Hz.Ali keremallahüvecheh hz hayatı onunla ilgili.. kaydedin

Bu konuyu okuyanlar

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
HZ.ALİ'NİN HAYATI


Resulullah'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'ı Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca 'ALLAH'ın Arslanı' ünvanıyla da anılır.

Hz. Ali küçük yaşından beri Resulullah'ın yanında büyüdü. On yaşında İslâm'ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali hemen müslüman olmuştu. Mekke döneminde her zaman Resulullah'ın yanındaydı. Kâbe'deki putları kırmasını şöyle anlatır: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamıyacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah'ın omuzlarından indim. İkimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384).

Resul-u Ekrem, en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda ALLAH'u Teâlâ'dan emir alınca onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. İkinci toplantıyı yapmasını Hz. Ali (r.a.)'ye bıraktı, Ali de bir ziyafet hazırlayarak Hasimoğullarını davet etti. Resulullah yemekten sonra: "Ey Abdülmuttaliboğulları, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiş bulunuyorum.

İçinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey'at edecek" dedi. Yalnız Ali (r.a.) kalktı ve orada Resulullah'a onun istediği sözlerle bey'at etti. Bunun üzerine Resul-u Ekrem, "Kardeşimsin ve vezirimsin " diyerek Hz. Ali'yi taltif etti.

Hz. Peygamber hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Ali'ye bıraktı ve o gece Hz. Ali, Resulullah'ın yatağını da yatarak müşrikleri şaşırttı. Böylece Hz. Ali, Hz. Peygamber'i öldürmeye gelen müşrikleri oyalayarak onun yerine hayatını tehlikeye atmış, bu suretle Peygamber'e hicreti sırasında zaman kazandırmıştır. Hz. Ali, Peygamberimiz'in kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine'ye hicret etti. Medine'de de Hz. Peygamber'in devamlı yanında bulundu, bütün cihat harekâtlarına katıldı, Uhud'da gâzî oldu. Bedir'de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı; hakim noktaları tesbit ederek Hz. Peygamber'e bildirdi. Bu mevkiler işgal edilerek, Bedir'de önemli bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı. Bedir gazasının başlamasından önce, Kureyşliler'le teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu döğüşte, hasmı Velid b. Muğire'yi kılıcı ile öldürdüğü gibi, Hz. Ebû Ubeyde zor durumdayken yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. Kendisine "ALLAH'ın Arslanı" lâkabı ve Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan ve bir de deve verildi.



Hz. Ali, Bedir savaşından sonra Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fâtıma ile evlendi. Nikâhını Hz. Peygamber kıydı. O zamana kadar Resulullah'la oturan Hz. Ali nikâhtan sonra ayrı bir eve taşındı. Hz. Ali'nin, Hz. Fâtıma'dan üç oğlu, iki kızı dünyaya geldi.

Hicret'in üçüncü yılında Uhud savaşında, müslüman okçuların hatası yüzünden müşrikler müslümanların üzerine saldırmışlar ve Hz. Peygamber de yaralanarak bir hendeğe düşmüş ve düşman onun öldüğünü yaymıştı. Halbuki o sırada döğüşe döğüşe gerileyen Hz. Ali, Hz. Peygamber'in içine düştüğü hendeğe ulaşarak, onu korumaya almıştı. İki tarafın da kazanamadığı bu savaşta Hz. Ali birçok yerinden yaralanarak gazi oldu.

Uhud savaşından sonra Hz. Ali "Benu Nadr" Yahudilerinin hainlikleri üzerine bu kabile ile yapılan savaşı bizzat idare etti. Bütün çarpışmalarda Hz. Ali kahramanca döğüşmüş ve müşriklerin en meşhur savaşçılarını öldürmüştür. Hudeybiye barışında sulh şartlarının yazılmasında o memur edildi. Hz. Ali, sulhnameyi yazmaya şöyle başladı: "Bismillâhirrahmânirrahîm . MUHAMMED Resulullah...." Ancak müşrikler bu ifadeye itiraz ettiler. Hz. Peygamber, "Resulullah" yerine "MUHAMMED b. Abdullah" yazmasını Hz. Ali'ye söylemiş fakat Hz. Ali "Resulullah" ifadesinin yazımında ısrar etmiştir.

Hz. Ali Mekke'nin fethi sırasında yine sancaktardı. "Keda" mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber ile birlikte Kâbe'deki bütün putları kırdılar.

Mekke'nin fethinden sonra Resulu Ekrem, Hâlid b. Velid'i Benu Huzeyme kabilesine gönderdi. Bu kabile ya cehaleti, ya da bedevî olmalarından, "müslüman olduk" anlamındaki "eslemna" kelimesi yerine "sabbena" dediği için Hâlid b. Velid hiddetlendi ve onlarla harp etti. Hz. Peygamber olayı duyunca çok üzüldü. Hz. Ali'yi bu hatayı telâfi ile görevlendirdi. Hz. Ali Benu Huzeyme'ye giderek öldürülenlerin diyetini ödeyip mağdur olanların zararlarını telâfi etmişti.

Huneyn gazasında müslümanlar bir ara bozulup dağıldılar. Sayıları binleri bulduğu halde içlerinden ancak birkaç kişi sabredip dayanabildi. Hz. Ali bu savaşta yalnız sabırla tahammül etmekle kalmayarak gösterdiği yiğitlik ve kumandanlıkla İslâm ordusunun kendi safında toparlanmasını sağladı.

