispet edecek olursan bir âfet, bir felâkettir.

büyükler, bu sözü boş yere söylemediler: Temiz kişilerin cisimleri de, can gibi saftır

Her fikr, her ses İlham, vahiy ve sır lezzeti yine o gönülden ibarettir

Allahm, bana ömür ve mühlet
verdin, hakîr bir kişiye lûtuflarda bulundun. Yetmiş yıldır isyan edip durdum. Benden bir gün bile ihsanını kesmedin.

Bugün kazanç yok, senin konuğunum. gayrı seninim
Allah’dan isteyeceğim. Çünkü o kendisine karşı halis olan kalplere kerem ve ihsan eder”

bu âlem de bir bal denizi. Bu bal Eyyub Peygamber’in içtiği ve yıkandığı pınardı. Eyyub, o pınarda yıkanarak tepeden tırnağa kadar nuru gibi hastalıklardan arındı, pirüpak oldu

Mesnevi hacım bakımından felekler kadar bile olsa yine bu âlemin, hattâ küçük bir cüz’ünü ihata edemezdi

O ses öyle bir sesti ki her sesin nağmenin aslıdır. Asıl ses odur, o sesten başka sesler, aksi sedadır

Hannâne direği, Peygamberin ayrılığından ağlayıp inliyordu
Peygamber, Ey direk ne istiyorsun?” dedi. O da “Canım, ayrılığından kan kesildi. Bana dayanıyordun, şimdi beni bıraktın. Mimberin üstüne çıktın” dedi.

Allah, kimi kendisine davet ettiyse o kimse bütün dünya işlerinden vazgeçmiştir.

Kim, Allah’dan tevfika mazhar olursa o âleme yol bulmuş, dünya işinden çıkmıştır.

Körlerin elinden ne ekmek gelir, ne biçmek gelir, ne alışveriş gelir, ne de kâr ve kazanç. Allah onlara merhamet ve inayet kılmasaydı onların değnekleri kırılırdı

İbadete layık hiçbir şey yoktur, ancak Tek Allah’a tapılır” ve Muhammed, Allah elçisidir”

karanlıklar içinde parlak gönüller çoktur”

Allah, senin huylarını o derece methetti ki nihayet Ömer’i, senin cemaline âşık etti.

İhsan ve vefa sahibi Allah, cefalarla, suçlarla, geçen ömrüme sen acı!

Ey, Allah, bu feryat edenin elinden feryat! kimseden değil, Şikâyetim en çok kendimden...Kimseden medet yok. Yalnız ve ancak bana, benden yakın olandan medet var.

bana bu varlık, her an ondan gelmekte... Varlığım mahvolunca da ancak onu görürüm, başkasını değil Ey, Allah,bana, benden yakın

Sen, kendi tarafından tavaf edip durdukça nasıl tavafta olursun, kendinde oldukça nasıl olur da Kâbeye gelmiş sayılırsın?

tövben günahından beterdir.

Peygamber dedi ki: “Öğüt vermek üzere iki melek nida ederler: Ey Allah, muhtaçlara verenleri doyur, verdikleri her dirheme karşılık yüz bin ihsan et!

Peygamber dedi ki Yarabbi, malını esirgeyenlere ziyan içinde ziyandan başka bir şey verme!

nice esirgemeler vardır ki vermeden iyidir. Allah malını Allah’ın buyurduğu yerden gayriye verme, Ki hadde hesaba sığmaz hazine elde edesin kâfirlere, küfranı nimet edenlere katılmayasın.

Allah emrini, Allaha ulaşmış birisinden sor, öğren. Her gönül, Allah emrini anlayamaz O para veriş cömert kişiye lâyıktır Can vermekse esasen âşıkın vergisidir.

Hak uğruna ekmek verirsen sana ekmek verirler; Hak uğruna can verirsen sana da can bahşederler

Şu çınarın yaprakları dökülürse Allah, ona yapraksızlık azığı bağışlar.

Dağıtmaktan dolayı elinde mal kalmazsa Allah’nın inayeti, seni hiç ayaklar altında çiğnetir mi?

Bir adam ekin ekince ambarı boşalır ama bu işin iyiliği, tarlada belli olur. Fakat tohumu ambara kor, biriktirirse zaman geçtikçe fareler, o tohumu yiyip bitirirler.

Bu cihan tamamiyle fânidir; aradığını sebatlı, kararlı âlemde ara! Sûretin sıfırdan ibarettir; dilediğini mâna âleminde dile!

Acı ve tuzlu canı kılıç önüne koy, feda et de tatlı bir deniz gibi olan canı al!

Eski zamanda bir halife vardı ki, Hâtem’i cömertliğine köle etmişti.
İhsan ve adalet bayrağını yüceltmiş
dünyadan yoksulluk ve ihtiyacı kaldırmıştı.

Ekmeğimiz yok, katığımız dert ve haset... Testimiz yok suyumuz gözyaşı.

Yoksulluğun etrafında dönüp dolaşarak ağ örmekte, havada uçan sineğin damarını sokup kanını emmekteyiz.

Sana nur vermesi şöyle dursun... bilâkis kapkara bir hale koyar.
Kendisinin nuru yok, onunla görüşüp konuşanlar nereden nurlanacak? Bu çeşit şeyh, gözü akan ve görmeyen kişiye benzer

Bu çeşit şeyh, gözü akan ve görmeyen kişiye benzer. Hak, önüne kemik bile atmamıştır.
O ise “Sofrayı yaydım, Hakk’ın vekiliyim, halife oğluyum” diye bağırıp durmaktadır.

Ey aşağılık sâf kişiler Âdemoğlunun, az çok sırrı meydana çıkabilmek için uzun zamanlar lâzımdır. duvarın altında define mi var, yoksa yılan karınca ejderha yuvası mı?

Bu âlemde binlerce canlı, sıkıntısız, hoş bir halde yaşamakta, geçinip gitmektedir. Allaha hamdeyler.

Üveyk kuşu, geceki rızkı henüz meydanda olmadığı halde ağaçta Allaha şükreder.

Bülbül “Ey duaya icabet eden Allah, rızık hususunda itimadımız sana” diye Allaha hamdeyler.

Doğan, rızkını padişahın elinden umduğundan bütün pis şeylerden ümidini kesmiştir.

sivrisinekten tut da file kadar bütün mahlûkat Allah ailesidir; Hak da ne güzel aile reisi

kökümüzü söken gamlar, ömrümüzün orağına benzer. kuruntuları da vesveselerimizdir.

Bil ki her hastalık ölümden bir parçadır.Çaresi varsa, ölümün bir cüz’ünü kendinden kov!

Ölümün bir cüz’ünden bile kaçamadığın halde onun hepsini başından aşağıya dökecekler, bunu iyice bil!

Ölümün cüz’ü olan hastalık sana taht geliyorsa bil ki Allah küllü, yani ölümü de sana tatlılaştırır

Kibir çirkindir ama dilencilerden olursa daha çirkin. Soğuk gün ortalık kar... Bir de elbise ıslak olursa... Ey örümcek ağı gibi evi olan! Ne vakte kadar dava, çalım;
Ne vakte kadar kibir, azamet

Aklın, insanlara ayak kösteği olunca o akıl, akıl değildir, yılan ve akreptir.

Beni Hak’kın adı bağladı, senin tedbirin değil. Hakk’ın adını tuzak yaptın, yazıklar olsun sana!

Senden benim hakkımı Allahnın adı alacak. Ben canımı da Allah adına ısmarladım, tenimi de.

Yoksullara hor bakma, Allah’nın işine noksan isnad etme, kendi
yoksulluğunla vehimlenip hayallenerek yoksulu kınama

Yoksulluk, benim için iftihar edilecek bir şeydir

Mal ve para başta külâh gibidir. Külâha sığınan, keldir.Kıvırcık ve güzel saçları olan kişiye gelince: külâhı giderse ona daha hoş gelir.

Allah eri göz gibidir. Gözün kapalı olmaktansa, açık olması iyidir.

Zengin, kulağına kadar ayıp içine dalmıştır: fakat malı vardır ve mal ayıbını örter.Yoksul, halis altın gibi sevilse yine kumaşı, dükkâna yol bulmaz, sözünü kimse dinlemez.

Yoksulluk, senin anlayacağın şey değildir; yoksulluğa hor bakma; Çünkü yoksulların, mülkten, maldan öte ululuk sahibi Allah’dan pek büyük bir rızıkları vardır.

Ulu Allah âdildir; âdiller, nasıl olur da çaresiz biçarelere zulmederler?
yoksullara Allah’dan büyük bir rızık vardır.

Birisine nimet, mal, verip öbürünü yansın diye ateşe atarlar mı?
Böyle bir iş, iki cihanı yaratan
Allah’dan umulur mu?

hadîs saçma ve asılsız bir söz mü; bu sözde binlerce yücelik, binlerce naz ve nimet gizli değil mi

Herkesin hareketi, görüşü, bulunduğu makama göredir. Herkes, âleme kendi görüş dairesinden bakar.

Mavi cam, güneşi mavi gösterir; kızıl cam kızıl. Camların rengi olmazsa beyaz olurlar. Beyaz cam, öbür camların hepsinden daha doğru gösterir,

Peygamber Ben Allah eliyle cilâlanmış bir aynayım. Türk, Hintli nasılsa bende o sûreti görür dedi

bu kadınca arayıştan yüksel!
Kanaate dair söz söylemek, tamaha benzer ama hakikatte rahmettir. O nimetin bulunduğu yerde tamah ne gezer?

Allah, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadı? Kokud uyan için yarattı; koku almayan için değil.

Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir

Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım?

Ben senin karın değil, ayağının toprağıyım. Cismim, canım, nem varsa senindir; hüküm de senin, ferman da!

Ben ayağının toprağıyım canım, senindir; hüküm de senin, ferman da Allah hakkı için varlığımı her nefeste huzurunda feda etmek isterim. Canım sana kurban olsun.

Bu kul sana tâbidir; gönlü, senin dileğine göre yanmıştır. Neyi “pişir, dersen hemen yandı derim.
Ben senin ıspanağınım. İster ekşili pişir, ister tatlılı...Canımda da sen varsın, gönlümde de sen.

bu kadarcık şeydendolayı benden ayrılmaya kalkışıyorsun. Kudret senin elinde, ayrılabilirsin; fakat senin bu niyetine karşılık candan özürler dilemekteyim.

Küfür söylemiştim imana geldim. Can ve gönülle hükmüne tâbi oldum. Senin şahane huyunu takdir edemedim. Huzuruna küstahça eşek sürdüm. Fakat affından tövbe ettim; itirazı bıraktım.

Kılıçla kefeni huzuruna koyuyorum; önüne boynumu uzatıyorum; vur!Allah;

Âdem nasıl olurda Havva’dan ayrılabilir? Kişi yiğitlikte Zâloğlu Rüstem bile olsa Hamza’dan bile ileri geçse yine hükmetme hususunda karısının esiridir.

zâhiren su, ateşten üstündür; fakat bir kaba konunca ateş, onu fıkır fıkır kaynatır.

İkisinin arasında bir tencere, bir çömlek oldu mu ateş, o suyu yok eder, hava haline getirir Görünüşte su nasıl ateşten üstünse, sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlûpsun,

Sevgi ve acıma, insanlık vasfıdır; hiddet ve şehvetse... hayvanlık

Canımın canına nasıl oldu da düşman kesildim; canımın başına nasıl oldu da tekmeler savurdum

Allah tapusu, rahmet ve keremlerle dopdoludur. Varlık da ona âşık yokluk da.

Küfür de o ululuk sahibi Allah’a âşıktır, iman da; bakır da o kimyanın kuludur, gümüş de
Kalbim de kalıbım da onun hükmünde değil mi?

Bir zaman, beni iç haline kor, bir zaman kabuk haline. Bir zaman beni ay haline kor, bir zaman karartır. Allah’ın işi, bundan başka nedir ki?

Allah’ın işi, bundan başka nedir ki?
Ekin ol der beni yeşertir. Çirkinleş der, sarartır.

Yağın aslı sudandır ve su ile artar. Sonunda nasıl olur da suya zıt olur?Gül dikenden meydana gelmiştir, diken de gülden... böyle olduğu halde niçin savaşa, düşmüşlerdi

O yolsuzları bu cihan da defeder, o cihan da. O yolsuzlar da bu yüzden o cihandan da mahrum kalırlar, bu cihandan da.

Senin aklın deveciye benzer, sen de devesin, Akıl, seni, ister istemez hükmünce çekip durmaktadır.

Velîler, akılların aklıdır. ta en sonuncusuna kadar Onlara ibretle bak: bir kılavuz, yüz binlerce can

Hak, gönlümü gök gibi sâf bir hale getirdi. Gönlümden cefalarınızı sildi, süpürdü.

inatçı kavim! Gam sizdiniz Gamın ölümüne ağlayıp feryat eden olur mu? Baştaki yara iyileşince bu yüzden saçını sakalını yolan bulunur mu?

Ey Kur’an’ı doğru okuyan! Eğri okuma. Zâlim kavmin ardından nasıl yas tutayım?

Neye ağlıyorsun, söyle. Yaptıkları işlere mi? O gidişleri kötü kin askerine mi? Onların paslı karanlık gönüllerine mi, yılangibi zehirli dillerine mi?

Neye ağlıyorsun, söyle Onların nefes ve dişlerine mi? Akrep yatağı olan ağız ve gözlerine mi? İnatlarına mı, alaylarına mı, kınamalarına mı?

Şükret; bak, Allah onları nasıl hapsetti, helâk eyledi!Elleri eğri, ayakları eğri, gözleri eğri, bakışları eğri, savaşları eğri, öfkeleri eğri..

Allah iki deniz yarattı,birbirlerine kavuştukları halde aralarında bir perde vardır,birbirlerine karışmazlar“

Aralarında perde vardır, birbirlerine karışmazlar. Nâr ehliyle nur ehli, görünüşte karışıktır ama aralarında Kaf dağı çekilmiştir.

Nâr ehliyle nur ehli, Bunlar, madende toprakla altının birbirine karışmasına benzerler. Toprakla altın karışıktır ama aralarında yüzlerce ova, yüzlerce konak var!

Barış dalgaları kopar, gönüllerden kinleri giderir Bunun aksine savaş dalgaları kopar, sevgileri alt üst eder.

Sevgi, acıları tatlıya çeker, tatlılaştırır. Çünkü sevgilerin aslı, doğru yola götürmedir.

Sevgi, acıları tatlıya çeker Kahır ise, tatlıyı acılığa çekmektedir. Acı, tatlı ile bir arada bulunur, bağdaşır mı?

Akıbeti gören göz, doğruyu görebilir. Âhiri gören göz ise gururdan, körlükten ibarettir.

Nice tatlılar vardır ki şeker gibidir, fakat o şeker içinde zehir gizlidir.Şeytan “Yiyin” diye bağırır

o adamın dudağı zehri, boğazına varmadan reddeder. Başka biri boğazına varınca anlar, bir başkası yer, bedenini berbat edince anlar.

Zehir birisinde abdest bozarken yanış yapar; zaman zaman ciğerini delen bir acı peyda eder.

Bir başkasında zehrin eseri; günler, aylar geçtikten sonra görünür. Diğer birisinde ise ölümden ve Sûr üfürüldükten sonra meydana çıkar

Velî, zehir yese bal olur, fakat talip yese aklı kararır zarara uğrar.

Süleyman ”Rabbi hebli” demiş, yani Benden başkasına bu saltanatı verme. bu lûtufta, bu ihsanda bulunma” diye niyaz etmiştir. Bu hasede benzer ama değildir.

Cihan saltanatı, kıldan kıla, baştanbaşa can kaygısından, baş korkusundan ibarettir.

Baş korkusuyla can ve din korkusu... Bize bunun gibi bir imtihan daha olamaz.

kadınla erkek nefisle akıldır. İyi kişiye de mutlaka lâzımdır, kötü kişiye de.

Kadın durmadan evin ihtiyaçlarını ister, evin şerefini, yani eve lâzım olan ekmeği, yüceliği, hürmeti diler durur.

Dostların birbirine armağan sunmaları, dostluğa nazaran ancak görünüşe ait şeylerdir.

imam ve muktedası Allah nuru olan kişi, ne eserlere kul olur ne sebeplere. Sevgi gönülde şûlelendikçe büyür,

nihayet sevgi sahibi, eserden kurtulur.Ayrılıktan vazgeçtim. Hüküm senin… Kılıcı kından çek, emret. Ne dersen ben sana tâbiim; emrin, ister iyi olsun, ister kötü... ona bakmam. der

Senin uğruna feda olayım; çünkü seni seviyorum. Sevgi; insanı kör eder, sağır yapar.”

Gizli sırları bilen ve Âdem Safi’yi yaratan Allah hakkı için Seni seviyorum Peygamber sav

Allah; ben, yücelere, aşağılara yere, göğe, hatta arşa sığmam. inanan kişinin kalbine sığarım. Beni ararsan inanan gönüllerde ara buyurdu”

Allah dedi ki: “Ey haramdan, şüpheli şeylerden sakınan! Kullarımın arasına girki bu suretle beni görme cennetine erişesin.” buyurdu

Arş, bile o nuriyle, o genişliğiyle beraber Âdem’ görünce yerinden kalktı

Gökten yaratıldığımız halde yeryüzüne bu alâkamız nedir?

Biz nurlarız, karanlıklarla ülfetimiz neden? Nur zulmetlerle yaşayabilir mi?

Bir güneş doğmuş, bütün cihan ondan aydınlanmıştır. O Allah vekili, Allah halifesidir

bir münasebet vesile gerek. Hiçbir sanat aletsiz meydana gelir mi?Allah, bize “Ya Muhammed, gelin buyurdu da bu davet, utanmamızın giderilmesine sebep oldu.

alet, vesile… dâvaya düşmektir, varlık alâmetidir. Asıl hüner aletsizliktedir, alçalmadadır."Allah” Gözlerinizi heva ve hevesten yumun” buyurdu.

Padişahın huzuruna var da şevketi, azameti gör; altından nehirler akan bahçeler diye övülen yerlere bak!
O saffet denizine nispetle bizim, anlayışlarımız bir katradan ibaret

Durağı, yatağı acı subaşı olan kuş; sâf berrak suyu ne bilsin?

Yurdun acı su kaynağı; Şatt’ı, Ceyhun’u nereden bileceksin?
Ey şu fâni konaktan kurtulmayan! Sen yokluğu, sarhoşluğu ve neşeyi ne bilirsin ki

Cilalı ve tozsuz ayna arayan güzeller gibi cömertlik de yoksul ve zayıf kişileri arar.

Güzellerin yüzü ayna ile güzelleşir. Onlar aynaya bakıp bezenirler.

İhsan ve keremin yüzü de yoksula bakmakla görünür. Bundan dolayı Hak “Vedduhâ” sûresinde “ Ey Muhammed, yoksula bağırma” buyurdu.

Allah’ın cömertliği, yoksulları meydana çıkarır, bir başka cömertliği de onlara bol bol ihsanda bulunur.

Şu halde yoksullar, Allah cömertliği aynalarıdır

Allaha ait bir şeye sahip olmayan ve ondan başkasını dileyen kişi yoksulun resmidir, canı yoktur, ekmek yemez. Köpek resmine kemik atma. O, Allah fakiri değil, lokma fakiridir. Ölü resmin önüne yemek tabağını koyma.

Hak ise doğmamıştır, doğurmaz.
Kendi tasvir ettiği şeye, kendi vehmine aşık olan kişi, nereden nimet ve ihsan sahibi Allah âşıklarından olacak

eski düşüncelilerden, onların köhne anlayışlarından korkuyorum.
Kısa görüşlü köhne anlayışlar, fikre yüz türlü kötü hayaller getirirler.

Ey yüzlerinde ululuk nişanesi olanlar, ey şevketleri altından hoş kişiler Sizi bir kerecik görmek, sizinle bir kerecik buluşmak, yüzlerce kişileri görmeye, yüzlerce güzellerle buluşmaya bedeldir.

Ey yüzlerinde ululuk nişanesi olanlar,Sizi görmek için mal, mülk, servet... hepsi feda olsun!

Ey Allah nuruyla bakanlar dereceye erişmiş olanlar, padişahlar padişahının ahlâkıyla ahlâklanmış
kişiler! insanlara bakar, onları altın haline getirirsiniz.

Ben garibim, padişahın lûtfunu umarak çöllerden geldim. Onun lûtfunun kokusu çölleri tuttu, kum zerrelerini kapladı, o zerreler bile lûtfiyle canlandı.

Birisi, ekmek almak için ekmekçi dükkânına koştu, fakat ekmekçinin güzelliğini görünce canını verdi
Buğday başağı, Âdemin tuzağı oldu

Doğan kuşu, karnını doyurmak üzere tuzağa tutulur, fakat bu yüzden devlet ve kuvvet bulur, padişahın kolu, durağı olur.

Çocuk, babası lûtfedecek, kendisine kuş alacak ümidiyle, fakat hakikatte hüner sahibi olmak için mektebe gider. Mektepten çıkınca yücelir, en yüksek mevkiye sahip olur.

Hocaya aylık verirken âlemi aydınlatan bir bedir haline gelir ekmek kokusu,

beni ta cennetin baş köşesine kadar çekti, götürdü. Ekmek, bir Âdem’i cennetten sürdürdü; beni ise cennetliklerle kaynaştırdı.

Her şey bir maksatla hareket eder, her şey bir maksatla dönüp dolaşır.

Cüz’ü seven, maskaralaştı, başkalarına kul oldu. Denize düştü, boğulmak üzere; eline geçen ota yapışmakta.

O zayıf mâşuk, hakim değildir ki âşığın derdine derman olsun Kul yani mâşuk; efendisinin, Allah’ının yanına gitti. Âşık ağlayıp inler bir halde kaldı. Gül kokusu, güle gitti;

Padişahların huyu halka da tesir eder. Yeşil gök, yeryüzünü yeşertir
.
Padişah bir havuza benzer. Maiyetini de lüleler gibi bil. Su, göllere lülelerden akar.

Padişah bir havuz Maiyeti de lüleler gibi bil Lülelerden akan suların hepsi, tertemiz bir havuzdan geldiği için her lüle, zevkli ve tatlı su akıtır.

Eğer havuzdaki su tuzlu ve pis olursa her lüleden aynı su akar.
Padişahı havuz Maiyeti de lüle bil

Usta hangi hünerde tanınmışsa, hangi hünerle şöhret bulmuşsa çırağı da o hünerde ilerler ,o hünerde meşhur olur.

Hakikat yolunda mahvolan üstadın talebesi ise üstadının sayesinde padişahta mahvolur, yokluğa erişir.

O Ulu padişah, o ihsan dünyası, o adalet denizi Onu görenler, daima kendilerinden geçmiş haldedirler. Bu yokluk halinde testilerini taşlayıp kırmışlardır.

Mâna kapısını döversen açarlar. Fikir kanadını terket ki seni iri bir doğan haline getirsinler.

