Herkes sevdiği şiirleri paylaşsın bakalım kimler hangi şiirleri seviyormuş

Bu konuyu okuyanlar

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
ZİNDAN'DAN MEHMED'E MEKTUP

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

(1961)

Necip Fazıl Kısakürek
 

_Zaur_

VİP üye
Katılım
17 Kasım 2017
Mesajlar
13,833
Çözümler
3
Reaksiyon puanı
22,765
Puanları
113
Yaş
30
Bende sevdiğim kısa bir şiir paylaşayım o zaman. hayata ait şiir

Bu dünyanın tərəzisi səhv çəkir
Səhv olanlar bu dünyada keyf çəkir
Bu dünyanın əyrisi çox düzü az
Əyri olan düz olana xətt çəkir.
 

Smoke On the Water

Profesör
Katılım
8 Temmuz 2017
Mesajlar
4,766
Reaksiyon puanı
3,910
Puanları
113
Azm-ü hamam edelim,sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu,rahat etsin cism-ü can..

Lal-ı şarab içirem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü,hatem-i zer drahşan..
***
Eğil eğil sokayım,iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kahkülüne nevcivan..
***
Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan..
***
Salınarak giderken arkandan ben sokam,
Ard eteğin beline,olmasın çamur aman..
***
Kulaklarından tutam,dibine kadar sokam,
Sahtiyandan çizmeyi,olasın yola revan..
***
Öyle bir sokayım ki,kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına,hançerimi nagehan..
***
Eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
Yeterki sen kulundan lokum iste her zaman..
***
Herkeze vermektesin,birde bana versene
Avuç avuç altını,olsun kulun şaduman..
***
Sen her zaman gelesin,ben Vehbi'ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümüsselam...

Azm: Toplantı
Zer: Altın
Drahsan: Süslü
Nevcivan: Genç kişi
Dest: Ayak
Sahtiyan: Kuzu derisi
Nagihan: Aniden
Sadumnan: Mutlu,sevinçli

Sumbuzade Vehbi

(amacım küfürlü şey atmak degil, gerçekten dizeleri ve neden yazıldığına bakarsanız çok zekice olduğunu görürsünüz).
 

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
(amacım küfürlü şey atmak degil, gerçekten dizeleri ve neden yazıldığına bakarsanız çok zekice olduğunu görürsünüz).

Sevgili okurbaba, çok belalı bir şiir getirmişsin! Osmanlıda hem kadılık, hem büyükelçilik yapmış meşhur divan şairi Sümbülzade Vehbi hakkında padişah tarafından verilmiş idam fermanı olan cidden belalı ama bir o kadar da zeki bir şair. Ki, zaten o idam fermanından kıvrak zekasıyla kurtulabilmeyi başarmış bir uyanık da aynı zamanda...

Bu şiirin öyküsü ise bambaşkadır. Padişah ondan bir şiir yazmasını ister; Ama şart koşar tabii... Yazacağı şiirin her beytinin ilk mısraında kendisini öldürme isteği, ikinci mısraında ise ödüllendirme isteği uyandıracak bir şekilde yazmasını ister. İşte padişahın arzusu ile yazılan o şiir bu şiir! :D
 

_X_

Müdavim
Katılım
22 Ağustos 2013
Mesajlar
3,017
Reaksiyon puanı
1,544
Puanları
113
En Listemin Üstündeki Enlerin Katsayisinin Üstündeki EN Sevdigim Siir Budur ...

  • Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
  • Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
  • O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
  • O benimdir, o benim milletimindir ancak.


  • Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
  • Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
  • Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
  • Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!


  • Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
  • Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
  • Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
  • Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.


  • Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
  • Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
  • Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
  • 'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?



  • Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
  • Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
  • Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
  • Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.


  • Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
  • Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
  • Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
  • Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.


  • Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
  • Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
  • Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
  • Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.


  • Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
  • Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
  • Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
  • Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.


  • O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
  • Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
  • Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
  • O zaman yükselerek arsa değer belki başım.


  • Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
  • Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
  • Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
  • Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
  • Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!