Resulu Ekrem hicretin 9. yılında Tebük seferine çıkarken Hz. Ali'yi ehl-i beytin muhafazası için Medine'de bıraktı, ancak bu sefere katılamadığı için müteessir oldu. Bunun üzerine Resulullah: "Musa'ya göre Harun ne ise, sen bana karşı o olmak istemez misin?" dedi. Ali, bu iltifattan çok memnun oldu.

Berae suresinin ayetleri nazil olunca, Resulullah Hz. Ali'yi Mekke'ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müşrikin artık Kâbe-i Şerîfi bundan sonra haccedemeyeceğini bildirdi.


Yemen bölgesinin İslâm'a girmesi zordu. Görev yine Ali b. Ebi Talib'e verildi. Hz. Ali "Bu çok güç bir iş" dedi. Resulullah da "Ya Rabb, Ali'nin dili tercümanı, kalbi hidayet nurunun memba olsun" diye dua edince, Ali, siyah bir bayrak alarak Yemen'e gitti, kısa süren irşadları sayesinde Yemen'in bütün Hemedan kabilesi müslüman oldu.

Hz. Peygamber'in vefatı sırasında, hücresinde bulunanların başında geliyordu. Hz. Ebu Bekir halife seçildiği sırada Hz. Ali Resulullah'ın hücresinde tekfin ile meşgul idi.

Hz. Ömer devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip adeta İslâm devletinin baş kadısı olarak görev yaptı. Hz. Ömer'in şehâdeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle görevlendirilen altı kişilik şûra heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.

Hz. Osman'ın hilâfeti döneminde idarî tutumdan pek memnun olmamakla birlikte İslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen şikayetleri hep Hz. Osman'a bildirmiş ve ona hâl çareleri teklif etmişti. Hz. Osman'ı muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarfetti.

Hz. Osman'ın şehâdetinden sonra İslâm'ın ileri gelen şahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi ALLAH'ın bir takdiri olarak son derece karışık bir dönem oldu. Hilâfete geçtiğinde hâlledilmesi gereken bir çok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffın gibi iç çatışmaları doğurdu. İslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâfları giderme konusunda büyük fedakârlık ve gayretler gösterdi.

Nihayet, Kûfe'de 40/661 yılında bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın etkisiyle şehid oldu.

Hz. Ali devamlı olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yanında bulunduğu için Tefsir, Hadîs ve Fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Resulullah'ın tabiri ile "ilim beldesinin kapısı" olarak ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda insanları hakka iletmek için büyük gayretler sarfetmiş ve hilâfet dönemi iç karışıklıklarla dolu olmasına rağmen İslâm'ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük katkıları olmuştu.

Medine'de duruma hakim olup yönetimi tam olarak eline aldıktan sonra öğretim için merkezde bir okul kurdu. Arapça gramerin öğretilmesini Ebu Esved ed-Düeli'ye, Kur'an okutma ve öğretme işini Abdurrahman esSülemi'ye, Tabiî ilimler konusunda öğretmenlik görevini Kümeyl b. Ziyâd'a verdi. Arap edebiyatı konusunda çalışma yapmak üzere de Ubade b. esSamit, ve Ömer b. Seleme'yi görevlendirdi. Devlet yönetimi ve hizmetlerini; maliye, ordu, teşrî ve kaza gibi bölümlere ayırarak yürütüyordu. Malî işleri, dağıtma ve toplama diye iki kısma ayırmazdı.


Ümmetin malını ümmete dağıtırken de son derece titiz davranırdı. Kendisine bir pay ayırma noktasında gayet dikkatli olup, kimsenin hakkına tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Kûfe'de görenler, kışın soğuğunda ince bir elbisenin altında tir tir titreyerek camiye gittiğini aktarırlar. Devlet yönetici ve memurlarının nasıl davranmaları gerektiği konusunda şu yönetmeliği hazırlamıştı.

1. Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlamayın .

2. Müslüman olsun olmasın herkese aynı davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandır.

3. Affetmekten utanmayın. Cezalandırmada acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin .

4. Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker.

5. Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş ve devletin suçlarından ve zulümlerinden sorumlu olmamış bulunmalarına dikkat edin.

6. Doğru, dürüst ve nazik kişileri seçin ve çıkar ummadan ve korkmadan acı gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.

7. Atamalarda araştırma yapmayı ihmal etmeyin.

8. Haksız kazanç ve ahlâksızlıklara düşmemeleri için memurlarınıza yeterince maaş ödeyin.

9. Memurlarınızın hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanın.

10. Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin.

11. Halkın güvenini kazanın ve onların iyiliğini istediğinize kendilerini inandırın .

12. Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin.

13. Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat ihtikâr, karaborsa ve mal yığmalarına izin vermeyin.

14. El işlerine yardım edin; çünkü bu yoksulluğu azaltır, hayat standardını artırır.

15. Tarımla uğraşanlar devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır.

16. Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardımınıza ihtiyaç duydukları her zaman huzurunuza çıkmalarına engel olmayın .

17. Kan dökmekten kaçının, İslâm'ın hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin.


Hz. Ali bütün bu emirleri kendi nefsinde eksiksiz uygulayan bir halifeydi. Beş yıllık halifeliği çok önemli olaylarla, savaş ve sıkıntılarla geçmişti. Fitnelere karşı sonuna kadar doğru yoldan sabırla mücadele etmek istedi sonunda şehid oldu.

