Haluk Ulusoy dönemindeki her şey şaibeli

Bu konuyu okuyanlar

muratteas

Müdavim
Katılım
11 Şubat 2009
Mesajlar
9,578
Reaksiyon puanı
96
Puanları
48
Vatan gazetesi Spor Müdürü İbrahim Seten geçmiş yıllarda kendilerinin şike olaylarını ortaya çıkardıklarını ancak bir şey yapılmadığını, bunun nedeninin de Haluk Ulusoy olduğunu söyledi.

100404%20%C4%B0brahim%203.widec.jpg
İlişkili fotoğrafları göster



Futbolda şike dosyası bir anda bütün ülkenin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Şike Türk futbolunda uzun süredir bilinen bir gerçek. Ancak daha önce olaylar hiç bu kadar büyümemişti ya da kanıtlanamamıştı.
Geçtiğimiz yıllarda şike dosyaları yapan Vatan gazetesinin Spor Müdürü İbrahim Seten neden şimdi şike davalarında sonuçlar alındığını, arada geçen sürede neler değiştiğini çarpıcı örneklerle anlattı.
Futbolda şike olaylarıyla ilgili siz önceki senlerde bir kampanya başlattınız. Çok da çarpıcı iddialar vardı ortada ama bir sonuç çıkmamıştı. Şimdi ise giderek büyüyen bir operasyon var. Arada ne değişti?
Bizim yazdığımız zaman hiçbir şey olmamasının tek bir açıklaması var, o dönem Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’du. Şimdi ise Mahmut Özgener. Haluk Ulusoy zamanında biz Samsunspor Başkanı Adnan Ölmez’in, Ankaragücü maçından önce, o zamanki Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz ile beraber bir otelde buluştuklarını, Ankaragücü’nün maçı satması için kendisine teklif yapıldığını, 500 bin dolar istendiğini, bu parayı verirse Ankaragücü’nün maçı vereceğini haber yaptık. Bu teklifi götüren de o zaman federasyon yöneticisi olan Mehmet Kemal Ünsal’dı. Yer, zaman kısaca 5N1K’nın bulunduğu her şey vardı haberde. Ölmez, bu teklifi kabul etmemişti ve anlattı yani itirafçı oldu bir anlamda. “Kazanacaksak kendi kendimize kazanırız” demişti. Adnan Ölmez’i tanıyorum dürüst bir adamdır. Bu haberi yazdık, ardından Şike Tahkim Komisyonu kuruldu. Ben de gittim ifade verdim. Hatta kameraya alıyorlardı ve ben kameranın içine bakarak, “Hiçbir şey olmayacak, biliyorum” dedim. Çünkü o zamanki Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın’ın federasyonun üzerinde büyük etkisi vardı. Ne yazık ki düşündüğüm gibi oldu. Komisyonun başında Yılmaz Tokatlı paşa vardı. Onunla da çekim bittikten sonra konuştum, “Siz bunun olmadığına inanıyor musunuz” dedim. Onun cevabı, “Olduğu kesin ama delil yok.”Daha acısı ardından Mehmet Kemal Ünsal Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi oldu. Bana sorarsanız böyle bir suçla itham edilen kişinin daha sonra Futbol Federasyonu As Başkanı olması demek, o dönemle ilgili herkesin, her kararın, her maçın töhmet altında kalması demektir. Futbol dünyası budur; çok büyük gözükür ama çok küçüktür ve herkes birbirinin ne yaptığını bilir. Malesef o konuda hiçbir şey yapılmadı.