Fikir kanadı, çamurlara bulanmıştır, ağırdır. Sen toprak yemeğe alışmışsın; onun için toprak, sana can gibi geliyor.az ye de toprak gibi yeryüzünde kalma.

Acıkınca kızgın geçimsiz, aslı kötü bir köpek oluyorsun. Karnın doyunca murdarlaşıyor, ayak üstünde duran ve hiçbir şeyden haberi olmayan bir duvar kesiliyorsun.

Âşık, aşk diyarında ne söylerse
söylesin, ağzından aşk kokusu duyulur.

Âşık Fıkıhtan bahsetse ağzından hep yokluğa ait sözler çıkar; o sözlerden yokluk kokusu gelir.
Küfre ait bahis açsa o bahsinde din kokusu vardır.

Âşık Şüpheye dair söz söylese sözleri, yakîni anlatmış olur.Eğri söylese doğru görünür. O ne güzel eğridir ki doğruyu süsler.

Bir mümin, altından yapılmış bir put bulsa hiç onu Şamanlara bırakır mı?Bırakmadıktan başka alır, ateşe atar. Onun şeklini eritip bozar.

Bir pire için yepyeni kilimi yakma. Sineğin verdiği baş ağrısı yüzünden gününü zayi etme.

Surette kalırsan putperestsin. Her şeyin suretini bırak, mânaya bak.

Hacca gidersen hac yoldaşı ara. ha Hintli olmuş, ha Türk, ha Arap.

şekline rengine bakma; azmine ve maksadına bak. Rengi kara bile olsa değil mi ki seninle aynı maksadı güdüyor, aynı senin rengindedir, sen ona beyaz de.

bütün güzel çiçekler “ Müjde, müjde; işte bahar gelmekte “ deyip dururlar; Çiçekler, meyveler, tomurcuklanmak için hep baharı isterler.

Baharda çiçek dökülünce meyve baş gösterir. Ten de harap olunca can görünür.

Meyve mânadır, çiçek onun sûreti. O çiçek, müjdedir, meyve de nimeti!
Çiçek döküldü mü meyve çıkar.

Yol bilen Pîrin ahvalini yaz; Pîri seç, onu yolun kendisi bil. Pîr, yaz mevsimidir; halk ise güz ayı...
Halk geceye benzer, Pîr aya...

O öyle bir Pîrdir ki ezelîdir. Öyle tek ve eşsiz inciye eş yoktur Pîri bul ki bu yolculuk, Pîrsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, âfetlerle doludur.

Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.Ey nobran! Pîrin gölgesi olmazsa gulyabani sesi, seni sersemleştirir, yolunu şaşırtır.

Pîrin gölgesi olmazsa Gulyabani, sana sana zarar verir, yolundan alıkor. Bu yolda nice senden daha dahi kişiler kaybolup gittiler.

Yolcuların yollarını şaşırdıklarını, kötü ruhlu İblis’in onlara neler yaptığını Kur’an’dan işit! Onları ana yoldan yüz binlerce yıl uzak olan yola götürdü, felakete uğrattı, çırçıplak bıraktı.

Eşeğin başını çek, onu yola sok, doğru yolu bilen ve görenlerin yoluna sür. Onu boş bırakma, yularını tut;

Eşeğin yeşilliğe gitmeği sever.
Gaflet edip de boş bıraktın mı çayırlara doğru fersahlarca yol alır

Eşek yol düşmanıdır, yeşillik görünce sarhoş olur. Onun yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmişlerdir.

Eğer yol bilmezsen eşeğin dileğine aykırı hareket et; doğru yol, o aykırı yoldur.

Kadınlarla meşverette bulunun, ne derlerse aksini yapın.

Şüphe yokHeva hevesle, nefsin isteğiyle az dost ol. Çünkü seni Allah yolundan çıkaran, yolunu şaşırtan, heva ve hevestir.

Cihanda bu heva ve hevesi, yoldaşların gölgesini kırıp öldürdüğü gibi hiçbir şey kıramaz, yok edemez.

Peygamber –Sav Hz Ali’ye Herkes bir çeşit ibadetle Allaha yaklaşmayı diler, sen akıllı ve Allaha ulaşmış kulla sohbet yüzünden yaklaşmaya çalış ki kulların en ileri gideni olasın diye nasihat etti

Peygamber sav, Ey Ali! Allah aslanısın, kuvvetlisin, yüreklisin.
Fakat aslanlığına dayanma, Ümit ağacının gölgesine sığın Ya Ali!

Peygamber sav Allah yolundakini bütün ibadetler içinde Allaha ulaşmış kişinin gölgesine sığınmayı seç. buyurdu

Peygamber sav buyurdu ki Herkes bir çeşit ibadete sarıldı, kendisi için bir türlü kurtulma çaresine yapıştı.


Peygamber sav buyurdu ki akıllı kişinin gölgesine kaç ki gizli gizli savaşan düşmandan kurtulasın.
Bu, senin için bütün ibadetlerden daha iyidir.hepsinden ileri olursun.

Bir Pîr ele geçirdin mi hemen teslim ol; Mûsâ gibi Hızır’ın hükmüne girip yürü.

Pîri seçip ona teslim oldun mu, nazik ve tahammülsüz olma; balçık gibi gevşek ve sölpük bir halde bulunma.

Her zahmete, her meşakkate kızar, kinlenirsen cilâlanmadan nasıl ayna olacaksın?”

Kazvinlilerin âdetleridir; Vücutlarına, kol ve omuzlarına, kendilerine zarar vermeksizin iğne ile mavi dövmeler dövdürürler

Kardeş, iğne yarasına sabret ki gâvur nefsin iğnesinden kurtulasın.

Varlıkların kurtulmuş olanlara felek de secde eder, güneş de, ay da.
nefsi ölen kişinin fermanına güneş de tâbidir, bulut da.

Gönlü ışık yakmayı, şûlelenmeyi öğrenmiş olan kişiyi güneş bile yakamaz

Allah; doğması, batması muayyen olan güneş hakkında “Doğduğu ve battığı zaman onların mağaralarına vurmaz; o mağara hiç güneş yüzü görmezdi”demiştir.

Bir cüzü, külle ulaşırsa o cüz’ün yanında diken bile, gül gibi baştanbaşa letafet kesilir.Allahı tevhid et

Allahı tevhid etmeyi öğrenmek nedir? Kendini tek Allah önünde yakıp yok etmek.

Bütün bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, ikilikten meydana çıkıyor.

Terazide arpa, altınla arkadaş olmuştur. Fakat bununla arpanın da altın gibi kıymetlenmesi icabetmez.

Sırların aslanı ve beyi olan, kalpten geçenleri bilir. Kendine gel, ey düşüncelere dalmayı huy edinen gönül!“

Yoksul hasisler sizi! Ben, sizin cezanızı veririm, size gösteririm ben! Size benim hükmüm kâfi gelmedi mi? Benim ihsanım hususunda zannınız bu mu?

Sizin akıllarınız, reyleriniz de benden; benim dünyamı aydınlatan ihsanlarımdandır.Resim ressamı nasıl ayıplayabilir? Resme o ayıbı, o kötü görünüşü veren ressamdır.

Benim hakkımda böyle hasisçe bir zanna mı düşeceksiniz? Zamanın ayıbı asıl sizsiniz. Allah hakkında zanda bulunanlar,

Allah hakkında kötü zanda bulunanlar, sizin kellenizi uçurmazsam bu işim, hatanın ta kendisidir.

Mademki beni görmek kendinden geçirmedi, huzurumda yok olmadın. Böyle cana ölmek gerek Mademki huzurumda mahvolmadı, boynunu vurmak farz oldu.

Allah’dan başka her şey fânidir.

Allah, her hayali, bir iradesiyle var eder Her olmayacak şey, onun eliyle mümkün olur; her serkeş onun kokusuyla sakinleşir.

Anadan doğma kör ve alaca illetine tutulmuş kişiler nedir ki? Onları bir tarafa bırak; ölü bile o aziz Allah’ın afsuniyle dirilir

Her Peygamberin, her velînin bir mesleği vardır. Fakat değil mi ki hepsi halkı Hak’ka ulaştırıyor, birdir.

Peygamberi Dinleyenler, onların sözlerinden uykuya daldılar mı... Değirmenin taşlarını su götürdü demektir

dostların ölümünden ibret alır.Şu halde bizden de Allah’a şükürler olsun ki, bizi ancak helâk olanlardan sonra dünyaya getirdi.

İşte Allah’nın o Hak Peygamberi, o sözü doğru peygamber, bize bu yüzden “Acınmış ümmet” adını taktı.ondan aslan kükreyişini de duymuyor musun?

Nuh’ta Allah’dan bir kudret yoktu da bütün dünyayı neden birbirine vurdu?

Aslandan pençeyi yer. Aslanın önünde yiğitlik satanın aklı yoktur.

O tilki gibi siz de boğazınızı az düşünün, onun huzurunda hileye az sapın. Huzurunda bütün bizi, beni terk edin... Mülk, onun mülküdür; mülkü ona teslim edin.

Doğru yola yoksulca gelirseniz aslan da sizindir, aslanın avladığı av da sizin.

o, paktır; Sübhan, onun vasfıdır. O, batınî şeylerden de müstağnidir, zâhiri şeylerden de. Ondaki her türlü av, her çeşit ikram ve ihsan o padişahın kulları içindir.

Padişahın hiçbir şeye tamahı yoktur, O, bütün bu devleti halk için düzüp koşmuştur; ne mutlu anlayana!

Dünyanın ve ahiretin devletleri; devleti, dünyayı ve ahireti yaratan kişinin ne işine yarar?

Şu halde Süphan’ın huzurunda gönlünüzü koruyun ki sonra kötü düşünceden utanmayasınız.

padişahların böyle bir âdeti vardı: Sol taraflarında yiğitler, bahadırlar dururdu, çünkü kalp vücudun sol tarafındadır.

padişahların böyle bir âdeti vardı:
Defterdarlarla hesap memurlarının ve kalem ehli olanların makamı sağ taraflarındaydı. Çünkü yazı yazmak ve tespit etmek sağ elin işidir.

padişahlar Sofilere karşılarında yer verirlerdi. onlar, can aynasıdırlar, hattâ aynadan da iyidirler

Güzel yüz aynaya âşıktır. Güzel yüz, aynaya âşık olduğu gibi cana cilâ, kalplere de temizlik verir.

Yusuf “o haset ve cefa, zincirdi; biz de aslandık. Aslanın zincire vurulması ayıp değildir. Bizim Allah’nın kaza ve kaderinden şikâyetimiz yok. dedi

Aslan, boynunda zincir bulunmakla beraber bütün zincir yapanlara beydir”

İnci tanesini havanda döverler ama kadri yine yücedir, ya ilâç olarak göze çekilir, yahut macun haline getirilir, kalp ferahlığı için yenir.

Buğdayı toprak altına attılar ama sonradan topraktan başaklar çıktı.
Ondan sonra değirmende öğüttüler, değeri arttı, cana can gıda oldu

ekmeği bir kere daha diş altında ezdiler; akıllı kişiye akıl ve idrâk oldu.

o can, aşkta mahvoldu da Hak yolunda ekildikten sonra mahsûl verdi, ekincileri hayrete düşürdü.

Ey ulu kişi! Dostları görmeye eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer Ulu Allah bile mahşer günü, halka “ Kıyamet günü için armağanın nerede; der

Ulu Allah mahşer günü, halka Bize yapayalnız, azıksız yarattığımız gibi geldiniz. Kendinize gelin! Kıyamet günü ne hediyeniz var, Yoksa tekrar dönüp geleceğinizi ummuyor muydunuz,size bugün bâtıl mı göründü ki? der.

İnkâr etmiyorsan niçin elin boş. O sevgilinin kapısına böyle nasıl ayak atacaksın?Geceleri az uyuyan seher çağı istiğfar edenlerden ol.

Sen de rahimdeki çocuk gibi Rahim gibi olan dünyadan çıkınca yeryüzünden daha geniş bir sahaya dalacaksın.

Allah yeri geniştir” derler ya; o geniş yer, peygamberlerin sahasıdır
O geniş sahada gönül daralmaz; yaş ağaç, orada kuru dal haline gelmez.

Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gider. Hasta ve arık kişi olmazsa tıp sanatının güzelliği nasıl görünür

Kendisini kâmil sanan, ululuk sahibi Allah’ın yolunda uçamaz.

Ey mağrur ve sapık! Canında kendini kâmil sanmaktan daha beter bir illet olamaz.

İblis’in illeti “Ben, Âdem’den hayırlıyım”demesiydi. Bu hastalık, her mahlûkta vardır. Bu hastalığa müptelâ olan, kendisini hor görse bile sen onu, altında pislik olan sâf su bil!

Irmak, kendisini nereden temizleyecek? İnsanın bilgisi, Allah bilgisiyle fayda verir

Allah, namusu, ar ve hayayı yüz batman ağırlığında bir demir yapmıştır. Nice kişiler, görünmez bağlarla bağlanıp kalmıştır!

Kibir ve kâfirlik, o yolu, o kadar bağlamıştır ki kibir ve küfür sahibi, açıkça ah edemez bile! Allah Onların boyunlarına zincirler vurduk, başlarını yukarı kaldırmışlardır, indiremezler “ dedi.

Ey affetmeyi seven Allah, bizi affet! Ey eskimiş nasır illetinin bile hekimi, bizi bağışla

Şükret, mağrur olma, ululanma, kulak as ve hiç kendini görme.
Yüz binlerce ah ki ümmetleri ümmetlikten uzaklaştırdı.

Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa, ışık verirse onu parlak sanma , anla ki parlaklık güneştedir

Yeşillikler “ Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, ta ezelden beri yücelik bizde var” diyebilirler. Fakat yaz mevsimi, onlara “ Ey ümmetler ben geçeyim de o vakit kendinizi görün” der

Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh, kuvvetini, gizlemiştir. Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? benim ışığımla yaşadın: Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
mevlâna mesnevi 1.cilt

Yerlerin şiddetle sarsıldığı kıyamet gününde bu yeryüzü, insanların hallerine şahit olur.

yeryüzü, insanların hallerine şahit olur. Gizlediği haberleri apaşikâr söyler. Yeryüzü ve dikenler söze gelir.

Filozof; cini, şeytanı inkâr eder; fakat inkâr eder etmez bir cinin, bir şeytanın maskarası olmuştur.

Ey filozof, eğer şeytanı görmedinse kendine bak Kimin gönlünde şüphe, vesvese varsa felsefeye inanmıştır, gizli münkirdir.

Bazen dine inanır ama bazı ,bazı da o filozofluk damarı yüzünü kapkara eder.

Ey ayıpları örten Allah! Perdemizi kaldırma; imtihan zamanında bize yardım et, bizi kurtar!

Lânetlenmiş İblis; yüz binlerce yıl Abdâl’ dendi, müminler beyiydi.
Naz ve istiğnası yönünden Âdemle savaştı, kuşluk vakti kokmaya başlayan pislik gibi rüsvay oldu.

Dünyada yüz binlerce İblis ve Bel’am vardır ki gizli, açık hep düşmüşlerdir.

Allah, misal olsun diye ikisini meşhur etti; iki hırsızı darağacına çekti, yükseltti. Yoksa kahrına uğramış daha nice hırsız var

Nazeninsin, nazlısın, ama haddince Allah aşkına olsun haddini aşma!
Eğer kendinden daha nazenin birisine çatarsan seni yerin yedi kat dibine sokar.

ey garip adam! Aslandan kaçan yaban eşeklerine benzedikten sonra senin ne şerefin var ki?

Eşek, işe yaradığı için öldürülmez. Fakat yaban eşeği olursa kanı mübahtır.

Ey yüce sevgili! İnsan akıllı olduğu halde o Peygamberlerin, velîlerin sözlerinden kaçar, vahşileşirse nasıl mâzur olur?

oklar ve süngüler önünde kâfirlerin kanı mübahtır onlar, işe yaramaktan uzaktırlar. karıları ve çocukları da esir sayılır. Çünkü akılları yoktur, aşağılık kişilerdir

Kasırga, birçok ağaçları kökünden sökerse de alçacık bir ota ihsanda bulunur. O sert rüzgâr, otun zayıflığına acır.

Gönül, artık sen de kuvvetten dem vurma. Balta; ağaçların, dalların çokluğundan,sıklığından hiç korkar mı? Hepsini paramparça eder, kesip biçer. Fakat bir ota saldırmaz.

Neşter yaradan başka yere vurulmaz. Aleve, odunun çokluğundan ne gam? Kasap koyun sürüsünden kaçar mı?

Mânaya nispetle suret nedir? Çok zayıf, çok âciz.

Allah’mız, bu rüzgârı Âd kavmine ejderha yaptığı halde, Yine aynı rüzgârı; müminlere rahmet,hayat ve emniyet verici bir hale getirmişti.

Bütün yerler, gökler; o yürüyen denizde, o can deryasında çör çöp gibidir.

Kendisini gören kendisini beğenen; birisinde bir suç gördü mü...İçinde cehennemden daha şiddetli bir ateş parlar.

Din gayretinin başka alâmeti vardır. O ateşten bütün bir dünya yeşerir, hayat bulur.

Allah; Hârût’la Mârût meleklerine buyurduki nurdan yaratılmış, gökyüzünün askerleri,mâsum melek kullarım! Şükredin

Allah; Hârût’la Mârût meleklerine buyurduki şükredin şehvet ve cinsi temayülden kurtulmuşsunuz.
size şehvet versem gök, sizi kabul etmez. Sizdeki mâsumluk, benim ismetimin aksindendir. O mâsumluğu benden bilin,

Kendinize gelin,Kötü bir yemek yiyenin o yemeği kusuncaya kadar gönlü bulanır.

hiddeti yenmek budur; onu kusma ki karşılık tatlı sözler duyasın.

Hal hatır sorma, gönül almak ve teselli etmek içindir.

Yaktığınız ateşlerden korkun. Siz, onu günahlarınızla çoğalttınız, günahınız yüzünden alevdesiniz.

ihdinassırâtal müstakîme- sen bizi doğru yola hidayet et” denir.
Yani “ Ey Allah! Bu namazımı riyakârların namazıyla karıştırma.

Zâhitlik ve şüpheli şeylerden çekinmek, faziletin mihrabıdır.Kıyas yüzünden Kâbe’yi görmezlikten gelme, ondan yüz çevirme.

Doğruyu Allah daha iyi bilir.

herkesten ileriyseniz de.
Kötülerin kötülüklerine acıyın. Benliğin kendini görüp beğenmenin etrafında dolaşmayın.

Kendinize gelin. Allah gayreti, pusudan çıkmayı görsün; baş aşağı yerin dibine gidersiniz.

Allah, ferman senin,senin ihsanın, senin koruman olmazsa nerede bir ihsan, nerede bir koruyan?”

gökyüzünün üstünde perdeler dokuyor, yeryüzüne inip şadırvanlar kuruyoruz. Adalet yapar, ibadet eder; her gece yine göklere gideriz.

Meyhaneden çıkıp yol, yanılan sarhoş, çocukların maskarası ve oyuncağı olur.

yol, yanılan sarhoş Her tarafa, her yola, çamurların içine düşer, her ahmak da ona güler

Allah sarhoşundan başka bütün halk, çocuktur. Heva ve hevesinden kurtulmuş kişiden başka baliğ
yoktur.

Allah “ Dünya kuru bir istek, faydasız bir oyuncaktan ibarettir, siz de çocuklarsınız.”Dedi. Allah doğru buyurur.

Oyuncağı terk etmedikçe çocuksun. Ruh arınmadıkça nasıl temiz olabilirsiniz?

Halkın savaşı da çocukların savaşı gibidir. Tamamı ile mânasız, esassız ve hor! Hepsi sopadan kılıçlarla savaşırlar. Hepsi faydasız bir şeyle uğraşıp dururlar

halk atlıları, bir gün atlarını sürerek dokuz kat gökten geçsinler de bak!
O gün ruh ve melek Allaha yücelir

Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini taşır. Ten ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür.

Gönle uran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir. Yalnız tene tesir eden, insana mal olmayan ilim yükten ibarettir.

Allah “ Yahmilü esfâra-Tevrat’ı bilip onunla amel etmeyen kitap taşıyan eşeğe benzer” dedi.

Allah’dan olmayan bilgi yüktür.

Allah’dan verilmeyen ilim, gelini süsleyen kadının ona sürdüğü renk gibi diri kalmaz, uçup gider Yol olmadıkça katiyen gül de olmaz...

Addan ve harften geçmek istersen hemencecik kendini tamamı ile kendinden arıt (yok ol!) Demir gibi demirlikten çık, renksiz bir hale gel. Riyazatta tozsuz passız bir ayna ol

Kendini kendi vasıflarından arıt ki asıl kendi sâf, pak zatını göresin.
O vakit kitap, müzakereci ve üstat olmaksızın gönlünde peygamber
ilimlerini görür bulursun.

Peygamber “ ümmetimden öyleleri vardır ki benimle aynı yaratılış aynı himmete sahiptirler. Ben onları hangi nurla görüyorsam onların canları da beni mutlaka aynı nurla görür” dedi

göğe, arşa, ferşe, denizlere, ta en yüce gökten, denizin dibindeki balığa kadar hiçbir şeye sığmaz.
Çünkü bütün bunların hududu, sayısı vardır. Halbuki gönül aynasının hududu yoktur.

Burada akıl, ya susar, yahut şaşırıp kalır. Gönüllerini cilâlamış olanlar; renkten, kokudan kurtulmuşlardır. Her nefeste zahmetsizce bir güzellik görürler.

Herkes ölümden ürker, korkar. Bu kavimse ona bıyık altından gülmektedir. Kimse onların gönlüne galip gelmez.

Sedefe zarar gelir, inciye değil
Allah’nın doğruluk makamında oturanların, derecesi; arştan da yücedir, kürsüden de, boşluktan da!

doğmadıkça anlamak müşkül işlerdendir. Çünkü doğmamış çocuğun nasıl olduğunu bilen azdır.
Bunu anlayan ancak Allah nuruyla bakıp gören kişidir.

Hindu ile Türk, ana karnında belli olmaz. Fakat doğunca zayıf mı kuvvetli mi... herkes görür anlar.
Onların naraları kulağıma gelmekte.

İşte gözümün önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamışlar; dudaklarından buseler yağmalıyorlar.

Aşağılık kişilerin naralarından, “ ah, ah” diye bağrışmalarından kulağım sağır oldu.

Ayna ve terazi yalan söyler mi?Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasın diye sözünü saklar mı?

Ayna ile teraziye yüzlerce yıl hizmet etsen onlar yine doğrucu ve kadri yüce mihenklerdir.

Allah, hakikatlerin anlaşılması için kadrimizi yüceltti. Eğer bu doğruluğumuz olmasaydı ne değerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl ağartırdık?”

Allah güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı? Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!”

Gönül dilerse gözler; zehrin, yılanların bulunduğu tarafa gider; gönül dilerse baktığı şeylerden ibret alır.