Hz. Ali İslâm'ın bütün güzelliklerine vakıftı. Çünkü o, Resulullah'ın daima yanında bulunmuştu. Vahiy kâtibiydi, hâfız, müfessir ve muhaddisti. Hz. Peygamber'den beş yüzden fazla hadis rivayet etti. Ahkâmın nazariyatından çok amelî keyfiyetine bakardı: "Halka anladıkları hadisleri söyleyiniz. ALLAH ile Peygamber'in tekzip edilmesini ister misiniz?" (Buhârî, İlim) demiştir.

Hz. Ali'nin, Hz. Fâtıma'dan Hasan, Hüseyin, Muhsin adlı oğulları ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adlı kızları oldu.

Hz. Ali âbid, kahraman, cesur, iyilikte yarışan, takva sahibi ve son derece cömertti. Medine'de müslümanların durumu düzeldikten sonra, Hz. Ali de bir hizmetçi almaya karar verip, Resulullah'a gitti. Resulullah kızıyla damadının arasına girerek: "Ben size hizmetçiden daha hayırlısını haber vereyim. Yatarken otuzüç kere ALLAHü ekber, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere de SubhanALLAH deyin" buyurdu. Yine bir gün yiyecek çok az yemekleri olan Hz. Ali ile ailesi sofraya oturdukları sırada kapılarına bir dilenci geldi, onlar da yemeği dilenciye verdiler. Ertesi gün gelen bir yetime, üçüncü gün gelen bir esire yemeklerini verdiler. Bu olay üç gün sürdükten sonra şu ayet-i kerime indi: "şüphesiz en iyiler mizacı kâfur olan bir tastan içerler. ALLAH'ın kullarının taşıra taşıra içeceği bir kaynak. Adağı yerine getirirler ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar. İçleri çektiği hâlde yiyeceği, miskine, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi ancak ALLAH'ın rızası için doyuruyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz oldukça asık suratlı zorlu bir günden dolayı Rabbımızdan korkuyoruz' derler. ALLAH da bu günün şerrinden onları korur. Onlara parlaklık ve sevinç verir." (İnsan, 5/11)

Hz. Ali'nin "Zülfikâr" adı verilen meşhur bir kılıcı vardı. Kılıcın ağzı iki çatallı idi ve Hz. Ali'ye Resulullah tarafından hediye edilmişti.


Hz. Ali'nin cömertliği, insanîliği, Resulullah'a olan yakınlığıyla edindiği büyük manevî miras onu yüzyıllardır halk inançlarında destani bir kişiliğe büründürmüştür. Bir gün onun dört dirhemi vardı. Birini açıktan, birini gizliden birini gündüz, birini de gece infak etti ve hakkında şu ayet-i kerime indi: "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak infak edenler. Onlar için Rabbleri katında karşılıkları vardır ve üzülecek de değillerdir." (el-Bakara, 2/274).

Hz. Ali'nin peygamberimizden rivayet ettiği bazı hadis-i şerifler: "Günah işleyen biri pişman olur, abdest alır namaz kılar ve günahı için istiğfar ederse ALLAH'u Tealâ Nisâ suresinde 'Biri günah işler veya kendine zulmeder sonra pişman olup ALLAH'u Teâlâ'ya istiğfar ederse ALLAH'u Teâlâ'yı çok merhametli ve af ve mağfiret edici bulur' buyurmaktadır."

"Üzerinde farz namaz borcu olan kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa boş yere zahmet çekmiş olur. Bu kimse, kazasını ödemedikçe ALLAH'u Teâlâ onun nafile namazlarını kabul etmez. "

"Malınızın zekâtını veriniz. Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin bunu vazife kabul etmeyenlerin namazı, orucu, haccı ve cihadı ve imanı yoktur. "

Peygamberimiz (s.a.s.) Hz. Ali'ye buyurdu: " Ya Ali, altıyüzbin koyun mu istersin, yahut altıyüzbin altın mı veya altıyüzbin nasihat mı istersin ? " Hz. Ali dedi: "Altıyüzbin nasihat isterim." Peygamberimiz buyurdu: "Şu altı nasihate uyarsan altıyüzbin nasihata uymuş olursun: 1. Herkes nafilelerle meşgul olurken sen farzları ifa et. Yani farzlardaki rükünleri, vacipleri sünnetleri, müstehapları ifa et. 2. Herkes dünya ile meşgul olurken sen ALLAH'u Teâlâ'yı hatırla. İslâm'a uygun yaşa; İslâm'a uygun kazan; İslâm'a uygun harca. 3. Herkes birbirinin ayıbını araştırırken sen kendi ayıplarını ara. Kendi ayıplarınla meşgul ol. 4. Herkes dünyayı imar ederken sen dinini imar et, zinetlendir. 5. Herkes halka yaklaşmak için vasıta ararken, halkın rızasını gözetirken sen Hakk'ın rızasını gözet; hakka yaklaştırıcı sebep ve vasıtaları ara. 6. Herkes çok amel işlerken sen amelinin çok olmasına değil, ihlaslı olmasına dikkat et


Hz. Ali buyurdu: "Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız."