Bu sefer farklı ne oldu da işler büyüdü?
İddia kurumu üç maçta şike yapıldığını tespit edip Futbol Federasyonu’na başvurdu. Futbol Federasyonu baktı, araştırdı ve Şike Tahkim Komisyonu kurdu. Yine aynı şey oldu, şike var ama delil yok. Buna kanaat getirdiler ve bunu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk ederlerse yine bir şey olmayacağını düşündüler. Çünkü dinleme yapılamıyor, takip edilemiyor, doğru dürüst ifade alamıyorsunuz. Bunun üzerine biz bunu polise verelim kararı çıktı. Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı ile muhteşem bir işbirliği kurdular ve adı geçen herkesi teknik takibe aldılar, sekiz ay da dinlediler. Dinlemelerin ikinci ayında da Bochum Savcılığı’nın iddiaları geldi. Şimdi Bochum Savcılığı’nın sonuç vermesi zor zira onlar Almanya ayağını biliyorlar ve ellerinde sadece oradakilerin Türklerle yaptıkları konuşmalar var. Arif Erdem deniyor ama Arif’in birebir konuşması yok ki. Sadece ismi geçiyor. Aynı şekilde bazı oyuncuların da adı geçiyor sadece. Buradan bir sonuç çıkmayacağı belli. Ama esas sonuç Futbol Federasyonu ve Adalet Bakanlığı’nın ortakdaşa yaptıkları bu teknik takipten çıkacak. Muhtemelen ikinci ve üçüncü dalgası da olacak, hiç beklemediğimiz isimler hakim karşısına çıkacak, en azından savcıya ifade verecek.
Kim mesela? Bir örnek verebilir misiniz?
Mesela büyük isimlerden biri Metin Korkmaz. Metin Korkmaz kimdir? Mehmet Topuz ve Bursasporlu Sercan Yıldırım’ın menajeri. Metin Korkmaz, Mehmet Topuz’u önce Beşiktaş’a götürüp, Beşiktaş forması giydirip 5 milyon Euro’ya satmaya çalışıp, sonra Fenerbahçe’ye 11 milyon Euro’ya satan adam. Bunlara yakın bazı isimler var ve bunlar çorap söküğü gibi gelecek. Bizim yaptığımız, çok da net yazmıştık; Ersun Yanal’ın itiraf ettiği Fenerbahçe – Ankaragücü maçı var. Bununla ilgili de hiçbir şey yapılmadı. Ersun Yanal para almadı ama orada Fenerbahçeli bir yönetici tarafından 300 bin dolar teşvik primi verildiğinin en yakın tanığıydı. Ersun Yanal’a bu soruldu mu, bununla ilgili bir işlem yapıldı mı bilmiyorum. Futbol dünyasında adettir sezonda yapılan yapılır, sezon biter hepsi halının altına atılır. Ertesi sezon yine aynısı olur. Şu an yapıldığını düşünmüyorum bu işlerin, yapılıyorsa da yakalanıyor ve hesap soruluyor. İki dönem arasındaki fark bu.
100404%20%C4%B0brahim%205.standard.jpg
2007 yılında Selçuk Dereli’nin yönettiği Fortis Türkiye Kupası’nda bir Fenerbahçe – Beşiktaş maçı var. Selçuk Dereli çok kötü bir performans sergilemişti. Burada da bir şeyler olmuş mudur?
O maçı dört gözle seyrettim. Ben hayatımda hakemin maçı bir takımdan alıp öbürüne verdiğini bu kadar açık verdiğini görmemiştim, ki maç 1-1 bitti. Bana sorarsanız, ben para dönmüştür, para verilmiştir diyemem. Ancak hakem çok kötüydü ve kesinlikle şüpheli yönetti. Benim futbol dağarcığımda şüpheli maçlardan biridir. Yönetimde de Haluk Ulusoy olduğu için iki kat şüpheliyim. Selçuk Dereli iyidir kötüdür bilemem. Ancak bize anlatırlar, hatta Haluk Ulusoy ekibi anlatır, derlerki, “Hakeme para mara verilmez. Hakem şöyle ayarlanır. İç saha maçları olarak düşünürseniz, seyirci baskısından etkilenecek hakem vardır, etkilenmeyecek hakem vardır. Sezon boyunca giden bir çizelge vardır. Federasyon, takım ile ile