Gönül dilerse görülen şeylere bakar; gönül dilerse örtülü , gizli şeylere akar. Gönül dilerse, gözleri külliyat tarafına sevk eder; gönül dilerse cüziyatta hapseyler.

Gönül ne tarafı işaret ederse beş duygu da eteklerini toplayıp o tarafa gider.

Musa’nın elindeki sopa nasıl Musa’ya tâbi ise el, ayak da apaçık gönlün emrine tâbidir.

Gönül isterse ayak, raksa girer, yahut yavaş yürürken hızlı yürümeye başlar Gönül isterse el, parmaklarla hesaba girişir, yahut kitap yazar.

Gönül mademki ululukta sen de bir Süleyman’sın...Parmağındaki saltanat yüzüğüyle perilere, şeytanlara hükmet!

saltanatta hileye sapmazsan o şeytan, senin parmağından yüzüğü alamaz.Gayri adın, sanın, dünyayı tutar. Cismin gibi iki cihan senin hükmüne uyar.

Fakat şeytan elindeki yüzüğü alırsa padişahlık bitti, bahtın öldü demektir

hain kul, Allah yanında, onun rızasını kazanmış bir kul olmaz.

varlığın Rabbi olan Allah’ın hikmeti nelere kadir değildir Taş; ateşle sınanacağı ateş içinde eriyeceği için kâfirler, ateşe atılırlar, onların azabı ateşle olur.

O taş gibi gönle kaç kere yumuşak sözler söyledik, fakat öğüt almadı.
Damarda da kötü yara olursa oraya kötü ilâç konur, eşeğin başına köpeğin dişi lâyıktır.

Nur istersen nura istidat kazan; Allah’dan uzaklık istersen kendini gör, uzaklaş Yok, eğer bu harap zindandan kurtulmaya yol istersen sevgiliden baş çekme, secde et

Allah’ın merhameti herkese şâmil olduğundan diler ki o rahmet, herkesi aydınlatsın.

Her bey, her esir, ümit ve korkuyla Allah’dan çekinsin imanın, yüz fazileti vardır.

Bunu iyice bil de şüphe ve tereddütten kurtul! Kul, efendisinin huzurunda değilken de kulluğunu korur, itaatten çıkmazsa bu kulluk iyi ve hoş bir kulluktur.

padişahın önünde onu öğen kişi nerede, padişah yokken bile ondan utanıp çekinen nerede.

Güneşin varlığına delil kendisi yeter. Allah’dan daha ulu şahit kimdir Allah da şahadet eder, melekler de, bilgili kişiler de:

Şüphe yok ki Rabb, ancak daimî Allah’dır...

Hak, şahadet edince melek kim oluyor ki şahadette Allah ile müşterek olsun!

Her melek; yeni ay, yahut üç günlük ay, yahut da dolunay gibi kemal, nur ve kudret sahibidir.

Meleklerin kanatları insanların akıl kanatlarına benzer. İnsanların akılları arasında da çok fark vardır.
İyilikte olsun, kötülükte olsun

her insana kendisine benzer bir melek arkadaştır.

Peygamber “ Sahabem yıldızlar gibi yola gidenlere ışık, şeytanlara taştır” dedi

Allah akılsızların akıllarını kulaklarında halka halka küpeler olduğu halde geri verir.

Hepsi hamdü sena ederek ayak vurur el çırpar, nazlı nazlı Rabbimiz bizi dirilttin bize hayat verdin derler.

O çürümüş deriler, dökülmüş kemikler, yerden tozlar koparan atlılar kesilir; Kıyamet günü, şükrederek, yahut kâfir olarak yokluktan varlığa hamle ederler.

Niçin başını çevirir, görmezlikten gelirsin Dünya mansıplarını elde etsen bile yine kaybetme korkusundan canın çıkar.

En güzel olan Güzeller güzeli Allahın aşkından başka ne varsa can çekişmeden ibarettir, hattâ şeker yemek bile!

Can çekişme nedir? Ölüme yaklaşmak Kötü renkli gecede çok iyilikler vardır. Abıhayat, karanlıkların eşidir, karanlıktadır.

Senin düşmanın kimlerdir? Bilmiyorsun. Ateşten yaratılanlar, topraktan yaratılmışların varlığına düşmandır.

Ateş suyun ve oğullarının düşmanıdır. Nitekim su da ateşin canına düşmandır.

Şehvet ateşine ne çare var? Din nuru

Müminler ;nurunuz kâfirlerin ateşini söndürdü.

Bu ateşi ne söndürür? Allah nuru.

İbrahim’in nurunu kendine usta yap.Yüzüne, kalplerin haramdan çekinmesinden kızıllık süren kişinin güzel yüzü, hiç ateşten kararır mı?
Allah ondan razı olsun

Mal tohumdur, her çorak yere ekme kılıcı her yol vurucunun eline verme

Din ehlini kin ehlinden ayırt et; Hakla oturanı ara, onunla otur!İbadetteki ihlâsı Ali’den öğren,

Allah aslanını hilelerden arınmış bil.
Savaşta bir yiğitti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı. O, her velî peygamberin, öğündüğü Ali

Ali’nin yüzüne tükürdü Bir yüze tükürdü ki ay yüz secde eder.Yiğitlikte Allah aslanasın, mürüvvette Musa’nın bulutusun. O bulutta eşi görülmemiş nimetler, ekmekler yağar.

Bu bulutlar, çalışıp çabalar, buğday bitirirler. Halk onu pişirip bal gibi tatlı bir hale koyarl. Musa’nın bulutu rahmet kanadını açar, halka zahmetsizce nimetler verir

Ahmed’ sav in yüce ümmeti için o yemek kıyamete kadar bakidir
Peygamber Rabbime misafir olurum O beni doyurur, su verir dedi

Kendini tevil et, hadîsleri değil; kendi dimağına kötü de, gül bahçesine değil!

Ey rahmet kapısı, ey eşi, naziri olmayan Allah dergâhı, ebede kadar açık kal!”

Her istek, her zerre bir penceredir, fakat kör gönül nasıl olur da Orada bir kapı vardır” der.

Gözcü, bir kapı açmadıkça gönle, orada kapı olmak ihtimali bile gelmez.

Burnuna gayptan bir koku gelmedikçe, söyle… burnunun ucundan başka bir şey görebilir misin?

Bizim duygumuzdan gizli olan bir yoldan gökyüzündeki güneşe nice yollar var.

Sen, tek başına bir ümmetsin, fakat yüzbinlerce er sayılırsın.

Ali dedi ki: “Ben kılıcı Allah için vuruyorum. Allah kuluyum ten memuru değil! Allah aslanıyım heva heves aslanı değil...

Ali dedi ki İşim, dinime şahittir.
Ben “Attığın zaman sen atmadın, Allah attı” sırrına mazharım. Ben kılıç gibiyim, vuran o güneştir.

Hışım, şehvet ve hırs rüzgârı, namaz ehli olmayan kişiyi silip süpürür.rüzgârım, onun rüzgârıdır.

Benim hareketim, ancak onun rüzgarıyladır. Askerimin başbuğu, ancak tek Allahın aşkıdır.Sevgisi Allah içindir”

ancak Allah için birisine düşmanlık etmeli.

Cömertliğimin Allah yolunda olmasını,varımı yine Allah için sakınmamı istedim.

Burada Allah sıfatlarından başka sıfat yoktur, beri gel! Beri gel ki Allah’nın ihsanı seni azat etsin. Çünkü onun rahmeti gazabından üstün ve arıktır.

Gül yaprakları dikenden bitmez mi?
Ömer'in Peygambere kast edişi suçu, onu ta kabul kapısına kadar çekip götürmedi mi

Allah ümitsizliğin boynunu vurmuştur.

Şeytan, taşlanır; hasedinden çatlar, iki parça olur.

Şeytan bir günah meydana getirmek ve onunla bizi bir kuyuya düşürmek ister.

Kader kalemi, bunu yazdı, yazının mürekkebi de kurudu. Olan oldu. Kader kaleminden nice bayraklar, baş aşağı olur.

Sen Allah aletisin; yapan, Allah’nın eli. Hakkın aletini nasıl kınayayım, Hakkın aletine nasıl itiraz edeyim?

Eğer Allah, kendi yaptığı işe itiraz ederse bu itiraz yüzünden bağlar, bahçeler yeşertir.

Kendi yaptığı işe itiraz, ancak onun kârıdır. Çünkü kahırda da tektir, lûtufta da.

bey odur, memleketler de tedbir de onundur kırarsa tekrar iyileştirebilir
Ulu kişi, “ Hiçbir âyeti değiştirmedik ki ardından daha hayırlısını getirmeyelim” remzini bil.

Allah hangi şeriatın hükmünü kaldırdıysa âdeta otu yoldu, yerine gül bitirdi

Peygamberin savaşı sulha sebep oldu. Bu âhir zamandaki sulh o savaş yüzündendir. O gönüller alan sevgili Peygamber

O gönüller alan sevgili Peygamber
âlemdekilerin başları aman bulsun diye yüz binlerce baş kesti Bahçıvan, fidan yücelsin, meyve versin diye muzır dalları budar.

Sanatını bilen bahçıvan, bahçe ve meyve gelişsin diye bahçedeki otları yolar. Noksanlarda nice fazlalıklar var.

Şehitlere hayat yokluktadır. Onlar Rablerinden rızıklanır, ferahlarlar”

Hayvanın boğazı kesilince insanın boğazı gelişir. O hayvan, insan
vücuduna girer, fazileti artar.

İnsanın boğazı kesilirse ne olur, fazileti ne dereceye varır? bir üçüncü boğaz doğar ki o, Allah şerbetiyle, Allah nurlarıyla beslenir,

Ey kısa parmaklı, himmeti kesik kişi! Ne vakte dek canının hayatı ekmek olacak? Beyaz ekmek için yüzsuyu döktüğünden dolayı söğüt ağacı gibi meyven yok

kırmak, kırığı sarıp iyileştirenin hakkıdır.Dikmeyi bilen yırtmayı da bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alır. Evi yıkar fakat bir anda daha mamur bir hale getirir.

Canilere kısas emretmese, Kısasta hayat var” demeseydi, Kimin haddi vardı ki kendiliğinden, Allah hükmüne esir olmuş bir kişiye kılıç vurabilsin!

Allah, kimin gözünü açmışsa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir.
O takdir kimin boynuna geçmişse kendi oğlunun başına bile kılıç vurmuştur.

Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver.Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet;

Kötü kazaları esirge; bizi Allaha razı olan kardeşlerden ayırma! Senin ayrılığından acısı yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz kargaşalıktır

Ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüşte sonu yoktur, hakikatte ise ebedîliktir.

Çocuğun rahimden, doğması bir göçmedir; fakatta cihanda ona yeni baştan bir hayat var.

Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve öldürün. Şüphe yok, benim ebedî hayatım öldürülmemdedir.

Ey yiğit! Hayatım, mutlaka ölümdedir

Mustafa sav in, Mekke’yi ve diğer yerleri fethetmek istemesi, dünya mülkünü sevdiğinden değildi; Allah emriyleydi. Çünkü “ Dünya cifedir” buyurmuştu.

Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmuştur.
Hepsi kendilerini, onun için bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, muhabbetten başka bir heva ve heves nerede ki:

Göz Allah’dan başka bir yere şaşmadı, meyletmedi” sırrına mazharız, karga değiliz; âlemi renk renk boyayan Allah sarhoşuyuz;

Göklerin, akılların hazineleri bile Peygamber’in gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz görünürse. Şam ve Irak ne oluyor ki onlar için savaşsın, onlara iştiyak çeksin!

gönlü kötü olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına göre mukayese eden kişi onun hakkında böyle bir şüpheye düşer.

Ben köpek değilim, Allah aslanıyım. Allah aslanı suretten kurtulandır.

Dünya aslanı av ve rızk arar, Allaha slanı hürlük ve ölüm! Çünkü ölümde yüzlerce hayat görür de varlığını pervane gibi yakıp yandırır.

Öyle bir hale geldim ki o anda savaşımın yarısı Allah içindi, yarısı nefsim için. Allah işinde ortaklık yaraşmaz

Sen Allah nakışısın: Seni, o, kudret eliyle yarattı, bezedi. Onunsun, o nur denizinin kulu, kurbanıyım

Bana kelime-i şahadeti söyle, bende söyleyeyim ki zamanın en yücesini gör

Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı. ilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hattâ yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.

Yazıklar olsun ki iki lokmacık yendi de bu yüzden fikir çoşkunluğu dondu, yatıştı.

Ekmek mânevi olursa yenmesinde fayda var. Fakat bildiğimiz ekmeğin faydası yok, kalbi daraltıyor.

Mânevi ekmek, yeşil diken gibi... deve yiyince yüz türlü fayda, yüzlerce lezzet bulmakta.Ekmek de mânevi oldukça o yeşil dikendi.

Maksada sabırla erişilir, aceleyle değil. Sabret, doğrusunu Allah daha iyi bilir.

mesnevi 2. cilt

Aşk, sayıya sığmaz,ölçüye gelmez

Allah Peygamberine daimî ve çok salâtü selâm olsun.

bir akıl, başka bir akılla birleşti mi; kötü işe, kötü söze mani olur.

Yalnızlıktan ümitsizliğe düşünce güneş gibi bir sevgilinin gölgesi altına gir.Yürü, tez Allah dostu ara.

Böyle yaptın mı, Allah, senin dostun olur.Akıl başka bir akılla birleşti mi nur artar, yolmeydana çıkar.

nefis, bir başka nefisle sevinir, gülerse karanlık çoğalır, yol gizlenir

Ey avcı, dost senin gözündür. Onu çerçöpten arı tut. Sakın dil süpürgesiyle ona toz kondurma.

Göze tozu toprağı hediye götürme
Zira mümin, müminin aynası olunca buğulanmadan kurtulur.

Mahzunluk zamanında dost, can aynasıdır. Aynanın yüzünü nefesle buğulandırma.

Topraktan aşağı mısın ki ? Toprak bile sevgiliyi bulunca bir bahar yüzünden yüz binlerce çiçeğe kavuştu.

O yaş ağaç, sevgiliyle buluşunca hoş bir hava yüzünden baştan ayağa açıldı, donandı.

Kargalar, güz mevsimi otağlarını kurdular mı, bülbüller gizlenir ve susarlar. gül bahçesi olmayınca, bülbül sükût eder.

körsen köre teklif yoktur. Değilsen yürü, var; sabır kurtuluş anahtarıdır.

Sabır ilâcı, gözlerin perdesini de yakar, göğüsleri gönülleri de yarıp açar.

Gönül aynası saf ve pak bir hale gelince sudan, topraktan hariç suretler görürsün.

Allah’a şükür olsun ki Kapısının toprağı, gönlümü teshir etti. Senin toprağına karşı ululananın toprak başına.!

Dedim ki; Eğer güzelsem bu güzelliği onun lûtfu olarak kabul ederim. Değilsem zaten çirkinlikler bile bana güler!

O güzeldir, güzelliği sever. Taze bir delikanlı, kart bir ihtiyarı nasıl seçer?

Temizler, kimlerindir? Temizlerin. Şu meydandadır: Güzel, güzeli sever, güzeli ister.

Şunu bil ki güzel, güzeli cezbeder. Temizler,temizler içindir” âyetini oku!

Âlem de her şey, bir şey cezbeder. Sıcak sıcağı çeker , soğuk soğuğu.
Aslı olmayan, aslı olmayanları çekmektedir, bakilerde bakilerden sarhoş olmakta.

Cehennem ehli olanlar, cehennem ehli olanları cezbeder. Nura mensup olanlar, ancak nura mensup olanları ister.

Gözünü yumdun mu canın kopuyormuş gibi bir eleme, bir ıstıraba düşersin. Gözün, gündüzün nurundan ayrılmaya sabrı yoktur.

Gözünü yumdun mu tasalanır, gama, gussaya düşersin. Gözün nuru, gündüzün olanlar, ancak nura mensup olanları ister

Gözün açıkken de tasalanırsan bil ki gönül gözünü yummuşsundur,
onu aç!

Bil ki sıkıntı gönlünün iki gözü de kapalı olduğundandır.

Benim gözüme ululuk sahibi Allah’ın sürmesiyle sürmelenmiştir. Varlık evidir, Gözümde bir tek kıl olsa hayalimde gevher, yeşim taşı gibi görünür.

Bir eğri kıl gökyüzüne perde olursa bütün vücudun eğri olunca halin ne olur?

Her cüz’ünü doğrulara uyup doğrult. Ey doğru yola giden,o eşikten baş çekme!

Teraziyi, terazi doğrulttuğu gibi terazinin değerini azaltan da yine terazidir. Doğru olmayanlarla tartılan eksikliğe düşer, aklı şaşar

Ateşe üzerlik tohumu serper gibi kurtların başına ateş serp; çünkü o kurtlar, Yusuf’un düşmanlarıdır.

Kendine gel, Şeytan sana “ babasının canı” der o lain seni aldatır. Bu kara yüzlü, babana da bu şeytanlığı yaptı. Âdem’i de mat etti

boğazında bir çöp gibi kalakalır.!
Onun çöpü boğazlarda durur. O çöp nedir? Mevki ve mal sevdası.

Ey kararsız kişi, mal çöpten ibarettir.

Allaha şükürolsun ki o dua kabul edilmedi. Ben duamın kabul edilmeyişini ziyan sandım ama bana faydaymış”

Nice dualar vardır ki ziyanın, helâk olmanın ta kendisidir. Pak Allah, onları kereminden kabul etmez

Âdem ömürlerce yandı,yakıldı da arındı felekler hazinesine emin oldu

Allah,”Gerilemede gerilemeyi arar. Diken eken ancak yeşermiş taze diken elde edebilir.

Dünyada diken eken kişi,sakın ektiğin dikeni gül bahçesinde arama! O, eline gül bile alsa diken olur.Bir dost varsa yılan kesilir

Murakabede sevgilinin huzuru, bir defter haline gelir Allahın manevi huzuruna varılır, bütün hakikatler o huzurda okunur

Sofinin defteri, harflerin yazılmasından meydana gelen karalama değildir Ancak kar gibi bembeyaz ve temiz gönüldür.

Hak, onlara madem ki nurundan saçtı, Hakk’ın nuru, ayrılmaz
Allah’ın lütfu, Allah’ın keremi seni dokuz kat gökten geçirir.

ey hakîm, benim senin gibi yüz binlerce konuğum geldi; Hepsi de yanımızdan razı olup gittiler.”Konuk bizim canımızdır,bizdendir”

Lâhavle babam, lâhavle de! Bir işe yolladığın ehil kişiye az söyle!” Her düşmanlığa bir sebep olur.

İnsan; yılana, akrebe ne yaptı ki onlar,daima insanı sokmak öldürmek isterler.

Eşeğe gelince öyle bir haldeydi ki düşmanların cezası da, dilerim böyle olsun! Zavallı eşek; taş toprak içinde,semeri tersine dönmüş, kuskunu kopmuştur.

ölmüş can çekişmekteydi O eşeğin çektiği eziyeti duyduğu azabı ancak uçan kuş sele kapılırsa çeker duyar
dilerim düşmanlar böyle olsun

İnsanların çoğu insan yiyicidir. Onların selam vermelerine pek emin olma!

Hepsinin gönlü Şeytan evidir. İnsan şeytanının lâfına pek kulak asma

Dünyada Şeytana uyan; dost yüzlü düşmanın hürmetine, kanan O eşek gibi sersemlikten İslâm yolunda, Sırat köprüsünün üstünde tepe taklak gelir.

Kötü dostun işvelerine kulak verme; yeryüzünde tuzak gör,emniyetle yürüme

Yüz binlerce “ Lâhavle” okuyan Şeytan’a bak; ey Âdem, iblisi gör, bak nasıl yılanda gizlenmiş Dostun postunu yüzmek için kasap gibi Ey can, ey sevgili” diye hitap eder.

Aslanlar gibi avını kendin avla. Yabancının yaltaklanmasını da
akrabanın yaltaklanmasını da terket

Aşağılık kişilerin hürmetini, hatır saymasını, o hizmetçinin hürmeti ve hatır sayması gibi bil Kimsesizlik adam olmayan kişilerin işvesinden iyidir.

İnsanların arazisine ev kurma, kendi işini, gör yabancı kişinin işini değil!

Teni miskler içine yerleştirsen yine ölüm gününde pis koku meydana çıkar. Miski tene sürme, gönüle sür.

Misk nedir? Ululuk sahibi Allah’ın adı.Temiz şeyler temizlere aittir; pisler de pis şeylere... kendine gel!

Kin yüzünden yol azıtanlara kin tutma. Çünkü onların kabirlerini de kin tutanların yanına kazarlar.

Ey adı sanı duyulmuş kişi! Cennetin cüzüysen zevkin de cennet gibi ebedidir.Acı, mutlaka acılara katılır. Bâtıl söz nasıl Hakk’a ulaşır?

Kardeş, sen ancak o düşünceden, o ruhtan ibaretsin. Düşüncen, manevi varlığın gülse, gül bahçesisin; dikense külhana lâyıksın.

Gül suyu isen seni başa sürer, koyuna serperler; sidik gibiysen dışarı atarlar. Her cinsi, kendi cinsinin yanına korlar.

Koku satanların tablalarına bak.
Cinsleri, kendi cinsleriyle karıştırır, bir güzellik, bir süs meydana getirirler mercimek,şeker arasına karışırsa onları birer, birer ayırırlar.

Tablalar kırıldı,canlar döküldü de iyiyi, kötüyü birbirine karıştırdılar.
Allah, bu taneleri ayırıp tabağa koysunlar diye kitaplar verdi, peygamberler gönderdi

Bu kuşluk çağının güneşi o, gökten doğdu da gece gibi olan tene “Seni Rabb’in terk etmedi” dedi.


Hikmeti istediğin kadar tekrarla... ona ehil değilsen hikmet, senden ne kadar uzak!

İster yaz, belle… İster bahset, söyle!
Tavus kuşu, nasıl köylü evinde olmazsa, hakikat ilmi de her aceminin malı olmaz.!

Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini aşmış, tırnağın da uzamış.

Na ehil kişiler seni hasta ederler. Ananın yanına gel ki sana iyi baksın!”

Arkadaş, cahilin sevgisini de böyle bil. Cahil yolda daima çarpık, daima yampiri gider.

Ey kerem sahibi, sen iyilerden başkasını kabul etmezsen kötü nereye varsın da halini arz edip ağlasın?

padişah seninle beraber yerde oturur ama kendini tanı, haddini bil de daha iyi, daha edepli otur

Nihayet benim cüssem, bir sivrisinekten de aşağı değil ya... Ben de Nemrut mülkünü kanadımla vurur, tarumar ederim.Taşım nohut kadarsa da savaşta ne baş bırakır,ne miğfer!

Musa, savaşa bir tek sopasıyla gitti ama o sopayla Firavun’u da, kılıçlarını da kırdı geçirdi.Can ve gönülle dilediğin bütün keremleri sana Allah gösterdi

Ahmet, ümmetler “ Yarab” desinler diye dünyada nice put kırdı.
Ahmet’in çalışması olmasaydı sen de ataların gibi puta tapardın.