"İnsanın yaslanıp Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsız Cennet'e girmesinden daha hayırlıdır. "

"Kul ümidini yalnız Rabbi'ne bağlamalı ve yalnız günahları kendini korkutmalıdır. "

"Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden çıkamayacağı bir meselede en iyisini ALLAH'u Teâlâ bilir' demekten sakınmasın."

"Sizin için korktuğum şeylerin en başında, nefsinin isteğine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alıkoyar; ikincisi ise ahireti unutturur. "

"Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her halde ALLAH'u Teâlâ'yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir. "

"Takva, hataya devamı bırakmak; aldanmamaktır . "

"Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır."

"Bana bir harf öğretenin kölesi olurum. "

Hz. Ali bu ümmetin en ileri gelenlerinden biri olarak İslâm'ın bize kadar gelmesinde büyük rolü olan sahabelerdendir .



HZ. ALİ (A.S)’IN YAŞANTISIYLA İLGİLİ HADİS VE RİVAYETLER :

1- Resulullah (s.a.a)’in Eğitimiyle Eğitilmesi

Hz. Ali (a.s)’ın kendisi buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a)’e akrabalık açısından ne kadar yakın ve yanında nasıl özel bir makama sahip olduğumu biliyorsunuz. Çocukken beni kucağına alır, bağrına basar, yatağına alır, güzel kokusunu bana koklatır ve lokmayı çiğnedikten sonra onu bana yedirirdi. Ne sözümde bir yalan ve de amelimde bir çirkinlik bulmuştur.” [1]

2- Resulullah (s.a.a)’in Yanındaki Mevkisi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Benim Resulullah (s.a.a)’in yanında, hiç kimsenin sahip olmadığı özel bir makamım vardı. Ben her seher vakti Resulullah (s.a.a)’in yanına uğrayıp O’na selam veriyordum (ve böylece O’ndan faydalanıyordum).”[2]

3- Vahiy Hazinesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a)’den bir şey sorduğumda cevabını veriyor, sustuğumda ise O’nun kendisi söze başlıyordu (ve böylece O’nun ilminden mümkün olduğu kadar yararlanmış oluyordum).”[3]

4- Kur’ân’a Âşinalığı

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“ALLAH’a and olsun ki, nazil olan her ayetin, neyin hakkında nazil olduğunu ve nerede nazil olduğunu biliyorum. Çünkü Rabbim bana algılayan bir kalp ve çok soru soran bir dil bağışlamıştır.”[4]

5- Peygamber (s.a.a)’in Hizmetinde

Bureydet’ul- Eslemî şöyle diyor:
“Resulullah (s.a.a) ile yolculuğa çıktığımızda, Hz. Ali (a.s) O Hazretin eşyasının sahibi idi; onu kendisinden ayırmazdı. Bir yerde konakladığımızda, Hz. Peygamber’in eşyalarını incelerdi. Tamire ihtiyaç gördüğü her şeyi tamir ederdi. Tamir edilmesi gereken şey ayakkabı veya naleyn bile olsaydı, onu dikerek tamir ederdi.”[5]

6- Peygamber (s.a.a)’i Koruması

Musa bin Seleme şöyle diyor:
“Cafer bin Abdullah’tan, Hz. Ali’ye isnat edilen Mescid’un- Nebi’nin sütunlarından birisi hakkında sordum. Cevaben şöyle buyurdu: “Bu, muharris (koruyucu) sütunudur. Ali bin Ebi Talib, Resulullah (s.a.a)’in kabrinin -yani O’nun evinin kapısı semtinde olan bu sütünun- yanında oturup Hz. Peygamber (s.a.a)’i koruyordu.”[6]

7- Doğruluk ve Emanettarlığı

Ebu Kehmes’den şöyle dediği nakledilmiştir:
“İmam Sadık (a.s)’a: “Abdullah bin Ebi Ya’fur’un sana selamı vardı” dedim.
İmam (a.s) cevaben buyurdular ki:
“Sana da ve ona da selam olsun. Abdullah’ın yanına gittiğinde ona selamımı söyle ve de ki: Cafer bin MUHAMMED senin için şöyle diyordu: “Hz. Ali (a.s)’ı Resulullah (s.a.a)’in yanındaki makama ulaştıran özelliklere bak ve onları riayet etmeye çalış. Şüphesiz, Hz. Ali’yi Resulullah (s.a.a)’in yanındaki makama ulaştıran haslet, ancak ve ancak doğru konuşması ve emanettarlığı idi.”

8- Takva, Fedakarlık ve Çabası

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“...ALLAH’a and olsun ki, Ali bin Ebi Talib (a.s) bu dünyadan göçünceye dek dünya malından kesinlikle haram bir lokma yemedi. ALLAH’ın rızası olan iki işle karşılaştığında, onlardan en çetin ve zahmetlisini tercih ederdi. Resulullah (s.a.a), kendisi için vuku bulan her hadisede Hz. Ali’ye güvendiğinden dolayı onu çağırarak, ondan yardım alırdı. Bu ümmetten hiç kimse, Hz. Ali (a.s) kadar, Resulullah (s.a.a)’in yaptığı amele güç yetirememiştir (O’nun yolunu tam manasıyla kat edememiştir). Bunca amel ve çabasına rağmen, sürekli olarak cennet ve cehennemi gözleri önünde gören ve bir taraftan cennet mükafatını ümit edip diğer taraftan ise cehennem azabından korkan bir kimse gibi çalışırdı.”[7]

