Ottomanzo
Doçent
- Katılım
- 25 Temmuz 2008
- Mesajlar
- 746
- Reaksiyon puanı
- 7
- Puanları
- 0
Hava latif, şehir mazbut... Trafik düzenli, nehirler temiz... Ahaliyse canımın içi, lâkin ekonomi zayıf, işsizlik yüksek... Bosna'da yüzde 48 civarında işsizlik var.
Bu oranı, yıllardan beri orada yaşayan bir üniversite hocasından öğrendik. Bir başka hoca da yüzde 43 civarında olduğunu söyledi. Her halükârda, yaklaşık iki kişiden biri işsiz demektir.
*
“Ey koca mimar! Batıda gitiğimiz uç ilimiz Mostar'da öyle bir köprü yaptırasın ki, bugüne kadar eşi benzeri görülmeye. Bakan gözü gönlü fethede. Türk'ün adını hatırlata, yaşata!”
Kanunî böyle söylemiş Mimar Sinan'a.
Neretva Nehri üzerindeki Mostar Köprüsü, Sinan'ın kalfası Mimar Hayrettin tarafından 1566'da yapıldı.
24 metre yükseklikte, 30 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde olan köprü, Bosna savaşı sırasında 1993'te Hırvat topçular tarafından yıkıldı.
*
“Mostar'daki taştan hilalinizi yok ettik, yakında sizi de sileceğiz” iddiasında bulunanlara, rahmetli Aliya İzzetbegoviç bir akşam vakti gökyüzünü göstermişti.
“Şu gördüğünüz hilâl ve yıldızı yok edebilirseniz, işte o zaman bizi de bu topraklardan sürebilirsiniz” demişti.
Savaştan sonra, Mostar köprüsü, taşları nehirden çıkartılmak suretiyle, aslına uygun olarak yeniden inşa edildi.
*
Çağdaş Avrupa'nın göbeğinde bir avuç müslümana ve onların eserlerine tahammül edemeyen batılı fanatikler, belli ki Osmanlı'dan zerre kadar bir ders almamışlar.
Fatih Sultan, Bosna'yı fethettiği zaman halka geniş bir serbestiyet tanımış, bunu da bir fermanla duyurmuştu.
“Nişan-ı hümayın şu ki, ben ki Sultan Mehmed Han'ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum:
Sözkonusu rahiplere ve kiliselerine hiç kimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim, ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir.
Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışarıdan memleketimize getirecekleri kimselere yeri ve göğü yaratan Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç hakkı için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarıda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları sürece, hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir.”
*
550 yıl önce böyle müsamaha gösterenlerin torunlarına, Sırplar ve Hırvatlar, yirminci yüzyılın sonunda bomba ve kurşun yağdırdı. Eserlerini yok etti. Köprüleri, minareleri, evleri, kütüphaneleri yaktı, yıktı. Binlercesi el yazması olmak üzere yüzbinlerce eser kül edildi.
*
Gördük Avrupa'nın çağdaşlığını... Avrupa'dan uzun menzilli tüfeğini kapıp Bosna'ya gelen ve safariye çıkar gibi insan avlayanları unutmadık.
O kütüphaneyi gördük, yıkılıp sonra yeniden yapılan köprülerden geçtik.
Savaş sırasında Bosna'nın can damarı haline gelen tünelden geçerken başımı bile vurdum, izi kaldı.
Tepemde ufak bir yara oldu diye onu hatıra kabul edeceğimi ve sevineceğimi tahmin etmezdim.
Şehitlikleri ziyaret sırasında Aliya ve şehitler için Fatihalar okuduk, hepimiz için dualar ettik.
*
Sayılı gün doldu ve dönüş vakti geldi. Tekrar gelmek, daha çok gelmek üzere karar verdik.
Ki Bosna'yı görmeden ölmek, bu toprağın insanına nasıl yakışmayacak bir şeyse, Bosna'yı görmeden yaşamak da noksan yaşamak sayılır.
Dönüş uçağı havalandığı sırada, pencereden dışarıya bakıp, yavaşça “Allah'a emanet Aliya” dedim.