Ahmet’in ümmetler üzerindeki hakkını bil, başın puta secde etmekten, bunu bilesin diye kurtuldu.

Dini babadan bedava bir miras olarak buldun da onun için başını şükretmeden çevirdin. Miras yedi,mal kadrini ne bilsin

Ben, birisini ağlatırsam rahmetim coşar; ağlayıp taşanda nimetime erişir.

Birisine vermek istemezsem o isteği göstermem. Fakat gönlünü kapattım mı artık açmam.

Rahmetim, o ağlamalara bağlıdır. Kul ağladı mı rahmet denizi
kabarmaya,dalgalanmaya başlar.

Peygamber dedi ki: “Pazarlarda iki melek daima dua eder.Ey Allah,sen verenlere,ihsan edenlere fazlasıyla ver;nekes malını da telef et

canını bağışlayan,kendisini Allaha kurban eden, İsmail gibi boynunu veren kişiye fazlasıyla ver! “Hiç o boyna bıçak işler mi?

kendisini Allaha kurban eden, İsmail gibi boynunu veren kişiye
Allah ebedi ve gamdan mihnetten kötülükten emin bir can vermiştir.

Boğazına düşkün, yemeye alışkın sofiler, köpek gönüllüdürler, fakat kedi gibi yüzlerini yıkarlar,temiz görünürler.

Can, bir adamın yüzüne gülerse, ona halkın ekşisuratlı oluşundan ne zarar. Can birisini öperse felekten
feleğin hışmından gam yer mi?

Köpek vazifesini yerine getirir
Herkes kendi işceğizini görür.Su,bir çöp için duruluğunu terk etmez

Mustafa,gece yarısı ayı ikiye böler; Ebulehep, kininden saçma sapan söylenir İsa ölüyü diriltir; Yahudi
hiddetinden sakalını yolar.

Biz Musa’dan da ibret almadık. O bile Hızır’ı kınadı da yüzü sarardı.
Hem gözü o kadar yüceleri göklere bile nüfus ettiği halde

Helva satan çocuk ağlamasaydı
rahmet denizi coşmazdı”

Göz, ya yüzü görür, ya görmez.
Eğer Allah nurunu görürse ne gam? Allah visaline erişmek için iki gözden olmak pek değersiz bir şey!

Yok,eğer Allah nurunu, Allah ziyasını görmeyecekse böyle kötü gözün kör olması daha iyi!”

Gözden dolayı gam yeme ki İsa, senindir.Eğri yürüme de sana iki doğru göz bağışlasın.

Ruhunun İsa’sı senin yanındadır
ondan yardım dile.Çünkü o, yardım etti mi adamakıllı eder

Gönlüne geçim kaygısını az koy, sen kapıda oldukça rızkın azalmaz

Türk sağ oldukça mutlaka bir otağ bulur, hele Hak kapısının azizi olursa.

rızkı değildi nasip olmamıştı.”
Nice kişiler vardır ki ,o kükremiş aslan gibi avını yemeden dünyadan gitmiştir.

Ey bize güçleri kolaylaştıran Allah! Bizi abes ve boş şeylerden kurtar.
Bize her şeyi olduğu gibi göster

kendine gel,köpek nefsini diriltmeyi isteme. Çünkü o nice zamandır senin düşmanındır.

O ne biçim gözdür ki görmez
sınamalarda ancak rüsvay olur!

Zanlarda bazen hata olur; fakat bu ne biçim zandır ki yoldan kör olarak gelmektedir!

Ey başkalarına ağlayan göz,gel,bir müddetçik otur da kendine ağla

Dal,ağlayan buluttan yeşerir
tazeleşir. Çünkü mum ağlamakla daha aydın bir hale gelir.

Kâfir de mümin de. Allah der Fakat arasında adamakıllı fark var.

O yoksul,ekmek için Allah der,haramdan çekinense candan ,gönülden.

Dünyada tamahsız sofi az bulunur.

sofi hayli hor, hakirdir. Ancak Allah nuruyla doyan ve dilenme zilletinden kurtulmuş olan sofi, bundan müstesnadır.


sofilerin binde biri Allah nuruyla doyan ve dilenme zilletinden kurtulmuş olan sofilerdendir

Peygamber dedi ki. “Elinle aldığını geri vermek gerek”

Sen bir ciğer parçasını kedilerin arasına atıyorsun, sonra da onu aramaya kalkışıyorsun.

Yüz açın önüne bir parçacık ekmek atıyor, yüz köpeğin arasına zavallı bir kediyi bırakıyorsun!”

O taklide iki yüz kere lânet olsun!
Hele böyle ekmek için yüzsuyu döken saçma adamları taklide

Hakikî akse erişinceye kadar dostlardan ayrılma. Sedefi terk etme, o katra daha inci olmadı ki.

Gözün, aklın ve kulağın sâf olmasını istiyorsan o tamah perdelerini yırt.

sofiyi yoldan çıkaran tamahtır. Yoldan çıkarır da sofinin hali ziyan içinde kalır

Ayna bir şeye tamah etseydi bizim gibi münafık olur, her şeyi olduğu gibi göstermezdi.

Terazinin mala tamahı olsaydı tarttığını nasıl doğru tartardı?

Kimde tamah varsa dili tutuk bir hale gelir. Nasıl olur da tamahla göz ve gönül aydınlanır,

Hak’la dolu olan sarhoş Ona hazineler de versen hürdür
Sevgiliye kavuşma devletine eren kişinin gözünde bu dünya murdar bir şeyden ibarettir.

sarhoşluktan uzak olan sofi, nihayet hırs yüzünden nursuz, pirsiz bir hale gelir.Hırsa düşkün olan, yüzlerce hikâye dinler de haris kulağına girmez.

Allah davetinden uzak olan, sultan bile olsa gözü açtır.

Bir rahata kavuşurum ümidiyle nereye kaçsan orada önüne bir âfet çıkar. felaketsiz hiçbir köşe yoktur.

Allahın halvet yerinden başka hiçbir yerde dinlenmek, rahata kavuşmak mümkün değildir.

bu dünya zindanının ayakbastı parası alınmayan, hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur.
Vallahi fare deliğine girsen yine bir kedi pençeliye çatarsın.

Ademoğlu, hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahatlaşır. Yok... Eğer gözüne kötü hayaller görünse ateşten eriyen mum gibi erir gider

Yılanların, akreplerin içinde bile olsan Allah, seni güzel hayallerle avutursa, Yılanlar, akrepler sana munis olur. tatlılaşır.

Sabır, güzel hayallerle tatlılaşır.
her şeyden evvel içinde olduğun sıkıntıdan kurtulma hayaline düşersin.

O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın

Sabır, iman yüzünden baş tacı olur. Bundan dolayıdır ki sabrı olmayanın imanı da yoktur.

Peygamber “Allah, gönlünde sabrı olmayana iman da vermemiştir.” dedi.

Görüyorsun ya.. Bu bir kişide iki iş de var. Gâh balık oluyor, gâh olta!
Yarısı mümin, yarısı kafir. Yarısı hırs, yarısı sabır!

Yüzlerce hileli tedbirlerle sofraya oturdu mu zindandakilere bir lokma bile kalmıyor.

Efendimizin ömrü ebedî olsun!

Bu zindanda iman azığı azdır. Bu azığa sahip olanlar da köpeğin korkusundan ıstırap içindedir.

Allah Şeytanından Allah’a sığınırım; ah, onun azgınlığından helâk olup gittik!

Bir köpek ama binlerce kişiye saldırmada, kime saldırır, kimin kanına girerse o adam da Şeytan kesiliverir.

Kim seni haktan, hakikatten soğutursaki Şeytan o adamın içindedir. Derisinin altında gizlenmiştir.

Kendine gel hemen “ Lâhavle” de. Ama sade dille değil; candan gönülden!

Allahmız da İblisinin müflisliğini Kuran’la bize bildirmiş, her tarafa yaymıştır O hilekâr,müflis ve kötü sözlüdür. Onunla hiçbir suretle ortak olma, oyuna girişme.

Ey temiz kalpli, hakîm olmayan kişinin dilindeki hikmet sözünü de iğreti elbise bil! Hırsız, bir güzel elbise giyse bile o eli kesik, senin elini nasıl tutar, sana nasıl yardım edebilir?

Kulağın galiba ham tamahla dolu. Tamah insanı sağır ve kör eder

Kulakta, gözde Allah mührü var; işitmiyor,duymuyor. Yoksa hicaplarda nice sesler var!

Allah güzellikten, kemalden, cilveden hangisini isterse göze onu gösterir;

Peygamber “Kadri yüce Allah, her derde bir derman yarattı” demiştir

sen, onun fermanı olmadıkça o dermandan derdine yarayacak bir renk göremez, bir koku duyamazsın
Allahı candan gönülden iste

varlıktan yokluğa dön.Allah sanatının tezgâh evi, mademki yokluktur...Bu yokluk, gelir yeridir; ondan kaçınma

Allah sanatının tezgâh evi, mademki yokluktur... O halde tezgâh evinin dışında ne varsa değersizdir.

Hakikaten surete âşıksan sevgili ölünce onu niye terk ediyorsun?
Sureti bu terk ediş neden? Âşık, iyice ara, maşukun kim?

o gönül güzelliği, baki güzelliktir.

O güzellik devleti, Abı hayata sâkidir. Esasen abı hayat da kendisidir, saki de kendisi

Kulluk et ey kendini bilmez, saçma sapan söylenme.

Köre nasip olan, ancak gam arttıran hayallerdir. Gözün nasibi bu fâni hayallerden ibarettir.

Eşeğin oldukça semer de mutlaka bulunur.Canın oldukça ekmeğin mutlaka az çok gelir.

Eşeğin sırtı hem dükkândır, hem mal, hem mal kazanılacak yer. Kalbinin incisi, yüzlerce kalbe sermayedir.

Eşek nefsin kaçıyor, onu bir kazığa bağla. Ne zamana kadar işten, yükten kaçacak?

İster yüz yıl olsun, ister otuz yıl. Mutlaka sabır ve şükür yükünü yüklemeli.

Hiç bir suçlu başkasının suçunu çekmedi.

Hiç bir kimse ekmeğini biçmedi.
Ekmeğini biçmeyi dilemek ham tamahtır, oğul, o ham tamaha kapılma.

Ham şey yemek insana hastalık verir. Baht işi bu, fakat nadirdir. Tende kudret oldukça çalışıp kazanmak gerek.

Çalışıp kazanmak define bulmaya mâni değil ya. Sen işten kalma da nasibinde varsa define de arkandan gelsin.

halkla hoş geçinen peygamber “ Eğer” demeyi men etti, “ Onu söylemek münafıklıktandır” dedi

münafık da “eğer” derken, işi şarta bağlarken öldü, bu şarta bağlayıştan öbür dünyaya ancak hasret götürebilirdi!

Ayarın varsa altın seç, yoksa yürü, kendini bilen bir kişiye teslim et.

ruhunda mihenk olmalı Bilmiyorsan yapayalnız yola düşüp ilerleme.

Madem ki iş yurdu; iş sahibinin mekânıdır, dışarıda kalan gafildir.
O halde iş yurduna, yani yokluğa gel ki sanatı da sanatkârı da bir arada göresin.

O, Allahın hükmünü, takdirini bozmak için yüz binlerce çocuk öldürttü. Bu suretle boyuna zulüm aldı, binlerce kana girdi.

Bu, benim düşmanım, şu bana haset ediyor, der durur, halbuki kendisine haset eden, kendisine düşman olan o tendir kendi nefsidir

O kötü huylu ana, fesadı her tarafta zâhir olan nefsindir. Her an onun için bir azize kastedip duruyorsun; kendine gel, onu öldür!

kâfirlerin hepsi de peygamberlerin cevherlerindeki ziyadan kendilerini men ederler.!Bez yıkayan, güneşe kızar; balık, denize hiddet ederse,
Bir bak,ziyanı kime

bu kızgınlık yüzünden kimin bahtı kararır? Allah seni çirkin yarattıysa kendine gel de bari hem yüzü çirkin, hem huyu çirkin olma

Ebucehil, Muhammet’ sav e uymaya utandı,hasedinden kendisini yüceltmeye, ondan yüksek olmaya çalıştı. Adı Ebül Hakem’di. Ebu cehil oldu.

Nice ehliyetli kişiler vardır ki haset yüzünden na ehil olup kalmışlardır

Ben, bu çalışıp çabalama dünyasında iyi huydan daha iyi bir ehliyet görmedim.

halk, Peygamberi de kendisi gibi bir adam sanır, o yüzden hased eder.
Fakat peygamberin büyüklüğü tahakkuk etti mi, artık ona kimse haset edemez, ona herkes uyar.

Şu halde her devirde peygamber yerine bir veli vardır, bu sınama kıyamete kadar daimidir.

Kimde iyi huy varsa kurtulmuştur; kimin kalbi sırçadansa sınmıştır.

İşte diri ve faal imam, o velidir; ister Ömer soyundan olsun, ister Ali soyundan!

Şaşılıklar yavaş, yavaş azalır; adam yedi yüz dereceyi geçti mi deniz kesilir.

Gönül olmasa ten, konuşmayı ne bilir? Gönül aramasa ten, araştırmadan ne anlar?

iyiliğimiz kötülük olmasın.. İyilik yapıyoruz diye kötülükte bulunmayalım,

şeker gibi dudaktan ancak şeker şerbeti zuhur eder Ademoğlu dilinin altında gizlidir.

Ondan parlayan her incinin nuru, Hak ile bâtılı ayırır. Kuran’ın nuru da Hak ile bâtılı zerre,zerre fark eder, bize gösterir

Yanmadıkça o bilgi Aynel Yakîn değildir yakîn’i istiyorsan ateşe dal.

Kulak, hakikate nüfuz ederse göz kesilir. Yoksa söz kulakta kalır, gönüle tesir etmez.

ceğiz” eki küçültme, horlama için değildir. Nitekim ana oğul’a
yavrucuğum” derse bu horlama sayılmaz.

Herkes, önce kendi kusurunu görseydi halini ıslah etmekten gaflet eder miydi?

Halk kendisisinden gafildir babam gafil. Onun için birbirlerinin kusurunu görürler.

Kusuru; sevgi, vefa, insanlık.. doğruluk, zekâ ve dostluktur.
En ehemmiyetsiz kusuru cömertlik, düşkünlere yardım etmektir.

Ama nasıl cömertlik? Canını da verir. Allah bu can bağışlamaya karşılık yüz binlerce can ihsan eder.

Allah bu can bağışlamaya karşılık yüz binlerce can ihsan eder Eğer görseydin nasıl olur da bir can için bu kadar tasalanırdın?

Su kenarındayken suyu sakınan, esirgeyen, ancak ırmağı görmeyendir. Bunu görmeyen kişi nasıl cömert olabilir?

Peygamber “Kıyametde Bire on verileceğini anlayanın cömertliği artıp durur, bu çeşit adam, türlü, türlü cömertlikler icat eder.” dedi.

Eğer cömertliğe karşılık verilecek olan şeyleri herkes görseydi dünyada kimse nekes olamazdı.

hiç bir kimse karşılıksız bir şey bağışlamaz.

Arkadaşımın bir kusuru da kendisini görmemesidir. O, kendisinde kusur arar durur.
Kendi ayıbını söyler, kendi ayıbını arar. Herkesi iyi bilir, herkesle dosttur da kendisiyle dost değildir.”

Köle dedi ki; “ Hüküm ve kudret sahibi, bağışlayan ve acıyan Ulu Allah’ya ant olsun…İbrahim’in canı o nurlardan nurlandı da pervasızca ateş şulelerine koştu, ateşe atıldı

Davut’un canı onun şulelerinden hararetlendi de ondan dolayı elinde demir yumuşadı, eridi.

Süleyman, onun vuslatından süt emdi de cinler periler onun için fermanına tabi oldular.

Yakup, onun kaza ve kaderine teslim oldu da ondan oğlunun kokusuyla gözü açıldı, aydınlandı.

Ay yüzlü Yusuf, o güneşi gördü de rüya tâbirinde o kadar uyanık hale geldi. Asâ, Musa’nın ellinden su içti de o yüzden Firavun’un saltanatını bir lokma etti.

Meryem oğlu Îsa, merdivenini buldu da dördüncü kat göğün üstüne çıktı.Muhammed, o mülkü, o nimeti buldu da hemencecik ayı ikiye böldü.

Ebubekir, tevfika mazhar oldu da öyle bir padişahın müsahibi oldu, öyle bir padişahı candan tasdik etti.
Ömer, o mâşuka âşık oldu da gönül gibi, hakkı bâtılı ayırt etti.

Osman, o apaçık görüşün ta kendisi oldu da feyizli bir nura nail olup Zinnûreyn oldu. Mürteza, onun yüzünden inciler saçtı da can vâdisinde Allah aslanı kesildi.

Cüneyt, onun askerinden yardıma nail olunca eriştiği mertebeler sayıdan üstün oldu.Daha nice yüz bin gizli Padişahlar var ki o nur âleminde yüceliğe sahiptirler,

O nura ve denizde balıklar gibi yaşayan nuranilere ant olsun Ölüm günü, Can nurun var mı ki gönlüne yâr olsun Mezarda göze toprak dolar. Mezarı aydınlatacak nurun var mı?

Bu elin, ayağın gidince canının uçması için kolun kanadın var mı?
Bu hayvani can kalmayınca yerine koymak için baki bir cana sahip misin?

Şart, iyilik etmek değil, iyilikle gelmek, bu iyiliği Allah’ya götürmektir.

İnsanlıktan mı bir cevhere sahipsin, eşeklikten mi?Her şey, neye lâyıksa

Sürünün çobanı sürüye lâyık kişidir

Meyveler, gönülde evvelce vücuda gelir de sonunda fiile çıkar. İşe girişip de ağaç diktin mi ilk harfi,sonunda okudun demektir.

bilinmesin diye akıl onları gizlemiştir. Çünkü fikrin şekil ve suretleri meydana çıksaydı kâfir ve mümin,yalnız Allahı zikreder, başka bir söz söyleyemezdi.

Tasalanman, dertlenmen; gönlünün o çekişine, isteğine âlamettir. O işi yapmamak da sana açıkça can çekişmedir, ölümdür.

Bilgisizlikten gölgeyi adam görüyorsun da insan o yüzden sence bir oyuncaktan ibaret,

Buğday mı ekildi, arpa mı? Gece, neye gebeyse onu doğurur.
Yüzlerce çayır, çimen bitse de, sonun da yine Allahnın ektiği çıkar!

Ekilmiş ekinin üstüne ekin ekerler ama bu ikincisi fânidir, ilki doğrudur, ilki yerindedir. İlk ekin kemal bulur, seçilip toplanır. İkinci tohumsa bozulur, çürüyüp gider.

Hakk’ın yücelttiği iş,işe yarar. Nihayet biten, ilk ekilendir.

Madem ki sevgiliye esirsin, ey âşık ektiğini onun için ek!

Hırsız nefsin etrafında dolaşma, onun işine bulaşma. Bir iş, Hakk’ın işi değil mi? Hiçtir hiç!

Hilelerle, tedbirlerle çalınmış olan malın vebali adalet günü çalan adamın boynunda kalır.

Yüz binlerce akıl, bir araya gelip onun tuzağına aykırı bir tuzak kurmak isterler, kurarlar da.
Kurdukları tuzağı pek kuvvetli pek yerinde ve kâfi bulurlar ama bir çöp parçası rüzgâra nasıl dayanabilir

Cihan, bir cihetten faydasız, başka bir cihetten faydalarla dopdoludur.
Sana faydalı şey, bana faydasızsa
mademki sence faydalı, onun yapmaktan geri durma.

Yusuf’un güzelliği kardeşlerince abesti,lüzumsuzdu.. Fakat bütün bir âleme faydalıydı.

Şehitlik, mümin için hayattır, münafık için ölüm ve çürüme!

Âlemde bir sürü halkın mahrum olmadığı bir nimet var mı? Söyle.
Şekerden öküze, eşeğe ne fayda

nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.

İnsanın asli gıdası Allah nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil

Güneşin gıdası, Arş nurundandır, hasetçinin, Şeytan’ın gıdası ferş dumanından

Allah, şehitler için Onlar rızıklanırlar” buyurdu. O, gıda için ne ağız vardır, ne tabak!

Gönül, her dosttan bir gıda ile gıdalanır, her bilgiden bir lezzet alır

Yıldız, yıldızla kırân etti mi mutlaka her ikisine uygun bir şey doğar.
Erkekle kadının buluşmasından çocuk doğduğu gibi,taşla demirin birleşmesinden de kıvılcım gelir

İnsan, yeşilliğe baksa gönlü hoşlanır,gamı gider, neşelenir.
Canımız neşelenirse bizden iyilikler, ihsanlar doğar.

Renklerin en güzeli kırmızı renktir. O renk de güneştendir, güneşten meydana gelir

halk, makam ve derece için aşağılıklara katlanır,bayağı hallere düşer, yücelik ümidiyle horluktan lezzet alır, hoşlanır!

On günlük yücelik için zilleti çekerler, gam ve gussa ile boyunlarını iğ gibi ip ince bir hale korlar.

Sanat, nasıl olur da sanatkârdan ayrılır? Hiç var olan,varlıktan başka bir yerde otlar mı? Bütün varlıklar bu bahçede yayılır…İster Burak olsun, ister Arap atları, ister eşek

Ey mızrak, seni bir döndüren var. O yüzden bazen dümdüz dikilmekte, bazen iki kat olmuş gibi eğilmektesin.

O ilâç, bir körün gözüne konsa yüzyıllık zulmeti derhal giderir.
Hasetçiden başka bütün körleri tedavi et!

seni inkâr eden hasetçiyi tedavi etmek. Hattâ, sana haset eden ben bile olsam, bırak, can çekişip durayım, sakın can bağışlama.

Güneşe haset eden, güneşin varlığından incinen kişi yok mu?
Ah, işte sana devası olmayan illet. O adam kördür, kör!

Bir kuşcağız, hiç padişahla düşüp kalkar mı? Bir parçacık aklınız varsa dinlemeyin bu sözü, O, padişahın cinsinden mi, vezirin cinsinden mi? Hiç sarımsakla badem helvası yenir mi?

Zayıf bir kuşcağızın padişahla ne münasebeti olabilir Padişah beni uçurunca onun ziyası gibi gönül yücelerinde uçarım.Ay gibi güneş gibi uçup gök perdelerini aşarım.

Akılların aydınlığı, benim fikrimden; göklerin halk edilmesi, benim yüzümdendir. Öyle bir doğanım ki Hüma bile bana hayran olur.

Baykuş kim oluyor ki sırımı bilsin.
Padişah, benim Bana yapışın da doğan olun, baykuşsanız bile doğanlaşın!

Böyle bir padişaha sevgili olan nereye düşerse, düşsün, nasıl olur da garip olur.?

Padişah kimin derdine derman olursa o, ney gibi feryat eder, sessiz sedasız kalmaz.