9- Tavizsizliği

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Canıma and olsun ki, hakla muhalefet eden ve sapıklık yolunda yürüyen kimseye karşı savaşmakta, yağcılık (müsamaha) ve gevşeklik yapmam.”[8]

10- Kusursuzluğu ve Hakkı Savunması

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“... Kusur bulmaya çalışan, göz ve kaşıyla işaret eden her kimse, benim hakkında bir kusur ve ayıp bulamamıştır. Benim yanımda en düşük insan, hakkını (zalimden) alıncaya dek azizdir; güçlü olan kimse ise, diğerlerin hakkını ondan alıncaya dek güçsüzdür. Biz ALLAH’ın kaza ve kaderine razı, O’nun emrine ise teslimiz.”[9]

11- Siyaset ve Azmi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“ALLAH’a and olsun ki, ben bu harekette (Arapların hidayet ve kurtuluşa kavuşmasında), İslam ordusunun öncüleri arasında idim ve nihayet düşman ordusu mağlup olarak yüz çevirip kaçtı. Ben (bu harekette) asla yılmadım ve korkmadım. Benim bugün (Basra halkına doğru) hareketim, Hz. Peygamber’in zamanındaki hareketim gibidir. Hakkı, batıl arasından çıkarmak için batılı mutlaka parçalayacağım.
Benim Kureyiş’le ne işim var! ALLAH’a and olsun ki, kafir oldukları günde onlarla savaştım. Bugün de fitneye duçar olup hak yoldan saptıkları için onlarla savaşacağım. Dün onların fitneleri karşısında durup onlarla savaştığım gibi bugün de onların fitneleri karşısında durup onlara karşı savaşacağım.”[10]

12- Hz. Ali’den İntikam Almalarının Sebebi

Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
“(Sakife ehlinin) Hz. Ali’den intikam almalarının sebebi ne idi?! ALLAH’a and olsun ki, O’nun düşmanları çiğnemesinden, mücadelesinde ibret verici cezasından, kılıcının hak yolunda kimseyi tanımamasından, ölüme itina etmemesinden, ALLAH’ın kitabı hakkında derin bilgiye sahip olmasından ve ALLAH için münafıklara karşı öfkesinden dolayı O’ndan intikam aldılar.”[11]

13- Eşitliği Gözetmesi ve Beyt’ul- Malı Kendi Yararına Kullanmaması

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Kendilerine yönetici olduğum kimseler hakkında zulüm yapmakla zafere ulaşmayı talep etmemi mi emrediyorsunuz bana?! ALLAH’a and olsun ki, gece ve gündüz birbiri ardınca dolaştıkça, gökte yıldız yıldızı takip ettikçe böyle bir işi yapmayacağım. Eğer bu mal benim kendi malım olsaydı, mutlaka onu onların arasında eşit olarak paylaştırırdım; şimdi nasıl haksızlık yapabilirim! Oysa mal ALLAH’ın malıdır!”[12]

14- Kendi Cesaret ve Kahramanlığını Dile Getirmesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Şamlıların, mızrakları karşısında hazır bulunmam ve kılıçların darbesi karşısında sabırlı olmam için bana haber göndermeleri ne de şaşılacak şey! Anaları oğullarını kaybetsin (onların yaslarında ağlasın)! Ben şimdiye dek asla savaşla tehdit edilmedim[13] ve kılıç darbesinden korkmadım. Ben Rabbimden bir yakin üzereyim ve dinim hakkında asla şüpheye düşmedim.”[14]

15- Savaşta Vuruş Tarzı

Bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
“... Hz. Ali (a.s)’ın Leylet’ul- Herir[15] gecesi öldürdüğü kimseleri, O Hazretin vuruş tarzından tanıyorlardı; çünkü öldürdüğü kimselerin hepsi aynı şekilde öldürülmüşlerdi. Eğer kılıcı uzunlamasına (tepesinden) vurmuş olsaydı, ikiye bölüyordu. Eğer enlemesine (ortasından) vurmuş olsaydı, yine ikiye bölüyordu ve kılıcın yeri sanki dağlanmıştı.”[16]
Bir rivayette de şöyle geçmiştir:
“Hz. Ali (a.s)’ın iki çeşit vuruşu vardı; rakibinden uzun olduğu zaman başından vurup ikiye bölerdi; rakibinden kısa olduğunda ise, belinden vurup ikiye bölerdi. Düşmanına da bir darbeden fazla vurmazdı.”[17]

16- Yoksulları Sevmesi

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Ya Ali! ALLAH-u Teala seni yoksulları seven, onları birer takipçiler olarak beğenen ve onların da seni İmam bilerek kabul eden birisi kılmıştır.”[18]

17- Mahrumlara Şefkati

Muğayre-i Zabbi şöyle diyor:
“Hz. Ali (a.s) köle ve kullara karşı herkesten daha eğilimli ve daha şefkatli idi. Oysa Ömer onlardan titizlikle uzak durmaya çalışıyordu.”[19]

18- Amel Açısından Herkesten İleride Olması

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Ey insanlar! ALLAH’a and olsun ki, sizi (ilahi) itaate teşvik ettiğim her işte, sizin ona doğru en önde gideninizim; sizi sakındırdığım günahlardan ise, sizden önce ondan en çok sakınanım.”[20]