Biliyorum ki Aliya, Bosna demektir... Yanımda oturan, kendi kendime konuştuğumu sandı. Yüzümse hep dışarıya dönük kaldı.
kaynak
Bu oranı, yıllardan beri orada yaşayan bir üniversite hocasından öğrendik. Bir başka hoca da yüzde 43 civarında olduğunu söyledi. Her halükârda, yaklaşık iki kişiden biri işsiz demektir.
*
“Ey koca mimar! Batıda gitiğimiz uç ilimiz Mostar'da öyle bir köprü yaptırasın ki, bugüne kadar eşi benzeri görülmeye. Bakan gözü gönlü fethede. Türk'ün adını hatırlata, yaşata!”
Kanunî böyle söylemiş Mimar Sinan'a.
Neretva Nehri üzerindeki Mostar Köprüsü, Sinan'ın kalfası Mimar Hayrettin tarafından 1566'da yapıldı.
24 metre yükseklikte, 30 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde olan köprü, Bosna savaşı sırasında 1993'te Hırvat topçular tarafından yıkıldı.
*
“Mostar'daki taştan hilalinizi yok ettik, yakında sizi de sileceğiz” iddiasında bulunanlara, rahmetli Aliya İzzetbegoviç bir akşam vakti gökyüzünü göstermişti.
“Şu gördüğünüz hilâl ve yıldızı yok edebilirseniz, işte o zaman bizi de bu topraklardan sürebilirsiniz” demişti.
Savaştan sonra, Mostar köprüsü, taşları nehirden çıkartılmak suretiyle, aslına uygun olarak yeniden inşa edildi.
*
Çağdaş Avrupa'nın göbeğinde bir avuç müslümana ve onların eserlerine tahammül edemeyen batılı fanatikler, belli ki Osmanlı'dan zerre kadar bir ders almamışlar.
Fatih Sultan, Bosna'yı fethettiği zaman halka geniş bir serbestiyet tanımış, bunu da bir fermanla duyurmuştu.
“Nişan-ı hümayın şu ki, ben ki Sultan Mehmed Han'ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum:
Sözkonusu rahiplere ve kiliselerine hiç kimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim, ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir.
Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışarıdan memleketimize getirecekleri kimselere yeri ve göğü yaratan Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç hakkı için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarıda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları sürece, hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir.”
*
550 yıl önce böyle müsamaha gösterenlerin torunlarına, Sırplar ve Hırvatlar, yirminci yüzyılın sonunda bomba ve kurşun yağdırdı. Eserlerini yok etti. Köprüleri, minareleri, evleri, kütüphaneleri yaktı, yıktı. Binlercesi el yazması olmak üzere yüzbinlerce eser kül edildi.
*
Gördük Avrupa'nın çağdaşlığını... Avrupa'dan uzun menzilli tüfeğini kapıp Bosna'ya gelen ve safariye çıkar gibi insan avlayanları unutmadık.
O kütüphaneyi gördük, yıkılıp sonra yeniden yapılan köprülerden geçtik.
Savaş sırasında Bosna'nın can damarı haline gelen tünelden geçerken başımı bile vurdum, izi kaldı.
Tepemde ufak bir yara oldu diye onu hatıra kabul edeceğimi ve sevineceğimi tahmin etmezdim.
Şehitlikleri ziyaret sırasında Aliya ve şehitler için Fatihalar okuduk, hepimiz için dualar ettik.
*
Sayılı gün doldu ve dönüş vakti geldi. Tekrar gelmek, daha çok gelmek üzere karar verdik.
Ki Bosna'yı görmeden ölmek, bu toprağın insanına nasıl yakışmayacak bir şeyse, Bosna'yı görmeden yaşamak da noksan yaşamak sayılır.
Dönüş uçağı havalandığı sırada, pencereden dışarıya bakıp, yavaşça “Allah'a emanet Aliya” dedim.
Biliyorum ki Aliya, Bosna demektir... Yanımda oturan, kendi kendime konuştuğumu sandı. Yüzümse hep dışarıya dönük kaldı.
kaynak