iyiyse hakem bundan olumlu etkilenir. Federasyon bir takımla kötüyse hakem bundan olumsuz etkilenir. Durumdan vazife çıkarır.” Benim gördüğüm orada durumdan vazife çıkarma da olabilir, başka şeyler de olabilir. Elimde bununla ilgili bilgi var ama belge yok. Bununla ilgili çok konuşmanın da anlamı yok. Adnan Ölmez ile ilgili anlattığım şike olayı sebebinden Bülent Yavuz bana dava açtı. Birkaç defa gidip ifade verdim. Bir şey olmadı sonunda. Sanıyorum ya beraat ettik ya da yakında sonuçlanacak. Türk Futbolu’nun kara kutusu Bülent Yavuz’dur. Türk futbolunun kara kutusu olan adamın hala ortalıklarda hakem hocası olarak dolaşması Türk futbolunun ayıbıdır. Yaptıkları sorgulanmadan. Bülent Yavuz bana, “Sen iste davadan hemen vazgeçeyim” dedi. Oysa ben devam etmesini istiyorum ki bu rezillik sürsün.
Neye karşılık Bülent Yavuz davadan vazgeçecekti?
Pozitif bağ olacak ve ben onunla uğraşmaktan vazgeçeceğim. O öyle sanıyor en azından. Öyle bir yapım yok benim. Sadece canımı acıtan şimdiye kadar büyük başkanların kirli işleriyle, şikeyle mücadele etmiş bir adam olarak Haldun Üstünel’i tehdit etmiş olarak bilinmekten zul duyuyorum. Fakat onların istediği bir itibar erezyonu yaratmak. Böylece itibarı azaltmaya çalıştılar. Birçok kişi bu iş sayesinde reklamım olduğunu söyledi bana. “Bu iş uzun vadede sana yarayacak” diyorlar. Şöhretim de arttı evet ama ben böyle şöhret istemiyorum ki. Futbol medyasının geneli de bu tip şöhrete bayılır zira bu tip şöhret güç demektir. Güçsüz kalmaya bile razıyım.
Haldun Üstünel olayına geleceğim ama önce konuştuğumuz dönem için Aziz Yıldırım ile Haluk Ulusoy arasında pazarlıklar var deniyordu. Nedir bunlar?
Kabaca Aziz Yıldırım ilk döneminde düzgün bir profil çizerek gelmişti. Ondan önceki başkan Ali Şen Türk futbolunu yoran, güçlü bir başkandı. Ancak o gücü de Fenerbahçe’nin gücüyle birleştirip kullanan bir adamdı. Fenerbahçe’nin şampiyon olması için falan... Çünkü onun arkasında da “Ali Şen başkan, Fenerbahçe şampiyon” sloganı vardı. O sloganı gerçekleştirmek için bu gücü orantısız kullandığı dönemler vardır. Aziz Yıldırım ise daha düzgün bir başkan olarak geldi, “Bu gücü kullanmayacağım, fair-play olacak” dedi. Ve ilk dört senede Galatasaray üst üste şampiyon oldu. Başka bir anlatımla üniversiteden mezun oldu ama çok acı tecrübelerle birlikte. Pendik faciası, iki kere olağanüstü kongre yapmak zorunda kaldılar. Aziz Yıldırım çok dayak yedi ve iyilikle bu işi çözemeyeceğini anladı. Sonra Ali Şen’in bıraktığı şavaş baltasını eline aldı. Sonra o baltayla herkese saldırmaya başladı. O değişen Aziz Yıldırım’dır, ikinci dönemidir. Ne hikmetse başarılar ondan sonra gelmeye başladı. Mustafa Denizli ile şampiyon oldu, (Christoph) Daum ile iki kere şampiyon oldu. Üçüncüsü direkten döndü ki çok tartışmalıdır. O maç da çok araştırılmadı ve bence o maçta da bir şey vardır. Haluk Ulusoy ile araları düzelmedi zira Ulusoy’un arası başkalarıyla çok iyiydi. Ben o Selçuk Dereli maçında da bunun uzantısını görebiliyorum. Yani kupa resmen Fenerbahçe’den alındı ve Beşiktaş’a verildi bence.
Haluk Ulusoy’un arası başkalarıyla iyiydi dediniz. Kimdi onlar?
Yıldırım Demiröğen vardı sonra onla da arası kötü oldu. Özhan Canaydın ile iyiydi daha sonra onla da kötü oldu.