ALLAH Rahmet Eylesin, Mehmet Akif ERSOY
 

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
ALLAH Rahmet Eylesin, Mehmet Akif ERSOY

Eyvallah kıymetli abim.
Şiirlerin padişahını elbette sen yazdın burada.
Bir Türk için dünya yüzünde yazılmış en ölümsüz, en muhteşem ve kıyası bile gayrı kabil bir şiirdir bu. Aslında şiir demek bile haksızlık ya neyse. Ben İstiklal marşımız için ÖLÜMSÜZLÜK DESTANI demişimdir hep.
Rahmetler olsun Akif dedeye.
 

_X_

Müdavim
Katılım
22 Ağustos 2013
Mesajlar
3,017
Reaksiyon puanı
1,544
Puanları
113
Eyvallah kıymetli abim.
Şiirlerin padişahını elbette sen yazdın burada.
Bir Türk için dünya yüzünde yazılmış en ölümsüz, en muhteşem ve kıyası bile gayrı kabil bir şiirdir bu. Aslında şiir demek bile haksızlık ya neyse. Ben İstiklal marşımız için ÖLÜMSÜZLÜK DESTANI demişimdir hep.
Rahmetler olsun Akif dedeye.

Harfi Harfine Katiliyorum.:innocent:
 
Katılım
20 Temmuz 2017
Mesajlar
6,866
Reaksiyon puanı
5,172
Puanları
113
Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

@|SeYYaH| hocam tüm klasikleri paylaşmadan bir iki klasik dizede ben paylaşayım.
 

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
@|SeYYaH| hocam tüm klasikleri paylaşmadan bir iki klasik dizede ben paylaşayım.

:D:D?

SAKARYA TÜRKÜSÜ

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..

(1949)

Necip Fazıl Kısakürek
 

hüzün_

Müdavim
Emektar
Katılım
14 Nisan 2010
Mesajlar
8,757
Reaksiyon puanı
491
Puanları
83
Yaş
35
Eskiden yeterdim kendime
Artardım bile
Şimdi ne yapsam nafile! ...
Ve
Kim demiş 'can eskimez' diye
Bu can tedirgin tende
Can da eskimiş
Ben de..

Bedri Rahmi Eyüboğlu
 

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
YAĞMUR

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin Alev alev içime bir an düştü
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla

Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra’dan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler şahının hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara Kar yağdı birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir

Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerine
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri aşmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve Ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Renklerin fırçasında solmayan resim senin

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

Islaklığı sanadır ahımın, efgânımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.


Nurullah GENÇ

Bi zamanlar şiir yazmaya heveslenmiştim, güya bir şeyler çiziktirdim şiir diye. Sonra naat formundaki bu şiiri görünce yazdığım her şeyi yırttım ve çöpe attım. Peygamber efendimize olan sevgisini dile getiren şair tam üç ayda yazar bu naatı. Bu süre zarfında ne eşiyle, ne çocuklarıyla ne de üniversitedeki öğrencileriyle konuşur. Aynı zamanda profesör olan akademisyen şairin arkadaşları onun aklını yitirdiğine hükmederler. Sonra şiir bitip de okula gidince bütün öğrenci ve öğretim üyesi arkadaşlarını toplar, durumu anlatır ve YAĞMUR adlı bu muhteşem şiirini okur. İşte o zaman insanların gözlerinden yağmur gibi gözyaşları akar. Süleyman ÇELEBİ'nin mevlit olarak da okutulan naat'ından bile bu denli etkilendiğimi söyleyemem.
 