19- Muaviye’nin Yanında Methedilmesi

Zırar bin Zamure el-Ken’anî, Muaviye’nin yanına gittiği bir sırada Muaviye ona: “Ali’yi bana tavsif et” dedi. Zırar cevaben: “Beni bu işten muaf et..” dedi. Muaviye: “Muaf etmem; söylemelisin” deyince, Zırar şöyle dedi: “Söylemem gerekiyorsa o zaman bil ki, o şöyle birisi idi:
ALLAH’a and olsun ki o, aklın algılayabilmesinden çok yüce ve gücü çok şiddetli birisi idi. Aydınlatıcı söz söylerdi; adaletle hükmederdi; ilim ve hikmet onun her yönünden kaynar ve coşardı. Dünya ve süsünden vahşet ederdi; gece ve karanlığında rahatlık hissederdi (ibadet etmekle huzur bulurdu).
ALLAH’a and olsun ki o, çok basiretli ve yüce fikirli birisi idi...(Tevazu nişanesi olan) kısa elbise ve katıksız yemeği severdi. ALLAH’a and olsun ki o, bizlerden birisi gibi idi; onun yanına gittiğimizde bizi kendine yaklaştırırdı; ondan bir şey istediğimizde icabet ederdi; bize bu kadar şefkatli ve yakın olmasına rağmen heybetinden dolayı onunla konuşmaya cesaret edemiyorduk.”[21]

20- Pazarda Dolaşması

Zazan şöyle diyor:
“Hz. Ali (a.s) pazarda tek başına dolaşıyordu; yolunu kaybedene yol gösteriyordu; güçsüzlere yardımda bulunuyordu; satıcı ve sebzecilerin yanından geçtiğinde Kur’ân’ı açıp şu ayeti onlara okuyordu: “İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuk çıkarmayı istemeyenlere (armağan) ediyoruz. (Güzel) sonuç da takva sahiplerinindir.”[22]

21- Adalet Mazharı

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“ALLAH’a and olsun ki, karıncanın ağzındaki arpa kabuğunu alarak ALLAH’a isyan etmem için bana yedi iklimle göklerin altındakiler verilse, gene de bu işi yapmam. Dünyanız benim yanımda, çekirgenin ağzında çiğnediği bir yapraktan daha değersizdir. Ali’nin fani olacak nimetler ve geçici lezzetlerle ne işi vardır!”[23]

22- Önderlerin Örneği

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“ALLAH-u Teala beni, yaratıklarına İmam (önder) kılmıştır. İşte bundan dolayı fakirlerin beni örnek edinmesi, zenginlerin de serveti kendilerini azdırmaması için şahsi işlerimde, yememde, içmemde ve giyimimde güçsüz insanlar gibi yaşamayı bana farz kılmıştır.”[24]

23- Halkın Dert Ortağı

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Eğer isteseydim, balın safını ve buğdayın halisini yemeğe ve ipek elbise giyinmeğe yol bulabilirdim. Fakat heyhat! Hicazda veya Yemame’de bir ekmek bile bulamayan, tokluk, doyumluk denen şeye ulaşamayan nice yoksullar varken nefsimin beni yenmesi, lezzetli yemekler yemeğe götürmesi nasıl mümkün olabilir! Çevremde aç karınlar, susuzluktan yanmış ciğerler varken geceyi nasıl tok olarak geçirebilirim!”[25]

24- Günlük Programı

Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle nakledilmiştir:
“Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s) cihat ve savaştan döndüğünde, halkın eğitimi, öğretimi ve onların arasında kadılık yapmakla meşgul oluyordu. Bu işlerden ayrıldığında ise kendi bahçesinde çiftçilikle meşgul oluyordu ve bu haliyle de sürekli olarak ALLAH-u Teala’yı anıyordu.”[26]

25- Yemek Yeme Açısından Resulullah (s.a.a)’e Benzemesi

İmam Cafer’us- Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Emir’ul- Muminin Ali (a.s), yemek açısından Resulullah (s.a.a)’e herkesten daha çok benziyordu. Kendisi ekmek, sirke ve zeytin yağı yiyor, ama halka ekmek ve et veriyordu.”[27]

26- Hurma Çekirdeği Ekmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Emir’ul- Muminin Ali (a.s) bazen kendisiyle birlikte hurma çekirdeği yükü olduğu halde şehirden çıkıp çöle doğru gidiyordu. “Ya Ebe’l- Hasan! Kendinle götürdüğün bu yük nedir?” diye sorduklarında: “İnşaALLAH bunların her biri bir hurma ağacıdır” buyuruyordu. Sonra gidip onlardan hiçbir tane bırakmaksızın hepsini ekiyordu.”[28]

27- Makamından Su-i İstifade Etmemesi

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyordu:
“Ey Kufe halkı! Eğer ben sizin yanınızdan şahsi ev, eşyam, devem ve kölemden gayri her hangi bir şeyle çıkmış olursam, o zaman bilin ki ben hâinim.”
“Hz. Ali hükümeti süresince Beyt’ul- Maldan su-i istifade etmiyor ve nafakası (geçim masrafı) Medine’de olan Yenba’ bölgesinin mahsulünden temin ediliyordu.”[29]

28- Sade Yaşayışı

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“ALLAH’a and olsun ki, cübbemi o kadar yamattım ki, artık onu yamayandan utandım. Birisi bana: “Bunu kendinden uzaklaştırmak zamanı gelmemiş mi?” dedi. Ona: ‘Benden uzaklaş; halk sabah olunca, gece yol alanları över’ dedim.”[30]