Aziz Yıldırım ile arasındaki olaylarda bu yüzden mi yara almadı Haluk Ulusoy?
Tek bir cümle söyleyeyim, hepsinin cevabını almış olun. Çok iyi biliyorum ki Mahmut Özgener seçiminden önce Haluk Ulusoy haber yolladı. Bu işler telefon açarak olmaz, haber yollarsın çok güvendiğin birisiyle. Hasan Doğan’ın vefatından sonra, Mahmut Özgener’in seçilmesinden önce. Ulusoy mesaj yolluyor ve diyor ki, “Bugüne kadar hata yapmışım. Dersimi aldım, bundan sonra düşmanlık yapmayacağım. Haluk Ulusoy başkan, Fenerbahçe şampiyon. Bunun sözünü veriyorum” dedi. Aziz Yıldırım ise bu mesajı çok sert bir biçimde reddetti. Bu kadar açık bir ilişki var ve benim için Haluk Ulusoy demek budur.
Şu an federasyonla kulüpler arası ki durum nedir? Malum her takım hakem hatalarından yakınıyor.
Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’ın takım kayırmaya, bir tarafı tutmaya yanaşmayacağını çok yakından biliyorum. Geçen yıl 16. haftada Beşiktaş hakemlerle ilgili sıkıntılarını büyük bir basın toplantısıyla dile getirdi. O dönemde Adnan Polat, “Biz federasyonun arkasındayız” demişti. İki hafta sonra ama araya devre arası da girdi, 18. haftada Galatasaray yenildi, ondan sonra Adnan Polat basın toplantısı yaptı, hakemler ve federasyondan şikayet etti. İki hafta içinde Galatasaray’ın hakemlere ve federasyona bakışı değişti. Demek ki bazı ödünler istiyorlar ve alamıyorlar. Benim düşüncem bu yönde. Son Fenerbahçe – Mahmut Özgener kavgasında bunun kırıntıları var. Fenerbahçe’nin haklı olduğu taraflar da var. Fenerbahçe’nin alehine de lehine de verilen kararlar var. Fenerbahçe’nin haksız olduğu taraf şu, kendisi lehine olan kararlarda hiç tepki göstermeyip, durum tespiti yapmayıp, hep alehine olduğu zaman ses çıkarıyor. Mesela bir bant yapmışlar. O banta göre 10 tane penaltısı verilmemiş Fenerbahçe’nin. Ancak şimdi Manchester United da, Barcelona da istese böyle bir bant hazırlayabilir. Bu ligin adil olduğunu düşünmemin sebebi hakemler çok iyi değil, çok hata yapıyorlar ama bunu bir takımı yükseltmek için yapmıyorlar. Dikkatli bakın daha önce Anadolu’dan çıkan takım var mı? Geçen yıl Sivas’ın bu yıl Bursa’nın çıkışının sebebi boşuna değil. Bunun başlıca sebebi rahmetli Hasan Doğan dönemindeki, Levent Bıçakçı döneminde yapılan havuz kriterlerindeli değişimdir. Anadolu takımları daha fazla para almaya başladılar ve bu sayede takımları için daha fazla para harcama imkanı buldular. Üç büyükler ise birbirleriyle uğraşmaktan, günü kurtaracak transferler yapmaktan, boşa para harcamaktan ve kendi hatalarından bu hale geldiler. Baktığımız zaman alttan takım geliyor ve bazıları rahatsız oluyorsa bir adalet vardır. Gelecek sene Gaziantepspor ve Ankaragücü’nde yükselme bekliyorum. Eskiden, Haluk Ulusoy döneminde şampiyon olacak takımın “o piti piti” ile seçildiğini düşünüyorum. O dönemdeki her şeyi şaibeli görüyorum, Galatasaray’ın 4 kere üst üste şampiyon olması da dahil.
100404%20%C4%B0brahim%206.standard.jpg
Galatasaray demişken, Haldun Üstünel ile aranızda bir tartışmaya gelmek istiyorum. Haldun Üstünel’i arayarak tehdit ettiğiniz iddia edildi. Önce olayların başladığı söylenen gece ne olduğunu anlatır mısınız?
Uzun süredir spor dünyasında olmaktan dolayı öğrendiğim bir şey var, “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, perde arkasına bakmak gerekir.” Haldun Üstünel davasında bizim gazete olarak Galatasaray ile bir meselemiz yok. Benim Haldun Üstünel ile hiçbir meselem yok çünkü hayatımda bir veya iki kere gördüğüm biridir. Aramızda bir samimiyet de yok ama benim yardımcım Gökmen Özdemir’in çok yakın arkadaşıdır ve Galatasaray ile ilgili bir sürü haberde teyit edecek kişi olarak önemli rol oynamaktadır. Haldun Üstünel ile tanışıklığım bu kadar. Genelde medya dünyasının içindeki, spor dünyasının içindeki arkadaşlarla iş bittikten sonra oturup, klasik manada geyik yapmaya bayılırız. O gecelerin birinde yine kendi dertlerimizden konuştuk. Ancak ertesi gün benim için garip gelişmeler oluşmaya başladı. Sabahtan itibaren meslektaşlar aramaya başladı. Biz bu yemeği Pazartesi gecesi yemiştik, çok iyi hatırlıyorum. Salı günü aynı ekip yemek yiyormuşsunuz niye bizi çağırmıyorsunuz diye kendilerine göre ağzımızı arayanlar da var, siz yemek yiyormuşsunuz, niye yiyorsunuz diyenler de var. Onların dediği yemek olmadı çünkü biz bir gün önce yemiştik o yemeği. Ancak anladığım kadarıyla bizim masamızda olan Futbol Federasyonu’nun eski yöneticisi bir arkadaş Serdar Güzelaydın o yemekte konuşulanları ve ordaki birlikteliği farklı şekilde aktarmış. Öyle bir portre çizmiz ki Galatasaray’a küfür eden Ercan Saatçi, Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ile yemekte. Demek ki Mahmut Özgener Ercan Saatçi’ye destek veriyor yani Galatasaray’a küfür eden adama destek veriyor gibi bir intiba bırakmış. Onu da Galatasarlı yöneticilerin kulağına fısıldamış. Galatasaraylı yöneticiler de kendilerine yakın gazetecilere çıtlatmışlar. Onlar da bir sürek avı başlattılar, sanki biz orada Galatasaray’a karşı bir oluşum içindeymişiz gibi. Yemekte Federasyon Başkanı Mahmur Özgener, yayıncı kuruluşun genel müdürü Şansal Büyüka var, federasyondan başka bir arkadaş var, ben varım. Hep beraber Galatasaray’a karşı bir harekata başlıyoruz gibi gösteriliyor. Halbuki Galatasaray’a karşı bir hareketin olmayacağının teminatı bu insanlar. Şansal ağabeyin nasıl bir duruş sergilediğini herkes bilir zaten. Aynı şekilde Mahmut Özgener’de böyle bir duruş içindedir. Üzerine şu şekilde ilerledi iş. Sanki biz o masadan Haldun Üstünel’i aramışız, Ercan Saatçi diyafondan konuşmuş ve “Bende görüntüler var siz kampanyanızı durdurmassanız ben de o görüntüleri yayınlarım” demiş.