Ben onun atının ayağı önünde toz gibiyim, toz gibi!Cihan da başka bir cihan doğurur. Bu mahşer de başka bir mahşer gösterir.

Kıyamete kadar söylesem, saysam bu kıyameti anlatamam.

Kulun “Yarab” sözüne Allahın “Lebbeyk” cevabı geldikten sonra, nasıl olur da “ Yarab” demekte kusur eder?

bu “ lebbeyk” öyle bir “Lebbeyk” tir ki onu işitemezsin ama baştan aşağıya kadar bütün vücudunla tadabilirsin.

dikenler kökleşti, kuvvetlendi.Sen bu işi yarın görürüm diyorsun ama gün geçtikçe, O dikenler daha ziyade yeşeriyor, dikeni sökecek de ihtiyarlayıp âciz bir hale geliyor.

tazelenmekte Diken her gün perişan bir hale gelmekte, kuruyup kalmakta! O gençleşiyor sen Çabuk ol ihtiyarlıyorsun zamanını geçirme

Her kötü huyunu bir diken bil;

dikenler kaç keredir senin ayağını zedelemekte Nice defalardır kötü huydan perişan bir hale düştün.

Sen hem kendine azapsın, hem başkalarına! baltayı al, ercesine vur, Ali gibi bu Hayber kapısını kopar.

dikeni gül fidanına ulaştır, sevgilinin nurunu nâra kavuştur

ateşi helâk eden, müminin nurudur.

bir şeyi zıddından başka bir şeyle gidermek imkânsızdır.Adalet gününde ateş, nurun zıddıdır, zira, ateş kahırdan meydana gelmedir, nur, ihsan ve fazıldan.

Ateşin şerrini defetmek istiyorsan ateşin gönlüne rahmet suyunu saç!
rahmet suyunun kaynağı mümindir

kuvvetin varken kocalığını Hak yoluna sarf et. Elinde kalan şu kadarcık tohumu olsun ek de iki anlık müddetten uzun bir ömür bitsin.

aydın çırağ sönmeden kendine gel de hemen fitilini düzelt, yağını tazele. Yarın yaparım deme. Nice yarınlar geçti.Ekin zamanı tamamıyla geçmesin

Cömertlik, şehvetleri, lezzetleri terk etmedir. Şehvet yüzünden düşen kalkmamıştır.

Bu cömertlik, cennet selvisinin bir dalıdır.

Allaha hamdolsun ki ipi sarkıttılar, fazıl ve rahmeti birbirine kattılar.
Bu ipe yapış da yeni bir can âlemi görünmez bir âlem göresin.

Atı at bilir; at, atın eşitidir.Binicinin ahvalini de binici bilir.

Duygu gözü attır, binici Hak nuru. Binici olmadıkça at, zaten işe yaramaz ki.

Şu halde ata terbiye ver, kötü huyunu terk ettir. Yoksa padişah onu kabul etmez.

Atın gözüne yol gösteren, padişahın gözüdür. Padişahın gözü olmadıkça at, bir şey göremez.
Allah nuru, duygu nuruna binmiştir

can, Allaha rağbet etmiştir.
Binici olmayan at yol gitmeyi ne bilir? Doğru ve ana caddeyi bilmek için padişah lâzım.

Nuru, binici olan duyguya doğrul. O onur, duyguya ne güzel bir sahiptir.

His nurunu bezeyen, Allah nurudur. Bu suretle “Nur üstüne nur” âyetinin mânası zuhur eder.

His nuru adamı yere çeker, Hak nuru Kevser ırmağına götürür

duygularla idrak edilen âlem, çok aşağılık bir âlemdir.

Allah nuru bir denizdir, duygu ise bir çiğ tanesi gibi.

Öfkenden sen duygu nurunu bile görmüyorsun, dine mensup nuru nasıl görürsün?

El gizlidir, yazı yazan kalemi gör. At oynayıp seğirtmekte, binici meydanda değil. Fırlayıp giden oka bak, yay gizli. Canlar meydanda da canların canı görünmüyor.

Hak, “ Mâ remeyte iz remeyte” dedi.Allah’nın işi, bütün işlere örnektir, misaldir.

Senin kızgın gözün sana sütü kan gösterir.

Yırtıyor, dikiyor, nerde bu terzi? Üflüyor, yakıyor, nerde bu ateşi yakan?Bir an içinde sıddıkı kâfir eder, bir an içinde zındıkı zâhit.

ihlâs sahibi, varlığından tamamıyla halâs olmadıkça tuzağa düşmek tehlikesindedir. Çünkü yoldadır, yol kesicilerse sayısız.

Ancak Allah amanında olan kurtulur ihlâs sahibini Allah ihlâs makamına ulaştırırsa ihlâs sahibi kurtulur, emniyet makamına varır

Hiçbir ayna yoktur ki ayna olduktan sonra tekrar demir haline gelsin. Hiçbir ekmek yoktur ki tekrar
harmandaki buğday şekline dönsün.

Hiçbir üzüm tekrar dönüp koruk olmaz. Hiçbir olmuş meyve tekrar turfanda haline gelmez. Piş, ol da bozulmadan kurtul.

Yürü, nur ol Dağ vardır, sesi iki misli aksettirir… Dağ vardır, yüz misli.

Dağ; o sesten ,o sözden yüz binlerce halis ve sâf kaynaklar sızdırır.

Fakat dağdan o lütûf kesildi mi sular, kaynaklarında kan kesilir.

Bu merhemi gören yaradan kurtulmuştur. Bu güzelliği gören kötü kişi bile ihsan sahibidir.

Ne mutlu o çirkine ki güzele eş, arkadaş oldu; vah eşi kış olan gül yüzlüye!

Huzur da bulunan bîedep kişi huzurda bulunmayan kişiden daha hoştur. Halka da eğridir ama nihayet kapıda değil mi?

Ey teni bulaşmış, pisleşmiş kişi, havuz kenarında dön dolaş. İnsan, havuzun dışındayken nasıl temizlenir?

Havuzdan uzak düşen kişi nasıl temiz olur Su, pis adama “ Bana koş” der. Pis adamsa “ Sudan utanıyorum” der.

Su der ki: “ Bu utanma, bensiz nasıl zail olur, bu pislik, bensiz nasıl temizlenir?”

Bulaşık ve pis adam; sudan utanır, gizlenirse bu utanma, “Hayâ, imana mânidir”

Oğul, gönül havuzunun çevresinde olan, ten havuzundan sakın!
Ten deniziyle gönül denizi birbirine bitişiktir, fakat aralarında bir berzah var, birbirlerine karışmazlar.

İster doğru ol, ister eğri. O gönül havuzuna doğru gel, geri kalma.

Başkasının korktuğu şeyler, sana emniyet verir. Su kuşu, denizden kuvvet bulur, ev kuşuysa perişan olur

eşi bulunmaz inci, çocukların eline düşmüş.. kadrini bilen anlayan yok.

Fakat kalem, bir gaddarın elinde oldu mu şüphe yok, Mansur, dâra çekilir.

Yol azıtmış kavim, aptallıklarından peygamberlere “ Biz, sizi şom bilmekteyiz. Bize sizin yüzünüzden kötülük geliyor” dedi. cehalete bak

Sen, onların içinde oldukça Allah onlara azap göndermez

Yusuflar, kardeşlerinin hilesi yüzünden kuyuya düşmüşlerdir. Çünkü o kardeşler, hasetlerinden Yusuf’u kurtlara verip dururlar.

Bu hile, yüz binlerce kurtta bile yok Hele dur, bak, bu kurt sonunda nasıl rüsvay olur!

herkesin yaptığı kötülüğün zararını göreceği gün hasetçiler, muhakkak kurt şeklinde haşredileceklerdir.

Hırsla dolu aşağılık ve haram yiyici domuz şeklinde, Zina edenler,avret yerleri kokarak, şarap içenler, ağızları kokarak dirilirler.

Vücudumuzda binlerce kurt, binlerce domuz.. temiz, pis, güzel, çirkin binlerce sıfat var.Vücudunda hangi huy galipse o huyun suretine göre haşredilmen gerekir.

İnsan da bir an olur, kurtluk zuhur eder, bir an olur, ay gibi Yusuf yüzlü bir güzel haline gelir.İyiliklerle kinler gönüllerden gönüllere gidip durmaktadır.

insandan, öküzle eşek bile bilgi sahibi olur, akıllanır,hüner elde eder.
Serkeş at, rahvan hale gelir, alışır. Ayı oynar, keçi selâm verir Köpeğe insanın huyu geçer, nihayet çoban olur, av, avlar yahut sürüyü korur.

Eshabı Kehf’in köpeğine onlardan öyle bir huy sirayet etti ki sonunda Allah’ı aramaya koyuldu.

Kalpte her an bir çeşit şey baş gösterir.. insan bazen şeytanlaşır, bazen melekleşir..bazen tuzak kesilir, bazen yırtıcı hayvan!

İçten içe hırsızlık et, can mercanını çal! Ey köpekten aşağı, âriflerin gönüllerinden o mercanı elde et.!
Madem ki hırsızlık ediyorsun, bari lâtif inciyi çal! Mademki hamallık ediyorsun, bari yüce bir yük yüklen!

beden de öldürüldü mü sırları bilen ruh varlığı dirilir. O adamın canı cenneti de görür, cehennemi de.. bütün sırları da tanır, bilir.

Kanlı şeytanlar, hile tuzağını ve şeytanlıkları gösterir

Biz seni seviyoruz,sana sadığız, âşığız. İki âlemde de gönlümüzü sana verdik”

Dostlara bak! Hani dost olanların nişanesi? Dostlara zahmet can gibi sevimlidir.

Dosta, dostun zahmeti ağır gelir mi

Zahmet içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer. Dostluk nişanesi belâdan, âfetlerden, hoşlanmak değil midir?

Dost altın gibidir. Belâ da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir”

Tertemiz bir kul olan Lokman, gece gündüz kullukta çevik ve gayretli değil miydi? Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından üstün görürdü.

Padişahlıktan feragat edeni padişah bil. Onun nuru ayla güneş olmaksızın da parlar durur.

Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlukatın sırrı nedir ki?Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?

Sırrını kötülerden gizlemen, şaşılacak bir şey değil; şaşılacak şey kendinden de saklaman,
kendinden de gizlemendir.

Fakat sen, işini gözünden bile gizle de işine kötü göz değmesin.

Tacirin yükü suya düşerse ondan daha iyi bir kumaşa el atar Senin de madem ki suya bir şeyin düşecek, mahvolacak.. en aşağı şeyi terk et de daha iyisini bul

benim canım, efendim, Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı, tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın? Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var

Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryat edersem vücudumun bütün cüzileri Hak ile yeksan olsun

Sevgiden acılıklar tatlılaşır sevgiden bakırlar altın kesilir.

Sevgiden tortulu, bulanık sular, arı duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur.

Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da böyle bir tahta oturur ki?

Noksan bilgi nerden aşkı doğuracak? Noksan bilgi de bir aşk doğurur ama o aşk, cansız şeylerdir
peygamber, noksanı olan kişiye melûn dedi.

bu noksan, akıl noksanıdır Allah’dan uzak düşen her kötü kişinin kâfirliği, Firavunluğu, umumiyetle akıl noksanından ileri gelmiştir.

Beden noksanı için Kuran’ da “ Köre teklif yok” diye bir genişlik var.

Deniz köpüğü üstüne at sürmekle şimşek ziyasıyla mektup okumak, Hırs yüzünden âkıbeti görmemek, kendi gönlüne, kendi aklına gülmektir

Bir yandan korkuya, bir yandan ümide düştün mü iki kanadın olur.

Bir kanatlı kuş kat’iyen uçamaz, âcizdir.Can, İbrahim canı olmalı ki nuruyla ateş içinde cennetler, köşkler görsün.

Can, İbrahim canı olmalı ki Derece, derece aya, güneşe kadar yücelsin; halka gibi kapıya kalmasın

Belkıs’a yüzlerce rahmet olsun.
Allah ona yüzlerce erkeğin aklını vermişti

Ne kötü talebedir o talebe ki hocasıyla baş koşar, onunla kendisini bir görür.cihan hocasıyla.

Onun gözü, Allah nuruyla bakmakta, bilgisizlik perdelerini yırtıp yakmaktadır

Hile edenin göreceği, bulacağı karşılık hileden ibarettir. Büyük testiyi vur kır, küçük testiyi al iç. İşte lâyığın bu!

o senden razı olur da gülerse sana yüz binlerce gül açılır O yüzden hem gündüz güler hem bahar Çiçekle yeşillik birbirine karışır.

o senden razı olur sa Yüz binlerce bülbülle kumru ötüşmeye başlar; sessiz cihanı sesle doldurur.

İkbâl sahibi ve bahtlı melek bahçıvan, nasıl olur da ağacı ağaçtan fark etmez? Acı ve kötü ağaçla, bire yedi yüz meyve veren meyveli ağacı.

Ey güneş, ayla birleş” der, ikisini de iki kara bulut haline getiririm.
Güneş çeşmesini kurutur, kan çeşmesini, sanatımla misk haline getiririm”

Allah, güneşle ayın boyunlarına boyunduruk vurur, onları iki kara öküz gibi bağlayıverir.

Kuran okuyan biri, Kuran’dan “ Mâüküm gavra” yani “ Suyu kaynağından keser, Yeri kurutur, ,
ululukta misalsiz olan tek Allahdan başka kim vardır ki suyu tekrar getirebilsin?” âyetini okuyordu.

iki gözünün nuru da sönmüş!
Eğer ağlayıp inleseydi, eğer tövbe ve istiğfar etseydi mahvolan nur, Allah keremiyle yine zuhur ederdi.

Fakat istiğfar etmek de elde değildir. Tövbe zevki, her sarhoşun mezesi olmaz.

Nerede Şuayb gibi biri ki duasıyla dağı, ekin ekmek üzere toprak haline getirsin Halil’in niyazı ve inanışı yüzünden güç ve olmayacak iş mümkün oldu.

Mukavkıs’ın Peygamberden dilemesi üzerine taşlık yer güzel bir tarla haline geldi. Bunlar gibi o kötü adamın inkârı da aksine olarak altını bakır haline getirir,

o kötü adamın inkârı sulhu savaş yapar.Her gönle secde için izin yok, her ücretlinin ücreti rahmet değil.
Kendine gel de “ Tövbe eder, Allahya sığınırım” diye cürümde bulunma, günah etme.

Tövbeye de bir parlaklık gerek. Tövbeye de bir şimşek bir bulut şart. Meyvenin olması için hararet ve su lâzımdır. Bunun için de bulut ve şimşek icab eder.

Ey yardımı dilenen Allah, senin de ne demek? Zaten herşey senin mülkünden ibaret.

Nasıl olur da toprak, içteki sırları gösterir? Nasıl olur da bahçe gökyüzü gibi aydınlanır? Bu güzel elbiseleri nereden getirdiler? Hepsini de kerem sahibi Allahdan..

merhamet sahibi Allahdan!
yüzlerce nişaneler var.

Elest deminde Rabbini görüp sarhoş olarak kendinden geçen kişinin ruhu bu gün de Rabbini görür, kendinden geçer

Bu rüya; durmadan dinlenmeden biteviye Allah’dan dilediğin saltanata, istediğin makama erişeceğine alâmettir

Temiz erler nasıl varını, yoğunu verirlerse sen de onu elde etmek için varını,yoğunu verdin; Malını, mülkünü, uykunu feda ettin, Bu rüya; Allah’dan dilediğin saltanata, erişeceğine alâmettir

başından geçtin ateşlere atıldın.Kaç kereler kılıç önüne gittin! Bunlar gibi, yüz binlerce biçarelikler, âşıkların huyudur.
Bu rüya; Allah’dan istediğin makama erişeceğine alâmettir

Madem ki gayretle aradın dikkatle baktın, bu işe adamakıllı sarıldın.. elbette bulursun. Bir işe ciddi bir suretle sarılan yanılmaz demişler

Âşığa her an, ondan bir nişane görünmekte, canına can katılmaktadır.

Sanki çaresiz kalmış balığın önüne su gelmiş.. bu nişaneler, o kitabın delilleridir.

Ey kerem sahibi Allah! Neredesin
ki sana kul, kurban olayım. Bütün keçilerim sana kurban olsun.

Bütün nağmelerim, senin yâdınladır Allahm!”Allahın her şeye kadir ve her hususta âdil olduğunu biliyorsan nasıl oluyor da küstahlığa cüret ediyorsun?

Allah haslarıyla edepsizce konuşmak gönlü öldürür amel
defterini kapkara hale koyar.

Fatma sözü, kadınlar için övünçtür. Fakat erkeğe söylersen kılıç yarası gibi tesir eder

El ayak.. bizim için övünç vesilesidir; fakat Allahın arılığına nispetle kusur. Doğmaz, doğurmaz” vasfı ona lâyıktır .

Babayı da halk eden o, oğlu da.
Bizse temizden de münezzehiz, pisten de. Ağırlıktan da arıyız, çeviklik ve titizlikten de!

Kullara ibadet edin diye emrettimse bir kâr, bir fayda elde edeyim diye değil, ihsanlarda bulunayım diye.

Onların beni tespih etmeleriyle münezzeh, mukaddes olmam. Bu tespih incilerini saymakla kendileri temizlenirler.

Biz; dile, söze bakmayız; gönle hale bakarız. Kalp huşu sahibiyse kalbe bakarız, Çünkü gönül cevherdir..

Âşıklara her nefeste bir yanış var.Yürü, sarhoşlardan kılavuzluk arama. Elbisesi paramparça olana yamadan bahsetme.

Aşk şeriatı, bütün dinlerden ayrıdır. Âşıkların şeriatı da Allah’tır, mezhebi de

Âşık ve hayran adamların ayak izleri, başkalarının izlerinden ayrılır, hemen belli olur Allah’yı anışımın mâkul olması Allah rahmetindendir

Kan pistir ama bir parçacık su ile temizlenir. Fakat içte öyle pislikler vardır ki, Allah’ın lütuf suyundan gayrı bir şeyle arınmaz,

Keşke secdende kıbleden yüzünü çevirmiş olaydın da tek “ Sübhane rabbiyel A’lâ”’nın mânasına ereydin!
“Allahm secdem de varlığın gibi sana lâyık değil. Sen, kötülüğe iyilikle mukabele et” diyeydin.

yeryüzünde Hakk’ın hikmetinden eser vardır. Ondan pislikleri giderir, çiçekleri bitirir. Bizim pisliklerimizi örter, karşılığın da ondan goncalar biter
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
yoksullar öyle lâtif kişilerdirki onları ululamak için Allah’dan “ Abese” suresi geldi.

vur nefsin kafasına! Çünkü hakikati kötekle anlar, delil getirmekle değil

Yoldaşına pek yüklenme, çok söz söyleme, onu pek övme, çünkü bu, nihayet ayrılığa sebep olur

namazda ansızın yellensen git yeniden aptes al Gitmez, orada kalır namaz kılmaya devam edersen istediğin kadar eğil bükül, kalk.. be şaşkın namazın gitti!

Yürü, seninle eş olanların, sözünü sohbetini susamışçasına sevenlerin yanına var.

Bekçi, uyuyanlara göredir. Balıkların bekçiye ne ihtiyacı var Çamaşırcıya elbise giyenler muhtaçtır.

Çırçıplak canın ziyneti Allah tecellisidir. Ya çıplakları bırak, bir yana çekil.. yahut onlar gibi elbiseden vazgeç!

Yok.. eğer tamamıyla soyunamıyorsan bari elbiseni azalt da orta halli ol!”

Birisinin dört ekmeğe ihtiyacı olurda iki, yahut üç tanesini yerse bu, orta bir yiyiştir. dördünü de yerse bu yiyiş, orta bir yiyiş değildir

O adam, kaz gibi hırsına esir olmuştur. Sen on rekât namaz kılınca usanırsın, ben beş yüz rekât namaz kılsam usanmam.

Birisi, ta Kâbe’ye kadar yaya gider, öbürü mescide varıncaya kadar kendisinden geçer.

Birisi o kadar cömerttir ki gönlü bulanmadan canını bile verir, öbürü bir dilim ekmek verebilmek için can çekişir.

Sonsuz şeyin önü, sonu nasıl olur..

Allah, “ Deniz mürekkep olsa biterdi de Rabbimin kelimeleri bitmezdi” dedi. Kimse Allah tecellisinin evvelini, âhirini göremedi.yedi deniz, tamamıyla mürekkep olsa gene biteceğini umma.

Bağ, orman baştanbaşa kalem olsa söz, yine eksilmez. O mürekkebin, o kalemlerin hepsi biterde sonu olmayan bu söz yine kalır.

Peygamber “ Gözlerim uyur ama Allah lûtfuyla kalbim uyumaz” dedi.

Senin gözün açık, kalbin uyuyor; benim gözüm uyuyor, gönlüme kapı açılmış!

Ben, yücelerde uçan bir kuşum, Sinek nasıl olurda beni elde edebilir?Nitekim sineğe göre dolu tencere ile boş tencere birdir.

İçinde lokma gevher olduktan sonra çekinme muktedir olduğun kadar ye!

midende temiz de pis murdar bir hale geliyorsa boğazını kilitle, anahtarı da sakla.

Lokma, kimde ululuk nuru haline gelirse ne dilerse yesin.. Ona helâl

Ana, süt emer çocuğuna “Gel yavrum, süt em, ben senin ananım” dese, Çocuk “Ana, sütünü emersem karnım doyacak mı bir delil göster!” der mi?

Her ümmetin gönlünde Hak’tan bir tat vardır. Peygamberlerin yüzü ve sesi de mucizedir.

Peygamber, dışardan seslendi mi ümmetin canı, içerden secde eder.

Yahya’nın anası, Meryem’e dedi ki:
Karnında bir padişah var. Ülül azm ve her şeyi bilen bir peygamberdir.

üzüm olmaya kabiliyetli korukların gönülleri, ehli dilin nefesleriyle birdir. Hepsi üzüm olmaya koşarsa, ikilik kalkar, kin ve savaş kalmaz.

Hepsi de birleşirler, vasıfları da birlik olur.Dost, düşman ikiliktedir.
hiç, bir olan, kendisiyle savaşır mı

Süleyman şimdi de var ama biz uzağı görme neşesiyle onu göremiyoruz. Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.

Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.

Mânevi dilleri bilen Süleyman gelmedikçe bu ikilik kalkmaz.
Kavgacı kuşlar, hepiniz doğan gibi Aranızdaki ihtilâfı bırakın da ruhunuzu heryandan şâd edin.

Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa dönün.

O Süleyman, sizi kendine teveccühten men etmedi ki.
Fakat kör kuşlarız, terbiyeden hayli uzağız. O Süleyman’ı bir an bile tanımadık gitti!

Baykuşlar gibi doğanlara düşmanız, Bilgisizliğimiz, körlüğümüz son derecede. Bu yüzden de Allah azizlerini incitmeye kastediyoruz.