29- Dünya Malına Önem Vermemesi (Zahitliği)

İmam bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“... Emir’ul- Muminin Ali (a.s) beş yıl yöneticilik yaptı; bu müddet içerisinde bir tuğlayı bir tuğla ve bir kerpici bir kerpiç üzerine bırakmadı; her hangi bir araziyi kendisine tahsis etmedi; kendisinden sonra beyaz dirhem ve kızıl dinar miras bırakmadı.”[31]

30- Faziletleri

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Kim, Adem’in ilmine, Nuh’un takvasına, İbrahim’in hilmine, Musa’nın heybetine ve İsa’nın ibadetine bakmak istiyorsa, Ali bin Ebi Talib’e baksın.”[32]

31- Siması, Hal ve Hareketi

Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle söylemişlerdir:
“Hz. Ali (a.s) sanki kırılıp sonra düzeltilmişti;[33] beyaz saçlarını boyamazdı; hafif bir şekilde yürürdü; sürekli tebessüm ederdi.”[34]

32- Amelleri Yazan Meleklerle Konuşması ve Zikri

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Ali (a.s) sabah olunca, amelleri yazan iki meleğe hitaben şöyle diyordu: Merhaba amelleri yazıp koruyan siz iki meleğe. ALLAH’ın isteğiyle sizin sevdiğiniz şeyi size söyleyip yazacağım.”
“Bu sözlerden sonra güneş doğana dek sürekli tesbih (subhanellah) ve tehlil (Lâ ilâhe illâllah) zikirleriyle meşgul oluyordu; ikindiden sonra da güneş batıncaya dek sürekli bu zikirleri söylemekle meşgul oluyordu.”[35]

33- Namaz Vakti Olunca Renginin Değişmesi

Kuşeyr Tefsiri’nde şöyle nakledilmiştir:
“Hz. Ali (a.s), namaz vakti ulaştığında rengi değişerek titriyordu. Kendisine: “Ne oldu sana, neden durumun böyle değişti?” dediklerinde şöyle buyuruyordu:
“Emaneti eda etmek vakti ulaştı; ALLAH Teala o emaneti göklere, yere ve dağlara sundu ama onlar onu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi...” [36]

34- İbadette Yardımdan Kaçınması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s) abdest aldığında kimsenin O’nun eline su dökmesine izin vermezdi ve: “Namazımda hiç kimseyi ortak yapmayı sevmiyorum” buyuruyordu.”[37]

35- El ve Yüzünü Kurulamak İçin Özel Havlu Kullanması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s) namaz için abdest aldığında yüzünü onunla kuruladığı özel bir havlusu vardı; yüzünü kuruladıktan sonra onu bir çiviye asardı ve İmam (a.s)’dan başka kimse ona dokunmazdı.”[38]

36- Namaz Odası

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s), evinde namazı için ne küçük ve ne de büyük (orta halli) bir oda ayırmıştı. Akşam olduğunda, çocuklarından birini yatmak için o odaya götürüyor ve orada namazını kılıyordu.”[39]

37- Yüzüklerinin Nakşı

Abduhayr şöyle diyor:
“Hz. Ali (a.s)’ın parmağına taktığı dört yüzüğü vardı: Şeref ve yüceliği için Hadid-i Sini, korunması için de Akik yüzük takardı. Yakut yüzüğünün kaşına şöyle yazılmıştı: “Lâ ilâhe illâllah el-melik’ul- hakk’ul- mubin” Firuze’nin kaşına da şöyle yazılmıştı: “ALLAH’u Melik’ul- hak” Hadid-i Sini’nin kaşına da şöyle yazılmıştı: “el-İzzetu lillahi cemian” Akik’in kaşına da şu üç cümle yazılmıştı: “Mâşaellah, lâ kuvvete illa billah, esteğfirullah”[40]

38- Namaza Sığınması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Ali (a.s) bir şeyden endişelenip rahatsız olduğunda namaza sığınıyordu. Sonra şu ayeti okuyordu: “Sabır ve namazla yardım dileyin.” [41]
Yine İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“... Hz. Ali (a.s), ömrünün solarında her gece ve gündüz bin rekat namaz kılardı.”[42]

39- Gözünün Nuru

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“ALLAH’a and olsun ki, Rabbimden kesinlikle siması ve boyu güzel bir evlat istemedim; ancak ALLAH’tan, O’na itaat eden ve O’ndan korkan bir evlat istedim. Öyle bir evlat ki, ona baktığımda onu ALLAH’a itaat eden olarak göreyim de gözüm aydınlanmış olsun.”[43]

40- ALLAH’ın Rızayetine Tâbi Olması

İbn-i Abbas diyor ki:
“Hz. Ali (a.s) bütün işlerinde ALLAH Teala’nın rızayetine (razı olduğu şeye) tabi oluyordu.
İşte bundan dolayı “Murtaza” diye adlanmıştır.”[44]
* * *


NOT : İmam Ali (a.s) müessesesi yayınlarından, Fahrettin Altan'ın tercümesiyle çıkan " 14 Masum (a.s) ın yaşantısıyla ilgili hadis ve rivayetler " adlı kaynak eserden alınmıştır. [ALLAH (cc) kendisinden razı olsun Ehlibeyt ile haşretsin] Amin