Burada siz neredesiniz? Neden ihale size kaldı? O kampanya Ercan Saatçi’nin Hürriyet gazetesinde Spor Müdür olmasından Galatasaray’a küfrettiğini gösteren bir bantla başlatılmıştı.
Madde madde özetlemek gerekirse, birincisi Adnan Polat’ın benle derdi olduğunu düşünüyorum çünkü ona yönelik “Luka’nın Başkanı” başlığı altında küçük bir yorum yazmıştım. Geçen yıl Galatasaray Hacettepe’ye yenildikten sonra çok olaylı bir gece vardı. Taraftarlar Yeşilköy’de takımı karşılamış ve taciz etmişlerdi. O gece Adanan Polat’ın, Haldun Üstünel ve Murat Yalçındağ ile birlikte İstanbul’un bilinen gece kulüplerinden Luka’ya gidip uzun süre kalması benim açımdan doğru bir şey değildi. En azından Galatasaray’ın dertli bir gecesinde bu tür bir görüntü vermemesinin gerektiği düşünüyordum. Galatasaray’ın geleneğini de bilirim. Özhan Canaydın’ı tanırdım, Faruk Süren, Mehmet Cansu’nu bilirim. Ayrıca Aziz Yıldırım’ı, Yıldırım Demiröğen’i bilirim. Benim tanıdığım hiçbir başkan böyle bir portre çizmez. Onunla ilgili bir eleştiriydi benim yazdığım. Ondan dolayı Adnan Polat’ın benle bir derdi olduğunu düşünüyordum, sonradan da böyle olduğunu öğrendim. İkincisi Haldun Üstünel’in benimle derdi vardır çünkü Haldun Üstünel bir sene önceki Kadıköy’de oynanan Fenerbahçe – Galatasaray maçında Aziz Yıldırım ile arasında bir tartışma yaşanmıştı. Ve Haldun Üstünel, Aziz Yıldırım’ı, “Eğer Mahmut Uslu’yu susturmazsan onu evinden aldırırım” diye tehdit etmişti. Tehdit budur zaten. Onun öyle bir bakışı var. Yiğit Şardan bizim Galatasaray düşmanı olduğumuza inanır. Sonradan benim Galatasaray yönetiminden öğrendiğim kadarıyla Yiğit Şardan’ın yaptığı bir kurgu sonucu biz o geceyi allayalım pullayalım, o gece orada bulunan herkesi bulunduklarına pişman edelim noktasına getirmişler. Nasıl bir oyun yapalım diye düşündüler. Bizi spor dünyasında tanıyan tanır. Mevzu Haldun Üstünel’in Ercan Saatçi tarafından tehdit edildi şeklinde başlıyor. Ercan tarafından tehdit edildi diyen gazete ertesi gün Haldun’un ağzından evet beni tehdit ettiler diye haber yapıyor ve iş daha da büyüyor. Sonra Ercan ben tehdit etmedim bunu kanıtlayın diyince kanıtlayamıyorlar. 5 günlük kampanın sonunda Ercan Saatçi’nin tehdit etmediği ortaya çıkınca tehdit eden birine ihtiyaç duyuluyor.
100404%20%C4%B0brahim%201.standard.jpg
Burada sizin adınız olaya karışıyor galiba?
Olay şu yöne dönmüş oluyor, yardımcım Gökmen Haldun Üstünel’i aramış, tehdit etmiş. Gökmen’in tehdit etmesini de ben söylemişim. Ama bu senaryoyu daha başından boşa çıkaracak bir olay var. Yemek yediğimiz geceden iki gün sonra Galatasaray’ın Bükreş’te maçı vardı. Gökmen Bükreş’te, bütün Galatasaray yönetiminin gözleri önünde, Adnan Polat ve Haldun Üstünel ile birlikte yemek yedi. Tehdit eden adamın, gazetecilerin girmesinin yasak olduğu bir bölgede, böyle bir yemekte olması, zaten bu tehdit iddiasının maksadını aştığını gösteren bir şey. Ve o gün Gökmen Özdemir ile Haldun Üstünel 8 saat hiç ayrılmamışlar. O kadar yakın arkadaşlar. Bazı gazeteciler Üstünel’e