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
GÜLNARE


ben, yıpranmış sokaklar ortasında avare

sen, kırgın bir ülkenin süreyyası: Gülnare

honçalı novroz gelir; bir de siyah ve sarı

dalgalanır göklerde bir kuşun kanatları

her nağme, dudağında çarpılmış karanfil

sana tutkun atlılar şimdi yorgun ve sefil

göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı

nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı



dokunmuyorsa kalbim o mazlum kitabeye

ayışığı düşer mi kanlı bir harabeye

sensiz çöl, ıssızlığın kahrıyla zehirlendi

yalnız bulutlar değil, vahalarda kirlendi

mahşeri bir serabın ardından yürüyorum

gözlerini kaybeden bir kervan görüyorum

geride, okunmayan silik izler kalıyor

kaktüs hala toprağı uykuda yakalıyor



tarihin her sayfası soluyor pare pare

karasevda burcunu yıkıyorsun, Gülnare

Azerbaycan ufkunda bir divanedir gönül

böylesi tarümar olmadı belki de gül

toprak, bir bakışınla kızıl renge büründü

yıldızlar ülfet için gündüz vakti göründü

gözlerin binlerce yıl ötesinden yadigar

nerdesin, ey Bakü’den, Gence’den esen rüzgar



yaldızlı perçemlerin ıslandıkça uzuyor

yalnızlık damla damla şakağından sızıyor

bazen öfke, kavgayı sevenlerin ardında

mahülya ve hüzün; bazen korku ve sevda

çiçeklerin yurdunda yalnız senin kokun var

bazen uzaktan uzak, bazen yakın bir duvar



karanlığa mahkumdur gökte sensiz, sitare

ruhumu zevalinle buuşturma, Gülnare

soluğun ab-ı hayat mıdır; filizlendi kül

siyah bir lale gibi aynaya düştü kakül

kırdın yüreğimdeki saatin akrebini

kuruttun düşlerimin hayal mürekkebini

hangi ırmağa baksam akıyorsun derinden

Hazar, acılarınla ağlıyor kederinden



kuduran bir denizde benziyorsun şikare

görebilseydi seni ejderhalar, Gülnare

gözlerinden fışkıran yanardağlar sönerdi

o ısırgan bakışlar balmumuna dönerdi

oysa şimdi su sarhoş; balıklar geldi dile

dalgalar son bir umut vuruyor sahile

Nahcıvan, hasretinle alevlenen sır çerağ

seninle firakını unutuyor Karabağ

göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı

nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı

bırakıp gittin beni umarsız bir efkare

haber gönder, nerdesin, nerdesin ey Gülnare


Nurullah GENÇ
 

drocco

Profesör
Katılım
26 Temmuz 2009
Mesajlar
2,486
Reaksiyon puanı
991
Puanları
113
Yaş
33
Yağmur, seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
 
Katılım
20 Temmuz 2017
Mesajlar
6,866
Reaksiyon puanı
5,172
Puanları
113
Nazım Hikmet~ Ceviz Ağacı

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Gülhane Parkı'nda Ben bir ceviz ağacııyım.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Gülhane Parkı'nda Ben bir ceviz ağacııyım.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
 

Kararsız23

Müdavim
Katılım
11 Haziran 2019
Mesajlar
1,872
Reaksiyon puanı
2,124
Puanları
113
ÇOBAN ÇEŞMESİ

Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

"Göynünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."

O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...


 

QuietTouch

Asistan
Katılım
3 Mart 2021
Mesajlar
177
Reaksiyon puanı
187
Puanları
43
Yaş
26
Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı
 

|Ⓢєччαh|

Müdavim
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,323
Puanları
113
istiklal marşı en iyisdir ??
İstiklal marşını buradaki şiirlerle mukayese etmen yanlış arkadaşım.
O bizim tarihimiz, ruhumuzdur. Bizi biz yapan değerimizdir, hikayemizdir. Harcımız, hamurumuzdur.
Dünden bugüne, bugünden yarına kuşak kuşak, nesil nesil aktarılan, aktarılacak olan sevdamızdır.

Sen onu yücelteyim derken küçültmüşsün, farkında bile değilsin vesselam!
 

LinuxIsNotUniX

Doçent
Katılım
27 Şubat 2021
Mesajlar
936
Reaksiyon puanı
963
Puanları
93
Yaş
17
İstiklal marşını buradaki şiirlerle mukayese etmen yanlış arkadaşım.
O bizim tarihimiz, ruhumuzdur. Bizi biz yapan değerimizdir, hikayemizdir. Harcımız, hamurumuzdur.
Dünden bugüne, bugünden yarına kuşak kuşak, nesil nesil aktarılan, aktarılacak olan sevdamızdır.

Sen onu yücelteyim derken küçültmüşsün, farkında bile değilsin vesselam!
evet haklısın
 

Son mesajlar

Üst