Süleyman’dan aydınlanan kuşlar, nasıl olur da suçsuz, sebepsiz bir kuşun kanadını yolarlar?Kanadını yolmak şöyle dursun, onlar, âcizlere yem verirler. O kuşlarda aykırılık ve kin yoktur. Hoş kuştur onlar, hoş

Sen ne bilirsin kuşların seslerini? Bir an olsun Süleyman’ı görmedin ki! Her ahengi, Kürsi’den yere kadar bütün âlemi doldurur. Azameti Arşa kadar bütün cihanı istilâ eder

Süleyman’a uymayan kuş, karanlığa âşıktır. Yarasaya benzer. Ey kötü yarasa, Süleyman’a alış da ebediyen zulmette kalma.

Dadıyı karada bırak,yürü, kazlar gibi mâna denizine koş, dal denize!
Anan seni sudan korkutursa sakın sen korkma, hemen denize koş!

Sen kazsın, karada da yaşarsın, denizde de. Kümes hayvanları gibi kokuşuk kümesli hayvan değilsin ya.Ve hamelnâhüm fil berri vel bahri” hükmüne mazharsın.

Canını karadan kurtar, denize yürüt!Yavrum, biz umumiyetle su kuşlarıyız, dilimizden de ancak deniz anlar.

Süleyman denizdir,biz kuşlara benzeriz. Ebede kadar Süleymanla gel , ayağını denize bas ki su, Davud’a olduğu gibi sana da yüzlerce zırh yapsın.

O Süleyman, meydanda, herkesin gözü önünde. Fakat haset kıskançlık göz bağıcı ve büyücü.
O önümüzde.. bizse cahillikten, uykudan, onu görmemekte,

Gök gürlemesi, susuzun başını ağrıtır Bilmez ki kutlu bulutlardan rahmet yağdıracak!

Onun gözü akar suda.. gökten yağan rahmet suyunun zevkinden haberi bile yok!

Kum üstünde namaza durmuştu. Kum, öyle bir kumdu ki kaynar hararetinden tenceredeki su bile coşardı.

o namaza durmuştu. dersin ki sanki bir yeşillikte bir gülistanda, yahut Burak’a ,Düldüle binmiş!Allah, doğru yolu daha iyi bilir.


mesnevi 2. cilt

yaprağın hikmetini meyveler anlatır!

Kanın, meninin sırrı da insanın duygusudur; her artmanın sonu da nihayet eksilme!

Yazan kişi önce yazı yazacağı tahtayı yıkar, temizler; sonra ona harfleri yazar. Allah da önce gönlü
hor hakir kan eder,

Bir evin temelini atacakları vakit oradaki eski ve evvelki yapıyı yıkarlar. Sonunda arı duru su çıkarmak için

Çocuklar, hacamattan ağlarlar. Çünkü işin hikmetini bilmezler ki Yük için hamalların savaşlarına bak.

Din işinde çalışma da böyledir.
Rahatın aslı zahmet olduğu gibi acılıklar da nimetin önüdür.

Cennet, hoşumuza gitmeyen şeylerle kaplanmış, cehennem de zevkimize giden şeylerle dolmuştur

Ateşin aslı yaş ağaç olduğu gibi ateşe yanan da Kevser’e ulaşmıştır.

Zindan da mihnetlere düşen adam, bir lokmanın, bir zevkin yüzünden düşmüştür.

Bir köşkte devlete erişen de bir savaş, bir mihnet karşılığı olarak o devleti bulmuştur.

Kimi altına, gümüşe sahip olmuş, zenginlikte dereceye erişmiş görürsen, bil ki o, kazanma zahmetine sabretmiştir.

Gönlün istediği sevgiliyi gönül derdinden başka bir şey de arama.

Fakat sen, İsa’yı bıraktın da eşeği besledin. Hulâsa eşek gibi perdenin ardında kaldın gitti!

Bilgi ve irfan, İsa’nın talihidir, ey eşek sıfatlı, eşeğin talihi değil Yeter artık yıllarca eşeğe kul oldun.

eşeğe kul olan , eşeğin ardından gider

İsa’nın eşeği gönül mizacına malik olmuş, akıllar makamında yer tutmuştur.

Gönlün İsa’dan hastalandıysa yine ondan iyileşir, sıhhat yine ondan gelir, onu bırakma.

İsa, Yahudileri görünce ne hale gelir; Yusuf, hasetçi kardeşler elinde ne olur?

Sen, gece gündüz bu azgın kavmin ardından koştukça, nasıl olur da gece gibi, gündüz gibi ömre medet bağışlar, yardım edersin

Bu zâlimlerin ateşinden gönlün kebap olduğu halde daima “ Yarabbi, kavmime hidayet et” diye hitap ediyordun.

Sen, madensin. Seni ateşe atsalar, bu âlem, ıtırla, fesleğen kokusuyla dolar

Peygamber, “ Akıllının düşmanlığı, cahilin sevgisinden yeğdir” dedi.

Dinsizler bile kimseye suçsuz, günahsız, az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler, bu sitemi caiz saymazlar”

velinimetim Allahım Ne kutlu saatmiş ki beni gördün.Ölüydüm, bana yeni bir can bağışladın

Eşek, sahibinden eşekliği yüzünden kaçar.

Ne mutlu yüzünü görene, yahut ansızın senin bulunduğun yere ulaşana!

Ahmağın dostluğu ise eziyettir,

Âlemde düşkünlere yardımcı erler vardır. Onlar, mazlumlar feryat ettiler mi derhal yetişirler.

Mazlumların seslerini her yerden işitirler, Hak rahmeti gibi o tarafa koşarlar.

Âlemin sarsıntılarına, yıkıntılarına direk, destek olan.. gizli dertlerin tabibi bulunan o erler; Muhabbetin, adaletin, rahmetin ta kendisidirler

Nerede bir dert varsa, deva oraya gider. Su, neresi alçaksa, oraya akar.

Sana da rahmet suyu gerekse yürü, alçal da sonra rahmet suyunu iç, sarhoş ol.

rahmet içinde rahmet var. Oğul

Oğul Burnundan, beyninden nezleyi gider de Allah kokusu burnuna gelsin

Lütuf Kâbesine uçmaya kanadın yoksa çare bulana arz et.

Ağlayıp inleme kuvvetli sermayedir

ağlayıp inlemeyi bırakma ki Allah’nın merhamet sütleri coşsun.

Hele bir an sabret. Rızkınız gökyüzündedir” âyetini duymadın mı? Neden aşağılık yere saplanıp kaldın?

Seni yücelere çeken her ses, bil ki yücelerden gelmektedir. Sana hırs veren her sesi de adamları paralayan bir kurt sesi bil.

Aşağılık âlemde bulunan her şey yücelikten gelmiştir. Haydi var, gözünü yüceliklere dik.

Yücelere bakmak, önce gözü alır, kamaştırır ama sonra bakışa bir aydınlık bağışlar.

Gözünü aydınlığa alıştır. Yok.. eğer yarasaysan karanlıklara baka dur

Yüz türlü oyun görüp, yüz türlü tecrübe geçirip âkıbeti gören kişi, bir tek oyun görene benzemez.

Başta dönüp dolaşan nice hünerler, nice bilgiler vardır ki insan onlarla baş oluncaya kadar, baş elden gider!

Başının gitmemesini istersen ayak ol, rey ve tedbir sahibi Kutb’a sığın!Şah bile olsan kendini ondan üstün görme.Bal bile olsan onun otundan başka bir şey devşirme.

Senin fikrin surettir, onun ki can . Senin paran kalptir, onunki maden.

Sefa ehline hizmet etmek istemezsen ejderha ağzına düşen ayıya benzersin.

Belki bir üstat seni kurtarır, tehlikelerden çekip çıkarır.

Madem ki gücün kuvvetin yok.. ağlayıp inle! Madem ki körsün.. yol görenden baş çekme!

Ey Allah, bizim taş yüreğimizi mum gibi yumuşat; kerem et de feryadımıza acı!

birisinin gönül sesi de çirkin olursa o adamda ebedî körlük vardır.

Ayının feryadı bile acındıracak bir ses olur da senin feryadın olmazsa bu çok kötü bir şeydir!

Ahmağın dostluğu düşmanlıktan beterdir.

Ne suretle olursa olsun sürülmesi gerek”Ahmakların sevgisi aldatıcı bir sevgidir, benim bu hasedim, onun sevgisinden iyidir.

Ben müminim “ Mümin Allah nuruyla bakar” sırrına mazharım.

Yahu, ne olur bir dosta uy da, Akıllı birisinin himayesinde, gönül sahibi bir dostun civarında uyu

Bir öküze eşeklikten secde ettin,
Ululuk sahibi Allah’ın nurundan göz yumdun İşte sana adamakıllı bilgisizlik, işte sapıklığın ta kendisi!
Yuf olsun sendeki akla, irfana.

Senin gibi bilgisizlik madenini öldürmek gerek.Bâtılları ne cezbedebilir? Ancak bâtıl! Tembellere ne hoş gelir tembellik!

her cins, kendi cinsini çeker. Öküz nasıl olur da erkek aslana yüz tutar
Kurt neden Yusuf’a âşık olacak? Ancak hile ile onu sever görünür, sonra da onu parçalayıp yer.

kurt, kurtluktan kurtulursa Yusuf’a mahrem olur.Eshab-ı Kehf’in köpeği gibi âdemoğullarından sayılır.

Cahil olan ve Allah derdinden uzak bulunan kişiye de hakikat sırlarını nice defalar gösterdiler de o görmedi.

Gönül aynası sâf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilsin”

İnsanlar madenlerdir, sözünü hatırına getir. Öyle maden olur ki yüz binlerce madenden daha değerlidir.

Ey Ahmet, burada malın faydası yok.Aşkla, dertle, dumanla dolu gönül lâzım.

Gönlü aydın kör gelince kapıyı kapama. Ona nasihat ver, nasihat onun hakkıdır.

İki üç ahmak seni inkâr etse neden acılaşırsın, sen zaten şeker madenisin.

Birisine Allah tanık olursa gayrı ona ne gam İki kişi uzlaştı, mı, hiç şüphe yok,aralarında bir kadr-i müşterek vardır.

Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet âdeta mezara girmedir”

Bülbüllere çayır, çimen yaraşır. Bok böceğine vatan pisliktir. Allah, pislikten murdarlıktan arıttı. Başıma bir murdarı dikmesi lâyık mıdır?

Her meleğin ona secde etmesi, Âdem’in Âdemliğine delil olduğu gibi o düşmanın, İblis’in inadı da bir delildir.

Meleğin ikrarı, ona bir şahit olduğu gibi o köpeğin inkârı da bir şahittir”

Aptalın sevgisi şüphesiz ayının sevgisidir. Kini sevgidir, sevgisi kin.
Ahdi gevşek, zayıf ve bozuk.. sözü büyük, vefası artık.

Ant içse bile inanma. Eğri sözlü adam andını da bozar.

Eğri sözlü adam ın Madem ki yeminsiz sözü yalan. Hilesine yeminine de inanma.

Kiminle ahdettiğini bilen tenini iplik haline kor, o ahdin etrafında dolanır, o ahdi örer durur.

Peygamber’in huyu tamamıyla lütuf ve keremden ibaretti.

Hastanın halini, hatırını sormaya gitmekte fayda vardır. Faydası da gene sanadır.

Âlemde hazineler var. Beyhude üzülme, yorulma. Yalnız hiçbir viraneyi de definesiz bilme.

o adam, düşman bile olsa yine ihsan iyidir. Çünkü ihsan yüzünden düşman bile adama dost olur. ; Dost olmasa bile kini azalır

Allah ile olmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun. Velilerin huzurundan kesilirsen helâk oldun gitti.

Topluluktan bir an bile ayrılmak bil ki Şeytan’ın hilesinden ibarettir.
Topluluksa kuvvettir, bağ da nedir ki? Canim bile sizin.

Siz benim sağ gözüm mesabesindesiniz”arkadaştan ayrılmamak gerek.

Bu âlem dağdır, senin sözlerin, yine ses vererek sana gelir”

Zamanede nice ahmaklar, Ali’ye Peygambere nispet iddia ederler.”
Zinadan ve zina edicilerden olan herkes, Allah mensupları için işte bu zanda bulunur

Aslan yavrusu, aslana benzer,

Allah, “ Sefer esnasında nereye varırsan önce bir er araman gerek” dedi

Biri buğday elde etmek için ekin ekerse sonunda saman elde eder.

Hac zamanı gelince Kâbe’yi ziyaret etmeye niyetlen. Oraya vardın mı Mekke’yi de görürsün.

Miraçtan maksat dostu görmektir

Uyanık olduğu halde güzel rüya gören âriftir.Sen onun bastığı toprağı gözüne sürme gibi çek.

Bana hizmet, Allaha itaat etmek, onu övmektir. Sakın Hakkı benden ayrı sanma.Gözünü iyi aç da bana öyle bak ki beşerde Allah nurunu göresin” dedi.

Ne güzel, ne mübarek ağrı, sızı.Ne mutlu, ne kutlu hastalık hararet, İşte Allah bana bu kocalığımda lütuf ve kereminden böyle bir hastalık, böyle bir illet verdi.

Bütün gece manda gibi uyumayayım diye Hak, lütfetti, bana dertler ihsan etti. Ağrı, sızı ve hastalık hazinedir. Rahmet ondadır

Deri yırtıldı mı iç tazelenir.Kardeş, karanlık yere, soğuğa, gama, kırıklığa ve hastalığa sabretmek, Âbı hayat kaynağı ve sarhoşluk kadehidir.

Çünkü yücelikler, hep aşağılıktadır.
Baharlar güz mevsiminde gizlidir, güz mevsimi de baharda.Kaçma ondan! Nefsinin kötü” dediğine kulak asma. Çünkü hep zıddınadır.
Onun dediğinin zıddını yap.

Âlemde peygamberlerin vasiyetleri böyledir Sonun da az pişman olasın diye yapacağın işlerde müşaverede bulunmak vâciptir.

Ümmet “ Kiminle meşveret edelim?” dediler de, peygamberler “ Mukteda olan akılla” diye cevap verdiler

Nefsini kadın bil, hattâ kadından da beter. Çünkü kadın cüzüdür, nefsinse şerrin küllü! Nefsinle meşveret edersen o aşağılığın dediğine uyma, aksini yap;

Hatta Nefsin sana namaz kıl, oruç tut diye emretse bile, nefis hilecidir, o emriyle bile sana bir hile kuracaktır.

Yapacağın işde nefsinle meşveret etmek ve ne derse aksini yapmak kemaldir.

Akıl, başka bir akıldan kuvvet bulur.Şeker kamışı, şeker kamışından kemal kazanır.

Ben, nefsimin hilesinden neler gördüm neler.. sihriyle akıl ve temyizi bile giderir Sana vaatlerde bulunur da binlerce kere bozar.

Ömrün, sana yüzlerce yıl mühlet verse nefis, her gün yeni bir bahane bulur, sana mÂni olur; Soğuk vaatleri sıcak bir surette söyler.

nefis öyle bir sihirbazdır ki insanı kıskıvrak bağlar Fakat ejderha da, yılan da senin elinde asâ kesilir,

ey Musa’nın canını bile sarhoş eden, Allah, sana “ Onu al, korkma, ejderha elinde asâ haline gelecek” hükmünü vermiştir

Ey padişah, haydi, Yedi Beyzâyı göster.Kara gecelerden yepyeni bir sabah meydana getir.

Bir cehennem yandı, alevlendi. Ona üfür ey nefesi, denizin nefesinden üstün ve artık olan!

Fakat zafer için yardımcısı Allah olmayan kişiye gelince: Ona tavşan bile erkek aslan görünür!

Vay uzaktan yüzü bir görür de gururlanarak, savaşa girişirse Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.

Kör Firavun da erlik gösterip o
denizin içine at sürdü. Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür

Göz Allah yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak

Ey felek, Allah’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!

Bir veli sana gayb’a ait yüz binlerce sırrı apaçık söylese bile Sen de o anlayış, o bilgi olmadıkça fışkıyı öd ağacından ayırt edemezsin.

Veliyi meşhur eden yine velidir. Veli, kime dilerse nasip verir Fakat deliliğe vurdu mu kimse akıl edip de onu anlayamaz

Bir hırsız, körden bir şey çaldı mı kör, onu bulabilir mi hiç? Hırsız, gelip ona çatsa bile kör, hırsız kimdir? Ne anlasın?

Bilgili köpek yaban eşeği avlar, bilgisiz köpekse köre kasteder.
Köpek bile, ilim öğrenince kurtulur

Köpek bile, ilim öğrenince
azgınlıktan kurtulur, ormanlarda helâl hayvanlar avlar.

Köpek bile âlim olunca savaşta çevikleşir.. köpek bile ârif olunca Eshâb-ı Kehif’ten olur

Körün tanıyamaması, gözü olmadığından değildir; bu, onun bilgisizlikten sarhoş olması yüzündendir.

Bizim ise Hak’tan gayrı her şeyden haberimiz var da Hak’tan haberimiz yoktur. Tehditçilerden bihaberiz

Hırsızı yakalayıp, sıkıştırmak, çaldığını çırptığını söyletmek cihadı ekberdir.

O , önce senin gözünün sürmesini çaldı. Onu elde ettin mi, yine gözlerine nur gelir.

Gönül’ün kayıp malı olan hikmet kumaşı, ehli dilden elde edilir.

Kör olan gönül, canı, kulağı,gözü olsa bile hırsız Şeytan’ın izini bulamaz, onu elde edemez.

Çıplak adamdan rehin alabilir misin sen?

Yarabbi , bu ihsan bizim işimiz değil. Senin lûtfun, gizli lûtfe yol göstericidir.

Ey düşkünlerin ellerini tutan, elimizi tut. Bizi al.. perdeyi kaldır, perdemizi yırtma.bağı kim çözebilir?

Ey muhabbet ihsan eden muhabbetli Allah, böyle sağlam bir kilidi, senin fazlından başka kim açabilir?

Biz kendimizden vazgeçer, yüzümüzü sana tutarız.Çünkü sen, bize bizden yakınsın. Bu dua da senin öğretmenledir

Mustafa’nın nur bağışlayan huzuru
Her yanı aydınlatan Peygamber’in himmeti hürmetine duayı hatırla

Daima günaha duruyordum. Denize düşenin yılana sarılması gibi önüme ne gelirse sarılıyordum

onlar bile ahret azabını o kuyuda çekmek istediler. İyi de ettiler, tam yerinde bir işti.

Dumandan çekilen zahmet ateşe nispetle elbette kolaydır, Ahiret âzabına imkân yoktur. Onun yanın da dünya azabının ehemmiyeti olamaz.

Ne mutlu o kişiye ki savaşır, çabalar, bedenine azap eder.
O cihanın azabından kurtulsun diye bu azap çekme ibadetine katlanır.

ey kutlu, ey kokusu güzel ve mübarek Peygamber ;

Kendi kökünü kendin kazıp sökme.

Ey zayıf karınca, senin ne takatin var ki böyle bir yüce dağı yüklenmeye kalkışıyorsu

Bu cihan bir çöldür, sen Musa’sın. Biz de günahımız yüzünden çölde iptilâlara uğramış kişileriz.Musa’nın gönlü bizden razı olsaydı, bu çöle bir yol, bir uç bulunurdu.

bizden tamamıyla usanmış olsaydı hiç yemeğimiz gökten gelir miydi?
Bir taş parçasından kaynaklar coşar mıydı, çölde canımızı kurtarabilir miydik?

bizden tamamıyla usanmış olsaydı
yemek yerine üstümüze ateş yağar, konduğumuz konakta alevlenir, yanardık.ey aziz Allah, bu senin lütfundan,

ey aziz Allah Bizim ahitlerimiz yüzlerce, binlerce defa bozuldu. Fakat senin ahdin dağ gibi , yerinden bile oynamıyor.

ey aziz Allah Bizim ahdimiz saman çöpüne benzer, her çeşit rüzgâra karşı zebundur. Senin ahdinse dağ gibi, hattâ yüzlerce dağdan da kuvvetli.

ey aziz Allah O kuvvet hakkı için bizim renkten renge girişimize acı!
rüsvay oluşumuzu gördük,
Padişahım, bizi imtihana çekme.

ey kerem sahibi ve yardımı istenen Allah, ayıplarımızı kötülüklerimizi gizli bırak.Sen cemalde, kemalde sonsuzun; biz eğrilikte sapıklıkta sonsuz!

ey kerem sahibi Allah, Şu aşağılık kişililerin kötülükteki sonsuzluğunu sonsuz lütfunla, ört. Aman elbisemizden tek iplik kaldı. Bir şehirdik, tek bir duvarımız yerinde
Ey sahibimiz, şu kalanı koru, da Şeytan, tamamıyla sevinmesin.

lütfun hakkı için Yarabbi Madem ki kudretini gösterdin, merhametini de göster, ey et ve yağ parçalarına
merhametler ihsan eden Allah.

Eğer bu dua gazabını arttırıyorsa ulu Allah, sen bize bir dua öğret.
Nitekim Âdem cennetten çıkınca ona tövbe etmeyi nasip ettin de kötü Şeytandan kurtuldu.

Şeytan kimdir ki Âdemden üstün olsun ulu Allah kâfirin hem müminin yaratıcısıdır küfür de Allah’lığına şahittir, iman da. İkisi de ona secde eder.

Fakat bil ki müminin secdesi dileyerektir. Çünkü mümin, Allah rızasını arar, maksadı onun rızasını almaktır.

Kâfir istemeyerek Allaha tapar ama
maksadı başkadır. Padişah kalesini yapar ama beylik dâvasındadır

Müminse o kaleyi padişah için tamir eder, makam sahibi, mevki sahibi olmak için değil

Çirkin, “ Ey çirkini de yaratan padişah, sen güzeli de yaratmaya kadirsin, çirkini de” der.

Güzel de “ Ey güzellik padişahı, beni bütün ayıplardan arıttın” der.

Peygamber Sav in hastaya duası Allah, sen bize güçlükleri kolaylaştır. Dünya yurdunda bize iyilik ver, ahiret yurdunda da.

Peygamber Sav in hastaya duası
Yolumuzu gül bahçesi gibi lâtif bir hale getir, ey Yüce Allah,

Müminler mahşerde derler ki; “ Ey melekler cehennem müşterek bir yol değil miydi? Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de.

Müminler mahşerde derler ki;
biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş. İşte burası cennet, emniyet yurdu.

Müminler mahşerde derler ki;
o aşağılık uğrak nerede Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.

mahşerde derler ki; Müminler
Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi Çalışıp, tertemiz bir hale getirdiniz; Allah için ateşi söndürdünüz:

mahşerde derler ki; Müminler
Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline soktunuz; Hırs ateşiniz hilim, bilgisizlik karanlığı ilim oldu;

mahşerde derler ki; Müminler
Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü..zehir, bal haline geldi. ateşten nefsi bir bahçe yapıp vefa tohumları ektiniz,

mahşerde derler ki; Müminler
Allah’a, çağırana icabet ettiniz, nefis cehennemine su serptiniz.
cehennemimiz de size yeşillik, gül bahçesi, ağaçlık haline geldi.”