soruyorlar, “Gökmen beni tehdit etti diyordunuz, ne oldu” diye. Haldun Üstünel de, “Gökmen beni tehdit etmez, benim arkadaşım o” yanıtını veriyor. Buradaki esas hedefin kim olduğu belli, Ercan Saatçi. Ben neredeyim peki? Ben de spor medyasında Ercan’a karşı bir linç medyası yapılmıştı ve Vatan gazetesinde bununla ilgili bir yazı da kaleme aldım. Orada Galatasaray yönetiminin kendi medyasını yaratmak için adımlar attığını ve bunun yanlış bir şey olduğunu yazdım. Sanki bunun cezası bana ödetilmek isteniyormuş gibi, Ercan’la, sonra Ercan’da unutuldu, Galatasaray ile Vatan gazetesi arasında bir gerilim yaratmak istediler. O günden beri benim Galatasaray politikam belli. Kurumsal olarak eski ilişki devam ediyor, iyiyse iyi, kötüyse kötü. Kişisel olarak bakarsak şöyle çok üzdü, televizyon yorumcularından hiçbiri bu konuda bizi suçlayıcı bir açıklama yapmadı. Çoğu da bizi tanıdığını ve böyle bir şeyin olmayacağını söyledi. Ancak yazılı basında bizimle sorunu olanlar sanki biz mafyaymışız gibi yayınlar yaptılar. Medyadaki sözde dayanışmanın ne kadar boş olduğunu görmek açısından çarpıcıydı benim için. Yapacağım tek şey vardı, dava açmak. Ancak dava açarken de Galatasaray’ın yaklaşan bir seçimi vardı, seçim öncesi de bu tip bir işin içine girmek istemedim. Yine de savcılığa başvurduk, sanıyorumki önümüzdeki hafta ya da 15 gün içinde Haldun Üstünel de ben de gidip ifade vereceğiz. Şuna eminimki, hukukçularda öyle dedi, daha sonra kendileri de itiraf ettiler, Gökmen’in, “Ercan’ın elinde senin küfür görüntülerin var” mesajının tehdit değildir. Hukuken hakkım ortaya çıksın. Mahkeme ve savcılık suçsuzluğumu ortaya koysun, sonra gerekenleri yazacağım ve söyleyeceğim.
Ne mesela? Yani kısaca bahsetmek gerekirse...
Aradaki özel konuşmayı, böyle işine geldiği gibi yansıtmak bana göre doğru bir davranış değil, ahlaksızlık en hafif söylemiyle. Şimdi ben kendi bildiklerimi yazıp açıklasam, aynı ahlaksızlığı ben de yapmış olacaktım. Halbuki çok iyi biliyorum ki Üstünel, Gökmen’i arayarak, “Sizin gazete Ali Sami Yen’e çok yakın, bakalım sizi kim koruyacak” dedi. Tehdit budur bence. Ayrıca şöyle bir konuşma daha oldu, ertesi hafta Gökmen Özdemir, Adnan Polat, Haldun Üstünel ve Murat Yalçındağ bir toplantı yaptılar. O toplantıda Gökmen çok önemli şeyler söyledi. Galatasaray yönetimi hakkında kendisinin ve diğer gazetecilerin nasıl tehdit edildiğini anlattı. Adnan Polat Gökmen’e hak verdi. Gökmen dışında üç tane şahit var. Ayrıca bu tehdit meselesini ağızlarına sakız yapanlar son seçimlerden önce bazı gazetecileri arayarak, “Eğer Adnan Öztürk’ü desteklersen ve biz seçilirsek sana bundan sonra su vermeyiz, haber alamazsınız” dediler. Galatasaray’ın yönetim gücünü kendi çıkarları için kullanmış oldular. Tehdit derken şu anlattığımda üç tehdit var. Yapılmak istenen Galatasaray taraftarı, yönetimi ve kulübü ile bizi karşı karşıya getirmek ama ben bu oyuna düşmem. Daha önceden de başıma benzer olaylar geldi. Haldun Üstünel böyle bir açıklama yapacak olsaydı galatasaray.org’dan yani resmi sitelerinden açıklardı. Böyle bir şey olmadı. Adnan Polat çok mesafeli kaldı bu konuya. İnsani olarak birbirimizden hoşlanmadığımız kesin. Ancak kuruma saygıyı gösteririm. Onlardan da beklediğim kuruma saygıdır. Onlar beni zor duruma düşürmek, edilgen hale getirmek için ellerindeki Galatasaray silahını kullanmaya çalıştılar. Oyuna düşmediğimizi sanıyorum.
