Herkese Müslüman

tugbagaleri

Profesör
Katılım
13 Mayıs 2006
Mesajlar
2,224
Reaksiyon puanı
47
Puanları
228
“Kendine Müslüman” menfi bir tavır alışa işaret etmesine rağmen bir ölçüye kadar benim hoşuma giden bir deyimdir. Zira bu deyimle “Müslüman” kelimesine –kendi hakkı da olsa- “hak olanı savunan” anlamı yükleniyor. Güzide memleketimde Müslümanlıktan anlaşılan sadece namaz kılıp, oruç tutmak gibi belli ibadetlerden mülhem bir yaşam biçimi olunca, “dert” edinilmesi gerekenin sırf bu olmadığını bilen bir Müslüman için sanırım yan anlam olarak da olsa “hak olanı savunan” vurgusu avunulacak bir teselli haline geliyor. Hâlbuki bu topraklarda, sanıldığı kadar da uzun olmayan bir zaman önce “hakperestlik” diye bir mefhum mevcuttu. Buna göre “hak”, hak(ikat) olduğu için, yani kendisini bütün keyfî mülahazalardan temyiz edebildiği için, hakperest olanın şahsî menfaatini ön plana koyarak hareket etmesi mümkün değildi. Günümüzde ise, adına modernite dediğimiz baş döndürücü bir tahakküm sürecinin icbar ettiği söylemsel düzene uygun olarak kendi payına düşen kimlik kategorisini sahiplenen ve yalnız kendi hakkının peşine düşen, sadece kendi hakkı için mücadele veren bir duruş maalesef oldukça yaygın. Fakat kadim geleneklerimizden yadigâr kolektif bilincimiz sayesinde biz biliyoruz ki insan, kimlik kategorilerinin toplamından çok daha fazlasıdır ve “hak” olan bu kimlik kategorilerinin hepsinden çok daha kıymetlidir.

Türkiye’de devlet tarafından işletilen ve vatandaşların da beklentilere uygun olarak çoğunlukla içselleştirdiği çok parçalı bir siyaset algısı var. Bu algı sayesinde devlet Kürt vatandaşına karşı Türk, Ermeni vatandaşına karşı Müslüman, Müslüman vatandaşına karşı Laik, Alevi vatandaşına karşı ise Sünni bir kimlik benimseyerek muamelede bulunuyor. Yani o hep burun kıvrılan “kimlik siyaseti”nin âlâsını devlet, bizzat kendi vatandaşlarına karşı yürütüyor. Bu egemenlik sürecinin “ürünleri” olan bizler ise mevzubahis siyasete uygun olarak “farklı kesimlere” ayrılıyoruz. Çünkü egemen iktidar bizi birbirimize karşı tehdit unsuru olarak sunup kesiyor, biçiyor, istediği gibi şekillendiriyor. Bu yüzden mazlumlar olarak “bizler” bir türlü hakperest bir ufuk tahayyül edip, omuz omuza mücadele edemiyoruz. Zira mazlum ile zalim kelimelerinin aynı kökten gelmesi sadece etimolojik bir ayrıntı değil. Her mazlum bir zalimi de içinde taşır. Kendisine yapılan zulmü/adaletsizliği bir başkasına yapılırken canıgönülden destekleyebilir, zalime hiç utanıp sıkılmadan arka çıkabilir. Başka bir ifadeyle zulmün dilini içselleştirerek var eden ve çoğaltan tam da “biz”iz diyebiliriz. İşte bu yüzden kendisinden ilk özgürleşmemiz gereken şey her birimize farklı biçimlerde zulmeden iktidar dilinin kendisi olmalıdır. Özgürleşmekten kastım mezkûr iktidar diline karşı eleştirel bir mesafe almak ve onun vâzettiği sınırları tahrip ederek farklı zulüm biçimlerine karşı da mücadele etmeye çabalamaktır.

Türkiye halklarının büyük çoğunluğu için kurucu toplumsal kodların ekseriyeti İslâmiyet’ten neşet etmiştir. Dolayısıyla zulüm olan her şeyden kendimizi temyiz edebileceğimiz bir siyasal ufukta birleşmek için Müslümanların oldukça ağır bir yükü omuzlaması gerekiyor. Elbette ki bu yükü omuzlayabilecek olan Müslüman da ancak, asli amacı bu ülkede adaletin tesis edilmesi olan, bu amaç dahilinde otoriter laiklikle mücadele etmek kadar aynı laiklik anlayışı tarafından ezilen Aleviler ve gayrımüslimler gibi toplumsal gruplarla ortak mücadele veren; İslâm’ı malzeme ederek zorunlu din dersleri, Cuma hutbeleri, vb. ile halkı milliyetçileştiren/devletçileştiren ve bu suretle İslâm’ın da içini boşaltıp mesajını tahrif eden Türk-İslâm sentezi ürünü söylem ve kurumlarla arasına mesafe koyarak bu söylem üzerinden gadredilen başta Kürtler olmak üzere tüm mazlumlarla dayanışmaya kendini adamış bir Müslüman, yani “herkese Müslüman”dır. Zira unutulmamalıdır ki ancak “herkese Müslüman” olunarak “adaleti titizlikle ayakta tutan; kendisi, ana-babası ve akrabası aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler”den olunabilir (Nisa 135).

Köşe yazarlığı denilen uğraşa henüz intibak etmiş sayılmam. O yüzden “kim bu destursuz selamsız yazıya girişen?” diye düşündüysen haklısın sevgili okur: Selamun Aleyküm, Rojbaş, Parev, Şalom, Merhaba...


Hilâl Kaplan
 
Üst