Oğul, ihsanın karşılığı nedir? Lütuf, ihsan en değerli sevap.; Onun hükmüne, onun fermanına baş koymakta, tatlı canımızı ona peşkeş sunmaktayız.

Sevgilinin hayali, gönüllerimizde oldukça; işimiz, kulluk ve can vermedir

Halkın seni övmesini, sana yaltaklanmasını, halkın tatlı ve kandırıcı sözlerini alıyor, altın gibi cebine indiriyorsun!

Sana Padişahların sövmesi, vurması, sapıkların övmesinden daha iyidir . Padişahların tokadını ye de aşağılık kişilerin balını yeme..

Nerede bir çıplak, bir yoksul görürsen bil ki bir kâmilden kaçmıştır üstattan firar etmiştir.

Eğer ustanın dilediğine uysaydı kendisini de bezerdi, akrabasını da .
Dünyada kim ustadan kaçarsa, devletten kaçar; bunu böyle bil.

Dünyada elbisen var, zenginleştin; fakat bu âlemden gidince nasıl edeceksin?

Ahiret için de bir sanat öğren ki mağfiret kazancını elde edesin. O cihan da pazarla, kazançla dolu bir şehirdir.

Zannetmeki kazanma yalnız bu âlemdedir ve bu kazanç kâfidir!
Ulu Allah “ Bu cihanın kazancı, o kazancın yanında çocuk oyuncağıdır” dedi.

aşağılık nefis, senden fâni kazanç ister. Fakat niceye bir aşağılık şeyleri kazanıp duracaksın, bırak artık, yeter.!

Aşağılık nefis eğer senden yüce bir kazanç dilese bile bu dilekte hile ve düzen vardır

Ben ezeli lûtfa bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parça ederim.

Her haset, şüphesiz dostluktan meydana gelir. Sevgiliyle başkaları bir arada arada oturunca haset baş gösterir.

Aksırana “ Çok yaşa “ demek dostluktan olduğu gibi, kıskançlık da dostluğun şartıdır

ateşe dalmış kişiyi ancak altı ciheti yaratan Allah kurtarabilir. Küfür olsun, iman olsun.. onun eliyle dokunmadır, onundur.

Ey, ateş senin tabiatın yakmaktır, bir şeyi yakmaman mümkün değil.
Allah seni yakıcı bir hale getirmiş, bütün hırsızların üstadı etmiştir. İşte lânet budur.

Ey, ateş Nuh’un kavmi senin hilenden feryada düşmüşler, gönülleri yanmış, göğüsleri paramparça olmuştur.

Ey, ateş Lût kavminin başına taş yağmasına sen sebep oldun. O kara suyun içinde, senin yüzünden boğuldular.

Ey, ateş Nemrut’un beyni, senin yüzünden döküldü binlerce fitneler meydana getiren Şeytan! Ebulehep de senin yüzünden na ehil, oldu
Ebülhakem de Ebucehil kesildi.

Ey bu satrançta nam için yüz binlerce ustayı mat eden! Ey düşmanlık edip duran Şeytan, senin hilenden kim kurtulabilir?

Hepimiz tufana gark olmuşuz. Ancak Allahın koruduğu müstesna

Ey düşmanlık edip duran Şeytan,
Nice askerler, nice topluluklar, senin yüzünden darmadağın olmuştur!”

Kuyumcuyum ben, daima değerini verdim. İyilere yol gösteririm, kuru dalları keserim. Bu otları niye ortaya koyarım?Hayvan hangi cinstendir, meydana çıksın diye

Kurt, ceylândan bir yavru doğursa onun kurt, yahut ceylân oluşunda şüphe edilir. Önüne otla kemik koy. Bakalım hangisine adım atacak,

Bakalım hangisine meyledecek?
Eğer kemiğe gelirse köpektir, ota meylederse şüphe yok, ceylân cinsindendir.

Kahırla lûtuf, birbirine eş oldu. Bu ikisinden bir hayır ve şer âlemi doğdu.

Sen otla kemiği göster, nefis ve can gıdasını arz et. Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir. Tene hizmet ederse eşektir. Can denizine dalarsa inci bulur.Allah şahidimdir.

Ben nerede meyveli bir ağaç görürsem onu dadı gibi besler, yetiştiririm. Fakat nerede bir acı ve kuru ağaç görürsem fışkı, miskten kurtulsun diye keserim.

Kuru ağaç, bahçıvana “ Yiğit, suçsuz,günahsız niye benim başımı kesiyorsun?” der.Tohumun kötüymüş, aslın kötüymüş,

Güzel bir ağaç dalı, kötü bir ağaca aşılansa o güzellik, kötü ağacın tabiatını da güzelleştirir.”

Sen hiç kimsenin malına müşteri değilsin. Dolandırıcı müşteri olamaz. Müşteri gibi görünse bile bu, hileden, düzenden ibarettir.

Kim bilir, hasetçinin kabağında ne var? Allah düşmanın elinden bizi kurtar, feryadımıza yetiş! Ey Allah, elimi tut, yoksa kilimim elden gider.

Âdem bile hasetçi köpeğin yıldırım gibi koşuşuna karşı yaya kalmıştır.
Şeytan,onu bile cennetten yeryüzüne atmıştır

Şeytan Onun hilesine, düzenine nihayet yoktur. Onun her sözünde yüz binlerce sihir gizlidir.

Erlerin erliklerini bir nefeste bağlar; kadının erkeğin hevesini bir nefeste arttırır halkı yakıp yandıran fitneci İblis, Şeytan,

Kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişan da olsa doğruyu işitmez.öyle adama verilecek cevap susmaktan ibarettir..

Ahmakla konuşmak deliliktir.

kuyruğa meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, gözünü, aklını kör etti.
Sevdiğin şeyler kör ve sağır eder

Muaviye dedi ki: “ Seni doğruluktan başka bir şey kurtaramaz. Adalet, seni doğruluğa davet etmekte.

Yalan kalplerde şüphe uyandırır, doğru kalplere emniyet ve neşe verir “

Gönül, yalan sözden istirahat bulmaz. Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez.

Doğru söz kalbe istirahat verir.

Doğru sözler, gönül tuzağının taneleridir.

Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını almaz.

gönül ağrıdan illetten salim olursa, yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar.

Âdem’in buğdaya hırsı artınca bu hırs, gönlünden sıhhati, selâmeti kapıp götürdü. yalanına kulak astı, aldanıp öldürücü zehri içti.

Gönlüne hâkim olmayan, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl hükmedebilir?

Gönlüne hâkim olmayan işin hakikatini bilen iki kişi arasında bir cahilden başka bir şey değildir

Kasıtsızlık, bilgisizi âlim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir hale sokar, zulüm haline koyar.

Sen rüşvet almadıkça kör değilsin, fakat tamah ettin mi körsün, kul köle kesilirsin”

Ben herkesten, tabiatında, huyunda ne varsa, neye sahipse onu ararım.
Sirkeden şeker lezzetini aramam.

Karı tabiatlı erkeği asker yerine saymam

Cemaate yetişesin, devletli Peygamber’in ardında namaz kılasın.

Eğer namaz fevt olsaydı, vakit geçseydi cihan nursuz, kapkaranlık kesilecekti. Bu ziyandan bu dertten ağlayacak, gözlerinden kâselerle yaş dökecektin.

Herkes, ibadetten bir zevk alır, bu yüzden de bir an bile sabredemez, ibadette bulunur.

Düşmanın; işi, gücü hile ve kinden ibarettir”

padişah, seni huzuruna çağırmış, sonra tekrar eşiğe sürmüşse, bil ki suç ettin. Bilgisizlikle cebre yapışır.
Kısmetim buymuş dersen neden önce o devlet kısmetin olmuştu?
Bilgisizlikle kısmetini kendin teptin.

ehil olan kişi kısmetini artırır

dostlarla olunca acı yemiş bile hoştur.

Mescide, mescittekilere iltifat et..sen aysın, biz de gece. Bir an olsun bizimle ol da. Gece cemalinle gündüze dönsün, ey cemali
geceleri aydınlatan güneş.!”

Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer dostlar. Uzaktan bak, geç. Yavrum onlar yemeye kokmaya değmez

Vefasızlara gitme. Onlar yıkık köprüdür. Bilgisiz biri oraya ayak basarsa köprü de yıkılır, ayağı da kırılır.

Asker, nerede bir bozgunluğa uğrarsa, iki, üç karı tabiatlı adamın yüzünden uğrar.

O, karı tabiatlı erkek gibi silahlanıp savaş safına girer. Diğerleri dost diye ona güvenirler. Fakat savaş zahmetlerini gördü mü yüz çevirir. Onun kaçışı kuvvetini de kırar.

O merhametli, şefkatli Peygamber hileleri süt içinde kıl görür gibi birer, birer görüyordu. Fakat lûtuf sahibi Peygamber, kılı görmemezlikten geliyordu..Allah, “ Peygamber, . Neticesi savaş bile olsa onların hıyanetlerini açığa vur” dedi

Yalancı, dolancı adam, dinde vefakâr olmadığından her an yeminini bozar.

Doğruların yemin etmeğe ihtiyaçları yoktur.

Ahdi, misakı bozmak, ahmaklıktandır.

Yeminine vefa etmek ve yemininde durmaksa temiz kişinin işidir

doğru ve temiz kelâm hakkı için o mescidi kurmamız Allah rızası içindir.


hiçbir hilemiz, düzenimiz yok Allahı anacak, doğru bir yürekle Allah’ya ibadet edeceğiz” dediler

Hak, kulaklarınızı mühürledi de Allah sesini duymuyorsunuz.Allah yemine siper demiştir Savaşçı
siperi elden bırakır mı?

Münafık kişilerle dost olmanın şomluğu mümini de onlar gibi çirkinleştirdi, âsileştirdi.

Ey gizli şeyleri bütün inceliğiyle bilen Allah, beni küfrümde ısrar eder bir halde bırakma.

Mecaz ehlinin çalışıp çabalamasını araştırsan görürsün ki soğan gibi kat, kattır. Fakat her katı, daha içsiz, daha boş.

doğruların her işi öbüründen daha iyi, daha yerindedir. yüzlerce gayret kemeri kuşanmışlardı

Onlar, Eshab-ı Fil’e benziyorlardı. Habeşistan’da bir Kâbe yapmışlardı da Allah, Kâbelerine ateş vurmuştu.

Dinde kara yüzlü olanların hileden düzenden,savaştan başka bir şeyleri yoktur

Doğru olmasaydı yalan olur muydu hiç? O yalan, doğrudan nurlanır

Âlemde her şey ayıpsız olsaydı, ticaret edenlerin hepsi aptal olurdu.
Bu taktirde kumaş tanımak pek kolaylaşırdı.

Madem ki ortada ayıp yok, ehil ne oluyor, nâehil ne oluyor?Her şey hak demek ahmaklıktır, fakat her şey bâtıl diyen de şakîdir.

Peygamberlerin tacirleri kâr ettiler; renk ve koku tacirleriyse ziyan!

Yılan, güzel mal gibi görünür. İki gözünü de ovuştur da iyice bak

Şu göğe defalarca bak. Çünkü Allah “ Ona bir kere daha dön de bak” buyurdu.Bu nurani tavana bir kere bakmakla kani olma, defalarca bak, “ Bir çatlak görebilir misin?”

Allah, sana “ Bu güzel göğe ayıp arayan kişi gibi defalarca bak dedi
fark edip anlayarak beğenmek için bilir misin. Ne kadar bakmak gerek!

Tortuyu süzmek, sâfı meydana getirmek için aklımızın ne kadar zahmetler çekmesi lâzım.

Bütün bunlar, korku, açlık azlık hastalık hepsi can nakdinin meydana çıkması içindir. Vaitlerle tehditler, bu birbirine karışmış olan iyi ve kötüyü ayırt etmek içindir.

Ey Musa’nın anası, Musa’ya süt ver, belâyı düşünme, suya at!

Doğru ve benzer bir nişane verirlerse inanırsın, şüphen kalmaz.
O nişane, hasta canına şifa olur, benzinin rengi yerine gelir, iyileşir,

Doğru nişane verirlerse kuvvetlenirsin. Gözün ışıklanır, ayağın tutar, yürür.. cismin can olur, canın tamamıyla ruh kesilir.

Yalancı da doğrucuyla yoldaş olunca yalanı, ansızın doğru olur

Allah’a ibadet için namaza durmuşlar, rükû ve sücuda koyulmuşlardı. Her biri niyet edip tekbir alarak huzur ve huşuyla namaz kılmaktaydı.Ne mutlu

Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbını görür.

Kim birisinin ayıbını görürse o alınır, o ayıbı kendisinde bulur

insanın yarısı ayıptandır,

Madem ki başında onlarca yara var, merhemini başına vurmalısın

Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birin de

İblis, yıllarca iyi anılarak yaşadığı halde nihayet bak, nasıl rüsvay oldu, adı ne oldu? Yüceliği tanınmıştı; aksiyle tanındı, yazık

Merhamet sahibi Allah, Nûh ve Hûd kavimlerinin helâkini bize gösterdi; Biz korkalım, ibret alalım diye onları kahretti. Ya aksi olsaydı vay haline

Lûtfet, bizi himmetle sonunda biz de velilerden olalım

Ey sapıklara karışan, ne helâli? Senin kanından başka helâl göremiyorum.

Çare Allah’dandır. Lokmandan değil.. çare dindendir puttan değil!

Ey aşağılık dünyaya sabredemeyen bu yeryüzünü güzel bir Allah sıfatlarını görmedikçe ekmek bile yesem boğazımda kalır

Allahı ummadan bu suyu bir an bile kim içer? Ancak öküz ve eşek!..

Allahı ummadan suyu kim içer?
Hayvan gibi olanlar, hatta ondan da aşağı düşmüş bulunanlar, hileyle pis, murdar, kokmuş kişiler

Elif gibi hiçbir şeyi yoktur Allah yargılayıcıdır, merhametlidir

Ey elimde ekmeğim yok diye gamdan ölen, Allah yargılayıcı ve merhametliyse ya bu korku ne

İhtiyarlayınca insanda iki yüz türlü illet peyda olur.”Be herif, Allah her derde bir derman verdi, bunu bilemiyor musun?

Allah her derde bir derman verdi, bunu bilemiyor musun? Sen ahmak bir eşeksin,bilgin de kıt,

Doktor cevap verdi: “ Ey yaşı altmış, işi bitmiş adam, bu kızgınlık, bu hiddet de ihtiyarlıktan!” Vücudun yıpranır, sabır azalır da İki çift söze bile tahammül edemez,

Ancak Allah sarhoşu olan ihtiyar müstesna. O tertemiz bir yaşayışa sahiptir. Zâhiren ihtiyardır ama hakikatte çocuk.

Zaten o veli ve nebi nedir ki Cennet, cehennem.. hepsi onun cüzileri. Ne düşünürsen, O düşünceden üstün.

Ne düşünüyorsan yokluk kabul ed, fakat düşünceye sığmayan yok mu? İşte Allah odur.

Uluların gönülden başka Mescidi yoktur.

Herkesin secdegâhı olan velilerin gönül mescitlerinde Allah vardır.

Allah erinin gönlü derde düşmedikçe Allah, hiçbir milleti rüsvay etmemiştir.

Baba, seni nereye götürüyorlar? Nihayet seni toprağın altına yatıracaklar. Öyle bir dar, öyle bir elemli eve götürüyorlar ki orada ne halı var, ne hasır.

Yahudilerin canı dar ve karanlıktır; muhabbet ihsan eden Allah’nın zevkinden mahrumdur.

Ey şuh ve neşeli can, dirisin, diri oğlusun. Bu dar gönül mezarında nefesin daralmıyor mu?

Sen vaktin Yusuf’usun, gökyüzünün güneşi. Bu çölden, bu zindandan çık yüzünü göster

Yunus, balık karnında pişti bu belâdan ancak tespihle kurtuldu.
Balık karnında tespih etmeseydi kıyamete kadar o hapiste, o zindan da kalırdı.

Yunus Allaha tespih ettiği için balıktan kurtuldu, yoksa hazm olur, yok olup giderdi.

Sabretmek, canının tespihleridir. Sabret, asıl doğru tespih odur.
O derecede hiçbir tespih yoktur.

Sabır, sıkıntının, darlığın anahtarıdır.”

Sabır, sırat köprüsüne benzer, cennet se öbür tarafta.

Ey azıcık bir şeyden kırılan sırça gönüllü, sen sabrın zevkini ne bilirsin? Hele o güzele ulaşmak için çekilen sabrın lezzetini

Savaş zevki, kudret ve kuvvetli ere göredir, karı tabiatlı adamsa ancak zekerden zevk alır.

karı tabiatlı adam Zekerden başka ne dini vardır, ne zikri; o düşünce , o adamı ta aşağılık yere kadar çekip götürür.

Yoksulların âlemlerinden korkulur mu? O âlemler lokma elde etmek için bir yoldur.

İnsanların suretleriyle mânaları da işte böyledir. Dışardan adam görünürler, içerden melûn Şeytan

Usta bir okçu görüp korkarak yayını çekti. Onu vurmak isterken atlı bağırdı: “Ben cüssece iriyim ama zayıf bir adamım. Sakın iriliğime bakma, savaş zamanı kocakarıdan da aşağıyım.

Nice adamlar vardır ki erkek olmadıklarından ellerinde kılıç olduğu halde karşıdakine silâhla tepelenmişlerdir.

Rüstemlerin silâhını bile kuşansan ehli olmadıktan sonra canından olursun.

Senin silâhın; hilen, düzenindir.Hem senden doğar hem canına kast eder hileden madem ki fayda elde edemedin, hileyi bırak da devletlere kavuşasın

Melekler gibi “ Allahım, bizim bilgimiz, ancak senin bildirdiğin bilgidir, başka bir şey bilmiyoruz de

Dünya hikmeti, zannı, şüpheyi artırır, din hikmetiyse insanı feleğin üstüne çıkarır

Şeyh, ümit ve korku gibi gönüllere girer, yürür. Cihan esrarı ona gizli değildir.

Ey sermayesizler, gönül sahiplerinin huzurunda gönüllerinizi koruyun Ahmet, bu koku için vaizlerinde daima “ Gözüm namazda ışıklanır” buyurdu

Gözün görüşü, söz söyleme kabiliyetini artırır. Gözdeki aşk da doğruluğu.

Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır, bu suretle duygulara zevk, munis olur.

Sen de duygu koyunlarını sür, Allah yazısında yay, otlat. Da orada sümbül ve ağustos gülü yesinler,

Ahmed’in aklı kimseden gizli değildir, herkes onun akıl ve kemal sahibi olduğunu bilirdi. Fakat vahiy ruhunu her can anlayamadı.

Vahiy ruhuna münasip şeyler de var,fakat onları akıl anlayamaz. Çünkü o ruh pek yücedir.

Akıl, o ruhun işlerine gâh delilik diye bakar, gâh şaşkınlık diye
Hızır’a göre alelâde olan işler Musa’nın aklını şaşırttı, Musa onları görünce bulandı.

Hızır’a göre işler Musa’ya aykırı göründü. Çünkü Musa o hale sahip değildi. Musa’nın aklı bile gayp işlerine ermezse, ey ulu kişi, bir farenin aklı nedir ki bu işlere ersin

Fakat hakikat bilgisine müşteri, Allah’dır. Bu bilgi sahibinin pazarı daima işler, daima parlar.

Âdem, senin dersin her şeyin adını haber vermektir. Haydi, Allah sırlarını kıldan kıla anlat.

Kısa görüşlü, daima halden hale giren, renkten renge boyanan ve temkini bulunmayan, Kişiye fare dedim, çünkü yeri, yurdu topraktır.

Farenin de geçim yeri topraktan ibarettir.Fare gibi nefis, ancak lokma ufalar. Allah fareye de miktarınca akıl vermiştir.

Eğer âlemin yeryüzüne ihtiyacı olmasaydı âlemlerin Rabbi, yeri yaratmazdı.

Bu titreyip duran yeryüzü, dağlara muhtaç olmasaydı Allah, o heybetli dağları halk etmezdi.

Göklere de ihtiyaç olmasaydı yedi kat göğü yoktan meydana getirmezdi.

Güneş, ay ve şu yıldızlar, ancak ihtiyaç yüzünden zuhura geldi

Yürü, çabuk ihtiyacını arttır da Allah’ın kereminden cömertlik denizi coşsun

Köstebeğin yemek içmek için göze ihtiyacı yoktur. Onun için Allah onu gözsüz yarattı.

Köstebek, gözsüz de yaşayabilir. Ter-ü taze toprakta göze ne ihtiyacı var?Allah’nın gül bahçesinde her an bülbül gibi yüzlerce nağme çıkarır.


beni çirkin sıfatlardan kurtaran, cehennemi cennet haline getiren
Allah gül bahçesinden yüzlerce nağme çıkarır.

Bir yağ parçasına aydınlık bahşetmekte, bir kemiğe işitme kabiliyeti vermektesin ey gani Allah

Eğer su, yerden yere gitmiyorsa, eğer su akıp durmuyorsa Edebe riayet et. Büyükler hakkında böyle zanda bulunmak yaraşmaz.

Melekler, Âdeme secde ettiler; çünkü onun canı, meleklerinkinden üstündür.

Üstün olmasaydı Melekler, Âdeme
secde ederler miydi? Üstün olanın daha aşağı mertebede bulunana secde etmesini emretmek doğru bir şey değil değildir, yaraşmaz.

Hey yüzünü yıkamamış pis herif, neredesin sen ? kiminle kavgaya girişiyor, kime haset ediyorsun?!

Kötü nedir? Aşağılık ve muhtaç bakır, Şeyh kimdir? Ezel denizi

Ateşi daima su ile korkuturlar. Fakat suyu hiç ateşle korkutabilirler mi?

Huzurdan uzaksan bari dost ol, çabucak nedamet getir, işe güce koyul, Da o yoldan sana da bir rüzgâr essin.

Rahmet, suyuna neden hasetle mani oluyorsun?Allah kerimdir. Bir âcizi de suçlu tutacak değil

her şey, zıddı ile meydana çıkar. Bembeyaz kazanın beyazlığı ütünde o kara is berbat bir şekilde kendini gösterir.

bir adam ,günahta ısrar eder
kötülüğü sanat edinir düşünce gözüne toprak saçar tövbe etmeyi bile aklına getirmez; o suç gönlüne tatlı gelir nihayet dinsiz olur gider.

Beyaz bir kâğıda yazı yazarsan o yazı, kâğıda bakar bakmaz okunur.
ama iyi anlaşılmaz, insan yanılabilir.

o karalanmış kâğıt üstüne kara yazı yazıldı mı her iki yazı da körleşir, hiçbir mânası kalmaz.

Şu halde her şeye çare bulan Allaha sığınmaktan başka ne çare var?

Bakırın ümitsizliğine iksir, ancak onun nazarıdır.

Ümitsizlikleri ona arz edin de devasız derdinizden kurtuluverin!