Peki tüm bunlardan içinizi acıtan bir şey kaldı mı?
İçimi acıtan, oğlum Galatasaraylı. 14 yaşında olmasına rağmen Galatasaray maçlarına giden bir taraftar. O ertesi gün bana sordu olayları çünkü okulda arkadaşları, “Baban tehdit etmiş doğru mu” diye sormuşlar. Açıklama yapıyorsun ama beni düşürdükleri durum hoşuma gitmiyor. Yok böyle bir şey çünkü. Daha açığını söyleyeyim, böyle bir ilişki kuracaksam Haldun Üstünel ile hiç kurmam. O kurumun başındakini tanırım. Adnan Polat ile tartışırım, Adnan Polat ile kavga ederim ama Haldun Üstünel’i bu kavgaya layık bulmadığım için yazabileceğim hiç bir şeyi yazmam.
Oğlunuzun maçlara gitmesinden duyduğunuz endişeyi yazılarınızda belirtiyorsunuz. Peki bu tribün terörü nasıl biter?
Son örnekten gidelim. Ankaragücü – Galatasaray maçında Ankaragücü taraftarları geliyor ki onların fanatikliği bilinir. Galatasaraylıların olduğu yerde meşale yakıyorlar, büyük kavgalar çıkıyor sonra da polis girerek ayırıyor olayları. Ardından Ankaragücü getiren minibüslerden 43 tane döner bıçağı çıkıyor. Bu döner bıçaklı arkadaşları gözaltına alıyorlar, ertesi günü serbest bırakıyorlar. Ben kırmızı ışıkta geçip polisle tartışsam bir hafta içerden çıkamam diye düşünüyorum. Ona göre bir hukuk sistemi olduğunu sanıyorum. Bunlar döner bıçağıyla adam öldürmeye geliyorlar, sonrada ellerini kollarını sallaya sallaya gidiyorlar. Meşhur bir şiddet yasası var neden çıkmadığını hala bilmiyorum. Sezon başında bu yasa çıkması için Federasyon Başkanı, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı, Adalet Bakanı bir araya geldiler ve çıkacağını söylediler ama çıkmadı. Ne zaman ki bu tür hareketlerin yaptırımı, cezası ağır olur o zaman kimsenin bu hareketleri yapabileceğini sanmıyorum. Galatasaray tribününden biri atılıyor ama Galatasaray kulübü atılan kişinin sarhoş olduğunu söyleyerek bu olayı legalize etmeye çalışıyor. Kimse o atan adamın kim olduğuna bakmıyor. Kimse onu lanetmiyor. Muhtemelen diğer maçlara gelecektir. Böyle bir yapı olabilir mi? Banka soymaya kalksan, gasp yapsan ertesi gün dışarı çıkabiliyor musun? Maçlara gelip, huzursuluk yaratan, millete dalaşan, canına, malına karışan adamlar ertesi gün serbest dolaşabiliyorlar. Bunların çok ağır yaptırımı olmalı. Burada esas Meclis’e iş düşüyor. Milletvekilleri biran önce bu yasayı çıkarmalılar. Maçlara içkili gelinmesi konusunda çok müthiş yaptırımlar olması lazım. Maçtan önce içki içip, toplu bir halde her şeyi yapabileceklerini sanıyorlar ve sonunda bu tür olaylar ortaya çıkıyor. Bunun bir caydırıcılığı olsa kimse bir şey yapamaz. Ayrıca sokakta olamayacak şeyin stadyumda olması da bana çok manasız geliyor.