İMAM ALİ (A.S)'IN MAKAMI, FAZİLETLERİ VE SİRESİ


Hz. Ali (a.s)'ın Makamı

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Ali bendendir; ben de Ali'denim." [1]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
"Ali bana nispet, bedenimdeki başım gibidir." [2]
Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
"Ali insanların en üstünüdür; bunu kabul etmeyen kafirdir." [3]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
"Ali, yaratıkların en iyisidir." [4]
Zeyd Ali'den, Ali Hüseyin'den, Hüseyin de Ali bin Ebu Talib'den, Resulullah'ın bir kılı tutarak şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
"Kim senden olan bir kılı incitirse (senin kılına dahi dokunursa) beni incitmiştir, beni inciten ALLAH'ı incitmiştir; O'nu incitene ALLAH'ın laneti olsun." [5]

Hz. Ali (a.s)'ın Faziletleri

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Eğer ormanlar kalem, deniz mürekkep, cinler hesap eden, insanlar katip olurlarsa, Ali bin Ebi Talib'in faziletlerini sayamazlar." [6]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
"ALLAH-u Teala, kardeşim Ali'ye sayılmayacak kadar çok faziletler vermiştir. Kim onun faziletlerinden birini, ona ikrar ettiği halde zikrederse, ALLAH-u Teala onun geçmişte ve son zamanda işlediği günahlarını affeder. Kim onun faziletlerinden birini yazarsa, melekler sürekli olarak o yazıdan bir eser kaldıkça ona mağfiret dilerler. Kim onun faziletlerinden birini dinlerse, ALLAH Teala, onun işitmek yoluyla işlediği günahlarını bağışlar. Kim onun faziletlerinden olan bir yazıya bakarsa, ALLAH Teala, onun bakmak yoluyla işlediği günahlarını affeder." [7]

Hz. Ali (a.s)'ın Sevgisi

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Müminin amel defterinin başlığı, Ali bin Ebi Talib'in sevgisidir." [8]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki:
"Ali'nin sevgisi imandır; buğzu ise küfürdür." [9]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki:
"Kim Ali'yi severse beni sevmiştir; kim Ali'ye buğz ederse bana buğz etmiştir." [10]
Resulullah (s.a.a) yine buyurmuştur ki:
"Ya Ali! Halk arasındaki misalin, Kur'ân'daki "Kulhu vellahu ehed" (İhlas) suresine benzer; kim onu bir defa okursa, adeta Kur'ân'ın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, adeta Kur'ân'ın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, adeta Kur'ân'nın hepsini okumuştur. Ya Ali, sen de böylesin! Kim seni kalbiyle severse, imanın üçte birini elde etmiştir; kim kalbi ve diliyle seni severse imanın üçte ikisini elde etmiştir; kim seni kalbi, dili ve eliyle severse imanın hepsini elde etmiştir. Beni hak olarak peygamber gönderen ALLAH'a andolsun ki, eğer yeryüzünün ehli, gök ehli gibi seni sevmiş olsaydı, ALLAH onlardan bir kişiyi bile ateşle azap etmezdi." [11]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki:
"Ya Ali! Müminden başkası seni sevmez; münafıktan başkası da sana buğz etmez." [12]

Hz. Ali (a.s)'ın Mahbubiyeti

Enes bin Malik şöyle diyor:
Hz. Peygamber'in yanında kebap olmuş bir kuş vardı; onu yemeden önce şöyle dua etti: "ALLAH'ım, senin yanında en sevimli olan kulunu bana gönder de bu kuşu benimle yesin." Derken Ali bin Ebi Talib geldi; onu Peygamber'le beraber yediler." [13]
Bu hadis "Hadis-i Tayr" olarak meşhurdur. Şia ve Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğu onu rivayet etmişlerdir. Bazı şairler bu hadisle ilgili şiirler de söylemişlerdir...[14]

Hz. Ali (a.s)'ın Velayeti

ALLAH-u Teala şöyle buyurmuştur:
"Ali bin Ebi Talib'in velayeti benim kalemdir; kim kaleme girerse azabımdan kurtulur." [15]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
"Miraç gecesi beni göğe götürdüklerinde Peygamberleri topladılar, ben de onlarla beraber oturdum. Bir melek gelerek bana şöyle dedi : ALLAH-u Teala buyuruyor ki; "Bu peygamberlerden ne üzere gönderildiklerini sor." "Ne üzere gönderildiniz?"diye sorduğumda; "Senin velayetin ve Ali bin Ebi Talib'in velayeti üzere gönderildik" dediler." [16]

Hz. Ali (a.s)'ın Hilafeti

Sa'd bin Ebi Vakkas şöyle diyor:
"Resulullah (s.a.a), Tebuk gazvesinde Hz. Ali'yi (Medine'de) kendi yerine halife tayin etti. Bunun üzerine Hz. Ali; "Ya Resulellah, beni kadın ve çocuklar arasında mı halife ettin?" dediğinde, Hz. Peygamber şöyle buyurdular: "Acaba bana olan nispetinin Harun'un Musa'ya olan nipbeti gibi olmasına razı olmuyor musun? Şu farkla ki, benden sonra peygamber yoktur." [17]
Bu hadis "Menzilet" hadisi olarak meşhurdur. Bu hadis en sahih ve sabit hadislerdendir. Hz. Ali'nin imameti için en büyük delillerdendir.


http://www.bilgininefendisi.net/forum/index.php/topic,44163.0.html







 
Üst