Oruç tutmak da dua etmekte
Namaz kılmakta, zekât vermekte ibadetlerde bulunmakta. Ne güzel ibadetler ediyor, ne hoş işler ediyor

Oruç tutmak da dua etmekte
Namaz kılmakta, zekât vermekte
Fakat ruhu zerre zevk duymuyor.
Ne güzel ibadetler ediyor, Fakat tat yok. iç, yok. Cevizler çok içleri boş!

İbadetlerin netice vermesi için zevk gerek.. tohumun ağaç olması için iç gerek! İçsiz tohum, fidan olur mu?

Eğribakan kişinin gözü daima eğri ve aykırı görür.

Gündüz Mustafa gibi, gece Ebuleheb gibi! Gündüz adı Abdullah ,gece elinde kadeh, nezübillâh!”

O varlık, Allah nuruyla dolu, hem de dudağına kadar. Ten kadehi kırılmış, mutlak nur kalmıştır

Güneşin nuru, pislik üstüne düşmekle pislenmez, yine nurdur
Zaruret vakti her pis, temiz sayılır. İnkâr edene lânet, başına toprak!

Şarabı arıttın, bizim canlarımızı da kötü huylardan arıt, tebdil et Cihan, baştanbaşa ağız, ağıza kanla dolu olsa Allah kulu yine ancak helâl yer.

Allah razı olsun,bilirsin ki pis çocuklar, nereye varırsa orasını pislerler.”

Allah, büyükler pis şeyleri temiz etmiştir.Hakk’ın lûtfu, bu yüzden secdegâhımı, ta yedinci kat göğe kadar arıttı” diye cevap verdi.
Kendine gel, kendine.

Padişahlara hasede kalkışma. Terk et hasedi.Yoksa âlemde sen de bir iblis olursun.


Veli,zehir yese bal olur..

Ebabil kuşlarında Allah kuvveti vardı. Yoksa bir kuşcağız nasıl olurda bir fili helâk edebilirdi?

Koca bir orduyu bir kaç kuş kırıp geçirdi kudretin Allah’dan olduğunu bil.

Eğer şüpheye düşersen yürü fil suresini oku Madem ki peygamber değilsin, yola düş de günün birin de kuyudan kurtulup yüce bir makama erişesin.

Sultan değilsen yürü, raiyet ol. Kaptan değilsen gemiyi öyle alabildiğine yürütme.

Ticarette kâmil değilsen yalnız başına dükkân açma; yoğrulup kemale gelinceye dek birisinin hükmü altına gir.!

Susun, dinleyin” emrini işit, sükût et. Madem ki Allah dili olamadın, kulak kesil

Kötü huy, âdet edindiğinden dolayı sağlamlaşır, yerleşir. Seni ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın

Toprak yemeye alışırsan kim seni bundan menetmeye kalkışırsa onu düşman sayarsın.

Puta tapanlar, bu tapmayı huy edindiklerinden men edenlere düşman olmuşlardır.

İblis, ululanmayı huy edinmişti de eşekliğinden Âdem’i kendisinden aşağı gördü.

İblis eşekliğinden Benden daha ulu başka birisi yok ki. Benim gibi bir kişi, ona secde eder mi?” dedi.

Şehvet yılanını önceden öldür. Yoksa hemencecik ejderhalaşır.

Fakat herkes, yılanını karınca görür.

Sen kendini bir gönül sahibine sor!

Bakır, altın olmadıkça bakırlığını; gönül padişah olmadıkça müflisliğini bilmez

Dervişin gönlü dertlenir dertlenmez hemen denizin her tarafından, Yüzbinlerce balık baş çıkardı. Her birinin ağzında bir inci vardı.

yoksullar hakkında hiç kötü zanna düşmedim. Onlar öyle lâtif, öyle nefesleri hoş kişilerdirki
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Mevlana Divanı kebir


şükrü can önsöz

Hak aşıkları için aşkını bana veren Cenab-ı Hakka hamd ü senalar. Aziz Peygamber Efendimize salatü selamlar

Büyük Dîvan" anlamına gelen Divan-ı Kebîr Hz. Mevlana'nın heyecanla, gönül coşkunluğu ile söyledigi ilahî aşk şiirlerini toplayan kitabın adıdır.

Hz. Mevlana'nın ilahî aşk şiirlerini toplayan kitabın adıdır.
Divan-ı Kebîr Beyit sayısı altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamının iki mislidir.

Divan-ı Kebîr Hz. Mevlana'nın ilahî aşk şiirlerini toplayan kitabdır altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamının iki mislidir. Çünkü Mesnevî
25 bin 31 beyit iken oluşur
Halbuki Dîvan-ı Kebîr'in beyit sayısı elli bine yaklaşır

Bilindiği gibi dîvan îslamî edebiyat'ta şairlerin yazdıkları kendi şiirlerini alfabe sırasıyla bir araya getirdikleri kitabın adıdır.adlarıyla birlikte söylenir
mesela Dîvan-ı Bakî, Dîvan-ı Fuzulî, Dîvan-ı Hafız diye

Dîvan şiirinde her gazelin son beytinde muhakkak şairin adı geçerdi. Mevlana gazellerinin sonlarında, kendi adı yerine hep Şems adını bazen da "Hamuş" lakabını kullanmıştır

Mevlana gönül verdiği Tebrizli Şems adını öne almış eserinde onun adını kullanmıştır Bazıları Divan-ı Şems-i Tebrîzî kitabında ki şiirleri Şems'in yazdığını zanneder Hz. Şems'in şiiri yoktur onun sadece Makalat adlı bir kitabı vardır.

Mevlana Şems'le buluşmamış olsaydı, o coşkun, heyecanlı şiirleri ihtiva eden Divan-ı Kebîr de meydana gelmezdi.

Nitekim Hz. Mevlana "Tebrizli Şems bana iskender gibi, taç, taht, saltanat, verdi de ben mana ordusunun baş
kumandanı oldum." demiştir

Mevlana ile Şems'in birbirlerine karşı duydukları ilahî sevgide
Şems Mevlana'da kendini gördü. Mevlana da Şems'de kendini gördü, onlar birbirlerine ayna oldu hakikatını gördüler

Onlar birbirlerine aşık oldular. Yanlış anlaşılmasın, ne Şems Hak'tır, ne de Mevlana; her ikisi de birer kuldur, ancak Hak'tan da ayrı değillerdir."

arif bir şairin dediği gibi, "Allah adamları haşa Hak değillerdir ama Hak'tan da ayrı değillerdir."

Baba Kemal Hocendî ne güzel söylemiş, "Hak aşıkları, erenler gittiler, aşk şehri boş kaldı diye düşünme, dünya Şems-i
Tebrîzîlerle doludur amma, Mevlana gibi bir kişi nerede ki hakikatı görsün."


Dîvan-ı Kebîr'in tamamı Abdulbaki Gölpınarlı merhum tarafından yedi cilt halinde Türkçe tercüme edilmiş Kültür Bakanlığı'nca yayınlanmıştır

Dîvan-ı Kebîr'den, Rusça ve Japonca'ya kadar bir çok dünya dillerine seçme ve tercüme yapılmıştır.

Mevlana Dîvan-ı Kebir'deki şiirlerini islamî edebiyattaki nazım şekillerinden olan gazel şeklinde söylemiştir

bir gazeli okurken aynı gazelde çeşitli konulara değinilmesine şaşmamalıyız. Her beyiti okumak, mana derinliğine varmak ve düşünmekle onun zevkine varılır.

Ariflere göre mey (şarap) gam ve kederden eser bırakmayan Allah sevgisidir. Buna Mansur şarabı, aşk şarabı, Hak şarabı da denir.

Hz. Mevlana şiirinde, "Ben şunu bunu bilmem, ben ilahî aşk kaderiyle mest olmuşum der

Gerçekten bu kainatı yaratan, akıl almaz güçte olan o büyük varlığa hayran olup kalmak varken, ben şuna inanıyorum, sen şuna inanıyorsun diye birbirimizle niçin çekişiyoruz

Bizim bu kainatı yaratan, büyük yaratıcının yaratma gücü karşısında hayran olmaktan ve şaşırıp kalmaktan başka çaremiz yoktur.

şunu bunu düşüneceğimiz yerde kainatı yaratan büyük yaratıcının yaratma gücünün eşsizliği karşısında hayran olmaktan ve şaşırıp kalmaktan başka çaremiz yoktur.

0 ne büyük yaratıcıdır, 0 ne kudretlidir. 0 ne güzeldir
birbirimizle çekişeceğimiz yerde, aşk içinde yalnız onun hayranı olalım.


Hz. Mevlana şöyle söyler. "Ben sözü aşkla söylüyorum. Çünkü dersi aşktan alıyorum.

Hz. Mevlana Ben canımı onun önüne koyuyorum armağan ediyorum, o pek azını kabul eder, her şeyi kabul etmez

Hallac-ı Mansur ve Bayezid-i Bistamî gibi velîler ilahî aşk ile coştukları zamanlar öyle sözler söylerler ki, bu sözler şekilde kalan ve dine erişemeyen bazı kişilerce şeriata aykırı görülmüş

Sade şekilde kalan ve hakikate
Erişemeyen kişiler büyük velilerin aşk ile söylediği sözleri şeriata aykırı görerek Ben Hakk
ım diyen hallacı Mansuru asmış kendinde Hakk'ı bulan Seyyid Nesîmînin derisini yüzmüştür.

Mevlana Biz sevgili ile beraber oturmuşuz da sevgili nerede deyip durmaktayız

Hz. Mevlana Enel-Hak dediği ve gerçeğe işaret ettiği için halk anlamadı da Hallac'ı dar ağacına çekti.

Hallac sağ olsaydı sırlarımın azametinden ötürü o beni dar ağacına çekerdi." demiştir
Mevlana

Mevlana Her gazelin arkasından gönlüm söze tövbe ediyor; bir daha söylemiyceğim diyor amma, Allah'ın dileği gönlümün yolunu kesiyor,
gönlün tövbesini bozuyor

Hz. Mevlana Beni yokluktan var eden, beni yaratan her an beni söyletmededir. Sonunda beni söyleten kerem buyurdu, bütün söylediğim sözler 0 oldu

Divan-ı Kebîr, Bazen ona av derim, bazen bahar derim, bazen ona şarap adını takarım, bazen de mahmurluğum derim.

Hz. Mevlana da "Ben aşkı olmayan kişinin insanlığını inkar ederim."

Dîvan-ı Kebîr, şiirler aşk ile, kendinden geçmiş bir velînin gönlünden gelen sesleridir Bu sesler bazen insanı şaşırtır hiç bir şiirde duyulmayan manevî zevkler verir.

Bu aciz kulu, hayırla yad
etmenizi, hatalarını hoş görmenizi ve ruhuna Fatiha okumak lütfunda bulunmanızı niyaz ederim.

Ey tanıdığım ve tanımadığım sevgili dostlar Ey hikmet ve hakikati seven Hakk aşıkları!
Cümlenizi hürmetle, sevgiyle selamlar sağlık esenlik manevî zevkler, temennî ederim.

Mevlana

Bize doğru yolu bulduran, bizi bu nimetlere kavuşturan Allah'a hamd olsun.

Eğer Cenab-ı Hakk, bize doğru yolu göstermeseydi, biz, bu yolu bulamazdık.

Allah'ın rahmeti, peygamberi ve peygamberlerin en büyüğü, efendisi Muhammed(s.a.v.)'e ve onun kerem sahibi olan soyuna, sopuna olsun.

şunu iyi biliniz ki, bu sözler rühanî sırlardır. Hakk'a gönül verenler için Nüh'un gemisidir. Kutsal nefeslerdir. Ruha hoş gelen esintilerdir. Rabbanî ilhamlardır.

Seher vaktindeki feyzler gönül gözünü açan Noksanlardan münezzeh olan Allah'tan gelen Eşi bulunmaz işaretlerdir.

Noksanlardan münezzeh olan Allah'tan gelen ibareler Gayb denizinin iri incileridir Aşıklar Dîva-nı'dır. Manevî zevklerin kaynaklarıdır.Gönüllerin ışığıdır

Aşıklara, ariflere makbul olan gerçek sözler Huzur ehlinin anahtarıdır. hür kişilerin makamlarıdır. Kalb sahiplerinin kalplerinin kalbidir.

Gönül bahçelerinin çiçeği
Allah'ı seven, kötülüklerden sakınan erlerin Bu sözleri
boyunlara gerdanlıktır Hakk'ın Zülfikar'ıdır

Hakk'tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar; senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar.

Ey gönül, işlediğin suçlara, kusurlara karşılık, Hakk'tan özür dilemek için ne düşünüyorsun?

O'ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hata kusur cefalar görünmede

O'nun tarafından, keremler, senden ise, manasız aykırı işler; O'ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar,

Senden bunca haset, bunca kötü düşünce, bunca dedikodu. O'ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.

Yaptığın kötülüklerden, işlediğin günahlardan pişman olup da, candan Allah de

candan Allah dediğin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetişen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O'dur.

İşlediğin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha işlememeye karar veriyorsun,

İşlediğin günah yüzünden utandığın, kendini ayıpladığın, vicdanın sızladığı zaman düşünmüyor musun?

İşlediğin günah yüzünden kendinden utandığın zaman sana Bu duyguları veren seni pişmanlığa düşüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O'nu ne diye içinde göremiyor, hissedemiyorsun?

0, seni bazen yaratılışına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüş, altın, kadın sevdasına düşürür. Bazen de canına Hz. Mustafa'yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.

Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen o tarafa çeker, seni kötülere ulaştırır. Kurtuluş gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar.

Ey zavallı insan düşüşlerden sakın ye'se kapılma; gizli gizli çok dua et, geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kurtuluş sesi gelsin


Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.

Sevgilim belki vefa ve merhametin coşar da, kapıyı açarsın; "Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!" diye seslenirsin

ümid ile kapında oturmuş bekliyorum.Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili!

Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmuştur mest olmuşuz; başımız dönmede,

başkalarının yaptıkları işlerle ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda değil. Yeter ki senin aşkını kaybetmeyelim Yeter ki senin aşkın ebedî olsun!


İçimizde senin aşkın el çırpmada, yüzlerce başka alemler yaratmada, göklerden de ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.

Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti olduğumuz için seni bırakıp başka yere gidemiyoruz.

Sen öyle eşsiz bir güzelsin ki, Allah'a yemin ederim ki yüz
güzelliğini düşününce, hayal edince, şu gönlüm beni bırakıp gidiyor.

Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun eteğine yapışacağım, himmet isteyeceğim.

Keşke uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.
Bütün canlar, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya doğru sel gibi akıp gidiyorlar

Can denizine koşan seller çeşit çeşit. Bir sel var dağlardan hayran hayran başını taşlara çarparak, ağlayarak, heyecanla feryat ederek, can denizine doğru koşuyor, koşuyor.

Bir sel de var ki yolunu kaybetmiş, birincisi; "Allah'a hamd olsun!" demede, ikin-cisi; "La havle" okumada

Ey güneş gibi doğup, müflislere, yoksul kişilere sevgi şarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o şaraptan bize de sun!

Biz de yoksuluz, biz de şaşırdık, yolumuzu kaybettik. Nasıl olmuşsa gül, ansızın seni görmüş, şaşırıp kalmış da elbisesini yitirmiş.

Çeng senin çenginin sesini duymuş, feryada başlamış, utanıp başını önüne eğmiş.

Nıyazi-i Mısrî hazretlerinin şu şiiri bu hakîkati belirtiyor Huda davet eder elhamdülillah Bu can dosta gider elhamdülillah
Gönül durmaz elhamdülillah."

La havle vela kuvvete illa billah"; Allah'tan başka kimsede güç, kuvvet yoktur,

bir hadîsten alınan La havle". Mü'minler, şaşırdıkları, darda kaldıklan zaman La havle der

Zühre yıldızının burcunda en tali'li olan kimdir? Ney'dir. Çünkü ney, dudağını senin dudağına koymuş, senden name öğreniyor.

Çeng, sensiz kalınca fenalaşıyor, hasta, kötü bir varlık oluyor. Ney de sen olmayınca hüzünlerle doluyor, inlemeye, ağlamaya başlıyor.

senin büyüklüğünü, gücünü, kuvvetini anlatamam, senden bahsedemem, ancak senin aşk şarabınla mest olunca dilim çözülür.
80
Ey bir yerde duramayan, dinlenme nedir bilmeyen rüzgar Güle bizden haber götür

Ey Gül bahçesinden kaçıp şekerle dost olan gül, nasıl oldu da yurdundan anadan babadan, kardeşlerinden ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın

Ey Gül şekerle dost olan gül
nasıl oldu da yurdundan anadan babadan ayrıldın
ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın da şekere karıştın, 'gülbeşeker' tatlısı oldun?"

Ey gül'. Neden şekere karıştın? Aslında sen, kendin şekersin, şeker gibi tatlısın, hoşsun. Şeker olduğun için, herkesten çok sen, şekere layıksın

neden gül bahçesine karşı vefasızlıkta bulundun? Şeker de, gül de hoş, fakat vefalı olmak her ikisinden de hoş, her ikisinden de tatlı.

Ey gül, madem ki bahçeden ayrıldın sana sözüm var: 0 güzel yanağını şekerin yanağına koy da şekerden tat al, şeker gibi ol, şekere de bahçeden alıp götürdüğün hoş kokunu ver! 0 da gül gibi olsun.

Ayrılığı göze aldın bu ayrılıkta kazancın da var: yolculuğun cefasından, solup yerlere atılmaktan, çiğnenmekten kurtuldun. Şimdi 'gülbeşeker' tatlısı oldun

Şimdi 'gülbeşeker' tatlısı oldun
seni yiyenlere gönül gıdasısın, göz nurusun.

Bu yüzden artık gülden gönlünü
çek Sen bahçede dikenle beraber oturuyorsun. Akıl gibi cana yakın idin, insana karıştın. Şekerle beraber iken insanla beraber oldun. Nur oldun.

Haydi şu günahlarla kirlenmiş yeryüzünden gökyüzüne yüksel menzil menzil, konak konak onunla manen buluşma yerine kadar yürü!

Ey gül! Sen şimdi dünyaya yukarıdan bakıyorsun da, dünyadaki acaip halleri gördüğün için dünyaya gülüyorsun.

Ey kızıl kaftanlı, güçlü, kuvvetli yiğit er, ben senin hayranınım!

Kim manen Hakk'a uluşmak için merdiven isterse, belanın, ızdırabın bir merdiven olduğunu bilsin de, başına gelenlerden şikayet etmesin!

Kim manen Hakk'a uluşmak için merdiven isterse Beladan
korkmasın, canını belalara atsın!"

naralar atarak, uçuşup saçılarak gökyüzünden gül bahçelerine yağmada...

Kendine gel de, şu kaptan, gülsuyu çıkaran ustanın testisinden bir yolunu bulup ter gibi sız, o hapsedilmiş kaptan, bir ruh gibi kaç, kurtul.

Ne de talihliymişsiniz, ne de bahtınız yarmış! Benziniz gül gibi kıpkırmızı. Biz de sizin gibiydik, rüh olduk, kurtulduk. Haydi siz de rüh olun, bu kirli yeryüzünden kurtulun

Gülbeşekerden maksadımız, Hakk'ın lütfuyla bizim varlığımızdır. Varlığımız sanki demir kırıntısı, Hakk'ın lütfu ise mıknatıs! Akıl da aynadır.

Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor bakıyoruz

0 ayna bize şunları söylüyor ama kulaklar gaflet pamuğu ile tıkalı olduğu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim."

Ben çok eskiden sana gönül vermiştim, şimdi gel de sana canımı vereyim.

Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup'a gel. Ey gözlerde gizlenmiş olan îsa, sen de gök kubbenin üstünden bir görün...
Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu.

Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu.Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu.

Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yusuf artık gel! Ey îmran oğlu Müsa! Senin Hakk'a yalvarman için, ne Tur-ı Sîna'lar var! îsrail oğulları buzağıya tapıyorlar Artık Tur-ı Sîna'dan dön!... Bizi kurtarmaya gel!

Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düştü. Beden mezarında sıkıştım kaldım.

Ey rühu darlıktan kurtaran, rahata kavuşturan! Gel, beni benden, beni kurtar

Hz. Muhammed'i gözleyen gözüm, sana müştakım diyor. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." ayetinin sırrı, gel de o dağınık saçlar arasından yüz göster!"

Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nür kaynağısın ki, şu güneş senin nuruna karşı sanki akşam kızıllığı, ey bütün dünya padişahlarını geride bırakan,,

Ey azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her şeyi bilen gönül! Gel
Dünyada mevcut bütün canlar, sana karşı canlıktan çıkıyorlar, Halbuki sen, canlar canısın

cansız beden ne işe yarar?

Ben çok eskiden, sana gönül vermiştim. Gel, ey sevgili gel de şimdi sana canımı da vereyim!
Ey-sevgili, ilacım da sensin, çarem de sensin.

Ey-sevgili, ilacım da sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmuş gönlümün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden başka ne varsa yok oldu, beni kimsesiz bırakma

Ömür kervanının kalkmak üzere olduğunu duymuyor musun?
Gökyüzünden cana bir ses geldi Can da; "Ey beni çağıran yüce varlık Başüstüne merhaba, geliyorum." diye cevap verdi.

Başüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çağır da makamına kadar uçayım.

İnsan Süresi, 76/1. ayetini tefsir edenler, insan varlığının çeşitli merhalelerden geçerek nihayet bir damla meni halinde ana rahmine düştüğünü söyler

Ey bizim eşsiz misafirimiz, bizim canımızın sabrını da, kararını' da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım

0, candan da, mekandan da dışarıdadır, 0, çok üstün bir yerdedir."

Şu zindanda bulunanların, ayaklarına bağlanmış olan ağır zincirleri çözeyim, gökyüzüne bir merdiven koyayım, koyayım da can, yücelere çıksın.

Sen cana, canlar katan bir güzelsin.

cana, canlar katan güzel sen
yabancı değil şehrimizdensin. Öyle olduğu halde neden kendini garip sayıyor yabancı
gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluğa yakışır mı?

Avareliği, bir bir şerbet gibi içmişsin de kendi evinin yolunu bile unutmuşsun. Çok kötü huylu olan, Kabil'li büyücü kadın

konup göçen kervanlar, hep o tarafa koşup gidiyorlar. Senin başın nasıl oluyor da dönmüyor
Yüreğin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?

Kervan başının kervanın kalkmak üzere olduğunu haber veren seslerini duyuyor musun? 0 tarafta nice dostlarımız yol arkadaşlarımız var. Hep bizi bekliyorlar.

Şirazlı hafız Sevgiliye giden yolun menzilinde ,konduğu yerlerde nasıl istirahat edeyim
nasıl zevki sefaya dalayım ki,Can;Yürekleri bağladınızmı diye feryat edip durmada."

Bir çok insan orada hepsi de bizim sarhoşumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmişler.

Ey zavallı! Padişahın bekliyor. Haydi padişahın yanına gel." Düğünümüz dünyaya kutlu olsun!
 
Üst