http://www.ntvmsnbc.com/id/25077486/page/2/
 

ufukcoskun

Müdavim
Katılım
28 Kasım 2008
Mesajlar
6,467
Reaksiyon puanı
104
Puanları
63
Haluk Ulusoy'un ne işler çevirdiğini bilmeyen mi var ki :)
 

Vendetta_

Müdavim
Katılım
28 Kasım 2009
Mesajlar
3,704
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
Herkes biliyo neyin ne olduğunu biri tutup bunları yazsa ne olur yazmasa ne olur?
en fazla çok yankı getirirse dava açılır elini kolunu sallaya sallaya çıkar gider adam
 

MBrv

Müdavim
Katılım
20 Eylül 2009
Mesajlar
1,761
Reaksiyon puanı
23
Puanları
38
Zamanında yapılmamış bişeyler şimdi yapılsa bile bi değişiklik olcağını sanmıyorum.
 

YellowRed

Müdavim
Katılım
2 Ekim 2008
Mesajlar
13,574
Reaksiyon puanı
27
Puanları
0
bunları haluk ulusoy başkanken söylecektiniz. (sıkıysa tabi) :)
 

mr_rain

Müdavim
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
23,957
Reaksiyon puanı
441
Puanları
83
Adamın soyadı falso bi kere !!
 

Mai Nai

Müdavim
Emektar
Katılım
23 Ağustos 2008
Mesajlar
21,627
Reaksiyon puanı
157
Puanları
63
H Ulusoy ve şaibe! Hadi canım :D
 

komoon

Müdavim
Katılım
10 Nisan 2008
Mesajlar
2,934
Reaksiyon puanı
8
Puanları
38
iş işten geçtikten sonra dedem de soyler , olayın olduğu zaman manşetten verseydiniz ya ? şimdi bu dürüst gazeteci ayaklarını bırakın allah aşkına...
 

6.burhan

Müdavim
Katılım
16 Mart 2010
Mesajlar
1,287
Reaksiyon puanı
27
Puanları
0
iş işten geçtikten sonra dedem de soyler , olayın olduğu zaman manşetten verseydiniz ya ? şimdi bu dürüst gazeteci ayaklarını bırakın allah aşkına...

Sana tavsiyem aşağıdaki kısmı yeniden oku. Özellikle kalın ve büyük yazı ile belirttiğim yeri iyi oku...


Bizim yazdığımız zaman hiçbir şey olmamasının tek bir açıklaması var, o dönem Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’du. Şimdi ise Mahmut Özgener. Haluk Ulusoy zamanında biz Samsunspor Başkanı Adnan Ölmez’in, Ankaragücü maçından önce, o zamanki Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz ile beraber bir otelde buluştuklarını, Ankaragücü’nün maçı satması için kendisine teklif yapıldığını, 500 bin dolar istendiğini, bu parayı verirse Ankaragücü’nün maçı vereceğini haber yaptık. Bu teklifi götüren de o zaman federasyon yöneticisi olan Mehmet Kemal Ünsal’dı.
 

komoon

Müdavim
Katılım
10 Nisan 2008
Mesajlar
2,934
Reaksiyon puanı
8
Puanları
38
Sana tavsiyem aşağıdaki kısmı yeniden oku. Özellikle kalın ve büyük yazı ile belirttiğim yeri iyi oku...

boyle bir olay spor sayfasıın bir köşesinde bir paragrafla verilmez...

eğer şikeyi ispatlayabiliyorsan basarsın 1. sayfa manşetten ....

biz yazdık bizdedik ayaklarını geçin artık....


şu anda şike olmuyor mu sanıyorsunuz ? 20 maç kaybetmiş takım nasıl oluyorda bir anda üst üste işde dışta maç kazanabiliyor ?

ee bunlar ne zaman yazılacak ?? 5 yıl sonra mı ? yine birileri çıkıp biz demiştik diyecek , haklılar 5- 10 satır yazıyorlar gazetenin bir köşesinde ama MANŞETTEN vereni göremedim henüz...
 
Üst